TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RUDOLF ZAHARİA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/10220)
|
|
Karar Tarihi: 17/4/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur ŞENOL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Rudolf
ZAHARİA
|
|
|
2. Marie XHİTOMI
|
|
|
3. Arsino
XHİTOMI
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali Timurtaş ÖZMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucuların kamulaştırma sürecine dâhil
edilmemeleri ve kamulaştırma bedelin düşük belirlenerek başka kişilere ödenmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 19/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Başvuruculara ve Taşınmaza İlişkin
Bilgiler
8. Başvurucular Arnavutluk vatandaşı olup Arnavutluk'ta
yaşamaktadırlar.
9. İstanbul'un Üsküdar ilçesi Toygar Hamza Mahallesi'nde bulunan
236 ada, 82 parsel sayılı 14.000 m2 yüzölçümlü taşınmaz tapuda ahşap ev ve bahçe vasfıyla kayıtlıdır.
10. Tapu kayıtlarına göre bu taşınmazın 17/20 hissesi
başvurucular Rudolf Zaharia,
Marie Xhitomı ve Arsino Xhitomı'ye miras yoluyla intikal etmiştir.
11. Bu taşınmazın kamulaştırılması hakkında İstanbul Büyükşehir
Belediyesi (Belediye) tarafından 18/3/2004 tarihli Encümen kararı alınmıştır.
B. Kayyım Atanması ve Taşınmazın
Kamulaştırılmasına İlişkin Süreç
12. İstanbul Defterdarlığı (İdare) tapu maliki olan başvurucular
ve murislerinin sağ ya da ölü oldukları belli olmadığından 18/5/1989 tarihli ve
3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun'un 2. maddesi
gereğince hak ve menfaati bulunan Hazine adına İstanbul defterdarının kayyım
tayin edilmesi talebiyle Üsküdar 1. Sulh Hukuk Hâkimliğine (Hâkimlik)
başvurmuştur. Hâkimlik tarafından 12/9/2002 tarihinde talebin kabulüne karar
verilmiştir. Başvurucular ve başvurucuların murislerine İstanbul defterdarı
kayyım olarak tayin edilmiştir. Bu karar 28/11/2002 tarihinde kesinleşmiştir.
13. Başvurucular, kayyım kararın kaldırılması için 9/12/2003
tarihinde vekilleri aracılığıyla Üsküdar 2. Aile Mahkemesine başvurmuşlardır.
Mahkeme 21/1/2004 tarihinde taşınmaz maliklerinin sağ oldukları, gaip
olmadıklarının anlaşıldığı gerekçesiyle kayyım kararının kaldırılmasına ve
taşınmaz üzerindeki şerhin terkinine karar vermiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
E.2004/12520, K.2004/14138 sayılı kararıyla hükmün görev yönünden bozulmasına
karar vermiştir.
14. Başvurucular bu kez Üsküdar 3. Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmuşlar
ve kayyım kararının kaldırılmasını talep etmişlerdir. Mahkeme 31/1/2006
tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Kararda, tapu maliki olan kişilerin
sağ oldukları vurgulanmıştır. İdare tarafından temyiz yoluna başvurulması
üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince onanan karar 16/10/2006 tarihinde
kesinleşmiştir.
15. Kayyım ve Belediye arasında 5/7/2006 tarihinde yapılan
pazarlık sonucu kamulaştırma bedeli olarak 12.400.000 TL bedel ve bu bedelin
dört taksitte ödenmesi hususunda uzlaşma sağlandığı görülmüştür.
16. Başvurucuların vekili olan Y.N. ve avukatı E.G.nin imzası bulunan Üsküdar 1. Sulh Hukuk Mahkemesine
(vesayet makamı) sunulan dilekçede, İdare ile kayyım arasında gerçekleşen
pazarlık sonucu bedel ve ödeme şekli konusunda anlaşmaya varıldığı ifade
edilmiştir. Buna göre kayyım kararının kaldırılması durumunda tapu malikleri
olan başvurucuların kamulaştırmadaki uzlaşmaya ve belirlenen bedel ile bu
bedelin dört taksit hâlinde ödenmesine rıza gösterdiklerini belirtilmiştir.
Başvurucular vekili ayrıca aynı dilekçede kamulaştırma işleminin ivedilikle
tamamlanması için tapuda ferağ yetkisi verilmesi talebinde bulunmuştur.
17. Kayyım kararının kaldırılmasına dair karar temyiz
incelemesinde iken İdare tarafından 15/8/2006 tarihinde taşınmazın devri için
kayyıma ferağ yetkisi verilmesi talebiyle vesayet makamına başvurulmuştur.
Vesayet makamı 18/8/2006 tarihinde talebin reddine karar vermiştir. Kararda,
kayyım kararının kaldırılmasına karar verildiği ve bu kararın temyiz
incelemesinde olup henüz kesinleşmediği vurgulanmıştır.
18. İdare bu karara karşı itiraz yoluna başvurmuştur. Denetim
makamı olan Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi (denetim makamı) 31/8/2006
tarihinde başvurucuların kamulaştırma bedeli ve taksitlendirilerek ödemeye rıza
gösterdikleri, ortada anlaşmazlık ve hak kaybının bulunmadığı gerekçesiyle
Üsküdar 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin ferağ verilmesi isteminin reddine ilişkin
kararının kaldırılmasına kesin olarak karar vermiştir. Vesayet makamı bu karar
üzerine 4/9/2006 tarihinde kayyıma ferağ yetkisi vermiştir. Kayyım tarafından
belirtilmeyen bir tarihte taşınmazın tapuda ferağı verilmiştir.
19. Başvurucular vekilleri aracılığıyla 5/8/2009 tarihinde
Belediyeye başvurarak tüm yasal hakları saklı kalmak kaydıyla adı geçen
taşınmazın kamulaştırılmasıyla ilgili ödemelerin kimlere, ne şekilde ve hangi
evraklara dayalı olarak yapıldığını sormuşlardır. 10/8/2009 tarihli cevap
yazısında, bahse konu taşınmazın kamulaştırma bedeli olan 12.400.000 TL'nin
10.700.000 TL'sinin İdarenin kayyım bürosu başkanlığına ödendiği, bakiye
miktarın Adalar Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/13 D. İş sayılı ihtiyati tedbir
kararı gereği dosyada bırakıldığı belirtilmiştir.
20. Diğer taraftan İdareye ödenen miktardan 1.300.000 TL'nin
22/1/2008 tarihinde hesaplarına iade edildiği, iade edilen bedelin malikler
vekili Y.B.ye Tiran Noterler Odasından alınan 26/3/2007 tarihli vekâletnameye
istinaden 1/2/2008 tarihinde çek mukabilinde teslim edildiği ifade edilmiştir.
Adalar Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/13D. İş sayılı ihtiyati tedbir kararının
Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/2/2009 tarihli ilamıyla kaldırılması
üzerine de Adalar İcra Müdürlüğünün E.2009/7 sayılı dosyasına 800.000 TL
gönderildiğine değinilmiştir.
C. Tazminat Davasına İlişkin Süreç
21. Başvurucular vekilleri aracılığıyla 19/8/2009 tarihinde
tekrar Belediyeye başvurmuşlar ve kamulaştırma bedelinden arta kalan miktarın
tüm yasal hakları saklı kalmak koşuluyla kendilerine ödenmesini talep
etmişlerdir. Bu kapsamda Belediyece başvurucular adına düzenlenen 21/8/2009
tarihli ve 479.132 TL bedelli çek başvurucular vekiline teslim edilmiştir.
22. Başvurucular kamulaştırma işleminin usule aykırı yürütülmesi
nedeniyle yapılan tescil işleminin yolsuz olduğunu ne var ki taşınmazın tescilinden
sonra imar uygulamasına tabi tutulduğu ve yeni ada parsel numaralarını
öğrenmelerinin mümkün olmadığını belirtmişlerdir. Buna göre vekilleri
tarafından yapılan tahsilat düşüldükten sonra geriye kalan 11.920.868 TL
bedelin Hazineden alınarak Belediyeye ödenmesine karar verilmesi ve taşınmazın
17/20 hissesine karşılık gelen ve imar uygulaması sonrasında oluşan ada ve
parsel numaralarına dağılan hisselerin adlarına tescil edilmesi istemiyle
5/2/2010 tarihinde İstanbul Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme)
dava açmışlardır.
23. Başvurucular ayrıca bu davada taşınmazın Belediye adına
tescil edildiği 3/10/2006 tarihinden itibaren mahrum kaldıkları kira gelirine
karşılık 5.000 TL tazminatın Hazineden alınarak kendilerine ödenmesini talep
etmişlerdir.
24. Üsküdar Belediyesi bu davaya müdahil olmuştur. Cevap
dilekçesinde, taşınmazın imar planında spor kültür tesisi ve otopark alanı
olarak tahsis edildiğini, takas yapılarak Üsküdar Belediyesine devredildiğini
ifade etmiştir.
25. Mahkeme 30/5/2013 tarihinde Hazineye karşı olan davanın
husumet yönünden reddine; Belediyeye karşı olan davanın da hukuki yarar
bulunmadığından reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde, kayyımlığın
kaldırılmasına ilişkin kararın kesinleşmesine kadar taşınmazın kayyım
tarafından idare edildiği, bu süreçte imar planının uygulanması kapsamında
taşınmazın kamulaştırıldığı ifade edilmiştir. Mahkemeye göre kamulaştırma
bedelinin kayyımla yapılan uzlaşma sonucunda belirlendiği, bedelin kayyım
hesabına yatırıldığı ve taşınmazın Belediye adına tescil edildiği dikkate
alındığında tescil işlemi yolsuz değildir. Buna göre ortada yolsuz bir tescil
bulunmadığından başvurucuların tapu iptali ve tescil talebinin reddi gerekir.
26. Sonuç olarak Mahkemece kamulaştırma bedelinin tapu
maliklerine ödenmeyip usule aykırı yollarla dava dışı kişilere ödenmesine
ilişkin olarak davalı Belediye ve Hazinenin herhangi bir katkısının olmadığını,
bu nedenle tazminat istemi yönünden davalı Hazineye husumet yöneltilemeyeceği
kanaatine varılmıştır. Diğer taraftan Belediyenin Hazineye ödemiş olduğu
kamulaştırma bedelinin Hazine tarafından Belediyeye geri ödenmesi talebine
ilişkin olarak başvurucuların hukuki yararının bulunmadığı vurgulanmıştır. Son
olarak ortada yolsuz bir tescil bulunmadığından başvurucuların kira gelirinden
mahrum kalmalarının da söz konusu olmadığı ifade edilmiştir.
27. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 18/12/2014 tarihinde nisbi vekâlet ücreti yerine maktu vekâlet ücretine
hükmedilmesi gerektiğini belirterek kararın bu hâliyle düzeltilerek onanmasına
karar vermiştir. Aynı Dairenin 11/5/2015 tarihli karar düzeltme isteminin reddi
kararıyla hüküm kesinleşmiştir.
28. Nihai karar, başvurucular vekiline 7/7/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucular beyanlarında nihai kararı 19/6/2015 tarihinde Yargıtay
web sayfasından öğrendiklerini
ifade etmişlerdir.
29. Başvurucular 19/6/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmuştur.
D. Ceza Yargılaması Süreci
30. Başvurucular kendilerinden alınan vekâletnamelerde sahtecilik
yapıldığı ve adlarına yatan paraların bankalardan çekilmiş olduğunu belirterek
ilgili tüm şahıslar hakkında Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda
bulunmuşlardır. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11/11/2010 bir kısım
şüpheliler hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Başvurucular bu karara itiraz etmişler, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
16/2/2011 tarihli kararıyla başvurucuların itirazı yerinde görülmeyerek
reddedilmiştir.
31. Cumhuriyet Başsavcılığının 11/10/2010 tarihli kararında,
şüphelilerden Y.N.nin,14/2/2014 tarihinde Arnavutluk'a giderek başvuruculardan Rudolf Zaharia ile görüşerek
başvuruya konu taşınmazın hukuki ve idari işlemleri ile ilgilenmek üzere ön
anlaşma yaptığı belirtilmiştir. Akabinde başvurucuların kendi aralarında
yaptıkları uzlaşma neticesinde 5/3/2004 tarihinde Tirana Noterler Odasına
kayıtlı Noter S.M. tarafından düzenlenen ve Türkçe tercümesi aynı Noter
tarafından tasdik edilen vekâletnamenin, Arnavutluk Dışişleri Bakanlığınca tasdik
edildiği ve Türk Konsolosluğunca vekâletnameye şerh verildiği vurgulanmıştır.
Bunun üzerine Rudolf Zaharia'nın
Türkiye'ye gelerek 11/3/2004 tarihinde Y.N. ile işin niteliği, kamulaştırma
bedelinin %50'sinin Y.N.ye verileceği ve özel şartları içeren bir söz sözleşme
imzalayarak vekâletnameyi Y.N.ye verdiği ifade edilmiştir.
32. Diğer taraftan kararda, Y.N.nin
işin gereğini yerine getirmek için bu vekâletnameye istinaden avukat Y.D. ve
arkadaşlarına vekâletname verdiği, avukatları vasıtasıyla taşınmazın
kamulaştırılması ve kayyımlığın iptali ile ilgili süreçte hukuki ve idari iş ve
işlemleri yerine getirdiği belirtilmiştir. Buna göre 5/7/2006 tarihinde kayyım
ve Belediye arasında 12.400.000 TL bedel ve bu bedelin dört taksitte ödenmesi
hususunda uzlaşma sağlandığı, kayyımlığın iptali davasının uzlaşma üzerine
tapunun devredilmesinden sonra neticelendiğine değinilmiştir. Kayyımlığın
iptali kararının kesinleşmesi üzerine Y.N.nin kayyım
bürosu hesabına ödenen bedelin ödenmesini talep ettiği, kayyım bürosu görevlilerinin
yazmış oldukları talimat üzerine tedbir konulmayan kısmın 8/12/2006 tarihinde Y.N.nin banka hesabına aktarıldığı belirtilmiştir.
33. Kararda ayrıca başvurucular tarafından 11/1/2007 tarihinde
vekillikten azledilmesi üzerine Y.N.nin, kamulaştırma
bedelinin %50'sine karşılık gelen 6.400.000 TL'yi kendi nam ve hesabına aldığı,
el konulmayan ve hesaba yatırılan 3.200.000 TL'yi de başvurucular adına V.
Bankası Kadıköy Çarşı Şubesinde açılan üç ayrı hesaba 16/2/2007 tarihinde eşit
olarak yatırdığı ifade edilmiştir. Başvurucular adına yatırılan bu miktarın
hakkında kamu davası açılan Y.B. tarafından sahte vekâletname ile çekildiği
vurgulanmıştır. Sonuç olarak şüpheli Y.N.nin sözleşme
kapsamında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiği, sözleşmeden
belirtilen kamulaştırma bedelinin %50'sini aldığı, el konulmayan miktarı da
eşit şekilde başvurucuların hesabına yatırdığı, hakkında kamu davası açmaya
yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığı belirtilerek hakkında kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
34. Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan dava sonucunda Üsküdar 2.
Ağır Ceza Mahkemesi 15/1/2013 tarihinde sanıklardan Y.B.nin,
kamu kurumu araç kılınarak dolandırıcılık ve belgede sahtecilik suçlarını
işlediği gerekçesiyle hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
Kararda, sanığın başvuruculardan aldığı 26/3/2007 tarihli vekâletnameye aslında
olmayan ilaveler yapmak suretiyle kamulaştırma bedelinden toplam 4.500.000 TL
parayı aldığı ifade edilmiştir. Sanıklar yeminli tercüman E.İ. ve noter
başkatibi A.D.'nin ise sanık Y.B. ile birlikte
hareket ettiği ya da ona yardım ettiklerine yönelik bir delil bulunmadığı
belirtilerek bu sanıkların beraatine karar
verilmiştir.
35. Diğer sanıklar G.Y. ve Ş.Y.nin
özel belgede sahtecilik suçunu işledikleri kabul edilerek hapis cezasıyla
cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Avukat olan sanık A.Ş. ve H.T.nin ise kendilerine verilen vekâletnamenin sahte
olduğunu bildikleri ya da bilebilecek bir durumda olduklarını ispata elverişli
bir delil bulunmadığından beraatlerine
hükmedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
36. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 8.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İdarelerin, bu Kanuna göre, tapuda
kayıtlı olan taşınmaz mallar hakkında yapacağı kamulaştırmalarda satın alma
usulünü öncelikle uygulamaları esastır."
37. 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile
yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre
topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel
tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek
taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz
malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3
üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi
karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister."
38. 3561 sayılı Kanun’un 2.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun 427 nci maddesine göre, bir kimsenin
uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi veya ortada
bulunmayan ve miras açıldığında sağ olup olmadığı ispatlanamayan mirasçının
payının resmen yönetilmesi amacıyla kayyım atanmasının gerektiği hallerde,
vesayet makamı; bu kimselerin malları üzerinde Hazinenin hak ve menfaati
bulunup bulunmadığını, mahallin en büyük mal memurluğundan araştırır. Hazinenin
hak ve menfaatinin söz konusu olduğunun anlaşılması hâlinde, mahallin en büyük
mal memurunu yönetim kayyımı tayin eder."
39. 22/11/2001 tarihli ve
4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu'nun 427. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Vesayet makamı, yönetimi kimseye ait
olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle aşağıdaki hâllerde bir
yönetim kayyımı atar:
Bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve
oturduğu yer de bilinemezse,
..."
40. 4721 sayılı Kanun'un 466. maddesi şöyledir:
"Vesayet organları ve vesayet işleriyle
görevlendirilmiş olan diğer kişiler, bu görevlerini yerine getirirlerken iyi
bir yönetimin gerektirdiği özeni göstermekle yükümlüdürler."
41. 4721 sayılı Kanun'un 467. maddesi şöyledir:
"Vasi, görevini yerine getirirken kusurlu
davranışıyla vesayet altındaki kişiye verdiği zarardan sorumludur.
Kayyım ve yasal danışmanlar hakkında da aynı
hüküm uygulanır."
42. 4721 sayılı Kanun'un 468. maddesi şöyledir:
"Devlet, vesayet dairelerinde görevli
olanların hukuka aykırı olarak sebebiyet verdikleri zararlardan doğrudan
doğruya sorumlu olduğu gibi; vasi, kayyım ve yasal danışmanlara tazmin
ettirilemeyen zararlardan da sorumludur.
Zararı tazmin eden Devlet, zararın meydana
gelmesinde kusurlu olanlara rücu eder.
Zararın doğmasına kusurları ile sebep olanlar,
rücu hakkını kullanan Devlete karşı müteselsilen
sorumludurlar."
43. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Velayet, Vesayet ve Miras
Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük'ün 8.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bu Tüzüğün uygulanmasında Türk Medeni
Kanununun 397 nci maddesi uyarınca vesayet makamı
sulh hukuk mahkemesi, denetim makamı asliye hukuk mahkemesidir.''
B. Uluslararası Hukuk
44. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
45. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) davanın esasını teşkil
eden zararı giderecek tazminatın ulusal mahkemeler tarafından hesaplanması
gereken hâllerde kendini bu konuda karar vermeye yetkili görmemektedir. Doğrusu
AİHM kamulaştırılan yerin değerini belirleyecek ve buna karşılık ödenecek
tazminatın kriterlerini belirlemede kendini Türk mahkemelerinin yerine koyamaz.
Ne var ki somut olaydaki dava dosyası içeriğine göre AİHM başvurucunun ulusal
mahkemelerce hükmedilen tazminat bedelinin mülkün değeri ile makul bir bağlantı
kurmadığını gösterebildiğini gözlemlemektedir (Yıltaş
Yıldız Turistik Tesisleri A.Ş./Türkiye, B. No: 30502/96, 24/4/2003,
§ 38).
46. Halil Göçmen/Türkiye
(B. No: 24883/07, 12/11/2013) kararında ise kamulaştırmasız el atma nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar veren AİHM, derece mahkemelerince
hükmedilen tazminatın yeterliliğini de ölçülülük bağlamında tartışmıştır. AİHM
bu bağlamda öncelikle ulusal mahkemelerin yerine geçerek kamulaştırma bedelini
belirleme gibi bir görevinin bulunmadığını ancak mahkemelerin adil veya makul
olmayan kararlar verilmesini sağlamakla yükümlü olduğunu belirtmiştir. AİHM
somut olayda kamulaştırmasız el atma tazminatına ilişkin iki ayrı bilirkişi
raporu bulunduğuna dikkat çekmiş ve derece mahkemelerince yeterli bir gerekçe
gösterilmeden daha az bir bedel öngören raporun hükme esas alınmasının
müdahaleyi ölçüsüz kıldığını belirtmiştir (Halil
Göçmen/Türkiye, §§ 37-43).
47. Öte yandan Tkachenko/Rusya (B. No:
28046/05, 20/3/2018) kararında AİHM, iç hukuktaki düzenlemelere aykırı olan bir
müdahalenin de hukukilik ölçütünü karşılamadığını kabul etmiştir. Bununla
birlikte herhangi bir usule aykırılığın müdahalenin hukukiliğiyle uyumsuz kabul
edilemeyeceği belirtilmiştir. Bu bağlamda AİHM, hukukun doğru biçimde
uygulanması ve yorumlanması konusunda sınırlı bir yetkisi olduğunu ve ulusal
mahkemelerin yerine geçme gibi bir sorumluluğu olmadığını ancak bu kararların
açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatasından yoksun
olmaması gerektiğini vurgulamıştır (Tkachenko/Rusya,
§ 52). AİHM sonuç olarak somut olayda iç hukukta öngörülen kamulaştırma usulüne
aykırı davranıldığını tespit ederek mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir
(Tkachenko/Rusya, §§ 53-58).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
48. Mahkemenin 17/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
49. Başvurucular; yurt dışında yaşadıklarını, taşınmazları
hakkında yürütülen kamulaştırma işlemleri sırasında gaip oldukları gerekçesiyle
Üsküdar 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 12/9/2002 tarihli kararıyla İstanbul
defterdarının kayyım olarak atandığını, bu karardan haberdar olmaları üzerine
yaklaşık üç ay sonra kayyım kararının kaldırılması istemiyle dava açtıklarını ifade
etmişlerdir. Başvuruculara göre kayyım kararının kaldırılması istemiyle dava
açmaları anından itibaren gaip olmadıkları ortadadır. Buna rağmen İdare
tarafından mahkemece verilen kayyım kararının kaldırılmasına ilişkin karar
temyiz edilmiştir. Bu süreçte de taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin pazarlık
görüşmeleri ve diğer işlemler kendilerinin ve vekillerinin yokluğunda Belediye
ve kayyım arasında yürütülmüştür.
50. Başvurucular ayrıca kamulaştırılan taşınmazın tapuda devri
için kayyıma ferağ yetkisi verilmesi talebinin vesayet makamı olan Üsküdar 1.
Sulh Hukuk Mahkemesince reddedilmesine rağmen bu kararın denetim makamı olan
Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından hukuka aykırı ve açıkça keyfî bir
kararla kaldırıldığını ifade etmişlerdir. Başvuruculara göre 4721 sayılı
Kanun'un 466. maddesi ve Türk Medeni Kanunu'nun Velayet Vesayet ve Miras
Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük'ün 15.
maddesi hükümleri kayyımlar içinde geçerlidir buna göre kayyımın görevini
yerine getirirken özen yükümlülüğüne uygun olarak hareket etmesi gerekmektedir.
Başvurucular, kayyımın özen yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini ve yapmış
olduğu işlemlerin geçersiz ve yok hükmünde olduğunu ileri sürmüşlerdir.
51. Diğer taraftan başvurucular, 4721 sayılı Kanun'un 468. maddesi
gereğince devletin vesayet dairelerinde görevli olanların hukuka aykırı
zararlarından da doğrudan sorumluluğu bulunduğunu, bu emredici hüküm gereği
denetim makamı olan Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin hukuka aykırı
kararıyla oluşan zarar nedeniyle Hazine taraf gösterilerek dava açtıklarını
ifade etmişlerdir. Başvuruculara göre kayyım kararının kaldırılmasına karar
verildiği ve bu kararın temyiz incelemesinde olduğu açık olmasına rağmen
denetim makamının bu kararın sonucunu beklemeden kayyıma tapuda ferağ yetkisi
vermesi açıkça keyfî bir karar olup bu yönüyle meydana gelen zararlardan
devletin sorumluluğu bulunmaktadır.
52. Sonuç olarak başvurucular, vesayet makamları ve buna bağlı
olarak devletin sorumluluğuna ilişkin beyanlarının derece mahkemelerince
herhangi bir gerekçeye yer verilmeksizin dikkate alınmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkı ve hukuk güvenliği ve hak arama özgürlüğü ilkelerinin, Ermeni
kökenli olmaları nedeniyle eşitlik ilkesinin, kamulaştırma işlemlerinde hukuka
aykırı hareket edilmesi ve kamulaştırma bedelinin kendilerine ödenmemesi
nedeniyle de mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
53. Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucular; mülkiyet hakkı
dışında adil yargılanma hakkı, eşitlik ilkesi ve hak arama özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmektedirler. Ancak somut olayda eşitlik ilkesinin ihlaline
yol açabilecek farklı muamelenin varlığı başvurucular tarafından
temellendirilmemiştir.
55. Diğer taraftan başvurucuların asıl şikâyetinin kayyım
kararının kaldırılmasına ilişkin dava açmaları ve mahkemece gaip olmadıklarının
tespit edilmesine rağmen kayyım tarafından kamulaştırma işlemlerine devam
edilmesi ve ivedi bir şekilde taşınmazın tapuda ferağının verilmesine ilişkin
olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucular ayrıca kamulaştırma bedelinin düşük
belirlenmesi ve kendileri dışındaki kişilere ödeme yapılmasından
yakınmaktadırlar. Buna göre başvurucuların bütün şikâyetlerinin mülkiyet
hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
56. Başvuru konusu olayda kamulaştırılan taşınmaz kamulaştırma
işlemi öncesinde tapuda başvurucular adına kayıtlı olduğundan mülkün varlığında
bir tereddüt bulunmamaktadır. Başvuruculara ait taşınmazın kamulaştırılması
mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmekle birlikte bu müdahalenin mülkten yoksun
bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
57. Başvuru konusu olayda uyuşmazlık konusu taşınmaz, 2942
sayılı Kanun'un 8. maddesi çerçevesinde kamulaştırılmıştır. Dolayısıyla
kamulaştırma yoluyla yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu
kuşkusuzdur. Diğer taraftan imar uygulaması nedeniyle taşınmazın spor kültür
tesisi ve otopark alanı olarak kamulaştırılmasının kamu yararı amacına
dayandığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
58. Somut olayda kamulaştırma işleminin yöntemine aykırı olarak
yapıldığına ilişkin şikâyetin müdahalenin ölçülülüğü bağlamında
değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
59. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
60. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
61. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesine göre
devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının
bulunması, kamulaştırma kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine
uyulması, gerçek karşılığın kural olarak peşin ve nakden ödenmesi
kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Temel unsurunun kamu yararı olduğu kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet
alanına devletin bir müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya
zorunlu kalındığında kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu
durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa'da belirlenen usul güvenceleri izlenerek
yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §
11).
62. Başvuru konusu olayda Arnavutluk vatandaşı olan
başvurucuların adresleri belli olmayıp sağ ya da ölü oldukları da tespit
edilemediğinden başvuruya konu taşınmaza ilişkin olarak İstanbul defterdarı
12/9/2002 tarihinde başvuruculara kayyım olarak atanmıştır. Bu süreçte Belediye
Encümeni tarafından 18/3/2004 tarihinde taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin
karar alınmış ve kamulaştırma işlemleri kayyımla devam ettirilmiştir.
Başvurucular kendilerine kayyım atanmasına ilişkin kararın kaldırılması için
derece mahkemelerine başvurmuşlar netice olarak Üsküdar 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin
31/1/2016 tarihli kararıyla kayyım kararı ve taşınmaz üzerindeki kayyım
şerhinin kaldırılmasına karar verilmiştir. Bu aşamada Belediye ve kayyım
arasında 5/7/2006 tarihinde yapılan pazarlık sonucu kamulaştırma bedeli olarak
12.400.000 TL bedel ve bu bedelin dört taksitte ödenmesi hususunda uzlaşma
sağlanmıştır.
63. Öte yandan başvurucular 11/3/2004 tarihinde söz konusu
taşınmaza ilişkin hukuki ve idari işlemler ile ilgilenmek üzere Y.N. ile
anlaşmışlar ve kendisine 5/3/2004 tarihli vekâletnameyi vermişlerdir.
Başvurucular vekili Y.N. bu vekâletnameye istinaden avukatı aracılığıyla
vesayet makamına sunmuş olduğu dilekçede kayyımlığın kaldırılması durumunda
tapu malikleri olan başvurucuların kamulaştırmadaki uzlaşmaya ve belirlenen
bedel ile bu bedelin dört taksit hâlinde ödenmesine rıza gösterdiklerini
belirtmiştir. Başvurucular bu vekâletnamenin tercümesinde vekâletnamede olmayan
taşınmazın devri ve kamulaştırma bedelinin tahsiline yönelik bir takım yetkiler
eklendiğini, böylelikle kamulaştırma işlemine rıza gösterildiği belirterek
şikâyetçi olmuşlardır. Ancak Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 11/11/2010
tarihli kararıyla şüpheli Y.N.nin sözleşme kapsamında
üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiği, hakkında kamu davası açmaya
yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığı belirtilerek kovuşturma yapılmasına
yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucuların bu karara itirazları da
yerinde görülmeyerek reddedilmiştir. Bu durumda başvurucuların Y.N.ye vermiş
oldukları vekâletnamede sahtecilik yapıldığına ilişkin iddialarının yargısal
makamlar önünde ispat edilemediği anlaşılmaktadır.
64. Diğer taraftan ceza yargılaması sonucunda kamulaştırma
bedeli olarak belirlenen bedelin bir kısmının Belediye tarafından başvurucular
vekili olduğunu beyan eden Y.B.ye ödendiği maddi olgu olarak kabul edilmiştir.
Belediye tarafından başvuruculara verilen 10/8/2009 tarihli cevap yazısında da
bu durum teyit edilmektedir. Ayrıca anılan yazıda kamulaştırma bedelinin bir
kısmının kayyım bürosuna, bir kısmının da icra müdürlüğü dosyasına ödendiği
belirtilmektedir. Başvurucular ise 12.400.000 TL kamulaştırma bedelinden arta
kalan 479.132 TL'yi Belediyeden alabilmişlerdir.
65. Ancak somut olayda başvurucuların vekilleri aracılığıyla
kamulaştırma işlemi ve pazarlık sonucu belirlenen kamulaştırma bedeline
muvafakat ettiklerini, bunun yanında taşınmazın tapuda ferağının verilmesini
talep ettiklerini belirtmek gerekir. Yargısal makamların aksi ispat edilemeyen
kabulüne göre de başvurucular vekili, aralarındaki sözleşme kapsamında
kamulaştırma bedelinin % 50'sini kendisi almış, geriye kalan miktarı da
başvurucular adına açılan banka hesaplarına eşit olarak yatırmıştır. Bu
aşamadan sonra bir takım sahte vekâletnamelerle başvurucuların hesaplarına
yatırılan kamulaştırma bedellerinin çekildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
başvurucuların sahtecilik yapılarak hesaplarındaki paraların çekilmesi
nedeniyle banka ve diğer üçüncü kişilere karşı adli yargı mercileri önünde
tazminat davaları açmak suretiyle bu bedelleri talep etmeleri mümkündür. Söz
konusu bedellerin banka tarafından bazı üçüncü kişilere ödenmesi işlemi
bakımından bireysel başvuru öncesi hakkında dava açılan idari makamların
özensiz bir tutumu olduğu ise ortaya konulamamıştır.
66. Sonuç olarak sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının
korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği,
başvurucuların bu güvencelerden yararlandırılmadıkları söylenemez.
Başvurucuların ayrıca hukuka aykırı işlemlerle hesaplarına yatan paraları
çektiği derece mahkemelerince tespit edilen banka ve üçüncü kişilere karşı
tazminat yoluna da başvurmaları önünde bir engel bulunmamaktadır. Bu durumda
taşınmazın kamulaştırılması yoluyla gerçekleşen müdahalenin taşıdığı meşru
amacın dayandığı kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunması
arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup müdahale ölçülüdür.
Başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
17/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.