TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALAATTİN ÖLÇER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/1089)
Karar Tarihi: 22/1/2019
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucu
Alaattin ÖLÇER
Vekili
Av. Muhammed Enes YILMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru kamulaştırmasız el atmanın yargı kararına rağmen devam etmesi ve uğranılan zararın giderilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık süresinde görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Muş'un Merkez ilçesine bağlı Sütlüce köyünde bulunan 444 parsel sayılı 498 m2 yüzölçümlü arsa niteliğindeki taşınmazın malikidir. Başvurucu bu taşınmazın üzerinde iki dükkan, üç mesken ve bir bodrumdan oluşan beş katlı bir yapıya ilişkin olarak Muş Belediyesinden 9/6/2005 tarihinde ruhsat almıştır.
9. Başvurucuya ait söz konusu taşınmazdan Vangölü Elektrik Dağıtım A.Ş. (Vangölü EDAŞ) tarafından enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucu kamulaştırmasız el atma sebebiyle müdahalenin önlenmesi ve 2006 ile 2011 yılları arasında yoksun kalınan kira gelirleri için ecrimisil tazminatı ödenmesi istemiyle 21/6/2011 tarihinde Muş 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde, enerji nakil hattı yüzünden başvurucunun yıllarca mağdur edildiği ve kira gelirinden de yoksun kaldığı belirtmiştir. Başvurucu beş yıllık ecrimisil tazminatı karşılığı olarak 8.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
10. Mahkeme 19/9/2012 tarihinde dava konusu taşınmazın başında uzman bilirkişiler eşliğinde keşif yapmıştır. Keşif sonucu kadastro uzmanı teknik bilirkişi tarafından düzenlenen 4/12/2012 tarihli raporda, bu taşınmaz üzerinde bir katlı betonarme ev olduğu ve enerji nakil hattının evin üstünden geçtiği belirtilmiştir. İnşaat ve mülk alanında uzman kişilerden oluşturulan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen 4/12/2012 tarihli raporda ise dava konusu taşınmaz için beş kat yapı ruhsatı alınmış olmasına rağmen enerji nakil hattının arsa üzerinden geçmesi nedeniyle inşaat yapılamadığı belirtilmiştir. Raporda dava konusu taşınmaz üzerinde beş katlı bina yapılması durumunda beş yıllık kira geliri karşılığının 155.040 TL olduğu hesaplanmıştır. Raporda ayrıca dava konusu taşınmaz için irtifak bedeli de hesaplanarak gösterilmiştir. Başvurucu ıslah dilekçesi vererek tazminat talebini bilirkişi raporu doğrultusunda arttırmıştır.
11. Mahkeme 2/4/2013 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, yapılan keşif ve kadastro uzmanı teknik bilirkişinin raporuna göre dava konusu taşınmaza davalı idare tarafından herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmaksızın elektrik hattı çekmek suretiyle el atıldığı belirtilmiştir. Mahkeme bu sebeple başvurucunun beş kat üzerinden yapı ruhsatı almasına ve inşaat projesini de bitirmesine rağmen inşaatı yapamadığını vurgulamıştır. Mahkeme sonuç olarak el atmanın önlenmesine ve müdahaleli alanda bulunan davalıya ait yüksek gerilim tellerinin yıkılmasına, yıkım masraflarının da davalı idare tarafından karşılanmasına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca 2006 ile 2011 yılları arası döneme ilişkin ecrimisil bedeli olarak toplam 155.040 TL tutarındaki tazminatın dava tarihi olan 21/06/2011 tarihinden itibaren kanuni faizi ile birlikte davalı Vangölü EDAŞ'dan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir.
12. Davalı idare tarafından temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesi tarafından 20/3/2014 tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesinde, dava konusu taşınmaza davalı idarenin kamulaştırmasız el attığının mahallinde yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı belirtilmiştir. Daire bu sebeple el atmanın önlenmesi ve yıkım davasının kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığını vurgulamıştır. Ancak ecrimisil yönünden ise taşınmaz üzerinde daha önceden var olan ve kullanılan tek katlı konut dışında yeni bir bina yapılmadığına işaret edilmiştir. Daireye göre 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 11. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre bedel talep etmenin mümkün olmayıp ecrimisil talebinin reddi yerine kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
13. Başvurucunun karar düzeltme talebi Daire tarafından 17/11/2014 tarihinde reddedilmiştir.
14. Bu karar başvurucu vekiline 18/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 19/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Bozma kararına uyan mahkeme 15/9/2015 tarihinde davanın kısmen kabulüne ve kısmen ise reddine karar vermiştir. Mahkeme davalı idarenin dosyaya konulan rapor ve krokide gösterilen alana yapılan müdahalesinin önlenmesine, müdahaleli alanda bulunan davalıya ait yüksek gerilim tellerinin yıkımına ve yıkım masraflarının da davalı kurum tarafından karşılanmasına karar vermiştir. Bununla birlikte başvurucunun talep etmiş olduğu ecrimisil tazminatının ise reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde ise Yargıtay Dairesinin bozma kararına atıfta bulunulmuştur.
17. Taraflarca temyiz edilen karar Daire tarafından 24/3/2016 tarihinde onanmıştır. Mahkemece karar düzeltme yoluna gidilmediğinden hükmün 17/5/2016 tarihinde kesinleştiği tespit edilmiştir. Başvurucu el atmanın önlenmesi ve yıkım kararının icrası için 15/10/2015 tarihinde Muş İcra Dairesinde ilamlı icra takibi başlatmıştır. İcra Dairesi 26/4/2016 tarihinde kararın uygulanması için Vangölü EDAŞ'a muhtıra göndermiştir.
18. Bu arada Özelleştirme Yüksek Kurulunun 2/4/2004 tarihli kararı ile Vangölü EDAŞ özelleştirme kapsam ve programına alınmış, 26/7/2013 tarihinde de bu şirket bütünüyle özel bir şirkete satılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 2942 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Taşınmaz malın mülkiyetinin kamulaştırılması yerine, amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulabilir."
20. 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir.”
21. 16/5/1956 tarihli ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Usulü dairesinde istimlak muamelesine tevessül edilmeksizin gayrimenkulü yola kalbedilen şahsın, esas itibariyle, gayrimenkulünü yola kalbeden amme hükmi şahsiyeti aleyhine meni müdahale davası açmaya hakkı olduğuna, ancak dilerse bu fiili duruma razı olarak, mülkiyet hakkının amme hükmi şahsiyetine devrine karşılık gayrimenkulünün bedelinin tahsilini de dava edebileceğine ve isteyebileceği bedelin de mülkiyet hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava tarihindeki bedel olduğuna 16.5.1956 tarihinde ilk toplantıda ittifakla karar verildi."
22. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 3/10/2016 tarihli ve E.2015/27365, K.2016/13961 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Taşınmaz malın tarım arazisi niteliğinde kabulü ile olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri üzerinden bilimsel yolla değerinin tesbit edilmesinde; taşınmazın niteliği, tamamının yüzölçümü, geometrik durumu ve kanal güzergahı dikkate alınarak değer düşüklüğü oranı belirtilmek suretiyle daimi irtifak hakkı ve gelir kaybı hesaplanarak geçici irtifak hakkı karşılığının tespit edilmesinde üzerinde bulunan ve taşınmaz mala bahçe niteliği vermeyen ağaçlara maktuen değer biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir..."
23. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 23/2/2006 tarihli ve E.2006/1125, K.2006/2009 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinin son fıkrasında kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, kamulaştırma nedeniyle taşınmaz malda meydana gelecek değer düşüklüğünün kamulaştırma bedeli olarak hesaplanması öngörülmüştür. Geçici irtifak kamulaştırmasında ise taşınmazda devamlı bir değer kaybı söz konusu olmayıp, irtifak hakkı süresince mahrum kalınan gelir kaybı olduğu gözetilerek buna göre daimi ve geçici irtifak hakkı karşılıklarının hesaplanması gerekirken, daimi irtifak hakkı için gelir kaybı, geçici irtifak hakkı içinde değer düşüklüğü hesaplanması, doğru görülmemiştir..."
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
25. Kamulaştırmasız el atma ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Şevket Karataş [GK], B. No: 2015/12554, 25/10/2018, §§ 26-33.
26. Kamulaştırmasız el atma sebebiyle kanunilik ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlaline karar verilen Halil Göçmen/Türkiye (B. No: 24883/07, 12/11/2013) kararında ayrıca yeterli bir tazminata hükmedilmesi çerçevesinde dosya kapsamındaki bilirkişi raporları arasındaki farklılıkların giderilmemesi sebebiyle gerekli usuli güvenceleri temin eden yargısal işlemleri sağlama yükümlülüğüne yeterli ölçüde uyulmadığından ihlal sonucuna ulaşmıştır (Halil Göçmen/Türkiye, §§ 37-43). Yine kamulaştırma yapılmaksızın irtifak hakkı tesisinin şikâyet edildiği Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 37203/05, 31/5/2016) kararında da kamulaştırmasız el atmanın mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığı belirtilmiş ayrıca tazminat miktarının Yargıtay tarafından taşınmazın değerinin %2’si ile sınırlı kabul edilmesinin müdahaleyi ölçüsüz de kıldığı sonucuna varılmıştır (Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 27-40).
27. Diğer taraftan Jucys/Litvanya (B. No: 5457/03, 8/1/2008) kararında başvurucunun el konulan mülkünden sekiz yılı aşkın bir süre yararlanamaması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlaline karar verilmiştir (Jucys/Litvanya, §§ 34-39). Vendittelli/İtalya (B. No: 14804/89, 18/7/1994) kararında da bir suç isnadı kapsamında başvurucunun taşınmazına konulan tedbirin hükümden sonra gerek de kalmadığı hâlde on bir ay daha uygulanmaya devam edilmesi ölçüsüz bir müdahale olarak görülmüştür (Vendittelli/İtalya, §§ 31-40). Poiss/Avusturya (B. No: 9816/82, 23/4/1987) kararında, başvurucunun taşınmazından geçici olarak kullanmasının ve tasarruf etmesinin önüne geçen bir tedbirin uygulanması mülkiyet hakkına müdahale olarak görülmüştür. AİHM, başvuruyu mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiş ve müdahaleye konu tedbirin yirmi dört yıldır devam etmiş olduğuna dikkat çekerek başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığına karar vermiştir (Poiss/Avusturya, §§ 61-70).
28. AİHM, ihlalin tespit edildiği bir başvuruda taraf devletin ihlali gidermek ve ihlalden önceki duruma mümkün olduğunca dönülmesini sağlayacak sekilde ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak yükümlüğünün bulunduğunu hatırlatmaktadır (Iatridis/Yunanistan [adil giderim] [BD], B. No: 31107/96, 19/10/2000, § 32). AİHM'e göre ihlalin doğası eski hâle getirmeye (restitutio in integrum) müsaitse bunu yerine getirmek görevi taraf devlete düşmektedir (Iatridis/Yunanistan, § 33). Dolayısıyla AİHM kimi durumlarda, tespit edilen ihlalin niteliği itibarıyla eski hâle getirmenin benimsenmesinin müsait olamayabileceğine dikkati çekmektedir (Beyeler/İtalya [adil giderim] [BD], B. No: 33202/96, 28/5/2002, § 20; Eski Yunan Kralı ve diğerleri/Yunanistan [adil giderim] [BD], B. No: 25701/94, 28/11/2002, § 77). İç hukukun ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmaya olanak tanımaması ve/veya ancak kısmen giderebilmesi durumunda AİHM, Sözleşme'nin 41. maddesi gereğince mağdura uygun göreceği bir telafiyi sağlama yetkisinin bulunduğunu kabul etmektedir (Brumarescu/Romanya [adil giderim] [BD], B. No: 28342/95, 23/1/2001, § 20; Eski Yunan Kralı ve diğerleri/Yunanistan, § 73). AİHM, Iatridis/Yunanistan kararında eski hâle getirme kapsamında başvurucunun kazanç kayıplarının da karşılanması gerektiğini belirtmiştir (Iatridis/Yunanistan, §§ 39-45).
29. Antonovi/Bulgaristan (B. No: 20827/02, 1/10/2009) kararına konu olayda başvurucuların kamulaştırılan taşınmazlarına karşılık olarak bir daire verilmesi öngörülmüş, ancak bu daire aradan on altı yıl geçmesine rağmen verilememiştir. Derece mahkemeleri 1991 ile 2000 yılları arası dönem için başvurucu yararına maddi tazminat ve ayrıca manevi tazminat verilmesine hükmetmişler ancak AİHM başvurucuların taşınmazlarından yararlanamama durumunun devam ettiğini ve bu sürenin uzunluğuna dikkati çekerek müdahalenin ölçülü olmadığına karar vermiştir (Antonovi/Bulgaristan,§§ 27-31). Giderim yönünden ise AİHM, oğullarının evinde kalan başvurucuların kira kaybı iddiasını kanıtlayamadıklarını belirtmiş ancak başvurucuların uzun bir süre boyunca dairelerinden yararlanamadıkları gerekçesiyle başvuruculara maddi tazminat ödenmesine karar vermiştir (Antonovi/Bulgaristan, §§ 34-39).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 22/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu idarenin taşınmazına kamulaştırmasız el attığından yakınmaktadır. Başvurucu hâlen taşınmazını kullanamadığını, ailesiyle birlikte on yıldan fazla bir süredir bodrum katında yaşamak durumunda kaldığını, müdahale yüzünden maddi ve manevi anlamda zarara uğratıldığını belirtmiştir. Başvurucuya göre idarenin haksız el koyması yüzünden mülkiyetinde olan taşınmazı dilediği gibi tasarruf etme hakkı elinden alınmıştır. Başvurucu hâlen de enerji nakil hattının kaldırılmamış olduğunu belirtmektedir. Başvurucu buna rağmen kendisine tazminat ödenmesi yönündeki talebin derece mahkemelerince reddedildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
32. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvuru konusu olayda el atılan taşınmazın tapuda başvurucu adına kayıtlı olduğu anlaşıldığına göre mülkün varlığında bir tereddüt bulunmamaktadır.
35. Somut olayda başvurucunun taşınmazına idari irtifak tesis edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmek suretiyle el konulmuştur. Buna göre taşınmazın alt veya üst katmanlarına olayda olduğu gibi el atılması mülkten kısmen yoksun bırakma sonucuna yol açmaktadır. Bu suretle mülk sahibi taşınmazın bir bölümü olan üstündeki hava veya altındaki arz katmanından mahrum kalmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun taşınmazından enerji nakil hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifak tesis edilmeksizin el atılması suretiyle yapılan müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Şevket Karataş, §§ 40-42).
36. Anayasa Mahkemesi daha önce Şevket Karataş başvurusunda kamulaştırmasız el atma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler yönünden uygulanacak ilkeleri belirlemiştir (Şevket Karataş, §§ 45-59). Buna göre kamulaştırmasız el atmanın, idareye taşınmazı kullanma ve kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağladığı, ancak bu müdahalenin mülk sahibini çok önemli anayasal güvencelerden yoksun bıraktığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda ilk olarak Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek karşılığı üzerinden peşin olarak ödeneceği hüküm altına alınmış olduğu hâlde kamulaştırmasız el atma yoluyla peşin ödeme şartı yerine getirilmemiş olduğuna dikkat çekilmiştir. İkinci olarak kamulaştırmasız el atma usulünde mülk sahiplerinin kamulaştırma işlemine ve dayandığı kamu yararı kararına karşı idari dava açabilme imkânının ortadan kaldırıldığına işaret edilmiştir. Bunun yanında kamulaştırmasız el atma yönünden uzlaşma ve dava yoluna başvurma külfetinin maliklere yüklendiği belirtilmiştir. Son olarak ise idarenin kamu yararı gereği taşınmaza ihtiyaç duyması hâlinde olağan kamulaştırma usulüne, acele durumlarda da anılan Kanun'da öngörülen el koyma usulüne başvurması mümkün iken kamulaştırmasız el atma yolunu tercih etmesi meşru görülemeyeceği açıklanmıştır (Şevket Karataş, §§ 54-57).
37. Anayasa Mahkemesi sonuç olarak kamulaştırmasız el atmanın, idare tarafından Anayasa'ya ve kanuna aykırı olarak oluşturulmuş bir durumun hukuki olarak kabul edilmesine ve idareye kanuna aykırı davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya yol açtığını belirtmiştir. İdareye anayasal güvencelere aykırı olarak kamulaştırmaya ilişkin önceden belirli kuralların ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulamanın ise mülkiyet hakkının korunması yönünden öngörülemez ve keyfî durumlara sebebiyet verdiği vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi dolayısıyla Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerinde öngörülen hukuki güvenceleri içermediği açık olan söz konusu uygulamanın kamulaştırma usulünün bir alternatifi olarak görülmemesi gerektiğini ifade etmiştir (Şevket Karataş, § 58).
38. Somut olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucunun söz konusu taşınmazına idari irtifak tesisedilmeksizin yapılan el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayalı olmadığı sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
41. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 57).
42. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun taşınmazına idarece kamulaştırmasız el atılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin idari bir eylemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
44. Öncelikle başvurucunun ihlal sebebiyle uğradığı maddi zararlarının giderilip giderilmediği belirlenmelidir. Başvurucu gerek dava dilekçesinde ve gerek bireysel başvuru kapsamında, taşınmazını dilediği gibi kullanamadığından açık olarak şikâyet etmiş ve bu zararının karşılığı olarak ise yoksun kaldığı kira kaybının maddi tazminat olarak ödenmesini talep etmiştir. Başvurucunun bu talebi derece mahkemelerince ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre bedel talep etmenin mümkün olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Gerçekten de başvurucunun henüz taşınmaz üzerinde beş katlı bir yapı inşa ettiremediği için yoksun kaldığı bir kira kaybı bulunmamaktadır. Bununla birlikte idari irtifak tesis edilmeksizin başvurucunun taşınmazı üzerinde enerji nakil hattı geçirilmekle zarara uğradığı da ortadadır. Nitekim başvurucu bu sebeple taşınmazından usulüne uygun bir kamulaştırma da yapılmadığı hâlde dilediği gibi yararlanamamaktadır. Üstelik fiilî olarak yapılan bu müdahale 2006 yılından bu yana devam etmektedir. Buna karşın başvurucuya bu zararını karşılayacak hiçbir tazminat ödenmemiştir. Hâlbuki Yargıtay Dairesinin süreli olarak irtifak tesis edildiği durumlarda geçici irtifak bedeline hükmedildiği görülmektedir (bkz. §§ 22-23).
45. Dolayısıyla idari irtifak tesis edilmeksizin taşınmazına el atılan başvurucunun maddi zararlarının idare tarafından giderilmediği, derece mahkemelerinin de bu talebi reddetmekle giderimi sağlamadıkları anlaşılmaktadır. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun olarak başvurucu yararına maddi tazminata hükmedilmesine ilişkin yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Maddi tazminat miktarının kapsamı ve belirlenmesi ise -kural olarak- bu konuda uzmanlaşmış derece mahkemelerinin takdirindedir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Muş 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Bu yol başvurucunun maddi zararları yönünden yeteri bir giderim taşıdığından maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
46. Diğer taraftan ihlalin devam edip etmediği belirlenmelidir. Somut olayda başvurucunun 15/9/2016 tarihli kararın uygulanması için 15/10/2015 tarihinde icra takibi başlattığı, kararın 17/5/2016 tarihinde kesinleşmesinden sonra 26/4/2016 tarihinde davalıya muhtıra da gönderildiği anlaşılmaktadır. Buna göre dosya kapsamından anlaşılan bilgilere göre ihlalin devam ettiği görülmektedir.
47. Ayrıca Anayasa Mahkemesi daha önce Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri yanında doğrudan 46. maddesine aykırı olan kamulaştırmasız el atma uygulamasının ülkemizde yapısal bir sorun teşkil ettiğine dikkati çekmiştir. Buna karşın derece mahkemelerince yalnızca kamulaştırma bedelinden ibaret olan maddi tazminata hükmedilmesi ve manevi tazminat gibi başka yaptırımların uygulanmaması idarelerin olağan kamulaştırma usulüne başvurmak yerine kamulaştırmasız el atma uygulamasını tercih etmesine yol açtığı belirtilmiştir. Nitekim 1/3/2014 tarihli ve 28928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı'na ekli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı'nda da idarelerin kamulaştırmasız el atma yoluna başvurmalarının önlenmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi kamulaştırmasız el atma uygulamasına son verilmesi bakımından öngörülen bu tedbirlerin ve düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin önemine vurgu yapmıştır (Şevket Karataş, §§ 68, 69).
48. Dolayısıyla hem devam eden ihlalin sona erdirilmesi hem de Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline yol açıldığının bilinerek idari anlamda gerekli tedbirlerin alınması ve benzeri nitelikte yeni ihlallere yol açılmaması için kararın bir örneğinin taşınmaza el atan sorumlu idare olan Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.nin ilgili olduğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına da gönderilmesi gerekir.
49. Bunun yanında başvurucunun kamulaştırmasız el atma sebebiyle uğradığı manevi zararlarının karşılığı olarak başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının giderimi için Muş 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/109, K.2015/726) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, başvurucunun maddi tazminat talebinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
F. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.