TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BERRİN BARAN EKER VE MUZAFFER ÖZBEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/11012)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZCÜRE
|
Başvurucular
|
:
|
1. Berrin BARAN EKER
|
|
|
2. Muzaffer ÖZBEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülşen ÖZBEK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü liderinin fotoğrafının yer aldığı ve bu
kişinin serbest bırakılması talebini içeren bir form ile imza toplamaları
nedeniyle terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılmalarının
başvurucuların ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular sırasıyla 1982 ve 1948 doğumlu olup olay
tarihinde Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) çalışanı olduklarını
belirtmektedirler.
10. Başvurucuların 6/2/2015 tarihinde Diyarbakır'ın Bağlar
ilçesi Hatboyu Caddesi üzerinde imza toplamak için tuttukları imza formlarına
Tekirdağ 2. Sulh Ceza Mahkemesinin kararı uyarınca el konulmuştur. El konulan
formların bir kısmı vatandaşlar tarafından imzalanan nüshalardan olup diğer bir
kısmı ise boştur. Başvurucular formların dağıtılmasının BDP tarafından
başlatılan bir imza kampanyası çerçevesinde olduğunu, imza formlarını da
kendilerine BDP'nin verdiğini ifade etmektedirler.
11. Anılan formların sol üst köşesinde Türkçe adı Kürdistan İşçi
Partisi olan PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan'ın (A.Ö.) fotoğrafı
bulunmaktadır. Formun başlığı ise "[A.Ö.ye] Özgürlük İmza Formu" şeklindedir.
Formun açıklama kısmında ise "[A.Ö.ye] ve Türkiye'deki siyasi tutsaklara özgürlük talebini
destekliyorum. [Ö.nün] özgürlüğü
Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürdistandaki barış süreci için en önemli adım
olacaktır." şeklinde ifadeler yer almaktadır. Anılan başlık ve
ifadeler formda Kürtçe olarak da yazılmıştır. Başvurucuların üzerinden birden
fazla form ele geçirilmiş olup sadece ele geçirilen bir formda başka bir kişiye
ait olduğu düşünülen bir imza bulunmaktadır.
12. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucuların terör
örgütü liderinin fotoğrafının bulunduğu ve örgüt liderine özgürlük talebini
içeren formlar ile imza toplamalarının terör örgütünün propagandasını yapma
suçunu oluşturduğundan bahisle cezalandırılmaları istemiyle haklarında
iddianame düzenlenmiştir.
13. Yargılamayı yapan Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 5/5/2015
tarihinde başvurucuların terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 10 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde; başvurucuların
elinde bulunan imza formlarında PKK silahlı terör örgütünün kurucusu ve lideri
olan A.Ö.nün fotoğrafına yer verilmesi sureti ile 12/4/1991 tarihli 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. fıkrasının ikinci fıkrasında düzenlenen "örgüte ait resimlerin taşınması"
düzenlemesinin ihlal edildiği ve başvurucular tarafından söz konusu formların
imza toplamak amacı ile farklı kişilere gösterilmesinin ise propaganda suçunu
oluşturduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucuların bu karara itirazı Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesince 26/5/2015 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucular bu ret kararını
hangi tarihte öğrendiklerine dair bir açıklamada bulunmamıştır.
15. Başvurucular 22/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 3713 sayılı Kanun'un "Terör
örgütleri" kenar başlıklı
7. maddesinin ikinci fıkrası şu şekildedir:
"Terör örgütünün; cebir, şiddet veya
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere
başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile
işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve
yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları
hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Haber
verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları
suç oluşturmaz. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre
cezalandırılır:
a) (Mülga: 27/3/2015-6638/10 md.)
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında
gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek
şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin
asılması ya da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya
işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi "
17. İlgili hukuk için Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri ([GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§
46-59), Meki Katar ([GK], B.
No:2015/4916, 3/10/2019, §§ 18-35), Sırrı
Süreyya Önder ([GK], B. No:2018/38143, 3/10/2019, §§ 23-39)
kararlarına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucular;
i. A.Ö.nün fotoğrafını ve ona özgürlük talebini içeren formların
cebir, şiddet veya tehdit yöntemlerini meşru gösterecek ve bu yöntemlere
başvurmaya teşvik edecek ifadeler içermediğini, buna karşın terör örgütünün
propagandasını yaptıkları gerekçesiyle cezalandırıldıklarını ve bu nedenle
ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini,
ii. Anayasal hükümler çerçevesinde dilekçe toplama ve dağıtma
haklarını kullanmaları sebebiyle cezalandırıldıklarını ve bu nedenle de
Anayasa'nın 74. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
20. Bakanlık görüşünde;
i. Terörizmi veya terör faaliyetlerini, liderlerini,
yöneticilerini, terörizmin amacını ve araçlarını meşru gösterecek şekilde
faaliyetler gerçekleştirilmesinin ifade özgürlüğü hakkı bağlamında
değerlendirilmemesi gerektiği,
ii. Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin 5.
maddesi kapsamında dolaylı olsun veya olmasın terör örgütü propagandası yapma
suçunun önlenmesi amacıyla devletlerin pozitif yükümlülüğü bulunduğu ve bu
itibarla aynı Sözleşme'nin 8. maddesinde belirtildiği üzere devletlerin söz
konusu suçun gerçekleşmesini beklemeden gerekli önlemleri almakla yükümlü
olduğu,
iii. HAGB uygulamasında cezanın hemen infaz edilmeyip başvurucu
hakkında beş yıl denetim süresi öngörülmesinin bu sürenin yeni bir suç
işlenmeden geçirilmesi hâlinde hakkında hükmedilen cezanın düşeceğinin ve HAGB
kararının başvurucunun adli sicil kaydına işlenilmeyeceği hususlarının da
müdahalenin hedeflenen meşru amaçla orantılılığı değerlendirilirken gözönüne
alınmasının uygun olacağı belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, dilekçe haklarının da ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerse de başvurucuların şikâyetlerinin bir bütün olarak
ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni[nin], ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
23. Başvurucular, terör örgütü lideri olan A.Ö.nün fotoğrafının
yer aldığı ve A.Ö.nün serbest bırakılması talebini içeren bir form ile imza
toplamaları sebebiyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 10 ay hapis
cezası ile cezalandırılmış ve ilk derece mahkemesince HAGB kararı verilmiştir.
Dolayısıyla söz konusu ilk derece mahkemesi kararı ile başvurucuların ifade
özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığının kabul edilmesi gerekir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
24. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
25. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
26. 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrasının olaya
uygulanan ilk cümlesinin kanunla sınırlama
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
27. Başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararın terör örgütü
ve terörizmle mücadele kapsamında kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin
bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1)Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün
Önemi
28. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının
fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı
kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade
özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek
çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun
[GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet
Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, §§ 35-38).
(2)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin
Gereklerine Uygun Olması
29. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun kabul
edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir
müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun,
§§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§
70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
30. Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü
yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66).
Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan
müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını
değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz kullanılan
sözlerin bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı
şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade
özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu
takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
31. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak
verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu
denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile
beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76).
(3)Müdahalenin Zorunlu Bir Toplumsal İhtiyacı
Karşılaması
32. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması,
başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
33. Somut olayda açıkladığı düşüncelerin kişileri terör
suçlarını işlemeye teşvik ettiğinin ortaya konulması hâlinde başvurucunun ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
kabul edilebilir. O hâlde çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin
başvurucunun açıkladığı düşüncelerle kişileri terör suçlarının işlenmesine
teşvik ettiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.
(4) Müdahalenin Gerekçesi
34. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne
gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri
karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini
ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu
makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması
gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal
Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun,
§ 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120; Sırrı Süreyya Önder, § 60).
(5) Şiddete Teşvik
35. Terör örgütleri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve
fikirlerinin kökleşmesini hedefleyerek bu amacın gerçekleşmesine yönelik her
türlü vasıtaya başvurabilmektedirler. Terörün veya terör örgütlerinin
propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör,
başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine
düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da
bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 43; Sırrı Süreyya
Önder, § 61).
36. Anayasa Mahkemesi daha önce Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 115-118) kararında,
terör örgütünün propagandasını yapma suçunun Türk hukukundaki görünümüne
ilişkin bazı tespitlerde bulunmuştur. İlk olarak 3713 sayılı Kanun'un 7.
maddesinde yapılan değişiklik ile terör örgütünün propagandasını yapma suçu çok
sayıda ve her türde ifadeyi kapsayacak şekilde geniş yorumlanabilecek bir fiil
olmaktan çıkarılmaya, terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru
gösterme veya övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme şeklinde
tanımlanarak suça hukuki belirlilik kazandırılmaya çalışılmıştır. İkinci olarak
Yargıtay da Türk hukukunda terör ile bağlantılı her tür düşünce açıklamasının
değil yalnızca terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini
meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde
propagandasının yapılmasının suç olarak kabul edildiğini pek çok kez ifade
etmiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri,
§§ 25, 26).
37. Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerine başvurmayı teşvik etme, terör suçlarının işlenmesine kışkırtmak
niyetiyle terör suçlarının işlenmesini savunarak bir veya birden fazla suçun
işlenmesi tehlikesine yol açacak bir mesajın kamuoyuna yayılmasıdır. Terör
örgütünün propagandası suçunda örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri
belirli bir yoğunlukta savunularak başkalarınca aynı davranışın
gerçekleştirilmesi amaç edinilmektedir (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri, § 119; Sırrı
Süreyya Önder, § 63).
38. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, propaganda suçunun soyut
tehlike suçu olarak kabul edilmesinin başta ifade özgürlüğü olmak üzere
anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma potansiyeline sahip
olduğuna dikkat çekmiştir. Bu sebeple Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesinin
Açıklayıcı Raporu'nun yüzüncü maddesinde ifade edildiği gibi bir propaganda
faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut koşullarında belirli oranda
tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi uygun olacaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 84; Ayşe Çelik, § 47; Sırrı Süreyya
Önder, § 64).
(6)Somut Olayın Değerlendirilmesi
39. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, somut olayın koşullarında
başvurucuların PKK terör örgütü lideri A.Ö.nün fotoğrafı yer alan imza formunu
başka kişilere göstermeleri ve imza toplamaları nedeni ile terör örgütünün
propagandasını yapma suçundan mahkûm edilmelerinin zorunlu bir toplumsal
ihtiyaca karşılık gelip gelmediği ve gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla
orantılı olup olmadığıdır.
40. Başvurucular ellerinde A.Ö.nün fotoğrafı bulunan ve " [A.Ö.ye] ve Türkiye'deki siyasi tutuklulara özgürlük talebini destekliyorum. [Ö.nün] özgürlüğü Türkiye'nin demokratikleşmesi ve
Kürdistan'daki barış süreci için en önemli adım olacaktır." şeklinde
ifadelerin yer aldığı formlarla hükümlü olan A.Ö.nün serbest bırakılması amacı
ile yürütülen kampanyaya imza toplamaktadır.
41. Yapılan yargılama sonucunda A.Ö.ye ait olan fotoğrafın örgüt amblemi kategorisinde olduğu
belirtilerek formun içeriği ile fotoğrafın kullanıldığı bağlam dikkate
alınmaksızın başvurucuların terör örgütü propagandası yapma suçundan
mahkûmiyetlerine karar verilmiştir.
42. Bir düşünce açıklamasının veya kullanılan bir sembolün
terörün veya terör örgütünün propagandası olduğu iddia edildiğinde
değerlendirilecek en önemli unsur bu ifadelerin yahut sembollerin gerek içeriği
ile gerekse açıklandığı ortamın niteliği dikkate alındığında şiddete yol açma
potansiyelinin bulunup bulunmadığıdır (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri, § 127; Sırrı
Süreyya Önder, § 80). Somut olayda imza kampanyası için düzenlenen
formda A.Ö.nün fotoğrafına yer verilmesi hareketinin şiddete yol açma
potansiyelinin ortaya konulması hâlinde başvurucuların ifade özgürlüğüne
yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı kabul
edilebilir. O hâlde ilk derece mahkemesi tarafından başvurucuların söz konusu
formla imza toplamalarının kişileri terör suçlarının işlenmesine teşvik
ettiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı sorunu çözümlenmelidir.
43. İlk derece mahkemesi, başka hiçbir gerekçeye yer vermeksizin
yalnızca başvurucuların üzerinde A.Ö.nün fotoğrafı bulunan formla imza
topladıklarını tespit etmiş ve söz konusu eylemin PKK silahlı terör örgütünün
propagandasını yapma suçunu oluşturduğuna karar vermiştir. Bununla birlikte
Mahkeme tarafından gerekçeli kararda söz konusu fotoğrafın formda
kullanılmasının şiddete teşvik ettiği,
şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru
gösterdiği veya övdüğü
ve somut koşullar dikkate alındığında belirli oranda tehlikeye neden olduğu yönünde hiçbir değerlendirme
yapılmadığı görülmektedir.
44. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece mahkemesi
tarafından gerekçeli kararda başvurucuların imza kampanyasında kullandıkları
formda yer alan fotoğraf nedeni ile mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği
gösterilememiştir. Bu bakımdan ilk derece mahkemesinin başvurucuların
cezalandırılmasını gerekçelendirmek için sunduğu nedenler -Anayasa'nın 26.
maddesi uyarınca- bu tür bir mahkûmiyeti haklı göstermek için ilgili ve yeterli değildir.
45. Açıklanan gerekçelerle söz konusu müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği
sonucuna varılmıştır. Buna göre Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına
alınan ifade özgürlüğü ihlal edilmiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
46. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri, B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde,
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59,
66-67).
51. İncelenen başvuruda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
52. Bu durumda ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran
nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
53. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL başvuru harcı
ile 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.226,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin (E.2015/106 /K.2015/174)Esas sayılı dava
dosyasına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,90 TL başvuru harcı ile 3.000 TL vekâlet ücretinden
oluşan toplam 3.226,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.