TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİL GÜLER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/11002)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Halil GÜLER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. İnşaat işçisi olan başvurucu, satın aldığı ev için Bankadan
konut kredisi kullanmıştır.
9. Başvurucu, kullandığı konut kredisinden dosya masrafı adı
altında yapılan 1.500 TL kesintinin iadesi talebiyle 1/2/2013 tarihinde Banka
aleyhine dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde ikamet adresini bildirmiş
ve 1/2/2013 tarihli inceleme tutanağında bu adrese yer verilmiştir.
10. Konut kredisine ilişkin belgelerin temini amacıyla 30/5/2013
tarihinde ek tensip tutanağı düzenlenmiştir. Anılan ek tensip tutanağında da
başvurucunun bildirdiği adres esas alınmıştır.
11. Belgelerin temini ve davalı Bankanın cevap dilekçesini
sunması üzerine 30/5/2013 tarihinde ikinci bir ek tensip tutanağı düzenlenerek
8/10/2013 tarihli duruşma gününün taraflara tebliğine karar verilmiştir.
Başvurucu hakkında düzenlenen davetiyede daha önceki adreslerden farklı bir yer
adres olarak belirtilmiştir.
12. Başvurucunun dava dilekçesinde bildirdiğinden farklı bir adres
içeren davetiye 13/6/2013 tarihinde muhatabın belirtilen adresten ayrıldığı ve
yeni adresinin tespit edilemediği gerekçesiyle 12/1/1959 tarihli ve 7201 sayılı
Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi uyarınca tebliğ evrakı muhtara verilmek ve
belirtilen adres kapısına ihbarname yapıştırılmak suretiyle tebliğ edilmiştir.
13. Ankara 4. Tüketici Mahkemesi, başvurucunun 8/10/2013 tarihli
duruşmaya katılmaması nedeniyle dosyanın yenileninceye kadar işlemden
kaldırılmasına karar vermiş ve 25/4/2014 tarihinde üç aylık yenileme süresi
dolduğundan davanın açılmamış sayılmasına (Yargıtay yolu açık olmak üzere)
karar vermiştir. Mahkeme, davanın açılmamış sayılmasının yanı sıra kendisini
vekille temsil ettiren davalı Banka lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 750 TL vekâlet ücretine de karar
vermiştir.
14. Karar başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 13.
Hukuk Dairesi 30/3/2015 tarihli kararla ilk derece mahkemesi kararı dava değeri
itibarıyla kesin olduğundan temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir.
15. Nihai karar 3/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu
3/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun ''Tarafların duruşmaya gelmemesi,
sonuçları ve davanın açılmamış sayılması'' kenar başlıklı 150.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1)
Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya
gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden
kaldırılmasına karar verilir.
(2)
Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir,
diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine, yargılamaya gelmeyen tarafın
yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden kaldırılır. Geçerli bir özrü
olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz
edemez.
...
(5) İşlemden
kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin
dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar
verilerek kayıt kapatılır.
(7)
Hangi sebeple olursa olsun açılmamış sayılan davadaki talep dahi vaki olmamış
sayılır."
17. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemelerinin,
26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086
sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur.
(2)
Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz
yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı
Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki
427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur.
(3) Bu
Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin
göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan
hükümleri uygulanır."
18.
18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun
temyiz incelemesi sırasında yürürlükte bulunan 427. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Mahkemelerden
verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Davada haklı çıkmış
olan taraf da hukuki yararı bulunmak şartıyla, hükmü temyiz edebilir.
Miktar veya değeri onmilyon
lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar
kesindir.''
19. 14/7/2004 tarihli ve 5219 sayılı Kanun'un 19. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
''c) 427 nci
maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan ve ek 3 üncü
maddesine göre 'kırkmilyon' olarak uygulanması
öngörülen parasal sınır 'birmilyar' lira; beşinci
fıkrasında yer alan ve ek 3 üncü maddesine göre 'sekizyüzmilyon'
olarak uygulanması öngörülen duruşma sınırı 'onmilyar'
lira; 'altıyüzmilyon' olarak uygulanması öngörülen
karar düzeltme sınırı 'altımilyar' lira,
...
Olarak değiştirilmiştir.''
20. 7201 sayılı Kanun’un 21. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Gösterilen adres muhatabın adres kayıt
sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten
sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o
yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya
memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva
eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin
kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayanın kapısına yapıştırır.
İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 3/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, dosya masrafı adı altında davalı Banka tarafından
haksız olarak tahsil edilen ödemenin iadesi istemiyle açmış olduğu davada
duruşma gününün kendisine usulüne uygun tebliğ edilmediği hâlde belirlenen gün
ve saatte yapılan duruşmaya iştirak etmediği gerekçesiyle dosyanın işlemden
kaldırıldığını belirterek bu tarihten itibaren üç aylık yenileme süresi içinde
davasını yenilemediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına ve aleyhine
vekâlet ücretine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru
süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul
hükmüdür.
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük)
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuruların başvuru
yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya
diğer mahkemeler ya da yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir
(Yasin Yaman, B. No: 2012/1075,
12/2/2013, §§ 18, 19).
27. Somut olayda ilk derece mahkemesinin kararına yönelik temyiz
isteği, kararın miktar itibarıyla kesin olduğu ve karara karşı herhangi bir
kanun yolunun bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmişse de ilk derece mahkemesi
anılan kararda Yargıtay yolunu açık olarak göstermiştir. Dolayısıyla
başvurucunun buna güvenerek hükmü temyiz ettiği ve Yargıtay kararının
tebliğinden itibaren otuz günlük süre içinde bireysel başvuruda bulunduğu
nazara alındığında bireysel başvurunun süresi içinde yapıldığının kabulü
gereklidir.
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
31. Somut olayda ilk derece mahkemesince başvurucunun davasının
açılmamış sayılmasına karar verilmesi mahkemeye erişim hakkına yönelik bir
müdahale oluşturmaktadır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
32. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin
olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme,
haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
34. Başvurucunun davasının açılmamış sayılmasına dair kararın
6100 sayılı Kanun'un 150. maddesine (bkz. § 16) dayandığı görülmektedir. Bu
itibarla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin
kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
35. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama
nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması
mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu
kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama
nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir (AYM,
E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
36. Yargılamada taraflara belirli usule ilişkin güvenceler
sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri de makul sürede yargılanma hakkıdır.
Anayasa'nın 141. maddesinde "Davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir"
denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği
açıkça ifade edilmiştir. Bu ilke gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere
uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak zorundadır. Bu bağlamda hukuk
sisteminin ve özellikle yargılama usulünün yargılamaların makul süre içinde
bitirilmesini olanaklı kılacak şekilde düzenlenmesi ve davaların nedensiz
olarak uzamasına yol açacak usul kurallarına yer verilmemesi, mahkemelerin
nicelik ve nitelik bakımından yeterli miktarda insan kaynağı, araç ve
gereçlerle donatılması makul sürede yargılanma ilkesinin bir gereğidir (AYM,
E.2013/4, K.2013/35, 28/2/2013). Dolayısıyla yargılamaların makul sürede
tamamlanması amacıyla mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulması
mümkündür.
37. Kanun koyucu, 6100 sayılı Kanun'un 150. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında; medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların takip
edilmemesi hâlinde davanın açılmamış sayılmasına hükmedilmesini öngörmüştür.
Amaç, tarafları davalarını takip etmeye zorlamak ve bu suretle yargılamanın
gereksiz yere sürüncemede kalmasını önlemektir. Davanın açılmamış sayılmasına
ilişkin bu düzenlemenin yargılamanın makul süre içinde tamamlanmasını temine
yönelik bir çare olduğu açıktır. Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin meşru
bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
38. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
39. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye
erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
40. Tebligat, yetkili makamlarca birtakım hukuki işlemlerin bu
işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere kanuna uygun
şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun olarak yapıldığının belgelendirilmesi
işlemidir. Usulüne uygun işlemlerin kendilerine bağlanan hukuki sonuçları
doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir. Usulüne uygun olarak
yapılan tebligat, Anayasa'da güvence altına alınmış olan iddia ve savunma
hakkının tam olarak kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama
hürriyetinin önemli güvencelerinden biridir (AYM, 13/11/2014,E.2013/95,
K.2014/176).
41. Yetkili makamların tebliğ işlemlerini yürütürken gerekli
özeni göstermemesi nedeniyle tebliğin muhatabı, tebliğ konusuna vâkıf
olamayabilir. Böyle bir durumda kişinin herhangi bir kusuru bulunmadığı hâlde
kişiyi tebligata bağlanan sonuçtan sorumlu tutmak hakkın varlığını anlamsız
kılabilir ve bu suretle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz
hâle getirebilir (benzer yöndeki karalar için bkz. Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 65; Ertuğrul Dalbaş,
B. No: 2014/7805, 25/10/2017,§ 64).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
42. Somut olayda başvurucu tarafından açılan davanın
başvurucunun duruşmaya gitmemesi nedeniyle açılmamış sayılmasına
hükmedilmesinin yargılamanın sürüncemede bırakılmasının önlenmesi ve makul
sürede tamamlanması amacı bakımından elverişli ve gerekli olmadığı
söylenemeyecektir. Somut başvuru bakımından asıl tartışılması gereken,
müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
43. Olayda başvurucunun dava dilekçesinde bildirdiği adresin
inceleme tutanağı ile 4/2/2013 tarihli ek tensip tutanağında açıkça yer
almasına rağmen 30/5/2013 tarihli tensip tutanağı ve buna göre düzenlenen duruşma
gününü belirtir davetiyede farklı bir adrese yer verilmiştir. Tebliğ mazbatası
başvurucunun bildirmediği bir adrese gönderilmiştir. Üstelik başvurucunun
anılan adresten ayrıldığı belirtilerek 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca tebligat evrakının ilgili yer muhtarına verilmesi ve
kapıya ihbarname yapıştırılması suretiyle tebligat gerçekleştirilmiştir.
44. UYAP aracılığıyla Merkezî Nüfus İdare Sistemi (MERNİS)
adresine ilişkin yapılan araştırmada başvurucunun 10/6/2009 tarihinden itibaren
mahkeme davetiyesinin tebliğ edildiği adreste ikamet etmekte iken 30/11/2012
tarihinde dava dilekçesinde bildirmiş olduğu adrese taşındığı saptanmıştır. Bu
itibarla başvurucunun dava dilekçesinde bildirmiş olduğu adresin güncel MERNİS
adresi olduğu da sabittir.
45. Davanın açıldığı tarihte güncel MERNİS adresinde ikamet
etmekte olan başvurucunun duruşma gününü belirtir davetiyenin önceki adresine
tebligata çıkarılmasının sebebi derece mahkemesince açıklanmamıştır.
Başvurucunun 10/6/2009 tarihinde taşındığı yeni evinin adresini MERNİS
kayıtlarında güncellediği ve dava dilekçesinde MERNİS kayıtlarındaki yeni
adresini bildirdiği gözetildiğinde herhangi bir özensizliğinden veya davasını
takip etme niyetinden şüphe duyulmasını gerektirir bir nedenin varlığından söz
edilemez. Öte yandan dosyanın işlemden kaldırılması öncesinden başlamak üzere
üç aylık yenileme süresi içinde başvurucunun usulüne aykırı olarak yapılan
tebligatı öğrendiğine ilişkin herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi
başvurucu aleyhine bu hususta herhangi bir belge ve bilgi de bulunmamaktadır.
46. Hâl böyle olunca dava açılmadan önce taşındığı ve MERNİS
kayıtları ile uyumlu olan yeni adresini tebligat adresi olarak dava
dilekçesinde yazdığı hâlde duruşma davetiyesinin başvurucunun 10/6/2009
tarihinden önce oturduğu adresine gönderilmesi ve bunun sonucunda anılan
adresinde bulunmayan başvurucunun davasının açılmamış sayılmasına hükmedilmesi
başvurucuya olağanın ötesinde bir külfet yüklemiştir. Bu durumda başvurucunun
mahkemeye erişim hakkından faydalanmasındaki bireysel yarar ile davaların makul
süre içinde sonuçlanmasındaki kamusal yarar arasında adil bir denge
kurulamadığı ve mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin orantısız olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
48. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
49. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler tayin edilmiştir.
50. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının tayin edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve ihlalin
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
51. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
52. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin
tespitiyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
53. Anayasa Mahkemesi; başvurucunun katılmadığı duruşmaya
ilişkin davetiyenin dava dilekçesinde bildirdiği ve MERNİS kayıtları ile uyumlu
olan adresi yerine başka bir adrese tebligata çıkarılması, bunun sonucunda
davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54.
Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemesince yapılması gereken iş; öncelikle
davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararını ortadan kaldırmak, ardından
ihlale yol açan tebligat işlemini yenilemekten ibarettir. Bu sebeple kararın
bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 4. Tüketici Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 4. Tüketici
Mahkemesine (E.2013/551, K.2014/694) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.