TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ÜNLÜ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7626)
|
|
Karar Tarihi: 27/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin
ŞAHİNER
|
Başvurucu
|
:
|
Ali ÜNLÜ
|
Vekili
|
:
|
Av. Adil
AKTAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi ve değer
kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının, idare lehine vekâlet ücretine
hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Tapuda başvurucu adına kayıtlı olan ve Karaman'ın Ermenek
ilçesi Çavuş köyünde bulunan 121 ada 17 parsel sayılı taşınmaz hakkında Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının (İdare) Ermenek Barajı ve Hidroelektrik
Santrali Projesi kapsamında Bakanlar Kurulunun 31/1/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan kararı ile acele kamulaştırma kararı
verilmiştir.
9. İdare 2/4/2009 tarihinde uyuşmazlık konusu taşınmaza acele el
konulması için Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesinden talepte bulunmuştur. Ermenek
Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 21/7/2009 tarihli kararı ile bilirkişi
raporuna dayanarak el koyma bedelini 28.203,85 TL olarak belirleyip bedelin
başvurucuya ödenmesine ve taşınmaza acele el konulmasına karar vermiştir.
10. İdare 5/5/2010 tarihinde aynı Mahkemede kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır. Mahkeme, dava konusu taşınmazda bilirkişilerle
keşif yapmıştır. Bilirkişi Kurulu, taşınmazı arazi olarak değerlendirmiş ve net
gelir yöntemini esas alarak 2010 yılı tarımsal ürün verilerine göre taşınmazın
değerinin 11.292,30 TL olduğu yönünde görüş bildirmiştir.
11. Mahkeme 5/3/2012 tarihli kararıyla taşınmazın kamulaştırma
bedeli olan 30.190,60 TL'den acele kamulaştırma kararı sonrası ödenen bedelin
mahsubu ile bakiye 1.986,70 TL'nin başvurucuya ödenmesine, taşınmazın İdare
adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir.
12. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince
16/10/2012 tarihinde bozulmuştur. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 11/4/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
13. Bozma ilamına uyan Mahkeme 15/11/2013 tarihinde kamulaştırma
bedelinin 20.444,70 TL olarak tespitine karar vermiştir. Mahkeme; başvurucuya
ödenen bedelin mahsubu ile fazladan ödenen 9.745,90 TL'nin başvurucu tarafça
paranın çekildiği tarihe kadar varsa mevduat faizi ile birlikte davacı İdareye
iadesine, mezkûr taşınmazın başvurucu adına kayıtlı olan tapu kaydının iptali
ile davacı idare adına tapuya kayıt ve tesciline ve taraflar lehine 1.320'şer
TL vekâlet ücretine karar vermiştir.
14. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
25/3/2014 tarihli kararı ile onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi,
aynı Dairenin 2/3/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
15. Nihai karar, başvurucuya 3/4/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 22/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073,
6/7/2017, §§ 18-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 27/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, öncelikle kamulaştırma bedelinin düşük
belirlendiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre bilirkişi tarafından
kamulaştırma bedeli tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin
verilerinin dikkate alınması gerekirken komşu ilçelerin Tarım Müdürlüğü
verileri de dikkate alınarak hesaplama yapılması nedeniyle taşınmaz bedeli
olması gerekenden düşük hesaplanmıştır. Başvurucu ayrıca derece mahkemelerince
belirlenen kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratıldığından yakınarak, bu
gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, özel yaşama saygı ve konut
dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini öne sürmekte ise de somut başvurunun
konut dokunulmazlığı ve özel yaşama saygı hakkıyla bir ilgisi görülmediğinden
başvurucunun belirtilen şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilmiştir.
21. Anayasa Mahkemesi, daha önce Karaman'ın Ermenek ilçesinde
yapılan aynı kapsamdaki kamulaştırma işlemleri yönünden benzer şikâyetleri
çeşitli bireysel başvurularda incelemiş ve karara bağlamıştır (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014; Ali Şimşek ve diğerleri).
22. Başvurucu ilk olarak kamulaştırma bedelinin düşük
belirlendiğinden yakınmaktadır. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri uyarınca;
kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve
usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın
anayasal ögeleridir. Kamulaştırılan taşınmazın gerçek karşılığı olan bedelinin
tespiti ise uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu
konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Mülkiyet hakkına yapılan
müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden Anayasa Mahkemesinin
yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No:
2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim
Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).
23. Somut olayda ise Yargıtay 18. Hukuk Dairesi gerekçesini
önceden ortaya koyarak Ermenek ilçesindeki arazilerin kamulaştırılmasında
gerçek değere ulaşmak için mevki kavramını ilçe düzeyinden daha geniş
yorumlamıştır. 2006 yılından beri istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem
bireyler için erişilebilir ve bilinebilir olup başvuru konusu olayda 2010
yılında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasında başvurucu açısından
bahsedilen yerleşik içtihat öngörülebilir durumdadır. Dolayısıyla Yargıtay
Dairesinin Ermenek ilçesi için belirlediği mevki kavramını daha geniş
yorumlayan bedel tespiti yöntemi 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’nun 11. maddesinin (f) bendine açıkça aykırı olmadığı gibi ikna edici
gerekçesi ile keyfî olmaktan da uzaktır (Tahsin
Erdoğan, §§ 64-70).
24. Başvurucu ayrıca yargılamanın uzun sürmesinden dolayı
kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratıldığını ileri sürmüştür.
25. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ödenen
bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde
gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer
kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan
ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59). Ödenen tutarların
enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma
tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi
edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında
değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 42).
26. Yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik
müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için mahkemece
tespit edilen gerçek değer ile başvurucuya yapılan ödemelerin enflasyon etkisi
arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen
kamu yararı ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin
sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede
önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden
başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali
Şimşek ve diğerleri, § 66).
27. Acele el koyma aşamasında başvurucuya 21/7/2009 tarihinde
28.203,85 TL, kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davada da 5/3/2012
tarihinde 1.986,70 TL ödenmesine karar verilmiştir. Bu karar Yargıtayca bozulmuş, bozma ilamına uyan Mahkeme 15/11/2013
tarihinde kamulaştırma bedelini 20.444,70 TL olarak belirlemiş ve daha önce
ödenen tutarın mahsubu ile fazladan ödenen 9.745,90 TL'nin İdareye iadesine
karar vermiştir.
28. Bu durumda kamulaştırma bedelinin daha herhangi bir değer
kaybına uğratılmadan, acele el koyma aşamasında başvurucuya ödendiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edilmediğinin açık olduğu
sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, lehine hükmedilen tazminatın bir bölümünü vekâlet
ücreti olarak ödemek zorunda kalmasından şikâyet etmiştir.
2. Değerlendirme
31. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun vekâlet ücretine ilişkin şikâyetinin
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi
bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2011/33,
K.2012/54, 11/4/2012; AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108,
K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013; E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014; E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 18).
34. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç.,
B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
35. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık
kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Mahkemeye erişim hakkı,
hak arama özgürlüğünün bir gereği olmakla birlikte hak arama özgürlüğünün
varlığının kabulü için tek başına yeterli bulunmamaktadır. Mahkemeye erişimi
etkisiz kılacak ya da yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya
caydırıcı nitelikte olan (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013), kişinin
mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını (Özkan Şen, § 52) ya da kişinin bizatihi
mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hâle getiren sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can
Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 31).
36. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla davacı veya
davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata
ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli
olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile
ilişkilidir (Serkan Acar, B. No:
2013/1613, 2/10/2013, § 38).
37. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine
hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil
etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B. No: 2014/10261,
8/12/2016, § 101).
38. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi
bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde
sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Anayasa
Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM,
E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/95,
K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; Hüseyin Dayan, B. No: 2013/5033,
13/4/2016, § 46).
39. Mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen mahkemeye erişim
hakkına ilişkin sınırlandırmaların kanuni olması, hakkın özünü zedeleyecek
şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, § 38; İbrahim Can Kişi, § 36).
40. Başvuru konusu olayda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesi ve 2/11/2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı
Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk
Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 14. maddesinin
(1) numaralı fıkrası ile 2014 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT)
uyarınca başvurucu aleyhine reddedilen kısım üzerinden vekâlet ücretine
hükmedilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu
anlaşılmaktadır.
41. İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacının
gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece kamu
kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde
kullanılmasının sağlanması olduğu ifade edilebilir. Kamu kaynaklarının etkili,
verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının teminine yönelik
düzenleme yapılması da hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bu sebeple
yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042,
9/3/2017, § 70).
42. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların
reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı
tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları
çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını
anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları
çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının
asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen,
§ 54).
43. Başvuru konusu olayda Mahkemece dava kabul edilerek taraflar
yararına 2014 yılı AAÜT uyarınca 1.320 TL maktu vekâlet ücretine
hükmedilmiştir. Bu durumda derece mahkemelerince hükmedilen kamulaştırma bedeli
ile karşılaştırıldığında ve başvurucu yararına da vekâlet ücretine hükmedildiği
dikkate alındığında başvurucu aleyhine hükmedilen 1.320 TL maktu vekâlet
ücretinin ölçüsüz olduğu söylenemez. Ayrıca bu düzenleme ile satın alma
usulünün de teşvik edildiği gözetilmelidir. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkına
yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
47. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§§ 50, 52).
48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu, başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
49. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 4 yıl 10 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
52. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
53. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
54. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
55. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali
dışındaki iddiaları yönünden başvurunun bu kısımlarının kabul edilemez olduğuna
karar verildiğinden dolayı ve makul sürede yargılanma hakkı yönünden de bir
tazminat talebinin olmadığı gözetilerek maddi tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ermenek Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2013/164, K.2013/584) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
27/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.