TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEKİR AYBAR VE HACI AYBAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/12564)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin
ŞAHİNER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Bekir
AYBAR
|
|
|
2. Hacı
AYBAR
|
Vekili
|
:
|
Av. İrfan
OGUR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, arsa vasfını haiz taşınmazın bir bölümü üzerinden
kamulaştırma yapılmaksızın enerji nakil hattı geçirilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucular Bekir Aybar ve Hacı Aybar, sırasıyla 1940 ve
1944 doğumlu olup Şanlıurfa'nın Hilvan ilçesinde ikamet etmektedirler.
8. Başvurucuların Şanlıurfa ili Hilvan ilçesi Karacurun Mahallesi'nde kain ve toplam büyüklüğü 50.451 m²
olan 258 parsel numaralı arsa niteliğindeki taşınmazının 1.246,89 m²lik
kısmının üzerinden kamulaştırma yapılmadan veya idari irtifak tesis
edilmeksizin 1985 yılında enerji nakil hattı geçirilmiş, ayrıca anılan kısma
elektrik direği dikilmiştir.
9. Başvurucular 12/5/2011 tarihinde Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş.
(DEDAŞ) aleyhine Hilvan Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırmasız el
atma nedeniyle tazminat davası açmışlardır. Başvurucular dava dilekçesinde;
taşınmazın enerji nakil hattının altında kalan kısmı yönünden tam bedelinin,
diğer kısmı yönünden ise el atma nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen
azalmanın tazminat olarak hesaplanmasını talep etmişlerdir. Dilekçede,
taşınmazın enerji nakil hatları altında kalan kısmı üzerinde ilgili mevzuat
uyarınca inşaat yapılmasının mümkün olmaması nedeniyle bu kısmın tam bedelinin
ödenmesi gerektiği belirtilmiştir.
10. Davalı idare ise savunmasında, tazminata hükmedilmesi
gerekiyorsa bunun enerji nakil hattının koruma bandı altında kalan bölümünün
mülkiyet bedeli üzerinden değil irtifak hakkı bedeli üzerinden hesaplanması
gerektiğini ileri sürmüştür.
11. Mahkemece Hilvan Belediyesinden (Belediye) enerji nakil
hattı altında kalan yerlere yapılaşma izni verilmesinin mümkün olup olmadığı
sorulmuş, gelen cevap yazısında ilgili mevzuat uyarınca bu alanlara yapılaşma
izni verilmesinin mümkün olmadığı ve buraların yol, park veya yeşil alan olarak
ayrılması gerektiği ifade edilmiştir.
12. Mahkemece 2/12/2011 tarihinde olay yerinde bilirkişilerle
birlikte keşif yapılmıştır. İnşaat mühendisi iki bilirkişi tarafından
hazırlanan raporda öncelikle emsal alınması gereken satış bedeli tespit
edilmeye çalışılmıştır.
13. Bilirkişi raporunda özetle şu tespitlere yer verilmiştir:
i. Emsal teşkil ettiği değerlendirilen taşınmazın daha gelişmiş
bir mahallede bulunması, şehir merkezine daha yakın bir mesafede olması ve
konut alanının içinde yer alması, emsal taşınmazın piyasada gördüğü rağbet ve
satış kabiliyeti hususları dikkate alınarak başvurucuların taşınmazlarının
değerinin emsal taşınmaza nazaran 2,2 kat daha az olduğu kanaati raporda
açıklanmıştır.
ii. Taşınmazın bir bölümü üzerinden enerji nakil hattının
geçmesi nedeniyle doğabilecek yaşamsal muhtemel tehlikeler ile tesislerin bakım
ve onarımı sırasında oluşabilecek muhtemel kazaların artacağı gerçeğine bağlı
olarak taşınmaza olan talebin düşeceği belirtilmiştir.
iii. Yüksek gerilimin muhtemel tehlikesinden dolayı üzerinde
inşaat yapılmasının çevredeki diğer taşınmazlara göre gecikebileceği ve inşa
edilecek yapıların geri dönüşüm riskinin artacağı hususları gözönünde
bulundurularak el atma nedeniyle taşınmazın değerinin toplamda %1,2 oranında
azaldığı sonucuna ulaşılmıştır.
iv. Sonuç olarak taşınmazda yer alan 9 m²lik pilon
yeri için 955,71 TL pilon yeri bedeli hesaplanmış,
ardından toplam 50.451 m² büyüklüğünde olan taşınmazın pilon
yeri olan toplam 9 m²lik bölümü dışında kalan 50.442 m²sinin el atma nedeniyle
değerinde meydana gelen azalma dikkate alınarak 64.277,23 TL ödenmesi gereken
tazminat olarak belirlenmiştir.
14. Mahkeme 18/9/2012 tarihinde davanın kısmen kabulü ile
bilirkişi raporunu hükme esas alarak 65.232,94 TL tutarındaki maddi tazminatın
davalı idareden alınarak başvuruculara ödenmesine karar vermiştir. Kararda,
tazminatın irtifak hakkı bedeli olan 64.277,23 TL ile pilon
yeri bedeli olan 955,71 TL'nin toplamı olduğu belirtilmiştir. Mahkeme ayrıca
taşınmazın enerji nakil hattı koruma bandı altında kalan 1.246,89 m²
büyüklüğündeki kısmı yönünden daimî irtifak hakkının ve 9 m² büyüklüğündeki
direk yerinin idare adına tapuya tesciline karar vermiştir. Kararda, taşınmazın
enerji nakil hattı geçirilen bölümü üzerinde irtifak hakkı tesisinin amaca
ulaşmak bakımından yeterli olduğu ve 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesinin son fıkrası uyarınca kamulaştırma
yoluyla irtifak hakkı tesis edildiği durumlarda taşınmazın değerinde meydana
gelen düşüklüğün kamulaştırma bedeli olduğu belirtilerek tazminat miktarının
irtifak değeri üzerinden hesaplanmasının gerekçesi açıklanmıştır.
15. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesi (Daire)
13/5/2013 tarihli kararıyla dava konusu taşınmazın geometrik durumu, yüz
ölçümü, henüz parsellenmemiş arsa niteliğinde olması ve enerji nakil hattının
güzergâhı dikkate alınarak irtifak hakkı nedeniyle değer düşüklüğü oranının
taşınmazın tüm değerinin %0,5'ini geçemeyeceği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Anılan karara karşı başvurucular tarafından yapılan karar düzeltme istemi de
Dairenin 24/2/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
16. Bozma kararına uyan Mahkeme, konu hakkında yeni bir
bilirkişi raporu aldırmıştır. Bilirkişi raporunda idari irtifak bedeli
27.737,89 TL, direk yeri bedeli ise 26.782,18 TL olarak hesaplanmıştır. Mahkeme
19/6/2014 tarihinde bu rapor doğrultusunda kamulaştırma bedeline ve ilk kararda
olduğu gibi tescile hükmetmiştir.
17. Mahkeme kararı Dairenin 20/1/2015 tarihli kararıyla onanmış,
karar düzeltme istemi de 16/6/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai
karar 9/7/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucular 28/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 2942 sayılı Kanun’un
“İrtifak hakkı kurulması” kenar başlıklı 4. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
"Taşınmaz malın mülkiyetinin
kamulaştırılması yerine, amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın
belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla
irtifak hakkı kurulabilir."
20. 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin üçüncü ve dördüncü
fıkraları şöyledir:
"Taşınmaz
malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet
teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma
şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde,
bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet
düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma
bedelidir."
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kamulaştırmasız el
atmanın hukukilik ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını
çeşitli kararlarında kabul etmiştir (Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 14556/89,
24/6/1993; Guisso-Gallisay/İtalya [BD], B. No: 58858/00, 22/12/2009; Sarıca ve Dilaver/Türkiye, B. No: 11765/05, 27/5/2010).
23. Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan kararına konu
olayda başvurucunun taşınmazına donanma tarafından askerî bir üs yapılmak üzere
kamulaştırma yapılmadan el atılmıştır. Başvurucunun mülkünün iadesi için açtığı
dava ise kabul edilmiştir. AİHM, kamulaştırmasız el atmaya ilişkin süreçte
giderimin sağlanmasına yönelik yeterli güvencelerin mevcut olmadığına işaret
ederek müdahalenin başvurucunun fiilî olarak mülklerinden yoksun bırakılması
gibi ağır bir sonuca yol açtığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
karar vermiştir (Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan, §§ 37-46). Adil
tazmin yönünden ise AİHM, restitutio in integrum
ilkesinin gereği olarak taraf devletin taşınmazı aynen iade etmesine veya
güncel değerinin ödenmesine karar vermiştir. AİHM, davalı devletin
başvurucuların taşınmazının otoriteler tarafından gasp edilmesi olarak nitelediği yirmi beş yıl süren
kamulaştırmasız el atma nedeniyle oluşan fiilî zararlar ile mülkten
yararlanamama dolayısıyla oluşan kayıplar için arazinin güncel değerine ek
olarak yetkililer tarafından inşa edilen binadan kaynaklı değer artışının da
başvuruculara ödenmesi gerektiğine hükmetmiştir (Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan, §§ 34-40).
24. Guisso-Gallisay/İtalya kararına konu olayda ise İtalyan
hukukunda olağan usulün dışında farklı bir usulün uygulanarak idare tarafından
başvurucunun taşınmazına el atılması söz konusudur. Başvurucunun açtığı davada
başvurucu yararına tazminata hükmedilerek taşınmazına olağan usul uygulanmadan
el atıldığını ve açtığı davada derece mahkemelerinin nihai kararı ile birlikte
mülkünden yoksun bırakıldığını belirtmiştir. AİHM kararını sadece tam tazminat
ödenmemesine dayandırmanın uygun olmadığını vurgulamıştır. AİHM, İtalya'da
uygulanan ve el atmaya yol açan söz konusu usulün öngörülebilir olmadığını ve
mülkiyet hakkının korunması bakımından yeterli güvenceler içermediğini
belirtmiştir. AİHM'e göre bu usulün uygulanması kamu
makamlarına olağan kamulaştırma usulünü göz ardı etme imkânı tanımakta olup bu
durum ise mülk sahipleri yönünden öngörülemez veya keyfî sonuçlara yol
açmaktadır. Her durumda bu usulün benimsenmesinin hukuka aykırı olan fiilî bir
durumun onaylanması anlamına geldiği özellikle vurgulanmıştır. AİHM bu
sebeplerle uygulanan söz konusu mekanizmanın yeterli derecede hukuki belirlilik
sağlayamadığına işaret etmiştir. AİHM sonuç olarak hukuka dayalı olmadığından
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Sözleşme'ye ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlaline yol açtığı sonucuna varmıştır (Guisso-Gallisay/İtalya, §§ 82-97).
25. Adil tazmin yönünden ise başvurunun Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan kararından
ayrılan yönlerine değinmiştir. Buna göre ilk olarak söz konusu başvurudan
farklı olarak başvurucu yararına tazminata hükmedildiği ayrıca ilk karara konu
olaydan farklı olarak bildirilmiş bir kamu yararına dayalı belirli bir usulün
söz konusu olduğu belirtilmiştir. Buna göre mülkten yoksun bırakma tarihi
itibarıyla taşınmazın rayiç değerinin ve bu değerde oluşan değer kaybının
giderilmesi gerektiği kabul edilmiştir (Guisso-Gallisay/İtalya, §§ 102-107).
26. Sarıca ve Dilaver/Türkiye
kararına konu olayda başvurucuların taşınmazlarına askerî eğitim sahası olarak
kamulaştırma yapılmaksızın el atılmıştır. Başvurucuların miras bırakanı
tarafından açılan kamulaştırmasız el atma davası kabul edilmiş ve başvurucular
yararına tazminata hükmedilerek taşınmaz idare adına tescil edilmiştir. AİHM,
derece mahkemelerinin tescil kararıyla birlikte mülkten yoksun bırakmanın
gerçekleştiğini belirtmiştir. AİHM öncelikle kamulaştırmasız el atma
uygulamasının taşınmazların maliki olarak kalan başvurucuları herhangi bir kamu
yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan idareye karşı dava açmak zorunda
bıraktığını vurgulamıştır. AİHM bu bağlamda derece mahkemelerince
kamulaştırmasız el atmanın tespit edilmesinin her durumda idare tarafından
oluşturulmuş kanuna aykırı bir durumun hukuki olarak kabul edilmesine ve
idarenin kanuna aykırı davranışından fayda sağlamasına imkân tanıdığını
açıklamıştır. Buna göre kamulaştırmasız el atma uygulaması, idareye bir
taşınmazı kullanma ve taşınmazın malikine önceden ödeme yapmadan devretme
imkânı sağlamaktadır. Bunun sonucu olarak tazminat davası açması gereken ve bu
sebeple haklarını ileri sürmek için yargılama masraflarından yükümlü olan ise
başvuruculardır. Hâlbuki olağan kamulaştırmada süreç, satın alma usulünün
başarısız olması durumunda ilke olarak yargılama masraflarından yükümlü olması
gereken ve kamulaştırmayı yapan idare tarafından başlatılmaktadır (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, §§ 38-44).
27. AİHM yukarıda belirtilenler ışığında, idareye resmî
kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulamanın
başvurucular yönünden öngörülemez ve keyfî sonuçlara yol açtığını belirtmiştir.
AİHM'e göre söz konusu uygulama, yeterli derecede
hukuki güvence sağlaması gereken ve yöntemince gerçekleştirilecek bir
kamulaştırmanın alternatifini oluşturamaz. AİHM, somut olayda idarenin
başvuranların taşınmazlarını resmî kamulaştırma kurallarına aykırı olarak ve
kamulaştırma tazminatı ödemeden sahiplendiğini tespit etmiştir. AİHM bu bağlamda
özellikle Türk hukukunda derece mahkemelerinin idarenin kamu yararı amacıyla
kullandığı gerekçesine dayalı olarak başvurucuların taşınmazlarından yoksun
kaldıklarına hükmetmek suretiyle kamulaştırmasız el atma uygulamasını
benimsediği eleştirisinde bulunmuştur. AİHM sonuç olarak Anayasa'nın 46.
maddesinde öngörülen en yüksek gecikme faizi uygulamasının somut olayda
uygulanmadığını da belirterek kamulaştırma yapılmaksızın taşınmaza el atılması
yoluyla yapılan müdahalenin mülkiyet hakkını kanunilik boyutu yönünden ihlal
teşkil ettiği sonucuna varmıştır (Sarıca ve
Dilaver/Türkiye, §§ 45-52).
28. AİHM, ihlalin sonuçlarının giderilmesi çerçevesinde
Sözleşme'nin 46. maddesi kapsamında yaptığı değerlendirmede benzer ihlallere
yol açılmaması için şu tedbirlerin uygulanması gerektiğine karar vermiştir:
i. İlk ve en önemli gereklilik, taşınmazların idare tarafından
başından beri veya başlangıçta izin verilmiş olsa da sonradan hukuka aykırı
olarak yapılan el atmaların önüne geçilmesi için gerekli tedbirlerin
alınmasıdır.
ii. Bu bağlamda taşınmazların kullanılması, ancak kamulaştırma
kararlarının ve projesinin hukuk kurallarına uygun olarak alınması suretiyle
haklı kılındığında ve ilgililere vakit kaybetmeden yeterli bir tazminat ödenmesini
güvence altına alacak bir bütçe sağlandığında mülkiyetin korunmasının
gerekliliklerine uygun olur.
iii. Bunlara ek olarak taraf devletin kamulaştırma kurallarına
aykırı uygulamalara yol açılmaması için caydırıcı tedbirler alması ve bu
uygulamaları yapanlara yaptırım uygulaması gerektiğini belirtmiştir.
29. Halil Göçmen/Türkiye
(B. No: 24883/07, 12/11/2013) kararına konu olayda başvurucunun taşınmazı ile
ilgili olarak üniversite kamulaştırma kararı almış ancak kamulaştırma kararı
başvurucuya tebliğ edilmeden taşınmaza idare tarafından el atılmıştır.
Başvurucunun açtığı tazminat davası kabul edilmiştir. AİHM, idarenin
kamulaştırmayı düzenleyen kuralları dikkate almayarak başvurucunun taşınmazına
el atması nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin hukuki dayanağının
bulunmadığı kanaatine ulaşmış ayrıca tazminata ilişkin yargılama sürecinde gerekli
usule ilişkin güvencelerin de sağlanmadığını belirterek ihlal sonucuna
varmıştır (Halil Göçmen/Türkiye,
§§ 23-43).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
31. Başvurucular ilk olarak taşınmazına kamulaştırmasız el
atıldığından yakınmışlardır. Başvurucular ayrıca maliki olduğu taşınmazdan
enerji nakil hattı geçirilmesi nedeniyle taşınmaz üzerinde inşaat
yapabilmesinin mümkün olamadığını ifade etmişlerdir. Başvuruculara göre
taşınmazda yol açılan bu kısıtlama sebebiyle irtifak hakkı bedelinin değil
taşınmazın tamamının bedelinin tazminat olarak ödenmesi gerekir. Başvurucular,
taşınmazın bir bölümü üzerinden enerji nakil hattı geçirilmesinden kaynaklı
olarak meydana gelen değer azalmasının %0,5 olduğu yolundaki tespitin gerçeği
yansıtmadığını ifade etmişlerdir. Başvurucular, tazminatın hesaplanmasında
taşınmazın enerji nakil hattı geçirilen bölümünün tamamının bedeli ile diğer
bölümünün değerinde meydana gelen azalmanın dikkate alınması gerektiğini
belirtmişlerdir. Başvurucular
ayrıca taşınmazın değerinin emsal alınan taşınmaza göre 2,2 kat düşük olmayıp
onunla aynı değerde olduğunu ve dolayısıyla zararın hesaplanmasında da hata
yapıldığını savunmuşlardır. Başvurucular sonuç olarak bu gerekçelerle adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
32. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular adil yargılanma hakkının da
ihlal edildiğini belirtmekte ise de kamulaştırmasız el atmaya ilişkin
belirtilen şikâyetlerinin esas itibarıyla ilgili olduğu mülkiyet hakkının
ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
35. Başvuru konusu olayda uyuşmazlık konusu irtifak hakkı tesis
edilen taşınmazın tapuda başvurucular adına kayıtlı olduğundan mülkün
varlığında bir tereddüt bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
36. Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı,
taşınmazın altını ve üstünü de kapsamaktadır. Bu itibarla taşınmaz maliki,
mülkiyet hakkından kaynaklanan yetkilerini taşınmazın üzerinde ve altında da
kullanabilir. Nitekim 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
718. maddesinde; arazi üzerindeki mülkiyetin, üstündeki hava ve altındaki arz
katmanlarını da kapsadığı açıkça ifade edilmiştir. Bu itibarla taşınmazın
üstünde teleferik ve benzeri ulaşım hatları ile her türlü köprü, taşınmazların
altında ise metro ve benzeri raylı taşıma sistemlerinin yapılması mülkiyet
hakkına müdahale niteliği taşımaktadır (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
Dolayısıyla somut olayda başvurucuların taşınmazının bir bölümünden enerji
nakil hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifak tesis edilmesinin mülkiyet
hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.
37. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş, ikinci
fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının
hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının
genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının
kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle
devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân
sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından
mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca
belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi,
mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§
55-58).
38. Somut olayda başvurucuların taşınmazına idari irtifak tesis
edilmeksizin el konulmuş ve başvurucuların açtığı davada yargı kararıyla idare
adına irtifak hakkı tapuya tescil edilmiştir. Buna göre idari irtifak tesisinin
asıl amacı bir inşaat yasağı getirmek değildir. Dolayısıyla taşınmazın alt veya
üst katmanlarına olayda olduğu gibi el atılması mülkten kısmen yoksun bırakma
sonucuna yol açmaktadır. Bu suretle mülk sahibi taşınmazın bir bölümü olan üstündeki hava veya altındaki arz katmanından
mahrum kalmaktadır. Buna göre başvurucuların taşınmazından enerji nakil hattı
geçirilmesi amacıyla idari irtifak tesis edilmesi suretiyle yapılan müdahalenin
mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir
(benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kahyaoğlu
ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37203/05, 31/05/2016, § 28; Činga/Litvanya, B. No: 69419/13, 31/10/2017, §
84).
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
39. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Genel İlkeler
41. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesine göre
devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının
bulunması, kamulaştırma kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine
uyulması, gerçek karşılığın kural olarak peşin ve nakden ödenmesi
kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Temel unsurunun kamu yararı olduğu kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet
alanına devletin bir müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya
zorunlu kalındığında kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu
durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa'da belirlenen usul güvenceleri izlenerek
yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §
11).
42. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma,
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına
getirilmiş anayasal bir sınırlamadır. Bu itibarla 46. maddede belirtilen
kamulaştırmanın anayasal ögelerine uygun bir düzenleme, 35. maddeye bir
aykırılık oluşturmayacaktır. Kamulaştırma, Anayasa'da özel mülkiyetin kamuya
geçirilmesi konusunda başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olup bir
taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının malikin rızası olmaksızın kamu
yararı için ve karşılığı ödenmek kaydıyla devlet tarafından sona erdirilmesidir
(AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §§ 12, 15).
43. Anayasa Mahkemesi, daha önce hem norm denetimi hem de
bireysel başvuru kapsamında verdiği çeşitli kararlarında kamulaştırmasız el
atma yoluyla yapılan müdahalelerin kanuni bir dayanağı bulunmadığından dolayı
mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir.
44. Kamulaştırmasız olarak el atılan taşınmazlarla ilgili olarak
maliklerin dava açma hakkını yirmi yıllık hak düşürücü süreye bağlayan 2942
sayılı Kanun'un 38. maddesi Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Bu kararda
idarenin kendisine Anayasa tarafından tanınan imkân ve yetkileri kanuna uygun
bir biçimde kullanmaksızın taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı
davranamayacağı belirtilmiştir. Kararda, Anayasa'nın sınırlarını belirleyerek
izin verdiği kamulaştırma yöntemini kullanmadan yapılan el atmaların anayasal
dayanağının olmadığı vurgulanmış ve yirmi yıllık hak düşürücü sürenin
geçmesiyle taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesinin mülkiyet
hakkının sınırlanmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durum olduğu belirtilmiştir
(AYM, E.2002/112, K.2003/33, 10/4/2003).
45. Diğer taraftan 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinin
4/11/1983 tarihinden sonraki kamulaştırmasız el atma işlemlerine ilişkin olarak
on beş yıl süreyle uygulanmasına ilişkin 25/2/2011 tarihli ve 27857 sayılıResmî Gazete'de yayımlanan
13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi de Anayasa
Mahkemesince iptal edilmiştir. Kararda özellikle itiraz konusu kuralın
Anayasa'nın 46. maddesinde ve 2942 sayılı Kanun'da öngörülen güvencelerden daha
aleyhe kurallar içerdiği vurgulanmıştır. Buna göre idarelerin kamulaştırma
yapmak yerine hukuka aykırı olarak el atmak suretiyle taşınmazları elde
edebilmesine imkân tanınmasının devletin hukuka bağlılığı ilkesini zedeleyeceği
gibi bireyler açısından hukuki güvenlik ve öngörülebilirliği de ortadan
kaldıracağı vurgulanmıştır. Sonuç olarak bir hukuk devletinde kanunların hukuka
aykırı uygulamaları teşvik etmesinin kabul edilemeyeceği ifade edilerek itiraz
konusu kuralın Anayasa'nın 2., 35. ve 46. maddelerine aykırı olduğundan
iptalinin gerektiği sonucuna varılmıştır (AYM, E.2010/83, K.2012/169,
1/11/2012).
46. Bireysel başvuru kapsamında da kamulaştırmasız el atma
suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler ilk defa Celalettin Aşçıoğlu (B. No: 2013/1436,
6/3/2014) kararında ele alınmıştır. Bu başvuruya konu olayda başvurucunun
açtığı maddi tazminat davası derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Anayasa
Mahkemesi Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerinin taşınmaz mülkiyetine son verecek
müdahalelerin kanuna dayalı olmasını zorunlu tuttuğunu, zira bunun hukuk
devletinin gereği olduğunu belirtmiştir. Buna göre Anayasa’nın 46. maddesi
hükmü ve 2942 sayılı Kanun gereği asıl olan kamulaştırma işlemi yapmak
suretiyle idarenin taşınmazı iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve
kanunlara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını
Anayasa ve kanunlardan almayan, bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir
uygulama olan kamulaştırmasız el atma yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı
hukuki çerçeve içinde değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma
kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz
sahipleri için öngörülemeyen ve hukuki olmayan müdahale riski taşımaktadır (Celalettin Aşçıoğlu, § 58). Kararda
giderim yönünden ise Anayasa Mahkemesince ihlalin tespitine karar verilmiş
olduğu ve derece mahkemelerince başvurucuya faiziyle birlikte kamulaştırma
bedelinin ödenmesine karar verildiği gerekçesiyle ayrıca bir tazminat
ödenmesine yer olmadığı belirtilmiştir (Celalettin
Aşçıoğlu, § 69).
47. Benzer şekilde İbrahim
Oğuz ve diğerleri (B. No: 2013/5926, 6/10/2015) kararında da Anayasa
Mahkemesi kamulaştırmasız el atma nedeniyle kanunilik ölçütü yönünden mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (İbrahim
Oğuz ve diğerleri,§§
56-89). Kararda maddi tazminat yönünden derece mahkemelerince hükmedilen
tazminat yeterli görülmüş ve ihlalin tespiti ile yetinilmiştir (İbrahim Oğuz ve diğerleri, §§ 106,107).
48. Diğer taraftan Mustafa
Asiler (B. No: 2013/3578, 25/2/2015) ile Funda İnciler ve diğerleri (B. No: 2014/2582, 14/9/2017)
kararlarında da kamulaştırmasız el atma nedeniyle kanunilik ölçütü yönünden
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Mustafa Asiler, §§ 26-46; Funda İnciler ve diğerleri, §§ 26-32).
İhlalin sonuçlarının giderimi yönünden ise derece mahkemelerince hükmedilen
maddi tazminat miktarları yeterli görülmüş ve başvuruculara ayrıca manevi
tazminat ödenmesine karar verilmiştir (Mustafa
Asiler, §§ 64, 65; Funda İnciler
ve diğerleri, §§ 52, 53).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
49. Somut olayda idare ilgili yargılama sürecinden de
anlaşılacağı üzere başvurucuların taşınmazına kamulaştırmasız olarak el
atmıştır. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde 2942 sayılı
Kanun'da belirlenmiş usul takip edilmeden başvurucuların mülkiyetinde bulunan
taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı yargı kararıyla da sabittir.
50. Kamulaştırmasız el atma, idareye taşınmazı kullanma ve
kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Öte
yandan bu müdahale mülk sahibini çok önemli anayasal güvencelerden yoksun
bırakmaktadır. İlk olarak Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında
kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek karşılığı üzerinden peşin olarak
ödeneceği hüküm altına alınmış olduğu hâlde kamulaştırmasız el atma yoluyla
peşin ödeme şartı yerine getirilmemiş olmaktadır. Buna göre ancak
başvurucuların açtığı tazminat davası sonucunda taşınmazın gerçek karşılığının
maddi tazminat olarak ödenmesine karar verilmekte olup bu dava sonunda da peşin
ödeme yapılmadan el atılan taşınmaz idare adına tescil edilmektedir. Hâlbuki
olağan kamulaştırma usulünde ise kamulaştırmaya başlanırken ödenek temin
edilmekte ve dava sonunda kamulaştırma bedelinin mülk sahibine ödenmek üzere
depo edilmesi hâlinde taşınmazın idare adına tesciline karar verilmektedir.
Böylelikle kamulaştırmasız el atma uygulaması taşınmazın bedelinin gerçek
karşılığı peşin olarak ödenmeden mülkiyetin idareye geçmesine yol açmaktadır.
Bunun Anayasa'nın 46. maddesi ile 2942 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olduğu
açıktır.
51. Üstelik taşınmazın bedelinin peşin olarak ödenmemesi yargı
kararlarının icrası bağlamında yeni sorunlara da yol açmaktadır. Nitekim
Anayasa Mahkemesi Kenan Yıldırım ve Turan
Yıldırım (B. No: 2013/711, 3/4/2014) kararında kamulaştırmasız el atma nedeniyle
tazminat davasında hükmedilen alacağın ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine karar vermiştir (Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, §§ 55-75). Anayasa Mahkemesi, bu
başvurudan sonra aynı gerekçeyle on dokuz ayrı başvuruda daha kamulaştırmasız
el atma davasında yargı kararına dayalı alacağın ödenmemesi sebebiyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Halil
Afşin ve diğerleri, B. No: 2013/4824, 25/2/2015; Nurdan Erkan ve diğerleri, B. No:
2014/311, 14/9/2017). Buna göre kamulaştırma bedelinin peşin olarak ödenmesinin
mülkiyet hakkı yönünden son derece önemli bir anayasal güvence olduğu
ortadadır.
52. Öte yandan kamulaştırma işleminin temel dayanağı Anayasa'nın
13., 35. ve 46. maddelerine göre kamu yararı olup idarelerce verilen
kamulaştırma işlemi ile dayanağı kamu yararı kararının yargı denetimine tabi
olması gerektiği kuşkusuzdur. Nitekim 2942 sayılı Kanun'un 14. maddesinde mülk
sahiplerince kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası
açılabileceği düzenlenmiştir. Ancak kamulaştırmasız el atma usulünde ise mülk
sahiplerinin kamulaştırma işlemine ve dayandığı kamu yararı kararına karşı
idari dava açabilme imkânı ortadan kaldırılmaktadır.
53. Ayrıca 2942 sayılı Kanun'a göre kamulaştırma kararı
verilebilmesi için öncelikle taşınmazın değerinin idare tarafından tespit
ettirilmesi, uyuşmazlık hâlinde idarenin mahkemeye başvurarak bedel tespitini
istemesi gerekmektedir. Kamulaştırmasız el atma yönünden ise uzlaşma ve dava
yoluna başvurma külfeti de maliklere yüklenmiştir. Son olarak kamu yararının
gerektirdiği durumlarda idarelerce ivedi olarak taşınmaz ihtiyacının bulunduğu
durumlar yönünden 2942 sayılı Kanun'da acele el koyma usulünün mevcut olduğu da
gözetilmelidir. Diğer bir deyişle idarenin kamu yararı gereği taşınmaza ihtiyaç
duyması hâlinde olağan kamulaştırma usulüne, acele durumlarda da anılan
Kanun'da öngörülen el koyma usulüne başvurması mümkün iken kamulaştırmasız el
atma yolunu tercih etmesi meşru görülemez.
54. Sonuç olarak kamulaştırmasız el atma, idare tarafından Anayasa'ya
ve kanuna aykırı olarak oluşturulmuş bir durumun hukuki olarak kabul edilmesine
ve idareye kanuna aykırı davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya yol
açmaktadır. İdareye anayasal güvencelere aykırı olarak kamulaştırmaya ilişkin
önceden belirli kuralların ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama ise
mülkiyet hakkının korunması yönünden öngörülemez ve keyfî durumlara yol
açmaktadır. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerinde öngörülen hukuki
güvenceleri içermediği açık olan söz konusu uygulamanın kamulaştırma usulünün
bir alternatifi olarak görülmemesi gerekmektedir.
55. Somut olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir
durum bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucuların söz konusu taşınmazına yapılan
kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı
Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin kanuna dayalı olmadığı sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
58. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların taşınmazına idarece
kamulaştırmasız el atılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin idari bir eylemden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
59. Başvuruda öncelikle başvurucuların ihlal sebebiyle uğradığı
maddi zararlarının giderilip giderilmediği belirlenmelidir. Somut olayda
başvurucuların açtığı davada el atılan taşınmaz yönünden idare adına irtifak
hakkı tesisine karar veren derece mahkemelerince başvurucular yararına maddi
tazminata hükmedilmiştir. Başvurucular, hükmedilen maddi tazminat tutarının
yeterli olmadığından yakınmaktadırlar. Başvurucular bu iddialarını iki ayrı
gerekçeye dayandırmaktadırlar:
i. Başvurucular ilk olarak arsa niteliğinde olan taşınmaz
üzerinde kurulan enerji nakil hattı sebebiyle inşaat yapılamayacağını ve
taşınmazın tamamen kullanılamaz hâle geldiğini belirterek irtifak hakkı
bedelinin belirlenmesinin hatalı olduğunu, el atılan kısmın mülkiyetinin
değerinin tazminat olarak hesaplanması gerektiğini belirtmektedirler.
Başvuruculara göre irtifak hakkı tesis edilen alanın mülkiyet değeri ile
taşınmazın kalan kısmında meydana gelen değer kaybı toplamı zarar miktarını
oluşturmakta olup değer kaybı miktarı ise buna göre %5,62 olmalıdır.
ii. Başvurucular ikinci olarak dava konusu taşınmazın emsal
taşınmaz kadar değerli olduğunu belirtmişler, buna rağmen emsal taşınmazın
metrekare değerinin 389,38 TL olduğu hâlde bilirkişi kurulunca taşınmazın
değerinin 106,19 TL olarak belirlenmesinden yakınmışlardır.
60. Anayasa Mahkemesinin daha önce de belirttiği üzere -kural olarak-
kamulaştırma bedelinin belirlenmesi görevi delillere ilk elden ulaşma imkânı
bulunan ve bu konuda uzmanlaşmış derece mahkemelerine aittir. Taşınmaz
bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle
kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve
görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi
Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda
bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile
ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık
incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve
diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No:
2014/1964, 23/2/2017, § 52).
61. Başvurucuların taşınmazından enerji nakil hattı geçirilmesi
nedeniyle bu kısmı tamamen kullanamadığı yönündeki iddiası yerinde görülmemiştir.
Çünkü sadece enerji nakil hattı geçirilmiş olması taşınmazın mülkiyetini
bütünüyle idareye geçirmediği gibi yukarıda da değinildiği üzere başvurucular
taşınmazın bir bölümü olan üstündeki hava
veya altındaki arz katmanından mahrum kalmaktadır (bkz. § 42). Ancak
başvurucuların taşınmazın zemininden veya alt katmanlarından yararlanma
imkânları devam etmektedir. Sonradan imar uygulamasıyla taşınmazın kamu hizmet
alanı olarak belirlenmesi hâlinde ise ayrı bir müdahale söz konusu olacaktır.
Dolayısıyla uyuşmazlık konusu taşınmaz tapuda başvurucular adına kayıtlı
kalmaya devam edeceğine göre enerji nakil hattı geçirilen kısmın mülkiyetinin
bedelinin ödenmesi yerine irtifak bedelinin tazminat olarak hesaplanması
başvurucuların maddi zararlarını gidermeye yönelik makul bir karşılık olarak
görülmektedir.
62. Nitekim derece mahkemelerince 2942 sayılı Kanun'un 11.
maddesi uyarınca irtifak hakkı karşılığının bu hak nedeniyle taşınmazın
tamamında meydana gelecek değer kaybı olduğu açıklanmıştır. Buna göre davaya
konu taşınmazların irtifak hakkı kurulmadan önceki değeri tespit edilmiş, daha
sonra enerji nakil hattı nedeniyle taşınmazın tamamında meydana gelen değer
düşüklüğü oranı tespit edilerek bu oranla davaya konu taşınmazın tüm değerinin
çarpılması suretiyle irtifak hakkı karşılığı hesaplanmıştır. Bu bağlamda enerji
nakil hattının altında kalan bölümü üzerinde inşaat yapılamayacak olmasının
neden olacağı zararın da taşınmazın değerinde meydana gelen azalmanın oranının
belirlenmesinde dikkate alınan unsurlardan olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca pilon yerinin mülkiyet bedelinin de tazminata ilave
edildiği görülmektedir.
63. Diğer taraftan hangi taşınmazın emsal alınacağı ve emsal
alınan taşınmaz ile uyuşmazlık konusu taşınmaz arasındaki farklara göre bedelin
nasıl hesaplanacağı hususu bu alanda uzman bilirkişilerce takdir
edilebilecektir. Başvurucular ise bilirkişi raporundaki belirlemenin aksini
gösterir somut herhangi bir bilgi, belge veya rapor sunmamış, soyut olarak
uyuşmazlık konusu taşınmazın emsal alınan taşınmaz ile aynı değerde olduğunu
ifade etmekle yetinmişlerdir. Buna göre derece mahkemeleri; bedel tespitini
keşif yaparak, bilirkişi raporlarına müracaat ederek, başvurucuların her
aşamada itirazlarını sunmasına imkân vererek ve bu itirazları dikkate alarak
sonuçlandırmıştır. Başvurucular belirlenen tazminat miktarına yönelik yukarıda
değinilenlerin dışında başka bir açık şikâyeti de bulunmamaktadır (§ 63).Dolayısıyla başvurucuların şikâyetleri ile sınırlı olarak
değerlendirildiğinde derece mahkemelerince hükmedilen tazminat miktarı
başvurucuların maddi zararlarını karşılamaya yeterli görülmüştür.
64. Öte yandan kamulaştırmasız el atma uygulaması Anayasa'nın
13. ve 35. maddeleri yanında doğrudan 46. maddesine aykırı olarak mülkiyet
hakkının ihlaline yol açan çok önemli bir sorundur. Bununla birlikte 5/1/1961
tarihli ve 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen
Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun'un 1. maddesi
ile 9/10/1956 tarihine kadar; 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesi ile de
9/10/1956 ile 4/11/1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el atma
uygulamalarının tasfiyesi amacıyla düzenlemeler yapılmıştır. Buna rağmen
4/11/1983 tarihi sonrasında da idarelerce kamulaştırmasız el atma uygulamasına
başvurulduğu gözlemlenmektedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi temel bir hak
olarak güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline sebebiyet veren
kamulaştırmasız el atma uygulamasının ülkemizde yapısal bir sorun teşkil
ettiğine dikkati çekmektedir.
65. Buna karşın derece mahkemelerince yalnızca kamulaştırma
bedelinden ibaret olan maddi tazminata hükmedilmesi ve manevi tazminat gibi
başka yaptırımların uygulanmaması idarelerin olağan kamulaştırma usulüne
başvurmak yerine kamulaştırmasız el atma uygulamasını tercih etmesine yol
açmaktadır. Hâlbuki kanuni bir dayanağı bulunmayan kamulaştırmasız el atma
uygulaması Anayasa'nın öngördüğü mülkiyet hakkının korunmasının
gerekliliklerini de içermediğinden dolayı olağan kamulaştırma usulünün bir
alternatifi olamaz. Nitekim 1/3/2014 tarihli ve 28928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı'na ekli Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı'nda da
idarelerin kamulaştırmasız el atma yoluna başvurmalarının önlenmesi için
gerekli düzenlemelerin yapılması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi
kamulaştırmasız el atma uygulamasına son verilmesi bakımından öngörülen bu
tedbirlerin ve düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin önemine vurgu yapmaktadır.
66. Sonuç olarak başvurucuların maddi zararları giderilmiş olsa
dahi Anayasa'nın doğrudan sözüne aykırı olduğu ve kanuna dayalı olmadığı tespit
edilen kamulaştırmasız el atma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
yukarıda değinildiği üzere yapısal bir sorun teşkil ettiği dikkate alınmalıdır.
Buna göre Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline yol
açıldığının bilinerek idari anlamda gerekli tedbirlerin alınması ve benzeri
nitelikte yeni ihlallere yol açılmaması için kararın bir örneğinin taşınmaza el
atan sorumlu idare olan Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.nin
ilgili olduğu Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığına da gönderilmesi gerekir.
67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
D. Kararın bir örneğinin Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.nin ilgili olduğu Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Hilvan Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2014/68, K.2014/86) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.