TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALAATTİN ÖLÇER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/1089)
|
|
Karar Tarihi: 22/1/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Alaattin
ÖLÇER
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammed
Enes YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru kamulaştırmasız el atmanın yargı kararına rağmen
devam etmesi ve uğranılan zararın giderilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık süresinde görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu Muş'un Merkez ilçesine bağlı Sütlüce köyünde
bulunan 444 parsel sayılı 498 m2 yüzölçümlü arsa
niteliğindeki taşınmazın malikidir. Başvurucu bu taşınmazın üzerinde iki dükkan, üç mesken ve bir bodrumdan oluşan beş katlı bir
yapıya ilişkin olarak Muş Belediyesinden 9/6/2005 tarihinde ruhsat almıştır.
9. Başvurucuya ait söz konusu taşınmazdan Vangölü
Elektrik Dağıtım A.Ş. (Vangölü EDAŞ) tarafından
enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucu kamulaştırmasız el atma sebebiyle
müdahalenin önlenmesi ve 2006 ile 2011 yılları arasında yoksun kalınan kira
gelirleri için ecrimisil tazminatı ödenmesi istemiyle
21/6/2011 tarihinde Muş 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. Dava
dilekçesinde, enerji nakil hattı yüzünden başvurucunun yıllarca mağdur edildiği
ve kira gelirinden de yoksun kaldığı belirtmiştir. Başvurucu beş yıllık ecrimisil tazminatı karşılığı olarak 8.000 TL tazminat
talebinde bulunmuştur.
10. Mahkeme 19/9/2012 tarihinde dava konusu taşınmazın başında
uzman bilirkişiler eşliğinde keşif yapmıştır. Keşif sonucu kadastro uzmanı
teknik bilirkişi tarafından düzenlenen 4/12/2012 tarihli raporda, bu taşınmaz
üzerinde bir katlı betonarme ev olduğu ve enerji nakil hattının evin üstünden
geçtiği belirtilmiştir. İnşaat ve mülk alanında uzman kişilerden oluşturulan
bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen 4/12/2012 tarihli raporda ise dava
konusu taşınmaz için beş kat yapı ruhsatı alınmış olmasına rağmen enerji nakil
hattının arsa üzerinden geçmesi nedeniyle inşaat yapılamadığı belirtilmiştir.
Raporda dava konusu taşınmaz üzerinde beş katlı bina yapılması durumunda beş
yıllık kira geliri karşılığının 155.040 TL olduğu hesaplanmıştır. Raporda
ayrıca dava konusu taşınmaz için irtifak bedeli de hesaplanarak gösterilmiştir.
Başvurucu ıslah dilekçesi vererek tazminat talebini bilirkişi raporu
doğrultusunda arttırmıştır.
11. Mahkeme 2/4/2013 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde, yapılan keşif ve kadastro uzmanı teknik bilirkişinin
raporuna göre dava konusu taşınmaza davalı idare tarafından herhangi bir
kamulaştırma işlemi yapılmaksızın elektrik hattı çekmek suretiyle el atıldığı
belirtilmiştir. Mahkeme bu sebeple başvurucunun beş kat üzerinden yapı ruhsatı
almasına ve inşaat projesini de bitirmesine rağmen inşaatı yapamadığını
vurgulamıştır. Mahkeme sonuç olarak el atmanın önlenmesine ve müdahaleli alanda
bulunan davalıya ait yüksek gerilim tellerinin yıkılmasına, yıkım masraflarının
da davalı idare tarafından karşılanmasına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca 2006
ile 2011 yılları arası döneme ilişkin ecrimisil
bedeli olarak toplam 155.040 TL tutarındaki tazminatın dava tarihi olan
21/06/2011 tarihinden itibaren kanuni faizi ile birlikte davalı Vangölü EDAŞ'dan alınarak
davacıya verilmesine karar vermiştir.
12. Davalı idare tarafından temyiz edilen karar Yargıtay 5.
Hukuk Dairesi tarafından 20/3/2014 tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesinde,
dava konusu taşınmaza davalı idarenin kamulaştırmasız el attığının mahallinde
yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından
anlaşıldığı belirtilmiştir. Daire bu sebeple el atmanın önlenmesi ve yıkım
davasının kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığını vurgulamıştır.
Ancak ecrimisil yönünden ise taşınmaz üzerinde daha
önceden var olan ve kullanılan tek katlı konut dışında yeni bir bina
yapılmadığına işaret edilmiştir. Daireye göre 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu'nun 11. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ilerisi için
düşünülen kullanma şekillerine göre bedel talep etmenin mümkün olmayıp ecrimisil talebinin reddi yerine kabulüne karar verilmesi
doğru görülmemiştir.
13. Başvurucunun karar düzeltme talebi Daire tarafından
17/11/2014 tarihinde reddedilmiştir.
14. Bu karar başvurucu vekiline 18/12/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 19/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Bozma kararına uyan mahkeme 15/9/2015 tarihinde davanın
kısmen kabulüne ve kısmen ise reddine karar vermiştir. Mahkeme davalı idarenin
dosyaya konulan rapor ve krokide gösterilen alana yapılan müdahalesinin
önlenmesine, müdahaleli alanda bulunan davalıya ait yüksek gerilim tellerinin
yıkımına ve yıkım masraflarının da davalı kurum tarafından karşılanmasına karar
vermiştir. Bununla birlikte başvurucunun talep etmiş olduğu ecrimisil
tazminatının ise reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde ise Yargıtay
Dairesinin bozma kararına atıfta bulunulmuştur.
17. Taraflarca temyiz edilen karar Daire tarafından 24/3/2016
tarihinde onanmıştır. Mahkemece karar düzeltme yoluna gidilmediğinden hükmün
17/5/2016 tarihinde kesinleştiği tespit edilmiştir. Başvurucu el atmanın
önlenmesi ve yıkım kararının icrası için 15/10/2015 tarihinde Muş İcra Dairesinde
ilamlı icra takibi başlatmıştır. İcra Dairesi 26/4/2016 tarihinde kararın
uygulanması için Vangölü EDAŞ'a
muhtıra göndermiştir.
18. Bu arada Özelleştirme Yüksek Kurulunun 2/4/2004 tarihli
kararı ile Vangölü EDAŞ özelleştirme kapsam ve
programına alınmış, 26/7/2013 tarihinde de bu şirket bütünüyle özel bir şirkete
satılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 2942 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Taşınmaz malın mülkiyetinin
kamulaştırılması yerine, amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın
belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla
irtifak hakkı kurulabilir."
20. 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin üçüncü ve dördüncü
fıkraları şöyledir:
“Taşınmaz
malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet
teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma
şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde,
bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet
düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma
bedelidir.”
21. 16/5/1956 tarihli ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Usulü dairesinde istimlak muamelesine
tevessül edilmeksizin gayrimenkulü yola kalbedilen
şahsın, esas itibariyle, gayrimenkulünü yola kalbeden
amme hükmi şahsiyeti aleyhine meni müdahale davası açmaya hakkı olduğuna, ancak
dilerse bu fiili duruma razı olarak, mülkiyet hakkının amme hükmi şahsiyetine
devrine karşılık gayrimenkulünün bedelinin tahsilini de dava edebileceğine ve
isteyebileceği bedelin de mülkiyet hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava
tarihindeki bedel olduğuna 16.5.1956 tarihinde ilk toplantıda ittifakla karar
verildi."
22. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 3/10/2016 tarihli ve
E.2015/27365, K.2016/13961 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Taşınmaz malın tarım arazisi niteliğinde
kabulü ile olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri üzerinden
bilimsel yolla değerinin tesbit edilmesinde;
taşınmazın niteliği, tamamının yüzölçümü, geometrik durumu ve kanal güzergahı
dikkate alınarak değer düşüklüğü oranı belirtilmek suretiyle daimi irtifak
hakkı ve gelir kaybı hesaplanarak geçici irtifak hakkı karşılığının tespit
edilmesinde üzerinde bulunan ve taşınmaz mala bahçe niteliği vermeyen ağaçlara maktuen değer biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke
ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine karar
verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir..."
23. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 23/2/2006 tarihli ve
E.2006/1125, K.2006/2009 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Kamulaştırma
Kanununun 11. maddesinin son fıkrasında kamulaştırma yoluyla irtifak
hakkı tesisinde, kamulaştırma nedeniyle taşınmaz malda meydana gelecek değer
düşüklüğünün kamulaştırma bedeli olarak hesaplanması öngörülmüştür. Geçici
irtifak kamulaştırmasında ise taşınmazda devamlı bir değer kaybı söz konusu
olmayıp, irtifak hakkı süresince mahrum kalınan gelir kaybı olduğu gözetilerek
buna göre daimi ve geçici irtifak hakkı
karşılıklarının hesaplanması gerekirken, daimi irtifak hakkı için gelir kaybı,
geçici irtifak hakkı içinde değer düşüklüğü hesaplanması, doğru
görülmemiştir..."
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
25. Kamulaştırmasız el atma ile ilgili Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Şevket
Karataş [GK], B. No: 2015/12554, 25/10/2018, §§ 26-33.
26. Kamulaştırmasız el atma sebebiyle kanunilik ölçütü yönünden
mülkiyet hakkının ihlaline karar verilen Halil
Göçmen/Türkiye (B. No: 24883/07, 12/11/2013) kararında ayrıca
yeterli bir tazminata hükmedilmesi çerçevesinde dosya kapsamındaki bilirkişi
raporları arasındaki farklılıkların giderilmemesi sebebiyle gerekli usuli güvenceleri temin eden yargısal işlemleri sağlama
yükümlülüğüne yeterli ölçüde uyulmadığından ihlal sonucuna ulaşmıştır (Halil Göçmen/Türkiye, §§ 37-43). Yine
kamulaştırma yapılmaksızın irtifak hakkı tesisinin şikâyet edildiği Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No:
37203/05, 31/5/2016) kararında da kamulaştırmasız el atmanın mülkiyet hakkının
ihlaline yol açtığı belirtilmiş ayrıca tazminat miktarının Yargıtay tarafından
taşınmazın değerinin %2’si ile sınırlı kabul edilmesinin müdahaleyi ölçüsüz de
kıldığı sonucuna varılmıştır (Kahyaoğlu ve
diğerleri/Türkiye, §§ 27-40).
27. Diğer taraftan Jucys/Litvanya (B. No: 5457/03, 8/1/2008) kararında başvurucunun el konulan
mülkünden sekiz yılı aşkın bir süre yararlanamaması sebebiyle mülkiyet hakkının
ihlaline karar verilmiştir (Jucys/Litvanya, §§ 34-39). Vendittelli/İtalya (B. No: 14804/89, 18/7/1994)
kararında da bir suç isnadı kapsamında başvurucunun taşınmazına konulan
tedbirin hükümden sonra gerek de kalmadığı hâlde on bir ay daha uygulanmaya
devam edilmesi ölçüsüz bir müdahale olarak görülmüştür (Vendittelli/İtalya, §§ 31-40). Poiss/Avusturya (B. No: 9816/82, 23/4/1987) kararında,
başvurucunun taşınmazından geçici olarak kullanmasının ve tasarruf etmesinin
önüne geçen bir tedbirin uygulanması mülkiyet hakkına müdahale olarak
görülmüştür. AİHM, başvuruyu mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci
kural çerçevesinde incelemiş ve müdahaleye konu tedbirin yirmi dört yıldır
devam etmiş olduğuna dikkat çekerek başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olmadığına karar vermiştir (Poiss/Avusturya, §§ 61-70).
28. AİHM, ihlalin tespit edildiği bir başvuruda taraf devletin
ihlali gidermek ve ihlalden önceki duruma mümkün olduğunca dönülmesini
sağlayacak sekilde ihlalin sonuçlarını ortadan
kaldırmak yükümlüğünün bulunduğunu hatırlatmaktadır (Iatridis/Yunanistan [adil giderim] [BD], B. No: 31107/96,
19/10/2000, § 32). AİHM'e göre ihlalin doğası eski
hâle getirmeye (restitutio in integrum)
müsaitse bunu yerine getirmek görevi taraf devlete düşmektedir (Iatridis/Yunanistan, § 33). Dolayısıyla AİHM kimi
durumlarda, tespit edilen ihlalin niteliği itibarıyla eski hâle getirmenin
benimsenmesinin müsait olamayabileceğine dikkati çekmektedir (Beyeler/İtalya [adil giderim] [BD], B. No:
33202/96, 28/5/2002, § 20; Eski Yunan Kralı
ve diğerleri/Yunanistan [adil giderim] [BD], B. No: 25701/94,
28/11/2002, § 77). İç hukukun ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmaya olanak
tanımaması ve/veya ancak kısmen giderebilmesi durumunda AİHM, Sözleşme'nin 41.
maddesi gereğince mağdura uygun göreceği bir telafiyi sağlama yetkisinin
bulunduğunu kabul etmektedir (Brumarescu/Romanya
[adil giderim] [BD], B. No: 28342/95, 23/1/2001, § 20; Eski Yunan Kralı ve diğerleri/Yunanistan,
§ 73). AİHM, Iatridis/Yunanistan kararında eski hâle getirme
kapsamında başvurucunun kazanç kayıplarının da karşılanması gerektiğini
belirtmiştir (Iatridis/Yunanistan, §§ 39-45).
29. Antonovi/Bulgaristan (B. No: 20827/02, 1/10/2009)
kararına konu olayda başvurucuların kamulaştırılan taşınmazlarına karşılık
olarak bir daire verilmesi öngörülmüş, ancak bu daire aradan on altı yıl
geçmesine rağmen verilememiştir. Derece mahkemeleri 1991 ile 2000 yılları arası
dönem için başvurucu yararına maddi tazminat ve ayrıca manevi tazminat
verilmesine hükmetmişler ancak AİHM başvurucuların taşınmazlarından
yararlanamama durumunun devam ettiğini ve bu sürenin uzunluğuna dikkati çekerek
müdahalenin ölçülü olmadığına karar vermiştir (Antonovi/Bulgaristan,§§
27-31). Giderim yönünden ise AİHM, oğullarının evinde kalan başvurucuların kira
kaybı iddiasını kanıtlayamadıklarını belirtmiş ancak başvurucuların uzun bir
süre boyunca dairelerinden yararlanamadıkları gerekçesiyle başvuruculara maddi
tazminat ödenmesine karar vermiştir (Antonovi/Bulgaristan, §§ 34-39).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 22/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu idarenin taşınmazına kamulaştırmasız el attığından
yakınmaktadır. Başvurucu hâlen taşınmazını kullanamadığını, ailesiyle birlikte
on yıldan fazla bir süredir bodrum katında yaşamak durumunda kaldığını,
müdahale yüzünden maddi ve manevi anlamda zarara uğratıldığını belirtmiştir.
Başvurucuya göre idarenin haksız el koyması yüzünden mülkiyetinde olan
taşınmazı dilediği gibi tasarruf etme hakkı elinden alınmıştır. Başvurucu hâlen
de enerji nakil hattının kaldırılmamış olduğunu belirtmektedir. Başvurucu buna
rağmen kendisine tazminat ödenmesi yönündeki talebin derece mahkemelerince
reddedildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
32. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvuru konusu olayda el atılan taşınmazın tapuda başvurucu
adına kayıtlı olduğu anlaşıldığına göre mülkün varlığında bir tereddüt
bulunmamaktadır.
35. Somut olayda başvurucunun taşınmazına idari irtifak tesis
edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmek suretiyle el konulmuştur. Buna göre
taşınmazın alt veya üst katmanlarına olayda olduğu gibi el atılması mülkten
kısmen yoksun bırakma sonucuna yol açmaktadır. Bu suretle mülk sahibi
taşınmazın bir bölümü olan üstündeki hava
veya altındaki arz katmanından mahrum kalmaktadır. Dolayısıyla
başvurucunun taşınmazından enerji nakil hattı geçirilmesi amacıyla idari
irtifak tesis edilmeksizin el atılması suretiyle yapılan müdahalenin mülkten
yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Şevket Karataş, §§ 40-42).
36. Anayasa Mahkemesi daha önce Şevket
Karataş başvurusunda kamulaştırmasız el atma suretiyle mülkiyet
hakkına yapılan müdahaleler yönünden uygulanacak ilkeleri belirlemiştir (Şevket Karataş, §§ 45-59). Buna göre
kamulaştırmasız el atmanın, idareye taşınmazı kullanma ve kamulaştırma işlemi
yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağladığı, ancak bu müdahalenin mülk
sahibini çok önemli anayasal güvencelerden yoksun bıraktığı tespit edilmiştir.
Bu bağlamda ilk olarak Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında
kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek karşılığı üzerinden peşin olarak
ödeneceği hüküm altına alınmış olduğu hâlde kamulaştırmasız el atma yoluyla
peşin ödeme şartı yerine getirilmemiş olduğuna dikkat çekilmiştir. İkinci
olarak kamulaştırmasız el atma usulünde mülk sahiplerinin kamulaştırma işlemine
ve dayandığı kamu yararı kararına karşı idari dava açabilme imkânının ortadan
kaldırıldığına işaret edilmiştir. Bunun yanında kamulaştırmasız el atma
yönünden uzlaşma ve dava yoluna başvurma külfetinin maliklere yüklendiği
belirtilmiştir. Son olarak ise idarenin kamu yararı gereği taşınmaza ihtiyaç
duyması hâlinde olağan kamulaştırma usulüne, acele durumlarda da anılan
Kanun'da öngörülen el koyma usulüne başvurması mümkün iken kamulaştırmasız el
atma yolunu tercih etmesi meşru görülemeyeceği açıklanmıştır (Şevket Karataş, §§ 54-57).
37. Anayasa Mahkemesi sonuç olarak kamulaştırmasız el atmanın,
idare tarafından Anayasa'ya ve kanuna aykırı olarak oluşturulmuş bir durumun
hukuki olarak kabul edilmesine ve idareye kanuna aykırı davranışından fayda
sağlama imkânı sunmaya yol açtığını belirtmiştir. İdareye anayasal güvencelere
aykırı olarak kamulaştırmaya ilişkin önceden belirli kuralların ötesine geçme
imkânı sağlayan böyle bir uygulamanın ise mülkiyet hakkının korunması yönünden
öngörülemez ve keyfî durumlara sebebiyet verdiği vurgulanmıştır. Anayasa
Mahkemesi dolayısıyla Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerinde öngörülen hukuki
güvenceleri içermediği açık olan söz konusu uygulamanın kamulaştırma usulünün
bir alternatifi olarak görülmemesi gerektiğini ifade etmiştir (Şevket Karataş, § 58).
38. Somut olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir
durum bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucunun söz konusu taşınmazına idari
irtifak tesisedilmeksizin yapılan el atmanın
Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule
uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna
dayalı olmadığı sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
41. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875,
7/6/2018, § 57).
42. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun taşınmazına idarece kamulaştırmasız
el atılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin idari bir eylemden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca ihlalden
önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden
ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı
sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi
zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin
alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §
55).
44. Öncelikle başvurucunun ihlal sebebiyle uğradığı maddi
zararlarının giderilip giderilmediği belirlenmelidir. Başvurucu gerek dava
dilekçesinde ve gerek bireysel başvuru kapsamında, taşınmazını dilediği gibi
kullanamadığından açık olarak şikâyet etmiş ve bu zararının karşılığı olarak
ise yoksun kaldığı kira kaybının maddi tazminat olarak ödenmesini talep
etmiştir. Başvurucunun bu talebi derece mahkemelerince ilerisi için düşünülen
kullanma şekillerine göre bedel talep etmenin mümkün olmadığı gerekçesiyle
reddedilmiştir. Gerçekten de başvurucunun henüz taşınmaz üzerinde beş katlı bir
yapı inşa ettiremediği için yoksun kaldığı bir kira kaybı bulunmamaktadır.
Bununla birlikte idari irtifak tesis edilmeksizin başvurucunun taşınmazı
üzerinde enerji nakil hattı geçirilmekle zarara uğradığı da ortadadır. Nitekim
başvurucu bu sebeple taşınmazından usulüne uygun bir kamulaştırma da
yapılmadığı hâlde dilediği gibi yararlanamamaktadır. Üstelik fiilî olarak
yapılan bu müdahale 2006 yılından bu yana devam etmektedir. Buna karşın başvurucuya
bu zararını karşılayacak hiçbir tazminat ödenmemiştir. Hâlbuki Yargıtay
Dairesinin süreli olarak irtifak tesis edildiği durumlarda geçici irtifak
bedeline hükmedildiği görülmektedir (bkz. §§ 22-23).
45. Dolayısıyla idari irtifak tesis edilmeksizin taşınmazına el
atılan başvurucunun maddi zararlarının idare tarafından giderilmediği, derece
mahkemelerinin de bu talebi reddetmekle giderimi sağlamadıkları
anlaşılmaktadır. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun olarak başvurucu yararına maddi tazminata hükmedilmesine ilişkin
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Maddi tazminat miktarının kapsamı ve
belirlenmesi ise -kural olarak- bu konuda uzmanlaşmış derece mahkemelerinin
takdirindedir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere Muş 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
Bu yol başvurucunun maddi zararları yönünden yeteri bir giderim taşıdığından
maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
46. Diğer taraftan ihlalin devam edip etmediği belirlenmelidir.
Somut olayda başvurucunun 15/9/2016 tarihli kararın uygulanması için 15/10/2015
tarihinde icra takibi başlattığı, kararın 17/5/2016 tarihinde kesinleşmesinden
sonra 26/4/2016 tarihinde davalıya muhtıra da gönderildiği anlaşılmaktadır.
Buna göre dosya kapsamından anlaşılan bilgilere göre ihlalin devam ettiği
görülmektedir.
47. Ayrıca Anayasa Mahkemesi daha önce Anayasa'nın 13. ve 35.
maddeleri yanında doğrudan 46. maddesine aykırı olan kamulaştırmasız el atma
uygulamasının ülkemizde yapısal bir sorun teşkil ettiğine dikkati çekmiştir.
Buna karşın derece mahkemelerince yalnızca kamulaştırma bedelinden ibaret olan
maddi tazminata hükmedilmesi ve manevi tazminat gibi başka yaptırımların
uygulanmaması idarelerin olağan kamulaştırma usulüne başvurmak yerine
kamulaştırmasız el atma uygulamasını tercih etmesine yol açtığı belirtilmiştir.
Nitekim 1/3/2014 tarihli ve 28928 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı'na ekli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı'nda da idarelerin kamulaştırmasız
el atma yoluna başvurmalarının önlenmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması
öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi kamulaştırmasız el atma uygulamasına son
verilmesi bakımından öngörülen bu tedbirlerin ve düzenlemelerin
gerçekleştirilmesinin önemine vurgu yapmıştır (Şevket
Karataş, §§ 68, 69).
48. Dolayısıyla hem devam eden ihlalin sona erdirilmesi hem de
Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline yol açıldığının
bilinerek idari anlamda gerekli tedbirlerin alınması ve benzeri nitelikte yeni
ihlallere yol açılmaması için kararın bir örneğinin taşınmaza el atan sorumlu
idare olan Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.nin ilgili
olduğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına da gönderilmesi gerekir.
49. Bunun yanında başvurucunun kamulaştırmasız el atma sebebiyle
uğradığı manevi zararlarının karşılığı olarak başvurucuya net 10.000 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının giderimi için Muş 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/109,
K.2015/726) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
başvurucunun maddi tazminat talebinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE,
F. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.