|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
MESUT EKİNCİ BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/956)
|
Karar Tarihi:18/5/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mesut EKİNCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Sena KAPU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik hizmetinin yerine getirilmesi sırasında
meydana gelen yaralanma sonucu uğranıldığı ileri sürülen zararların tazmini
istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 3/2/2016 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 2003 yılında askerlik hizmetini yapmakta iken
yüksek atlama eğitimi sırasında sağ dizinden yaralandığını, uzun süre tedavi
edilmediğini, ağrılarının artması üzerine sevkedildiği
Erzincan Asker Hastanesinde sağ diz ACL rüptürü ameliyatı geçirip iki ay istirahatten
sonra taburcu edildiğini ifade etmektedir.
8. Başvurucu; acemi eğitiminin ardından dağıtım ile gittiği
Siirt'te pasif görevde tutulduğunu, hizmetini tamamlayarak terhis edildiğini,
askerlik sırasında geçirdiği ameliyatın bıraktığı sekelin (bir hastalıktan
kalan doku bozukluğu) sonraki ameliyatlarda gözlendiğini, geçen uzun süreye ve
yapılan ameliyatlara rağmen iyileşmediğini beyan etmektedir.
9. Başvuru formu ve eklerinde başvurucunun sağ dizine yönelik
yapılan tedavi ve ameliyatlar şu şekilde belirtilmiştir:
- 13/9/2005 tarihinde
Denizli Devlet Hastanesinde tedavi yapılmış ve iki gün istirahat raporu
verilmiştir.
- 2/8/2007 tarihinde
Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
opera sağ ACL rüptürü+ACL revizyon ameliyatı
yapılarak iki ay istirahat raporu verilmiştir.
- 18/12/2009 tarihinde
Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sağ dizinden büyük kemik implant çıkarma ve sinovektomu, büyük eklem tanısıyla opera sağ ACL rüptürü+meniskopati
ameliyatı yapılarak otuz gün istirahat raporu verilmiştir.
- 28/7/2011 tarihinde
Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde S83.5 diz (anterior) (posterior)
çapraz ligamet burkulma ve gerilmesi ve dizin iç
bozukluğu tanısıyla opera ACL rüptürü ameliyatı yapılarak kırk gün istirahat
raporu verilmiştir.
10. Başvurucu 28/7/2011 tarihinde yapılan dördüncü ameliyatla da
sağlığına kavuşamadığını ileri sürerek uğradığı maddi ve manevi zararlarının
tazmini istemiyle 20/9/2011 tarihinde idareye başvurmuş, başvurunun cevap
verilmemek suretiyle reddi üzerine 14/12/2011 tarihinde adli yargıda dava
açmış, davanın görev yönünden reddedilmesi ve kararın kesinleşmesinin ardından
aynı taleple Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
11. AYİM İkinci Dairesinin 10/7/2013 tarihli ve E.2013/963,
K.2013/873 sayılı kararı ile dava konusu olayın 16/6/2003 tarihinde meydana
geldiği, başvurucunun iki aylık hava değişimi sonunda askerliğine devam ettiği,
25/8/2004 tarihinde askerlik hizmetini tamamlayarak terhis edildiği, bu nedenle
eylemin terhis tarihi olan en geç 25/8/2004 tarihinde tamamlandığı, bu durumda
davacının her hâlükârda eylemin tamamlandığı tarihten itibaren beş yıl içinde
idareye başvurması gerekirken bu tarihten çok sonra 20/9/2011 tarihinde davalı
idareye başvurduğundan dolayı açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle
dava süre aşımı yönünden reddedilmiştir.
12. Bu karara karşı yapılan karar düzeltme istemi de aynı
Dairenin 4/12/2013 tarihli E.2013/1484, K.2013/1424 sayılı kararıyla
reddedilmiştir.
13. Karar başvurucuya 24/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 23/1/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.”
16. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun35. maddesinin (a) bendi şöyledir:
“Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis
edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni
bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava
açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış
olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek
reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar
ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.”
17. 1602 sayılı Kanun’un40. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma
süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı
süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür.”
18. 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin
yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir
yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama
başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin
kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve
altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten
itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 18/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, askerlik hizmeti sırasındaki yaralanmasının etki
ve sonuçlarının 28/7/2011 tarihine kadar devam ettiğini, zararın bütün sonuçlarıyla
belli olduğu tarihin terhis tarihi değil son ameliyatına ilişkin raporun
düzenlendiği 28/7/2011 tarihi olduğunu, uğradığı zararın tazmini istemiyle
süresi içinde dava açtığını belirterek mahkemeye erişim hakkının ve karara
karşı temyiz yolunun bulunmaması nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş; 60.000 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamında iki dereceli yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı
başlıklarında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. İki Dereceli
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek bir
temyiz merciinin olmadığını belirterek adil yargılanma hakkını ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
23. Anayasa ve kanun hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü
tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
24. Sözleşme'ye ek 7 No.lu Protokol'ün
2. maddesinde cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmıştır. Ancak
başvuru konusu edilen olay da bir ceza yargılaması değildir.
25. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde
temyiz yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin
taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014,
42-45).
26. Açıklanan nedenlerden başvuru konusu ihlal iddialarının
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvurunun bu
kısmının konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda başvurucu
tarafından açılan tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Başvurucu, askerde meydana gelen yaralanma nedeniyle
uğradığı zararların tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı nedeniyle
reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının alt güvencelerinden olan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki
haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre,
Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı
saklıdır.”
31. Sözleşme'nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
32. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye
etkili erişim hakkını hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından biri
olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, başvuru yapılabilmesi
konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin
mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını
gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da
uygulamadaki belirsizliklerin, tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği
durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
33. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik
ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermeyi ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142,
28/11/2013).
34. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin
olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar,
nitelikleri gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte bu
sınırlamalar, dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne
zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99,
11/10/2001, § 22).
35. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız
hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açabilir.
Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça-
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvurma hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§
36-40).
36. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak
arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler,
hukuk güvenliği ilkesinin gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilemez. Bu süreler mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle
güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak
geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle
oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi
önemli ve meşru amaçlara hizmet eder (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No:
22083/93,22095/93; 22/10/1996, § 51). Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler,
devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı
oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini
engellemiş sayılmaz.
37. Başvurucu 2003 yılında askerlik hizmetini yapmakta iken
yüksek atlama eğitimi sırasında sağ dizinden yaralanmış, Erzincan Asker
Hastanesinde sağ diz ACL rüptürü
ameliyatı geçirip iki ay istirahatten sonra taburcu edilmiş, daha sonra
askerlik hizmetini tamamlayarak terhis edilmiştir. Başvurucu terhis edildikten
sonra yaralandığı sağ dizinden 13/9/2005, 2/8/2007, 18/12/2009 ve 28/7/2011
tarihlerinde tedavi görmüş, ameliyat olmuştur. Başvurucu 28/7/2011 tarihinde
yapılan dördüncü ameliyat sonrasında dasağlığına
kavuşamadığını ileri sürerek uğradığı maddi ve manevi zararlarının giderilmesi
için 20/9/2011 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına başvurmuş ise de başvurusu,
altmış günlük yasal süre içinde cevap verilmemek suretiyle reddedilmiştir.
38. Başvurucunun aynı taleple açtığı tam yargı davasında ise
AYİM İkinci Dairesi, dava konusu olayın 16/6/2003 tarihinde meydana geldiği,
başvurucunun iki aylık hava değişimi sonunda askerliğine devam ettiği,
25/8/2004 tarihinde askerlik hizmetini tamamlayarak terhis edildiği, bu nedenle
eylemin en geç terhis tarihi olan 25/8/2004 tarihinde tamamlandığı, bu durumda
davacının her hâlükârda eylemin tamamlandığı tarihten itibaren beş yıl içinde
idareye başvurması gerekirken bu tarihten çok sonra 20/9/2011 tarihinde davalı
idareye başvurduğundan açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davayı
reddetmiştir.
39. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın
hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla
öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı
esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B.
No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir.Mahkemeye
erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları
çerçevesinde olacaktır.
41. İdari işlem ve eylemlerin sürekli bir biçimde dava açılma
tehdidi altında olmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla
düzenlenmiş; 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca idari eylemlerden dolayı
hakları ihlal edilmiş olanların AYİM’de dava açmadan
önce bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her durumda eylem tarihinden itibaren beş yıl
içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri, bu
isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ise bu konudaki işlemin tebliği
tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açmaları gerektiği
düzenlenmiştir (Kemal İnan, B.
No: 2013/1524, 6/10/2015, § 50).
42. Başvurucu 1602 sayılı Kanun’da belirtilen dava açma
süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönünde bir şikâyette
bulunmamıştır. Anılan sürenin başlangıç tarihinin, başvurucunun hakkında
düzenlenen sağlık raporunun kesinleşme tarihinin esas alınarak belirlenmesinin
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
43. Askerlik sırasında meydana gelen eylemden dolayı uğranılan
zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönünde yapılan 2013/1524
sayılı başvuru hakkında Mahkememizin verdiği ve mahkemeye erişim hakkının ihlal
edilmediği yönündeki kararda erken terhis işlemi ile başvurucunun zararın
kaynağına ilişkin sağlık raporuna ulaşabileceği ve bu nedenle AYİM’in yaptığı yorumun mahkemeye erişim hakkını ihlal
etmediği gerekçesine dayanılmıştır (Kemal
İnan, § 54). Somut
başvuruda ise başvurucunun askerlik hizmeti sırasında meydana gelen
rahatsızlığı devam etmekte iken terhis tarihinin gelmesi nedeniyle normal
terhis tarihinde askerlik hizmetinin sonlandırıldığı görüldüğünden başvurunun
2013/1524 sayılı başvuru hakkında verilen karardaki olay ile aynı bağlamda
olmadığı anlaşılmaktadır.
44. AİHM, Rodoplu/Türkiye (B.
No: 41665/02, 23/1/2007) kararında yapılan ameliyat sonrasında bir gözünü
kaybeden başvurucunun açtığı tam yargı davasının süre aşımı yönünden
reddedilmesine ilişkin olarak başvurucunun mevzuatta öngörülen süreye uymaması
için geçerli bir nedeninin olmadığını, her hâlükârda belirlenen süreler içinde
başvuru yapma imkânına sahip olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkı ihlal
edilmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
45. AİHM, Eşim/Türkiye (B.
No: 59601/09, 17/9/2013) kararında süre aşımı nedeniyle davası reddedilen
başvuranın mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediği hususunu
değerlendirmiştir. Söz konusu olayda başvurucu, askerlik hizmetini yerine
getirirken 25/9/1990 tarihinde yaşanan bir çatışmada yaralanmış; tedavisi
uzunca bir süre devam etmiş ve sonunda başvurucunun 1992 yılında askerlikle
ilişiği kesilmiştir. Başvurucu sonraki yıllarda sürekli baş ağrısından ve baş
dönmesinden yakınmış, 2004 yılında başında belirlenemeyen metal bir cismin
olduğu tespit edilmiş, 2007 yılında GATA'daki muayenesinde başvurucunun başında
mermi olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu 19/9/2007 tarihinde tazminat almak
amacıyla idareye başvurmuş ancak bu talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine
başvurucunun idare aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davada
AYİM, söz konusu olayın yaşandığı tarihten itibaren beş yıl içinde dava
açılmadığı gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir.
46. AİHM anılan kararında, davanın temelinde yer alan konunun
aslen beş yıllık süre sınırını başvurucunun yaralandığı tarihten itibaren
hesaplayan yerel Mahkeme kararındaki gerekçelendirme olduğunu ifade etmiş;
başvurucunun 25/9/1995 tarihinde kafatasındaki mermiden haberdar olmamasının
tartışma konusu olmadığından kendisinden beş yıl içinde tazminat davası
açmasının beklenmesinin makul olarak değerlendirilemeyeceğine, Mahkemenin
nazarında şahsi yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının,
tarafların uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması
gerektiğine hükmetmiş ve AYİM’in süre sınırı
hakkındaki katı yorumunun, davanın esasının tam olarak incelenmesine engel
olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Eşim/Türkiye, §§ 23, 25 ve 26).
47. Başvuru konusu olaya bakıldığında askerlik hizmeti sırasında
idari eylem nedeniyle zarara uğrayan başvurucu askerlik hizmeti sonrasında
tedavisinin devam ettiği ve en son 28/7/2011 tarihinde geçirdiği ameliyatın
ardından uğradığını ileri sürdüğü zararlardan dolayı tam yargı davası açmış ise
deAYİM, eylemin en geç terhis tarihi olan 25/8/2004
tarihinde tamamlandığı, başvurucunun her halükarda eylemin tamamlandığı
tarihten itibaren beş yıl içinde idareye başvurması gerekirken bu tarihten çok
sonra 20/9/2011 tarihinde davalı idareye başvurduğundan dolayı açılan davada
süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir.
48. AYİM, olayın meydana geldiği tarihten sonra alınan sağlık
raporlarında başvurucunun rahatsızlığı ile ilgili yapılan tespitler hakkında
bir gerekçeye yer vermemiş; rahatsızlığın hangi tarih itibarıyla tüm sonuçları
ile ortaya çıktığı, başvurucunun bu sonucu hangi tarihte öğrenebileceği ve
bunun sonucunda da eylemden kaynaklanan zararı tam olarak hangi tarihte
değerlendirebileceği ile askerlik hizmetinden sonra yapılan tedavi ve
ameliyatların askerlik hizmeti sırasında meydana gelen rahatsızlığın devamı
niteliğinde olup olmadığı hakkında herhangi bir açıklama yapmaksızın 1602 sayılı
Kanun’da yer alan beş yıllık süreyi rahatsızlığın sonuçlarını öngörebilme ve
değerlendirme imkânı vermeyen terhis tarihinden itibaren işleterek davanın süre
aşımı nedeniyle reddi gerektiği sonucuna varmıştır.
49. AYİM tarafından başvurucunun idari eylemden kaynaklanan
zararının sonuçlarını hangi tarihte öğrenmesi ve bu durumu değerlendirmesi
gerektiği ile sağlık durumunda meydana gelen değişikliklerin askerlik hizmeti
sırasındaki rahatsızlıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve bu durumun dava açma
süresine etkisi hakkında bir gerekçeye yer verilmeksizin salt terhis tarihini
esas alarak beş yıllık sürenin geçtiğinden bahisle açılan davada süre aşımı
bulunduğu yönündeki katı yorumun davanın esasının incelenmesine engel olduğu ve
bu nedenle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
50. Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu, idari eylem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü
60.000 TL maddi ve 40.000 TL manevi zararlarının tazmini talebinde bulunmuştur.
53. Başvuru konusu olayda başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM İkinci Dairesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucu tarafından uğradığı zararın tazmini talebinde
bulunulmuş olup mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiş olduğundan bu
aşamada tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere AYİM İkinci Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
18/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.