TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYDIN KILIÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8740)
|
|
Karar Tarihi: 12/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Aydın KILIÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mesut
BEŞTAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve hükümden sonra
yapılan itirazlarla ilgili olarak karar verilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının; yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle de
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir
soruşturma kapsamında 24/12/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve Batman Sulh
Ceza Mahkemesince yapılan sorgusunun ardından silahlı terör örgütüne üye olma
suçlamasıyla 28/12/2009 tarihinde tutuklanmıştır.
9. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. madde ile
görevli bölümü)19/2/2010 tarihli iddianameyle başvurucu hakkında silahlı terör
örgütüne üye olma ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK 250. madde ile görevli) kamu davası açmıştır.
10. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi yargılamanın ilk
duruşmasını 6/4/2010 tarihinde yapmıştır.
11. Mahkeme 19/12/2013 tarihinde yapılan 22. duruşmada,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 9 yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına, terör örgütü propagandası yapma suçundan açılan kamu
davasının ise ertelenmesine karar vermiştir. Mahkeme hükümle birlikte
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
12. Başvurucu vekili 20/12/2013 havale tarihli dilekçesiyle kararı
temyiz etmiştir.
13. Başvurucunun kanun değişikliği nedeniyle 24/1/2014 tarihinde
yaptığı tahliye talebi Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/3/2014 tarihli
kararı ile reddedilmiştir. Başvurucunun 10/4/2014 tarihinde bu karara yaptığı
itirazı inceleyen Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise dosyanın temyiz
incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu gerekçesiyle
herhangi bir değerlendirme yapmamış ve dilekçeyi Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiştir.
14. Başvurucu, kararı 5/5/2014 tarihinde öğrendiğini beyan etmiş
ve 3/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 12/9/2014 tarihli ilamıyla derece
mahkemesinin kararını onamış ve karar kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bu madde ile 100 üncü
madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."
17. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesi
şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar,
bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel
Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir."
18. 5271 sayılı Kanun'un "Usul"
kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü
maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli,
sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün
içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir.
(Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu
karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin
görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
19. 5271 sayılı Kanun'un
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar"
kenar başlıklı 232. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa
geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş
gün içinde dava dosyasına konulur."
20. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz
olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği
hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un “İtiraz
usulü ve inceleme mercileri” kenar başlıklı 268. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Kararına itiraz edilen hâkim veya
mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç
gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutukluluk Süresinin
Makul Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğa
yapılan itirazların reddine ve resen yapılan tutukluluk incelemeleri sonunda
verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararlardaformül
gerekçelere yer verilerek somut ve yeterli gerekçe gösterilmemesi nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
24. Başvurucunun bu iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinde
güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
26. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) "Başvuru süresi ve
mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
27. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekmektedir.
28. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate
alınması gereken usule ilişkin şarttır (Yasin
Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18).
29. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma durumunda
tutukluluk süresinin kanunda öngörülen azami süreyi ya da makul süreyi aştığı
iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken
tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten
sonra, başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
30. Bu bağlamda bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla
ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun hükümle birlikte verilen
tutukluluğun devamı kararı sonrasında yapılması hâlinde tutukluluğun devamı
kararına itiraz edilmemiş ise kararın verildiğinin öğrenildiği tarihten
itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Fırat İşgören,
B. No: 2014/6425, 17/11/2016, § 34).
31. Somut olayda başvurucu tarafından ilk derece mahkemesince
hükümle -19/12/2013 tarihli mahkûmiyet hükmüyle- birlikte verilen tutukluluğun
devamı kararına itiraz edildiğine yönelik bir bilgi ve/veya belge
sunulmamıştır. Bu nedenle başvurunun ilk derece mahkemesinin nihai kararı
tefhim ettiği 19/12/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekmektedir. Başvurucunun sonradan tahliye talebinde bulunmasının ve bu
talebin sonuçsuz kalmasının -bu şikâyet yönünden- bireysel başvuru süresi
üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır (Osman
Kılıç, B. No: 2014/12837, 26/2/2015, § 28; Fırat İşgören, §
35). Buna göre 3/6/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu
sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle kararın öğrenilmesinden itibaren otuz
gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkûmiyete Bağlı
Tutulmanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar
verildiğini ancak gerekçeli kararın geç yazıldığını, kovuşturma aşaması devam
etmesine rağmen hüküm verildikten sonra yapılan tahliye talebi hakkında karar
verilmediğini, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
34. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın
kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili
bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde
başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin özünün hükümden sonra yapılan tahliye
taleplerinin geç değerlendirildiğine veya değerlendirilmediğine ve gerekçeli
kararın geç yazıldığına yöneliktir. Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
36. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca,
hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, § 122).
37. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, hürriyeti
kısıtlanan kişinin durumu hakkında karar verilmesini talep etmesi hâlinde bu
talebin karara bağlanması için belirli bir süre öngörülmemişse de kısa sürede karar verilmesi gerektiği
belirtilmiştir. Kararın gereken süratle alınıp alınmadığı her davanın kendi
özel koşullarına göre değerlendirilir. Burada derece mahkemelerinin gösterdiği
özen, tutulan kişinin tutumlarının gecikmeye sebebiyet verip vermediği,
gecikmenin resmî makamların sorumluluğunda olup olmadığı gibi hususların
dikkate alınması gerekir (Ulaş Kaya ve Adnan
Ataman, B. No:
2013/4128, 18/11/2015, § 71).
38. Ceza muhakemesi hukukumuzda itiraz usulünün düzenlendiği
5271 sayılı Kanun'un 268. maddesinin (2) numaralı fıkrasında; kararına itiraz
edilen hâkim veya mahkemenin, itiraz incelemesini en çok üç gün içinde yapması,
itirazı yerinde görmezse yetkili merciye göndermesi
gerektiği belirtilmişse de itiraz merciinin incelemesini ne kadar süre içinde
tamamlaması gerektiğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte
Anayasa'nın yukarıda değinilen 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan "kısa sürede" ibaresi, hürriyeti
kısıtlanan kişinin bu kısıtlamanın hukukiliğine karşı yaptığı itirazın mümkün
olan en kısa sürede karara bağlanmasını zorunlu kılmaktadır (Ulaş Kaya ve Adnan Ataman, § 71). Dolayısıyla tutukluluğa ilişkin
bir karara yönelik itirazın karara bağlanmasının gecikmesi, Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki güvenceyle ilgilidir (Ç.Ö. [GK], B. No: 2014/5927, 19/7/2018, §
45).
39. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, her ne
sebeple olursa olsunhürriyeti kısıtlanan bir kimsenin
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkı bulunduğu belirtilirken kısıtlama sebebi
bakımından bir ayrım yapılmadığından buradaki başvuru hakkı, elbette mahkûmiyet
hükmüne bağlı olarak tutulma nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılmayı da
kapsamaktadır (Mehmet İlker Başbuğ,
B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 80).
40. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasında güvence altına alınan -tutulmaya karşı- yetkili bir yargı merciine
başvuru hakkı, tutulmanın niteliğine uygun başvuruları kapsamaktadır.
Tutulmanın niteliği ile bağdaşmayan başvuruların Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamında olduğunun kabulü mümkün değildir (Ç.Ö., § 47).
41. Bu bağlamda mahkûmiyete bağlı olarak tutulmanın koşulları
ile suç isnadına bağlı olarak tutulmanın koşulları farklı olduğundan
mahkûmiyete bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin suç isnadına
bağlı olarak tutulmaya ilişkin koşulların bulunmadığına yönelik başvuruları,
Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvencelerden yararlanamaz (Ç.Ö., § 48).
42. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın
19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19.
maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya
karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine
getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların
ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi kapsamında hürriyetinden
yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı
ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi, ikinci olarak
yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik
tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir
karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün
değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir
(Ercan Bucak (2), B. No:
2014/11651, 16/2/2017, § 40; Şaban Dal,
B. No: 2014/2891, 16/2/2017 § 32; Ç.Ö.,
§ 33).
43. Dolayısıyla mahkûmiyete bağlı tutulma hâlinde bir mahkeme
tarafından verilmiş olan hürriyeti bağlayıcı cezanın infazı söz konusu
olduğundan mahkûmiyete bağlı olarak tutulan kişi ancak tutulmasının bu
niteliğine ilişkin iddialarla -serbest bırakılmak amacıyla- yetkili bir yargı
merciine başvurduğu taktirde Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında
yer alan güvencelerin -bunlardan tutulmanın niteliğine uygun olanlarının-
uygulanması söz konusu olabilir (Ç.Ö.,
§ 49).
44. Bunların yanı sıra mahkûmiyete bağlı olarak tutulan
kişilerin tutulmalarının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmüyle ilgili olarak
tutulmaya devam edilmeyi hukuka aykırı hâle getirecek yeni bir meselenin
(mahkûmiyete konu olan eylemin suç olmaktan çıkarılması, bir cezasızlık hâlinin
bulunduğunun anlaşılması, mahkûmiyet hükmünü geçersiz kılan bir kanun
değişikliği yapılması gibi) ortaya
çıktığını belirterek serbest bırakılmak amacıyla yetkili bir yargı merciine
başvurduğunda da Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamındaki
güvencelerin tatbiki söz konusu olabilecektir.
45. Somut olayda başvurucu hakkında mahkûmiyet kararının
verildiği 19/12/2013 tarihinde başvurucunun suç isnadına bağlı tutulma hâli
sona ermiştir. Başvurucunun bu tarihten sonraki döneme ilişkin olarak
hürriyetinden yoksun kalması, Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında mahkûmiyete bağlı tutma
niteliğindedir.
46. Başvurucu, hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı
kararına itiraz etmemiştir. Ancak başvurucunun kanun değişikliği nedeniyle
24/1/2014 tarihinde yaptığı tahliye talebi Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
14/3/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Başvurucunun 10/4/2014 tarihinde
bu karara yaptığı itirazı inceleyen Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise
dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu
gerekçesiyle herhangi bir değerlendirme yapmamış ve dilekçeyi Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Başvuru formu ve eklerinde bu itiraz
dilekçesinde ileri sürülen iddiaların mahkûmiyete bağlı tutulmanın koşullarına
ilişkin olduğu yönünde bir olgu ve açıklamanın ortaya konulmadığı
görülmektedir. Aksine itiraz dilekçesi incelendiğinde burada ileri sürülen
hususların suç isnadına bağlı tutulmanın koşullarına yönelik olduğu
anlaşılmıştır (bkz. § 13). Bu durumda mahkûmiyete
bağlı olarak tutulmakta olan başvurucunun suç isnadına bağlı olarak tutulmanın koşullarının
oluşmadığını ileri sürdüğü bu itirazının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasındaki güvencelerden yararlanması mümkün değildir. Dolayısıyla
başvurucunun itirazının karara bağlanmasındaki gecikme, Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasını ihlal eder nitelikte bir durum
oluşturmamaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mahkûmiyet hükmü ile
birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazının karara
bağlanmasındaki gecikme yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu, yargılamanın çok uzun sürdüğünü belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
2. Değerlendirme
49. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
50. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
51. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
öncelikle hukuk sisteminde mevcut idari merciler ve/veya derece mahkemeleri
önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
52. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği yahut
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat
Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine
ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır.
53. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı
sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel,
§§ 35, 36).
54. Mevcut başvurularda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Mahkûmiyete bağlı tutmanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.