TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SALDIRAY MURAT DİLSİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/11341)
|
|
Karar Tarihi: 27/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Saldıray Murat DİLSİZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Cavit
ÇALIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. 2000 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) jandarma uzman
çavuş olarak göreve başlayan başvurucu, Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı
emrinde görev yaptığı sırada 1/11/2005 tarihinde, terör örgütü mensuplarınca
sivil bir araç içine tuzaklanan patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucundayaralanmıştır.
9. Başvurucunun aynı gün Şemdinli Devlet Hastanesi tarafından
yapılan muyanesi sonucunda düzenlenen adli raporda;alnında ve yüzünde iki
adet küçük cilt kesisinin, yüzde sıyrıklarının
bulunduğu, yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokmadığı, lezyonların basit tıbbi
müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.
10. Başvurucu 12/12/2005 ile 22/12/2005 tarihleri arasında Van
Asker Hastanesinde yatarak tedavi görmüştür. Anılan Hastane tarafından
başvurucuya 22/12/2005 tarihli sağlık kurulu raporu ile post travmatik stres
bozukluğu + depresyon tanısıyla bir buçuk ay hava değişimi
verilmiştir.
11. Aynı Hastanenin4/5/2006 tarihli sağlık kuruluraporunda
da başvurucuya post travmatik
stres bozukluğu ve genel vücut travması tanısı konulmuştur. Söz
konusu raporda ayrıca; hayati tehlike geçirmediği, yaralanmasının basit tıbbi
müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu, bir gün süreyle mutad iştigalinden kaldığı (güç kaybı), altmış beş gün
süreyle iş kaybına uğradığı, çehresinde sabit eser vasfında yaralanmasının
mevcut olduğu, yaralanmasının kendisinde psikiyatrik açıdan arıza bırakmadığı
değerlendirmelerine dayanılarak başvurucu hakkında "TSK'da görevini yapar. Sınıfı görevini yapar."
kararı verilmiştir.
12. Jandarma Genel Komutanlığı Nakdî Tazminat Komisyonunun
17/3/2007 tarihli kararına istinaden söz konusu patlamaya bağlı olarak yüz ve
kol bölgesinde altmış beş gün iş ve güçten kalacak şekilde yaralanması
nedeniyle başvurucuya 8.927,15 TL nakdî tazminat ödenmiştir.
13. Başvurucu; TSK emrindeki görevine devam ederken Ankara
Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) Hastanesi tarafından düzenlenen 1/12/2011,
17/1/2012, 16/3/2012, 25/5/2012, 27/7/2012 tarihli sağlık kurulu raporlarıyla
istirahatli sayılmıştır. Belirtilen sağlık kurulu raporlarında başvurucu
hakkında anksiyete bozukluk, karışık anksiyete
ve uyum bozukluğu gibi tanılara yer verilmiştir.
14. Söz konusu istirahatlerinin bitmesi üzerine başvurucu,
yeniden GATA Hastanesi Sağlık Kuruluna sevk edilmiştir. 19/12/2012 tarihinde
düzenlenen sağlık kurulu raporu ile başvurucu hakkında kronik nitelik kazanmış uyum bozukluğu
tanısıyla "TSK’da görev yapamaz"
kararı verilmiştir. Başvurucunun söz konusu karara itiraz etmesi üzerine Ankara
Mevki Asker Hastanesinde yapılan birinci kontrol muayenesinde 13/2/2013 tarihli
sağlık kurulu raporu ile hakkında kronik
nitelik kazanmış travma sonrası stres bozukluğu tanısıyla "TSK’da görev yapamaz. Askerlik görevi
hastalığının oluşmasına tesir etmiştir." kararı verilmiştir.
15. Başvurucu, ikinci kontrol muayenesi için 23/10/2013
tarihinde GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesine yatırılmıştır. Burada yapılan
muayene ve takibinin ardından 13/11/2013 tarihli sağlık kurulu raporu ile
başvurucu hakkında kronik nitelik kazanmış
travma sonrası stres bozukluğu tanısıyla "TSK’da görev yapamaz. Hastalığı askerlik görevinin sebep ve
tesiriyle meydana gelmiştir." kararı verilmiştir. Söz konusu
rapor 16/12/2013 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından onaylanarak
kesinleşmiştir.
16. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 20/3/2014 tarihinde vazife
malulü olarak kabul edilen başvurucunun 18/4/2014 tarihinde emeklilik kararının
onaylanmasının ardından 28/4/2014 tarihinde TSK’dan ilişiği kesilmiştir.
17. Başvurucu; çalışma gücünün azalmasına, TSK'da görev yapma
niteliğini kaybetmesine ve Kurumundan ilişiğinin kesilmesine sebep olan
rahatsızlığının görev sırasında ve görev nedeniyle maruz kaldığı patlama olayı
sonucu meydana geldiğini belirterek bu sebeple uğradığı maddi ve manevi
zararların karşılanması talebiyle 25/7/2014 tarihinde idareye yaptığı
başvurunun zımnen reddi üzerine 30/9/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
18. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 21/1/2015 tarihinde
oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir.
Gerekçeli kararda öncelikle başvurucunun 1/11/2005 tarihinde yaralanması
nedeniyle gördüğü tedavilerin ardından hakkında Van Asker Hastanesi Sağlık
Kurulunca düzenlenen 4/5/2006 tarihli rapordaki tespit ve değerlendirmelere yer
verilmiş, söz konusu raporun başvurucunun uğradığı zararı öğrenmesine imkân sağladığı
vurgulanmıştır. 4/5/2006 tarihinden itibaren bir yıl ve her hâlükârda beş yıl
içinde zorunlu idari başvuruda bulunulması gerekirken bu süre geçtikten sonra
25/7/2014 tarihinde idareye başvurulduğu belirtilen kararda, idareye süresinde
yapılmayan başvurunun zımnen reddi üzerine 30/9/2014 tarihinde açılan davanın
süresinde olmadığı ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, 2011 yılı ve devamındaki
süreçte alınan raporların eylemin ve zararın öğrenilme tarihine bir etkisinin
bulunmadığı, bu raporların vazife malulü sayılıp sayılmama hususunda etkili
olabileceği, nitekim söz konusu raporlara istinaden başvurucunun vazife malulü
kabul edilmiş olduğu da belirtilmiştir.
19. Karşıoyda ise davanın süresinde
olup olmadığına karar verilebilmesi için öncelikle tıbbi bilirkişi incelemesi
yaptırılması veya başvurucunun yeniden hastaneye sevk edilerek hakkında bir
rapor düzenlettirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Buna gerekçe olarak
başvurucudaki rahatsızlığın hangi nedenlerden oluştuğu, hangi tarihte ortaya
çıktığı veya çıkabileceği, 2006-2011 yılları arasında da bu rahatsızlığın
mevcut olup olmadığı, rahatsızlığın rapor tarihi olan 2013 yılında mı oluştuğu
yoksa bu tarihte mi tespit edildiği gibi hususların açıklığa kavuşturulması
gerekliliği gösterilmiştir. Karşıoy gerekçesinde
başvurucunun rahatsızlığında 1/11/2005 tarihinde meydana gelen olayın sebep ve
tesiri olduğu sonucuna ulaşılırsa rapor tarihine kadar geçen süreçte yaşanan
diğer olayların bu rahatsızlığa neden olmadığı sonucuna nasıl varıldığının
tespitinden sonra zararın ortaya çıktığı ve öğrenildiği tarihin, dolayısıyla
davada süre aşımı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği
belirtilmiştir. Karşıoy görüşünde ayrıca, 2013
yılından önce düzenlenen raporlarda başvurucu hakkında sınıfı görevini yapar
kararı verildiği için TSK'dan ilişiğin kesilmesinden kaynaklanan zararların
oluşması ve öğrenilmesi durumunun söz konusu olamayacağına da dikkat çekilmiş;
bu itibarla dava açma süresinin başvurucunun TSK'da görev yapamayacağını tespit
eden raporun esas alınarak hesaplanması gerektiği ifade edilmiştir.
20. Başvurucunun karar düzeltme istemi, Mahkemenin 3/6/2015 tarihlikararıyla reddedilmiştir.
21. Nihai karar, başvurucuya 24/6/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 8/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve
6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının
(E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. İlgili hukuk için bkz.
İlker Yılmaz, B.No:2015/19041, 24/5/2018,
§§ 25-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 27/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, askerlik mesleğinin sebep ve etkisiyle çalışma
gücünü kaybettiğini belirtmekte, mevcut sağlık durumu itibarıyla TSK'da görev
yapma niteliğini yitirdiğine ilişkin olarak düzenlenen ve ilişiğinin
kesilmesine dayanak alınan sağlıkraporu ile zararının
oluştuğunu ifade etmektedir. Başvurucuya göre söz konusu sağlık raporu üzerine
bir yıl içinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddi üzerine açtığı dava
süresindedir. Başvurucu, Mahkemenin dava açma süresinin başlangıcına esas
aldığı sağlık kurulu raporunun düzenlendiği 4/5/2006 tarihinden sonra da göreve
devam ettiğine, dolayısıyla bu tarih itibarıyla zararın henüz doğmadığına
dikkat çekmektedir. Zararın henüz ortaya çıkmadığı bir tarihte dava açma
süresinin başlatılması nedeniyle davanın süre aşımından reddedilmesinin adil
olmadığını ifade eden başvurucu, Mahkemenin aynı nitelikteki uyuşmazlıklarda
davanın süresinde olduğu yönünde verdiği kararlar bulunduğunu da hatırlatarak
yukarıda yer verilen sebeplerle eşitlik ilkesi ile adil yargılanma ve etkili
başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmekte, yeniden yargılama ve
tazminat talebinde bulunmaktadır.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, idari
eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açtığı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarlaihlal iddiaları adil yargılanma hakkının
güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına
sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını
içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
31. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
32. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
33. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil
edecektir.
36. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
37. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının
4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun
43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
38. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi; bu incelemelerinde, idari
işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en
genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin
bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı
bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve
Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
39. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
40. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka
açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması
nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına
engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., § 38).
41. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte
başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,
dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece
mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın
koşulları ışığında incelemektir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının
doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun
kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava
hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar
Çoban, § 66).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
42. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıcında 4/5/2006
tarihli sağlık kurulu raporunun esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal
ettiğinden şikâyet etmektedir.
43. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda
da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada
idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı
bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya
yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra
anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden
sonra başlayacağı kabul edilmektedir (Mehmet
Çınar ve Nuray Çınar, B. No: 2015/4807, 19/4/2018, § 46).
44.Bu bağlamda somut olayda öncelikle tam yargı davası
açılmasına sebep olan, bir başka ifadeyle zararı doğuran olgunun ne olduğunun
ve başvurucunun davanın temelini teşkil eden bu olgudan ne zaman haberdar
olduğu ya da haberdar olması gerektiğinin ortaya konulması mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem arz etmektedir.
45. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası
açmasının sebebinin TSK'da yürüttüğü görev sırasında ve görevi sebebiyle maruz
kaldığı olaylar nedeniyle oluşan psikiyatrik rahatsızlığı sonucunda TSK'da görev yapabilme niteliğini kaybedecek şekilde
bir maluliyete uğraması olduğu görülmektedir. Başvurucunun bu sebeple oluşan
zararlarının karşılanması için dava açtığı anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle
somut başvuruda, salt 1/11/2005 tarihinde meydana gelen patlama olayı nedeniyle
uğranılan zararların tazmininin talep edildiği bir dava söz konusu değildir.
Nitekim başvurucunun gerek idareye başvurusunda gerekse dava dilekçesinde bu
hususu açıkça vurguladığı görülmektedir. Keza başvurucunun TSK'da görev yapma
niteliğini kaybettiğine ilişkin olarak GATA Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından
hakkında düzenlenen 19/12/2012 tarihli rapora itiraz etmiş olması da bu
iradesiyle örtüşür niteliktedir. Dolayısıyla somut olayda tazmini talep edilen
zararı doğuran/davanın temelini teşkil eden olgu,görev sırasında ve görev sebebiyle maruz kalınan
olaylar nedeniyle oluşan psikiyatrik rahatsızlık sonucunda TSK'da görev
yapabilme niteliğinin kaybedilmiş olmasıdır.
46. Bu itibarla öncelikle AYİM tarafından dava açma süresinin
başlangıcına esas alınan 4/5/2006 tarihli sağlık raporunun, tazmini talep edilen
zararı doğuran/davanın temelini teşkil eden bu olgunun öğrenilmesine imkân
sağlayan bir mahiyet taşıyıp taşımadığının açıklığa kavuşturulması
gerekmektedir. Anılan raporun böyle bir niteliği haiz olduğu yönünde sonuca
ulaşıldığı takdirde ise bu kez, raporun düzenlendiği tarih itibarıyla söz
konusu olgunun başvurucu tarafından bilinip bilinmediğinin ya da bilinmesi
gerekip gerekmediğinin ortaya konulması da başvurucunun mahkemeye erişim
hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespiti açısından önem arz etmektedir.
47. Olayda başvurucunun 1/11/2005 tarihinde maruz kaldığı
patlama olayı sonrasında psikiyatrik rahatsızlığı nedeniyle uzun bir süre
tedavi gördüğü, bu tedavi sürecinde kısmen istirahatli sayılmış olsa da TSK
emrinde ve aynı sınıfta 2014 yılına kadar görev yapmaya devam ettiği
anlaşılmaktadır.
48. Bu zaman zarfında başvurucu hakkında düzenlenen ve Mahkeme
tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas alınan 4/5/2006 tarihli sağlık
kurulu raporunda başvurucunun 1/11/2005 tarihindeki patlamada yaralanmasının
psikiyatrik açıdan kendisinde arıza bırakmadığı değerlendirmesine yer verildiği
ve TSK'da görev yapabileceği, sınıfı görevini yapabileceği yönünde tespitte
bulunulduğu görülmektedir. Başvurucunun askerlik mesleğinin sebep ve etkisiyle
ortaya çıkan psikiyatrik rahatsızlığına bağlı olarak oluşan mevcut sağlık
durumu itibarıyla TSK'da görev yapamayacağının, 16/12/2013 tarihinde kesinleşen
13/11/2013 tarihli sağlık kurulu raporu ile nihai olarak tespit edildiği ve söz
konusu rapora istinaden başvurucunun TSK'dan ilişiğinin kesildiği
anlaşılmaktadır.
49. Buna göre başvurucunun görevinin sebep ve etkisiyle TSK'da
görev yapma niteliğini kaybettiğine dair herhangi bir tespit içermeyen, bilakis
rahatsızlığının etkilerinin geçici olduğu yönünde ifadeler barındıran 4/5/2006
tarihli sağlık raporunun bireysel başvuruya konu tam yargı davasının temelini
teşkil eden olgunun ve dolayısıyla bu olgudan kaynaklı zararın öğrenilmesine
imkân sağlayan bir mahiyet taşıdığından söz edilemez.
50. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin zararın
öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkân tanımayan nitelikteki sağlık raporunun
düzenlendiği 4/5/2006 tarihini esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine
ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştırdığı
değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından
reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan
müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
53. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
54. Adil yargılanmahakkı kapsamındaki
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
55. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
56. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı
merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin21/1/2015 tarihli ve
E.2015/109, K.2015/78 sayılı kararıyla ilgilidir),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
27/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.