TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İBRAHİM BEBEK VE DEVİR RULMAN GIDA TİC. VE SAN. A.Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/1214)
Karar Tarihi: 4/4/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör
Volkan SEVTEKİN
Başvurucular
1. İbrahim BEBEK
2. DEVİR RULMAN GIDA TİC. VE SAN. A.Ş.
Vekili
Av. Ayfer UZUNIRMAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu iptali ve tescili olmadığı takdirde alacak davasında yeterli gerekçeden yoksun ve hukuka aykırı karar verilmesi ile yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Bursa ili Balat Mahallesi 4197 ada 1 parsel numaralı taşınmazın satışına yönelik olarak satıcılarının M.B. ve E.A.U.F. Anonim Şirketi ile alıcılarının başvurucular olduğu 1/3/2006 tarihli adi yazılı (haricen) satış vaadi sözleşmesi düzenlenmiştir.
8. Başvurucular, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 9/6/2008 tarihinde açtıkları davada; taraflar arasında sözleşmeye konu taşınmaz satış bedelinin 9.500.000 dolar olduğunu, davalılara yaptıkları 7.442.660 TL ödeme oranında belirlenecek hisselerin iptali ve tescilini, olmadığı takdirde ödedikleri bedelin davalılardan tahsilini istemişlerdir.
9. Davalılar öncelikle iş bölümü itirazında bulunmuşlardır. Ayrıca taraflarca düzenlenen "Tutanaktır" başlıklı belgede ödeme miktarının 4.500.000 dolar olduğunu ve 31/12/2009 tarihi itibarıyla vadeye bağlandığını belirterek tapu iptali ve tescili isteminin şekle aykırılık sebebiyle, iadesi istenen para borcunun da vadeden önce istenemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
10. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 22/7/2008 tarihli kararıyla davalı tarafın iş bölümü ilk itirazını kabul ederek dosyanın Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
11. Gönderme kararı sonrası Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde (Mahkeme) yargılamaya devam edilmiştir.
12. Mahkeme 26/5/2010 tarihli kararıyla tapu iptali ve tescili isteminin esas yönünden, bedelin iadesi isteminin de usul yönünden reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde; tapu iptali ve tescili isteminin taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin noterde düzenlenmemesi nedeniyle geçerli bir sözleşme olmadığından reddedildiği, ödenen bedelin iadesi talebinin de bu hususta taraflar arasında düzenlenen ve Adli Tıp raporu ile başvurucunun (İbrahim Bebek) imzasının bulunduğu tespit edilen belgede ödemenin 31/12/2009 tarihi olarak vadeye bağlandığı, bu tarihten önce istenemeyeceği ve davanın bu tarihten önce açılması nedeniyle reddedildiği açıklanmıştır.
13. Anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin (Daire) 17/4/2012 tarihli kararıyla tapu iptali ve tescili isteminin esas yönünden reddinde bir isabetsizlik bulunmadığı; ancak, geçersiz sözleşme uyarınca ödenen bedelin iadesi isteminin reddedilmesinin yerinde olmadığı belirtilerek karar bozulmuştur. Bozma kararında "davalı savunmasında vadenin ibraz ettikleri tutanağa göre 31/12/2009 tarihinde dolduğunu ve bu tarihten önce vade dolmadan dava açılamayacağını ileri sürmüş, kural olarak, her davanın açıldığı tarihteki koşullara ve kurallara göre değerlendirilmesi ilkesi geçerli ise de; yargılama devam ederken tutanakta yazılı vadenin de dolmuş olması ve aradan uzun zaman geçtiği anlaşıldığından işin esası ile ilgili bir karar verilmesi" gerektiği gerekçesiyle bedelle ilgili davanın usulden reddedilmesinin hatalı olduğu açıklanmıştır. Dairenin 11/10/2012 tarihli kararı ile karar düzeltme talebi reddedilmiştir.
14. Bu defa Mahkeme 22/1/2013 tarihli kararı ile bozma kararına uymamış veönceki kararında direnerek davanın reddine hükmetmiştir.
15. Direnme kararına karşı başvurucuların temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK) 29/1/2014 tarihli kararında "1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri ve yerleşik uygulamaya göre, her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilerek karara bağlanacağı ve doğmamış bir hakka dayalı olarak dava açılamayacağı" gerekçesiyle direnme kararının oyçokluğuyla onanmasına; ancak, başvurucular vekilinin avukatlık ücretine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Daireye gönderilmesine karar vermiştir. YHGK 5/11/2014 tarihli kararıyla da başvurucuların karar düzeltme istemini reddetmiştir.
16. Nihai karardan 14/1/2015 tarihinde haberdar olduğunu bildiren başvurucular, 21/1/2015 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 4/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
20. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
21. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
22. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 6 yıl 4 ay 26 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
23. Açıklanan gerekçelerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
24. Başvurucular, derece mahkemeleri kararlarının yeterli ve yasal gerekçeden yoksun olduğunu ileri sürmüşlerdir.
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun; başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
26. Somut olayda başvurucular, mahkeme kararlarının yeterli gerekçeden yoksun olduğu iddialarını soyut ve genel bir ifadeyle ileri sürmüşlerdir. Sonuca etkili olabilecek nitelikteki hangi esaslı iddialarının karar gerekçelerinde ayrı ve açık olarak yanıtlanmadığını veya gerekçeli karar hakkının ne şekilde ihlal edildiğine ilişkin nedenleri açıklama yönündeki yükümlülüklerini yerine getirmemişlerdir. Dolayısıyla başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
28. Başvurucular, denetime elverişli olmayan Adli Tıp Kurumu raporuna dayanarak eksik inceleme sonucu ve hukuka aykırı karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü yargılamanın sonucuna ilişkin olduğundan bu kapsamda değerlendirme yapılmıştır.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
31. Somut olayda başvurucuların delillerini sunma ve delillerin değerlendirilmesi konusunda farklı bir muameleye tabi tutulduğuna dair somut bir olgu bulunmamakta oluphüküm, tarafların sundukları ve duruşmada tartışılan delillere dayandırılmıştır. Başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup Mahkemenin ve YHGK kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
33. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…"
34. Başvurucular bu süreçte tazminat talebinde bulunmamışlardır.
35. Başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
36. Başvurucular, Anayasa Mahkemesinden tazminat talebinde bulunmadığından lehlerine tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.
37. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2012/554, K.2013/10) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.