TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BURAK BAYBURT VE ZEYNEP BAYBURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/12057)
|
|
Karar Tarihi: 22/1/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Burak BAYBURT
|
|
|
2. Zeynep BAYBURT
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet KÖKSAL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakınlarının ölümünde sorumluluğu bulunduğu iddia
edilen kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvuruculardan Zeynep Bayburt, epilepsi hastası olan eşi Y.B.nin nöbet geçirmesi üzerine 30/12/2014 tarihinde
Giresun Devlet Hastanesi (Hastane) Acil Servisine başvurmuştur. Başvurucu;
eşinin üç gündür ilaçlarını almayı reddettiğini, saldırgan hareketlerinin ve
genel durumunun giderek kötüleştiğini ilgili doktora ifade etmiştir.
7. İlk aşamada Hastanenin Acil Servisinde gerekli tetkikleri
yapılan Y.B.nin nedeni bilinmeyen yüksek ateşinin
olduğu, sık sık epilepsi nöbeti geçirdiği, beyin iltihabı şüphesi bulunduğu,
kendisinde bilinç bozukluğu oluştuğu için aynı Hastanede görev yapan Nöroloji
Doktoru T.Y. tarafından yoğun bakım servisine yatırılması uygun görülmüştür.
8. 31/12/2014 tarihinde Y.B.nin genel
durumunda düzelme olduğunu tespit eden T.Y., hastanın birkaç gün daha yoğun
bakımda takip ve tedavi edilmesinin uygun olacağını değerlendirmiştir.
9. 2/1/2015 tarihinde Y.B.nin tamamen
bilinci yerinde olarak tedaviyi reddetmesi, yoğun bakım hemşiresini darbetmesi ve saldırgan davranışlarının aşırı biçimde devam
etmesi üzerine Y.B., hasta yakınlarının da rızası ile her iki kol ve bacağından
kol ve bacak bağlarıyla, ayrıca gövdesinden çarşafla bağlanarak sakinleştirici
ilaçlar yapılmak suretiyle yatağa sabitlenmiş bir şekilde yoğun bakımdan
Nöroloji Servisine çıkarılmıştır.
10. 3/1/2015 tarihinde Y.B. odada yalnız olduğu bir anda
bağlarından kendini kurtarmış, saat 16.20 sıralarında sesler üzerine gelen
hemşireler tarafından camda iken fark edilmiş ancak kendisine yetişilemeden odasının
camından atlamak suretiyle intihar etmiştir. Y.B. yapılan tüm müdahalelere
rağmen saat 16.50'de hayatını kaybetmiştir.
11. Saat 17.00 sıralarında Giresun Cumhuriyet Başsavcılığına
(Başsavcılık) haber verilmesi üzerine Başsavcılık tarafından olayla ilgili
olarak derhâl ve resen soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular da 30/1/2015
tarihli dilekçeyle ölüm olayında sorumluluğu bulunan sağlık personelinden
şikâyetçi olmuştur. Her iki soruşturma Başsavcılık tarafından 2015/4 numaralı
dosyada birleştirilerek yürütülmüştür.
12. Olayın haber verilmesi üzerine aynı gün Hastaneye gelen
Cumhuriyet savcısı, olay yeri ile müteveffanın yattığı odada da incelemeler
yapmıştır. Cumhuriyet savcısı huzurunda, saat 18.30 civarında Olay Yeri
İnceleme Bürosunda görevli kolluk görevlisi tarafından fotoğraf çekimi
yapılırken aile hekimliğinde görevli bilirkişi doktor tarafından da ölü muayene
işlemi gerçekleştirilmiştir.
13. 3/1/2015 tarihli Ölü Muayene Tutanağı'nda
özetle cesedin sağ kaşında sıyrık olduğu, sağ kulağından kan geldiği,
kafatasında 5 cm civarında, düşmeye bağlı kesi ve çökme kırığı bulunduğu, boyun
kemiğinin kırık olduğu, sağ ayak bileğinde morarma ve sıyrıklar ile sol diz
kapağında morluk olduğu, herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanmadığı
belirtilmiştir. Raporda, ölüm sebebinin kafa travmasına bağlı solunum ve
dolaşım yetmezliği olduğu tespitinde bulunulmuş ve kesin ölüm sebebinin tespiti
için klasik otopsi yapılması gerektiğine istinaden cesedin Trabzon Adli Tıp
Kurumuna (ATK) sevkine karar verildiği belirtilmiştir.
14. Başsavcılık tarafından aynı gün ceset klasik otopsi işlemi
için ATK Trabzon Grup Başkanlığına gönderilmiştir. ATK'nın
27/2/2015 tarihli otopsi raporunda özetle, kafatasında oksipitalde
çok parçalı çökme kırığı, çok sayıda kaburgada ayrıklı parçalı kırık, sağ göğüs
boşluğunda kan, her iki akciğerde kanama, her iki göğüs arka duvarda kaburga
kırıkları bulunduğu, otopsi esnasında alınan kan, göz içi sıvısı ve idrarın
kimyasal tetkikinden rastlanan ilaç etken maddelerinin tedavi dozlarında olduğu
belirtilerek kesin ölüm nedeninin genel beden travmasına bağlı kafatası, omurga
ve kaburga kırıkları ile birlikte bulunan beyin kanaması, beyin doku harabiyeti ve iç organ harabiyeti
olduğu tespitine yer verilmiştir.
15. Giresun İl Emniyet Müdürlüğü 13/1/2015 havale tarihli
fezlekesiyle olaya dair temin edilen bazı tanık beyanlarını Başsavcılığa
iletmiştir.
16. Başsavcılık Hastaneden 18/2/2015 tarihinde müteveffanın
odasının bulunduğu koridoru görüntüleyen kamera varsa kayıtlarını talep etmiş,
Hastane 2/3/2015 havale tarihli yazısıyla belirtilen yeri görüntüleyen bir
kamera bulunmadığını bildirmiştir.
17. Başsavcılık 10/2/2015 tarihinde Giresun Valiliğinden
(Valilik) olayda kusuru bulunan Hastahanede görevli
sağlık personeli hakkında görevi ihmal suçundan soruşturma yürütülmesi için
2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilmesi talebinde bulunmuştur.
18. Olay anında Hastanede görevli nöbetçi nöroloji doktoru,
hastadan sorumlu nöroloji doktoru, idari nöbetçi patoloji doktoru, nöroloji
servisi hemşireleri, yoğun bakım hemşireleri ve nöbetçi sorumlu hemşire
hakkında ön inceleme yürütülmüştür. Ön incelemeciler tarafından hastadan
sorumlu doktorlar, yoğun bakımda ve serviste olay günü görev yapan hemşireler,
klinik destek görevlileri, temizlik görevlisi ve güvenlik görevlisinin
beyanları alınmıştır. Anılan şahıslar olayın seyrine ilişkin benzer beyanlarda
bulunmuşlardır.
19. Hastadan sorumlu olan Nöroloji Doktoru T.Y.nin
ön inceleme sırasında alınan beyanının ilgili kısımları şöyledir:
" [Y.B.] isimli erkek hasta 30.12.14 tarihinde acil servise
başvurmuştur. Hastanın bilinen epilepsi hastalığı ve bununla ilgili kullandığı
ilaçları mevcutmuş. Hasta acil servise, evde olan kasılmalarının ardından
halsiz ve uykuya meyilli bir halde getirilmiş. Takiplerinde aşırı derecede huzursuz
ve sinirli, etrafına saldıran bir durum gelişmiş, arada kasılmaları da devam
ediyormuş. Hasta yakınları acil doktoruna 3 gündür böyle olup, giderek
kötüleştiğini ve ilaçlarının hiç birini almadığını
ifade etmiş. 30.12.14 tarihinde acile bakan sorumlu nöroloji doktoru ben
olduğum için acil doktoru tarafından telefonla arandım ve hasta hakkında
bilgilendirildim, ateş yüksekliğinin 38.5 santigrat
derece olduğu, hastanın 2 gün önce 28.12.14 tarihinde aynı şikayetlerle
nöroloji polikliniğinde görüldüğü, ilaç düzenlenerek ilaçlarını düzenli
almasının söy1endiği ve hastanın o gün genel durumu iyi olduğundan evine
gönderildiğini öğrendim. Ardından bir süre sonra poliklinik odamda muayene
yaparken odama gelen hastanın yakını ile görüştüm. ... Hastanın bana danışıldığında
ateş yüksekliğinin de olduğunu öğrenince hastanın sara nöbetlerini tetikleyen
bir enfeksiyon varlığı açısından enfeksiyon hastalıkları tarafından konsulte edilmesini ... ifade ettim. Enfeksiyon
hastalıkları doktoru tarafından ayrıntılı olarak değerlendirilen hastanın
birçok farklı tah1i1, tetkik ve belinden beyin suyu alınarak ensefalit/meningoensefalit
yönünden tahlil yapılmış. Ancak yüksek ateşe neden olabilecek herhangi bir
enfeksiyon odağı bulunamadığı, ateş takibi gerektiği, alınan kültür tetkiklerinin
sonuçlarına göre tekrar değerlendirileceği belirtilmiş. ... acile hastayı
değerlendirmek için gittiğimde, hastaya aşırı sinirlililiği,
küfürlü konuşmaları ve yatağında zapt edilemediği için ben gelmeden hemen önce nörodol iğne yapıldığını öğrendim. ... Hastanın eşi tarafindan bu durumun daha öncede defalarca olduğu
belirtildi ve nörodol iğnesinin epileptik nöbet
tetikleme yan etkisi nedeniyle hastaya yan etki yapmış olduğu göz önünde
bulundurularak, jeneralize tonik-klonik
nöbetleri art arda tekrarlayan hastaya infuzyonu
yapıldı. Nedeni bilinmeyen ateş yüksekliği, ensefalit
şüphesi ve status epileptikus
kliğini olduğudan hastaya yatış yapılması uygun
görüldü...
...
Yine eski kayıtlarda geçen ilaçları
incelediğimde bu bu branşlarla ilgili ilaçlar dışında
psikiyatri gibi herhangi bir branşa ait kayda rastlamadım. ... Acilde çekilen
beyin diffüzyon MRG'de sol
beyin yarısında yaygın geçirilmiş damar tıkanıklıklarına bağlı hasarlı alanlar
gördüm, ... Hastaya EEG çekilmesini istedim. Ancak 28.12.14 tarihli yeni
çekilen EEG olduğunu öğrendiğim için çekilen EEG incelemesini değerlendirdim.
... Hastaya hem nöbet kontrolünü sağlamak hem de epilepsi nöbeti geçirmediği
aralarda olan saldırganlığını önlemek amacıyla diazem
tedavisi uyguladım. ... Enfeksiyon hastalıkları tarafından ensefalit
şüphesi ve ateş yüksekliği açısından kültür sonuçları çıkana kadar tedavide geç
kalınması için intravenöz antibiyotik tedavisi
başlandı. Ensefalit şüphesini netleştirmek için
kontrastlı beyin MRG için randevu alındı. ... 31.12.14 tarihi akşam saatlerinde
yaptığım hasta başı vizitimde diazem
infüzyonunun 2. gününde nöbetlerinin durduğunu,
uykuya meyilli olsa da bilincinin açı1dığını ve sorduğum sorulara kısmen de
olsa anlamlı cevap vermeye başladığını, normal yemek yemeğe başladığını gördüm.
Ateş ve bilinç yakın takibine devam edilmesinin uygun oacağını
düşünerek bir iki gün daha yoğun bakımda takip edilmesine karar verdim. Genel
yoğun bakım hemşirelerine de, hasta iyice düzelirse ve
eş zamanlı başka yoğun bakım ihtiyacı olan bir hasta söz konusu olursa hastanın
normal servise çıkabitecegi yönünde bilgi verdim.
03.01.2015 tarihinde ilaç1ara rağmen aşırı saldırganlığının olduğunu, yoğun
bakım hemşirelerine saldırıda bulunup, hastanın bilincinin tamamen açık olarak
tedaviyi reddettiği hastane telefonundan cep telefonum aranarak tarafıma
bildirildi. Sözlü order ile hastaya diazem yapılması, bu durumun yakınlarına bildirilmesi gerektiğ, hastanın kendisinin tedaviyi kabul etmediğine
dair imza alınarak taburcu olabileceği ya da hasta ı.v.
antibiyotik aldığı ve nöbet açısından takibi yönüyle yatmasında fayda
olduğundan hasta yakınları ile görüşülerek. serviste
yakınları tarafindan kontrol ve yakın gözetim altında
tutulabilecekse servise alınması öneri1di. Yoğun bakım hemşiresi tekrar telefon
açarak, hasta yakınları ile görüştüklerini ve hasta ile ilgilenmeyi ve başında
durmayı kabul ettiklerini, hastayı hastaneden çıkarmak istemediklerini bildirdi
ve hasta diazem uygulanarak nöroloji servisine
geçirilmesi ifade edildi. ... Hastanın yoğun bakımdan çıkabilecek kadar iyi
durumda olduğu ve yoğun bakım yatağı ihtiyacı olması halinde yoğun bakımdan
servise çıkarılabilecek bir hasta olduğu, yoğun bakım vizitini
yapan nöbetçi anestezi ve yoğun bakım uzmanı hekim tarafindan
da hemşirelere ifade edilmiş. .... Servis hemşireleri ve personel tarafından
hastanın kendisine zarar vermemesi amacıyla her bir kolundan iki kol bağı, her
bir bacağından bacak bağı ve gövdesinden çarşafla yatağa bağlanan (bu durum
için hasta yakınından sözel ve yazılı onay alınmıştır) hastaya nöbetçi doktor
tarafından nörodol yapılması servis hemşiresine
söylenmiş. Ancak hasta öncesinde tarafıma telefonla danışıldığında hastaya nörodol yapılması halinde epilepsi nöbetlerini tetikleyici
yan etki yaptığından ... mümkün olduğunca uygulanmaması, seroquel
200 mg tablet verilmesi, tekrar zorda kalınırsa diazem
uygulanabileceği, ancak diazem çok kısa bir süre önce
yoğun bakımdan çıkarken yapıldığından ve ard arda
uygulanan dozları solunumu deprese edici etki
yapabileceğinden seroquelin etkisinin beklenmesi önerilnıişti. Bu nedenle ... hastaya 200 mg seroquel ağızdan verilmiş ve hastanın ilacı yuttuğundan
emin olunana kadar hemşire başında beklemiş. Hastanın ilacı yuttuğundan emin
olan servis hemşiresi, yatağa kollarından, bacaklanndan
ve gövdesinden bağlanarak sabitlenmiş olan hastayı hastanın eşine, yani refalartçisine teslim ederek, kısa bir süreliğine odadan
ayrılmış. Hasta yakını da hastanın durumunu gördüğü, hastanın başında durması
ve herhangi bir durumda hemşire hanımlara haber vermesi kendisine söylenmiş
olmasına rağmen odayı terk ettiği ve aynı servisteki başka bir odada tanıdığı
kişilerin yanına gitmiş olduğu hem hastane personeli hem de servisteki diğer
hastalar tarafından bana söylenmiştir. Hasta, yakınının odada olmadığı bu süre
içerisinde yatağa sabitleme bağlarını koparmış, idrar sondasını ve damar
yollarını çıkarmış. Yan odadan gelen gürültüleri duyan diğer odadaki hasta ve
hasta yakınları hemşire hanımlara seslenmiş, hızla olay yerine gelen hemşire
hanım odanın kapısını açtığında hastayı camda görmüş ve o anda hemşire
yetişemeden hasta odasının camından 2. kattan aşağı atlayarak intihar etmiş ve
acil serviste yapılan tüm müdahalelere rağmen yanıt alınamayarak hayatını
kaybetmiş (ex olmuş)..."
20. Hastanın servise çıkarılmasından sonra ilk tedavisini yapan
Hemşire B.O.nun beyanının ilgili kısımları şöyledir:
"...Daha sonra tahminen 15:50 civarında genel yoğun bakımdan hasta bir hemşire, iki
tane yoğun bakım klinik destek personeli ve bir hastane özel güvenlik görevlisi
ile birlikte hastanın eşi refakatinde yatağa sabitlenmiş bir şekilde nöroloji
servisine geldi. Hasta servis koridorunda yoğun bakım yatağından normal servis
yatağına alınırken saldırgan davranışları ile biz görevlilere karşı küfür
ederek saldırmaya çalıştı. Güvenlik görevlisine tekme attı. ... Hatta görevli
dört tane erkek personel tarafından zor zapt edildi. Hasta o sırada yanımızda
olan eşini gördükçe daha çok saldırganlaşıp küfürler etmeye başladı. ...
Hastanın eşi yapılan işlemleri görüyordu. O sesleri duyan nöbetçi dahiliye
uzmanı Dr. [F.V.] yanımıza
geldi. ... O sırada Dr. [T.Y.]
tarafından sözlü ordır edilen seragual
100 mg tablet koridorda Hemşire [E.D.] tarafından hastaya yutturuldu. Dr. [F.V.] sakinleştirici norodol akineton ampul yapmamızı söyledi. Bizde Dr. [T.Y.nin] epilepsi
nöbetlerini artıracağını söylediğinden yapmamamız gerektiğini söyledik. Dr. [F.V.] de tamam dedi. Hasta servis koridorunda yaklaşık 15-
20 dakika yoğun bakım yatağından servis yatağına alınmaya çalışıldı. Yatağa
alındıktan sonra 2 ayakları 2 kolları ikişer tane sabitleyici ile yatağa
bağlandı. Ayrıca göğsünden tespitlenerek hareketi
kısıtlandı .... Bu arada hastanın eşi kapı önünde bizi izliyordu. Hemşire [E.D.] hastanın yanındayken sözlü ordır
edilen seregual 100 mg hastaya yutturmaya çalıştı ve
Dr. [T.Y.nin] sözlü ordır etmiş olduğu seregual
200 mg ilacın toplam dozunu vermiş oldu. Bu süre zarfında hasta sakinleşmiş bir
durumdaydı. Ben, Dr. [F.V.]
hastanın eşi kapının önünde beş dakika kadar bekledik. Hastanın sakinleştiğini
görünce eşi kapı önünde kaldı ve biz görevliler diğer hastalarla ilgilenmek
üzere oradan ayrıldık. ... Aradan 5 dakika geçti geçmedi, diğer hasta yakınları
koridorda hasta atlıyor çığlıklarını duymam üzerine bulunduğum odadan çıkarak
254 nolu odaya koştum. O sırada Hemşire [E.D.] koşarak geldi. Hastanın kapısına vardığımızda hasta
kendini camdan dışarı sarkıtmış bir eliyle pencere arasını tutuyordu. Kafası
bizi görecek kadar yüksekti. Bizi görünce hasta kendisini bıraktı..."
21. Yürütülen idari soruşturma neticesinde ilgililer hakkında
soruşturma izni verilmemesi gerektiği kanaatini içeren 17/3/2015 tarihli ön
inceleme raporu düzenlenmiştir.
22. Valilik 24/3/2015 tarihli kararıyla hastanın tıbbi anlamda
gerek tedavisi gerek güvenliğini sağlamak adına tıbbi ve manevi olarak tüm
yapılması gereken uygulamaların yapıldığı, ilgililerin yapılan tıbbi iş ve
işlemlerde herhangi bir kusur veya ihmallerinin olmadığı gerekçesiyle
soruşturma izni verilmemesine karar vermiştir.
23. Karara karşı başvurucular tarafından yapılan itiraz, Ordu
Bölge İdare Mahkemesinin 20/5/2015 tarihli kararıyla soruşturma izni
verilmemesi kararının yöntem ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle
reddedilmiştir.
24. Başvurucular anılan kararın 11/6/2015 tarihinde kendilerine
tebliğ edilmesi üzerine 13/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
25. Başsavcılık 23/6/2015 tarihli kararıyla ölüm olayıyla ilgili
herhangi bir suç unsuru tespit edilemediğini belirterek kovuşturmaya yer
olmadığına, olayda ihmali bulunduğu iddia edilen görevliler hakkında yürütülen
soruşturma yönünden de soruşturma izni verilmemesi nedeniyle işlem yapılmasına
yer olmadığına karar vermiştir. Anılan karar 13/7/2015 tarihinde başvuruculara
tebliğ edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 22/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
27. Başvurucular; epilepsi hastası olan yakınlarının yoğun
bakımdan normal servise çıkarılması, korunaklı penceresi olmayan odaya
yatırılması, başında bir görevli bulunmaması, karyolaya usulüne uygun şekilde
bağlanmaması, hastanın tıbbi kayıtlarının olmadığının söylenmesi, yapılan
soruşturmada bazı tanık beyanlarının dosyaya intikal ettirilmemesi ve eksik inceleme
yapılması, bazı sakinleştirici ilaçların hastaya verilmemesi nedenleriyle yakınlarının
ölümünde ihmal bulunduğunu, kamu görevlileri hakkında soruşturma izni
verilmemesi nedeniyle yaşam hakkı, hak arama özgürlüğü ile adil yargılanma
hakkıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmektedirler.
B. Değerlendirme
28. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller
dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve
tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
29. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular temel olarak yakınlarına
gerekli tıbbi müdahalenin yapılmadığını, devletin yakınlarının yaşamını kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı korumadığını ve yakınlarının
ölümünden sorumlu olduğunu iddia ettikleri sağlık personeli hakkında etkili bir
soruşturma yürütülmediğini iddia etmektedirler. Bu sebeple başvurucuların diğer
haklar ile bağlantı kurularak ileri sürdükleri iddiaları Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
31. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların
sırasıyla babası ve eşidir. Bu nedenle başvruruda,
başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
32. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
33. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif
ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 50).
34. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
35. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm
olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak
bu konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan
kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
36. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen
faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık
kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların
yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak
şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
37. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
Yaşama hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı
olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir.
Kasten meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince
devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte
bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari
soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata
hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak
için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 55).
38. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu
kapsamda yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük, mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
39. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen
ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür
olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara
ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit
adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016,
§ 78; Nail Artuç,
§ 38).
40. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri
göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek
için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi
inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar-
insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir
ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu
kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §60).
41. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri
sürmemiş olup somut olayda başvurucuların ölüme kasten sebebiyet verildiği
izlenimi edinmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Başvurucular ölüm
olayının sağlık personelinin hatalı tıbbi uygulamalarından ve ihmalinden
kaynaklandığına vurgu yapmaktadır.
42. Diğer yandan, sağlık görevlilerinin ani bir kararla
intiharla sonuçlanan olayda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir
ihmallerinin olduğu yahut mesleki ödevlerine açıkça aykırı olarak şahsın
ölümüne sebebiyet verdiklerinin kabul edilebilmesi de mümkün değildir.
43. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde
açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş
sayılabilir.
44. Nitekim Anayasa Mahkemesi, hatalı tıbbi uygulamalar ve ihmal
sonucu ölümlerde, vefat eden kişilerin yakınları tarafından hem ilgili sağlık
personelinin sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın
ödenmesi yoluyla uygun giderim sağlayabilecek tazminat yolunun öncelikle
tüketilmesi gerektiğini önceki birçok kararında ifade etmiştir (Özer Er [GK], B. No: 2014/11770, 15/3/2018, §§ 42-66; Berat Ağardan,
B. No: 2014/11076, 27/10/2016,§§ 18-32).
45. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölümü ile
neticelenen olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel
başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki
yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği
takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tazminat davası yolunu
tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine
sunmamışlardır. Bu durumda yaşam hakkının korunamadığına ilişkin şikâyetler
yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
22/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.