logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Elif Dandan ve İpek Melis Dandan [1.B.], B. No: 2014/9973, 5/4/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

 

 

ANAYASA MAHKEMESİ

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

ELİF DANDAN VE İPEK MELİS DANDAN BAŞVURUSU

 

(Başvuru Numarası: 2014/9973)

Karar Tarihi: 5/4/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Şermin BİRTANE

Başvurucu

:

1. Elif DANDAN

 

 

2. İpek Melis DANDAN

Vekili

:

Av. İnan AKMEŞE

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, çocuğun bazı organlarında maluliyetle doğması nedeniyle maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının; buna ilişkin olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/6/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Birinci başvurucu Elif Dandan 26/6/2009 tarihinde özel bir hastanede doğum yapmış ve ikinci başvurucu İpek Melis Dandan'ı dünyaya getirmiştir.

10. İkinci başvurucunun her iki el parmaklarının yapışık olduğu, rahminin olmadığı, tek yumurtalığının ve tek böbreğinin bulunduğu tespit edilmiştir.

11. Birinci başvurucu 13/4/2010 tarihinde kendisi adına asaleten ve ikinci başvurucu adına velayeten, çocuğunun söz konusu rahatsızlıklarının meydana gelmesinde kusurları bulunduğunu ileri sürerek doğumu gerçekleştiren doktor ve hastane aleyhine Gaziosmanpaşa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açmıştır.

12. Birinci başvurucu dava dilekçesinde; hamileliği sırasında takip ve kontrollerinin aynı özel hastane ve aynıdoktor tarafından yürütüldüğünü, hamileliği boyunca sürekli olarak doktorunun kendisine her şeyin yolunda olduğunu söylediğini, sağlıklı bir bebek beklerken bebeğinin ömür boyu sürecek maluliyetle doğduğunu belirtmiştir. Dilekçede davalı doktorun ve onu istihdam eden hastanenin özen ve dikkat borcunu yerine getirmediği ileri sürülmüştür.

13. Dava dilekçesinde ayrıca fakirlik belgesi de sunulmak suretiyle adli yardım talebinde bulunulmuştur.

14. Başvurucular vekili 24/6/2010, 20/10/2010 ve 23/2/2011 tarihli duruşmalarda adli yardım istemi hakkında bir karar verilmesini talep etmiştir.

15. Mahkeme 24/6/2010 tarihli duruşmada, birinci başvurucunun mali durumunun araştırılması için zabıtaya yazı yazılmasına karar vermiştir. 23/2/2011 tarihli duruşmada adli yardım talebi ile ilgili yazışma cevaplarının beklenmesine karar vermiştir. Mahkemenin sonraki tarihli duruşmalarında adli yardım talebi hakkında herhangi bir karar verilmemiştir.

16. Başvurucular vekili tarafından dava dosyasına 12/12/2013 tarihinde 50,45 TL karar düzeltme harcı, 19/3/2013 tarihinde 143,30 TL temyiz yoluna başvurma ve karar harcı, 13/4/2010 tarihinde dava açılırken 37,05 TL harç ve bilirkişi ücreti için 205 TL civarında da avans ödenmiştir.

17. Mahkeme tarafından tıbbi bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş ve Adli Tıp Kurumundan bilirkişi raporu düzenlenmesi istenmiştir.

18. Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan 29/6/2011 tarihli raporda, ikinci başvurucuda görülen rahatsızlıkların gebelik tetkiklerinde harici yapılan hiçbir yöntemle tespit edilemeyeceği ve hekimin eylemi ile ortaya çıkan bir sonuç olmadığı belirtilmiştir. Raporda, hekimin ve hastanenin eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu ve eylemde kusur bulunmadığı bildirilmiştir.

19.Bilirkişi raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"...Down sendromu tarama tetkiki yapıldığı sonucun normal olduğu, kişinin ...haftalık gebelik muayenesi ve ve USG tetkiki yapıldığı, herhangi bir anomali tespit edilmediği, normal ölçülerde gebelik olarak tespit edildiği,...intrauterin gebelik USG tetkiklerde bebekte over, uterus tespit edilemeyeceği, sindaktilinin (yapışık parmak) intrauterin görülmeyebileceği, bu tür anomalilerin harici yapılan hiç bir yöntem ile tespit edilemeyeceği, bu tür anomalilerin intrauterin tespiti halinde tıbbi tahliye endikasyonun bulunmadığı, bebekte tespit edilen anomalilerin hekimin eylemi ile ortaya çıkan bir sonuç olmadığı cihetle doktor ... ve hastanenin eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu, hekimin eyleminde kusur olmadığından maluliyet tayinine mahal olmadığı oybirliği ile mütalaa olunur."

20. Mahkeme 28/11/2012 tarihli kararı ile bilirkişi raporu doğrultusunda davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinde; bilirkişi raporunun hüküm vermeye yeterli olduğu, meydana gelen zararda davalılarının kusurunun bulunmadığının rapordan anlaşıldığı belirtilmiştir.

21. Bunun yanı sıra kararda, reddedilen maddi tazminat miktarları üzerinden hesap edilen 40.850 TL nispi vekâlet ücretinin de birinci başvurucudan alınarak davalılara verilmesine hükmedilmiştir. Gerekçeli kararda, adli yardım ile ilgili yazışmaların yapılmış olduğu belirtilmiştir ancak adli yardım talebi hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmamış ve bu talebe ilişkin hüküm kurulmamıştır.

22. Başvurucular tarafından temyiz edilen bu karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 30/9/2013 tarihli ilamı ile onanmıştır. Başvurucular temyiz dilekçesinde diğer şikâyetlerinin yanı sıra adli yardım talepleri hakkında bir karar verilmemiş olmasından da yakınmışlardır.

23. Başvurucuların karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 19/3/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

24. Bu karar 21/5/2014 tarihinde başvurucuların vekiline tebliğ edilmiştir.

25. 18/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

26. 1/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” kenar başlıklı 49. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür."

27. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Adli yardımla ertelenen yargılama giderlerinin tahsili" kenar başlıklı 339. maddesi şöyledir:

"(1) Adli yardım kararından dolayı ertelenen tüm yargılama giderleri ile Devletçe ödenen avanslar dava veya takip sonunda haksız çıkan kişiden tahsil olunur. Adli yardımdan yararlanan kişinin haksız çıkması hâlinde, uygun görülürse yargılama giderlerinin en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler hâlinde ödenmesine karar verilebilir.

(2) Adli yardım kararından dolayı Devletçe ödenen veya muaf tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, adli yardımdan yararlananın mağduriyetine neden olacağı mahkemece açıkça anlaşılırsa, mahkeme, hükümde tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına karar verebilir."

B. Uluslararası Hukuk

28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin korunması, kendilerine uygulanan tedaviye dâhil olmaları, bu hususta rıza göstermeleri ve maruz kaldıkları sağlık risklerini değerlendirmelerine yardımcı olan bilgilere erişimlerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesi kapsamında yer aldığını kabul etmektedir (Trocellier v. Fransa (k.k.), B. No: 75725/01, 5/10/2006;İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye (k.k.), B. No: 46156/11, 21/5/2013).

29. AİHM kararlarına göre devletler -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini, hastaların yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Vo/Fransa [BD], 53924/00, 8/7/2004, § 90; Calvelli ve Ciglio/İtalya, 32967/96, 17/1/2002, § 51; İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye).

30. AİHM'e göre taraf devletler,uygulanması planlanan tıbbi işlemin öngörülebilir sonuçları hakkında doktorların hastalara önceden bilgi vermelerini sağlayacak gerekli düzenleyici tedbirleri almak zorundadır. Bunun bir sonucu olarak hastanın önceden bilgilendirilmesi söz konusu olmadan öngörülebilir nitelikte bir riskin ortaya çıkmasıdurumunda ilgili devlet, hastaya bilgi verilmemesinden doğrudan sorumlu tutulabilmektedir (Şerif Gecekuşu/Türkiye (k.k), B. No: 28870/05, 25/5/2010 ;Trocellier/Fransa).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 5/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Birinci başvurucu, yanlış tespit sonucu hiçbir sakatlığı olmadığı bildirilen bebeğin sakat doğmasının hekimin kusurundan kaynaklandığını ileri sürmüştür. Davada, hamilelik kontrollerinde bebeğin sağlıklı olup olmadığının tam olarak tespitinin mümkün olup olmadığı, hekimin bu tespiti yapıp hastasına bildirmesi gerekip gerekmediğinin bilirkişi raporuyla ortaya konulması gerektiği hâlde Mahkemece bu yöndeki taleplerinin karşılanmadığını belirtmiştir. Bu nedenlerle özel hayata saygı ile kişinin maddi ve manevi varlığının korunması haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Bakanlık görüşünde; yargılama sırasında başvurucuların kendilerini bir avukatla temsil ettirdikleri, bilirkişi raporuna itirazlarını sunabildikleri ve adil yargılanma hakkı güvencelerinden yararlanabildikleri belirtilmiştir.

34. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bireysel başvuru dilekçesindeki talep ve iddialarını tekrar etmişlerdir.

2. Değerlendirme

35. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

36.Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, …kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; ...insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

37. Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."

38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

39. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017, § 50).

 40. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda, bebeğinin maluliyetle doğacağının hamileliği boyunca sürdürülen tetkiklerde tespit edilememiş olmasında hekimin kusurunun bulunduğu, bu kusur nedeniyle bebeğin vücut bütünlüğünün zarar gördüğü yönündeki birinci başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

42. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).

43.Bu çerçevede devletin egemenlik alanında yaşayan ve kontrolü altında bulunan kişilerin maddi ve manevi varlıklarına yönelen müdahaleleri önleme, önlenememiş olan müdahalelere yönelik olarak da gerekli soruşturma, kovuşturma, failleri tespit edip cezalandırma ve gerektiğinde bundan doğan zararları etkili bir şekilde bizzat karşılama veya sorumlularına karşılatma yükümlülüğü bulunmaktadır. Kişilerin vücut bütünlüğüne yapılan bir müdahaleden doğan zararlara yönelik etkili bir tazminin sağlanamadığı ve bu çerçevede devletin, Anayasa’nın 17. maddesinden doğan koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği durumlarda kişinin vücut bütünlüğünün korunduğundan söz edilemez (Özkan Şen, § 40; Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 37).

44. Söz konusu pozitif yükümlülük sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin "herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak (…) amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini" düzenleyeceği ve bu görevini kamu kesimleri ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanmak suretiyle onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).

45. Tıbbi müdahale, istisnai hâller dışında ilgili kişinin ancak bilgilendirilip rızası alındıktan sonra yapılabilir. Hastaların durumun farkında olarak karar verebilmelerini sağlamak için uygulanması düşünülen tedavi ve bununla bağlantılı riskler hakkında kendilerine bilgi verilmiş olmalıdır. Bunun yanı sıra yapılan bilgilendirme ile tıbbi müdahale arasında hastanın sağlıklı bir kanaate varmasını sağlayacak kadar uygun bir zaman aralığı bırakılmış olmalıdır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 56).

46. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).

47. Etkili yargısal koruma sağlamada mağdurların kendi inisiyatifleri ile hukuk veya idare mahkemesinde açtıkları dava yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi ve bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).

48. Diğer taraftan bu yöndeki pozitif yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olması, her davada başarılı olunması veya mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Bununla beraber kural olarak dava, olayın gerçekleştiği koşulları belirleyecek ve iddiaların doğruluğunun kanıtlanması hâlinde sorumlularının tespit edilerek uygun telafi imkânlarını sağlayacak nitelikte olmalıdır (Nail Artuç, § 45; Hilmi Düzgüner, § 50).

49. Anayasa Mahkemesi için bu noktada önemli olan husus, yürürlükteki yargısal sistemin ihmale yönelik davranışlar ve tıbbi hatalar nedeniyle maddi ve manevi varlığa yapılan müdahalelerden doğan sorumluluğu hiçbir durumda belirsizlik içinde bırakmamasıdır. Anayasa Mahkemesinin bu noktadaki görevi, derece mahkemelerinin Anayasa'nın 17. maddesi ile öngörülen dikkatli ve özenli inceleme şartını ne ölçüde yerine getirdiğini incelemektir (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 72; Perihan Uçar ve diğerleri, B. No: 2013/5860, 1/12/2015, § 57; Hilmi Düzgüner, § 51).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

50. Somut olayın gelişimi açısından ikinci başvurucunun sağlık sorunları yaşamasında kamu makamlarının doğrudan bir müdahalesinden bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak değerlendirme, ikinci başvurucuda meydana gelen sağlık sorunlarının teşhisine yönelik, öngörülebilir tedbirlerin alınıp alınmadığı ve sonraki aşamada ise etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün sağlanıp sağlanamadığı çerçevesinde olacaktır.

51. Somut olay bu kapsamda incelendiğinde öncelikle davada bir avukat tarafından temsil edilen başvurucuların bilirkişi raporuna karşı itirazlarını yargılama sırasında sunabildikleri, Mahkeme kararına karşı temyiz ve karar düzeltme haklarını kullanabildikleri ve bu surette meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlandığı görülmüştür.

52. Davanın reddine ilişkin kararın temel olarak Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan rapora dayandırıldığı görülmektedir. Karar gerekçesinde, bilirkişi raporununhüküm vermeye yeterli olduğu kabul edilmiştir. Bununla birlikte başvurucular, Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporun hatalı ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

53. Anayasa Mahkemesinin kural olarak bilirkişilerin vardığı sonuçları, mevcut tıbbi bilgilerden hareketle birtakım tahminlere yer vererek sahip olduğu bilimsel bakış açılarının doğru olup olmadığı yönünden irdeleme görevi bulunmamaktadır (Yasin Çıldır, § 65).

54. Buna karşın Anayasa Mahkemesinin, bir yargılama kapsamında alınan bilirkişi raporunun hükme ulaşılırken dikkate alınması veya alınmamasına dair kararların tarafların haklarını koruma amacına yönelik yeterli güvenceleri içeren bir usul çerçevesinde verilip verilmediğini incelemesi gerekmektedir (Ahmet Gökhan Rahtuvan, B. No: 2014/4991, 20/6/2014, §§ 59, 60).

55. Olayda tıbbi makamlar tarafından ikinci başvurucunun doğuştan her iki elinin parmaklarının yapışık olduğu, rahminin olmadığı, tek yumurtalığının ve tek böbreğinin bulunduğu tespit edilmiştir.

56. Buna göre hekimin hastasını gereği gibi bilgilendirmesi yükümlülüğü çerçevesinde gebelik kontrollerinde söz konusu rahatsızlıkların hekim tarafından öngörülebilir ve tespitinin mümkün olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir.

57. Adli Tıp Kurumu tarafından verilen bilirkişi raporunda, ikinci başvurucuda görülen rahatsızlıkların gebelik süresince yapılan tetkiklerde harici yapılan hiçbir yöntemle tespit edilemeyeceği ve hekimin eylemi ile ortaya çıkan bir sonuç olmadığının bildirildiği görülmüştür.

58. Dolayısıyla gebelik kontrollerini yürüten doktorun söz konusu rahatsızlıkları öngörmesi gerektiği şeklindeki bir yükümlülükten söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde anılan bilirkişi raporuna göre öngörülmesi olanaklı bulunmayan sağlık risklerinin birinci başvurucuya bildirilmesinin de mümkün olmadığı açıktır.

59. Buna göre derece mahkemesince yapılan yargılamada tıbbi ihmal iddialarının araştırılması ve durumun açıklığa kavuşturulması için alınan uzman bilirkişi raporunda yeterli somut bulgu ve tespitlere yer verilerek başvurucuların iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı görülmektedir (bkz. § 17).

60. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların ileri sürdüğü iddialar hakkında alınan Adli Tıp Kurumu raporuna dayanılarak verilen derece mahkemesi kararının konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği anlaşılmaktadır. Kararda yer verilen tespit ve gerekçe itibarıyla kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı yönünden yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı, dolayısıyla bu hakka yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Adli Yardım Talebi Hakkında Karar Verilmemesi Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

62. Başvuru formunda, açılan davada adli yardım talebinde bulunulduğu, buna dair fakirlik belgesinin de Mahkemeye sunulduğu, buna karşın talep hakkında Mahkemece herhangi bir değerlendirme yapılmadığı ve bu hususta bir hüküm kurulmadığı belirtilmiş; bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüştür.

63. Bakanlık, başvurunun bu kısmı ile ilgili görüş bildirmemiştir.

2. Değerlendirme

64. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

65. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun iddiasının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

66. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).

67. Mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmemesi ve uyuşmazlıkların makul sürede bitirilebilmesi amacıyla belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu makamlarının takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 39).

68. Somut olayda şikâyet yönünden öncelikli yapılması gereken tespit, başvurucunun adli yardım talebinin karara bağlanmamış olması sebebiyle mahkemeye erişim sorunu yaşayıp yaşamadığıdır. Öncelikle vurgulanmalıdır ki başvurucunun adli yardım talebinin kabul edilmemesi nedeniyle davasının usulden reddi söz konusu olmamıştır. Aksine Mahkeme, başvurucunun davasını esastan incelemiş ve reddetmiştir. Dolayısıyla bu yönüyle mahkemeye erişim hakkına bir müdahale söz konusu değildir.

69. İkinci olarak araştırılması gereken husus, adli yardım isteminin kabul edilmemesi nedeniyle başvurucuların katlanılamayacak boyutta herhangi bir yargısal gidere maruz kalıp kalmadığıdır. Başvurucuların dava sürecinde 50,45 TL karar düzeltme harcı, 143,30 TL temyiz yoluna başvurma ve karar harcı,37,05 TL harç ve bilirkişi ücreti için 205 TL ödediği anlaşılmaktadır. Söz konusu giderlerin miktarının gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucular üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı görüldüğünden mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

70. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Vekâlet Ücretine İlişkin Olarak Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

71. Başvurucular adli yardım ile açılan davada aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmiş olmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.

72. Vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir.Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, § 38).

73. Diğer taraftan bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayanbilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

74. Somut olayda başvurucuların ihlale neden olduğunu ileri sürdükleri iddiayı temyiz ve karar düzeltme aşamalarında dile getirmedikleri ve böylece başvuru yollarını usulüne uygun tüketmedikleri anlaşılmaktadır (Benzer yöndekikararlar için bkz. Tayibe Özkantaş, B. No: 2013/6314, 20/3/2014, § 41).

75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Karar Düzeltme Para Cezası Yönünden Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

76. Başvurucular, karar düzeltme para cezasına hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

77. Bakanlık, başvurunun bu kısmı ile ilgili görüş bildirmemiştir.

78. Anayasa Mahkemesi, daha önce aynı yönde şikâyetler içeren başvuru dosyalarında karar düzeltme para cezası miktarının gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğunu ve başvurucular üzerinde ağır bir yük oluşturmadığını, dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediğini belirterek bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna ilişkin kararlar vermiştir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42; Serkan Acar, §§ 38, 39).

79. Somut olayda da Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararlarında ortaya koyduğu ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir yan bulunmadığı anlaşıldığından ihlal iddiasına konu edilen karar düzeltme para cezası miktarının gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucular üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı görülmüştür. Bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

80. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

81. Başvurucular, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

82. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

83. Somut olayda 13/4/2010 tarihinde açılan davanın 19/3/2014 tarihinde Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından karar düzeltme istemi reddedilerek kesinleştiği anlaşılmıştır.

84. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam 3 yıl 11 ay sürdüğü, yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında başvurucuların haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

85. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.  1. Adli yardım talebi hakkında karar verilmemesi yönünden mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Nispi vekâlet ücretine hükmedilmiş olması yönünden mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 3. Karar düzeltme para cezası yönünden mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 4. Yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 5. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Elif Dandan ve İpek Melis Dandan [1.B.], B. No: 2014/9973, 5/4/2018, § …)
   
Başvuru Adı ELİF DANDAN VE İPEK MELİS DANDAN
Başvuru No 2014/9973
Başvuru Tarihi 18/6/2014
Karar Tarihi 5/4/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, çocuğun bazı organlarında maluliyetle doğması nedeniyle maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının; buna ilişkin olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Fiziksel ve ruhsal bütünlük (şiddet, kazalar vs) İhlal Olmadığı
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6098 Türk Borçlar Kanunu 49
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 339
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi