TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AZİZE MİHYAZ VE HAVAL MİHYAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/11214)
Karar Tarihi: 10/1/2019
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. Azize MİHYAZ
2. Haval MİHYAZ
Vekili
Av. Metin İRİZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ateşli silahla yaralanma neticesinde meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağı ile yaşam hakkının ve bunlarla bağlantılı ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. 5/7/1994 günü saat 10.00 civarında Bornova İlçe Jandarma Komutanlığına (Jandarma Komutanlığı) İzmir ili Bornova ilçesi Yaka köyü sınırlarındaki arsa içinde bir erkek cesedi bulunduğuna dair telefon gelmiştir.
7. Akabinde olay yerine giden jandarma görevlileri tarafından ağaçların arasında göğsünün sağ ve sol kısmı ile çene ve kafasından olmak üzere dört kurşunla vurulmuş bir erkek cesedi bulunmuştur. Olay yerindeki boş kovanlardan olayda kullanılan silahın 9 mm'lik bir tabanca olabileceğinin değerlendirildiği, olay yerine yakın yerde bulunan kişilerin olaydan sonra T... marka bir aracın olay yerinden uzaklaştığının görüldüğünün tespit edildiği, olay yerinde maktule ait bir kimlik belgesi bulunamadığı hususları da tutanağa bağlanmıştır. Olay yerinin basit krokisi çizilmiştir.
8. Aynı gün olayı ihbar eden tanık H.B.nin jandarma görevlileri tarafından beyanı alınmıştır. H.B. olayın olduğu yere 50-60 metre mesafedeki tarlanın sahibi olduğunu, eşiyle birlikte ekin toplarken saat 09.00 sıralarında plakasını görmedikleri, T... marka olduğunu tahmin ettikleri mavi bir aracın ormana giden yoldan içeri girdiğini gördüklerini, şoförün yanındaki koltukta da bir kişinin oturduğunu, 5-10 dakika sonra iki el silah sesi duyduklarını, aynı aracın hızla geri çıktığını görünce kendisinin merak ederek olay yerine doğru gittiğini ve kanlar içinde birinin yerde yattığını görerek jandarmayı aradığını, failleri görmediğini beyan etmiştir.
9. Jandarma görevlileri tarafından aynı gün saat 10.30 sıralarında bir erkek cesedi bulunduğunun bildirilmesi üzerine Bornova Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı ) tarafından olayla ilgili olarak derhâl ve resen soruşturma başlatılmıştır.
10. Adli tıp uzmanı bir doktor ile olay yerine giden Cumhuriyet savcısı tarafından 5/7/1994 tarihinde olay yeri ve ölü muayene tutanağı düzenlenmiştir. Tutanağa göre, ağacın altında yatar vaziyetteki erkek cesedinin sağ yanında ileride iki adet boş kovan bulunmuştur. Yapılan muayenede sağ göz kapağında ekimoz hematoma, sol yan çene altında, sol meme başının üst kısmında, göğsün sağ yanı üst kısmında ve sırtının orta kısmında ateşli silah yaralarına rastlanmıştır. Şahsın ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak öldüğü düşünülse de klasik otopsi yapılması adli tıp uzmanı tarafından uygun görülmüştür.
11. Olayı ihbar eden H.B.nin 5/7/1994 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından tanık olarak beyanı alınmış olup H.B. beyanında kolluk beyanlarını tekrar etmiştir.
12. İzmir İl Emniyet Müdürlüğünün (Emniyet Müdürlüğü) 6/7/1994 tarihli yazısıyla hastane morgunda bulunan erkek cesedinden alınan parmak izlerinin yapılan arşiv karşılaştırması neticesinde cesedin 1979 yılında hırsızlık, 1991 yılında ise 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlarından parmak izi alınmış olan İ.M.ye ait olduğu tespit edilmiştir. Müteveffanın kardeşi de 6/7/1994 tarihinde cesedi teşhis etmiştir.
13. Şahsın Adli Tıp Kurumu (ATK) İzmir Grup Başkanlığı tarafından 6/7/1994 tarihinde otopsisi yapılmış ve düzenlenen özet raporda kesin ölüm nedeninin başına ve vücuduna isabet eden mermi çekirdeklerinin neden olduğu beyin, beyincik ile her iki akciğer ve aort harabiyeti ve kanaması olduğu tespitine yer verilmiştir. ATK tarafından düzenlenen 25/8/1994 tarihli ayrıntılı otopsi raporunda özetle şahsın vücudunun çeşitli yerlerinde mermi çekirdeği giriş ve çıkış izlerinin bulunduğu, burnunda yüzeysel sıyrık ile sağ göz kapağında hematom dışında başka bir kesici ya da delici alet izi olmadığı, yapılan toksikolojik incelemede herhangi bir toksik maddeye rastlanmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca başına ve vücuduna isabet eden dört adet mermi çekirdeğinin neden olduğu beyin, beyincik ile her iki akciğer ve aort harabiyeti ve buna bağlı kanamalar neticesinde şahsın vefat ettiği, üç mermi çekirdeği izinin bitişik atışa işaret ettiği, diğer bir çekirdeğin atış mesafesinin kesin tespiti için şahsın giysilerinin incelenmesi gerekeceği belirtilmiştir.
14. Jandarma görevlileri tarafından 12/7/1994 tarihinde İ.M.nin eşi olan başvurucunun beyanı alınmıştır. Başvurucu, vekili huzurunda verdiği beyanında olaydan önceki gece eşiyle birlikte annesinin evinde kaldıklarını, eşinin sabah işe gitmek üzere evden çıktığını, sonrasında da ölü bulunduğunu, hiçbir düşmanının olmadığını, hiçbir tehdit almadıklarını, faillerin bulunmasını istediğini ifade etmiştir.
15. Soruşturma kapsamında İ.M.nin kayınbiraderi olan S.D. 12/7/1994 tarihli kolluk beyanında 4/7/1994 günü annesinin evine geldiğinde eniştesini -uyumuş olduğundan- göremediğini, 5/7/1994 günü ise saat 23.30 sıralarında sivil polislerin, gece saat 02.00 civarlarında ise bir başka polis ekibinin geldiğini, İ.M.yi sorduklarını, kendisinin de eniştesinin dolandırıcılık suçundan arandığını bildiğinden polislere yerini bilmediğini söylediğini, polislerin de onu cehenneme gitse dahi bulacaklarını söylediklerini ifade etmiştir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/7/1994 tarihli müzekkereyle Emniyet Müdürlüğüne, Jandarma Komutanlığıyla irtibatlı olmak suretiyle şahsın öldürülmeden önce kimlerle görüştüğü, nereye gittiği hususlarınınaraştırılarak faillerin ivedi olarak tespiti için gerekli tahkikatın yürütülmesi talimatını iletmiştir. Tahkikat evrakının iletilmemesi üzerine 21/9/1994, 24/10/1994 ve 6/12/1994 tarihlerinde bu müzekkeresinin akıbetini sormuştur.
17. Jandarma Komutanlığı 27/12/1994 tarihli yazısıyla Olay Yeri Tespit Tutanağı, olay yeri basit krokisi, tanık beyanları, olayın faillerinin bulunamadığı ve araştırılmaya devam edildiği yönündeki tutanaktan oluşan tahkikat evrakını Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir.
18. Jandarma Komutanlığının 29/12/1994 tarihli yazısıyla, olaydan yaklaşık iki hafta sonra 19/7/1994 tarihinde faillerin tespitine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında olay yerinde jandarma görevlilerince yapılan yeni bir araştırmada bir adet boş kovan daha bulunduğuna dair tutanak, 1 adet boş kovan ve önceden muhafaza altına alınan boş kovanlara ilişkin kriminal raporCumhuriyet Başsavcılığına iletilmiştir.
19. Emniyet Genel Müdürlüğü İzmir Bölge Kriminal Polis Laboratuvarının 6/7/1994 tarihli raporunda olay yerinde bulunan üç adet kovanın tek bir silahtan atıldığı, faili meçhul arşivinde yapılan karşılaştırmada herhangi bir irtibatına rastlanmayan söz konusu kovanların faili meçhul arşivinde geçici olarak alıkonulduğu belirtilmiştir.
20. Bu aşamadan sonra Cumhuriyet Başsavcılığı ile Jandarma Komutanlığı arasında 14/1/1995 ila 9/3/2013 tarihleri arasında olayın faillerinin araştırılmaya devam edilmesi talimatını içeren ve karşılığında olayın faillerinin araştırılmaya devam edildiği yönünde cevaplar içeren mutat yazışmalar yapılmıştır.
21. Bornova Adliyesinin kapatılması ve İzmir Adliyesi yargı alanına dâhil edilmesi üzerine olaya ilişkin soruşturma dosyası İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına devredilmiştir.
22. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından İl Asayiş Şube Müdürlüğü ile çeşitli ilçe jandarma bölük komutanlıklarına dağıtımlı, 18/3/2004 tarihli müzekkere ile daimî aramada olan soruşturma dosyalarının listesi iletilerek soruşturma dosyalarına konu olayların faillerinin zamanaşımı süresince ciddi biçimde araştırılarak üç aylık sürelerde düzenli olarak bilgi verilmesi talimatı verilmiştir.
23. Başvurucu Azize Mihyaz, vekili aracılığıyla 18/3/2004 havale tarihli dilekçesiyle soruşturma dosyasının fotokopisini talep etmiştir. Savcı tarafından otopsi raporunun fotokopisinin verilmesi uygun görülmüştür.
24. Bu aşamadan sonra İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı ile Jandarma Komutanlığı arasında 24/9/2004 ila 25/2/2014 tarihlerinde olayın faillerinin araştırılmaya devam edilmesi talimatını içeren ve karşılığında olayın faillerinin araştırılmaya devam edildiği yönünde cevaplar içeren mutat yazışmalar yapılmıştır. Başvuru dosyasının incelenmesinden bu yöndeki son yazışma tarihinin 25/2/2014 olduğu anlaşılmıştır.
25. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 17/3/2015 tarihinde, kasten adam öldürme suçu için olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda öngörülen dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir.
26. Bahse konu karara başvurucu vekilince yapılan itiraz, İzmir 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/5/2015 tarihli kararıyla kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
27. Ret kararı başvurucuya 3/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu bireysel başvuruyu 2/7/2015 tarihinde yapmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin bilgiler Anayasa Mahkemesinin Sultani Acar (B. No: 2014/16344, 22/3/2018, §§ 29-61) başvurusu hakkında verdiği kararda yer almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 10/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
30. Başvurucular, yakınları olan İ.M.ye siyasi bir sendikaya başkanlık yapmasından ötürü gözaltında işkence edildiğini ve akabinde öldürüldüğünü, etnik kökeninden dolayı ona ayrımcılık yapıldığını, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına nakledilen bu tip soruşturmaların faili meçhul olarak kaldığını, yakınlarının ölümüyle ilgili etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1- Hukuki Vasıflandırma ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
31. Başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eden Anayasa Mahkemesi (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, yakınlarının etnik kökeni nedeniyle kamu görevlileri tarafından işkence edilerek öldürüldüğüne ve bu olayla ilgili etkili soruşturma yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucuların iddiaları işkence ve kötü muamele yasağı ile yaşam hakkı ve bunlarla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı kapsamında incelenmiştir.
32. Bununla birlikte Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı ile yaşam hakkının ve bu haklarla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediği konusunda bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte -makul şüphenin ötesinde- kanıt, Anayasa Mahkemesinin elinde bulunmamaktadır. Somut olayda başvuru formu ve eklerinde sunulan belgelerden olayın gerçekleştiği koşullar, ölenin evinden alınarak öldürülüp öldürülmediği, hangi nedenle ve kimler tarafından öldürüldüğü, öldürülmeden önce işkenceye maruz bırakılıp bırakılmadığı konuları bakımından bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak şekilde tespit edilememiştir.
33. Bu durumda başvurucuların yakınının etnik kökeni nedeniyle kamu görevlileri tarafından işkence ve kötü muameleye maruz bırakılarak akabinde öldürüldüğü iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı ile yaşam hakkı ve bunlarla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı kapsamında, Anayasa'nın 17. maddesinin etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ile sınırlı olarak incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).
35. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa ve Sözleşme'nin ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabileceklerdir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53).
36. Diğer taraftan dolaylı mağduriyetin ortaya çıkması, somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine bağlı olarak değişebilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle yaşama hakkının söz konusu olduğu- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru yapabileceklerine de karar vermiştir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015).
37. Başvuru konusu olayda müteveffa, başvuruculardan birinin eşi ve diğerinin de babasıdır. Tüm bu açıklamalar doğrultusunda somut başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
38. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
a. Başvurucu Haval Mihyaz Yönünden
39. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca temel hak ve özgürlüklerin ihlaline neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
40. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
41. Bedih Durmaz ve diğerleri (B. No: 2014/5534, 7/3/2018, §§ 44-46) başvurusunda ceza soruşturması kapsamında ifadelerine başvurulmayan, yakınlarının ölümü ile sonuçlanan olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasına bizzat katılmayan, soruşturma işlemlerine katılmak için herhangi bir talepte bulunmayan ve soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmeyen başvurucular yönünden başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesinden babasının ölümüne ilişkin yürütülen ceza soruşturmasında başvurucu Haval Mihyaz'ın müşteki sıfatının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararakarşı da itiraz ettiğine dair bireysel başvuru dosyası ve eklerinde herhangi bir belgeye de rastlanmamıştır.
43. Anılan başvurucu, Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvuru kapsamında her ne kadar soruşturmanın etkili yürütülmediğini ileri sürmekte ise de ikincillik ilkesi gereği ihlal iddiasını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi gerekmektedir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Başvurucu Azize Mihyaz Yönünden
45.6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
46. Yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gereken bir olayla ilgili soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
47. Başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği herbaşvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 87; Sultani Acar, § 84).
48. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da başvuruculardan beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88; Sultani Acar, § 85).
49. Soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin beklenmesi hâlinde soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun zaman gerçeklerin ortaya çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle getirecektir. Böylesi bir durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya karar veremeyecek ve şartları gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip tazminata hükmedebilecektir. Oysa ölüm olayının sebep ve koşulları ile sorumluların tespitine imkân veren etkinlikte bir soruşturma yapılması ve gerektiği takdirde sorumluların caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için yeniden yargılamaya karar verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynadığı rolün önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 89; Sultani Acar, § 86).
50. Somut olayda olayla ilgili aynı gün resen soruşturma başlatılmış, kolluk görevlilerince ve Cumhuriyet Başsavcılığınca olay yeri incelenmiş, kolluk tarafından olay yerinin basit krokisi çizilmiş, müteveffanın eşinin ve kayınbiraderinin beyanına başvurulmuş, cesedi bulan ve olayı ihbar eden tanıkların beyanları alınmış, ölü muayene ve otopsi işlemleri yapılmış, boş kovanlara ait ekspertiz raporu alınmıştır. Sonraki süreçte Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın faillerinin belirlenebilmesini ve dolayısıyla soruşturmanın etkililiğini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi yapılmamış; yalnızca faillerin tespitine çalışılması için kolluk güçlerine müzekkereler yazılması ve faillerin aranmasına devam edildiği yönünde kolluk görevlilerince düzenli olmayan aralıklarla düzenlenen matbu tutanakların soruşturma dosyasına konulmasıyla yetinilmiştir.
51. Olay ile ilgili şikâyetini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektiği yönünde herhangi bir iddiası bulunmayan başvurucunun 18/3/2004 tarihinde vekili aracılığıyla dosyadan fotokopi istemek dışında (bkz. § 23) olayla ilgili soruşturmanın genişletilmesine yönelik olarak yetkili makamlardan talepte bulunduğuna dair herhangi bir bilgi veya belgeye de rastlanmamıştır. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici bir gelişme yaşanmadığı gibi soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı bir tedbir de alınmamıştır.
52.Soruşturmada herhangi bir gelişme yaşanmadığı dolayısıyla etkisiz olduğu çok uzun bir zamandır açık olan soruşturmanın sonuçlanmasının başvurucu tarafından beklenilmesinin gerekmediğini ve bireysel başvuruların kabul edilmeye başlandığı 23/9/2012 tarihinden sonra başvuru yapma imkânının bulunduğunu dikkate alan Anayasa Mahkemesi, zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih ile bireysel başvuru tarihi arasındaki sürenin makul kabul edilemeyecek ölçüde uzun olduğu ve başvurunun süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Haval Mihyaz yönünden işkence ve kötü muamele yasağı ile yaşam hakkının ve bunlarla bağlantılı ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Azize Mihyaz yönünden işkence ve kötü muamele yasağı ile yaşam hakkının ve bunlarla bağlantılı ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 10/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.