TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BURAK BAYBURT VE ZEYNEP BAYBURT BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/12057)
Karar Tarihi: 22/1/2019
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. Burak BAYBURT
2. Zeynep BAYBURT
Vekili
Av. Ahmet KÖKSAL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakınlarının ölümünde sorumluluğu bulunduğu iddia edilen kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvuruculardan Zeynep Bayburt, epilepsi hastası olan eşi Y.B.nin nöbet geçirmesi üzerine 30/12/2014 tarihinde Giresun Devlet Hastanesi (Hastane) Acil Servisine başvurmuştur. Başvurucu; eşinin üç gündür ilaçlarını almayı reddettiğini, saldırgan hareketlerinin ve genel durumunun giderek kötüleştiğini ilgili doktora ifade etmiştir.
7. İlk aşamada Hastanenin Acil Servisinde gerekli tetkikleri yapılan Y.B.nin nedeni bilinmeyen yüksek ateşinin olduğu, sık sık epilepsi nöbeti geçirdiği, beyin iltihabı şüphesi bulunduğu, kendisinde bilinç bozukluğu oluştuğu için aynı Hastanede görev yapan Nöroloji Doktoru T.Y. tarafından yoğun bakım servisine yatırılması uygun görülmüştür.
8. 31/12/2014 tarihinde Y.B.nin genel durumunda düzelme olduğunu tespit eden T.Y., hastanın birkaç gün daha yoğun bakımda takip ve tedavi edilmesinin uygun olacağını değerlendirmiştir.
9. 2/1/2015 tarihinde Y.B.nin tamamen bilinci yerinde olarak tedaviyi reddetmesi, yoğun bakım hemşiresini darbetmesi ve saldırgan davranışlarının aşırı biçimde devam etmesi üzerine Y.B., hasta yakınlarının da rızası ile her iki kol ve bacağından kol ve bacak bağlarıyla, ayrıca gövdesinden çarşafla bağlanarak sakinleştirici ilaçlar yapılmak suretiyle yatağa sabitlenmiş bir şekilde yoğun bakımdan Nöroloji Servisine çıkarılmıştır.
10. 3/1/2015 tarihinde Y.B. odada yalnız olduğu bir anda bağlarından kendini kurtarmış, saat 16.20 sıralarında sesler üzerine gelen hemşireler tarafından camda iken fark edilmiş ancak kendisine yetişilemeden odasının camından atlamak suretiyle intihar etmiştir. Y.B. yapılan tüm müdahalelere rağmen saat 16.50'de hayatını kaybetmiştir.
11. Saat 17.00 sıralarında Giresun Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) haber verilmesi üzerine Başsavcılık tarafından olayla ilgili olarak derhâl ve resen soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular da 30/1/2015 tarihli dilekçeyle ölüm olayında sorumluluğu bulunan sağlık personelinden şikâyetçi olmuştur. Her iki soruşturma Başsavcılık tarafından 2015/4 numaralı dosyada birleştirilerek yürütülmüştür.
12. Olayın haber verilmesi üzerine aynı gün Hastaneye gelen Cumhuriyet savcısı, olay yeri ile müteveffanın yattığı odada da incelemeler yapmıştır. Cumhuriyet savcısı huzurunda, saat 18.30 civarında Olay Yeri İnceleme Bürosunda görevli kolluk görevlisi tarafından fotoğraf çekimi yapılırken aile hekimliğinde görevli bilirkişi doktor tarafından da ölü muayene işlemi gerçekleştirilmiştir.
13. 3/1/2015 tarihli Ölü Muayene Tutanağı'nda özetle cesedin sağ kaşında sıyrık olduğu, sağ kulağından kan geldiği, kafatasında 5 cm civarında, düşmeye bağlı kesi ve çökme kırığı bulunduğu, boyun kemiğinin kırık olduğu, sağ ayak bileğinde morarma ve sıyrıklar ile sol diz kapağında morluk olduğu, herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir. Raporda, ölüm sebebinin kafa travmasına bağlı solunum ve dolaşım yetmezliği olduğu tespitinde bulunulmuş ve kesin ölüm sebebinin tespiti için klasik otopsi yapılması gerektiğine istinaden cesedin Trabzon Adli Tıp Kurumuna (ATK) sevkine karar verildiği belirtilmiştir.
14. Başsavcılık tarafından aynı gün ceset klasik otopsi işlemi için ATK Trabzon Grup Başkanlığına gönderilmiştir. ATK'nın 27/2/2015 tarihli otopsi raporunda özetle, kafatasında oksipitalde çok parçalı çökme kırığı, çok sayıda kaburgada ayrıklı parçalı kırık, sağ göğüs boşluğunda kan, her iki akciğerde kanama, her iki göğüs arka duvarda kaburga kırıkları bulunduğu, otopsi esnasında alınan kan, göz içi sıvısı ve idrarın kimyasal tetkikinden rastlanan ilaç etken maddelerinin tedavi dozlarında olduğu belirtilerek kesin ölüm nedeninin genel beden travmasına bağlı kafatası, omurga ve kaburga kırıkları ile birlikte bulunan beyin kanaması, beyin doku harabiyeti ve iç organ harabiyeti olduğu tespitine yer verilmiştir.
15. Giresun İl Emniyet Müdürlüğü 13/1/2015 havale tarihli fezlekesiyle olaya dair temin edilen bazı tanık beyanlarını Başsavcılığa iletmiştir.
16. Başsavcılık Hastaneden 18/2/2015 tarihinde müteveffanın odasının bulunduğu koridoru görüntüleyen kamera varsa kayıtlarını talep etmiş, Hastane 2/3/2015 havale tarihli yazısıyla belirtilen yeri görüntüleyen bir kamera bulunmadığını bildirmiştir.
17. Başsavcılık 10/2/2015 tarihinde Giresun Valiliğinden (Valilik) olayda kusuru bulunan Hastahanede görevli sağlık personeli hakkında görevi ihmal suçundan soruşturma yürütülmesi için 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilmesi talebinde bulunmuştur.
18. Olay anında Hastanede görevli nöbetçi nöroloji doktoru, hastadan sorumlu nöroloji doktoru, idari nöbetçi patoloji doktoru, nöroloji servisi hemşireleri, yoğun bakım hemşireleri ve nöbetçi sorumlu hemşire hakkında ön inceleme yürütülmüştür. Ön incelemeciler tarafından hastadan sorumlu doktorlar, yoğun bakımda ve serviste olay günü görev yapan hemşireler, klinik destek görevlileri, temizlik görevlisi ve güvenlik görevlisinin beyanları alınmıştır. Anılan şahıslar olayın seyrine ilişkin benzer beyanlarda bulunmuşlardır.
19. Hastadan sorumlu olan Nöroloji Doktoru T.Y.nin ön inceleme sırasında alınan beyanının ilgili kısımları şöyledir:
" [Y.B.] isimli erkek hasta 30.12.14 tarihinde acil servise başvurmuştur. Hastanın bilinen epilepsi hastalığı ve bununla ilgili kullandığı ilaçları mevcutmuş. Hasta acil servise, evde olan kasılmalarının ardından halsiz ve uykuya meyilli bir halde getirilmiş. Takiplerinde aşırı derecede huzursuz ve sinirli, etrafına saldıran bir durum gelişmiş, arada kasılmaları da devam ediyormuş. Hasta yakınları acil doktoruna 3 gündür böyle olup, giderek kötüleştiğini ve ilaçlarının hiç birini almadığını ifade etmiş. 30.12.14 tarihinde acile bakan sorumlu nöroloji doktoru ben olduğum için acil doktoru tarafından telefonla arandım ve hasta hakkında bilgilendirildim, ateş yüksekliğinin 38.5 santigrat derece olduğu, hastanın 2 gün önce 28.12.14 tarihinde aynı şikayetlerle nöroloji polikliniğinde görüldüğü, ilaç düzenlenerek ilaçlarını düzenli almasının söy1endiği ve hastanın o gün genel durumu iyi olduğundan evine gönderildiğini öğrendim. Ardından bir süre sonra poliklinik odamda muayene yaparken odama gelen hastanın yakını ile görüştüm. ... Hastanın bana danışıldığında ateş yüksekliğinin de olduğunu öğrenince hastanın sara nöbetlerini tetikleyen bir enfeksiyon varlığı açısından enfeksiyon hastalıkları tarafından konsulte edilmesini ... ifade ettim. Enfeksiyon hastalıkları doktoru tarafından ayrıntılı olarak değerlendirilen hastanın birçok farklı tah1i1, tetkik ve belinden beyin suyu alınarak ensefalit/meningoensefalit yönünden tahlil yapılmış. Ancak yüksek ateşe neden olabilecek herhangi bir enfeksiyon odağı bulunamadığı, ateş takibi gerektiği, alınan kültür tetkiklerinin sonuçlarına göre tekrar değerlendirileceği belirtilmiş. ... acile hastayı değerlendirmek için gittiğimde, hastaya aşırı sinirlililiği, küfürlü konuşmaları ve yatağında zapt edilemediği için ben gelmeden hemen önce nörodol iğne yapıldığını öğrendim. ... Hastanın eşi tarafindan bu durumun daha öncede defalarca olduğu belirtildi ve nörodol iğnesinin epileptik nöbet tetikleme yan etkisi nedeniyle hastaya yan etki yapmış olduğu göz önünde bulundurularak, jeneralize tonik-klonik nöbetleri art arda tekrarlayan hastaya infuzyonu yapıldı. Nedeni bilinmeyen ateş yüksekliği, ensefalit şüphesi ve status epileptikus kliğini olduğudan hastaya yatış yapılması uygun görüldü...
...
Yine eski kayıtlarda geçen ilaçları incelediğimde bu bu branşlarla ilgili ilaçlar dışında psikiyatri gibi herhangi bir branşa ait kayda rastlamadım. ... Acilde çekilen beyin diffüzyon MRG'de sol beyin yarısında yaygın geçirilmiş damar tıkanıklıklarına bağlı hasarlı alanlar gördüm, ... Hastaya EEG çekilmesini istedim. Ancak 28.12.14 tarihli yeni çekilen EEG olduğunu öğrendiğim için çekilen EEG incelemesini değerlendirdim. ... Hastaya hem nöbet kontrolünü sağlamak hem de epilepsi nöbeti geçirmediği aralarda olan saldırganlığını önlemek amacıyla diazem tedavisi uyguladım. ... Enfeksiyon hastalıkları tarafından ensefalit şüphesi ve ateş yüksekliği açısından kültür sonuçları çıkana kadar tedavide geç kalınması için intravenöz antibiyotik tedavisi başlandı. Ensefalit şüphesini netleştirmek için kontrastlı beyin MRG için randevu alındı. ... 31.12.14 tarihi akşam saatlerinde yaptığım hasta başı vizitimde diazem infüzyonunun 2. gününde nöbetlerinin durduğunu, uykuya meyilli olsa da bilincinin açı1dığını ve sorduğum sorulara kısmen de olsa anlamlı cevap vermeye başladığını, normal yemek yemeğe başladığını gördüm. Ateş ve bilinç yakın takibine devam edilmesinin uygun oacağını düşünerek bir iki gün daha yoğun bakımda takip edilmesine karar verdim. Genel yoğun bakım hemşirelerine de, hasta iyice düzelirse ve eş zamanlı başka yoğun bakım ihtiyacı olan bir hasta söz konusu olursa hastanın normal servise çıkabitecegi yönünde bilgi verdim. 03.01.2015 tarihinde ilaç1ara rağmen aşırı saldırganlığının olduğunu, yoğun bakım hemşirelerine saldırıda bulunup, hastanın bilincinin tamamen açık olarak tedaviyi reddettiği hastane telefonundan cep telefonum aranarak tarafıma bildirildi. Sözlü order ile hastaya diazem yapılması, bu durumun yakınlarına bildirilmesi gerektiğ, hastanın kendisinin tedaviyi kabul etmediğine dair imza alınarak taburcu olabileceği ya da hasta ı.v. antibiyotik aldığı ve nöbet açısından takibi yönüyle yatmasında fayda olduğundan hasta yakınları ile görüşülerek. serviste yakınları tarafindan kontrol ve yakın gözetim altında tutulabilecekse servise alınması öneri1di. Yoğun bakım hemşiresi tekrar telefon açarak, hasta yakınları ile görüştüklerini ve hasta ile ilgilenmeyi ve başında durmayı kabul ettiklerini, hastayı hastaneden çıkarmak istemediklerini bildirdi ve hasta diazem uygulanarak nöroloji servisine geçirilmesi ifade edildi. ... Hastanın yoğun bakımdan çıkabilecek kadar iyi durumda olduğu ve yoğun bakım yatağı ihtiyacı olması halinde yoğun bakımdan servise çıkarılabilecek bir hasta olduğu, yoğun bakım vizitini yapan nöbetçi anestezi ve yoğun bakım uzmanı hekim tarafindan da hemşirelere ifade edilmiş. .... Servis hemşireleri ve personel tarafından hastanın kendisine zarar vermemesi amacıyla her bir kolundan iki kol bağı, her bir bacağından bacak bağı ve gövdesinden çarşafla yatağa bağlanan (bu durum için hasta yakınından sözel ve yazılı onay alınmıştır) hastaya nöbetçi doktor tarafından nörodol yapılması servis hemşiresine söylenmiş. Ancak hasta öncesinde tarafıma telefonla danışıldığında hastaya nörodol yapılması halinde epilepsi nöbetlerini tetikleyici yan etki yaptığından ... mümkün olduğunca uygulanmaması, seroquel 200 mg tablet verilmesi, tekrar zorda kalınırsa diazem uygulanabileceği, ancak diazem çok kısa bir süre önce yoğun bakımdan çıkarken yapıldığından ve ard arda uygulanan dozları solunumu deprese edici etki yapabileceğinden seroquelin etkisinin beklenmesi önerilnıişti. Bu nedenle ... hastaya 200 mg seroquel ağızdan verilmiş ve hastanın ilacı yuttuğundan emin olunana kadar hemşire başında beklemiş. Hastanın ilacı yuttuğundan emin olan servis hemşiresi, yatağa kollarından, bacaklanndan ve gövdesinden bağlanarak sabitlenmiş olan hastayı hastanın eşine, yani refalartçisine teslim ederek, kısa bir süreliğine odadan ayrılmış. Hasta yakını da hastanın durumunu gördüğü, hastanın başında durması ve herhangi bir durumda hemşire hanımlara haber vermesi kendisine söylenmiş olmasına rağmen odayı terk ettiği ve aynı servisteki başka bir odada tanıdığı kişilerin yanına gitmiş olduğu hem hastane personeli hem de servisteki diğer hastalar tarafından bana söylenmiştir. Hasta, yakınının odada olmadığı bu süre içerisinde yatağa sabitleme bağlarını koparmış, idrar sondasını ve damar yollarını çıkarmış. Yan odadan gelen gürültüleri duyan diğer odadaki hasta ve hasta yakınları hemşire hanımlara seslenmiş, hızla olay yerine gelen hemşire hanım odanın kapısını açtığında hastayı camda görmüş ve o anda hemşire yetişemeden hasta odasının camından 2. kattan aşağı atlayarak intihar etmiş ve acil serviste yapılan tüm müdahalelere rağmen yanıt alınamayarak hayatını kaybetmiş (ex olmuş)..."
20. Hastanın servise çıkarılmasından sonra ilk tedavisini yapan Hemşire B.O.nun beyanının ilgili kısımları şöyledir:
"...Daha sonra tahminen 15:50 civarında genel yoğun bakımdan hasta bir hemşire, iki tane yoğun bakım klinik destek personeli ve bir hastane özel güvenlik görevlisi ile birlikte hastanın eşi refakatinde yatağa sabitlenmiş bir şekilde nöroloji servisine geldi. Hasta servis koridorunda yoğun bakım yatağından normal servis yatağına alınırken saldırgan davranışları ile biz görevlilere karşı küfür ederek saldırmaya çalıştı. Güvenlik görevlisine tekme attı. ... Hatta görevli dört tane erkek personel tarafından zor zapt edildi. Hasta o sırada yanımızda olan eşini gördükçe daha çok saldırganlaşıp küfürler etmeye başladı. ... Hastanın eşi yapılan işlemleri görüyordu. O sesleri duyan nöbetçi dahiliye uzmanı Dr. [F.V.] yanımıza geldi. ... O sırada Dr. [T.Y.] tarafından sözlü ordır edilen seragual 100 mg tablet koridorda Hemşire [E.D.] tarafından hastaya yutturuldu. Dr. [F.V.] sakinleştirici norodol akineton ampul yapmamızı söyledi. Bizde Dr. [T.Y.nin] epilepsi nöbetlerini artıracağını söylediğinden yapmamamız gerektiğini söyledik. Dr. [F.V.] de tamam dedi. Hasta servis koridorunda yaklaşık 15- 20 dakika yoğun bakım yatağından servis yatağına alınmaya çalışıldı. Yatağa alındıktan sonra 2 ayakları 2 kolları ikişer tane sabitleyici ile yatağa bağlandı. Ayrıca göğsünden tespitlenerek hareketi kısıtlandı .... Bu arada hastanın eşi kapı önünde bizi izliyordu. Hemşire [E.D.] hastanın yanındayken sözlü ordır edilen seregual 100 mg hastaya yutturmaya çalıştı ve Dr. [T.Y.nin] sözlü ordır etmiş olduğu seregual 200 mg ilacın toplam dozunu vermiş oldu. Bu süre zarfında hasta sakinleşmiş bir durumdaydı. Ben, Dr. [F.V.] hastanın eşi kapının önünde beş dakika kadar bekledik. Hastanın sakinleştiğini görünce eşi kapı önünde kaldı ve biz görevliler diğer hastalarla ilgilenmek üzere oradan ayrıldık. ... Aradan 5 dakika geçti geçmedi, diğer hasta yakınları koridorda hasta atlıyor çığlıklarını duymam üzerine bulunduğum odadan çıkarak 254 nolu odaya koştum. O sırada Hemşire [E.D.] koşarak geldi. Hastanın kapısına vardığımızda hasta kendini camdan dışarı sarkıtmış bir eliyle pencere arasını tutuyordu. Kafası bizi görecek kadar yüksekti. Bizi görünce hasta kendisini bıraktı..."
21. Yürütülen idari soruşturma neticesinde ilgililer hakkında soruşturma izni verilmemesi gerektiği kanaatini içeren 17/3/2015 tarihli ön inceleme raporu düzenlenmiştir.
22. Valilik 24/3/2015 tarihli kararıyla hastanın tıbbi anlamda gerek tedavisi gerek güvenliğini sağlamak adına tıbbi ve manevi olarak tüm yapılması gereken uygulamaların yapıldığı, ilgililerin yapılan tıbbi iş ve işlemlerde herhangi bir kusur veya ihmallerinin olmadığı gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesine karar vermiştir.
23. Karara karşı başvurucular tarafından yapılan itiraz, Ordu Bölge İdare Mahkemesinin 20/5/2015 tarihli kararıyla soruşturma izni verilmemesi kararının yöntem ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
24. Başvurucular anılan kararın 11/6/2015 tarihinde kendilerine tebliğ edilmesi üzerine 13/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
25. Başsavcılık 23/6/2015 tarihli kararıyla ölüm olayıyla ilgili herhangi bir suç unsuru tespit edilemediğini belirterek kovuşturmaya yer olmadığına, olayda ihmali bulunduğu iddia edilen görevliler hakkında yürütülen soruşturma yönünden de soruşturma izni verilmemesi nedeniyle işlem yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Anılan karar 13/7/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 22/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
27. Başvurucular; epilepsi hastası olan yakınlarının yoğun bakımdan normal servise çıkarılması, korunaklı penceresi olmayan odaya yatırılması, başında bir görevli bulunmaması, karyolaya usulüne uygun şekilde bağlanmaması, hastanın tıbbi kayıtlarının olmadığının söylenmesi, yapılan soruşturmada bazı tanık beyanlarının dosyaya intikal ettirilmemesi ve eksik inceleme yapılması, bazı sakinleştirici ilaçların hastaya verilmemesi nedenleriyle yakınlarının ölümünde ihmal bulunduğunu, kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle yaşam hakkı, hak arama özgürlüğü ile adil yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.
B. Değerlendirme
28. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
29. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular temel olarak yakınlarına gerekli tıbbi müdahalenin yapılmadığını, devletin yakınlarının yaşamını kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı korumadığını ve yakınlarının ölümünden sorumlu olduğunu iddia ettikleri sağlık personeli hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini iddia etmektedirler. Bu sebeple başvurucuların diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürdükleri iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
31. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların sırasıyla babası ve eşidir. Bu nedenle başvruruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
32. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
33. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
34. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
35. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
36. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
37. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşama hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
38. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
39. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).
40. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §60).
41. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup somut olayda başvurucuların ölüme kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Başvurucular ölüm olayının sağlık personelinin hatalı tıbbi uygulamalarından ve ihmalinden kaynaklandığına vurgu yapmaktadır.
42. Diğer yandan, sağlık görevlilerinin ani bir kararla intiharla sonuçlanan olayda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmallerinin olduğu yahut mesleki ödevlerine açıkça aykırı olarak şahsın ölümüne sebebiyet verdiklerinin kabul edilebilmesi de mümkün değildir.
43. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.
44. Nitekim Anayasa Mahkemesi, hatalı tıbbi uygulamalar ve ihmal sonucu ölümlerde, vefat eden kişilerin yakınları tarafından hem ilgili sağlık personelinin sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesi yoluyla uygun giderim sağlayabilecek tazminat yolunun öncelikle tüketilmesi gerektiğini önceki birçok kararında ifade etmiştir (Özer Er [GK], B. No: 2014/11770, 15/3/2018, §§ 42-66; Berat Ağardan, B. No: 2014/11076, 27/10/2016,§§ 18-32).
45. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tazminat davası yolunu tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamışlardır. Bu durumda yaşam hakkının korunamadığına ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 22/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.