TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN KARACA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/6160)
|
|
Karar Tarihi: 19/9/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin
KARACA
|
Vekili
|
:
|
Av. Aybike
AYGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hukuk davasında aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun murisi A.D. 12/1/1952 tarihinde vefat etmiştir.
8. Aralarında başvurucunun da bulunduğu davacılar, ortak miras
bırakanları A.D.nin zilyedi olduğu bir kısım
taşınmazlarını mirasçılardan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak kızı olan
F.M. ile damadı M.P.ye satış suretiyle temlik ettiğini ancak gerçekte bağış
yapıldığını, kadastroca bu taşınmazların Demre ilçesi Kapaklı Köyü 101 ada 216,
217, 254, 256 ve 296 numaralı parseller olarak tespit edildiğini ileri
sürmektedirler. Bu iddia kapsamında Demre Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme)
3/6/2011 tarihinde davalı gösterdikleri kırk altı kişi aleyhine açtıkları
davada anılan taşınmazların tapu iptali ve tescilini olmadığı takdirde
taşınmazların bedellerinin davalılardan tahsiline karar verilmesini
istemişlerdir.
9. Taşınmazlardan 101 ada 216 parsel numaralı taşınmazın dava
dışı İ.B. adına, diğerlerinin davalılardan Y.M. adına tapuda kayıtlı olduğu
anlaşılmıştır. Yargılama sırasında davalılardan A.A., S.A., K.A. ve A.A. davayı
kabul etmişler, diğer davalılar davanın reddini savunmuşlardır. Dava konusu
taşınmazların keşif sonucu belirlenen değeri üzerinden eksik yatırılan harç
davacı tarafça tamamlanmıştır.
10. Mahkeme 31/5/2013 tarihli kararı ile 216 parselin taraflarla
ilgisi bulunmayan İ.B. adına kayıtlı olduğu diğer taşınmazların ise dava tarihine
kadar davalı Y.M. tarafından kullanıldığı ve bu konuda herhangi bir ihtilaf
yaşanmadığı, kadastro tespitine davacılar tarafından itiraz edilmediği
gerekçeleriyle 216 parsel yönünden husumet yokluğundan, diğer parseller
yönünden esastan davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme, kendilerini ayrı
ayrı vekille temsil ettiren davalılar Y.M. ve Z.G. lehlerine 17.217,95 TL'şer nispi vekâlet ücretinin davacılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline hükmetmiştir.
11. Anılan karar, davanın esastan reddedilmesi ve kendilerini
vekille temsil ettiren davalılar yararına ayrı ayrı vekâlet ücretine
hükmedilmesinin hatalı olduğu belirtilerek davacılar tarafından temyiz
edilmiştir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin (Daire) 5/3/2014 tarihli kararıyla
hüküm onanmıştır. Onama kararında "dava
konusu temlikin 19.8.1951 tarihinde, kadastro tespitinin ise 1999 yılında
yapıldığı, miras bırakanın 12.1.1952 tarihinde öldüğü, bu durumda kadastro
öncesi nedene dayalı olarak talepte bulunulduğu, 3402 sayılı Kanun’un 12/3
maddesine göre davanın 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı, aynı
zamanda kayıt maliki olmayan kişilerin davayı kabul yönündeki beyanlarına da
itibar edilemeyeceği, her ne kadar mahkemece esastan inceleme yapılarak davanın
reddine karar verilmiş ise de ret kararı, belirtilen gerekçelerle ve sonucu
itibariyle doğru olduğundan" gerekçesiyle davacıların temyiz
itirazlarının yerinde olmadığı açıklanmıştır. Dairenin 18/2/2015 tarihli kararı
ile karar düzeltme talebi reddedilmiştir.
12. Nihai karar başvurucu vekiline 12/3/2015 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 9/4/2015 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Hükümleri
13. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 323. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak
vekâlet ücreti.
...''
14. 6100 sayılı Kanun'un 326. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Kanunda yazılı hâller dışında,
yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar
verilir.
(3)
Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini,
bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen
sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.''
15. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 164.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Avukatlık ücreti, avukatın hukukî
yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.''
16. 1136 sayılı Kanun'un 168. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî
yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan
tarife esas alınır."
17. 1136 sayılı Kanun'un 169. maddesi şöyledir:
"Yargı mercilerince karşı tarafa
yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az
ve üç katından fazla olamaz.''
B. Tarife Hükümleri
18. 29/12/2012 tarihli ve 28512 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren (Karar tarihinde yürürlükte bulunan) Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesi'nin 3. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Müteselsil sorumluluk da dahil olmak
üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak
olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine
ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.''
19. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 12. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tarifenin ikinci kısmının ikinci
bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile
değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası,
dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son
fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre
belirlenir."
C. Yargıtay İçtihatları
20. Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 5/12/2017 tarihli ve
E.2015/18471, K.2017/8540 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2.
maddesi hükmüne göre; ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek
avukatlık ücretine hükmolunur hükmü uyarınca ret sebebi aynı olan ve kendisini
vekille temsil ettiren davalılar lehine tek vekalet ücreti tayin ve takdiri
gerekirken her biri yararına ayrı ayrı avukatlık ücretine karar verilmiş olması
isabetsiz ise de, bu husus, yargılamanın yeniden yapılmasını gerekli
kılmadığından; hükmün 3. 4. ve 5. bentleri hüküm yerinden çıkartılarak yerine
“750,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar [H.], [B.B.B.],
[A.A.Ç. ve M.Ç.]'a verilmesine” ibaresinin yazılmasına ve hükmün bu şekliyle
düzeltilerek onanmasına…''
21. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 3/11/2016 tarihli ve
E.2015/4784, K.2016/14899 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''…Davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik
temyiz itirazlarına gelince;
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesinin 3/2. maddesi “Müteselsil sorumluluk da dahil olmak
üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak
olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine
ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur” hükmünü
amirdir. Somut olayda, dava, tek bir nedenden dolayı reddedildiği, dolayısıyla
yukarıda anılan madde uyarınca tüm davalılar lehine tek avukatlık ücretine
hükmedilmesi gerektiği halde her bir davalı için ayrı ayrı vekalet ücretine
hükmedilmesi doğru değildir…''
22. Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 29/12/2015 tarihli ve
E.2015/8355, K.2015/16453 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''…Dosya içeriğine, mahkeme kararında
belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre davacı
[R.D.] ve arkadaşları vekilinin sair karar düzeltme istemleri yerinde değildir.
Ancak, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2 maddesinde yer alan “ret sebebi
ortak olan davalılar vekili lehine tek avukatlık ücretine hükmolunur”
şeklindeki düzenleme ve davanın 3402 sayılı Yasa'nın 12/3. maddesinde
belirlenen 10 yıllık hak düşürücü süre gözetilerek aynı nedenle reddedilmesine
göre davalılar lehine tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken her
davacı açısından ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değil ise de bu
husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, … hükmün açıklanan nedenlerle
düzeltilerek onanmasına…''
23. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 8/12/2015 tarihli ve
E.2014/5137, K.2015/14311 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Dava, ikrah ve muris muvazaası hukuksal
nedenine dayalı tapu iptali ile miras payları oranında mirasçılar adlarına
tescil isteğine ilişkindir…
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı
gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
…
Kabule göre de, her
davalı için ayrı hukuksal nedene dayanılarak dava açıldığından davalılar
yararına ayrı ayrı vekâlet ücreti takdir edilmesi gerekirken, tek bir vekalet
ücretinin davalılara ödenmesi şeklinde hüküm kurulması da doğru değildir…''
24. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 11/2/2015 tarihli ve
E.2014/2504, K.2015/1914 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Dava, inançlı işlem
hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat isteğine
ilişkindir.
…
Kabule göre de; ret
sebebi ortak olan ve davayı avukat aracılığıyla izleyen davalılar yararına,
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 3/2. maddesi
uyarınca tek avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde her
davalı için ayrı ayrı vekalet ücreti tayini suretiyle davacı aleyhine fazla
vekalet ücretine hükmedilmesi de isabetsizdir…''
25. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 19/1/2015 tarihli ve
E.2013/19699, K.2015/867 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''…Davacının diğer temyiz itirazına gelince:
davacı, davalılar lehine iki ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı
olduğunu ileri sürerek hükmü temyiz etmiştir. Avukatlık Asgari Ücret
Tarifesinin 3/2.maddesinde, müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden
fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar
vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret
sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunacağı açıklanmıştır. Davalılar
13.6.2009 tarihinde ölen [E.T.]’nin mirasçılarıdır. Dava
konusu taşınmaz halen muris adına kayıtlı olup miras, elbirliği mülkiyeti
hükümlerine tabidir. Davacı tüm tapu maliklerine husumet yönelterek katkı payı
alacağı isteğinde bulunmuştur. Mahkemece ret sebebinin ortak olması gözetilerek
davalılar lehine tek vekalet ücretine hükmolunması gerekirken, yargılamada
kendisini vekille temsil eden davalı [S.T.] ve davalı [E.T.]’nin kendilerini ayrı vekille temsil ettirdiklerinden
bahisle ayrı ayrı iki vekalet ücretine hükmedilmesi yanlış ise de, açıklanan bu husus yeniden yargılamayı
gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir…''
26. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 18/2/2014 tarihli ve
E.2013/15852, K.2014/2076 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Asıl davada davacı şirket,
40 ada 13 parsel sayılı taşınmazın paydaşları olan davalılar [Ç.B.] ve [H.O.]
aleyhine TMK’nın 724. maddesine dayalı olarak temliken tescil ikinci kademede TMK’nın
723. maddesince tazminat isteminde bulunmuştur.
…
Asıl davada, davalılar [H.O.] ve [Ç.B.]
Başkanlığı yönünden davanın ret sebebi davanın esasına ilişkin olup tektir. Bu
durum Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2 maddesinde "...birden fazla
davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili
lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi
için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmedilir" Şeklinde düzenlenmiştir. O
halde, davalılara yönelik asıl davanın ret sebebi ortak olduğundan ayrı ayrı
vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamıştır.''
27. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17/11/2011 tarihli ve
E.2011/9304, K.2011/12877 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''…İncelenen dosya kapsamına, kararın
dayandığı gerekçeye ve dava konusu taşınmazın 1966 yılında kesinleşen orman
tahdidi içinde kalan Devlet ormanı olduğu, ormanların imar- ihya veya
kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla edinilmesinin mümkün bulunmadığı
gözetilerek mahkemece davanın reddiyolunda kurulan
hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin
3/2. maddesi gereği “ ret sebebi ortak olan davalılar
vekili lehine tek vekalet ücretine hükmedilmesi” gerekirken davalı idareler
lehine ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri doğru değil ise de, bu husus hükmün
bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün
düzeltilerek onanması uygun görülmüştür…''
28. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 24/2/2010 tarihli ve
E.2010/597, K.2010/2009 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Dava, imar parselinin
iptali ve kadastral duruma dönülmesi isteğine
ilişkindir.
…
Ne varki, aynı komşu
parselde paydaş olan davalılar Fatma ve Üzeyir'in eldeki davanın niteliği
itibariyle zorunlu dava arkadaşı konumunda ve müteselsil sorumluluk içerisinde
bulunmaları ve de haklarındaki davanın ret sebebinin ortak olması karşısında,
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2. maddesi dikkate alınarak anılan
davalıların vekiline tek vekalet ücreti tayini yerine herbiri
için ayrı ücret tayini doğru değildir…''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 19/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, davada kendisini vekille temsil ettiren ve ret
sebebi ortak olan her bir davalı için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine aykırı
şekilde ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını
ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
31. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
"Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare:
3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına
sahiptir."
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan
aleyhe birden fazla vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına
sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No:2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
34. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
35. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
36. Mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmemesi ve
uyuşmazlıkların makul sürede bitirilebilmesi amacıyla belli yükümlülükler
öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu makamlarının takdir
yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya
da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
söylenemez. Davanın sonucuna göre kaybeden tarafa yüklenen vekâlet ücretinin
davanın açıldığı tarih itibarıyla öngörülebilir olduğu takdirde mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğinden söz edilemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38-40).
37. Somut olayda tapu iptali ve tescili davasında kendini
vekille temsil ettiren davalılar yararına ve davayı kaybeden başvurucu aleyhine
birden fazla hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
38. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye
erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür.
Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın
13. maddesinin gözönünde bulundurulması
gerekmektedir.
39. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir.
41. Somut başvuruda öncelikle müdahalenin Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen kanunilik koşuluna uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
42. 6100 sayılı Kanun'da yargılama giderlerinden sayılan ve
mahkeme tarafından haklılık durumuna göre taraflara yükletileceği belirtilen
vekâlet ücretinin birden fazla davalı aleyhine açılan davalarda ne şekilde
yükleneceği açık değildir. Ancak 1136 sayılı Kanun uyarınca bağlayıcı olan
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu tarafından hazırlanıp Bakanlığa
gönderilen ve 2013 yılı için yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasında birden
fazla davalıya karşı açılan davaların reddinde, ret sebebinin ortak olması
hâlinde tek vekâlet ücretine karar verileceği ifade edilmiştir (İrfan Çinkaya,
B. No: 2014/11854, 5/10/2017, § 34).
43. Davanın niteliği itibarıyla zorunlu dava arkadaşı konumunda
ve müteselsil sorumluluk içerisinde bulunulan ya da aynı hukuksal nedene
dayanılarak birden fazla davalı hakkında açılan taşınmaz uyuşmazlıklarında
davanın reddinde ortak sebebe dayanılması hâlinde temyiz mercii olan Yargıtayın ilgili Daireleri davalılar ayrı ayrı vekiller
vasıtasıyla temsil edilmiş olsalar dahi tek bir vekâlet ücretine
hükmedileceğini tekrar tekrar kararlarında vurgulamıştır (bkz. §§ 20-28).
44. Somut olayda başvuruya konu dava kadastro öncesi muris
muvazaası hukuksal nedenine dayanılarak açılmıştır. Davanın taraflarının ortak
murisin mirasçıları olduğu anlaşılmakta ve murisin zilyedi olduğu bir kısım
taşınmazlarını mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak temlik
ettiği iddia edilmektedir. İlk derece mahkemesi yapmış olduğu yargılama
sonucunda aynı nedenlerle davalılar yönünden esastan davanın reddine karar
vermiş ve redde konu toplam dava değeri üzerinden kendisini vekille temsil
ettiren davalılar Y.M. ve Z.G. lehine ayrı ayrı nispi vekâlet ücretine
hükmetmiştir. İlgili Daire de 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro
Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına göre davanın on yıllık hak düşürücü
süre içerisinde açılmadığını, her ne kadar mahkemece esastan inceleme yapılarak
davanın reddine karar verilmiş ise de ret kararının sonucu itibarıyla doğru
olduğunu açıklayarak hükmü onamıştır. Diğer bir ifade ile davalılar hakkındaki
davanın ret sebebinin ortak olduğu anlaşılmaktadır.
45. Davanın reddi nedeniyle kendisini vekille temsil ettiren
davalılar lehine ayrı ayrı vekâlet ücretine karar verilmişse de -davalılar
yönünden davanın ret sebebinin ortak olduğu anlaşıldığından- Mahkeme ve
Yargıtay kararlarında bu hususun yasal dayanağı açıklanmamıştır. Yargıtay
içtihatları da gözetildiğinde ortak bir sebebe dayalı olarak davanın
reddedildiği anlaşılan davada 1136 sayılı Kanun'un 169. maddesi uyarınca
bağlayıcı olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne
aykırı olarak kendisini vekille temsil ettiren her bir davalı lehine olmak
üzere iki ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesinin kanunilik unsurunu taşıdığı
söylenemez.
46. Açıklanan gerekçelerle ret sebebi ortak olan davada her bir
davalı lehine ayrı ayrı hükmedilen vekâlet ücreti yönünden Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
48. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
49. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
50. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
51. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesini uygun görülmemesi
hâlinde ise tazminata hükmedilmesi isteğinde bulunmuştur.
52. Anayasa Mahkemesi ret sebebi ortak olan davada her bir
davalı lehine ayrı ayrı hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
Mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
53. Bu durumda, mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken
iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılarak aleyhine
vekâlet ücretlerine hükmedilen davacılardan sadece başvurucunun bireysel
başvuruda bulunduğunun dikkate alınması ve nihayet ihlal sonucuna uygun olarak
kendini vekille temsil ettiren davalılar yararına başvurucunun tek bir vekâlet
ücretinden sorumluluğuna ilişkin yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu
sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Yargıtay
Dairesine ve Demre Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
54. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harcın ve
1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun gerekçesi belirtilmeyen kamuya açık belgelerde
kimliğinin gizli tutulması talebinin başvuruya konu olayın niteliği dikkate
alınarak REDDİNE,
B. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin başvurucu aleyhine hükmedilen vekâlet
ücreti yönünden Anayasa'nın 36. maddesinde güvenceye bağlanan mahkemeye erişim
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak amacıyla ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere Demre Asliye
Hukuk Mahkemesine (E.2011/90, K.2013/84) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 226,90 TL harcın ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.