TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HACİ URUZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/12551)
|
|
Karar Tarihi: 27/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin
ŞAHİNER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Haci URUZ
|
|
|
2. İbrahim
Halil ŞIPŞAK
|
|
|
3. Abdulbaki
OGUR
|
|
|
4. Ahmet
ŞİMA
|
|
|
5. Faik OGUR
|
|
|
6. Haci OGUR
|
|
|
7. Hüseyin
URUZ
|
|
|
8. İsmail
ŞIPŞAK
|
|
|
9. İsmail
URUZ
|
|
|
10. Mehmet
OGUR
|
|
|
11. Mehmet
Fatih OGUR
|
|
|
12. Muhıttin OGUR
|
|
|
13. Sedat
OGUR
|
Vekili
|
:
|
Av. İrfan
OGUR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; irtifak hakkı tesisine ilişkin kamulaştırma
bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun
sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. 2015/12551 numaralı bireysel başvuru ile aynı tarihte yapılan
2015/12557, 2015/12561 ve 2015/12565 numaralı bireysel başvuruların konu
yönünden hukuki irtibatlarının bulunması nedeniyle 2015/12551 numaralı bireysel
başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin bu dosya üzerinden
yürütülmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ) tarafından
başvurucuların Şanlıurfa'nın Hilvan ilçesi Çimdeli
Mahallesi'nde bulunan ve toplam büyüklükleri sırasıyla223.998 m², 10.000 m²,
156.000 m², 60.000 m² olan; yine sırasıyla 1 parsel numaralı arsa, 161 parsel
numaralı arsa, 189 parsel numaralı arsa, 189 parsel numaralı arsa niteliğindeki
taşınmazların sırasıyla 13.327,79 m²lik, 11.138,04 m²lik, 1.447,34 m²lik,
1.613,47 m²lik kısımları üzerinden doğal gaz boru hattı geçirilmesi amacıyla
idari irtifaklar kurulması kararları alınmıştır. Taraflar arasında uzlaşma
sağlanamaması üzerine BOTAŞ tarafından 5/1/2006 tarihinde kamulaştırılan daimî
irtifak haklarının idare adına tapuya tesciline karar verilmesi ve kamulaştırma
bedelinin tespiti talebiyle davalar açılmıştır.
9. Mahkemece 4/5/2006 tarihinde keşif yapılmıştır. Bu keşifte uyuşmazlığa
konu taşınmazların tamamında buğday ekili olup olmadığı, bu taşınmazların
tarımsal amaçlı olarak kullanılıp kullanılmadığı, motopompla sulanıp sulanmadığı, ilçe merkezine uzak olup
olmadığı, etrafında herhangi bir yerleşim yeri ve sınai ya da turistik tesisin
bulunup bulunmadığı kriterleri çerçevesinde bir inceleme yapılmıştır. Keşif
sonucu bilirkişi görüşü doğrultusunda taşınmazların tarla vasfı taşıdığı tespit
edilmiştir. Sonuç olarak belediye mücavir alanı içinde olan ve belediye
hizmetlerinden yararlanan taşınmazlar, bilirkişi görüşü doğrultusunda imar planı
sınırı dışında kalması nedeniyle tarla vasıflı olarak değerlendirilmiştir.
10. Bilirkişiler tarafından düzenlenen raporlarda, idari irtifak
nedeniyle sırasıyla I. sınıf sulu tarım
arazisi ve I. sınıf kuru tarım
arazisi olan taşınmazların değerinde zirai gelir metoduna göre
belirli yüzdelik oranlarında azalma meydana geleceği belirtilmiştir.
Taşınmazlarda buğday ve pamuk üretimi yapıldığı varsayımıyla ve %5 kapitalizasyon faizi uygulanmak suretiyle net gelir
yöntemiyle taşınmazların değerleri hesaplanmıştır.
11. Belirlenen bu değerler esas alınarak başvuruculara ait
irtifak bedelleri tespit edilmiştir. Raporlarda ayrıca taşınmazların değerini
etkileyen objektif nedenler de dikkate alınmıştır. Buna göre parsellerin imar
sahası ile belediye sınırları içinde ya da dışında olma durumu ile ilçe
merkezine uzaklığı taşınmazların değerinin tespitinde dikkate alınmıştır.
12. Mahkeme, farklı tarihli kararlarla bilirkişi raporu hükme
esas alınarak idari irtifak bedellerinin sırasıyla 20.542,04 TL, 19.241,70 TL,
1.376 TL ve 2.801,21 TL olarak tespitine karar vermiştir.
13. Temyiz edilen kararlar Yargıtay 5. Hukuk Dairesince (Daire)
bozulmuştur. Bozma kararında, kamulaştırılan taşınmazların arazi olmayıp arsa
niteliğinde olduğuna vurgu yapılmıştır. Daire, bu sebeple araziler için
uygulanan net gelir yöntemi yerine emsal karşılaştırması yöntemine göre
kamulaştırma bedelinin hesaplanması gerektiğini belirtmiştir.
14. Mahkeme, bozma kararına uyarak emsal karşılaştırması
yöntemine göre hesap yapılması için bilirkişi raporları aldırmıştır. Yapılan
yargılama sonucunda bilirkişi raporları hükme esas alınarak idari irtifak
bedelleri 179.028,16 TL, 225.716,40 TL, 29.764,80 TL ve 32.245,20 TL olarak
belirlenmiştir. Temyiz edilen bu kararlar da Daire tarafından bozulmuştur.
Bozma kararında, bilirkişi raporunda hesaplamaya esas alınan emsal satışın dava
konusu taşınmaza uygun olmadığı belirtilmiştir. Daireye göre yeniden emsal
araştırması yapılarak oluşturulacak bilirkişi kurulu ile birlikte bir defa daha
keşif yapılması gerekmektedir.
15. Mahkeme, bozma ilamına uymuş ve yeniden keşif yaparak
bilirkişi raporu aldırmıştır. Bilirkişi raporlarında, taşınmazların bir
bölümünün altından doğal gaz boru hattının geçirilmesi sonucu yol açılan
kısıtlılık durumu gözetilerek taşınmazların değerinin sırasıyla %2,9, %3,5,
%7,2 ve %1,3 oranlarında azaldığı görüşü bildirilmiştir. Düzenlenen raporu esas
alan Mahkeme 25/7/2013 tarihinde verdiği kararlar ile bu defa idari irtifak
kamulaştırma bedelini sırasıyla 205.370,10 TL, 228.530,64 TL, 28.805 TL ve
32.245,20 TL olarak belirlemiştir.
16. Mahkeme kararları Dairenin 2/12/2014, 11/5/2015 ve 28/5/2015
tarihli kararlarıyla onanmış, karar düzeltme istemi de farklı tarihli
kararlarıyla reddedilmiştir. Nihai kararlar sırasıyla 9/7/2015, 13/7/2015,
30/6/2015 tarihlerinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular 28/7/2015 tarihinde bireysel başvurularda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 4. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Taşınmaz malın mülkiyetinin
kamulaştırılması yerine, amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın
belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla
irtifak hakkı kurulabilir."
19. 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin üçüncü ve dördüncü
fıkraları şöyledir:
“Taşınmaz
malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet
teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma
şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde,
bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet
düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma
bedelidir.”
B. Uluslararası Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına
saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı
sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel
ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No:
37203/05, 31/5/2016, §§ 4-19) kararına konu olayda, başvurucuların taşınmazının
bir bölümü üzerinde kamulaştırma yapılmaksızın veya kamu irtifakı tesis
edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucular tarafından
kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında mahkeme bilirkişi
görüşüne başvurmuştur. Bilirkişi, taşınmazın bir bölümünün üzerinden enerji
nakil hattı geçirilmiş olması dolayısıyla değerinin %9 oranında azaldığını
kabul ederek tazminat hesaplamıştır. Ancak mahkemece, Yargıtay kararlarında
kamu irtifakı kurulması nedeniyle taşınmazda oluşacak değer düşüklüğünün
taşınmazın toplam değerinin %2'sini geçemeyeceğinin belirtildiği gerekçe
gösterilerek meydana gelen zararın taşınmaz değerinin %2'siyle sınırlı olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Mahkeme, bu görüşten yola çıkarak bilirkişi raporundaki
tespite rağmen taşınmazın değerinin %7'sine isabet eden tazminat istemi
yönünden davayı reddetmiştir. Söz konusu karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
22. AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı
taşınmazın gerçek değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde mahkemenin
Yargıtay içtihadından hareketle zarar miktarını taşınmaz değerinin %2'si ile
sınırlandırdığına işaret ettikten sonra yargı mercilerince bunun gerekçesinin
açıklanamadığını vurgulamıştır. AİHM, Yargıtayın
farklı durumların gözönünde bulundurulmasını dışlayan
katı yorumu nedeniyle başvurucuların taşınmaz değerinin %7'sine tekabül eden
zararlarının karşılanamadığını belirtmiş ve bunun da kamu yararı ile bireysel
yarar arasındaki adil dengeyi bozduğunu ifade ederek mülkiyet hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşmıştır (Kahyaoğlu ve
diğerleri/Türkiye, §§ 33-40).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 27/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
24. Başvurucular, irtifak hakkı tesisi yüzünden arsa vasıflı
taşınmazda inşaat yapılmasının kısıtlandığından yakınmışlardır. Başvuruculara
göre bu sebeple irtifak hakkı kamulaştırma bedelinin tazminat olarak ödenmesi
gerçek zararlarını karşılamamaktadır. Başvurucular ayrıca derece mahkemelerince
hükme esas alınan bilirkişi raporunda hesaplanan değer azalış oranlarının da
gerçeği yansıtmadığını belirtmişlerdir.
25. Başvurucular, tazminatın hesaplanmasında taşınmazlarının
doğal gaz boru hattı geçirilen bölümlerinin tamamının bedeli ile diğer
bölümlerinin değerlerinde meydana gelen azalmanın dikkate alınması gerektiğini
belirtmişlerdir. Başvurucular
ayrıca, emsal taşınmazlar ile aynı değer ve nitelikte olan dava konusu
taşınmazların mülkiyet bedeli ile doğal gaz boru hattından kaynaklanan değer
düşüklüğünün toplanması şeklinde bir tazminat hesabı yapılması gerekmekte iken
bu şekilde bir hesaplama yöntemine gidilmediğini öne sürmüşlerdir. Başvurucular
sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
26. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
28. Somut olaylarda başvurucuların taşınmazlarının bazı
bölümlerinin altından doğal gaz boru hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifak
kurulmuştur.
29. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer
verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin
çerçevesi belirlenmiştir. Mülkten yoksun
bırakma ve mülkiyetin kontrolü
mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma
şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının
kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike
tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek belirlenmekte
veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise
genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin
kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
30. Başvurucuların Şanlıurfa'nın Hilvan ilçesi Çimdeli Mahallesi'nde kâin olan taşınmazlarının belirli
kısımlarının altından doğal gaz boru hattı geçirilmesi amacıyla BOTAŞ
tarafından idari irtifak kurulması kararları alınmıştır. Bu durumda
başvurucuların taşınmazlarının altından doğal gaz boru hattı geçirilen
bölümlerinin kamulaştırılması söz konusu olduğundan bunun mülkten yoksun
bırakma kapsamında değerlendirilebileceği açık olmakla birlikte ilgili imar
mevzuatı gereğince taşınmazların doğal gaz boru hattının üstünde kalan
bölümlerinde inşaat yapılması imkânının ortadan kalktığı gözetilerek bu
müdahalelerin mülkiyetin kontrolü çerçevesinde
incelenmesi gerektiği de düşünülebilir. Bununla birlikte buradaki müdahaleler;
taşınmazların kullanım şekillerini düzenleyen, diğer bir ifadeyle inşaat yasağı
öngören ilgili imar mevzuatının doğrudan uygulanması sonucu gerçekleşmemiştir.
Müdahaleler, taşınmazların altından doğal gaz boru hattı geçirilmesinden kaynaklanmış
olup inşaat yasağı, bu müdahalelerin dolaylı bir sonucudur. Dolayısıyla somut
olaylardaki müdahalenin genel kural olan mülkten
barışçıl yararlanma kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmaktadır (Abdülkerim Çakmak ve
diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 42).
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
31. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
32. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
33. İdari irtifak kurulmasının usul ve esasları 2942 sayılı
Kanun'da düzenlenmiştir. Somut başvuruda, başvurucuların taşınmazlarının bazı
bölümlerinin altından doğal gaz boru hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifak
kurulduğu ve idari irtifak kurulması sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre
sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyet hakkına
müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
(2) Meşru
Amaç
34.Somut olaylarda başvurucuların taşınmazları üzerinde idari
irtifak kurulmasının amacı taşınmazların altından doğal gaz boru hattı
geçirilmesidir. Doğal gaz boru hattı inşa edilmesi için idari irtifak tesisinde
kamu yararı bulunduğu hususunda duraksama söz konusu değildir.
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
35. Ölçülülük ilkesi; elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102,
K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32,
K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158,
K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016;
E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
36. İrtifak hakkı, özellikle arsa niteliğindeki taşınmazların
sahipleri tarafından kullanım hakkını önemli ölçüde etkilemekte, ancak
kamulaştırmada olduğu gibi mülkiyet hakkının tümünü kamuya devretmemektedir.
Mülk sahipleri, kamu kurumları tarafından taşınmazları üzerinde irtifak hakkı
kurulsa da taşınmazların kuru mülkiyetine sahip olmaya devam etmekte, belli
ölçüde taşınmazı kullanabilmekte ve taşınmazdan gelir elde edebilmektedir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No:
2013/2511, 22/1/2015, § 46).
37. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri uyarınca, üzerinde irtifak
hakkı kurulan taşınmazlarda meydana gelen gerçek değer düşüklüğü karşılığının
taşınmaz maliklerine peşinen ödenmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 46. maddesine
göre irtifak hakkı da taşınmazın gerçek değeri üzerinden belirlenmelidir.
Bununla birlikte taşınmazın kamulaştırılması karşılığında ödenen gerçek bedel
ile aynı taşınmazda irtifak hakkı kurulması nedeniyle meydana gelen değer
düşüklüğünün gerçek karşılığının aynı miktarda olmayacağı açıktır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 47).
38. İdari irtifak kurulmak suretiyle mülkiyet hakkına yapılan
müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında
gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle
sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle idari irtifak kurulmak suretiyle mülkiyet
hakkına müdahalede bulunulan durumlarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle
malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır.
Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında, gerek
kamulaştırmada gerekse idari irtifak kurulmasında taşınmazın gerçek
karşılığının ödeneceği ifade edilmiştir. İdari irtifak kurulan hâllerde gerçek
karşılık, idari irtifak kurulması nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen
azalmayı karşılayan tutardır. Bu itibarla idari irtifak kurulması nedeniyle
taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı karşılayacak düzeyde bir tazminatın
ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin
orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Saadet
Esin, B. No: 2014/18103, 26/10/2017, § 35).
39. Çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu
olan malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında bir
taşınmazın herkes için geçerli, tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir
fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır.
Anayasa'nın koruması altında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan;
kamulaştırılan veya üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin
2942 sayılı Kanun'a göre belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana
gelen değer düşüklüğü karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve
ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara
ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve diğerleri,
§ 48).
40. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı devlete
birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Pozitif yükümlülükler kural
olarak özel hukuk kişilerince yapılan müdahalelere karşı anayasal koruma
sağlamakla birlikte kamu otoritelerince gerçekleştirilen müdahalelerde de
devletin özellikle usule ilişkin bazı pozitif yükümlülükleri söz konusu
olabilir. Bunlar kamu tarafından gerçekleştirilen müdahalenin etkilerini
giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri
kapsamaktadır (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
§ 67).
41. Mülkiyet hakkına kamu otoriteleri tarafından müdahalede
bulunulması durumunda bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz
sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve
kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki
mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülükleri gereği olduğu gibi
söz konusu mekanizmaların var olup olmadığı hususu, aynı zamanda müdahalenin
ölçülülüğünün değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulacak bir unsurdur. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın
oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis
edici veya oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi ya da fiilen adil
ve etkili bir karar verme sorumluluğunun yerine getirilmemesi durumlarında
müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 68).
42. Öte yandan müdahaleyle başvuruculara yüklenen külfetin
dengelenmesi amacıyla tanınan imkânlara ilişkin olarak oluşturulan idari veya
yargısal mekanizmalar kapsamında uygulanan hukuk kurallarının belirsiz olması
ya da öngörülebilirlik kriterini taşımaması durumunda da ölçülülük ilkesinin
zedelenmesi söz konusu olabilir. Bu aşamadaki hukuk kurallarından kastedilen;
müdahaleye imkân tanıyan, diğer bir anlatımla müdahalenin kanuni dayanağını
oluşturan kurallar olmayıp müdahale ile malik üzerinde oluşan aşırı yükün
dengelenmesi gayesiyle teşkil ettirilen hukuk yollarının işletilmesi sürecinde
tatbik edilen kurallardır (Cevat Aydın,
B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 51).
43. İdari irtifak yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona
erdirildiği hâllerde taşınmazda oluşan değer azalışını karşılayacak düzeyde bir
bedelin malike ödenmesi orantılılık ilkesinin gereğidir. Taşınmazdaki değer
azalmasının tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle
kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve
görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi
Anayasa Mahkemesininmülkiyet hakkı kapsamında yapılan
bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğünün karşılığını hesaplamak gibi
bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan
müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit,
orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder
Sağlam ve diğerleri, § 49; Abdülkerim
Çakmak ve diğerleri, § 52).
44. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin içtihatları incelendiğinde;
irtifak hakkı nedeniyle değer düşüklüğü karşılığının taşınmazda irtifak kurulan
alanın toplam taşınmaza oranının değer düşüklüğü oranı ile çarpılması sonucu
tespit edildiği ve bu yöndeki içtihadın yerleşik hâle geldiği görülmektedir.
Daire; taşınmazın geometrik şekli, yüz ölçümü, niteliği, enerji nakil hattının
güzergâhı ve irtifak hakkının taşınmazda meydana getirdiği etkiyi gözönünde bulundurarak değer düşüklüğü oranını tespit
etmektedir. Dairenin -yukarıdaki kriterlerde taşınmazın değerini değiştiren bir
husus olmadıkça- taşınmazın niteliğine göre belli oranları uygulayarak
taşınmazlarda meydana gelen değer düşüklüğünü tespit ettiği anlaşılmaktadır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 51).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
45. Başvurucuların temel şikâyetleri kamulaştırma bedellerinin
düşüklüğüdür. Başvurucuların bu bağlamda her başvuru dosyası kapsamında iki
ayrı şikâyeti bulunmaktadır. İlkin başvuru konusu olaylarda irtifak hakkı
kamulaştırma bedellerine hükmedilmiş olmakla birlikte başvurucular, tesis
edilen irtifak hakları nedeniyle bu kısımları kullanamadıklarını belirterek
yapılması gerekenin mülkiyet kamulaştırmaları olduğunu ve bu itibarla da
kamulaştırma mülkiyet bedellerinin ve taşınmazların diğer kısımları için de
değer düşüklüğü bedellerinin taraflarına verilmesini istemektedir. Başvurucular
ayrıca, tespit edilen değer düşüklüğü oranlarının da düşük olduğunu ileri
sürmektedir.
46. Başvuru konusu olaylarda mahkemece resen emsal celbi yoluna
gidilmiş ve bu emsallere göre değer biçilmesi için yeniden oluşturulan
bilirkişi kurullarıyla keşif yapılması suretiyle
yeniden yapılan hesaplamalar sonucu idari irtifak bedeli belirlenmiştir. Bu
kapsamda alınan bilirkişi raporlarında; başvurucuların taşınmazlarının değer
kaybı, daimî irtifak hakları tesisine konu boru hattının geçtiği alanların
miktarı, taşınmazların tamamına oranı, boru hattının geçtiği kısımlar,
taşınmazların tamamının yüz ölçümü nazara alındığında irtifak hakkı geçmeden
önceki taşınmaz bedeli ile irtifak hakkı kurulduktan sonraki taşınmazların bedeli
arasındaki fark olan daimî irtifak hakkı bedelinin mezkûr rakamlara tekabül
ettiği belirlenmiştir.
47. Bilirkişiler tarafından uygulanan hesaplama yöntemlerinin
Yargıtay 5. Dairesinin yerleşik içtihatlarına uygun olduğu anlaşılmaktadır.
Toplam daimî irtifak hakkı bedeli miktarına soyut bir biçimde ulaşılmadığı
gerekçelerinin bilirkişi raporlarında açıklandığı görülmektedir. Bilirkişiler
tarafından varılan kanaat, mahkemenin ve Yargıtayın
bu konudaki uzman Dairesinin denetiminden geçmiş ve
hukuka uygun bulunmuştur. Başvurucuların taşınmazlarının değerine ilişkin
yargılama sonucu ulaşılan bu kanaatlerin aksi sonuca ulaştırmayı gerektirecek
herhangi bir nedeni de bulunmamaktadır. Bu kapsamda başvurucular, hesaplanan
değer kaybı oranlarının gerçeği yansıtmadığını ileri sürmekte iseler de başvuru
konusu olaylarda bu oranın daha yüksek bir şekilde tespit edilmesi gerektiğine
ilişkin iddialarını tevsik eder somut ve objektif bilgi ve belge ileri
sürmemişlerdir. Bilirkişi raporlarındaki hesap yöntemlerinin Yargıtay
içtihatlarına uygun olduğu gerçeği dikkate alındığında bu yöntemlerin keyfî ve subjektif ögeler barındırdığı ve öngörülemez olduğu
söylenemez.
48. Öte yandan başvurucular, taşınmazların doğal gaz boru hattı
geçirilen bölümleri yönünden, bu kısımlarda inşaat yapılması mümkün
olmadığından mülkiyet kamulaştırması yöntemiyle tazminatın hesaplanması
gerektiğini öne sürmektedir. Buna göre doğal gaz boru hattının üstünde kalan
kısımların tamamının değeri ile diğer bölümlerin değerinde meydana gelen azalmanın
dikkate alınarak ödenmesi gereken tazminatların belirlenmesi gerektiği
savunulmaktadır.
49. Esasında başvurucuların arsa niteliğinde olan taşınmazları
üzerinde yapı inşa edilemeyecek olmasının taşınmazların değerlerinde belli
ölçüde azalmaya yol açacağı açıktır. Bu durumda yargılama sırasında uygulanan
tazminat hesaplama yöntemlerinin bu nedenle oluşan zararı gidermeye elverişli
olup olmadığı ele alınmalıdır.
50. Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında; taşınmazların bazı
bölümlerinin altından doğal gaz boru hattının geçirilmesi nedeniyle
taşınmazların dilediğince kullanılamayacağı, taşınmazlar üzerinde sabit
tesislerin yapılamayacağı ya da yapılabilse bile kısıtlı olarak yapılabileceği gözönünde bulundurularak el atma nedeniyle taşınmazların
değerlerinin azaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu raporlarda, taşınmazların
müdahale edilen bölümleri çıkarıldıktan sonra kalan kısımlarında inşaat
yapılamayacağına ilişkin herhangi bir görüş bulunmadığı gibi başvurucuların da
bu yönde iddiaları da yoktur.
51. Taşınmazların yapıya müsait olup olmadığı değerlendirilirken
sadece altından doğal gaz boru hattı geçirilen bölümlerinin değil tümünün gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Taşınmazların bazı
bölümlerinin altından doğal gaz boru hattının geçirilmesi, bu bölümlerin
üzerinde inşaat yapılması olanağına son vermekle birlikte taşınmazların diğer
bölümlerinin yapılaşmaya açılması imkânını ortadan kaldırmamakta; sadece inşa
edilecek yapıların taşınmazlar içindeki konumlarının değişmesine ve ayrıca
bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere inşaat yapımlarının ancak nispeten
daha kısıtlı olarak yapılmasına yol açmaktadır. Bilirkişi raporlarındaki
tespitler gözönünde bulundurulduğunda, taşınmazların
değerinde meydana gelen azalmanın oranları saptanırken doğal gaz boru hattının
üzerinde kalan bölümleri üzerinde inşaat yapılamayacak olmasının neden olacağı
zararların da hesaba katıldığı anlaşılmaktadır.
52. Ayrıca başvuru konusu olaylarda mülkiyet kamulaştırmaları
yapılmayıp daimî irtifak hakları kurulması suretiyle doğal gaz boru hattının
üzerinde kalan kısımların mülkiyeti kamuya geçmemiş, başvurucuların bu kısımlar
üzerindeki mülkiyet hakları korunmuştur. Bu şekilde başvurucuların mülkiyet
haklarından kaynaklanan fakat tesis edilen irtifak hakları sebebiyle kısıtlanan
inşaat ve sair sabit tesis kurma hakları dışında kalan diğer hak temelli
kullanma şekillerinden yararlanmaları hukuken imkân dâhilindedir.
Başvurucuların bu şekilde hâlen mülkiyet hakkının sağladığı diğer imkânlardan
yararlanmak suretiyle malik oldukları ilgili kısımları semerelendirmeleri
ve kullanmalarının mümkün olduğu gerçeği gözönüne
alındığında, kendilerine verilen daimî irtifak bedellerinin aşırı düşük olduğu
da söylenemeyecektir. Diğer bir deyişle daimî irtifak hakları tesis edildiğinde
taşınmazların mülkiyetinin başvuruculara bırakılmış olduğu hususu dikkate
alındığında, irtifak hakkı tesisi nedeniyle uğranılan kaybın karşılığı olarak
mülkiyet bedelinin değil de irtifak bedelinin esas alınması herhangi bir sorun
teşkil etmeyecektir. Dolayısıyla bu hususlar bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, adil giderimin sağlanması bakımından taşınmazların doğal
gaz boru hattı üzerinde kalan bölümlerinin mülkiyet bedellerine hükmedilmesi
zorunluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
53. Başvurucular, taşınmazların üzerinden geçirilen enerji nakil
hattının yol açtığı değer kaybı miktarının gerçeği yansıtmadığını ileri
sürmektedir. Bu başvurular ile benzer nitelik taşıyan Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye başvurusunda
AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı taşınmazın gerçek
değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde mahkemece hiçbir somut gerekçe
gösterilmeksizin salt Yargıtayın kamu irtifaklarında
zarar miktarının taşınmaz değerinin %2'sini aşamayacağı yolundaki içtihadından
hareketle taşınmaz değerinin %2'siyle sınırlı olarak tazminata hükmedilmiş
olması ve geri kalan %7'lik zarar yönünden davanın reddedilmiş olması sebebiyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. §§ 21, 22).
54. Ancak bu başvurularda, enerji nakil hattının taşınmazlarda
yol açtığı değer kaybı miktarları uzman bilirkişilerce hesaplanmıştır. Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye başvurusuna
konu olaydan farklı olarak mahkemenin bilirkişi raporlarındaki tespitlerin
aksine kabulleri de bulunmamaktadır. Dolayısıyla AİHM'in
anılan kararına konu olayın bu başvurularla örtüşmediği anlaşılmaktadır. Öte
yandan başvurucular, her ne kadar değer kaybı oranlarının gerçeği
yansıtmadığını ileri sürmekte iseler de bu oranların ne kadar olması
gerektiğine dair makul ve objektif bir gerekçeye istinad
eder tutarlı bir veri de sunmamaktadır. Buna mukabil yerel mahkemenin bilirkişi
kurulları vasıtasıyla tespit etmiş olduğu değer kaybı oranlarının ise somut
veri ve hesaplama unsurlarına dayandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle
taşınmazların değer kaybı miktarlarının soyut bir biçimde belirlenmediği
görülmektedir.
55. Sonuç olarak somut başvurulara konu davalarda Yargıtay 5.
Hukuk Dairesinin oturmuş içtihadı doğrultusunda taşınmazların bazı bölümlerinin
altından doğal gaz boru hattı geçirilmesi nedeniyle taşınmazların genelinde
tespit edilen değer düşüklüğü karşılığı başvuruculara ödenen bedellerin adil
giderimin sağlanması bakımından yeterli olduğu kanaatine varılmıştır.
56. Buna göre başvurucuların ileri sürdüğü ihlal iddialarına
konu müdahalelerin yeterli ölçüde tazminat ödenmek suretiyle giderildiği, yeni
olgular içermeyen somut başvurular açısından başvurucuların mülkiyet hakkına
ölçüsüz müdahalelerde bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvuruların bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucular, makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
60. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
61. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
62. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ve somut başvurulara konu yargılama süreçlerinin nitelikleri
dikkate alındığında sırasıyla ayrı ayrı iki karar için 9 yıl 5 aylık, 9 yıl 4
aylık; diğer iki karar için de 9 yıl 4 aylık yargılama sürelerinin makul olmadığısonucuna varmak gerekir.
63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine kar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
65. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
66. Başvuruda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
67. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvuruculara her dosya için 10.800 TL olmak üzere toplam 43.200
TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
68. Mülkiyet hakkının ihlali iddiası yönünden başvuru kabul edilemez
bulunduğundan başvurucuların bu hakka yönelik maddi tazminat taleplerinin reddi
gerekir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL tutarındaki
harcın Halil Şıpşak, Hüseyin Uruz, Haci Uruz, İsmail Uruz ve İsmail Şıpşak'a;
226,90 TL tutarındaki harcın Haci Ogur,
Faik Ogur, Sedat Ogur,
Abdulbaki Ogur, Mehmet Ogur,
Mehmet Fatih Ogur ve Muhıttin
Ogur'a; 453,80 TL tutarındaki harcın Ahmet Şima'ya ayrı ayrı ödenmesine ve 1.980 TL vekâlet ücretinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara 43.200 TL manevi tazminatın müştereken
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 226,90 TL tutarındaki harcın Halil Şıpşak,
Hüseyin Uruz, Haci Uruz, İsmail Uruz ve İsmail Şıpşak'a; 226,90 TL tutarındaki harcın Haci
Ogur, Faik Ogur, Sedat Ogur, Abdulbaki Ogur, Mehmet Ogur, Mehmet Fatih Ogur ve Muhıttin Ogur'a; 453,80 TL
tutarındaki harcın Ahmet Şima'ya ayrı ayrı ödenmesine
ve 1.980 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Hilvan Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2010/29, K.2013/103; E.2010/26, K.2013/104; E.2010/27,
K.2013/102; E.2010/30, K.2013/101) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
27/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.