TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYKUT SANCAKTAR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/898)
Karar Tarihi: 17/5/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör
Hüseyin TURAN
Başvurucu
Aykut SANCAKTAR
Vekili
Av. Ahmet Adnan TÜZÜN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluk süresinin kanuni ve makul süreyi aşması, hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verildiği hâlde gerekçeli kararın geç yazılması ve yargılamanın makul süreyi aşması nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/1/2014 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 14/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 30/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 17/11/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6 Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 16/1/2003 tarihinde gözaltına alınmış 20/1/2003 tarihinde tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17/1/2003 tarihli ve E.2003/45 sayılı iddianame ile "10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet etmek, sahtecilik, görevi yaptırmamak için direnmek, tehdit, nitelikli yağma, taammüden öldürmek, kasten öldürmek, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında kamu davası açılmıştır. Dava kapsamında 17 sanık, 6 maktul, 16 mağdur ve müşteki bulunmaktadır.
9. Yargılamayı yürüten İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 5/4/2013 tarihli ve E.2003/30, K.2013/61 sayılı kararıyla başvurucunun 26/9/2014 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince örgüt kurma suçundan 4 yıl hapis, 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 450. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince tasarlayarak adam öldürme suçundan müebbet hapis, 5237 sayılı Kanun'un 149. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a), (b) ve (g) bendleri gereğince yağma suçundan6 kez 13 yıl hapis, 765 sayılı mülga Kanun'un 448. maddesi gereğince adam öldürme suçunundan 24 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, ayrıca verilen cezaların 765 saylı mülga Kanun'un 73.maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince toplanarak sanığa verilen cezaların nevi ve miktarına göre takdiren bir yıl süreyle geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasınave verilen ceza miktarı, tutuklama nedenlerinin devam ediyor olması ve tutuklu kaldıkları süre dikkate alınarak tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
10. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 18/9/2014 tarihli kararıyla başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükümlerini onamış ancak 765 sayılı mülga Kanun'un 77. maddesi uyarınca başvurucu hakkında "verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarından biri esas alınarak her bir süreli hapis cezası için ayrı ayrı, ancak toplamda 3 yılı geçmeyecek şekilde hücre süresi belirlenmesi yerine,1 yıl ve tek hücre süresinin belirlenmesi" yönündenİlk derece Mahkemesinin hükmünü bozmuştur.
11.Başvurucu 21/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12.4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
13. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 17/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu; yargılama kapsamında mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar verildiğini, on bir yıldan fazla süredir tutuklu bulunduğunu, yargılamanın hâlen devam ettiğini,tutukluluk ve yargılama sürecinin kanuni ve makul süreyi aştığını, ayrıca gerekçeli kararın geç yazıldığını belirterek Anayasa'nın 19., 36. ve 38. maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tutukluluk süresinin kanuni ve makul süreyi aştığı, hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar verildiği hâlde gerekçeli kararın geç yazıldığı iddialarının kişi özgürlüğü ve güvenliği, yargılamanın makul sürede bitirilmediği iddiasının da adil yargılanma hakkıkapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
17. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
18. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen dikkate alınması gereken bir başvuru koşuludur. Bireysel başvurunun; başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, §§ 19, 20).
19. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
20. Ancak başvurucu hakkında ilk derece mahkemesinde mahkûmiyet kararı verilmiş ise bireysel başvuru açısından talep, hukuka aykırılığın tespiti ve tazminatla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (Korcan Pulatsü, § 31).
21. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
22. Bu kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” durumunda, tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
23. Somut olayda başvurucu isnat edilen suçlar nedeniyle 20/1/2003 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında yürütülen ilk derece yargılaması, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince 5/4/2013 tarihinde verilen mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmıştır. Başvurucunun, hakkında verilen hükmen tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz edip etmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
24. Başvurucunun; isnat edilen suçlarla ilgili yargılama kapsamında mahkûmiyet kararının verildiği tarihe kadar geçen sürede “bir suç isnadına bağlı olarak” özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, mahkûmiyet kararından sonra geçen sürenin “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
25. Bu belirlemeler karşısında “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun İlk Derece Mahkemesinin nihai kararına yönelik itiraz başvurusunda bulunulup bulunulmadığına ilişkin bilgi başvurucudan istenmiş ancak başvurucu tarafından böyle bir bilgi sunulmamıştır. Bu durumda kararın tebliğ edildiği 5/4/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 21/1/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Açıklanan nedenlerle başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu, ayrıca yargılamanın on bir yıldan beri devam ettiğini ve yargılamanın makul sürede bitirilmediğini iddia etmiştir.
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu, on bir yılı aşkın bir süreden beri tutuklu olarak yargılanmakta olduğunu, Mahkemenin 5/4/2013 tarihinde karar verdiğini ve bu kararı temyiz ettiklerini, haklarındaki yargılamanın devam ettiğini ve bu nedenle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkının da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
31. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
32. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde iddia olunan suçun; pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
33. Başvuru konusu olayda, başvurucu 16/1/2003 tarihinde taammüden adam öldürme, adam öldürme, yağma ve örgüt kurma suçlarından gözaltına alınmış ve 20/1/2003 tarihinde tutuklanmıştır. Hakkında 6136 sayılı Kanun'a muhalefet etmek, sahtecilik, görevi yaptırmamak için direnmek, tehdit, nitelikli yağma, taammüden öldürmek, kasten öldürmek, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçlarını işlediği nedeniyle adli soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan bu suçlar 5237 sayılı Kanun’da hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E.,§ 32).
34. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı, kural olarak kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup somut başvuru açısından bu tarih, başvurucuların bahse konu suçlar kapsamında gözaltına alındıkları ve böylece isnattan haberdar oldukları anlaşılan 16/1/2003'tür. Sürenin bitiş tarihi ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; B.E, § 34). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucu hakkında verilen hükümler yönünden onandığından 18/9/2014'tür.
35. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde başvurucunun gözaltına alınmaya başladığı 16/1/2003 tarihinden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/4/2013 tarihli kararı arasında 10 yıl 2 ay 19 günlük bir sürenin geçtiği görülmektedir. Davanın kanun yolu (temyiz) aşaması ise 1 yıl 5 ay 13 gün sürmüştür. Bu hâliyle yargılama yaklaşık 12yıl sürmüştür.
36. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemelerdeki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B.E., §§ 23-44).
37. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı, davanın örgütlü suç olması, bu örgüt çerçevesinde adam öldürme ve yağma suçlarının da işlenmesi nedeniyle icrası, gereken usul işlemlerinin niteliği, başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, ayrıca başvurucunun tutuklu olarak yargılandığı ve söz konusu11 yıl 8 ay 2 gün devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
39. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucu miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
41. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
42. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya yargılama süresi ve davada yargılanan kişi sayısı dikkate alınarak net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
43. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.