TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SELİME AKYAR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/10313)
Karar Tarihi: 12/12/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Hüseyin KAYA
Başvurucu
Selime AKYAR
Vekili
Av. Gamze YALÇİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerince toplumsal bir olaya müdahale sırasında yaralanma olayının meydana gelmesi ve buna ilişkin tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. 16/2/1959 doğumlu olan başvurucu, Diyarbakır'da yaşamaktadır. Başvurucu 29/3/2006 tarihinde ikametgâhından çıktığı sırada, toplumsal bir olay nedeniyle orada bulunan göstericilerle kolluk görevlileri arasında kalmış ve ayağından yaralanmıştır. Yaralanması nedeniyle aynı gün Diyarbakır Devlet Hastanesine giden başvurucuya adli rapor tanzim edilmiştir. Düzenlenen bu ilk raporda, başvurucunun taşlama sonucu sağ ayak topuğunda 10 cm çapında ezilme tarzında yara olduğu belirtilmiştir.
7. Başvurucunun iddiasına göre kolluk kuvvetince olay anında kullanılan ateşli bir silah ya da gaz fişeği kapsülü ayağına isabet etmiş ve bu nedenle yaralanmıştır. Başvurucu bu iddiası kapsamında kendisini ateşli silahla yaralayan kolluk görevlilerinin tespit edilmesi ve cezalandırılması için haklarında kamu davası açılması talebiyle 5/5/2006 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuştur.
8. Cumhuriyet Başsavcılığı 5/5/2006 tarihinde adli tahkikat başlatmış ve başvurucunun tedavi gördüğü hastaneden başvurucu hakkında düzenlenen geçici adli raporu temin ederek Adli Tıp Kurumundan (ATK) kati adli rapor almıştır. ATK raporunda; başvurucunun sağ ayak topuğunda 10 cm çapında ezilme tarzında yara olduğu, söz konusu yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde, hafif nitelikte olduğu, yaşamsal tehlikeye ve kemik kırığına neden olmadığı tespitlerine yer verilmiştir. Başvuru formunda söz konusu adli raporun sıhhati konusunda herhangi bir şikâyet ileri sürülmediği gibi Anayasa Mahkemesince de aksi yönde değerlendirme yapmayı gerektirecek bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 4/12/2006 tarihinde başvurucunun müşteki sıfatı ile, olaya görgüsü olduğu bildirilen kişilerin ise bilgi veren sıfatıyla adli kolluk tarafından ifadeleri alınmıştır. Bilgilerine başvurulan R.A. ve Z.A. ifadelerinde; belirtilen tarihte toplumsal olaylar meydana geldiğini, bazı kişilerin yaralandığını duyduklarını, başvurucuyu tanımadıklarını, başvurucunun olay esnasında kolluk görevlilerince yaralandığına da şahit olmadıklarını belirtmişlerdir. 8/4/2008 tarihinde ise Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun şikâyetçi olduğu kolluk görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...
Müşteki [Başvurucu] olay tarihinde Diyarbakır Merkez Sakarya Caddesinde bulunan fırından evine gelirken Özel Tim Polislerinin kendisine silahla ateş ettiklerini, ve ayağına mermi değip yaralandığını bildirip görevli polis memurlarından şikayetçi olduğunu beyan etmesi üzerine görevli polis memurları hakkında soruştarmaya başlanmış isede;
Müştekinin 29.03.2006 tarihli Diyarbakır Devlet Hastanesinde düzenlenen 10748 no lu adli raporunda taşlanma sonucu yaralandığının kayıtlı olduğu, sağ ayak topuğunda 10 cm çapında ezilme tarzında yaralanması olduğu, ateşli silahla yaralanmadığının tesbit edildiği,
Emniyet Müdürlüğünün 25.04.2007 tarih944-86 sayılı yazısı ile olay tarihinde Sakarya caddesi ileÖğretmenler caddesi kesişiminde yasa dışı gösteri yapan ve yolu trafiğe kapatan gurubun güvenlik güçlerine taşlı saldırıda bulunması üzerine tazyikli su ve gözyaşartıcı ile müdehaleedildiği, ateşli silah kullanılmadığının bildirildiği, dinlenen tanıklar olayı görmediklerini beyan ettiklerinden şüpheli polis memurlarının atılı suçu işlemedikleri anlaşılmıştır.
Şüphelilerin atılı suçu işlediklerine dair delil bulunmadığı nedeni ileKAMU ADINA KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA;
..."
9. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun yaralanmasına neden olan kişi ya da kişiler hakkında ise 8/4/2008 tarihinde daimî arama kararı vermiştir. Söz konusu karar kapsamında dava zamanaşımı süresi (29/3/2016) sonuna kadar başvurucunun yaralanmasına neden olan fail ya da faillerin tespitine çalışılması, bu konuda üç ayda bir bilgi verilmesi adli kolluktan talep edilmiştir. İncelemenin yapıldığı tarih itibarıyla dava zamanaşımı süresi dolan soruşturma dosyası derdesttir.
10. Başvurucu söz konusu ek kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz etmiş, itirazı inceleyen Siverek Ağır Ceza Mahkemesi verilen ek kovuşturmaya yer olmadığı kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle 6/8/2008 tarihinde itirazı reddetmiştir.
11. Anılan ret kararı, başvurucuya 23/10/2008 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, kolluk kuvvetinin orantısız güç kullanımı sonrası kötü muameleye maruz kaldığı iddiası ile 27/4/2009 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruda bulunmuştur. Bu başvuru 28101/09 numarasıyla AİHM tarafından incelenmiş ve başvurunun altı aylık başvuru süresinden sonra yapıldığı belirtilerek süre aşımı nedeniyle 3/3/2016 tarihinde kabul edilemez bulunmuştur.
13. Başvurucu, kolluk kuvvetince yaralandığı iddiasıyla maddi ve manevi tazminat talebiyle idareye başvurmuştur. İdarece 22/6/2006 tarihli kararla başvurucunun talebi reddedilmiş ve bu karar başvurucuya 26/6/2006 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, idarece talebinin reddedilmesi üzerine idari yargıda maddi ve manevi tazminat talepli tam yargı davası açmıştır. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) maddi ve manevi tazminat talepli davaların ayrı ayrı açılması gerektiğini belirterek 18/9/2007 tarihli kararı ile dava dilekçesinin reddine karar vermiştir.
15. Başvurucu, bu karar üzerine sadece manevi tazminat talep ederek tekrar tam yargı davası açmıştır. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 18/9/2007 tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
Dava dosyası ile Mahkememizin 2007/2487 sayılı dosyasının birlikte incelenmesinden, davacının iddia ettiği gibi ateşli silahla değil taşla yaralandığı doktor raporu ile sabittir.
Olayda, idarenin bir hizmet kusuru bulunmadığı gibi, meydana gelen zarar ile nedensellik bağı kurulabilen bir idari eylem bulunmadığı gibi idarenin kusursuz sorumluluğundan sözetmeye olanak bulunmamaktadır. Zira davacının yaralanmasının kimler tarafından gerçekleştirildiği belirlenememiştir.
Aynı nedenle, olayın tüm toplumu ilgilendiren,toplumsal bir riskin gerçekleşmesi niteliğinde olduğu, daha açık b ir deyişle terör örgütünce gerçekleştirilen bir eylemden kaynaklandığı ortaya konulamadığından sosyal risk ilkesinin uygulanmasına da olanak görülmemektedir.
Bu itibarla, idarenin tazmin sorumluluğunu gerektiren bir durum saptanamadığından açılan davanın reddi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine, ..."
16. Başvurucu tarafından söz konusu kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) 14/3/2013 tarihli kararıyla hükmü onamıştır. Onama kararına karşı başvurucu, karar düzeltme yoluna başvurmuştur. Bu talep de Dairenin 19/3/2015 tarihli kararı ile reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
17. Kesinleşen karar başvurucuya 15/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 12/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İdari dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
B. Uluslararası Hukuk
20. AİHM, devlet görevlilerinin kastına dayanan işkence ve kötü muamele yasağı kapsamındaki şikâyetlere ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) taraf devletlerin tam ve etkili bir ceza soruşturması yürütme zorunluluğundan -önceki kararlarına da atıfta bulunarak- bahsetmektedir. Ayrıca AİHM anılan bu ana yükümlülüğe ek olarak, hakkın ihlalinin gerçekleştiğinin tespit edildiği durumlarda kötü muameleye maruz kalan mağdurlara ulusal düzeyde yeterli bir giderim sağlanmasının gerekli olduğunu da belirtilmektedir. Başka bir ifadeyle AİHM, ihlal iddiaları hakkında yapılacak ceza soruşturmasının tam ve etkili bir şekilde yürütülmesinin yanı sıra gerekli olduğunda taraf devletin kötü muamele mağdurlarına yeterli tazminat sağlama veya en azından maruz kalınan kötü muamelenin yol açtığı zararın giderimi için yeterli bazı olanaklar sunma noktasında sorumluluğu olduğuna dikkat çekmektedir (Gäfgen/Almanya [BD], B. No: 22978/ 05,1/6/2010, §§ 116-118).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, evinden fırına gitmek üzere olay tarihinde dışarı çıktığı esnada bir gösteriye müdahale eden kolluk görevlileri tarafından kullanılan ateşli silah ya da gaz bombası kapsülü ile ayağından yaralandığından şikâyet etmektedir. Başvurucu; yaralanması nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda ilgili kolluk görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, idari yargıda açmış olduğu tam yargı davasının ise Mahkemece reddedildiğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu ayrıca kötü muamele yasağı ile bağlantılı olarak Kürt kökenli olması nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını ve etkili bir başvuru yolunun bulunmadığını ileri sürerek Sözleşme'nin 13., 14. ve 17. maddelerinin de ihlal edildiğinden yakınmaktadır.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal edildiği yönündeki şikâyeti makul bazı delillerle temellendirilmeyerek, soyut olarak ileri sürüldüğünden bu hususta daha ileri bir inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır. Başvurucunun diğer şikâyetleri ise kötü muamele yasağı kapsamında incelemeye konu edilmiştir.
24. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).
25. Öte yandan yukarıda belirtilen (bkz. § 20) AİHM içtihadında da benzer şekilde ifade edildiği üzere negatif yükümlülüğün ihlali kapsamında ileri sürülen kasta dayalı kötü muamele iddialarına ilişkin olarak devletin iddia konusu olayın gerçekleşme koşullarını tam olarak ortaya koyabilecek nitelikte resmî bir ceza soruşturması yürütmesi Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında esas yükümlülüğüdür. Bu çerçevede yürütülen bir ceza soruşturması ile hak ihlalinin bulunduğu sonucuna varılması durumunda ise hakkı ihlal edilen kişinin mağduriyetinin giderilmesi yönünde uygun ve yeterli bir tazminatın devlet tarafından mağdura ödenmesi yahut bu giderimin sağlanmasına olanak veren bir başvuru yolunun teorik ve pratik anlamda mağdura tanınması anılan esas yükümlülüğün yanında ek bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
26. Somut olayda başvurucu, kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kaldığı yönündeki iddiası kapsamında yapılan ceza soruşturmasına dair -AİHM'e yaptığı başvuru da dâhil olmak üzere- yargı yollarını tükettiğini başvuru formunda belirtmektedir. Ayrıca başvurucu tarafından Anayasa Mahkemesinin önüne taşınan nihai yargısal kararın da idari yargıda görülen tam yargı davasına ait ret kararı olduğu anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda başvuru bir bütün hâlinde incelendiğinde başvurucu tarafından ceza soruşturması sürecine ilişkin herhangi bir şikâyetin ileri sürülmediği görülmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kötü muamele yasağı nedeniyle önüne taşınmayan ceza soruşturması süreci ile ilgili bir değerlendirme yapmaya gerek duymamış, sadece olaya ilişkin olguların tespitinde bu alandan yararlanmayı yeterli bulmuştur.
27. Başvurucu; devlet görevlilerinin eylemi nedeniyle yaralandığını, bu nedenle açmış olduğu tazminat davasının ise reddedildiğini belirterek kötü muameleye maruz kaldığı şikâyetini ileri sürmektedir. Başvurucunun yaralanmasıyla sonuçlanan olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kasten yaralama suçundan yürütülmekte olan ceza soruşturmasında başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporu temin edilmiştir. Ayrıca başvurucunun iddia ettiği toplumsal olaya şahit olduklarını belirten iki tanığın ifadeleri de soruşturma kapsamında alınmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığı, adli raporda başvurucunun yaralanma sebebinin taş eziği olması ve tanıkların da başvurucunun yaralandığına şahit olmadıklarını belirtmesi karşısında başvurucunun kolluk görevlilerince kullanılan ateşli bir silahla yaralandığı iddialarını doğrulayacak delil elde edemediğini belirterek kolluk personeli hakkında kovuşturmasızlık kararı vermiştir.
28. Başvurucunun kolluk personeli tarafından yaralandığı iddiasını yineleyerek idari yargıda manevi tazminat talebiyle açtığı tam yargı davasında da Mahkeme, başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporunun iddialarını doğrulamadığı ve bu nedenle idari eylemle iddia arasında illiyet bağının kurulamadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir.
29. Başvurucu benzer şikâyetlerini bireysel başvuruda da dile getirmiş ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası ile tazminat talebinde bulunmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığınca temin edilen ve başvurucunun da iddiasına delil olarak sunup içeriğinin hatalı olduğundan bahsetmediği adli rapora göre başvurucunun yaralanmasının ateşli bir silahtan kaynaklanmadığı, aksine taş ezilmesine bağlı bir yaralanma olduğu tespit edilmiştir. Buna göre Mahkemenin başvurucunun tazminat talebini reddetmesine dair gerekçesinin temelsiz olduğu söylenemeyecektir. Bu itibarla kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.