TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMÜR ÇAĞDAŞ ERSOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/11715)
|
|
Karar Tarihi: 12/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ömür Çağdaş ERSOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Doğukan Tonguç CANKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Başbakan'a yönelik sözler nedeniyle verilen adli
para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ifade
özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. 1990 doğumlu olan başvurucu olay tarihinde üniversite
öğrencisidir. 18/12/2012 tarihinde başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı
kişiler, Göktürk-2 uydusunun uzaya fırlatılması nedeniyle Ortadoğu Teknik
Üniversitesi (ODTÜ) Yerleşkesi’nde düzenlenen törene
ilgili dönemde başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımını protesto etmek
istemiştir. Anılan kişilerle güvenlik güçleri arasında çatışmalar yaşanmıştır.
8. Protesto olayları ile ilgili olarak gözaltına alınan
şahısların 22/12/2012 günü Ankara Adliyesine sevk edilmesi sırasında
şüphelilere destek vermek amacıyla Ankara Adliyesi civarında toplanan grup
adına başvurucu bir açıklama yapmıştır. Açıklamanın başvuru konusu olayla
ilgili kısmı şu şekildedir:
"Arkadaşlar bugün arkadaşlarımızın
düzmece bir operasyonla alınışı zafere sonuçlanmıştır ama bu geçici bir
zaferdir. Bu kavga Tayyip Erdoğan'ın zapt edilecek bir kale olarak bellediği
ODTÜ'de tokat yemesi ve bunun karşılığında intikam hırsıyla kudurmuş bir köpek
gibi öğrencilere saldırmasına karşı atılmış ikinci bir tokattır. Bugün burada
mücadelemizin meşruluğu ve haklılığı sayesinde ve tüm toplum nezdinde şu an
birazdan aramıza gelecek arkadaşlarımızın verdiği kavganın haklı olması meşru
olması sayesinde arkadaşlarımızı almış bulunuyoruz. Ama burada bir kere daha
haykırmak gerekiyor ki üniversitelerde mücadelede bu ülkede mücadele kavga
bitmemiştir. Daha yeni başlamıştır. ODTÜ'de yakılan ateşin etrafa sıçradığı
müddetçe bu kavga büyümeye ve AKP diktatörlüğünü ve uyduruk padişahlığı bu
ülkeden silip atmaya, üniversiteleri yeniden gençliğin geleceğini yeniden
kurmanın fitilini ateşlemenin ilk adımını attığımız bu günlerde mücadele
kararlılığıyla zafer sarhoşluğuna düşmeden ve saldırılann
devam etmesini öngörerek mücadelemizi büyüterek devam etme iradesiyle ayrılmak
zorundayız."
9. İlgili dönemdeki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ODTÜ'de
yaşanan olaylarla ilgili aşağıdaki açıklamaları yapmıştır.
25/12/2012 tarihli açıklama
"Demokrasilerde eleştirilerin olmasının
en doğal hali olduğunu o programda da ifade ettim. Fakat eleştiri hiçbir zaman
gücünü şiddetten almamalıdır. Eğer şiddetten alıyorsa onu savunan kim olursa
olsun ben bir başbakan olarak onun karşısına dikilirim. Bu bir rektör
akademisyen kim olursa olsun. Bir rektör elinde demir bilyeleri polisine atmayı
öğretmez. Aynı şekilde okulun içinde araba lastiklerini yakmayı da gerektirmez.
Sırtlarındaki çantayla molotofla terör estiremez. Bir
öğrenci üniversiteyi terör alanına çeviriyorsa ve farklı üniversiteden
gelenlerle böyle bir eylemi gerçekleştiriyorsa kimse bunu bir protesto olarak
değerlendiremez. Bunu söyleyenler bana göre o mesleğe bıraksınlar ve şiddetten
güç alan birileri olarak meydana çıksınlar. Akademisyenler bu ülkeyle neler
katabileceğini anlatsın. Yoksa sapan demir bilye ile oraya gel lastikleri yak, molotoflarla saldır, sonra güvenlik güçlerinin orada
durusundan rahatsız ol. Güvenlik güçlerimiz görevlerini yapmıştır. Bende
güvenlik güçlerimi başarılarından dolayı kutluyorum, tesekkür
ediyorum. Öğretmenleri akademisyenleri de kınıyorum."
27/12/2012 tarihli açıklama
Ben bu eylemlere karışan öğrenciler ya da
sözde öğrenciler konusunda onların sırtını sıvazlayan hocalar, üniversite
yönetimleri konusunda söyleyeceklerimi çeşitli vesilelerle söyledim. Ancak
burada üzerinde hassasiyetle durulması gereken başka bir konu var. 10 gündür
işte o medya kuruluşları şiddet uygulayan bu göstericilerin sırtını
sıvazlıyorlar, 10 gündür sosyal medyada, televizyon ekranlarında, gazete
sayfalarında bunların avukatlığı yapılıyor. 10 gündür bu şiddet içerikli
gösteri adeta kutsanıyor...
Sadece olayda demir leblebi atmak yok.
Sırtlarda, çantaların içinde kilit taşları, bunun yanında molotoflar,
o da geç bir taraftan da kampüsün içinde otomobil lastikleri yakılıyor. Bu
üniversitenin kampüsünün içerisinde otomobil lastikleri yakılıyor. Şimdi ben
merak ediyorum; bu okulun yönetimi, akademisyenleri, bu öğrencilere bu işi mi
öğrettiler? Nasıl sapan kullanılır, hangi cins kullanılır? Veya araba
lastikleri ne zaman, hangi ortamda, nasıl yakılır? Veya molotof
nasıl yapılır, kimlere nasıl atılır? Bu mu öğretildi bunlara? Biz de öğrencilik
yaptık, biz kimsenin burnunu kanatmadık. Öyle yetiştik, geldik"
10. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun açıklamasında
geçen "Bu kavga Tayyip Erdoğan'ın zapt
edilecek bir kale olarak bellediği ODTÜ'de tokat yemesi ve bunun karşılığında
intikam hırsıyla kudurmuş bir köpek gibi öğrencilere saldırmasına karşın
atılmış ikinci bir tokattır." şeklindeki sözlere karşı kamu
görevlisine görevinden dolayı hakaret suçlamasıyla iddianame düzenlemiştir. Yargılamayı
yapan Ankara 39. Asliye Ceza Mahkemesi başvurucunun 7.080 TL adli para
cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
(HAGB) karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"... sanığın ... 'Bu kavga
Tayyip Erdoğan'ın zapt edilecek bir kale olarak bellediği ODTÜ'de tokat yemesi
ve bunun karşılığında intikam hırsıyla kudurmuş bir köpek gibi öğrencilere
saldırmasına karşın atılmış ikinci bir tokattır' şeklinde beyanda bulunduğu,
dosyada mevcut tüm tutanak ve belgelerden ve savunmadan anlaşılmış olmakla;
sanığın sübut bulan suç tarihinde kamu görevi yapan görevli Başbakan'a
görevinden dolayı hakaret suçunu işleyiş biçimi, sanığın güttüğü amaç ve saiki dikkate alınmış, ...adli para cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir. Ancak sanığın yeniden suç işlemeyeceği
hususunda mahkememizce olumlu kanaate varıldığı anlaşılmakla, sanığın 5 yıl
süre ile denetim süresine tabi tutulmasına ve hakkında verilen hükmün
açıklanmasının geriye bırakılmasına yönelik aşağıdaki şekilde hüküm kurma
gereği hasıl olmuştur..."
11. Başvurucunun anılan karara itirazı 22/5/2015 tarihinde
reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 9/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 8/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125.
maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarışöyledir:
"(1)
Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir
fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve
saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için
fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
...
(3)
Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
...
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir
yıldan az olamaz."
B. Uluslararası Hukuk
14. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu
verildiği bir karar için Kemal Kılıçdaroğlu (B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§
29-35) kararına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu;
i. Öğrencilerin Başbakan'ın ODTÜ'ye gelmesi sebebiyle yapmış
olduğu protestolara polisin çok sert bir şekilde müdahale etmesi üzerine
olayların vahameti nedeniyle başvuruya konu sözleri söylediğini,
ii. Başbakan'ın olaylardan sonra yaptığı açıklamalarda protesto
eden öğrencileri terör eylemleri gerçekleştirmekle suçlarken arkasında birçok
yaralı bırakan güvenlik güçlerini tebrik ettiğini, sözlerini Başbakan'ın
açıklamalarına karşı sarf ettiğini,
iii. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları uyarınca
siyasetçilerin eleştirilere karşı hoşgörülü olması gerektiğini,
iv. Türk Dil Kurumunun sözlüğünde kudurmak kelimesinin mecazi
anlamının "aşırı davranışlarda
bulunmak, taşkınlık göstermek" olarak ifade edildiğini, bu bağlamda
"kudurmuş bir köpek gibi"
ifadesiyle asıl amacının Başbakan'ın aşırı davranışlarını ve ifadelerini
betimlemek olduğunu belirtmiş ve bütün bu nedenlerle ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya
başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.
Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…”
1. Müdahalenin Varlığı
18. Başvuru konusu olayda başvurucunun Başbakan'a yönelik
sözleri nedeniyle adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin HAGB kararı verilmiştir.
Bu kapsamda söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne
yönelik bir müdahale yapılmıştır.
2. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
19. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
20. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
a. Kanunilik
21. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
b. Meşru Amaç
22. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
kararın başkalarının şöhret veya haklarının
korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç
taşıdığı sonucuna varılmıştır.
c. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
i. Genel İlkeler
(1)
Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
23.Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden
ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü
kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi,
düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya
başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi
gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu
çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(2)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun
Olması
24. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme,
sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç
arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz.
Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik
toplum düzeninin gereklerineaykırı olmama"
ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama"
biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir
bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM,
E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017,
§ 18).
25. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve
istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya
elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem
olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veyaulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır
olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet
Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan,
§ 51).
26. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini
ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp
sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı
ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında
olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Bekir
Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan
Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58,
61, 66).
27. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengeninkurulmasına
işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine
terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin
menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde
orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü
kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken
ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan
korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici
mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı
farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57;
Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50;
Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
28. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya dazorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(3) Başkalarının
Şöhret veya Haklarının Korunması
29. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü
kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının
şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel
kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B.
No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî
olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür
(Nilgün Halloran, B.
No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123,
2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, §
45; Önder Balıkçı, B. No:
2014/6009, 15/2/2017, § 44).
30. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır(siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B.
No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili
olarak bkz. Nilgün Halloran,
§ 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), §
82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
(4) İfade
Özgürlüğü ile İtibarın Korunmasını İsteme Hakkı Arasında Adil Denge
31. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında başvurucunun müdahale
edilen ifade özgürlüğü ile başvurucunun ifadeleri nedeniyle katılanın (somut
olayda Başbakan) müdahale edilen şeref ve itibar hakkı arasında adil bir
dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir. (Nilgün Halloran, §
27; İlhan Cihaner
(2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar
arasında dengeleme yapılabilmesi için başvurucunun kullandığı ifadelerin
türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik
kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile
getirildiğinin, kime yöneltildiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin ve
ilgili kişilerin önceki davranışlarının ve kamuoyu ile diğer kişilerin
kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir (Kadir Sağdıç [GK],
B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Bunun için başvurucu
tarafından kullanılan ifadelerin kullanıldığı bağlamdan kopartılmaksızın olayın
bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün
Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).
(5) Temel
Hak ve Özgürlüklerin Kullanımında Ödev ve Sorumluluklar
32. Anayasa'nın 26. maddesi sınırsız bir ifade özgürlüğünü
tamamen garanti etmemiştir. Somut başvuruyla bağlantılı olarak söylenecek
olursa siyasetçilere yönelik eleştirilerin kişilerin itibarlarına zarar verir
boyuta ulaşmaması gerekir. Bu, kişilerin sahip oldukları temel hak ve
hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapan
"Temel hak ve hürriyetler, kişinin
topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva
eder." biçimindeki Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci
fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün
kullanımına herkes için geçerli olan bazı görev
ve sorumluluklar getirmektedir (örnek kararlar için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B.
No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK],
B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67;Önder Balıkçı, §
43). Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade
özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi, bir cezanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezlikten gelmeyecektir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
33. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından ODTÜ'de polis ile
göstericiler arasında yaşanan çatışmalar sonrasında gözaltına alınan şahısların
adliyeye sevk edilmesi esnasında Başbakan'ı hedef alan bir açıklama yapılmış ve
açıklamada"... Tayyip Erdoğan'ın ...
intikam hırsıyla kudurmuş bir köpek gibi öğrencilere saldırmasına karşın
atılmış ikinci bir tokattır." şeklinde ifadeler kullanılmıştır.
34. Başvurucu, bu sözleri ilgili dönemdeki Başbakan'ın
açıklamalarına karşı söylediği iddiasındadır. Ancak başvurucunun ve Başbakan'ın
açıklama yaptığı tarihler dikkate alındığında başvurucunun sözlerinin
Başbakan'ın açıklamalarına verilmiş bir yanıt olduğu yönündeki iddialarının
geçerli olmadığı görülmektedir. Çünkü başvurucu, başvuruya konu açıklamalarını
22/12/2012 tarihinde yapmış; Başbakan'ın yukarıda yer verilen ve başvuru
formunda atıf yapılan açıklamaları ise 25/12/2012-27/12/2012 tarihlerinde
yapılmıştır (bkz. §§ 8, 9).
35. Bu bağlamda başvurucu tarafından kullanılan ve değer yargısı
niteliği taşıdığı anlaşılan "kudurmuş
bir köpek gibi" şeklindeki ifadeler olgusal bir temelden de
yoksundur. Bu açıdan başvurucu tarafından söylenen sözler, Başbakan'a karşı
olgusal bir temele dayalı incitici hatta şok edici yorum ve değerlendirmelerle
değil ona yönelik saldırılarla alakalıdır. Başvurucunun sözleriyle hedef alınan
Başbakan'ın üst düzey bir siyasetçi olması hasebiyle kendisine yönelik
açıklamalarına sade vatandaşlara kıyasla daha fazla müsamaha göstermeleri
beklenebilirse de Başbakan "kudurmuş
bir köpek gibi"şeklindeki
değer yargısı içeren sözler nedeniyle bir saldırıya hedef olmuştur. Bu
itibarla mevcut davada dile getirilen kaba, aşağılayıcı, küçük düşürücü,
abartılı, kişisel saldırı içeren sözlerin -açıklamaya sebep olan olayın bir
tarafı ve konuşmanın çerçevesi politik alanda kalsa bile- kabul edilebilir
sınırları aşması nedeniyle siyasi bir tartışma içindeki bir görüş olarak değerlendirilmesi
zordur.
36. Başvurucu, hakkında HAGB kararı verilerek beş yıl boyunca
denetim altına alınmasına neden olan ifadeler bağlamında ifade özgürlüğünü
kullanırken kendisi için de geçerli olan görev ve sorumluluklara uygun
davranmamıştır. Bu kapsamda nahoş ve temelsiz saldırıların hedefi hâline gelmiş
olan Başbakan'ı korumak için ifade özgürlüğü bağlamındakiödev
ve sorumluluklara uygun davranmayan başvurucuya yaptırım uygulanması konusunda
zorunlu bir toplumsal ihtiyaç söz konusudur.
37. Anayasa Mahkemesi açıklanan nedenlerle başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği
ve dolayısıyla derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip
oldukları takdir paylarını aşmadıkları sonucuna ulaşmaktadır.
38. Öte yandan ilk derece mahkemesinin kararında Anayasa
Mahkemesi içtihatlarında ortaya konulan kriterleri herkesi tatmin edecek
derecede ayrıntılı olarak ele aldığı söylenemez. Ancak Anayasa Mahkemesinin
vardığı sonuçlarla birlikte karar değerlendirildiğinde Mahkemenin başkalarının
şöhret veya haklarının korunması amacı temelinde başvurucu hakkında verilen
HAGB kararını haklı göstermek için sunduğu gerekçeler ilgili ve yeterli kabul
edilmiş, kararın keyfî bir biçimde verildiği değerlendirilmemiştir.
39. Müdahalenin orantılılığı ile ilgili olarak ise derece
mahkemelerinin infazı mümkün hapis cezası ya da para cezasına hükmetmediği
sadece 7.080 TL adli para cezası bakımından HAGB kararına başvurduğu gözönünde bulundurulmalıdır. Bu kapsamda başvurucuya
yönelik HAGB kararının gözetilen amaç ile makul bir orantılılık ilişkisi içinde
olup olmadığı da değerlendirilmelidir.
40. HAGB, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya
hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine
bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir (Ali
Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, 19). HAGB kararı, yargılamayı
hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp ceza yargılamasını sona
erdiren düşme nedenlerinden biridir. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (10)
ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere denetim süresi içinde kasıtlı
bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere
uygun davranıldığı takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan
kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi
veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması
hâlinde de hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali
Gürsoy, § 21). HAGB kurumunun anılan nitelikleri dikkate alındığında
HAGB kararının etkileri itibarıyla infazı mümkün hapis cezası ya da para
cezasına kıyasla daha hafif bir önlem olduğu söylenebilecektir. (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. İhsan Taş, B. No: 2014/11255, 21/11/2017,
§ 48; Umut Bulut, B. No:
2015/16643, 4/4/2018, § 41). Bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale
oluşturan HAGB kararının orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğünün
ihlali iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.