TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAHİR ATLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/9774)
|
|
Karar Tarihi: 21/9/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Tahir ATLI
|
Vekili
|
:
|
Av. Cemil
YILDIZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun hukuka aykırı olması, makul süreyi ve
kanunda öngörülen azami süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının, yargılamanın uzun süredir devam etmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan
soruşturma kapsamında Van 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 1/9/2010 tarihli ve
2010/943 Sorgu sayılı kararıyla kasten adam öldürme ve kasten adam öldürmeye
teşebbüs suçlamasıyla tutuklanmıştır.
9. Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu ile birlikte
17 şüpheli hakkında, 13/6/2010 tarihli ve 2010/3239 soruşturma sayılı iddianame
düzenlenmiş ve başvurucunun kasten adam öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs
suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir.
10. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11/8/2010 tarihli ve
E.2010/7838, K.2010/6343 sayılı ilamı ile dosyanın Zonguldak Ağır Ceza
Mahkemesine nakline karar verilmiştir.
11. Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi 16/2/2015 tarihinde
başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
12. Devam eden yargılamada Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi,
18/5/2015 tarihli ve E.2010/180, K.2015/76 sayılı kararıyla, başvurucunun
tasarlayarak kan gütme saikiyle adam öldürme ve
tasarlayarak kan gütme saikiyle adam öldürmeye
teşebbüs suçlarından üç kez ağırlaştırılmış müebbet, üç kez on sekiz yıl ve üç
kez on üç yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında yakalama emri
çıkartılmasına karar vermiştir. Yakalama emri üzerine başvurucu 5/5/2016
tarihinde tekrar tutuklanmıştır.
13.İlk derece mahkemesinin kararı temyiz edilmiş olup temyiz
incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat istemi" kenar başlıklı
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
15. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır
ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle
ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır
ceza mahkemesinde karara bağlanır."
16.5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması
halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi,
verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde,
tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturuyorsa."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 21/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, tutuklanmasını gerektirecek kuvvetli suç
şüphesini gösteren somut delillerin bulunmamasına rağmen tutuklandığını ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
19. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 42).
20. Anayasa’da yer alan kurallara benzer şekilde Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında herkesin özgürlük
ve güvenlik hakkına sahip olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f) bentlerinde
belirtilen hâller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimsenin
özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912,
6/3/2014, § 42).
21. Kişi hürriyetine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen
esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve
derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler, esas ve usule
ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdür. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı
kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup
maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların
maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah
Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).
22. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi
tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla
tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi
öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır.
Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın
kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı
delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın
kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
23. Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham
edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde
toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen
soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini
oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli
süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas
teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının
sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak
olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, § 73).
24. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamındaki
maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç
işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir
tutuklama nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama
nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre (a) Şüpheli veya sanığın
kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa (b)
Şüpheli veya sanığın davranışları 1) Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme 2) Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde
bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı
verilebilecektir. Kuralda ayrıca suçun işlendiği konusunda kuvvetli şüphe
bulunması hâlinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste
hâlinde belirtilmiştir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 46)
25. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği
sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya
hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz.
Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması
da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya
Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık keyfîlik hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren
bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah Ünal, § 39).
26. İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde kişinin bir suç
işlemiş olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve
özgürlükten yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme
yapılmaktadır. Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin ciddi
belirtilerin varlığı ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No:
2014/14061, 8/4/2015, § 84).
27. Somut olayda Van Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen
13/6/2010 tarihli iddianame ile başvurucunun, kan gütme saiki
ile ve tasarlayarak üç kişiyi öldürme, 6 kişiyi öldürmeye teşebbüs etme
eylemlerinden cezalandırılması istenmiştir.Başvurucu
da üzerine atılı bu suçları işlediği şüphesiyle tutuklanmıştır. Başvurucuya
isnat edilen suçla ilgili deliller iddianamede otopsi raporu, olay yeri
inceleme raporu, el svapları ve kriminal
laboratuvar raporları, müşteki beyanları olarak belirtilmiştir. Dava dosyası,
iddianame ile başvurucuya isnat edilen eylemler ve başvurucu hakkında verilen
tutuklama kararındaki gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucu
yönünden suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin
bulunduğu sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2.Tutukluluğun Makul Süreyi ve Kanunda
Öngörülen Azami Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, sabit bir ikametgahının bulunmasına, yargılamanın
geldiği aşama itibarıyla delillerin toplanmış olmasına rağmen tutukluluğunun
devam ettiğini, uzun bir süredir tutuklu olduğunu, tutukluluğun kanunda
öngörülen azami süreyi aştığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
30. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
31. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
32. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
33. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 16/2/2015
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun Kanun'da
öngörülen azami süreyi ve makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Nitekim
Anayasa Mahkemesi içtihatları, bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın
esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak
dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun Kanun'da öngörülen azami süreyi
ve/veya makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu
lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini
haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden
yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincil
niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle tutukluluğun makul süreyi ve kanunda
öngörülen azami süreyi aştığı iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, hakkındaki davanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınkabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
37. Ceza yargılaması süresinin tespitinde, kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı tarih ile suç
isnadına ilişkin nihai karar tarihi (Bireysel başvuruya konu devam eden
yargılamalar yönünden Anayasa Mahkemesinin inceleme tarihi) arasında geçen süre
esas alınır (B.E., B. No:
2012/625, 9/1/2014, § 34).
38. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
39. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 7 yıllık yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
42. Başvurucu tazminat talebinde bulunmamıştır.
43. Başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi ve kanunda öngörülen azami süreyi
aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
(E.2017/1570) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.