TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
RUDOLF ZAHARİA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/10220)
Karar Tarihi: 17/4/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Eşref Uğur ŞENOL
Başvurucular
1. Rudolf ZAHARİA
2. Marie XHİTOMI
3. Arsino XHİTOMI
Vekili
Av. Ali Timurtaş ÖZMEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucuların kamulaştırma sürecine dâhil edilmemeleri ve kamulaştırma bedelin düşük belirlenerek başka kişilere ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 19/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuruculara ve Taşınmaza İlişkin Bilgiler
8. Başvurucular Arnavutluk vatandaşı olup Arnavutluk'ta yaşamaktadırlar.
9. İstanbul'un Üsküdar ilçesi Toygar Hamza Mahallesi'nde bulunan 236 ada, 82 parsel sayılı 14.000 m2 yüzölçümlü taşınmaz tapuda ahşap ev ve bahçe vasfıyla kayıtlıdır.
10. Tapu kayıtlarına göre bu taşınmazın 17/20 hissesi başvurucular Rudolf Zaharia, Marie Xhitomı ve Arsino Xhitomı'ye miras yoluyla intikal etmiştir.
11. Bu taşınmazın kamulaştırılması hakkında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (Belediye) tarafından 18/3/2004 tarihli Encümen kararı alınmıştır.
B. Kayyım Atanması ve Taşınmazın Kamulaştırılmasına İlişkin Süreç
12. İstanbul Defterdarlığı (İdare) tapu maliki olan başvurucular ve murislerinin sağ ya da ölü oldukları belli olmadığından 18/5/1989 tarihli ve 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun'un 2. maddesi gereğince hak ve menfaati bulunan Hazine adına İstanbul defterdarının kayyım tayin edilmesi talebiyle Üsküdar 1. Sulh Hukuk Hâkimliğine (Hâkimlik) başvurmuştur. Hâkimlik tarafından 12/9/2002 tarihinde talebin kabulüne karar verilmiştir. Başvurucular ve başvurucuların murislerine İstanbul defterdarı kayyım olarak tayin edilmiştir. Bu karar 28/11/2002 tarihinde kesinleşmiştir.
13. Başvurucular, kayyım kararın kaldırılması için 9/12/2003 tarihinde vekilleri aracılığıyla Üsküdar 2. Aile Mahkemesine başvurmuşlardır. Mahkeme 21/1/2004 tarihinde taşınmaz maliklerinin sağ oldukları, gaip olmadıklarının anlaşıldığı gerekçesiyle kayyım kararının kaldırılmasına ve taşınmaz üzerindeki şerhin terkinine karar vermiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E.2004/12520, K.2004/14138 sayılı kararıyla hükmün görev yönünden bozulmasına karar vermiştir.
14. Başvurucular bu kez Üsküdar 3. Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmuşlar ve kayyım kararının kaldırılmasını talep etmişlerdir. Mahkeme 31/1/2006 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Kararda, tapu maliki olan kişilerin sağ oldukları vurgulanmıştır. İdare tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince onanan karar 16/10/2006 tarihinde kesinleşmiştir.
15. Kayyım ve Belediye arasında 5/7/2006 tarihinde yapılan pazarlık sonucu kamulaştırma bedeli olarak 12.400.000 TL bedel ve bu bedelin dört taksitte ödenmesi hususunda uzlaşma sağlandığı görülmüştür.
16. Başvurucuların vekili olan Y.N. ve avukatı E.G.nin imzası bulunan Üsküdar 1. Sulh Hukuk Mahkemesine (vesayet makamı) sunulan dilekçede, İdare ile kayyım arasında gerçekleşen pazarlık sonucu bedel ve ödeme şekli konusunda anlaşmaya varıldığı ifade edilmiştir. Buna göre kayyım kararının kaldırılması durumunda tapu malikleri olan başvurucuların kamulaştırmadaki uzlaşmaya ve belirlenen bedel ile bu bedelin dört taksit hâlinde ödenmesine rıza gösterdiklerini belirtilmiştir. Başvurucular vekili ayrıca aynı dilekçede kamulaştırma işleminin ivedilikle tamamlanması için tapuda ferağ yetkisi verilmesi talebinde bulunmuştur.
17. Kayyım kararının kaldırılmasına dair karar temyiz incelemesinde iken İdare tarafından 15/8/2006 tarihinde taşınmazın devri için kayyıma ferağ yetkisi verilmesi talebiyle vesayet makamına başvurulmuştur. Vesayet makamı 18/8/2006 tarihinde talebin reddine karar vermiştir. Kararda, kayyım kararının kaldırılmasına karar verildiği ve bu kararın temyiz incelemesinde olup henüz kesinleşmediği vurgulanmıştır.
18. İdare bu karara karşı itiraz yoluna başvurmuştur. Denetim makamı olan Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi (denetim makamı) 31/8/2006 tarihinde başvurucuların kamulaştırma bedeli ve taksitlendirilerek ödemeye rıza gösterdikleri, ortada anlaşmazlık ve hak kaybının bulunmadığı gerekçesiyle Üsküdar 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin ferağ verilmesi isteminin reddine ilişkin kararının kaldırılmasına kesin olarak karar vermiştir. Vesayet makamı bu karar üzerine 4/9/2006 tarihinde kayyıma ferağ yetkisi vermiştir. Kayyım tarafından belirtilmeyen bir tarihte taşınmazın tapuda ferağı verilmiştir.
19. Başvurucular vekilleri aracılığıyla 5/8/2009 tarihinde Belediyeye başvurarak tüm yasal hakları saklı kalmak kaydıyla adı geçen taşınmazın kamulaştırılmasıyla ilgili ödemelerin kimlere, ne şekilde ve hangi evraklara dayalı olarak yapıldığını sormuşlardır. 10/8/2009 tarihli cevap yazısında, bahse konu taşınmazın kamulaştırma bedeli olan 12.400.000 TL'nin 10.700.000 TL'sinin İdarenin kayyım bürosu başkanlığına ödendiği, bakiye miktarın Adalar Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/13 D. İş sayılı ihtiyati tedbir kararı gereği dosyada bırakıldığı belirtilmiştir.
20. Diğer taraftan İdareye ödenen miktardan 1.300.000 TL'nin 22/1/2008 tarihinde hesaplarına iade edildiği, iade edilen bedelin malikler vekili Y.B.ye Tiran Noterler Odasından alınan 26/3/2007 tarihli vekâletnameye istinaden 1/2/2008 tarihinde çek mukabilinde teslim edildiği ifade edilmiştir. Adalar Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/13D. İş sayılı ihtiyati tedbir kararının Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/2/2009 tarihli ilamıyla kaldırılması üzerine de Adalar İcra Müdürlüğünün E.2009/7 sayılı dosyasına 800.000 TL gönderildiğine değinilmiştir.
C. Tazminat Davasına İlişkin Süreç
21. Başvurucular vekilleri aracılığıyla 19/8/2009 tarihinde tekrar Belediyeye başvurmuşlar ve kamulaştırma bedelinden arta kalan miktarın tüm yasal hakları saklı kalmak koşuluyla kendilerine ödenmesini talep etmişlerdir. Bu kapsamda Belediyece başvurucular adına düzenlenen 21/8/2009 tarihli ve 479.132 TL bedelli çek başvurucular vekiline teslim edilmiştir.
22. Başvurucular kamulaştırma işleminin usule aykırı yürütülmesi nedeniyle yapılan tescil işleminin yolsuz olduğunu ne var ki taşınmazın tescilinden sonra imar uygulamasına tabi tutulduğu ve yeni ada parsel numaralarını öğrenmelerinin mümkün olmadığını belirtmişlerdir. Buna göre vekilleri tarafından yapılan tahsilat düşüldükten sonra geriye kalan 11.920.868 TL bedelin Hazineden alınarak Belediyeye ödenmesine karar verilmesi ve taşınmazın 17/20 hissesine karşılık gelen ve imar uygulaması sonrasında oluşan ada ve parsel numaralarına dağılan hisselerin adlarına tescil edilmesi istemiyle 5/2/2010 tarihinde İstanbul Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmışlardır.
23. Başvurucular ayrıca bu davada taşınmazın Belediye adına tescil edildiği 3/10/2006 tarihinden itibaren mahrum kaldıkları kira gelirine karşılık 5.000 TL tazminatın Hazineden alınarak kendilerine ödenmesini talep etmişlerdir.
24. Üsküdar Belediyesi bu davaya müdahil olmuştur. Cevap dilekçesinde, taşınmazın imar planında spor kültür tesisi ve otopark alanı olarak tahsis edildiğini, takas yapılarak Üsküdar Belediyesine devredildiğini ifade etmiştir.
25. Mahkeme 30/5/2013 tarihinde Hazineye karşı olan davanın husumet yönünden reddine; Belediyeye karşı olan davanın da hukuki yarar bulunmadığından reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde, kayyımlığın kaldırılmasına ilişkin kararın kesinleşmesine kadar taşınmazın kayyım tarafından idare edildiği, bu süreçte imar planının uygulanması kapsamında taşınmazın kamulaştırıldığı ifade edilmiştir. Mahkemeye göre kamulaştırma bedelinin kayyımla yapılan uzlaşma sonucunda belirlendiği, bedelin kayyım hesabına yatırıldığı ve taşınmazın Belediye adına tescil edildiği dikkate alındığında tescil işlemi yolsuz değildir. Buna göre ortada yolsuz bir tescil bulunmadığından başvurucuların tapu iptali ve tescil talebinin reddi gerekir.
26. Sonuç olarak Mahkemece kamulaştırma bedelinin tapu maliklerine ödenmeyip usule aykırı yollarla dava dışı kişilere ödenmesine ilişkin olarak davalı Belediye ve Hazinenin herhangi bir katkısının olmadığını, bu nedenle tazminat istemi yönünden davalı Hazineye husumet yöneltilemeyeceği kanaatine varılmıştır. Diğer taraftan Belediyenin Hazineye ödemiş olduğu kamulaştırma bedelinin Hazine tarafından Belediyeye geri ödenmesi talebine ilişkin olarak başvurucuların hukuki yararının bulunmadığı vurgulanmıştır. Son olarak ortada yolsuz bir tescil bulunmadığından başvurucuların kira gelirinden mahrum kalmalarının da söz konusu olmadığı ifade edilmiştir.
27. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 18/12/2014 tarihinde nisbi vekâlet ücreti yerine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek kararın bu hâliyle düzeltilerek onanmasına karar vermiştir. Aynı Dairenin 11/5/2015 tarihli karar düzeltme isteminin reddi kararıyla hüküm kesinleşmiştir.
28. Nihai karar, başvurucular vekiline 7/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular beyanlarında nihai kararı 19/6/2015 tarihinde Yargıtay web sayfasından öğrendiklerini ifade etmişlerdir.
29. Başvurucular 19/6/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
D. Ceza Yargılaması Süreci
30. Başvurucular kendilerinden alınan vekâletnamelerde sahtecilik yapıldığı ve adlarına yatan paraların bankalardan çekilmiş olduğunu belirterek ilgili tüm şahıslar hakkında Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuşlardır. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11/11/2010 bir kısım şüpheliler hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucular bu karara itiraz etmişler, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/2/2011 tarihli kararıyla başvurucuların itirazı yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.
31. Cumhuriyet Başsavcılığının 11/10/2010 tarihli kararında, şüphelilerden Y.N.nin,14/2/2014 tarihinde Arnavutluk'a giderek başvuruculardan Rudolf Zaharia ile görüşerek başvuruya konu taşınmazın hukuki ve idari işlemleri ile ilgilenmek üzere ön anlaşma yaptığı belirtilmiştir. Akabinde başvurucuların kendi aralarında yaptıkları uzlaşma neticesinde 5/3/2004 tarihinde Tirana Noterler Odasına kayıtlı Noter S.M. tarafından düzenlenen ve Türkçe tercümesi aynı Noter tarafından tasdik edilen vekâletnamenin, Arnavutluk Dışişleri Bakanlığınca tasdik edildiği ve Türk Konsolosluğunca vekâletnameye şerh verildiği vurgulanmıştır. Bunun üzerine Rudolf Zaharia'nın Türkiye'ye gelerek 11/3/2004 tarihinde Y.N. ile işin niteliği, kamulaştırma bedelinin %50'sinin Y.N.ye verileceği ve özel şartları içeren bir söz sözleşme imzalayarak vekâletnameyi Y.N.ye verdiği ifade edilmiştir.
32. Diğer taraftan kararda, Y.N.nin işin gereğini yerine getirmek için bu vekâletnameye istinaden avukat Y.D. ve arkadaşlarına vekâletname verdiği, avukatları vasıtasıyla taşınmazın kamulaştırılması ve kayyımlığın iptali ile ilgili süreçte hukuki ve idari iş ve işlemleri yerine getirdiği belirtilmiştir. Buna göre 5/7/2006 tarihinde kayyım ve Belediye arasında 12.400.000 TL bedel ve bu bedelin dört taksitte ödenmesi hususunda uzlaşma sağlandığı, kayyımlığın iptali davasının uzlaşma üzerine tapunun devredilmesinden sonra neticelendiğine değinilmiştir. Kayyımlığın iptali kararının kesinleşmesi üzerine Y.N.nin kayyım bürosu hesabına ödenen bedelin ödenmesini talep ettiği, kayyım bürosu görevlilerinin yazmış oldukları talimat üzerine tedbir konulmayan kısmın 8/12/2006 tarihinde Y.N.nin banka hesabına aktarıldığı belirtilmiştir.
33. Kararda ayrıca başvurucular tarafından 11/1/2007 tarihinde vekillikten azledilmesi üzerine Y.N.nin, kamulaştırma bedelinin %50'sine karşılık gelen 6.400.000 TL'yi kendi nam ve hesabına aldığı, el konulmayan ve hesaba yatırılan 3.200.000 TL'yi de başvurucular adına V. Bankası Kadıköy Çarşı Şubesinde açılan üç ayrı hesaba 16/2/2007 tarihinde eşit olarak yatırdığı ifade edilmiştir. Başvurucular adına yatırılan bu miktarın hakkında kamu davası açılan Y.B. tarafından sahte vekâletname ile çekildiği vurgulanmıştır. Sonuç olarak şüpheli Y.N.nin sözleşme kapsamında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiği, sözleşmeden belirtilen kamulaştırma bedelinin %50'sini aldığı, el konulmayan miktarı da eşit şekilde başvurucuların hesabına yatırdığı, hakkında kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığı belirtilerek hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
34. Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan dava sonucunda Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi 15/1/2013 tarihinde sanıklardan Y.B.nin, kamu kurumu araç kılınarak dolandırıcılık ve belgede sahtecilik suçlarını işlediği gerekçesiyle hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararda, sanığın başvuruculardan aldığı 26/3/2007 tarihli vekâletnameye aslında olmayan ilaveler yapmak suretiyle kamulaştırma bedelinden toplam 4.500.000 TL parayı aldığı ifade edilmiştir. Sanıklar yeminli tercüman E.İ. ve noter başkatibi A.D.'nin ise sanık Y.B. ile birlikte hareket ettiği ya da ona yardım ettiklerine yönelik bir delil bulunmadığı belirtilerek bu sanıkların beraatine karar verilmiştir.
35. Diğer sanıklar G.Y. ve Ş.Y.nin özel belgede sahtecilik suçunu işledikleri kabul edilerek hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Avukat olan sanık A.Ş. ve H.T.nin ise kendilerine verilen vekâletnamenin sahte olduğunu bildikleri ya da bilebilecek bir durumda olduklarını ispata elverişli bir delil bulunmadığından beraatlerine hükmedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
36. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 8. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İdarelerin, bu Kanuna göre, tapuda kayıtlı olan taşınmaz mallar hakkında yapacağı kamulaştırmalarda satın alma usulünü öncelikle uygulamaları esastır."
37. 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister."
38. 3561 sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 427 nci maddesine göre, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi veya ortada bulunmayan ve miras açıldığında sağ olup olmadığı ispatlanamayan mirasçının payının resmen yönetilmesi amacıyla kayyım atanmasının gerektiği hallerde, vesayet makamı; bu kimselerin malları üzerinde Hazinenin hak ve menfaati bulunup bulunmadığını, mahallin en büyük mal memurluğundan araştırır. Hazinenin hak ve menfaatinin söz konusu olduğunun anlaşılması hâlinde, mahallin en büyük mal memurunu yönetim kayyımı tayin eder."
39. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 427. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle aşağıdaki hâllerde bir yönetim kayyımı atar:
Bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve oturduğu yer de bilinemezse,
..."
40. 4721 sayılı Kanun'un 466. maddesi şöyledir:
"Vesayet organları ve vesayet işleriyle görevlendirilmiş olan diğer kişiler, bu görevlerini yerine getirirlerken iyi bir yönetimin gerektirdiği özeni göstermekle yükümlüdürler."
41. 4721 sayılı Kanun'un 467. maddesi şöyledir:
"Vasi, görevini yerine getirirken kusurlu davranışıyla vesayet altındaki kişiye verdiği zarardan sorumludur.
Kayyım ve yasal danışmanlar hakkında da aynı hüküm uygulanır."
42. 4721 sayılı Kanun'un 468. maddesi şöyledir:
"Devlet, vesayet dairelerinde görevli olanların hukuka aykırı olarak sebebiyet verdikleri zararlardan doğrudan doğruya sorumlu olduğu gibi; vasi, kayyım ve yasal danışmanlara tazmin ettirilemeyen zararlardan da sorumludur.
Zararı tazmin eden Devlet, zararın meydana gelmesinde kusurlu olanlara rücu eder.
Zararın doğmasına kusurları ile sebep olanlar, rücu hakkını kullanan Devlete karşı müteselsilen sorumludurlar."
43. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük'ün 8. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bu Tüzüğün uygulanmasında Türk Medeni Kanununun 397 nci maddesi uyarınca vesayet makamı sulh hukuk mahkemesi, denetim makamı asliye hukuk mahkemesidir.''
B. Uluslararası Hukuk
44. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
45. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) davanın esasını teşkil eden zararı giderecek tazminatın ulusal mahkemeler tarafından hesaplanması gereken hâllerde kendini bu konuda karar vermeye yetkili görmemektedir. Doğrusu AİHM kamulaştırılan yerin değerini belirleyecek ve buna karşılık ödenecek tazminatın kriterlerini belirlemede kendini Türk mahkemelerinin yerine koyamaz. Ne var ki somut olaydaki dava dosyası içeriğine göre AİHM başvurucunun ulusal mahkemelerce hükmedilen tazminat bedelinin mülkün değeri ile makul bir bağlantı kurmadığını gösterebildiğini gözlemlemektedir (Yıltaş Yıldız Turistik Tesisleri A.Ş./Türkiye, B. No: 30502/96, 24/4/2003, § 38).
46. Halil Göçmen/Türkiye (B. No: 24883/07, 12/11/2013) kararında ise kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar veren AİHM, derece mahkemelerince hükmedilen tazminatın yeterliliğini de ölçülülük bağlamında tartışmıştır. AİHM bu bağlamda öncelikle ulusal mahkemelerin yerine geçerek kamulaştırma bedelini belirleme gibi bir görevinin bulunmadığını ancak mahkemelerin adil veya makul olmayan kararlar verilmesini sağlamakla yükümlü olduğunu belirtmiştir. AİHM somut olayda kamulaştırmasız el atma tazminatına ilişkin iki ayrı bilirkişi raporu bulunduğuna dikkat çekmiş ve derece mahkemelerince yeterli bir gerekçe gösterilmeden daha az bir bedel öngören raporun hükme esas alınmasının müdahaleyi ölçüsüz kıldığını belirtmiştir (Halil Göçmen/Türkiye, §§ 37-43).
47. Öte yandan Tkachenko/Rusya (B. No: 28046/05, 20/3/2018) kararında AİHM, iç hukuktaki düzenlemelere aykırı olan bir müdahalenin de hukukilik ölçütünü karşılamadığını kabul etmiştir. Bununla birlikte herhangi bir usule aykırılığın müdahalenin hukukiliğiyle uyumsuz kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Bu bağlamda AİHM, hukukun doğru biçimde uygulanması ve yorumlanması konusunda sınırlı bir yetkisi olduğunu ve ulusal mahkemelerin yerine geçme gibi bir sorumluluğu olmadığını ancak bu kararların açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatasından yoksun olmaması gerektiğini vurgulamıştır (Tkachenko/Rusya, § 52). AİHM sonuç olarak somut olayda iç hukukta öngörülen kamulaştırma usulüne aykırı davranıldığını tespit ederek mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Tkachenko/Rusya, §§ 53-58).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
48. Mahkemenin 17/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
49. Başvurucular; yurt dışında yaşadıklarını, taşınmazları hakkında yürütülen kamulaştırma işlemleri sırasında gaip oldukları gerekçesiyle Üsküdar 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 12/9/2002 tarihli kararıyla İstanbul defterdarının kayyım olarak atandığını, bu karardan haberdar olmaları üzerine yaklaşık üç ay sonra kayyım kararının kaldırılması istemiyle dava açtıklarını ifade etmişlerdir. Başvuruculara göre kayyım kararının kaldırılması istemiyle dava açmaları anından itibaren gaip olmadıkları ortadadır. Buna rağmen İdare tarafından mahkemece verilen kayyım kararının kaldırılmasına ilişkin karar temyiz edilmiştir. Bu süreçte de taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin pazarlık görüşmeleri ve diğer işlemler kendilerinin ve vekillerinin yokluğunda Belediye ve kayyım arasında yürütülmüştür.
50. Başvurucular ayrıca kamulaştırılan taşınmazın tapuda devri için kayyıma ferağ yetkisi verilmesi talebinin vesayet makamı olan Üsküdar 1. Sulh Hukuk Mahkemesince reddedilmesine rağmen bu kararın denetim makamı olan Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından hukuka aykırı ve açıkça keyfî bir kararla kaldırıldığını ifade etmişlerdir. Başvuruculara göre 4721 sayılı Kanun'un 466. maddesi ve Türk Medeni Kanunu'nun Velayet Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük'ün 15. maddesi hükümleri kayyımlar içinde geçerlidir buna göre kayyımın görevini yerine getirirken özen yükümlülüğüne uygun olarak hareket etmesi gerekmektedir. Başvurucular, kayyımın özen yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini ve yapmış olduğu işlemlerin geçersiz ve yok hükmünde olduğunu ileri sürmüşlerdir.
51. Diğer taraftan başvurucular, 4721 sayılı Kanun'un 468. maddesi gereğince devletin vesayet dairelerinde görevli olanların hukuka aykırı zararlarından da doğrudan sorumluluğu bulunduğunu, bu emredici hüküm gereği denetim makamı olan Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin hukuka aykırı kararıyla oluşan zarar nedeniyle Hazine taraf gösterilerek dava açtıklarını ifade etmişlerdir. Başvuruculara göre kayyım kararının kaldırılmasına karar verildiği ve bu kararın temyiz incelemesinde olduğu açık olmasına rağmen denetim makamının bu kararın sonucunu beklemeden kayyıma tapuda ferağ yetkisi vermesi açıkça keyfî bir karar olup bu yönüyle meydana gelen zararlardan devletin sorumluluğu bulunmaktadır.
52. Sonuç olarak başvurucular, vesayet makamları ve buna bağlı olarak devletin sorumluluğuna ilişkin beyanlarının derece mahkemelerince herhangi bir gerekçeye yer verilmeksizin dikkate alınmaması nedeniyle adil yargılanma hakkı ve hukuk güvenliği ve hak arama özgürlüğü ilkelerinin, Ermeni kökenli olmaları nedeniyle eşitlik ilkesinin, kamulaştırma işlemlerinde hukuka aykırı hareket edilmesi ve kamulaştırma bedelinin kendilerine ödenmemesi nedeniyle de mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
53. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucular; mülkiyet hakkı dışında adil yargılanma hakkı, eşitlik ilkesi ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Ancak somut olayda eşitlik ilkesinin ihlaline yol açabilecek farklı muamelenin varlığı başvurucular tarafından temellendirilmemiştir.
55. Diğer taraftan başvurucuların asıl şikâyetinin kayyım kararının kaldırılmasına ilişkin dava açmaları ve mahkemece gaip olmadıklarının tespit edilmesine rağmen kayyım tarafından kamulaştırma işlemlerine devam edilmesi ve ivedi bir şekilde taşınmazın tapuda ferağının verilmesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucular ayrıca kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi ve kendileri dışındaki kişilere ödeme yapılmasından yakınmaktadırlar. Buna göre başvurucuların bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
56. Başvuru konusu olayda kamulaştırılan taşınmaz kamulaştırma işlemi öncesinde tapuda başvurucular adına kayıtlı olduğundan mülkün varlığında bir tereddüt bulunmamaktadır. Başvuruculara ait taşınmazın kamulaştırılması mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmekle birlikte bu müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
57. Başvuru konusu olayda uyuşmazlık konusu taşınmaz, 2942 sayılı Kanun'un 8. maddesi çerçevesinde kamulaştırılmıştır. Dolayısıyla kamulaştırma yoluyla yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu kuşkusuzdur. Diğer taraftan imar uygulaması nedeniyle taşınmazın spor kültür tesisi ve otopark alanı olarak kamulaştırılmasının kamu yararı amacına dayandığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
58. Somut olayda kamulaştırma işleminin yöntemine aykırı olarak yapıldığına ilişkin şikâyetin müdahalenin ölçülülüğü bağlamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
59. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
60. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
61. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesine göre devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının bulunması, kamulaştırma kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın kural olarak peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Temel unsurunun kamu yararı olduğu kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet alanına devletin bir müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya zorunlu kalındığında kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa'da belirlenen usul güvenceleri izlenerek yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, § 11).
62. Başvuru konusu olayda Arnavutluk vatandaşı olan başvurucuların adresleri belli olmayıp sağ ya da ölü oldukları da tespit edilemediğinden başvuruya konu taşınmaza ilişkin olarak İstanbul defterdarı 12/9/2002 tarihinde başvuruculara kayyım olarak atanmıştır. Bu süreçte Belediye Encümeni tarafından 18/3/2004 tarihinde taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin karar alınmış ve kamulaştırma işlemleri kayyımla devam ettirilmiştir. Başvurucular kendilerine kayyım atanmasına ilişkin kararın kaldırılması için derece mahkemelerine başvurmuşlar netice olarak Üsküdar 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 31/1/2016 tarihli kararıyla kayyım kararı ve taşınmaz üzerindeki kayyım şerhinin kaldırılmasına karar verilmiştir. Bu aşamada Belediye ve kayyım arasında 5/7/2006 tarihinde yapılan pazarlık sonucu kamulaştırma bedeli olarak 12.400.000 TL bedel ve bu bedelin dört taksitte ödenmesi hususunda uzlaşma sağlanmıştır.
63. Öte yandan başvurucular 11/3/2004 tarihinde söz konusu taşınmaza ilişkin hukuki ve idari işlemler ile ilgilenmek üzere Y.N. ile anlaşmışlar ve kendisine 5/3/2004 tarihli vekâletnameyi vermişlerdir. Başvurucular vekili Y.N. bu vekâletnameye istinaden avukatı aracılığıyla vesayet makamına sunmuş olduğu dilekçede kayyımlığın kaldırılması durumunda tapu malikleri olan başvurucuların kamulaştırmadaki uzlaşmaya ve belirlenen bedel ile bu bedelin dört taksit hâlinde ödenmesine rıza gösterdiklerini belirtmiştir. Başvurucular bu vekâletnamenin tercümesinde vekâletnamede olmayan taşınmazın devri ve kamulaştırma bedelinin tahsiline yönelik bir takım yetkiler eklendiğini, böylelikle kamulaştırma işlemine rıza gösterildiği belirterek şikâyetçi olmuşlardır. Ancak Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 11/11/2010 tarihli kararıyla şüpheli Y.N.nin sözleşme kapsamında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiği, hakkında kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığı belirtilerek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucuların bu karara itirazları da yerinde görülmeyerek reddedilmiştir. Bu durumda başvurucuların Y.N.ye vermiş oldukları vekâletnamede sahtecilik yapıldığına ilişkin iddialarının yargısal makamlar önünde ispat edilemediği anlaşılmaktadır.
64. Diğer taraftan ceza yargılaması sonucunda kamulaştırma bedeli olarak belirlenen bedelin bir kısmının Belediye tarafından başvurucular vekili olduğunu beyan eden Y.B.ye ödendiği maddi olgu olarak kabul edilmiştir. Belediye tarafından başvuruculara verilen 10/8/2009 tarihli cevap yazısında da bu durum teyit edilmektedir. Ayrıca anılan yazıda kamulaştırma bedelinin bir kısmının kayyım bürosuna, bir kısmının da icra müdürlüğü dosyasına ödendiği belirtilmektedir. Başvurucular ise 12.400.000 TL kamulaştırma bedelinden arta kalan 479.132 TL'yi Belediyeden alabilmişlerdir.
65. Ancak somut olayda başvurucuların vekilleri aracılığıyla kamulaştırma işlemi ve pazarlık sonucu belirlenen kamulaştırma bedeline muvafakat ettiklerini, bunun yanında taşınmazın tapuda ferağının verilmesini talep ettiklerini belirtmek gerekir. Yargısal makamların aksi ispat edilemeyen kabulüne göre de başvurucular vekili, aralarındaki sözleşme kapsamında kamulaştırma bedelinin % 50'sini kendisi almış, geriye kalan miktarı da başvurucular adına açılan banka hesaplarına eşit olarak yatırmıştır. Bu aşamadan sonra bir takım sahte vekâletnamelerle başvurucuların hesaplarına yatırılan kamulaştırma bedellerinin çekildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucuların sahtecilik yapılarak hesaplarındaki paraların çekilmesi nedeniyle banka ve diğer üçüncü kişilere karşı adli yargı mercileri önünde tazminat davaları açmak suretiyle bu bedelleri talep etmeleri mümkündür. Söz konusu bedellerin banka tarafından bazı üçüncü kişilere ödenmesi işlemi bakımından bireysel başvuru öncesi hakkında dava açılan idari makamların özensiz bir tutumu olduğu ise ortaya konulamamıştır.
66. Sonuç olarak sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, başvurucuların bu güvencelerden yararlandırılmadıkları söylenemez. Başvurucuların ayrıca hukuka aykırı işlemlerle hesaplarına yatan paraları çektiği derece mahkemelerince tespit edilen banka ve üçüncü kişilere karşı tazminat yoluna da başvurmaları önünde bir engel bulunmamaktadır. Bu durumda taşınmazın kamulaştırılması yoluyla gerçekleşen müdahalenin taşıdığı meşru amacın dayandığı kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup müdahale ölçülüdür. Başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 17/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.