TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YATIRIM İŞLETMECİLİK TURİZM İNŞ. TES. TAAH.
A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/9474)
|
|
Karar Tarihi: 5/12/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Yatırım
İşletmecilik Turizm İnş. Tes. Taah.
A.Ş.
|
Temsilcisi
|
:
|
Salahattin
ÖZGÜL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali için açılan davanın süre aşımı
nedeniyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkını ihlal
ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığınca 21/3/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunulan yazıda başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilerek
kendilerine gönderilmesi hâlinde görüş sunulabileceği bildirilmiştir.
6. Başvuru, avukat aracılığı ile yapılmış ancak 11/2/2016
tarihinde bireysel başvuru dosyasına azilname örneği
sunulmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyleolaylar
özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
8. Başvurucu Şirket, bireysel başvuruya konu olaylar tarihi
itibarıyla İstanbul'un Bakırköy ilçesinde bulunan bir alışveriş merkezini
otoparkı ile birlikte işletmektedir. Bu sırada İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) 30/1/2007 tarihinde İstanbul
genelindeki alışveriş ve ticaret merkezi gibi yerlerin binaya ait otoparklarına
gelen müşterilerden ilk üç saat için otopark ücreti alınmamasına karar
vermiştir.
B. Başvuruya Konu Dava
Süreci
9. Başvurucu tarafından 12/4/2010 tarihinde İstanbul 8. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) açılan iptal davasında, UKOME'nin
30/1/2007 tarihli kararının iptal edilmesi istenmiştir.
10. Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından
ilk derece mahkemesine 2/7/2010 tarihinde sunulan savunma dilekçesinde, esasa
ilişkin hususlar yanında iptali istenen işlemin başvurucuya şirket kaşesi ve
imza karşılığında 25/12/2007 tarihli tebellüğ ilmuhaberi
ile tebliğ edildiği, dolayısıyla davanın süre aşımından reddedilmesi gerektiği
ileri sürülmüştür.
11. Başvurucu tarafından da bireysel başvuru dosyasına sunulan
25/12/2007 tarihli söz konusu tebellüğ ilmuhaberinde,
iptali istenen UKOME kararının bulunduğu; başvurucu Şirketin açık adresinin yer
aldığı; "tebellüğ
eden" kısmında başvurucu Şirketin kaşesinin, A.T.K. isminin, bu
kişinin doğum yeri ve yılının, baba adının, işletme müdürü ibaresinin ve
imzasının bulunduğu görülmektedir. Belgenin "tebliğ
edenler" kısmında ise Zabıta Memuru A.K. ismi ve imzası ile
Zabıta Komiser Yardımcısı H.A. ismi ve imzasının bulunduğu anlaşılmaktadır.
12. Mahkemece yapılan değerlendirme sonucunda 28/7/2010 tarihli
karar ile davanın süre aşımı nedeniyle reddine hükmedilmiştir. Kararın
gerekçesinde UKOME'nin dava konusu kararının
25/12/2007 tarihinde davacı Şirkete tebliğ edildiği ancak aynı kararın Bakırköy
Kaymakamlığının yazısı ile davalı Şirkete tekrar tebliğ edilmesi üzerine dava
açıldığı belirtilmiştir. Mahkeme, bu durumda ilk tebliğ tarihinden itibaren
altmış gün içinde açılmayan davanın süre aşımı nedeniyle incelenmesi olasılığı
olmadığını açıklamıştır.
13. Başvurucu, davanın reddi kararı üzerine temyiz talebinde
bulunmuş; 8/11/2010 tarihli temyiz dilekçesinde, davanın reddine dayanak
oluşturan UKOME kararının 25/12/2007 tarihinde tarafına tebliğ edildiği
kabulünün gerçeği yansıtmadığını belirtmiştir. Başvurucu dilekçesinin devamında
ilk derece mahkemesine sunulan 25/12/2007 tarihli tebliğ ilmühaberi
incelendiğinde şirket kaşesinin basılı olduğunu, tebellüğ eden hanesinde
işletme müdürü unvanıyla A.T.K. isminin ve bu isimli şahsın imzasının
bulunduğunu ancak bu şahsın 10/12/2007 tarihinde işe girerek 13/1/2008
tarihinde işten ayrıldığını, bu kısa süre içinde işletme müdürü olarak
yetkilendirilmediğini ifade etmiştir. Ayrıca A.T.K.nın 24-25-26 Aralık 2007 tarihlerinde mazeret izni
aldığını, dolayısıyla Şirket yönetimine bu konuda herhangi bir tebligatın
ulaşmadığını, iptali istenen karardan ancak Bakırköy Kaymakamlığının yazısı ile
haberdar olduğunu, sonuç olarak 25/12/2007 tarihli tebligat geçersiz olduğundan
davanın süresi içinde açıldığını ileri sürmüştür. Başvurucu; temyiz
dilekçesinin ekinde A.T.K. isimli şahsın işe giriş ve işten çıkış bildirgesini,
izin formu örneğini, şirket izin defteri örneğini sunmuştur.
14. Temyiz talebi Danıştay Sekizinci Dairesince incelenmesi
sonucu 17/9/2013 tarihli karar ile reddedilmiş, ilk derece mahkemesi kararı
onanmıştır.
15.Başvurucu, onama ilamı üzerine karar düzeltme isteminde
bulunmuş; 15/1/2014 havale tarihli dilekçesinde, daha önce temyiz dilekçesinde
itiraz olarak ortaya koyduğu hususları tekrarlamıştır.
16.Karar düzeltme incelemesi sonucu Danıştay Sekizinci Dairesi
14/4/2014 tarihli kararı ile istemi reddetmiştir.
17. Karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilam başvurucuya
3/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 11/6/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 7. maddesi şöyledir:
"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen
hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve
vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a)
İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
...
Tarihi izleyen günden başlar."
19. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun "Hükmi şahıslara ve ticarethanelere
tebligat" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"Hükmi
şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız
birine yapılır.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 5/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiası
21. Başvurucu açtığı davanın, iptali istenen idari işleme
ilişkin kendisine dava tarihinden çok önce tebligat yapıldığı kabulü üzerinden
süre aşımı nedeniyle reddedildiğini ancak bu değerlendirmenin hatalı olduğunu
ileri sürmüştür. Başvurucuya göre, hükme esas alınan tebligatta "işletme
müdürü" ibaresiyle imzası yer alan kişi Şirket bünyesinde çok kısa süre
çalışmıştır. Bu kişiye çalıştığı süre içindeböyle bir
unvan da verilmemiştir. Ötesinde bu kişinin tebellüğ ilmuhaberi
düzenlendiği tarihte izinde olduğu Şirket kayıtlarında açıkça görünmektedir. Bu
bağlamda başvurucu, tebliğin 7201 sayılı Kanun'a aykırı ve geçersiz olduğunu
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından açılan davanın süre
aşımı nedeniyle reddedilmiş olması nedeniyle öne sürülen iddiaların mahkemeye
erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
23.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
24.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001
tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına
"adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin
gerekçesinde "değişiklikle Türkiye
Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne
dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36.
maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin
eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) düzenlenen
adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban, B. No: 2014/6673, 25/7/2017,
§ 53).
25. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç.,
B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
26.Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye
erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını
ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili yolu yargı
mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2014/76,K.2014/142,
11/9/2014). Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında
bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara
bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, § 52).
27. Dava konusu edilen uyuşmazlığın esasının incelenmesini
engelleyen yasal düzenleme ve uygulama, mahkemeye erişim hakkına müdahale
teşkil eder (Çölbeyi Lojistik Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayi
ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 47).
Somut olayda başvurucu tarafından açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine
karar verilmiştir. Davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle
uyuşmazlığın esasının incelenememiş olmasının mahkemeye erişim hakkına müdahale
teşkil ettiği açıktır.
28.Mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın
sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede
bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel
ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin gözönünde
bulundurulması gerekmektedir.
29. Anayasanın 13. maddesi uyarınca mahkemeye erişim hakkına
ilişkin sınırlandırmaların da kanuna dayanması, hakkın özünü zedeleyecek
şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38; İbrahim Can Kişi, B.No:2012/1052, 23/7/2014, § 36). Kişinin mahkemeye başvurmasını
engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle
mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen,
§ 52).
30. Mahkeme tarafından 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesine
dayanılarak davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Dolayısıyla
müdahalenin yasal dayanağı bulunmaktadır.
31. İdari işlemlere karşı dava açmanın belli bir süreyle
sınırlanması idari istikrar gerekçesine dayandırılmaktadır. İdari istikrarın
sağlanması Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir
gereğidir. Dolayısıyla kanun koyucunun idari istikrarın sağlanması gayesiyle
idari işlemlere karşı dava açılmasını belli bir süreyle sınırlamasının anayasal
açıdan meşru bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır (Çölbeyi Lojistik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, § 52).
32. Son olarak müdahalenin ölçülü olup olmadığı irdelenmelidir.
Ölçülülük ilkesi; öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı
gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından
müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir. Öngörülen tedbirin, maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına
sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149,
K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131,
14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014;
E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16,
K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 38). Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili
yasal düzenlemelerle birlikte somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).
33. 2577 sayılı Kanun ile idare mahkemelerinde dava açma süresi
düzenlenmiş, dava açmak isteyen kişilere kendilerine yazılı bildirim yapıldığı
günü izleyen günden itibaren altmış günlük süre tanınmıştır. 7201 sayılı
Kanun'un 12. maddesiyle ise tüzel kişilere yazılı bildirimin nasıl yapılacağı kural
altına alınmış ve tüzel kişiler için tebellüğ etmeyle "salahiyetli
mümessiller" yetkili kılınmıştır.
34.Başvuruya konu olayda tebligat yapılan yerin başvurucu
Şirketin adresi olduğu, tebligat yapılan kişinin, Şirketin kaşesini kullanarak
ve işletme müdürü ibaresini ekleyerek tebellüğ ilmühaberini imzaladığı
anlaşılmaktadır.
35. Anayasa'nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında, idari
işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim/tebligat tarihinden
itibaren başlayacağı belirtilmiştir.
36. Tebligat; yetkili makamlarca birtakım hukuki işlemlerin, bu
işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere kanuna uygun
şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun olarak yapıldığının
belgelendirilmesi işlemidir. Usulüne uygun işlemlerin kendilerine bağlanan
hukuki sonuçları doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir. Usulüne
uygun olarak yapılan tebligat, Anayasa'da güvence altına alınmış olan iddia ve
savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama
hürriyetinin önemli güvencelerinden biridir (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
37. Anayasa'nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında dava açma
süresinin yazılı bildirim tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı belirtilmiş
ancak yazılı bildirimin yapılış usulüne ilişkin herhangi bir sınırlayıcı hükme
yer verilmemiştir. Buna göre, her durumda dava açma süresinin idari işlemin
imza karşılığında bilfiil muhatabına tebliğ edildiği tarihten itibaren işlemeye
başlayacağının söylenmesi mümkün değildir. Olayın somut koşullarının idari
işlemin ilgilisine yazılı olarak bildirilmesini gereksiz kıldığı durumlarda
veya ilgilinin tüm yönleriyle idari işlemin içeriğinden zaten haberdar olduğu
hâllerde dava açma süresinin işlemeye başlaması için muhatabına imza karşılığı yapılmış
bir bildirimin bulunması gerekmeyebilir. Zira bu durumlarda yazılı bildirim ile
amaçlanan muhatabın işlemden haberdar olması hususu zaten sağlandığından dava
açma süresinin işleyebilmesi için ayrıca yazılı bildirimin şart koşulması,
idari işleme karşı dava açılmasının bir süreye bağlanmış olmasını anlamsız
kılabilir (Nadir Kahya,
B. No:2014/16754, 9/11/2017, § 38).
38. Başvuruya konu olayda tebellüğ ilmühaberini imzalayan
kişinin Şirket çalışanı olduğu ve tebligatın Şirket adresinde yapıldığına ilişkin
bir ihtilaf bulunmamaktadır. Öte yandan başvurucunun iddia ettiği gibi bu
kişinin o tarihte izinli olması durumu da tebligatın bu kişiye işyerinde
yapılabilmesine doğrudan engel teşkil etmemektedir.Dolayısıyla
A.T.K. isimli Şirket çalışanına yapılan tebligatın geçerli olduğu kabulü ile
dava açma süresinin bu tebligatın yapıldığı tarihten itibaren hesaplanmış
olmasının başvurucuya aşırı ve katlanılamaz bir külfet yüklenmediği
anlaşılmaktadır.
39. Sonuç olarak olayda mahkemeye erişim hakkına yönelik açık
bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
40.Başvurucu ayrıca, başvuruya konu yargılama sürecinde davalı
idarenin savunma dilekçesini kendisine tebliğ etmeden karar verdiğini
belirterek savunma hakkının ihlal edildiğini ve UKOME kararı nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ancak başvurucunun mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında yapılan incelemede varılan sonuç
uyarınca başvurucunun bu iddiaları yönünden de değerlendirme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
41. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
5/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.