TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BARTU DOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/12202)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Bartu DOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Seda
GÜRER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taksirle yaralama suçlamasıyla fail hakkında yapılan
ceza soruşturması sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi
nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. 1998 doğumlu olan başvurucunun seyir hâlinde olduğu
elektrikli bisikletine şüpheli H.Y.nin sevk ve
idaresinde bulunan motosikletin 6/9/2014 tarihinde çarpması sonucu yaralanmalı
ve maddi hasarlı trafik kazası meydana gelmiştir.
7. 20.30 sularında meydana gelen olay sonrasında kolluk
görevlileri tarafından hazırlanan kaza tespit tutanağında; başvurucunun ters
şeritte kullandığı elektrikli bisiklet ile karşı yönden gelen şüpheli H.Y.
idaresindeki motosikletin çarpışması sonucu başvurucunun yaralandığı ve
elektrikli bisikletin maddi hasar gördüğü belirtilmiştir. Tutanakta; şüpheli H.Y.nin kaza sonrası aracıyla birlikte olay yerinden
ayrıldığı, akabinde adres bilgisi tespit edilen şüphelinin kolluk marifetiyle
karakola getirildiği ve 1,00 promil alkollü olduğu
ifade edilmiştir. Tutanağın sürücü kural
ihlali bölümünde 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu'nun 84. maddesinin (g) bendinde sayılan şeride tecavüz etme nedeniyle başvurucunun
kusurlu olduğu belirtilmiştir. Tutanakta, şüpheli H.Y.nin
kusurlu görülmediği şeklinde değerlendirmede bulunulmuştur.
8. Kaza sonrasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk
Cerrahisi Servisi tarafından hazırlanan 12/9/2014 tarihli epikriz raporuna göre başvurucunun sağ
gözünde ödem ve kesi ile kaburga, sternum (göğüs kemiği) ve omurgasında kırık
bulunmaktadır. Başvurucu, anılan sağlık kuruluşunda beş gün süreyle yoğun bakım
tedavisi görmüş ve kırk beş gün süreyle yatak istirahati raporu verilerek
12/9/2014 tarihinde taburcu edilmiştir.
9. Başvurucu 19/9/2014 tarihinde kolluk tarafından alınan
ifadesinde, karşı yönden dengesi bozuk şekilde hızla gelen motosiklet ile kafa
kafaya çarpıştıklarını, yere düştüğünde yardım istemesine rağmen şüphelinin
kaçtığını, yoldan geçen kişiler tarafından hastaneye götürüldüğünü belirtmiştir.
Başvurucu; gözünde ciddi hasar meydana geldiğini, kaza nedeniyle eğitiminin
aksadığını ve ileride mesleki anlamda kayıp yaşayabileceğini ifade ederek
şüpheli H.Y.den şikâyetçi olmuştur. Başvurucu,
şüpheliyle uzlaşmak istememiştir.
10. Dikili Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen
soruşturma neticesinde şüpheli hakkında düzenlenen 22/10/2014 tarihli
iddianameyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kamu davası
açılmıştır. İddianamede, alkolün etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve
idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen şüphelinin araç kullanarak trafik
kazasına neden olduğu ve bu itibarla atılı suçun şüpheli tarafından
işlendiğinin anlaşıldığı belirtilmiştir.
11. Taksirle yaralama suçundan ise Başsavcılık tarafından,
21/10/2014 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Söz
konusu kararda, başvurucunun yaralandığı kazada şüpheli H.Y.nin
kusurunun bulunmadığı, aksine başvurucunun kusurlu olduğu belirtilerek
şüphelinin üzerine atılı taksirle yaralama suçunun yasal unsurlarının
oluşmadığı şeklinde değerlendirmede bulunulmuştur.
12. Anılan karara karşı yapılan itiraz Bergama Sulh Ceza
Hâkimliğinin (Sulh Ceza Hâkimliği) 17/12/2014 tarihli kararıyla kabul edilerek
soruşturmanın genişletilmesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde, tanzim
edilen kaza tespit tutanağının kimlerin beyanına göre düzenlendiğinin ve
doğruyu yansıtıp yansıtmadığının anlaşılmadığı belirtilmiştir. Ayrıca
şüphelinin kusur oranının tespit edilmesi amacıyla trafik konusunda uzman
bilirkişi tarafından rapor düzenlenmesi, raporun tanziminden önce olaya tanık
olan kişilerin bulunup bulunmadığının tespit edilmesi ve varsa bu kişilerin
beyanının alınması gerektiği ifade edilmiştir.
13. Başsavcılık tarafından 23/3/2015 tarihinde taksirle yaralama
suçundan şüpheli H.Y. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinde, trafik konusunda uzman bilirkişi tarafından hazırlanan
2/3/2015 tarihli raporda başvurucunun şeride tecavüz etmesi nedeniyle asli
kusurlu olduğunun ve şüphelinin taksirle yaralama suçu yönünden bir kusurunun
olmadığının belirtildiği vurgulanmıştır. Ayrıca herhangi bir görgü tanığının
bulunmadığı ve şüphelinin alkollü olması nedeniyle eylemine uyan trafik
güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kamu davası açıldığı ifade edilmiştir.
14.Söz konusu karara karşı yapılan itiraz Sulh Ceza Hâkimliğinin
11/5/2015 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
15. Nihai karar 8/6/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 8/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Taksirle yaralama" kenar
başlıklı 89. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Taksirle başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
... (5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve
kovuşturulması şikâyete bağlıdır..."
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1)
Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi
hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir."
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kişinin
yaşamına ve vücut bütünlüğüne yönelen ancak ihmal suretiyle meydana gelen
olaylara ilişkinetkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara tek
başına ya da bir ceza soruşturmasıyla birlikte hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Vo/Fransa [BD], B. No: 53924/00, 8/7/2004, §
90; Mastromatteo/İtalya [BD], B. No: 37703/97, 24/10/2002, §§ 90, 94, 95; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], B. No:
32967/96, 17/1/2002, § 51; Anna Todorova/Bulgaristan,
B. No: 23302/03, 24/5/2011, § 73; Ercan
Bozkurt/Türkiye, B. No: 20620/10, 23/6/2015, § 59; Cavit Tınarlıoğlu/Türkiye,
B. No: 3648/04, 2/2/2016, § 114; Fatih Çakır
ve Merve Nisa Çakır/Türkiye, B. No: 54558/11, 5/6/2018, § 42).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve
Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, söz konusu trafik kazası nedeniyle fiziksel ve
ruhsal olarak kalıcı zararlar görmesine ve eğitimi aksamasına rağmen sorumlu
kişinin cezalandırılmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, mağduriyetinin bu
suretle giderilmemesi nedeniyle adalete olan inancını yitirdiğini belirterek
şüpheli hakkında yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini ve lehine
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
2. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün kişinin
maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 17.
maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
23. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
24. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılar (Işıl Yaykır,
B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 41).
25. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca, başvuru yollarını tüketme
kuralı ne mutlak ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda, yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının
varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu
nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmesi gerekir (Işıl Yaykır, § 42).
26. Trafik kazaları, yaya ve/veya sürücülerin dikkatsizliğinden
yahut ihmallerinden kaynaklandığı gibi araç ya da yol hatalarından
kaynaklanabilmektedir. Trafik kazaları neticesinde meydana gelen yaralanma
olayları, kişinin vücut bütünlüğüne bir zarar gelmesi nedeniyle aynı zamanda
ceza hukukunun ilgi alanına da girmektedir. Bu durumda üçüncü kişilerin
taksirli eylemleri neticesinde kişinin maddi varlığını koruma hakkına yönelik olarak
gerçekleşen olaylarda, anılan hakkın güvencelerinin usul yükümlülüğü bağlamında
bir ceza soruşturması açılmasını gerektirip gerektirmediği hususunun tespit
edilmesi gerekir (Ramazan Demir,
B. No: 2014/16285, 22/3/2018, § 35).
27. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere
yaşam hakkının veya bedensel bütünlüğün ihlaline kasten ya da ağır ihmalle
sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal
sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza
davası açılmasını gerektirmemektedir. Failin belirsiz olmadığı ve kişinin
kendisine zarar verilmek kastıyla hareket edildiği yönünde bir iddiasının
bulunmadığı durumlarda Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında etkili bir yargısal
sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdura adli ya da idari yargı
mercileri önünde açabileceği bir tazminat ya da tam yargı davası yolunun
tanınmış olmasıyla yerine getirilmiş sayılır (Yaprak
Yüksek, B. No: 2013/9116, 14/10/2015, §§ 32, 33, 35; Ramazan Demir, § 36).
28. Ceza yargılamasında objektif sorumluluğa yer verilmezken
tazminat davalarında objektif sorumluluk ilkesinin etkin şekilde uygulandığı ve
aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı kullanıldığı
görülmektedir. Bu bağlamda ceza hukukunda taksire dayalı sorumluluk istisnai
nitelik taşımasına rağmen taksirle başkalarına verilen zarar nedeniyle tazminat
sorumluluğu kapsamında giderim imkânının daha yüksek olduğu
değerlendirilmektedir. Tazminat sorumluluğunda asıl gayenin zarar görenin
zararının telafi edilmesi olduğu, bu yolun daha yüksek başarı şansı sunabilecek
etkili bir yol olduğu hususu dikkate alınmalıdır (Yaprak Yüksek, § 37).
29. Bu bağlamda kişinin vücut bütünlüğüne yönelen eylemlerde
kasıt ya da ağır ihmalin bulunmadığı ve aydınlatma yükümlülüğü kapsamında olayın
ve failin belirli olduğu durumlarda hukuki tazmin yolunun -daha yüksek başarı
şansı sunabilecek- kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu
değerlendirilmektedir. Somut olaydaki gibi ihmali bir eylemden kaynaklanan
trafik kazası olayına ilişkin uyuşmazlıklarda tüketilmesi gereken etkili yol
hukuki tazmin yoludur (Ramazan Demir,
§ 38).
30. Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde beden
bütünlüğüne yönelik üçüncü kişilerce ihmal suretiyle yapılan müdahaleyle ilgili
olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulduğu, tazminat davası açma
yoluna gidilmediği gözönüne alındığında Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için etkili olan başvuru yolunun
tüketilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu; deliller toplanmadan ve yeterli şekilde araştırma
yapılmadan şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
33. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye
ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalanhak ihlali iddiasını içeren
başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
34. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve
ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara
bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla
sınırlandırılmıştır. Bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının
ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında
kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. Dolayısıyla bir ceza davasında,
haklarında suç isnadı bulunmayan mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya
katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında
kalmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24).
35. Somut olayda başvurucu hakkında bir suç isnadına ilişkin
olmayan ve üçüncü kişinin cezalandırılmasına yönelik ihlal iddialarının adil
yargılanma hakkının kapsamına girmediği anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.