TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ GALİP BALTAOĞLU BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/1108)
|
|
Karar Tarihi: 18/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Galip
BALTAOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru; psikolojik tacizden kaynaklanan zararların
giderilmemesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının, tazminat davasının uzun süre devam etmesi nedeniyle makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuruya konu edilen olayların gerçekleştiği
tarihte Afyon Kocatepe Üniversitesi Uşak Eğitim Fakültesinde öğretim üyesi
olarak görev yapmaktadır.
9. Başvurucu, mevzuata uygun olmadığı gerekçesiyle 1998 yılında
imzalamayı reddettiği bir rapor nedeniyle dönemin Üniversite yönetimi ile
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığı tarafından kendisine husumet beslendiğini
ve 2010 yılına kadar devam eden baskı sürecinde birçok kez keyfî şekilde atama
işlemlerine tabi tutulduğunu belirterek sorumlu olduklarını ileri sürdüğü K.G.
ve Ş.Ö. aleyhine 3/4/2006 tarihinde manevi tazminat davası açmıştır. Dava
dilekçesinde başvurucu; söz konusu atama işlemlerinin idari yargıda mahkemeler
tarafından iptal edildiğini, buna rağmen dönemin rektörü ile YÖK Başkanı olan
davalıların mahkeme kararlarını yerine getirmediğini, aksine daha fazla mağdur
edecek şekilde kendisini Atatürk Üniversitesi Ağrı Eğitim Fakültesine
atadıklarını ve psikolojik taciz oluşturacak şekilde üzerindeki baskıyı
artırdıklarını ileri sürmüştür.
10. Uşak 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/1/2010 tarihli
kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Kararda; başvurucunun son olarak
Ağrı Eğitim Fakültesine atanmasına ilişkin idari işlemin Manisa İdare Mahkemesi
tarafından iptal edildiği, iptal kararının gereğinin idare tarafından yerine
getirildiği ve davalıların herhangi bir şekilde kişisel kusurlarının
bulunmadığı belirtilmiştir.
11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 22/1/2013 tarihli kararıyla söz
konusu kararın bozulmasına hükmedilmiştir. Bozma kararının gerekçesinde,
başvurucu hakkında tesis edilen dört atama işleminin de mahkeme kararlarıyla
iptal edilmesine rağmen yargı kararlarının uygulanmadığı ve başvurucunun Ağrı
Eğitim Fakültesine atamasının yapıldığı vurgulanmıştır. Kararda, yargı
kararlarının etkisiz bırakıldığı ve fiilen uygulanamaz hâle getirildiği
belirtilerek başvurucunun zarara uğradığının kabul edilmesi gerektiği ifade
edilmiştir.
12. Bozma üzerine yapılan yargılamada, Uşak 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 17/9/2013 tarihli kararıyla davanın kısmen kabulüne karar
verilmiştir. Kararda, Yargıtayın bozma kararında yer
alan gerekçelerin kabul edildiği belirtilerek 3.000 TL manevi tazminatın 2001
yılından itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve
müteselsilen alınarak başvurucuya verilmesine
hükmedilmiştir.
13. Söz konusu karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24/6/2014
tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 11/11/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
14. Nihai karar 11/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 12/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Anayasa
Mahkemesinin psikolojik taciz iddiasını içeren başvurulara ilişkin olarak daha
önce verilmiş kararlarında ilgili mevzuata yer verilmiştir (Mehmet Bayrakcı,
B. No: 2014/8715, 5/4/2018, §§ 30-45; Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235,
10/3/2016, §§ 30-57).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 18/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A.Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve
Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, 2010 yılına kadar devam eden süreçte gerek keyfî
atama işlemleri tesis edilmesi gerekse sicil raporlarının haksız şekilde
düzenlenmesi nedenleriyle psikolojik tacize maruz bırakıldığını ileri
sürmüştür. Başvurucu, bu dönemde sağlığının bozulduğunu, ailesini ihmal
ettiğini ve kişilik haklarının zedelendiğini ifade etmiştir. Başvurucu, haksız
işlemlerle manevi zarara uğradığının mahkeme kararlarıyla tespit edilmesine
rağmen giderim sağlanmadığını ve hukuka uygun kararlar verilmediğini
vurgulayarak ayrımcılık yasağının, etkili başvuru hakkının ve adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
19. Anayasa'nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 1879/2013, § 16). Başvuruya konu şikâyetler başvurucunun maddi
ve manevi bütünlüğüne yönelik iddialar içerdiğinden ve psikolojik taciz
kapsamında kaldığından -Anayasa Mahkemesinin önceki kararları da dikkate
alınarak- incelemenin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında yapılması gerektiği
değerlendirilmiştir (Hüdayi Ercoşkun, §§
59-60; Sümeyye Örnek, B. No:
2014/11091, 7/6/2017, § 16; Mehmet Bayrakcı, § 50).
21. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence
altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık
gelmektedir (Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30).
22. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında, Anayasa'nın 17.
maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının koruduğu temel haklara, bir
eylemin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için
asgari bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerektiğine ve söz konusu ağırlık
düzeyi belirlenirken gözönüne alınması gereken
durumlara ilişkin olarak ilkeler tespit edilmiştir (Şehnaz Ayhan, B. No: 2013/6229, 15/4/2014, §§ 21-26; Işıl Yaykır, B.
No: 2013/2284, 15/4/2014, §§ 31-36; Emel Leloğlu, B. No: 2013/3512, 17/7/2014, §§ 26-31; Hüdayi Ercoşkun, §§
84-88; Hacer Kahraman, B. No:
2013/7935, 20/4/2016, §§ 51-56). Belirtilen tespitler ışığında somut olaya konu
olan muamelelerin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği
fiziksel ve ruhsal etkiler açısından başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği
aştığı söylenemez. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
a. Genel İlkeler
23. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; çalışan bireylerin
maddi ve manevi varlıklarının korunması bağlamında devletin Anayasa'nın 17.
maddesinin yanısıra 5., 12., 49. ve 56. maddeleri
çerçevesinde üstlenmesi gereken negatif ve pozitif yükümlülüklerinin kapsamına,
başta 3/5/1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ile Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) bünyesinde imzalanan sözleşmeler olmak üzere uluslararası
sözleşmelere taraf olan devletlerin taahhütlerine ve bu doğrultuda hayata
geçirilen düzenlemelere ilişkin açıklayıcı değerlendirmelere ve genel ilkelere
yer verilmiştir (Mehmet Bayrakcı,
§§ 61-72).
24. Söz konusu değerlendirmelerde Anayasa Mahkemesi, her somut
olayın kendi bütünlüğü içinde değerlendirilmesi koşuluyla bireylerin çalışma
ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin
psikolojik taciz derecesine ulaşması için birtakım unsurların aranması
gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda, ILO ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca hazırlanan yayın ve raporlar da dikkate alındığında, muamelelerin
psikolojik taciz olarak vasıflandırılabilmesi için;
i. İşyeri ile ilgili olarak işyerindeki yöneticiler ve/veya
diğer çalışanlar tarafından gerçekleştirilmesi ya da bu tür müdahalelere göz
yumulması,
ii. Süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanması, keyfîlik içermesi, sistemli ve kasıtlı olması, yıldırma ve
dışlama amacı taşıması,
iii. Mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında
zarar ortaya çıkaran ya da ciddi bir zarar tehlikesi içeren nitelikte olması
gerekir.
25. Muamelelerin neden olduğu sonuçların boyutu; mağdurun
konumuna, muamelelerin süresine, sıklığına, kim ya da kimler tarafından
gerçekleştirildiğine, mağdurun cinsiyetine, yaşına ve sağlık durumuna kadar
birçok faktöre göre değişebilmektedir (Aynur
Özdemir ve diğerleri, B. No: 2013/2453, 24/3/2016, § 79; Hacer Kahraman, § 69).
26. Yine bu değerlendirmelere göre çalışanların yaşamlarına
etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşarak onların
manevi bütünlüklerini tehdit eden ve psikolojik taciz olarak nitelendirilen
eylem, işlem ya da ihmaller konusunda Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrası kapsamında devletin üstlenmesi gereken pozitif yükümlülükler temel
olarak şöyle sıralanabilir:
i. Çalışanlara yönelen psikolojik taciz mahiyetindeki
davranışların oluşmaması için önlemler alınması,
ii. Şikâyetleri etkili şekilde inceleyecek denetim
mekanizmalarının oluşturulması,
iii. Pozitif ayrıcalıklar sunulması gereken çalışanların
önündeki güçlüklerin kaldırılması ve kolaylaştırıcı imkânlardan
yararlandırılmasının sağlanması,
iv. Yıldırıcı ve kasıtlı tutumlara maruz kalanların uğradıkları
maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ya da ortaya çıkan uyuşmazlıkların
çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulması ve suç teşkil eden durumlarda
sorumluların yasal çerçevede cezalandırılmalarının sağlanması,
v. Oluşan zararların tazmin edilmesi amacıyla açılan davalarda
mağdurların haklarını adil şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili
güvencelerden yararlandırılması ve yargılamalar sonucunda temel hakların
içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde mahkemelerce ulaşılan sonuçların ilgili
ve yeterli gerekçelerle açıklanması.
27. Son olarak Anayasa Mahkemesince yapılan değerlendirmelerde,
daha önceki kararlarda sıklıkla vurgulandığı üzere mevzuatın yorumlanmasıyla
ilgili sorunları çözmenin öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk
alanında olduğu hatırlatılmıştır. Sistemli ve kasıtlı olarak haksız şekilde
gerçekleştirildiği iddia edilen eylem, işlem ve ihmallerin psikolojik taciz
olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine yönelik olarak yapılacak
incelemede, olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece
mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı
konumda bulunduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin rolü bu
kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır (Aynur Özdemir ve diğerleri, § 81; Hacer Kahraman, § 70).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
28. Başvurucu, mahkeme kararlarıyla tespit edilmesine rağmen
psikolojik tacizden kaynaklanan zararlarının giderilmediğini ileri sürmektedir.
29. Somut olayda haksız şekilde gerçekleştirildiği ileri sürülen
atama işlemlerinin tamamının idari yargıda iptal edildiği ve başvurucunun
önceki görev yerine döndüğü görülmektedir. Buna rağmen idare tarafından her
defasında yeniden atama işlemleri tesis edilerek başvurucunun görev yerinin
değiştirildiği ve bu durumun süreklilik arz edecek boyuta ulaştığı gözönüne alındığında anılan işlemlerin keyfîlik
içerdiği sonucuna ulaşılması muhtemeldir. Bu bağlamda söz konusu muamelelerin
yıldırma amacı taşıdığı ve başvurucunun kişiliğinde, mesleki durumunda veya
sağlığında zarar ortaya çıkaracak mahiyette olduğu değerlendirilmektedir.
30. Bu durumda başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez
bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşan ve manevi bütünlülüğünü
tehdit eden işlemler konusunda Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası
kapsamında devletin üstlenmesi gereken pozitif yükümlülüklerin yerine getirilip
getirilmediğinin irdelenmesi gerekir.
31. Manevi tazminat talebiyle açılan ve Uşak 2. Asliye Hukuk Mahkemesince
yürütülen dava sonucunda verilen kararda; başvurucunun tabi tutulduğu atama
işlemlerinin idari yargıda iptal edilmesine rağmen davalılar tarafından yeni
atama işlemleri tesis edildiği ve bu şekilde yargı kararlarının etkisiz hâle
getirilmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Kararda, bu yöndeki tespitler
çerçevesinde başvurucunun zararının oluştuğu kabul edilmiş ve 2001 yılından
itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte lehine 3.000 TL manevi tazminata
hükmedilmiştir. Ayrıca başvurucu, 2010 yılında YÖK Disiplin Kurulu tarafından
dönemin rektörü A.Ş. hakkında idari soruşturma başlatıldığını ve üzerindeki
baskının bu şekilde sona erdiğini ifade etmiştir.
32. Bu durumda, bir çalışan olan başvurucuya yönelen psikolojik
taciz mahiyetindeki davranışların oluşmaması ya da tekrarlanmaması amacıyla
idari soruşturmalar vasıtasıyla geç de olsa önlem alındığı ve denetim
mekanizmalarının sürece dâhil edildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan açılan
tazminat davasında başvurucunun anılan iddialarının incelendiği ve bu süreçte
uğradığı zararların 2001 yılından itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte
karşılanmasına yönelik karar verildiği dikkate alındığında uyuşmazlığın
çözüldüğü ve zararın giderildiği değerlendirilmektedir. Bu kapsamda da anılan
muamelelerin başvurucunun maddi ve manevi varlığı üzerindeki etkilerinin derece
mahkemelerince tartışıldığı ve verilen kararların ilgili ve yeterli
gerekçelerle açıklandığı görülmektedir.
33. Açıklanan gerekçelerle bir ihlalin bulunmadığı açık olan
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu, yaklaşık dokuz yıl süren yargılama nedeniyle adil
yargılanma hakkının güvencelerinden olan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
36.Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).
37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
38. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 3/4/2006 tarihinde Uşak 2.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin
11/11/2014 tarihli kararıyla sona erdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle karmaşık
niteliği bulunmayan ve başvurucunun yargılamanın uzamasında önemli bir
etkisinin de tespit edilmediği başvuru konusu davadaki 8 yıl 7 aylıkyargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak
gerekir.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgi kısmı şöyledir:
“Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
41. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 40.000 TL manevi tazminata
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
42. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
43. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Uşak 2. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2013/213, K.2013/208) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.