TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
CEMİLE ATABAY BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/10210)
Karar Tarihi: 29/11/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucu
Cemile ATABAY
Vekilleri
1. Av. Kamuran TANHAN
2. Av. Abdulvahap KARADEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ateşli silahla yaralama olayı hakkındaki ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, PKK terör örgütüne yardım ve yataklık ettiği isnadıyla yargılanıp beraat eden ve 18/6/2007 tarihinde vefat eden M.A.nın eşidir.
7. M.A. 20/7/1994 tarihinde Şırnak'ın Nusaybin ilçesinde silahlı saldırı sonucu hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmıştır.
8. M.A. Nusaybin Devlet Hastahanesine kaldırılmış ve hayati tehlikesi bulunduğundan olayın hemen sonrasında beyanına başvurulamadığı 20/7/1994 tarihinde müdahale eden doktorca tutanak altına alınmıştır.
9. Aynı gün olay yerine gelen kolluk görevlileri tarafından olay yerinde kan izlerine, mermi çekirdeği ve boş kovanlara rastlanmış; bunlar muhafaza atına alınmıştır. M.A. nın kaldırıldığı hastaneye intikal eden kolluk görevlilerince şahsın sırtından ve kolundan ikişer kurşunla yaralandığı, beyanına başvurulamayacak hâlde olduğu anlaşılmıştır.
10. Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) olay hakkında resen soruşturma başlatmıştır.
11. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20/7/1994 tarihinde Olay Yeri Keşif Tutanağı, kolluk görevlilerince 22/7/1994 tarihinde Olay ve Zapt Etme Tutanağı düzenlenmiş, olay yerinin bir krokisi çizilmiştir.
12. Nusaybin İlçe Emniyet Müdürlüğünce (Emniyet Müdürlüğü) düzenlenen 25/7/1994 tarihli tahkikat evrakında yaralama olayının faillerinin araştırılmaya devam edildiği, M.A. hakkında yapılan arşiv tetkikinden şahsın 1982 yılında PKK terör örgütüne üye olmak, 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'na muhalefet ve sahte kimlik kullanmak, 1989 yılında ise PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak suçlarından yakalandığının ve takipli şahıslardan olduğunun anlaşıldığı belirtilmiştir. Ayrıca olayın radikal İslami bir örgütün mensuplarınca gerçekleştirilmiş olabileceği değerlendirmesinde bulunulmuştur.
13. 29/7/1994 tarihli Diyarbakır Bölge Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen ekspertiz raporunda, olay yerinden elde edilen kovanların tek bir silahtan atıldığı, faili meçhul olaylar arşivine geçici olarak kaydedilerek atışın yapıldığı silahın tespit edilmesi hâlinde bu hususun ek ekspertiz raporuyla bildirileceği ifade edilmiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma görevinin kendisine ait olmadığı gerekçesiyle 22/8/1994 tarihli görevsizlik kararıyla soruşturma evrakını Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığına (DGM Başsavcılığı) göndermiştir.
15. DGM Başsavcılığı 2/11/1994 tarihinde, olayın failleri yakalanana kadar gerekli soruşturmanın sürdürülmesi ve üçer aylık dönemlerde bilgi verilmesi için Başsavcılık, Mardin İl Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma Komutanlığına müzekkere yazmıştır.
16. DGM Başsavcılığı 2/11/1994 tarihinde Başsavcılıktan M.A.nın beyanının alınmasını talep etmiştir. M.A. 30/11/1994 tarihli beyanında özetle PKK terör örgütüne yardım ve yataklık etme suçundan yargılanıp beraat ettiğini, olay sırasında arkasından ateş edilmesi nedeniyle failleri göremediğini, faillerden şikâyetçi olduğunu söylemiştir.
17. DGM Başsavcılığı 23/4/1998 tarihinde aynı kurumlara yeni bir müzekkere yazmış ve olayın tahkikatının yapılarak üç ayda bir bilgi verilmesi talimatını yinelemiştir.
18. Bu aşamadan sonra Cumhuriyet Başsavcılığı ile Emniyet Müdürlüğü arasında 27/12/1994 ile 22/3/2006 tarihleri arasında olayın faillerinin araştırılmaya devam edildiği yönünde bilgi içeren mutat yazışmalar yapılmıştır.
19. M.A. nın nüfus kayıt örneğinden 18/6/2007 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
20. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK mülga 250. madde ile görevli) tarafından 31/12/2007 tarihinde olaya dair daimî arama kararı vermiş, karar soruşturmanın zamanaşımı süresine kadar devam etmesi talimatıyla Başsavcılığa gönderilmiştir.
21. Bu aşamadan sonra Cumhuriyet Başsavcılığı ile Emniyet Müdürlüğü arasında 18/1/2008 ile 23/1/2012 tarihleri arasında olayın faillerinin araştırılmaya devam edildiği yönündeki mutat yazışmalara devam edilmiştir. Başvuru evrakının incelenmesi neticesinde Emniyet Müdürlüğünce Başsavcılığa yazılan, faillerin tespit edilemediğine ilişkin son yazının 23/1/2012 tarihli olduğu anlaşılmıştır.
22. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kurulan mahkemeler ile Cumhuriyet Başsavcılıkların görevlerine son verildiği, soruşturma yetkisinin yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle 12/3/2014 tarihinde yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma evrakını Başsavcılığa göndermiştir.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, adam öldürmeye teşebbüs, devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmak suçları için olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda öngörülen ve lehe olan yirmi yıllık dava zamanaşımı süresinin 20/7/2014 tarihinde dolduğu gerekçesiyle 21/11/2014 tarihinde olayın kovuşturulmasına yer olmadığına karar vermiştir.
24. Karara karşı yapılan itiraz, Mardin Sulh Ceza Hâkimliğince 31/12/2014 tarihinde kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
25. Ret kararı başvurucuya 24/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 24/4/2015 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin bilgiler Anayasa Mahkemesinin Sultani Acar (B. No: 2014/16344, 22/3/2018, §§ 29-61) başvurusu hakkında verdiği kararda yer almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 29/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, eşinin yaralanmasıyla ilgili ceza soruşturmasının etkisiz yürütüldüğünü ileri sürerek adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."
30. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
1. Uygulanabilirlik ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
31. Somut olayda başvuru, ateşli silahla yaralama olayına ilişkindir. Bu nedenle başvuruda öncelikle yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilirliğinin değerlendirmesi gerekmektedir.
32. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da -mağdura karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları dikkate alınarak- yaşam hakkı kapsamında incelenebilir. Bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip olup olmadığı ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları önem taşımaktadır (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017,§ 69;Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 109, 110).
33. Silahlı saldırı eyleminin başvurucunun eşinin hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmasına sebep olduğu dolayısıyla olayda şahsın yaşamı üzerinde meydana gelen tehlike dikkate alındığında, başvurucunun eşine yönelik eylemin ölümle sonuçlanabilecek nitelikte olduğu tartışmasızdır. Eylemin niteliği ile başvurucunun eşinin fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları diğer faktörlerle birlikte gözönünde bulundurulduğunda başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
34. Öte yandan başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eden Anayasa Mahkemesi(Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16) başvurucunun iddialarının özünün yaralama olayının etkili bir biçimde soruşturulmadığına ilişkin olduğunu dikkate alarak diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaları da yaşam hakkı kapsamında incelemiştir.
35. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda mağdur, 2007 yılında vefat etmiş olup (bkz. § 19) başvurucunun eşidir. Bu nedenle başvruruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
2. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
37. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
38. Yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gereken bir olayla ilgili soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
39. Başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 87; Sultani Acar, § 84).
40. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88; Sultani Acar, § 85).
41. Soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin beklenmesi hâlinde soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun zaman gerçeklerin ortaya çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle getirecektir. Böylesi bir durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya karar veremeyecek ve şartları gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip tazminata hükmedebilecektir. Oysa ölüm olayının sebep ve koşulları ile sorumluların tespitine imkân veren etkinlikte bir soruşturma yapılması ve gerektiği takdirde sorumluların caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için yeniden yargılamaya karar verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynadığı rolün önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 89; Sultani Acar, § 86).
42. Somut olayda olayla ilgili aynı gün resen soruşturma başlatılmış, olay yeri kolluk görevlilerince ve Cumhuriyet Başsavcılığınca incelenmiş, olay yerinin krokisi çizilmiş ve ekspertiz raporu temin edilmiştir. Sonraki süreçte Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın faillerinin belirlenebilmesini ve dolayısıyla soruşturmanın etkililiğini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi yapılmamış; yalnızca faillerin tespitine çalışılması yönünden kolluk güçlerine müzekkereler yazılması ve faillerin aranmasına devam edildiği yönünde kolluk görevlilerince düzenli olmayan aralıklarla düzenlenen ve matbu tutanakların soruşturma dosyasına konulmasıyla yetinilmiştir.
43. Bununla birlikte DGM Başsavcılığının Cumhuriyet Başsavcılığına ve kolluk güçlerine olayın tahkikatının yapılarak üç ayda bir bilgi verilmesine ilişkin yazdığı 2/11/1994 tarihli müzekkere sonrasında olayın faillerinin belirlenebilmesini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi yapılmamıştır. Şikâyetini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektiği yönünde herhangi bir iddiası bulunmayan başvurucunun da soruşturma sürecinde yetkili makamlardan soruşturmanın genişletilmesi veya olayla ilgili başka bir talepte bulunduğuna dair herhangi bir bilgi veya belgeye de rastlanmamıştır. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici bir gelişme yaşanmadığı gibi soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı bir tedbir de alınmamıştır.
44. Nitekim başvurucu da yirmi yıl civarı bir sürede soruşturma dosyasında etkili herhangi bir işlem yapılmadığını iddia etmiştir. Etkili ve yeterli bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz ederek soruşturmanın etkisizliğinin zaten farkında olduğunu ortaya koyan başvurucu, buna rağmen bireysel başvuru yapmak için kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini ve bu karara yaptığı itirazın sonuçlanmasını beklemiştir.
45. Soruşturmada herhangi bir gelişme yaşanmadığı dolayısıyla etkisiz olduğu çok uzun bir zamandır açık soruşturmanın sonuçlanmasının başvurucu tarafından beklenilmesinin gerekmediğini ve bireysel başvuruların kabul edilmeye başlandığı 23/9/2012 tarihinden sonra başvuru yapma imkânının bulunduğunu dikkate alan Anayasa Mahkemesi, zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih ile bireysel başvuru tarihi arasındaki sürenin makul kabul edilemeyecek ölçüde uzun olduğu ve başvurunun süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 29/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.