TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAMDİ BURAK ŞAHİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/11343)
Karar Tarihi: 12/6/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Gülbin AYNUR
Başvurucu
Hamdi Burak ŞAHİN
Vekili
Av. Cavit ÇALIŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali ve idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açılan davaların hatalı değerlendirme sonucu reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 8/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından 2015/11345 numaralı bireysel başvuru dosyasının, aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2015/11343 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin 2015/11343 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde kara pilot sınıfında ve üsteğmen rütbesinde görev yapmaktayken 7/5/2013 tarihinde birinci pilot olarak ilk uçuş görevini başarıyla gerçekleştirmiştir.
8. Uçaktan piste indiği anda ilk uçuşunun kutlanması amacıyla mesai arkadaşları tarafından itfaiye aracından üzerine su sıkılmak suretiyle ıslatılan başvurucunun suyun tazyikiyle dengesini kaybederek yere düşmesi neticesinde sol kolu kırılmıştır.
9. Kolundaki kırık nedeniyle ameliyat edilen başvurucunun takip ve tedavisine bir müddet devam edildikten sonra Etimesgut Asker Hastanesi tarafından düzenlenen 13/2/2014 tarihli sağlık kurulu raporu ile sol el bilek eklem hareket kısıtlılılığı tanısına istinaden pilotaja elverişli olmadığı tespit edilmiştir.
10. Aynı Hastanenin sağlık kurulu tarafından düzenlenen 27/3/2014 tarihli zeyil raporunda 13/2/2014 tarihli rapora ilave olarak başvurucunun sınıfı görevini yapamayacağı, ilgili mevzuata göre sağlık durumuna uygun şekilde yeniden sınıflandırılması gerektiği belirtilmiştir. Söz konusu raporun Millî Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından 9/4/2014 tarihinde onaylanarak kesinleşmesi üzerine başvurucunun pilot sınıfı ile ilişiği kesilmiştir.
11. Aynı süreçte belirtilen rahatsızlığa bağlı olarak başvurucunun vücudunda meydana gelen fonksiyon kayıp oranı; Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi sağlık kurulu tarafından düzenlenen 2/5/2014 tarihli raporda %7, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi (GATA) sağlık kurulu tarafından düzenlenen 23/5/2014 tarihli raporda ise %8 olarak tespit edilmiştir.
12. Başvurucu 6/5/2014 tarihinde MSB'ye başvurmuş, görevi sırasında ve görevi sebebiyle meydana gelen kaza nedeniyle kalıcı olarak uğradığı iş gücü kaybından doğan maddi ve manevi zararının karşılanmasını istemiştir. Başvurucunun bu talebi anılan idarece cevap verilmemek suretiyle reddedilmiştir.
13. Başvurucu ayrıca 5/6/2014 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına (SGK) başvuruda bulunmuş; ilgili mevzuatın kendisine tanıdığı tercih imkânı çerçevesinde başka bir sınıfta çalışmaya devam etmek istemediğini belirterek harp malulü ya da vazife malulü sayılmasını ve bu kapsamda emeklilik hakkı tanınmasını talep etmiştir.
14. Başvurucu, SGK sağlık kurulunun 27/8/2014 tarihli kararı ile adi malul olarak kabul edilmiş; emekliye sevk işlemlerinin onaylanması üzerine 15/10/2014 tarihinden geçerli olmak üzere kendisine adi maluliyet aylığı bağlanmıştır.
A. Olaya İlişkin İptal Davası Süreci
15. Başvurucu, harp/vazife malulü olarak kabul edilmemesine dair SGK işleminin iptali istemiyle 12/8/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
16. AYİM Üçüncü Dairesi 7/5/2015 tarihinde oybirliğiyle verdiği kararla davayı reddetmiştir. Kararda öncelikle uyuşmazlığın, başvurucunun maluliyetine neden olan rahatsızlığının uçuş faaliyetinin bir parçası olan görevinin sebep ve tesiriyle oluşup oluşmadığı noktasında toplandığı belirtilmiş, ardından uçuş görevi tanımını, vazife malullüğü ile harp malullüğü koşullarını düzenleyen ilgili mevzuat hükümlerine yer verildikten sonra maddi olayda söz konusu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği irdelenmiştir. Bu bağlamda kararın gerekçesinde, olay sonrasında düzenlenen idari tahkikat raporundan ıslatmak suretiyle kutlama ve benzeri olayların yönerge, emir ve talimatlarda yer almadığının, kara havacılık birliklerinde kurumsal olarak böyle bir kutlama şeklinin bulunmadığının, pilotaj eğitiminin tamamlanmasından sonra yiyecek ikramı, toplu takdim, tören gibi daha makul kutlamaların yapıldığının anlaşıldığına dikkat çekilmiştir. Uçuş görevini tamamlayarak hava aracından ayrılan başvurucunun yaralanmasına neden olan olayın uçuş görevi kapsamında değerlendirilemeyeceğinin ifade edildiği kararda, uçuş görevinden sonra eğlence amacıyla yapılan kutlamanın uçuş görevinin doğası gereği mutlak suretle icra edilmesi gereken bir faaliyet ve hizmet gereklerinden kaynaklanan bir zaruret olarak görülmediği vurgulanmıştır. Belirtilen kutlama sırasında meydana gelen maluliyetin görevden kaynaklandığının kabulü yönünde bir yaklaşımın kanunun vazife maluliyeti ve harp maluliyeti konusunda öngördüğü esaslara uygun düşmediği değerlendirmesinden hareketle söz konusu maluliyetin oluşumunda uçuş görevi ile vazifenin sebep ve etkisinin bulunmadığı sonucuna varıldığı ifade edilmiş, bu itibarla dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı tespitine yer verildikten sonra ret hükmü oluşturulmuştur.
17. Karar 17/6/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, anılan karara karşı karar düzeltme yoluna müracaat etmemiştir.
B. Olaya İlişkin Tam Yargı Davası Süreci
19. Başvurucu, olay nedeniyle uğradığı zararın karşılanması talebiyle 6/5/2014 tarihinde MSB'ye yaptığı başvurunun zımnen reddi üzerine 8/7/2014 tarihinde AYİM'de tam yargı davası açmıştır.
20. AYİM İkinci Dairesi 11/2/2015 tarihinde oyçokluğuyla verdiği kararla olayda davalı idarenin kusurlu ya da kusursuz sorumluluğunu gerektirecek bir durumun bulunmaması nedeniyle başvurucunun maddi ve manevi tazminat istemini reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, gelenek hâline gelmiş birinci pilotluk kutlamasının kimi zaman yiyecek içecek ikramı kimi zaman da birinci pilot belgelerinin toplu hâlde takdim edilmesi ya da personelin ıslatılması şeklinde yapıldığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Kutlama faaliyetinin başvurucunun ıslatılması şeklinde gerçekleştirildiği somut olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı, başvurucunun kutlama sonucu uğradığını iddia ettiği zararın idarenin kusurlu bir eyleminden ileri gelmediği, hizmetin yanlış kurulup yürütülmesinden kaynaklanmadığı ifade edilmiştir. Kutlamanın hizmet gereğiyapılan bir faaliyet olmadığına, personelin kendi aralarında eğlence amacıyla düzenledikleri bir faaliyet olduğuna dikkat çekilen kararda zararı doğuran eylem ile hizmet arasında uygun bir illiyet bağı bulunmadığı vurgulanmış; ayrıca olayda kusursuz sorumluluk hâllerinden herhangi birinin de söz konusu olmadığı, bu itibarla idarenin tazmin yükümlülüğü için gerekli koşulların oluşmadığı belirtilmiştir.
21. Karşıoy görüşünde ise kara havacılık birliklerinde bir geleneğin icrası esnasında meydana gelen olayın hizmetle ilişkili olduğu, bu sebeple yaralanmanın bu geleneğin icrası sırasında meydana gelip gelmediğinin tespitinden sonra oluşacak duruma göre karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
22. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 17/6/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
23. Nihai karar 6/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu8/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun geçici 4. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, (...) hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır."
26. 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun mülga 45. maddesininilgili kısımları şöyledir:
"44 üncü maddede yazılı malullük;
a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olursa;
(…)
Buna (Vazife malullüğü) ve bunlara uğrayanlara da (Vazife malulü) denir."
27. Aynı Kanun’un mülga 64. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Vazife malullerinden bu malullüklere;
d) Barışta ve olağanüstü hallerde, emir veya görev ile uçuş yapan uçucularla hangi meslek ve sınıftan olursa olsun emirle görevli olarak uçakta bulunanlardan uçuşun havadaki ve yerdeki sebepleriyle ve yine emir ve görev ile dalış yapan dalgıçlarla, hangi meslek ve sınıftan olursa olsun emirle görevli olarak denizaltı gemisinde veya dalgıç kıtasında bulunanlardan denizaltıcılığın veya dalgıçlığın çeşitli sebep ve tesirleriyle,
(…) uğramış olan [muvazzaf subaylara] (Harp malulü) denir."
28. Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından hazırlanan Kara Havacılığı Genel Uçuş Kuralları Yönergesi'nin Ek-A 66. maddesinde Uçuş Görevi şöyle tanımlanmıştır:
"Uçucuların uçuş amacıyla; uçuş öncesi yaptıkları faaliyetler dâhil hava aracına binerek motor/motorları çalıştırdıktan ve uçuşu müteakip hava aracını park yerine getirip motor/motorları susturup hava aracının emniyete alınmasını takiben hava aracını terk ettikleri ana kadar geçen süredir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; bireysel başvuruya dayanak iptal davasına ilişkin olarak maluliyetine neden olan mevcut rahatsızlığının uçuş görevinin yürütüldüğü sırada, görevin sebep ve etkisiyle oluştuğunu, bu itibarla vazife/harp malulü sayılması için gerekli tüm yasal koşulları taşıdığının açık ve net olduğunu ifade etmektedir. Derece mahkemesinin hatalı değerlendirmeye istinaden davasını reddettiğini belirten başvurucu, eşitlik ilkesi ile etkili başvuru, mahkemeye erişim ve hakkaniyete uygun yargılanma haklarınınihlal edildiğini ileri sürmektedir.
31. Başvurucu, bireysel başvuruya dayanak tam yargı davasına ilişkin olarak ise tazminat istemine konu yaralanma olayının yürütülen kamu hizmetiyle bağlantılı olarakve kamu görevlisinin eyleminden dolayı meydana geldiğini belirtmekte; kamu personelinin görevi sırasıda kullandığı yetkilerinden ve resmî sıfatından ayrılamayan kusurundan doğan zararlardan hizmeti yürüten idarenin sorumlu tutulacağını, yerleşik idari yargı içtihadının da bu yönde olduğunu vurgulamaktadır. Başvurucu, kamu görevlisinin hizmetin görülmesi sırasındaki hukuka aykırı işlemlerinden doğan zararın devlet tarafından karşılanması öngörülürken haksız eylemlerinden doğan zarardan devletin sorumlu tutulmamasının düşünülemeyeceğini belirtmektedir. Anayasa ve yasa hükmü gereğince, kamu görevlilerinin görev ve yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarınınkendilerine rücu edilmek kaydıyla idare aleyhine açılabileceğini hatırlatan, bu itibarla haksız eylemiyle zararın meydana gelmesine neden olan askerî personel hakkında adli yargıda dava açma hakkının bulunmadığına dikkat çeken başvurucu, idare aleyhine açtığı tazminat davasının da reddedilmesi nedeniyle zararının karşılanmadığından şikâyet etmekte; mahkemeye erişim ve hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
32. Başvurucu, bireysel başvuruda bulunduktan sonra Anayasa Mahkemesine verdiği 9/8/2016 tarihli dilekçesinde bireysel başvuruya dayanak davalarını reddeden askerî hâkimler hakkında Fethullahçı Terör Örgütü/ Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeliği nedeniyle işlem yapıldığına dikkat çekerek bu sebeple söz konusu hâkimler tarafından gerçekleştirilen yargılamaların adil olduğundan söz edilemeyeceğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özü; idari işlemin iptali ve idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açılan davaların reddedilmesinin, bir başka ifadeyle bu husustaki yargılamaların sonucunun adil olmamasıdır. Dolayısıyla anılan iddialar bu kapsamda değerlendirilmiştir.
34.Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
1. İptal Davası Yönünden
35. Kişilerin hastalık, kaza gibi sebeplerle geçici ya da kalıcı olarak vücut bütünlüğünde bozulma olması (maluliyet) ve bundan dolayı çalışma gücü kaybına uğramaları durumunda yetkili kurumlar tarafından yapılması gereken işlem ve uygulamaların ne olduğu ve bunların hangi usul ve esaslar çerçevesinde yürütüleceği sosyal güvenlik mevzuatında düzenlenmiştir. Bu kapsamda maluliyetin türünün, sebebinin ve derecesinin ne şekilde belirleneceği, kişinin hangi koşullarda vazife/harp malulü olarak değerlendirilebileceği, vazife/harp malulü olarak kabul edilmesi hâlinde hangi güvencelerden faydalanacağı, parasal ve özlük haklarının ne olacağı gibi hususlar ilgili mevzuatta gösterilmiştir.
36. Somut olayda başvurucunun sol kolunda meydana gelen hareket kısıtlılığı nedeniyle malul olduğu, bu maluliyetinin 7/5/2013 tarihinde gerçekleşen düşme olayından kaynaklandığı hususunda görevli ve yetkili idari makamlar ile yargı mercilerinin herhangi bir tereddütünün bulunmadığıgörülmektedir. Başvurucu tarafından şikâyet konusu edilen ve ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanması noktasında ihtilafın ortaya çıktığı temel mesele, söz konusu maluliyetin vazife/harp malullüğü olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, bir başka ifadeyle başvurucunun rahatsızlığının uçuş faaliyetinin bir parçası olan görevinin sebep ve etkisiyle meydana gelip gelmediğidir.
37. Bireysel başvuruya dayanak karar bu yönüyle irdelendiğinde derece mahkemesinin bu hususu açıklığa kavuşturmak amacıyla ilgili mevzuattaki uçuş görevi tanımından hareket ettiği; bu bağlamda başvurucunun yaralanmasına neden olan kutlama faaliyetinin uçuş görevinin bir unsuru olmadığı değerlendirmesinde bulunmak suretiyle maluliyetin görevden kaynaklanmadığı sonucuna ulaştığı anlaşılmaktadır.
38. Vazife/harp malullüğüne ilişkin mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu yorum uyarınca maddi olayın ele alınmasındaki takdir derece mahkemelerine aittir. Bu bağlamda somut başvuruda vazife/harp malullüğü için gerekli koşulların ne olduğu ilgili hukuk kuralları çerçevesinde yorumlanmak ve maddi olayda bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususu değerlendirilmek suretiyle bir karara varıldığı görülmektedir.
2. Tam Yargı Davası Yönünden
39. İdari dava türlerinden biri olan tam yargı davaları en genel ifadeyle idarenin faaliyetlerinden ötürü hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davalarında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada bir idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır (aynı yönde karar için bkz. Hasan Oğuz ve diğerleri, B. No: 2015/2700, 7/2/2018, § 48). Dolayısıyla idare mahkemeleri bu tür davalarda öncelikle olayın maddi yönünü, bir başka ifadeyle eylemin idarilik niteliğini, oluşan zararı ve bu iki unsur arasında bir illiyet bağı bulunup bulunmadığını ortaya koymakta; daha sonra ise ortaya konulan bu olguya bağlanabilecek hukuki sonuçları tespit etmekte, bu bağlamda hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk ilkeleri çerçevesinde tazminata hükmedilmesi için gerekli koşulların somut vakıada oluşup oluşmadığını irdelemektedir.
40. Yukarıda da belirtildiği üzere başvurucunun 7/5/2013 tarihinde gerçekleştirilen kutlama faaliyeti sırasında tazyikli suyla ıslatılması nedeniyle kayıp düşerek kolundan yaralandığı ve bu sebeple kalıcı nitelikte iş gücü kaybına (zarara) uğradığı konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmadığı görülmektedir. Başvurucu tarafından şikâyet konusu edilen ve idari yargıda tazminat hukuku ilkelerinin uygulanması noktasında ihtilafın ortaya çıktığı temel mesele, söz konusu zararı doğuran eylemin idari eylem olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir.
41. Bireysel başvuruya dayanak karar bu yönüyle irdelendiğinde derece mahkemesinin somut davada zararı doğuran eylemin idare tarafından bir hizmetin yürütülmesi kapsamında ve hizmetin niteliği gereği gerçekleştirilen bir faaliyet olmadığına dikkat çektiği, dolayısıyla söz konusu eylemin idare (idare tarafından yürütülen hizmet) ile ilişkilendirilemeyeceği değerlendirmesinden hareketle idarenin sorumluluğuna hükmedilmesi için gerekli koşulların maddi olayda oluşmadığı sonucuna ulaştığı anlaşılmaktadır.
42. İdarenin tazminle yükümlü tutulması için gerekli koşulların oluşup oluşmadığının idare ve tazminat hukuku ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesi ve bu değerlendirme uyarınca somut olayın ele alınmasındaki takdir derece mahkemelerine aittir. Bu bağlamda somut başvuruda idarenin tazminle yükümlü tutulması için gerekli koşulların ne olduğu ilgili hukuk kuralları çerçevesinde yorumlanmak ve maddi olayda bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususu değerlendirilmek suretiyle bir karara varıldığı görülmektedir.
43. Başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edilen iptal ve tam yargı davalarına ilişkin olarak ileri sürülen iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup gerekçeli kararlarda yer verilen hukuki tespitler ve dayanaklar irdelendiğinde derece mahkemesi kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
44. Ayrıca, başvurucu tarafından sunulan ek beyan dilekçelerinde bireysel başvuruya dayanak kararlarda imzası bulunan bazı askerî hâkimler hakkında FETÖ/PDY üyeliği nedeniyle işlem yapıldığı ifade edilmiş ise de belirtilen hususun yargılamaları etkilediğine dair somut bir olgu gösterilmediği ya da hukuken kabul edilebilir herhangi bir açıklama yapılmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan somut uyuşmazlıkların konusu, kapsam ve niteliği de dikkate alındığında tek başına bu hususa dayanılarak yargılamanın adil olmadığı sonucuna ulaşılması mümkün görülmemiştir.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/6/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucunun, idare aleyhine açtığı iptal ve tam yargı davalarında temel sorun olarak değerlendirilen, vazife malulü olarak kabul edilip edilemeyeceği hususunda derece mahkemelerince bariz takdir hatası yapıldığı düşüncesiyle, başvurunun kabul edilebilirliğine ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği kanaatindeyim.
2. Başvurucunun maluliyetine neden olan su sıkma suretiyle gerçekleştirilen birinci pilotluk kutlamasının idari eylem olarak değerlendirilmesi gerekir, şöyle ki:
- askeri pilotluk, sivil pilotluktan farklı olarak, sadece uçağı güvenli bir şekilde kaldırmak, uçurmak ve indirmekten ibaret bir beceri değil, disiplin ve moral boyutlarıyla birlikte bir bütündür,
- olay askeri bir mahalde ve asker kişiler tarafından yapılan bir kutlama esnasında meydana gelmiş olup, sıkı bir disiplinin hakim olduğu böyle bir ortamda kurumun ve komutanların izni olmaksızın yangın musluğu açılarak bir pilotun ıslatılması söz konusu bile olamaz,
- su sıkan kişiler, başvurucunun yakın mesai yaptığı ve yapacağı silah arkadaşlarıdır, bu tür etkinliklerin tehlikeli bir yönü olmakla birlikte birlik beraberlik ruhunun korunması için gelenek haline getirildiği anlaşılmaktadır.
3. Bu durumda, maluliyetin mevzuatta da yer alan “uçuşun yerdeki sebepleriyle ve tesirleriyle” meydana geldiğinin kabulü gerektiği açıktır. Buna rağmen eylem ve hizmet arasında illiyet bağı bulunmadığını belirten derece mahkemeleri bariz takdir hatası yapmışlardır.
Açıklanan nedenlerle Bölüm çoğunluğuna katılmamaktayım.
Üye