TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET BİLGİN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/11709)
Karar Tarihi: 12/12/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Ali KOZAN
Başvurucular
1.Ahmet BİLGİN
2.Ahmet GÜNER
3.Ahmet KARA
4.Ahmet OBUZ
5.Ali GÜNAY
6.Ali KARA
7.Ali KARAVELİOĞLU
8.Ali NUHOĞLU
9.Ali ÖZLÜ
10.Ali Can OCAK
11.Ayşe CEBECİ
12. Ayşe KARABATAK
13.Ayşe ÖZLÜ
14.Bahri KARA
15.Celal KARA
16.Cemal KARA
17.Cemil ATEŞ
18.Cevat OCAK
19.Emine CAMCI
20.Emine KÜÇÜKAYDIN
21.Emine ÖZLÜ
22.Engin KARA
23.Enver KİBAR
24.Fatime DEMİR
25.Fatma BİLGİN
26.Galip COŞKUN
27.Galip KARA
28.Güllü YILDIRIM
29.Güzsem ATEŞ
30.Hacer KARA
31.Hacı BİLGİN
32.Haci BİLGİN
33.Haci KARA
34.Halil İbrahim KARA
35.Halis BİLGİN
36.Hanım KARAVELİOĞLU
37.Hanım ÖZOĞUL
38.Harun BİLGİN
39.Hasan İSLAM
40.Hasan KARA
41.Hasan KILIÇSAYMAZ
42.Hasan OBUZ
43.Hasan ÖZLÜ
44.Hasan Hüseyin AFAT
45.Hatice USTA
46.Hatun KÖKSAL
47.Hayriye TURAN
48.Hulusi BİLGİN
49.Hüseyin YALÇIN
50.İbrahim GÜNAY
51.İbrahim KARA
52.İsmail AFAT
53.İsmail KARA
54.İzzet DURDU
55.Kemal KİBAR
56.Kukuş KARA
57.Mehmet BİLGİN
58.Mehmet BİLGİN
59.Mehmet GÜNAY
60.Mehmet KARA
61.Mehmet KARA
62.Mehmet KARAVELİOĞLU
63.Mehmet KÜÇÜKAYDIN
64.Muammer KARA
65.Mukaddem SARISOY
66.Murat KARA
67.Mustafa BİLGİN
68.Mustafa BİLGİN
69.Mustafa GÜVEN
70.Mustafa KARA
71.Mustafa KARA
72.Mustafa ÖZLÜ
73.Mustafa YILDIRIM
74.Nadire KARA
75.Nadiye MERT
76.Nanım ÖZOĞUL
77.Necati KARA
78.Nuri KARA
79.Ömer KARAVELİOĞLU
80.Ömer NUHOĞLU
81.Ömer YILDIRIM
82.Peruze TURAN
83.Rifat KILIÇ
84.Sebahattin ATEŞ
85.Süleyman KARACA
86.Sündüz KARA
87.Şaban KARA
88.Temel KARA
89.Temel ÖZLÜ
90.Yunus BİLGİN
91.Yunus ÖZLÜ
Vekili
Alp Tekin OCAK
92.Alp Tekin OCAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yapılması planlanan hidroelektrik santrali için çevresel etki değerlendirmesi raporunun uygun bulunması nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile konut hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Bireysel başvuru10/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Giresun ili, Gelevera, Karaovacık ve Kavraz dereleri üzerinde özel bir şirket tarafından yapılması planlanan Akköy Hidroelektrik Santrali II. Kısım ve Malzeme Ocakları için14/11/2003 tarihli Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu Kararı (Rapor) verilmiştir.
9. Başvurucular 21/11/2011 tarihinde; Sapmaz (Gelevera) köyünün baraj suyu altında kalacağını, havzada bütüncül bir değerlendirme yapılması gerektiğini, iki ayrı dere yatağının çevresel etkileri gözetilmeden değiştirildiğini, esas alınan akarsu ölçümverilerinin eksik olduğunu belirterek hukuka aykırı olan raporun iptali ve yürütmenin durdurulması istemli dava açmışlardır.
10. Ordu İdare Mahkemesi (Mahkeme) 28/3/2012 tarihinde görev yönünden davanın reddine karar vermiş ise de temyiz incelemesinde bu kararın kaldırılması sonucu davayadevam edilmiştir. Mahkeme heyeti tarafından 7/12/2012 tarihinde mahalde keşif yapılmış ve ikisi yüksek inşaat mühendisi biri yüksek orman mühendisi öğretim görevlisinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından 8/1/2013 tarihli rapor Mahkemeye ibraz edilmiştir.
11. Raporda aşağıda belirtilen eksiklikler ve tespitler vurgulandıktan sonra sonuç olarak söz konusu tesislerin inşasının ve tamamlandıktan sonra da işletilmesinin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin ÇED raporunda alınmasıöngörülen önlemler ile birlikte ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olduğu yönünde kanaat belirtilmiştir. Ayrıca ÇED raporunda Hidroelektrik Santral (HES) inşaatının ve tamamlandıktan sonra da işletmesinin fiziksel ve biyolojik olarak çevre üzerindeki etkileri ile alınacak önlemlerin yeterince incelenip değerlendirildiği, alınması öngörülen önlemlerin yeterli bulunduğu ifade edilmiştir.
12. ÇED raporunda;
i. Projenin gerçekleştirileceği alanın doğal özellikleri, fauna ve florasının Doğu Karadeniz Bölgesinin tipik özelliklerini taşıdığı, alanda özel korumayı gerektirir doğal peyzaj ve yapılarla birlikte endemik bitki ve hayvan popülasyonuna rastlanmadığı,
ii.Alanda ve yakın çevresinde özgür koruma gerektirir millî park, tabiat parkı, özel çevre koruma bölgesi, sit alanı vb. korunan alanların bulunmadığı,
iii.Proje uygulamasının heyelana, sele, taşkına vb. neden olmayacağı, -ÇED raporunda can suyu ile ilgili bir değerlendirme olmamakla birlikte- keşif sırasında yapılan gözlemlerde bir miktar suyun mansaba bırakıldığının tespit edildiği, can suyu konusunda sorunla karşılaşılmadığı,
iv.Proje sahası içinde tarım alanı, balık çiftliği, değirmen vb. su kullanımını gerektirir kayda değer işletme, yapı veya tesisin bulunmadığı,
v. Havzalar arası su transferi arasında ÇED raporunda herhangi bilgi ve verinin yer almadığı,
vi. Bir çok havzadan oluşan bu projede havzalar hakkında gerekli olan bilgilerin yeterli düzeyde verilmediği ve projenin bir bütünlük içinde sunulmadığı,
vii. Bazı hidrolik bilgilerin kullanılarak tesisin çeşitli yapılarının boyutlandırılmasında esas alınan debilerin nasıl hesaplandığı ve bu yapıların hangi debilere göre boyutlandırıldığı ile ilgili yeterli bilgi sunulmadığı,
vii. Enerji nakil hatlarıyla ilgili bilgi verilmediği ayrıca yol ağı ile ilgili yeterli inceleme ve değerlendirmenin bulunmadığı özetle tespit edilmiştir.
13. Mahkeme 9/6/2014 tarihli kararıyla anılan bilirkişi raporunda belirtilen tespitlerin bir kısmını hükme esas almak suretiyle davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinde bilirkişi raporunda tespit edilen eksikliklere değinildikten sonra ÇED raporunda can suyu ile ilgili değerlendirmelere yer verildiği, yeteri kadar can suyunun bırakılacağının taahhüt edildiği, can suyu ölçümleri için kurulan akım gözlem istasyonlarının kurulduğu, enerji nakil hatları ile ilgili yükümlülüğün yerine getirileceğinin taahhüt edildiği, yol ağı ile ilgili değerlendirmelerin yapıldığı belirtilerek bu hususlar yönünden bilirkişi raporundaki değerlendirmelerin dikkate alınmayacağı ifade edilmiştir. Mahkeme, bilirkişi raporundaki hükme esas alınabilecek nitelikte bulunan hususlar ile dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeleri birlikte değerlendirerek tesisin kurulması aşamasında ve tamamlandıktan sonra işletilmesi sırasında çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin ÇED raporunda alınması öngörülen önlemlerle birlikte ilgili mevzuata ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olduğu sonucuna ulaşarak davanın reddine karar vermiştir.
14. Anılan karar başvurucular tarafından temyiz edilmiştir. Başvurucuların temyiz sonucunu beklemeden yapmış oldukları 2014/14749 numaralı bireysel başvuru, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur.
15. Danıştay Ondördüncü Dairesi 21/4/2015 tarihli kararıyla başvurucular Mukaddem Sarısoy, Alp Tekin Ocak, Alican Ocak ve Cevat Ocak yönünden anılan kararın bozulmasına, diğer başvurucular yönünden ise onanmasına hükmetmiştir. Bozma gerekçesinde, adı geçen davacıların projenin yapımının planlandığı yörede ikamet etmemesive o yörede taşınmazlarının olmaması nedeniyle güncel ve meşru bir menfaatlerinin ihlal edildiğinden söz edilmeyeceği ve davayı açma ehliyetlerinin bulunmadığı belirtilmiştir.
16. Nihai karar, başvurucular vekiline 10/6/2015 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular 10/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda geçen terimlerden;
Çevre: Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,
…
Çevresel etki değerlendirmesi: Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuzyöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları,
ifade eder.”
19. 2872 sayılı Kanun'un “Çevresel etki değerlendirilmesi” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.
Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve konuya ilişkinusûl ve esaslarBakanlıkça çıkarılacakyönetmeliklerle belirlenir.”
20. 16/12/2003 tarihli 25318 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin “Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler.”
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), çevresel meselelere ilişkin başvuruları iki açıdan incelemektedir. Buna göre söz konusu müdahalelerin esas bakımından Sözleşme'nin 8. maddesine uygunluğunun yanı sıra karar alma süreci de bir bütün olarak ayrıca değerlendirilmektedir. AİHM kararlarında; çevresel meselelerin usul boyutu bağlamında çevresel bilgi edinme hakkı, çevresel karar alma süreçlerine katılım hakkı ve çevresel konularda yargısal yollara başvurma hakkı şeklindeki usule ilişkin güvencelere vurgu yapıldığı anlaşılmaktadır (Hatton ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 36022/97, 8/7/2003,§ 104; Taşkın ve diğerleri/Türkiye, B. No: 46117/99, 10/11/2004, §§115 vd.).
23. Taşkın ve diğerleri/Türkiye kararında (Aynı kararda bkz. §§ 111-126) esas yönünden çevre ile ilgili uyuşmazlıklarda devletlerin geniş bir takdir yetkilerinin bulunduğu belirtilmiştir. Usule ilişkin yükümlülükler yönünden yapılan değerlendirmede ise ÇED sürecine değinilmiş ve başvurucuların bu kapsamda gerekli bilgi ve belgelere ulaşabildikleri vurgulanmıştır. AİHM; buna karşın idari yargı kararlarına rağmen altın madeni ocağı faaliyetlerinin devam etmesine izin verilmesinin bu kararlarla belirlenmiş olan, başvurucuların usule ilişkin elde ettikleri güvenceleri ortadan kaldırdığını tespit etmiştir. AİHM bu gerekçeyle Sözleşme'nin 8. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (benzeryöndeki kararlar için bkz. Öçkan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 46771/99, 28/3/2006, §§ 37-50; Lemke/Türkiye, B. No: 17381/02, 5/6/2007, §§ 30-46).
24. Aydın ve diğerleri/Türkiye (B. No: 40806/07, 13/9/2007, §§ 18-29) kararında AİHM, bir baraj ve hidroelektrik santrali yapımı projesinin çevresel etkisine yönelik şikâyeti incelemiştir. AİHM, uyuşmazlık konusu baraj inşaatı ile hidroelektrik santralinin yapımına başlanmadığına dikkat çekmiştir. AİHM, Sözleşme’nin 8. maddesinin olası bir hak ihlalinin önlenmesini güvence altına almadığını hatırlatmış ve başvurucuların da başvuru konusu projenin çevreye olumsuz etkilerine ilişkin inandırıcı kanıtlar ortaya koyamadıklarına karar vermiştir. AİHM ayrıca, başvurucuların ikamet ettikleri yere önem vermiş ve başvurucularınprojenin yapıldığı yerde ikamet etmediklerini tespit etmiştir. Bu nedenlerle AİHM, başvurucuların özel hayatlarına bir müdahalenin bulunmadığını kabul etmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucular Süleyman Karaca, Fatma Bilgin ve Ömer Nuhoğlu Yönünden
26.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesine göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması için başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamusal eylem veya işlemden başvurucunun kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, §§ 42-45).
27. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarının incelenmesi neticesinde başvuruculardan Süleyman Karaca, Fatma Bilgin ve Ömer Nuhoğlu'nun sırasıyla 19/9/2013, 15/5/2014 ve 17/11/2014 tarihlerinde vefat ettikleri anlaşıldığından kamu gücü tarafından güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenen dava ehliyetine sahip kişi tarafından yapılmaması nedeniyle başvurununincelenmesine olanak yoktur.
28. Açıklanan nedenle bireysel başvuru tarihinden önce vefat etmiş oldukları anlaşılan başvurucular yönünden başvurunun kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucular Mehmet Küçükaydın, Güzsem Ateş, Halis Bilgin, Ali Günay, İbrahim Kara, Ömer Karavelioğlu, Celal Kara, Temel Kara, Hanım Özoğul, Fadime Demir Yönünden
29. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
30. Somut olayda başvurucuların, İdare Mahkemesinde görülen iptal davasında taraf olmadıkları doğrudan bireysel başvuruda bulundukları, hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C.Başvurucular Hasan Özlü, Mustafa Özlü, Ayşe Özlü, Hatice Usta, Hasan Obuz,Cemal Kara ve Galip Kara Yönünden
32. Başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür (Bayram Şahin, B. No: 2013/463, 16/5/2013,§ 16).
33. Somut olayda UYAP kayıtlarının incelenmesinden yukarıda adı geçen başvurucuların, başvuru yaptıktan sonra vefat ettikleri ve başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan gerekçelerle anılan başvurucular yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
D. Başvurucular Mukaddem Sarısoy, Alp Tekin Ocak, Alican Ocak ve Cevat Ocak Yönünden
35. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
36. UYAP üzerinden yapılan araştırmada, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 21/4/2015 tarihli kararıyla başvurucular yönünden bozma kararı verilmesi nedeniyle yargılamaya 2015/927 esas sayılı dosya üzerinden devam edildiği görülmüştür. Mahkemenin 14/7/2015 tarihli kararıyla, başvurucuların projenin planlandığı yörede ikamet etmemeleri ve o yörede taşınmazlarının bulunmaması nedeniyle ehliyet yönünden davanın reddine hükmetmiştir. Başvurucuların temyiz istemi ilk derece mahkemesinin 18/11/2015 tarihli kararıyla süre aşımı nedeniyle reddedilmiştir. Başvurucuların bu kararı temyiz etmedikleri görülmüştür.
37. Somut olayda başvurucuların, iddialarını ileri sürebileceği temyiz olağan kanun yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Diğer Başvurucuların İhlal İddiaları
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
39. Başvurucular 2011 yılında açtıkları davanın karmaşık olmamasına rağmen uzun süre devem ettiğini belirterek, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
40.1/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'ageçici madde eklenmiştir.
41. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Komisyon) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
42. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828,12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
43.Ferat Yüksel kararında özetle; anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
44. Mevcut başvurularda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.
2.Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkı ileKonut Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
46. Başvurucular, ÇED olumlu raporu verilen projenin yapımının planlandığı bölgede bulunan Sapmaz (Gelevera) köyünde doğup büyüdüklerini, köyün verimli arazileri ve 140 hanenin, mezarlığın, caminin sular altında kaldığını, ÇED raporu ile ilgili bilgilendirme yapılmaması üzerine açtıkları iptal davasının projedeki eksiklikleri tespit eden bilirkişi raporuna rağmen reddedildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular Mahkemenin teknik uzmanlık gerektiren bir konuda bilirkişilerin yerine geçerek karar verdiğini, davanın sürüncemede bırakılması nedeniyle projenin büyük oranda tamamlandığını, tespit edilen eksilikler karşısında ek bilirkişi raporu alınması gerektiğini, sağlıklı bir çevrede yaşama haklarının ellerinden alındığını ifade etmişlerdir. Başvurucular ayrıca, ÇED olumlu kararının hukukilik denetiminin etkili bir biçimde yapılması ve tedbir alınması durumunda projenin köyü su altında bırakmayacak şekilde de uygulanabileceğini, biyolojik çeşitliliğe zarar verilmemiş ve ekolojik bütünlüğün bozulmamış olacağını iddia etmişlerdir. Öte yandan başvurucular acele kamulaştırma şartları oluşmamasına rağmen bu yöntemin uygulanarak köyün bir bölümü sular altında kaldığı için diğer bölümü de koruma bandında kaldığından kamulaştırıldığını belirterek, adil yargılanma hakkı, işkence ve kötü muamele yasağının mülkiyet hakkı ve özel yaşama saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
47. Bakanlık görüşünde, başvurucuların mağdur sıfatlarına dair açıklamalar ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından sunulan ÇED sürecine ilişkin genel bilgi ve değerlendirmelere yer verildikten sonra; bilirkişi raporu ve Mahkeme kararlarının gerekçelerinden idarenin ve kamusal makamların baraj yapımı hususuna özenle yaklaştıkları ve ilgili tüm menfaatlerin titiz bir şekilde gözetilmesi için gerekli tedbirleri aldıklarının görüldüğü vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucuların bireysel başvuruda öne sürdükleri iddiaların yargılama sırasında ileri sürülen iddialarla aynı olduğu, bu kapsamda Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal etmediği sürece ya da açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hataların bireysel başvuru konusu yapılamayacağı hatırlatılmıştır.
48. Anayasa'nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir."
49. Anayasa'nın "Konut dokunulmazlığı" kenar başlıklı 21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kimsenin konutuna dokunulamaz..."
50. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru ihlal iddialarının mahiyeti gereği, özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
52. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, esas itibarıyla Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında bulunmayan Anayasa'nın 56. maddesinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi; daha önce pek çok kararında söz konusu hakkın Anayasa’nın fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunması ile ilgili hukuksal çıkarları ihtiva eden 17. maddesi, özel hayata ve aile hayatına saygıyı güvence altına alan 20. maddesi ve konut dokunulmazlığını düzenleyen 21. maddesi ile bağlantılı olarak ve söz konusu hükümlerde yer alan hukuksal çıkarlar üzerindeki etkisi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Mehmet Kurt [GK], B. No: 2013/2552, 25/2/2016, § 46; Ahmet İsmail Onat, B. No: 2013/6714, 21/4/2016, § 59; Fevzi Kayacan (2), B. No: 2013/2513, 21/4/2016, § 39; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, B. No: 2013/6587, 24/3/2016, § 43).
53. Somut başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk husus, başvuruya konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. ve 21. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Bu kapsamda ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler ile başvurucunun özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı arasında gereğince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir (Mehmet Kurt, § 70; Ahmet İsmail Onat, § 84; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 68).Başvurucuların ÇED olumlu raporu kapsamında projenin yapılacağı bölgede bulunan Sapmaz köyünde (Gelevera) ikamet ettikleri,bu bölgede konutları ve tarlaları olduğu, köylerinin baraj suyu altında kaldığı görülmüştür. Başvurucuların açtıkları davalarda derece mahkemelerine sunulan raporların içeriğinde de söz konusu baraj projesinin başvurucuların bulundukları bölgedeki etkilerinin tartışıldığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucuların özel ve aile hayatları ile konut hakkına HES projesininetkisinin Anayasa’nın 20. ve 21. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
55. Devletinözel hayata saygı hakkını etkili olarak koruma vebunlara saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Pozitif yükümlülük anayasal hakların korunmasına yönelik maddi yükümlülüklerin yanı sıra ilgililerin çevresel mesele ile ilgili karar alma sürecine katılımı ile etkili idari ve yargısal yollara başvuru imkânı tanınmasını içeren usuli yükümlülükleri içermektedir.
(1) Usule İlişkin Yükümlülükler Yönünden
56. Çevresel meseleler bağlamında devletin usule ilişkin yükümlülükleri daha önce Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ortaya konulmuştur. Buna göre muhtemel olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacının gerçekleştirilebilmesi için sürece dâhil olan söz konusu tarafların menfaatlerinin titizlikle değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin sağlıklı şekilde yapılabilmesi için de ilgili tarafların sürece etkin katılımının sağlanması gerektiği tartışmasızdır (Mehmet Kurt, §§ 61-66; Ahmet İsmail Onat, §§ 79-81; Fevzi Kayacan (2), §§ 56-61; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 64, 65).
57.Öncelikle somut olayda iptali istenen raporun 14/11/2003 tarihli olduğu davanın ise 21/11/2011 tarihinde açıldığı, geçen bu uzun süre boyunca başvurucuların çevresel bilgilendirme sürecine katılım olanağı bulamadıklarına dair şikâyetlerine ilişkin yeterli açıklama yapmadıkları ve bilgi ve belge sunmadıkları görülmüştür. Nitekim başvurucuların söz konusu projenin zararlı etkilerine dair iddialarını yargısal makamlar önüne taşıma imkânı buldukları anlaşılmaktadır.
58. İkinci olarak başvurucular, derece mahkemelerin kararlarının yeterli bir gerekçe içermediğini vurgulayarak bilirkişi raporunda belirtilen eksikliklere rağmen itirazlarının değerlendirilmediğini ve yeniden rapor alınmadan davanın reddedildiğini ileri sürmüşlerdir. Buna karşın Mahkemece, başvurucunun iddialarının yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporları kapsamında ayrıntılı olarak değerlendirildiği ve iddiaların yerinde görülmeme nedenlerinin kapsamlı bir gerekçe ile karşılandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca bilirkişi raporunda ÇED raporuna daireksiklik olarak tespit edilen hususların ÇED olumlu raporunda karşılandığı belirtilerek bilirkişi raporunun bu kısmının hükme esas alınmama nedeninin Mahkeme karar gerekçesinde açıkça belirtildiği görülmüştür. Ayrıca bilirkişi raporuna başvurucuların itiraz etmediği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile müdahil şirketin itiraz ettiği, Mahkemenin de bu itirazları değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Danıştayın da ilk derece mahkemesinin kararınıhukuka uygun olduğunu belirterek onadığı dikkate alındığında,kararların gerekçesiz olduğu söylenemez.
59. Dolayısıyla başvurucuların söz konusu çevresel rahatsızlığa ilişkin iddialarını, ilgili usule ilişkin güvencelere haiz olarak yargısal makamlara sunma ve inceletme imkânı bulduğu anlaşılmaktadır.
(2) Esasa İlişkin Yükümlülükler Yönünden
(a) Genel İlkeler
60. Anayasa'nın 48. maddesi gereğince özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine uygun yürümesinin sağlanması konusunda devlete düşen bazı yükümlülükler bulunmaktadır (Ahmet İsmail Onat, § 99). Bu bağlamda somut olayda baraj projesine verilen iznin ülkenin ekonomik yararına ilişkin kamu yararına dayalı meşru bir amacı içerdiği açıktır.
61. Bununla birlikte kamu makamlarının özel hayata ve aile hayatına saygı ilekonut hakkının etkili şekilde korunmasını güvence altına almak için gerekli adımları atıp atmadığı önem taşımaktadır. Bu bağlamda söz konusu çevresel etki kapsamında karşı karşıya gelen menfaatler arasında adil bir dengenin tesis edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu alanda kamusal makamların sahip olduğu geniş takdir yetkisi dikkate alındığında çevresel meseleler bağlamında Anayasa Mahkemesinin görevi, söz konusu çevresel rahatsızlığın nasıl sonlandırılacağı veya etkilerinin nasıl azaltılacağının bizzat belirlenmesi değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, yargısal makamlar başta olmak üzere kamusal makamların konuya gereken özenle yaklaşıp yaklaşmadıklarını ve ilgili tüm menfaatleri gözetip gözetmediklerini değerlendirmek durumundadır (Mehmet Kurt, § 78; Ahmet İsmail Onat, § 87; Fevzi Kayacan (2), §§ 66, 67; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 70, 71).
62.Karmaşık çevresel sorunların ele alınıp çözümlenmesi aşamasında karar süreci, çevreye ve kişi haklarına zarar verebilecek faaliyetlerin etkilerini önceden değerlendirecek ve önleyecek şekilde tesis edilmelidir. Böylece bireysel ve kamusal menfaatler arasında adil bir denge tesis edilerek karşıt görüşlerin dile getirilmesine olanak tanıyacak gerekli etüt ve değerlendirmelerin gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Bu bağlamda söz konusu sürece ilişkin bilgilere erişim ve karar alma sürecine aktif katılımın yanı sıra karardan etkilenebilecek olan bireylerin karar alma sürecinde görüş ve menfaatlerinin yeterince dikkate alınmadığını dile getirebilmek için konuyla ilgili her türlü tasarrufa karşı yargısal başvuru hakkına sahip olmaları ve iddialarının yargısal makamlarca özenli bir şekilde değerlendirilmesi son derece önemlidir (Ahmet İsmail Onat, § 94; Fevzi Kayacan (2), § 71; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 75).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
63. Başvurucular, projenin köyü su altında bırakmayacak şekilde de uygulanabileceğini, proje ile biyolojik çeşitliliğe zarar verildiğini veekolojik bütünlüğün bozulduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak Mahkeme tarafından mahallinde yapılan keşifteve sonrasında hazırlananbilirkişi raporunda yapılan tespitler ile başvurucuların bu iddiaları doğrulanmadığı gibi projenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olduğu sonucuna varıldığı görülmüştür.
64. Öte yandan başvuru konusu olayda ilgili yargısal makamlarca yapılması planlanan hidroelektrik santralinin faaliyetlerinin riskleri ve zararlı etkileri yönünden kapsamlı ve nitelikli bir araştırma yapıldığı, yapılan bu araştırma sonucunda uzman bilirkişilerin raporlarına dayalı olarak ÇED raporunda gerekli bütün tedbirlerin öngörüldüğü sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla işletmenin faaliyet süreçlerinde gerçekleştirilen idari eylem ve işlemlerin hukukiliği derece mahkemeleri tarafından iddiaları karşılayacak yeterlilikte değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucuların ve kamunun somut başvuru özelinde karşı karşıya gelen menfaatleri arasında derece mahkemeleri tarafından adil bir denge kurulmadığı ve takdir hakkının sınırlarının aşıldığı sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin kendi takdirini, bilimsel veriler ile bu teknik ve karmaşık alana ilişkin olarak derece mahkemelerinin takdiri yerine ikame etmesi düşünülemez.
65. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal makamların olaya gereken özenle yaklaşmadıkları, olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmedikleri, başvurucuların özel hayata ve aile hayatına saygı ile konut hakkı bağlamında kamusal makamların pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna varılması mümkün değildir.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. ve 21. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile konut hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Süleyman Karaca, Fatma Bilgin ve Ömer Nuhoğlu yönünden başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucular Mehmet Küçükaydın, Guzsem Ateş, Halis Bilgin, Ali Günay, İbrahim Kara, Ömer Karavelioğlu, Celal Kara, Temel Kara, Nanım Özoğul ve Fadime Demir yönünden başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Başvurucular Hasan Özlü, Mustafa Özlü, Ayşe Özlü, Hatice Usta, Hasan Obuz, Cemal Kara ve Galip Kara yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,
4. Başvurucular Mukaddem Sarısoy, Alp Tekin Ocak, Alican Ocak ve Cevat Ocak yönünden başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Diğer başvurucular yönünden başvurunun;
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile konut hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili kısmının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 20.ve 21 maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile konut hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA, 12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.