TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ABBAS YALMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/11456)
|
|
Karar Tarihi: 19/4/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 24/5/2018-30430
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Abbas
YALMAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, haksız yere şikâyet sonucu soruşturma geçirilmesi
nedeniyle şeref ve itibarın zarar gördüğünden bahisle maddi ve manevi varlığın
korunma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. 1964 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Afyonkarahisar'ın
İscehisar İcra Müdürlüğünde (Müdürlük) zabıt kâtibi olarak çalışmaktadır.
7. İscehisar ilçesinde avukatlık yapan M.Ç. (avukat),
başvurucudan İscehisar İcra Hukuk Mahkemesinde bulunan bazı dosyaların
Müdürlüğe iadesi talebinde bulunmuştur.
8. Başvurucunun bu talebi reddetmesi üzerine avukat, söz konusu
icra dosyalarının iadesinin keyfî olarak yapılmadığı ve işlemden kalkma
tehlikesinin bulunduğu iddiası ile İscehisar Cumhuriyet Başsavcılığına görevi
ihmal ve görevi kötüye kullanma suçlarından işlem yapılması istemiyle şikâyette
bulunmuştur. Şikâyet üzerine yapılan soruşturma sonunda başvurucu hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Şikâyet dilekçesinde şu
ifadelere yer verilmiştir:
"...İscehisar 1. İcra müdürlüğünün ...
Dosyası İscehisar icra hukuk mahkemesinin ... nolu
dosyası arasına alınmış yargılama sürecinde dosya icra müdürlüğüne hiç iade cdilmcmiştir. Dosya çek alacağına ilişkin olduğu için altı
ay işlem yapılmadığından (dosya) düşmüştür. Müvekkilimin alacağı sürüncemede
kalmıştır. Görevli memur Ali Abbas Yalman'dan en son bugün dosyayı istediğimde
dosyanın işinin bitmediğini, veremeyeceğini söylemiştir. Ancak dosya kararlı
dosya olduğundan icra dosyası ile hiçbir iş bulunmamaktadır. Memur görevini
yapmayarak görevi ihmal suçunu ve ihtarlara rağmen dosyayı vermeyerek ...
müvekkili maddi zarara uğrattığından görevi kötüye kullanma suçunu işlemiştir...."
9. Avukat ayrıca İscehisar Adalet Komisyonu Başkanlığına
şikâyette bulunmuştur. Avukatın şikâyet dilekçesinde başvurucunun "yüksek sesle konuştuğu", "fevri
tavırlar ve nahoş görüntüler sergilediği", "yerli yersiz rapor almak
suretiyle adliyedeki işleri sürüncemede bıraktığı", "sürüncemede
bıraktığı işe örnek olarak da ... dosyanın İcra Müdürlüğüne gönderilmesi
istenmesine rağmen, dosyanın gönderilmediği ve bu şekilde kötü niyetli
davrandığı", "bu nedenle görev yerinin değiştirilmesi gerektiği"
yönünde ifadeler kullanılmıştır. Şikâyet üzerine yapılan disiplin
soruşturması sonucunda İscehisar Asliye Hukuk Mahkemesince başvurucu hakkında
disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
10. Başvurucu, avukat tarafından yapılan haksız şikâyetlere maruz
kaldığı gerekçesiyle Afyonkarahisar Baro Başkanlığına şikâyette bulunmuş; bunun
üzerine Baro tarafından avukat hakkında disiplin kuruluna sevk kararı
verilmiştir (Bu süreçle ilgili başvuru dosyasında ilave bilgi veya belge
bulunmamaktadır.).
11. Avukatın kendisi hakkındaki şikâyetlerinin “iftira” boyutuna
vardığı, bu yüzden ruh sağlığının bozulduğu, amirleri ve arkadaşları arasında
iş yapmayan kişi görünümüne düştüğü gerekçeleriyle başvurucunun açtığı manevi
tazminat davası İscehisar Asliye Hukuk Mahkemesince kabul edilmiş ancak avukat
tarafından kararın temyizi üzerine Yargıtay aşağıdaki gerekçelerle kararı
bozmuştur:
"...Hak arama özgürlüğü ile kişilik
haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı
zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok
üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız
kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer
özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken
korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını
gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve
dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay
karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet
hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak
kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Davaya konu olayda; davalı avukat, İcra Hukuk
Mahkemesi dosyalarında esas hakkında karar verildiği gerekçesiyle işi biten
icra müdürlüğü dosyalarının icra müdürlüğüne iadesini talep etmiş, davacı da
dosyaların henüz işi bitmediği gerekçesiyle iadeden kaçınmıştır. Bunun üzerine
davalı vekil olarak işlerini takip ettiği müvekkili adına sözkonusu
şikayet dilekçelerini Adalet Komisyonu Başkanlığı'na
ve Cumhuriyet Savcılığı'na vermiştir. Bu durumda, yerel mahkemece şikayet için
yeterli emare olması nedeniyle davalının anayasal şikayet hakkını kullandığı
sonucuna varılarak, istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, şikayet
hakkını hukuka uygun kullanmadığı gerekçesiyle, davalının manevi tazminat ile
sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...."
12. İlk derece mahkemesince Yargıtayın
bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
13. Bu kararın başvurucu tarafından temyizi üzerine Yargıtay
13/4/2015 tarihinde kararı onamıştır. Onama kararı 11/6/2015 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 7/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Manevi Tazminat
Talebinin Kanuni Dayanakları
15. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "İlke" kenar başlıklı 24.
maddesi şöyledir:
“Hukuka aykırı olarak kişilik
hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını
isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha
üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin
kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına
yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
16. 4721 sayılı Kanun’un
"Davalar" kenar başlıklı 25. maddesinin üçüncü fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının, maddî ve manevî tazminat...istemde bulunma hakkı
saklıdır."
17. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun "Kişilik hakkının zedelenmesi" kenar
başlıklı 58. maddesi şöyledir:
"Kişilik hakkının
zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat
adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim
biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı
kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir."
B. Yargıtay İçtihadı
18. Yargıtayın kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile hak arama hürriyeti ve şikâyet hakkı
arasındaki dengenin nasıl kurulması gerektiğine ilişkin yerleşik içtihadı
şöyledir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21/12/2017 tarihli ve E.2016/938,
K.2017/8564 sayılı, 18/12/2017 tarihli ve E.2016/2768, K.2017/8377 sayılı
kararları):
"...Şikayet
hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde
davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu
şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek
yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle
kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem
yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın
güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel
Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin
kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere
sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de,
herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip
bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır...
Hak
arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk
düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az
üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda
ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama
özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını
zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın
hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için
şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek
yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek
bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara
dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği
hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi
halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik
değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 19/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; kendisi hakkında şikâyet üzerine başlatılan ceza
soruşturmasının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlandırıldığını,
disiplin soruşturmasında ise ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiğini
ifade etmiştir. Başvurucu, şikâyet hakkının kötüye kullanıldığı gerekçesiyle
açtığı manevi tazminat davasının reddedilmesinin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, ... maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir."
1. Genel İlkeler
a. Devletin Kişilerin
Maddi ve Manevi VarlıklarınaYapılan Müdahaleler
Bakımından Pozitif Yükümlülükleri
22. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 80).
23. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin vücut ve ruh sağlığını korumadan kaynaklanan negatif
ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81). Diğer taraftan devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında
bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal
makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet
bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten
korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
24. Devletin kişilerin maddi ve manevi varlıklarına yapılan
müdahaleler bakımından söz konusu pozitif yükümlülüğü; müdahalelere karşı
etkili mekanizmalar kurmak, bu kapsamda gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan
yargısal prosedürleri sağlamak ve bu suretle yargısal ve idari makamların
bireylerin idare ve özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir
karar vermesini temin etmek sorumluluğunu da içermektedir (Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235,
10/3/2016, § 94).
b. Hak Arama Hürriyeti
25. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşrû
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
26. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir."
27. Anayasa'nın "Dilekçe,
bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı" kenar başlıklı
74. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Vatandaşlar ve
karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar
kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili
makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına
sahiptir."
28. Anayasa'nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin
birinci fıkrasında, kişilerin hak arama özgürlükleri güvence altına alınmıştır.
Hak arama özgürlüğü, toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri olmasının
yanında bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme ve haksızlığı giderme
yoludur. İnsan varlığını soyut ve somut değerleriyle koruyup geliştirmek
amacıyla hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama, bu konuda tüm yollardan
yararlanma hakkını içeren hak arama özgürlüğü hukuk devletinin ve çağdaş
demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biridir (AYM, E.2014/86, K.2015/109,
25/11/2015, § 91).
29. Hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği
taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir
(AYM, E.2015/61, K.2016/172, 2/11/2016, § 123).
30. Öte yandan Anayasa'nın 36., 40. ve 74. maddeleri birlikte
değerlendirildiğinde hak arama hürriyeti sadece yargısal başvuru yollarını
değil idari başvuru yollarını ve duruma göre Türkiye Büyük Millet Meclisine
başvuruyu da içeren siyasi başvuru yollarını kapsamaktadır.
c. Temel Hak ve
Özgürlüklerin Kullanımında Ödev ve Sorumluluklar
31. Anayasa, hak arama hürriyetini koruma altına almış olmakla
birlikte sınırsız bir hak arama hürriyetini tamamen garanti etmemiştir. Somut
başvuruyla bağlantılı olarak söylenecek olursa hak arama hürriyetinin kişilerin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına zarar verir boyuta
ulaşmaması gerekir. Bu, Anayasa'nın 12. maddesinin kişilerin sahip oldukları
temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara
gönderme yapan "Temel hak ve
hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindekiikinci fıkrasından
doğan bir zorunluluktur (İfade özgürlüğü bağlamında örnek kararlar için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B.
No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK],
B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67;Önder
Balıkçı, 2014/6009, 15/2/2017, § 43).
d. Çatışan Haklar
Arasında Dengeleme
32. Mevcut başvuruya benzer başvurularda, başvurucunun
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile davalının Anayasa'nın 36. ve
ilgili diğer maddelerinde güvence altına alınan hak arama hürriyeti arasında
adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğinin değerlendirilmesi gerekir. Bu,
soyut bir değerlendirme değildir.
33. Maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı ile hak
arama hürriyetinin karşı karşıya geldiği durumlarda çatışan haklar arasında
dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterlerden
bazıları şöyledir:
i. Hak arama hürriyetinin
kullanılmasını haklı gösterecek -oldukça zayıf veya dolaylı da olsa- emarelerin
varlığı
ii. Hak arama
hürriyetinin sırf üçüncü kişilere zarar vermek amacıyla kullanılıp
kullanılmadığı
iii. Hak arama
hürriyetinin kamu görevlilerine karşı görevlerinin yerine getirilmesiyle ilgili
konularda kullanılıp kullanılmadığı
iv. Hak arama
hürriyetinin kullanılması esnasında hedef alınan kişiye yönelik isnatların
taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla -oldukça zayıf veya dolaylı da olsa-
ilgisinin bulunup bulunmadığı ve uyuşmazlığın çözümüne katkısının olup olmadığı
v. Hak arama hürriyetinin
kullanılması esnasında kullanılan ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin
yaşamına etkileri
34. Anayasa Mahkemesi, başvurunun koşullarına göre bazıları
yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini
denetler. Söz konusu değerlendirmelerde derece mahkemelerinin belirli bir
takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin
denetimindedir. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak olmayıp söz konusu yargı mercilerinin takdir
yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 17. maddesi açısından
doğruluğunu ve karar gerekçelerinin “ilgili ve yeterli” görünüp görünmediğini
tespit etmektir.
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
35. Başvuru konusu olayda adliyede göreviyle ilgili bir konunun
takibini yapan müşteki avukat, başvurucudan kendi görev alanında kalan bir
işlemin yapılmasını talep etmiş; başvurucunun bu talebi reddetmesi üzerine
talep edilen işlemin keyfî olarak yapılmadığı iddiası ile görevi ihmal suçundan
işlem yapılması istemiyle başvurucu hakkında şikâyette bulunmuş ve idari
yaptırım uygulanması istemiyle ilgili mercilere başvurmuştur. Başvurucu
hakkında yapılan soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmiş, idari soruşturma da disiplin cezası verilmesine yer olmadığına dair
kararla sonuçlanmıştır. Başvurucunun avukatın kendisi hakkındaki şikâyetlerinin
“iftira” boyutuna vardığı, bu yüzden ruh sağlığının bozulduğu, amirleri ve
arkadaşları arasında iş yapmayan bir kişi durumuna düştüğü gerekçeleriyle
açtığı manevi tazminat davası avukatın şikâyet ve başvurularının hak arama
hürriyetinin sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle derece mahkemelerince
reddedilmiştir.
36. Başvuru konusu olayda avukat, şikâyet ve başvurularını
başvurucuya yönelik bir talebinin reddi sonrasında yapmıştır. Olay yukarıda yer
verilen kriterler (bkz. § 33) ışığında değerlendirildiğinde avukatın şikâyet ve
başvurularının olgusal bir temeli bulunmadığından ve sırf başvurucuya zarar
verme amacıyla yapılmış olduğundan söz etme imkânı yoktur.
37. Öte yandan avukatın şikâyet ve başvuruları adliye çalışanı
sıfatıyla kamu görevi yürütmekte olan başvurucuya karşı, görevi dolayısıyla
yapılmıştır. Bu kapsamda kamu görevlisi olan başvurucunun, görevinin ifasıyla
ilgili olarak yapılan şikâyet ve başvurulara belli ölçüde katlanması gerekir.
38. Avukat, şikâyet ve başvurularında başvurucuya yönelik olarak
"yüksek sesle konuştuğu",
"fevri tavırlar ve nahoş görüntüler sergilediği", "yerli yersiz
rapor almak suretiyle adliyedeki işleri sürüncemede bıraktığı",
"sürüncemede bıraktığı işe örnek olarak da ... dosyanın İcra Müdürlüğüne
gönderilmesi istenmesine rağmen, dosyanın gönderilmediği ve bu şekilde kötü
niyetli davrandığı" şeklinde isnatlarda bulunmuştur. Bu
isnatlardan başvurucunun belli ölçüde incinmiş olduğu kabul edilebilir, ancak
söz konusu isnatların taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla tamamen ilgisiz
oldukları da söylenemez. Öte yandan kişilerin hak arama hürriyetinin kullanımı
esnasında ileri sürdükleri iddiaları açıklarken iddiaların muhatabı olan
kişilerle ilgili belli ölçüde olumsuz değerlendirmelerde bulunması da
hoşgörüyle karşılanmalıdır.
39. Son olarak avukatın şikâyet ve başvurularının başvurucunun
hayatına kayda değer bir etkisinin olduğu söylenemez. Ayrıca, şikâyet ve
başvurular başvurucunun özel hayatı ile ilgili olmadığı gibi şikâyet ve
başvurularda kaba hakaret veya keyfî kişisel saldırı içeren ifadelerin de
kullanılmadığı görülmektedir.
40. Derece mahkemeleri şikâyet için yeterli emare olması
nedeniyle avukatın anayasal koruma altında olan hak arama özgürlüğünü
kullandığı sonucuna varmış ve başvurucunun taleplerini reddetmiştir. Bu
kapsamda derece mahkemeleri, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı ile hak arama hürriyeti arasında bir denge kurma işlemi yapmış ve davaya
konu şikâyetleri ve şikayet dilekçelerinde yer verilen
ifadeleri, şikâyetlere sebebiyet veren olgularla birlikte değerlendirmiş,
başvurucuya yönelik şikâyetlerin ve şikâyet dilekçelerinde yer verilen
hususların başvurucunun kişilik haklarına saldırı seviyesinde olmadığına karar
vermiştir. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinin başvurucunun manevi
tazminat talebinin reddi için sunduğu gerekçeleri ilgili ve yeterli kabul
etmektedir.
41. Bu şartlarda yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı
mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da
dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
pozitif yükümlülüklere uyulduğu, derece mahkemelerince tarafların haklarının
değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir
ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
19/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.