TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET EMİN BALCI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/10459)
|
|
Karar Tarihi: 8/1/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Emin BALCI
|
Vekili
|
:
|
Av. Makbule TANIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, çocukların mutat meskenlerinin bulunduğu ülkeye iade
edilmesine karar verilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurucunun tedbir talebi 1/10/2015 tarihinde Bölüm
tarafından reddedilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
10. Başvurucu ile Avusturya vatandaşı C.A.K., 1999 yılında
Türkiye'de evlenmişler ve kısa bir süre sonra Avusturya'ya taşınmışlardır. Bu
evlilikten 2003 yılında L.A.B., 2006 yılında S.B. ve 2009 yılında N.M.B.
dünyaya gelmiştir. Çocukların üçü de Avusturya doğumludur.
A. Türkiye'de ve
Avusturya'da Açılan Boşanma Davalarına İlişkin Süreç
11. Başvurucu, evlilik birliği içinde geçimsizliğe düştüklerini
belirterek üç çocuğuyla birlikte 18/2/2012 tarihinde Türkiye'ye gelmiş ve
Avusturya'ya dönmemiştir. Akabinde başvurucu 6/4/2012 tarihinde Antalya 4. Aile
Mahkemesinde boşanma davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, çocuklarının
velayetiyle birlikte nafaka ve tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca
çocukların geçici velayetlerinin de kendisine verilmesini talep etmiştir.
12. Antalya 4. Aile Mahkemesinin 19/7/2012 tarihli ara kararıyla
uzman raporunun beklenmesine, uzman tarafından hazırlanacak raporun mahkemeye
sunulmasından sonra geçici velayet konusunun değerlendirilmesine karar
verilmiştir. 6/8/2012 tarihli uzman raporunda ise çocukların velayetine ilişkin
görev ve sorumlulukların başvurucu tarafından sorunsuz şekilde yerine
getirilebileceği yönünde görüşe yer verilmiştir. Bunun üzerine Mahkemenin
7/8/2012 tarihli kararıyla çocukların velayetinin dava sonuna kadar tedbiren
başvurucuya verilmesine karar verilmiştir.
13. Başvurucu tarafından Türkiye'de açılan söz konusu dava devam
ederken Avusturya'da yaşayan C.A.K. tarafından Avusturya mahkemelerinde
başvurucuya karşı boşanma davası açılmış ve Freistadt Mahkemesinin 31/10/2014
tarihli kararıyla tarafların boşanmalarına ve çocukların velayetinin anne
C.A.K.ya verilmesine hükmedilmiştir. Söz konusu karar 2/6/2015 tarihinde
kesinleşmiş ve kesinleşen yabancı mahkeme ilamının Antalya 4. Aile Mahkemesinin
15/10/2015 tarihli kararı ile tanınmasına karar verilmiştir.
14. Antalya 4. Aile Mahkemesi, tanıma kararının 27/11/2015
tarihinde kesinleşmesi nedeniyle başvurucu tarafından açılan boşanma davasının
usul yönünden reddine karar vermiştir.
B. Çocukların Mutat Mesken Ülkesine İade
Edilmesine İlişkin Süreç
15. C.A.K., başvurucunun çocuklarını kaçırdığından bahisle
Avusturya makamları aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığına
başvuruda bulunarak çocuklarının mutat meskenlerine iade edilmesini talep
etmiştir. Bunun üzerine Bakanlığa izafeten Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı
(Başsavcılık), çocukların Avusturya'ya iade edilmelerine karar verilmesini
15/3/2013 tarihinde Antalya 6. Aile Mahkemesinden (Mahkeme) davaname ile talep
etmiştir.
16. Davanamede; çocukların doğup büyüdükleri ve annelerinin
ikametinin de bulunduğu Avusturya'dan davacı annenin rızası olmaksızın
başvurucu tarafından Türkiye'ye getirildiği, bu suretle 25/11/1980 tarihli
Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşme'ye (Lahey
Sözleşmesi) aykırı davranıldığı ileri sürülmüştür. Davanamede, ortak çocukların
ikametgâhının değiştirilmemesi amacıyla ivedi güvenlik önlemlerinin alınması ve
çocukların mutat meskeni olan Avusturya'ya iadesine karar verilmesi talep
edilmiştir.
17. Başvurucu 24/4/2013 tarihli cevap dilekçesinde, çocukların
iadesi talebiyle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Başvurucu; şiddet ortamında büyüyen davacının çocuklarıyla ilgilenmediğini,
zaman zaman çocuklarına maddi ve manevi anlamda şiddet uyguladığını, intihar
eğiliminde olduğunu ileri sürmüştür. Mahkemeye bazı tanık isimleri ile şiddet
görüntüleri içerdiğini iddia ettiği bir adet taşınabilir belleği delil olarak
sunan başvurucu, iadeye karar verilmesi halinde çocukların bedeni ve fikri
gelişimlerinin zarar göreceğini ve telafisi imkânsız zararların meydana
geleceğini iddia etmiştir.
18. Mahkeme; psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve pedagogdan oluşan
bilirkişi heyeti marifetiyle çocukların yaşam alanı ve okul çevresinin
çocukların gelişimi, fikrî ve ahlakî gelişimlerine uygun olup olmadığı,
çocukların Avusturya'ya iade edilmelerinin menfaatlerine olup olmayacağı ve
başvurucunun tedbiren velayet görevini yerine getirip getiremediği hususlarında
sosyal inceleme raporu hazırlatılmasına karar vermiştir. Ayrıca Mahkeme,
çocuklar ile anne arasında kişisel ilişki kurulmasında bir sakınca bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesini de istemiştir.
19. Bilirkişi heyeti; çocuklar, çocukların babası, annesi,
babaannesi ve Türkiye'deki öğretmenleri ile yüz yüze görüşmeler yapmış ve
çocukların yaşadıkları ev ortamını incelemiştir. 14/5/2013 tarihli sosyal
inceleme raporunda, çocukların yaşadıkları ev ortamının bakım ve
yetiştirilmeleri açısından yeterli olduğu ve öğrenim gördükleri okullara uyum
sağladıkları belirtilmiştir. Çocukların anneleriyle yaklaşık on dört aydır
düzenli ve sürekli bir görüşme gerçekleştirmedikleri, başvurucunun çocukları
annelerine karşı yabancılaştırmaya yönelik tavır, tutum ve davranışlar
sergilediği, bu durumun çocukların gelişimlerini olumsuz etkileyebileceği, bu
hususta başvurucunun Mahkeme aracılığıyla uyarılmasının uygun olacağı ifade
edilmiştir. Raporda; çocukların anneleriyle görüşebilmelerindeki inisiyatifin
başvurucuda olduğu, çocukların annelerine karşı tepkisel davranışlar
sergiledikleri, bu tür davranışları uygun şekilde çözümlenmeden anneleriyle
uzun süreli zaman geçirmelerinin olumsuz sonuçlar doğurabileceği belirtilmiştir.
Raporda, çocuklarla anneleri arasındaki ilişkinin sağlıklı bir zemine
oturabilmesi için aralarında kişisel ilişki kurulmasının uygun olacağı
vurgulanmıştır.
20. Mahkemeye sunulan 28/6/2013 tarihli uzman raporunda ise,
çocuklar ile anneleri arasında gerçekleştirilen kişisel ilişkiler neticesinde
çocuklardan ikisinin annelerine olan tepkilerinin azaldığı, 2003 yılı doğumlu
L.A.B.nin tepkilerinin ise devam ettiği ve annesiyle görüşmek istemediği
belirtilmiştir. L.A.B.nin, annesi C.A.K. tarafındankendisine ve kardeşlerine
şiddet uygulandığına ilişkin beyanlarına yer verilen raporda; çocukların
başvurucuyla Türkiye'de yaşadıkları ortama uyum sağladıkları ve Avusturya'ya
dönmek istemedikleri ifade edilmiştir. Raporda, Mahkemeye sunulan videolar ile
büyük çocukL.A.B.nin beyanları birlikte değerlendirildiğinde, çocukların
annelerine teslim edilmesi ve anneleriyle yalnız kalmaları durumunda fiziksel
ve psikolojik olarak risk içerisinde olacakları değerlendirilmiş ve şimdilik
çocukların başvurucuyla birlikte yaşamalarının uygun olacağı, anneleriyle
kişisel ilişkinin devam etmesi gerektiği belirtilmiştir.
21. Başvurucu tarafından Mahkemeye delil olarak sunulan videolar
ve fotoğraflar tercüman ve teknik uzmandan oluşan heyet tarafından
çözümlenmiştir.
22. Mahkeme 23/9/2013 tarihli kararı ile çocukların iadesine
ilişkin davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; anne tarafından
çocuklara yönelik fiziksel, sözel ve psikolojik şiddet uygulandığının
değerlendirildiği, çocukların annelerine teslim edilmesi durumunda gelişimleri
yönünden risk içerisinde olabilecekleri belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun
psikososyal açıdan çocukların bakımını ve ihtiyaçlarını gerçekleştirebilecek
yetenekte olduğu ifade edilmiştir.
23. Söz konusu karar Başsavcılık ve davalı C.A.K. tarafından
ayrı ayrı temyiz edilmiştir. Başsavcılık tarafından 30/9/2013 tarihinde yapılan
temyiz başvurusunda, Lahey Sözleşmesi kapsamında açılan çocukların mutat
meskenlerine iade edilmesine ilişkin davanın velayet ve boşanma davalarından
bağımsız olduğu, Mahkemece çocukların mutat meskenlerine iade edilmesine karar
verilmesi gerekirken dava konusu dışındaki hususların araştırıldığı, bu suretle
Lahey Sözleşmesi ile yasal düzenlemelere aykırı şekilde karar verildiği
belirtilmiştir.
24. Davalı anne C.A.K. tarafından sunulan 8/11/2013 tarihli
temyiz dilekçesinde ise, hazırlanan uzman raporları arasında çelişkiler
bulunduğu, çocukların başvurucu tarafından baskı altında tutulduğu,
Avusturya'da bulunduğu dönemde başvurucunun intihara teşebbüs ettiği, kamu görevlisini
tehdit etmesinden dolayı yargılandığı ve hüküm giydiği iddia edilmiştir. Ayrıca
üç çocuğun mutat meskenlerinin bulunduğu bir ülkeden ve annelerinden
kaçırılmasının başvurucunun psikolojisinin normal olmadığını ortaya koyduğu
ileri sürülmüştür. Dilekçede; bu hususların çocukların iadesi talebiyle açılan
davanın konusunu oluşturmadığı, iadenin istisnalarına ilişkin Lahey
Sözleşmesi'nde öngörülen koşulların gerçekleşmediği, muayenehane yardımcılığı
mesleğini icra eden anne C.A.K.nın psikolojik rahatsızlığının bulunmadığının ve
yetiştirme kabiliyetinin bulunduğunun sağlık raporlarıyla ortaya konulduğu,
çocukların annelerinin bakım ve şefkatine muhtaç oldukları ifade edilmiştir.
25. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin (Daire) 15/1/2014 tarihli
kararıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; Lahey
Sözleşmesi'nin amacına yer verilmiş ve yapılan soruşturma ve toplanan
delillerden başvurucunun 2013 yılı Şubat ayında, müşterek çocukları mutat
meskenleri olan Avusturya’dan alıp Türkiye’ye getirdiğinin, yeniden
Avusturya’ya dönmediğinin ve bu suretle çocukları annenin kanundan doğan
velayet hakkını ihlal etmek suretiyle haksız olarak alıkoyduğunun tespit
edildiği ifade edilmiştir. Kararda, çocukların iadesine ilişkin talebin reddini
gerektirecek vahim bir tehlikenin varlığına veya geri dönmelerinin çocukları
fiziksel ve psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağına ya da başka bir şekilde
müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceğine dair ciddi bir riskin varlığının
kanıtlanamadığı belirtilerek talebin kabulü gerekirken reddine karar
verilmesinin hukuken doğru olmadığı şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir.
26. Mahkeme, Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda yaptığı
yargılama neticesinde davanın kabulüne ve çocukların mutat meskenleri olan
Avusturya'ya iade edilmelerine karar vermiştir. 14/7/2014 tarihli kararın
gerekçesinde; başvurucunun anne C.A.K.nın kanundan doğan velayet hakkını ihlal
etmek suretiyle çocukları haksız olarak alıkoyduğunun anlaşıldığı, geri
dönmelerinin çocukları fiziksel ve psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağına
veya başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceğine dair ciddi
bir riskin varlığının kanıtlanamadığı, tarafı olduğumuz Lahey Sözleşmesi
gereğince çocukların derhâl mutat meskenlerinin bulunduğu ülkeye iade edilmesi
gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca Lahey Sözleşmesi'ne göre çocukların mutat
meskeninin bulunduğu ülkeye iade edilmesi için mutat meskenin bulunduğu ülke
makamlarından önceden alınmış velayete veya kişisel ilişki kurma hakkına dair
bir kararın varlığının da gerekmediği vurgulanmıştır.
27. Söz konusu karar Dairenin 25/12/2014 tarihli kararıyla
onanmıştır.
28. Karar düzeltme talebi ise Dairenin 9/4/2015 tarihli
kararıyla reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
29. Nihai karar 15/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
30. Başvurucu 15/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili hukuk için bkz. Marcus
Frank Cerny (GK), B. No: 2013/5126, 2/7/2015, §§ 18-25; Levent Aşıklar, B. No: 2014/13936,
8/3/2018, §§ 32-54; Angela Jane Kilkenny, B.
No: 2015/10826, 17/7/2018, §§ 25-52; Yıldız
Yıldız, B. No: 2015/19293, 17/7/2018, §§ 26-52; Cem Ramazan Ninek, B. No: 2015/13760,
18/7/2018, §§ 38-67.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 8/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu; yargılama sürecinde sunduğu deliller dikkate
alındığında müşterek çocuklarının anneleri tarafından fiziksel ve psikolojik
şiddete maruz kalacaklarını, çocukların Avusturya'ya iadeleri hâlinde
gelişimlerinin zarar göreceğini, Türkiye'de sağlıklı, düzenli ve huzurlu bir
ortamda büyüdüklerini belirterek iade talebinin kabulüne karar verilmesinin
hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle aile hayatına saygı hakkının, yerleşme ve
seyahat hürriyetinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
34. Bakanlık görüşünde, yargılama sürecinde tarafların usule
ilişkin güvencelerden yararlandıkları belirtilmiş ve konu ile ilgili Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları ile başvuru konusu olay hakkında
verilen yargı kararları aktarılmıştır.
B. Değerlendirme
35. Anayasa’nın "Devletin
temel araç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
36. Anayasa’nın "Özel
hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes ... aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir ... aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz."
37. Anayasa’nın "Ailenin
korunması ve çocuk hakları" kenar başlıklı 41. maddesi
şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını
sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma,
yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan
ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı
çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
39. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında Lahey
Sözleşmesi'nin uygulanmasına ilişkin şikâyetler aile hayatına saygı hakkı
çerçevesinde ele alınmıştır (Marcus Frank
Cerny, § 82;Levent Aşıklar,
§ 60; Cem Ramazan Ninek, § 76; Angela Jane Kilkenny, § 65; Yıldız Yıldız, § 61). Anayasa Mahkemesinin
söz konusu kararları uyarınca ebeveyn ve çocuklar arasındaki ilişkileri konu
alan uyuşmazlıklarda, sürecin ivedi olarak yürütülmesi de dâhil olmak üzere
ilgili idari ve yargısal işlemlere dair şikâyetlerin bir bütün hâlinde aile
hayatına saygı hakkı bağlamında incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesinin anılan kararlarından ayrılmaya gerek bulunmadığı ve somut
başvuruya konu olan Lahey Sözleşmesi'nin uygulamasına yönelik şikâyetlerin
Anayasa'nın 20. ve 41. maddelerinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkı
kapsamında ele alınması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
41. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin
birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Söz konusu düzenleme, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi çerçevesinde korunan aile hayatına
saygı hakkının Anayasa’daki karşılığını oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 41.
maddesinin -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- özellikle aile hayatına
saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında
dikkate alınması gerektiği açıktır (Murat
Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny, § 36; Cem Ramazan Ninek, § 78; Angela Jane Kilkenny, § 67; Yıldız Yıldız, § 63).
42. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda
Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin
sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların
bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. Anayasa'nın 41. maddesinde,
her çocuğun yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve
doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir.
Ancak bu yükümlülük mutlak olmayıp her olayın özel koşullarına bağlı olarak
alınacak tedbirlerin nitelik ve kapsamı farklılaşabilmektedir (Marcus Frank Cerny, § 41; Cem Ramazan Ninek, § 79; Angela Jane Kilkenny, § 68; Yıldız Yıldız, § 64).
43. Bu bağlamda ebeveyn tarafından gerçekleştirilen uluslararası
çocuk kaçırma vakaları, aile hayatına saygı hakkı bağlamında değerlendirme
yapılmasını gerektiren önemli bir dava grubudur. Uluslararası çocuk kaçırma
vakaları, uluslararası anlamda ciddi bir işbirliğini gerektirmekte olup bu
işbirliği bakımından en önemli vasıtalardan biri Lahey Sözleşmesi’dir. Lahey
Sözleşmesi en basit ifadeyle yasa dışı kaçırılan veya taraf devletlerden
birinde alıkonulan çocuğun ivedi şekilde iadesini öngörerek ebeveyn tarafından
gerçekleştirilen uluslararası çocuk kaçırma vakalarının çözümü hususunda hızlı
bir prosedür öngörmektedir. Lahey Sözleşmesi’ne taraf bir devlette mutat olarak
ikamet eden çocuğun diğer bir taraf devlete kaçırılması veya orada yasadışı
alıkonulması durumunda -Lahey Sözleşmesi’nde yer verilen sınırlı sayıdaki
istisnai hâller dışında- çocuğun bulunduğu ülke yetkili makamlarının çocuğu
mutat ikametgâhı olan ülkesine ivedi şekilde iade etmesi zorunludur (Marcus Frank Cerny, §§ 44, 46, 47; Cem Ramazan Ninek, § 80; Angela
Jane Kilkenny, § 69; Yıldız
Yıldız, § 65).
44. Lahey Sözleşmesi uyarınca taraf devletler, ülke sınırları
içinde Lahey Sözleşmesi’nin amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak üzere uygun
bütün önlemleri almak ve bu amaç doğrultusunda en süratli usullere başvurmakla
yükümlüdür. Bu yükümlülük ilgili vakalarda aile hayatına saygı hakkının
öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından oldukça
önemlidir (Marcus Frank Cerny, §
55; Cem Ramazan Ninek, § 81; Angela Jane Kilkenny, § 70; Yıldız Yıldız, § 66).
45. Bu kapsamda Lahey Sözleşmesi çerçevesinde çocuğun iadesine
ilişkin olarak verilen kararın koruma hakkının esasını etkileyen bir karar
olamayacağı, Lahey Sözleşmesi kapsamındaki iade taleplerinin bir velayet/koruma
hakkı davası olmadığı, iade kararının da koruma hakkı/velayet kararı olmayıp bu
kararın yalnızca çocuğun korunması ve ziyaret hakkının esasına ilişkin karar
vermesi en uygun olan yargı alanına iadesini sağlamayı amaçladığı kabul
edilmektedir. İade kararının koruma hakkının esasına ilişkin bir karar
olmadığı, Lahey Sözleşmesi’nin 19. maddesinde açıkça ifade edildiği gibi
22/11/2007 tarihli ve 5717 sayılı Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Yön ve
Kapsamına Dair Kanun’un 12. ve 15. maddelerinde de dile getirilmektedir. Bu
bağlamda koruma hakkıyla ilgili uyuşmazlığın esasına dair ilave prosedür,
çocuğun iadesini müteakip mutat meskeni yetkili makamlarınca yerine
getirilecektir. Zira mutat mesken, çocuğun yer değişikliğinden önce belirli bir
süre yaşadığı ve bu kapsamda çocuk için en uygun koruma hakkı süjesinin
belirlenmesi hususundaki delillerin birçoğunun bulunduğu yerdir (Marcus Frank Cerny, § 61; Levent Aşıklar, § 67; Cem Ramazan Ninek, § 82; Angela Jane Kilkenny, § 71; Yıldız Yıldız, § 67).
46. Mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek öncelikle
derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. İç hukukun genel olarak
uluslararası hukuka veya uluslararası anlaşmalara atıf yaptığı hâllerde de
durum böyledir. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun
Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır.Bu nedenle Anayasa
Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetleme ve özellikle
mahkemelerin Lahey Sözleşmesi hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20.
ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini belirleme yetkisine
sahiptir (Marcus Frank Cerny, §
62; Levent Aşıklar, § 68; Cem Ramazan Ninek, § 83; Angela Jane Kilkenny, § 72; Yıldız Yıldız, § 68).
47. Bu alandaki belirleyici mesele; çocuğun, annenin, babanın ve
kamu düzeninin yarışan menfaatleri arasında, kendisine tanınan takdir alanı
içinde devletin bu konuda adil bir denge kurup kurmadığıdır. Ancak bu denge
kurulurken velayet ve kişisel ilişki hakkıyla ilgili meselelerde çocukların
menfaatlerinin üstün bir öneme sahip olduğu unutulmamalıdır.Bununla birlikte
söz konusu haklar arasında denge kurulurken ebeveynin çocukla düzenli ilişkide
bulunması gereği de dikkate alınması gereken bir diğer önemli faktördür (Marcus Frank Cerny, § 74; Levent Aşıklar, § 76; Cem Ramazan Ninek, § 84; Angela Jane Kilkenny, § 73; Yıldız Yıldız, § 69).
48. Her çocuk, menfaatleri aksini gerektirmedikçe ebeveyni ile
doğrudan ve düzenli olarak kişisel ilişkisini sürdürme hakkına sahiptir. Çocuğun
menfaati bir yandan -söz konusu ailenin sağlıksız olması durumu hariç-
ailesiyle bağlarını sürdürmesi gerektiğine işaret etmekte, öte yandan çocuğun
sağlıklı ve güvenli bir çevrede gelişimini sürdürmesini içermektedir. Aynı
düşünce Lahey Sözleşmesi için de geçerli olup çocuğun geri döndürülmesi çocuğu
ağır fiziksel veya psikolojik zarar riskine maruz bırakmadıkça veya başka bir
şekilde katlanılmaz bir duruma sokmadıkça kural olarak kaçırılan çocuğun ivedi
olarak iadesini gerektirmekte ve bu şekilde aile ilişkilerinin
sürdürülebilirliğini amaçlamaktadır (Marcus
Frank Cerny, § 75; Levent Aşıklar,
§ 77; Cem Ramazan Ninek, § 85; Angela Jane Kilkenny, § 74; Yıldız Yıldız, § 70).
49. Kamu makamları somut olay benzeri uyuşmazlıklarda anne ve
baba arasındaki işbirliğini kolaylaştıracak tedbirleri almakla yükümlüdür.
Çocuğun, anne babanın ve kamu düzeninin yarışan menfaatleri arasındaki dengenin
kurulmasında ilgili kamu makamları belirli bir takdir alanına sahip olmakla
birlikte burada önemli olan husus, ilgili makamların ailenin yeniden
bütünleşmesini kolaylaştırmak için olayın özel şartlarının gerektirdiği her
türlü tedbiri alıp almadığıdır (Marcus Frank
Cerny, § 79; Cem Ramazan Ninek,
§ 86; Angela Jane Kilkenny, §
75).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
50. Başvuru, Anayasa Mahkemesinin anılan kararlarında
vurgulandığı gibi, devletin kendisine tanınan takdir alanı içinde çocuk ile
anne ve babanın yarışan menfaatleri arasında adil bir denge kurup kurmadığı
yönünden ele alınacaktır.
51. Çocukların ebeveynden birinin velayet hakkı ihlal edilmek
suretiyle kaçırılmalarının veya alıkonulmalarının sonuçlarının
hafifletilmesi/önlenmesi amacıyla ülkemizce de kabul edilen Lahey Sözleşmesi
kapsamında çıkarılan 5717 sayılı Kanun'da çocukların mutat meskenlerine derhâl
iade edilmesi kural olarak düzenlenmiştir. Kurala istisna tanıyan hükümler ise
yine anılan düzenlemelerde yer almaktadır.
52. Başvurucu; müşterek çocukların mutat mesken ülkesi olan
Avusturya'ya iade edilmelerine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu,
fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalacakları bir ortama geri dönmeleri
yönünde verilen karar nedeniyle çocukların gelişimlerinin zarar göreceğini
belirterek iade talebinin kabul edilmesinden şikâyet etmektedir.
53. Somut olaya konu olan iade talebini inceleyen derece
mahkemeleri nihai olarak Lahey Sözleşmesi gereğince çocukların derhâl mutat
meskenlerinin bulunduğu ülkeye iade edilmesi yönünde kararlar vermişlerdir.
Karar gerekçelerinde ise, çocukların mutat mesken ülkesi olan Avusturya'ya iade
edilmeleri hâlinde fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalacaklarına veya
başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşeceklerine ilişkin ciddi
bir riskin varlığının kanıtlanamadığı ve çocukların haksız olarak alıkonulduğu
belirtilmiştir.
54. Bu noktada Lahey Sözleşmesi'nin amacını hatırlatmak gerekir.
Sözleşme, çocuğun, ağır fiziksel veya psikolojik zarar riskiyle veya başka bir
şekilde katlanılmaz bir durumla karşı karşıya kalmadıkça kural olarak ivedi
şekilde mutat mesken ülkesine iadesini gerektirmekte ve bu suretle aile
ilişkilerinin sürdürülebilirliğini amaçlamaktadır. Lahey Sözleşmesi kapsamında
çocukların iade edilmelerine yönelik olarak verilen kararın velayet hakkının
esasını etkileyen bir karar olmadığı vurgulanmalıdır. Zira iade kararıyla
çocukların korunması, velayet hakkı ile kişisel ilişki kurma hakkının esası
konularında karar vermeye en uygun olan yargı alanına çocukların iadesinin
sağlanması amaçlanmaktadır. Dolayısıyla çocukların iade edildiği mutat mesken
ülkesinde başlatılabilecek yargı süreçlerinde ebeveynin her ikisinin de velayet
hakkı ve kişisel ilişki kurma hakkı bağlamında her türlü iddialarını ileri
sürebilmeleri ve hak sahibi olmaları her zaman mümkündür.
55. Öte yandan Lahey Sözleşmesi'nin 13. maddesine göre,
alıkonulan çocuğun mutat meskeni tespit edildikten sonra ancak çocuğun iade
edilmesinin çocuğu fiziki veya psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağının
veya başka bir şekilde müsamaha edilemeyecek bir duruma düşüreceğinin tespiti
hâlinde, yargısal makamların usule ilişkin güvenceleri işleterek ve çocuğun
üstün yararını gözönüne alarak iade talebini reddetme konusunda takdir hakkına
sahip oldukları şüphesizdir.
56. Bu doğrultuda başvuru dosyası incelendiğinde derece
mahkemeleri tarafından yapılan değerlendirmelerde gerek başvurucu olan babanın
gerekse anne C.A.K.nın karşılıklı iddialarının dikkate alındığı, taraflarca
ileri sürülen delillerin irdelendiği, Lahey Sözleşmesi'nin 13. maddesinde
öngörülen istisnaların neden gerçekleşmiş olarak kabul edilmediğine ilişkin
açıklamalara yer verildiği görülmektedir. Ayrıca çocukların iade edilmeleri
yönünde verilen kararın velayet hakkının esasını etkileyen bir karar olmadığı,
velayete ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin uyuşmazlıklarda delillerin
birçoğunun çocukların mutat mesken ülkesinde bulunduğu, mutat mesken ülkesinde
açacağı ya da taraf olacağı bir dava ile başvurucunun velayet hakkına ilişkin
taleplerini her zaman ileri sürebileceği de dikkate alındığında derece
mahkemelerinin Lahey Sözleşmesi'nin amacı doğrultusunda verdikleri hükmün keyfî
olmadığı, ilgili ve yeterli gerekçelere dayandığı değerlendirilmektedir.
57. Yine başvurucunun dava süreçlerinde iddia ve savunmaları ile
delillerini yazılı ve sözlü olarak sunduğu, verilen kararlara karşı kanun
yollarına başvurarak etkili bir katılım sağladığı görülmektedir. Neticede, adil
yargılanma hakkının usule ilişkin gereklerine riayet edilerek yapılan
yargılamalar neticesinde çocukların üstün yararlarının sağlanması amacı
doğrultusunda ve Lahey Sözleşmesi'nin getirdiği güvenceler gözönüne alınarak
derece mahkemelerince oluşturulan karar gerekçelerinin aile hayatına saygı
hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olduğu, bu suretle çatışan menfaatler
arasında adil dengenin kurulduğu sonucuna ulaşılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/1/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, evlilik birliği içinde geçimsizliğe düştüklerini
belirterek üç çocuğuyla birlikte 18/2/2012 tarihinde Türkiye'ye gelmiş ve
Avusturya'ya dönmemiştir. Akabinde 6/4/2012 tarihinde Antalya 4. Aile
Mahkemesinde boşanma davası açmıştır. Başvurucu, çocuklarının velayetiyle
birlikte nafaka ve tazminat talebinde bulunmuş, çocukların geçici velayetlerinin
de kendisine verilmesini talep etmiştir.
2. Antalya 4. Aile Mahkemesi çocukların velayetine ilişkin görev
ve sorumlulukların başvurucu tarafından sorunsuz şekilde yerine
getirilebileceği yönündeki uzman görüşünü de dikkate alarak, 7/8/2012 tarihli kararıyla çocukların
velayetinin dava sonuna kadar tedbiren başvurucuya verilmesine karar
verilmiştir.
3. Başvurucu tarafından Türkiye'de açılan dava devam ederken
Avusturya'da yaşayan C.A.K. tarafından Avusturya mahkemelerinde başvurucuya
karşı boşanma davası açılmış ve Freistadt Mahkemesinin 31/10/2014 tarihli kararıyla tarafların
boşanmalarına ve çocukların velayetinin anne C.A.K.ya verilmesine
hükmedilmiştir. Söz konusu karar 2/6/2015 tarihinde kesinleşmiş ve kesinleşen
yabancı mahkeme ilamının Antalya 4. Aile Mahkemesinin 15/10/2015 tarihli kararı
ile tanınmasına karar verilmiştir.
4. C.A.K., başvurucunun çocuklarını kaçırdığından bahisle
Avusturya makamları aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığına
başvuruda bulunarak çocuklarının mutat meskenlerine iade edilmesini talep
etmiştir. Bunun üzerine Bakanlığa izafeten Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı,
çocukların Avusturya'ya iade edilmelerine karar verilmesini 15/3/2013 tarihinde
Antalya 6. Aile Mahkemesinden davaname ile talep etmiştir.
5. Davanamede; çocukların doğup büyüdükleri ve annelerinin
ikametinin de bulunduğu Avusturya'dan davacı annenin rızası olmaksızın
başvurucu tarafından Türkiye'ye getirildiği, bu suretle 25/11/1980 tarihli
Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşme'ye (Lahey
Sözleşmesi) aykırı davranıldığı ileri sürülmüş ve çocukların mutat meskeni olan
Avusturya'ya iadesine karar verilmesi talep edilmiştir. Yargılama esnasında
alınan uzman bilirkişi raporları başvurucu lehine olduğundan yerel mahkeme çocukların
velayetinin başvurucuya verilmesi gerektiği yönünde karar vermişse de kararın
temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin Lahey sözleşmesine atıf
yaparak verdiği bozma kararı nedeniyle yerel mahkeme bozma kararına uymak
zorunda kalmış ve çocukların Avusturya’ya iadelerine karar vermiş, bu karar
Yargıtay 2. HD tarafından onanmış ve başvurucu bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Başvurucu dilekçesinde; yargılama sürecinde sunduğu deliller
dikkate alındığında müşterek çocuklarının anneleri tarafından fiziksel ve
psikolojik şiddete maruz kalacaklarını, çocukların Avusturya'ya iadeleri
hâlinde gelişimlerinin zarar göreceğini, Türkiye'de sağlıklı, düzenli ve
huzurlu bir ortamda büyüdüklerini belirterek iade talebinin kabulüne karar
verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle aile hayatına saygı
hakkının, yerleşme ve seyahat hürriyetinin ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
7. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun 2/7/2015 tarih ve 2013/5126
numaralı Bireysel Başvuru Genel Kurul kararı karşı oyunda ifade edildiği üzere
bu dosyada da fiili veya hukuki anlamda çocuk kaçırmadan söz edilemeyecektir
çünkü Antalya 4. Aile Mahkemesinin çocukların velayetinin tedbiren başvurucuya
verilmesine dair 7.8.2012 tarihli kararı bulunmaktadır. Türk Mahkemesinin
velayete dair kararı varken Lahey Sözleşmesine atıfla, Türk Kamu Düzenine
aykırı olacak ve Avusturya Mahkeme Kararının, Türk Mahkeme kararından üstün
olduğu algısı yaratacak şekilde, keza çocuklardan “L.A.B.’nin annesi C.A.K. tarafından kendisine ve kardeşlerine şiddet
uyguladığı ilişkin beyanlara ve çocukların başvurucuyla uyum sağladıkları ve
Avusturya’ya dönmek istemedikleri … sunulan videolar ile büyük çocuk L.A.B.’nin
beyanları birlikte değerlendirildiğinde, çocukların anneye teslim edilmesi ve
anneleriyle yalnız kalmaları durumunda fiziksel ve psikolojik risk içinde
olacakları … çocukların başvurucuyla birlikte yaşamalarının uygun olacağı …”
şeklindeki uzman bilirkişi raporları ile Antalya Eğitim ve Araştırma
Hastanesinin, “çocukların iadesi durumunda fiziki ve psikolojik tehlikeye maruz
kalacakları” yönündeki resmi rapor dikkate alınmaksızın verilen kararların Türk
Kamu Düzenine aykırı ve Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkını ihlal ettiği düşüncesinde olduğumdan çoğunluk görüşüne
katılmadım.