TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HACİ URUZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/12551)
Karar Tarihi: 27/6/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
M. Emin ŞAHİNER
Başvurucular
1. Haci URUZ
2. İbrahim Halil ŞIPŞAK
3. Abdulbaki OGUR
4. Ahmet ŞİMA
5. Faik OGUR
6. Haci OGUR
7. Hüseyin URUZ
8. İsmail ŞIPŞAK
9. İsmail URUZ
10. Mehmet OGUR
11. Mehmet Fatih OGUR
12. Muhıttin OGUR
13. Sedat OGUR
Vekili
Av. İrfan OGUR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; irtifak hakkı tesisine ilişkin kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. 2015/12551 numaralı bireysel başvuru ile aynı tarihte yapılan 2015/12557, 2015/12561 ve 2015/12565 numaralı bireysel başvuruların konu yönünden hukuki irtibatlarının bulunması nedeniyle 2015/12551 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin bu dosya üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ) tarafından başvurucuların Şanlıurfa'nın Hilvan ilçesi Çimdeli Mahallesi'nde bulunan ve toplam büyüklükleri sırasıyla223.998 m², 10.000 m², 156.000 m², 60.000 m² olan; yine sırasıyla 1 parsel numaralı arsa, 161 parsel numaralı arsa, 189 parsel numaralı arsa, 189 parsel numaralı arsa niteliğindeki taşınmazların sırasıyla 13.327,79 m²lik, 11.138,04 m²lik, 1.447,34 m²lik, 1.613,47 m²lik kısımları üzerinden doğal gaz boru hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifaklar kurulması kararları alınmıştır. Taraflar arasında uzlaşma sağlanamaması üzerine BOTAŞ tarafından 5/1/2006 tarihinde kamulaştırılan daimî irtifak haklarının idare adına tapuya tesciline karar verilmesi ve kamulaştırma bedelinin tespiti talebiyle davalar açılmıştır.
9. Mahkemece 4/5/2006 tarihinde keşif yapılmıştır. Bu keşifte uyuşmazlığa konu taşınmazların tamamında buğday ekili olup olmadığı, bu taşınmazların tarımsal amaçlı olarak kullanılıp kullanılmadığı, motopompla sulanıp sulanmadığı, ilçe merkezine uzak olup olmadığı, etrafında herhangi bir yerleşim yeri ve sınai ya da turistik tesisin bulunup bulunmadığı kriterleri çerçevesinde bir inceleme yapılmıştır. Keşif sonucu bilirkişi görüşü doğrultusunda taşınmazların tarla vasfı taşıdığı tespit edilmiştir. Sonuç olarak belediye mücavir alanı içinde olan ve belediye hizmetlerinden yararlanan taşınmazlar, bilirkişi görüşü doğrultusunda imar planı sınırı dışında kalması nedeniyle tarla vasıflı olarak değerlendirilmiştir.
10. Bilirkişiler tarafından düzenlenen raporlarda, idari irtifak nedeniyle sırasıyla I. sınıf sulu tarım arazisi ve I. sınıf kuru tarım arazisi olan taşınmazların değerinde zirai gelir metoduna göre belirli yüzdelik oranlarında azalma meydana geleceği belirtilmiştir. Taşınmazlarda buğday ve pamuk üretimi yapıldığı varsayımıyla ve %5 kapitalizasyon faizi uygulanmak suretiyle net gelir yöntemiyle taşınmazların değerleri hesaplanmıştır.
11. Belirlenen bu değerler esas alınarak başvuruculara ait irtifak bedelleri tespit edilmiştir. Raporlarda ayrıca taşınmazların değerini etkileyen objektif nedenler de dikkate alınmıştır. Buna göre parsellerin imar sahası ile belediye sınırları içinde ya da dışında olma durumu ile ilçe merkezine uzaklığı taşınmazların değerinin tespitinde dikkate alınmıştır.
12. Mahkeme, farklı tarihli kararlarla bilirkişi raporu hükme esas alınarak idari irtifak bedellerinin sırasıyla 20.542,04 TL, 19.241,70 TL, 1.376 TL ve 2.801,21 TL olarak tespitine karar vermiştir.
13. Temyiz edilen kararlar Yargıtay 5. Hukuk Dairesince (Daire) bozulmuştur. Bozma kararında, kamulaştırılan taşınmazların arazi olmayıp arsa niteliğinde olduğuna vurgu yapılmıştır. Daire, bu sebeple araziler için uygulanan net gelir yöntemi yerine emsal karşılaştırması yöntemine göre kamulaştırma bedelinin hesaplanması gerektiğini belirtmiştir.
14. Mahkeme, bozma kararına uyarak emsal karşılaştırması yöntemine göre hesap yapılması için bilirkişi raporları aldırmıştır. Yapılan yargılama sonucunda bilirkişi raporları hükme esas alınarak idari irtifak bedelleri 179.028,16 TL, 225.716,40 TL, 29.764,80 TL ve 32.245,20 TL olarak belirlenmiştir. Temyiz edilen bu kararlar da Daire tarafından bozulmuştur. Bozma kararında, bilirkişi raporunda hesaplamaya esas alınan emsal satışın dava konusu taşınmaza uygun olmadığı belirtilmiştir. Daireye göre yeniden emsal araştırması yapılarak oluşturulacak bilirkişi kurulu ile birlikte bir defa daha keşif yapılması gerekmektedir.
15. Mahkeme, bozma ilamına uymuş ve yeniden keşif yaparak bilirkişi raporu aldırmıştır. Bilirkişi raporlarında, taşınmazların bir bölümünün altından doğal gaz boru hattının geçirilmesi sonucu yol açılan kısıtlılık durumu gözetilerek taşınmazların değerinin sırasıyla %2,9, %3,5, %7,2 ve %1,3 oranlarında azaldığı görüşü bildirilmiştir. Düzenlenen raporu esas alan Mahkeme 25/7/2013 tarihinde verdiği kararlar ile bu defa idari irtifak kamulaştırma bedelini sırasıyla 205.370,10 TL, 228.530,64 TL, 28.805 TL ve 32.245,20 TL olarak belirlemiştir.
16. Mahkeme kararları Dairenin 2/12/2014, 11/5/2015 ve 28/5/2015 tarihli kararlarıyla onanmış, karar düzeltme istemi de farklı tarihli kararlarıyla reddedilmiştir. Nihai kararlar sırasıyla 9/7/2015, 13/7/2015, 30/6/2015 tarihlerinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular 28/7/2015 tarihinde bireysel başvurularda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 4. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Taşınmaz malın mülkiyetinin kamulaştırılması yerine, amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulabilir."
19. 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir.”
B. Uluslararası Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 37203/05, 31/5/2016, §§ 4-19) kararına konu olayda, başvurucuların taşınmazının bir bölümü üzerinde kamulaştırma yapılmaksızın veya kamu irtifakı tesis edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucular tarafından kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında mahkeme bilirkişi görüşüne başvurmuştur. Bilirkişi, taşınmazın bir bölümünün üzerinden enerji nakil hattı geçirilmiş olması dolayısıyla değerinin %9 oranında azaldığını kabul ederek tazminat hesaplamıştır. Ancak mahkemece, Yargıtay kararlarında kamu irtifakı kurulması nedeniyle taşınmazda oluşacak değer düşüklüğünün taşınmazın toplam değerinin %2'sini geçemeyeceğinin belirtildiği gerekçe gösterilerek meydana gelen zararın taşınmaz değerinin %2'siyle sınırlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Mahkeme, bu görüşten yola çıkarak bilirkişi raporundaki tespite rağmen taşınmazın değerinin %7'sine isabet eden tazminat istemi yönünden davayı reddetmiştir. Söz konusu karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
22. AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı taşınmazın gerçek değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde mahkemenin Yargıtay içtihadından hareketle zarar miktarını taşınmaz değerinin %2'si ile sınırlandırdığına işaret ettikten sonra yargı mercilerince bunun gerekçesinin açıklanamadığını vurgulamıştır. AİHM, Yargıtayın farklı durumların gözönünde bulundurulmasını dışlayan katı yorumu nedeniyle başvurucuların taşınmaz değerinin %7'sine tekabül eden zararlarının karşılanamadığını belirtmiş ve bunun da kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki adil dengeyi bozduğunu ifade ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 33-40).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 27/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular, irtifak hakkı tesisi yüzünden arsa vasıflı taşınmazda inşaat yapılmasının kısıtlandığından yakınmışlardır. Başvuruculara göre bu sebeple irtifak hakkı kamulaştırma bedelinin tazminat olarak ödenmesi gerçek zararlarını karşılamamaktadır. Başvurucular ayrıca derece mahkemelerince hükme esas alınan bilirkişi raporunda hesaplanan değer azalış oranlarının da gerçeği yansıtmadığını belirtmişlerdir.
25. Başvurucular, tazminatın hesaplanmasında taşınmazlarının doğal gaz boru hattı geçirilen bölümlerinin tamamının bedeli ile diğer bölümlerinin değerlerinde meydana gelen azalmanın dikkate alınması gerektiğini belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca, emsal taşınmazlar ile aynı değer ve nitelikte olan dava konusu taşınmazların mülkiyet bedeli ile doğal gaz boru hattından kaynaklanan değer düşüklüğünün toplanması şeklinde bir tazminat hesabı yapılması gerekmekte iken bu şekilde bir hesaplama yöntemine gidilmediğini öne sürmüşlerdir. Başvurucular sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
26. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Türü
28. Somut olaylarda başvurucuların taşınmazlarının bazı bölümlerinin altından doğal gaz boru hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifak kurulmuştur.
29. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kontrolü mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
30. Başvurucuların Şanlıurfa'nın Hilvan ilçesi Çimdeli Mahallesi'nde kâin olan taşınmazlarının belirli kısımlarının altından doğal gaz boru hattı geçirilmesi amacıyla BOTAŞ tarafından idari irtifak kurulması kararları alınmıştır. Bu durumda başvurucuların taşınmazlarının altından doğal gaz boru hattı geçirilen bölümlerinin kamulaştırılması söz konusu olduğundan bunun mülkten yoksun bırakma kapsamında değerlendirilebileceği açık olmakla birlikte ilgili imar mevzuatı gereğince taşınmazların doğal gaz boru hattının üstünde kalan bölümlerinde inşaat yapılması imkânının ortadan kalktığı gözetilerek bu müdahalelerin mülkiyetin kontrolü çerçevesinde incelenmesi gerektiği de düşünülebilir. Bununla birlikte buradaki müdahaleler; taşınmazların kullanım şekillerini düzenleyen, diğer bir ifadeyle inşaat yasağı öngören ilgili imar mevzuatının doğrudan uygulanması sonucu gerçekleşmemiştir. Müdahaleler, taşınmazların altından doğal gaz boru hattı geçirilmesinden kaynaklanmış olup inşaat yasağı, bu müdahalelerin dolaylı bir sonucudur. Dolayısıyla somut olaylardaki müdahalenin genel kural olan mülkten barışçıl yararlanma kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır (Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 42).
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
31. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
32. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
33. İdari irtifak kurulmasının usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Somut başvuruda, başvurucuların taşınmazlarının bazı bölümlerinin altından doğal gaz boru hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifak kurulduğu ve idari irtifak kurulması sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyet hakkına müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
(2) Meşru Amaç
34.Somut olaylarda başvurucuların taşınmazları üzerinde idari irtifak kurulmasının amacı taşınmazların altından doğal gaz boru hattı geçirilmesidir. Doğal gaz boru hattı inşa edilmesi için idari irtifak tesisinde kamu yararı bulunduğu hususunda duraksama söz konusu değildir.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
35. Ölçülülük ilkesi; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
36. İrtifak hakkı, özellikle arsa niteliğindeki taşınmazların sahipleri tarafından kullanım hakkını önemli ölçüde etkilemekte, ancak kamulaştırmada olduğu gibi mülkiyet hakkının tümünü kamuya devretmemektedir. Mülk sahipleri, kamu kurumları tarafından taşınmazları üzerinde irtifak hakkı kurulsa da taşınmazların kuru mülkiyetine sahip olmaya devam etmekte, belli ölçüde taşınmazı kullanabilmekte ve taşınmazdan gelir elde edebilmektedir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 46).
37. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri uyarınca, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazlarda meydana gelen gerçek değer düşüklüğü karşılığının taşınmaz maliklerine peşinen ödenmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 46. maddesine göre irtifak hakkı da taşınmazın gerçek değeri üzerinden belirlenmelidir. Bununla birlikte taşınmazın kamulaştırılması karşılığında ödenen gerçek bedel ile aynı taşınmazda irtifak hakkı kurulması nedeniyle meydana gelen değer düşüklüğünün gerçek karşılığının aynı miktarda olmayacağı açıktır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 47).
38. İdari irtifak kurulmak suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle idari irtifak kurulmak suretiyle mülkiyet hakkına müdahalede bulunulan durumlarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında, gerek kamulaştırmada gerekse idari irtifak kurulmasında taşınmazın gerçek karşılığının ödeneceği ifade edilmiştir. İdari irtifak kurulan hâllerde gerçek karşılık, idari irtifak kurulması nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı karşılayan tutardır. Bu itibarla idari irtifak kurulması nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı karşılayacak düzeyde bir tazminatın ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Saadet Esin, B. No: 2014/18103, 26/10/2017, § 35).
39. Çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu olan malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında bir taşınmazın herkes için geçerli, tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır. Anayasa'nın koruması altında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan; kamulaştırılan veya üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin 2942 sayılı Kanun'a göre belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana gelen değer düşüklüğü karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 48).
40. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı devlete birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Pozitif yükümlülükler kural olarak özel hukuk kişilerince yapılan müdahalelere karşı anayasal koruma sağlamakla birlikte kamu otoritelerince gerçekleştirilen müdahalelerde de devletin özellikle usule ilişkin bazı pozitif yükümlülükleri söz konusu olabilir. Bunlar kamu tarafından gerçekleştirilen müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 67).
41. Mülkiyet hakkına kamu otoriteleri tarafından müdahalede bulunulması durumunda bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülükleri gereği olduğu gibi söz konusu mekanizmaların var olup olmadığı hususu, aynı zamanda müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulacak bir unsurdur. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi ya da fiilen adil ve etkili bir karar verme sorumluluğunun yerine getirilmemesi durumlarında müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 68).
42. Öte yandan müdahaleyle başvuruculara yüklenen külfetin dengelenmesi amacıyla tanınan imkânlara ilişkin olarak oluşturulan idari veya yargısal mekanizmalar kapsamında uygulanan hukuk kurallarının belirsiz olması ya da öngörülebilirlik kriterini taşımaması durumunda da ölçülülük ilkesinin zedelenmesi söz konusu olabilir. Bu aşamadaki hukuk kurallarından kastedilen; müdahaleye imkân tanıyan, diğer bir anlatımla müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kurallar olmayıp müdahale ile malik üzerinde oluşan aşırı yükün dengelenmesi gayesiyle teşkil ettirilen hukuk yollarının işletilmesi sürecinde tatbik edilen kurallardır (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 51).
43. İdari irtifak yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde taşınmazda oluşan değer azalışını karşılayacak düzeyde bir bedelin malike ödenmesi orantılılık ilkesinin gereğidir. Taşınmazdaki değer azalmasının tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi Anayasa Mahkemesininmülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğünün karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, § 52).
44. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin içtihatları incelendiğinde; irtifak hakkı nedeniyle değer düşüklüğü karşılığının taşınmazda irtifak kurulan alanın toplam taşınmaza oranının değer düşüklüğü oranı ile çarpılması sonucu tespit edildiği ve bu yöndeki içtihadın yerleşik hâle geldiği görülmektedir. Daire; taşınmazın geometrik şekli, yüz ölçümü, niteliği, enerji nakil hattının güzergâhı ve irtifak hakkının taşınmazda meydana getirdiği etkiyi gözönünde bulundurarak değer düşüklüğü oranını tespit etmektedir. Dairenin -yukarıdaki kriterlerde taşınmazın değerini değiştiren bir husus olmadıkça- taşınmazın niteliğine göre belli oranları uygulayarak taşınmazlarda meydana gelen değer düşüklüğünü tespit ettiği anlaşılmaktadır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 51).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Başvurucuların temel şikâyetleri kamulaştırma bedellerinin düşüklüğüdür. Başvurucuların bu bağlamda her başvuru dosyası kapsamında iki ayrı şikâyeti bulunmaktadır. İlkin başvuru konusu olaylarda irtifak hakkı kamulaştırma bedellerine hükmedilmiş olmakla birlikte başvurucular, tesis edilen irtifak hakları nedeniyle bu kısımları kullanamadıklarını belirterek yapılması gerekenin mülkiyet kamulaştırmaları olduğunu ve bu itibarla da kamulaştırma mülkiyet bedellerinin ve taşınmazların diğer kısımları için de değer düşüklüğü bedellerinin taraflarına verilmesini istemektedir. Başvurucular ayrıca, tespit edilen değer düşüklüğü oranlarının da düşük olduğunu ileri sürmektedir.
46. Başvuru konusu olaylarda mahkemece resen emsal celbi yoluna gidilmiş ve bu emsallere göre değer biçilmesi için yeniden oluşturulan bilirkişi kurullarıyla keşif yapılması suretiyle yeniden yapılan hesaplamalar sonucu idari irtifak bedeli belirlenmiştir. Bu kapsamda alınan bilirkişi raporlarında; başvurucuların taşınmazlarının değer kaybı, daimî irtifak hakları tesisine konu boru hattının geçtiği alanların miktarı, taşınmazların tamamına oranı, boru hattının geçtiği kısımlar, taşınmazların tamamının yüz ölçümü nazara alındığında irtifak hakkı geçmeden önceki taşınmaz bedeli ile irtifak hakkı kurulduktan sonraki taşınmazların bedeli arasındaki fark olan daimî irtifak hakkı bedelinin mezkûr rakamlara tekabül ettiği belirlenmiştir.
47. Bilirkişiler tarafından uygulanan hesaplama yöntemlerinin Yargıtay 5. Dairesinin yerleşik içtihatlarına uygun olduğu anlaşılmaktadır. Toplam daimî irtifak hakkı bedeli miktarına soyut bir biçimde ulaşılmadığı gerekçelerinin bilirkişi raporlarında açıklandığı görülmektedir. Bilirkişiler tarafından varılan kanaat, mahkemenin ve Yargıtayın bu konudaki uzman Dairesinin denetiminden geçmiş ve hukuka uygun bulunmuştur. Başvurucuların taşınmazlarının değerine ilişkin yargılama sonucu ulaşılan bu kanaatlerin aksi sonuca ulaştırmayı gerektirecek herhangi bir nedeni de bulunmamaktadır. Bu kapsamda başvurucular, hesaplanan değer kaybı oranlarının gerçeği yansıtmadığını ileri sürmekte iseler de başvuru konusu olaylarda bu oranın daha yüksek bir şekilde tespit edilmesi gerektiğine ilişkin iddialarını tevsik eder somut ve objektif bilgi ve belge ileri sürmemişlerdir. Bilirkişi raporlarındaki hesap yöntemlerinin Yargıtay içtihatlarına uygun olduğu gerçeği dikkate alındığında bu yöntemlerin keyfî ve subjektif ögeler barındırdığı ve öngörülemez olduğu söylenemez.
48. Öte yandan başvurucular, taşınmazların doğal gaz boru hattı geçirilen bölümleri yönünden, bu kısımlarda inşaat yapılması mümkün olmadığından mülkiyet kamulaştırması yöntemiyle tazminatın hesaplanması gerektiğini öne sürmektedir. Buna göre doğal gaz boru hattının üstünde kalan kısımların tamamının değeri ile diğer bölümlerin değerinde meydana gelen azalmanın dikkate alınarak ödenmesi gereken tazminatların belirlenmesi gerektiği savunulmaktadır.
49. Esasında başvurucuların arsa niteliğinde olan taşınmazları üzerinde yapı inşa edilemeyecek olmasının taşınmazların değerlerinde belli ölçüde azalmaya yol açacağı açıktır. Bu durumda yargılama sırasında uygulanan tazminat hesaplama yöntemlerinin bu nedenle oluşan zararı gidermeye elverişli olup olmadığı ele alınmalıdır.
50. Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında; taşınmazların bazı bölümlerinin altından doğal gaz boru hattının geçirilmesi nedeniyle taşınmazların dilediğince kullanılamayacağı, taşınmazlar üzerinde sabit tesislerin yapılamayacağı ya da yapılabilse bile kısıtlı olarak yapılabileceği gözönünde bulundurularak el atma nedeniyle taşınmazların değerlerinin azaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu raporlarda, taşınmazların müdahale edilen bölümleri çıkarıldıktan sonra kalan kısımlarında inşaat yapılamayacağına ilişkin herhangi bir görüş bulunmadığı gibi başvurucuların da bu yönde iddiaları da yoktur.
51. Taşınmazların yapıya müsait olup olmadığı değerlendirilirken sadece altından doğal gaz boru hattı geçirilen bölümlerinin değil tümünün gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Taşınmazların bazı bölümlerinin altından doğal gaz boru hattının geçirilmesi, bu bölümlerin üzerinde inşaat yapılması olanağına son vermekle birlikte taşınmazların diğer bölümlerinin yapılaşmaya açılması imkânını ortadan kaldırmamakta; sadece inşa edilecek yapıların taşınmazlar içindeki konumlarının değişmesine ve ayrıca bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere inşaat yapımlarının ancak nispeten daha kısıtlı olarak yapılmasına yol açmaktadır. Bilirkişi raporlarındaki tespitler gözönünde bulundurulduğunda, taşınmazların değerinde meydana gelen azalmanın oranları saptanırken doğal gaz boru hattının üzerinde kalan bölümleri üzerinde inşaat yapılamayacak olmasının neden olacağı zararların da hesaba katıldığı anlaşılmaktadır.
52. Ayrıca başvuru konusu olaylarda mülkiyet kamulaştırmaları yapılmayıp daimî irtifak hakları kurulması suretiyle doğal gaz boru hattının üzerinde kalan kısımların mülkiyeti kamuya geçmemiş, başvurucuların bu kısımlar üzerindeki mülkiyet hakları korunmuştur. Bu şekilde başvurucuların mülkiyet haklarından kaynaklanan fakat tesis edilen irtifak hakları sebebiyle kısıtlanan inşaat ve sair sabit tesis kurma hakları dışında kalan diğer hak temelli kullanma şekillerinden yararlanmaları hukuken imkân dâhilindedir. Başvurucuların bu şekilde hâlen mülkiyet hakkının sağladığı diğer imkânlardan yararlanmak suretiyle malik oldukları ilgili kısımları semerelendirmeleri ve kullanmalarının mümkün olduğu gerçeği gözönüne alındığında, kendilerine verilen daimî irtifak bedellerinin aşırı düşük olduğu da söylenemeyecektir. Diğer bir deyişle daimî irtifak hakları tesis edildiğinde taşınmazların mülkiyetinin başvuruculara bırakılmış olduğu hususu dikkate alındığında, irtifak hakkı tesisi nedeniyle uğranılan kaybın karşılığı olarak mülkiyet bedelinin değil de irtifak bedelinin esas alınması herhangi bir sorun teşkil etmeyecektir. Dolayısıyla bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, adil giderimin sağlanması bakımından taşınmazların doğal gaz boru hattı üzerinde kalan bölümlerinin mülkiyet bedellerine hükmedilmesi zorunluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
53. Başvurucular, taşınmazların üzerinden geçirilen enerji nakil hattının yol açtığı değer kaybı miktarının gerçeği yansıtmadığını ileri sürmektedir. Bu başvurular ile benzer nitelik taşıyan Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye başvurusunda AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı taşınmazın gerçek değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde mahkemece hiçbir somut gerekçe gösterilmeksizin salt Yargıtayın kamu irtifaklarında zarar miktarının taşınmaz değerinin %2'sini aşamayacağı yolundaki içtihadından hareketle taşınmaz değerinin %2'siyle sınırlı olarak tazminata hükmedilmiş olması ve geri kalan %7'lik zarar yönünden davanın reddedilmiş olması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. §§ 21, 22).
54. Ancak bu başvurularda, enerji nakil hattının taşınmazlarda yol açtığı değer kaybı miktarları uzman bilirkişilerce hesaplanmıştır. Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye başvurusuna konu olaydan farklı olarak mahkemenin bilirkişi raporlarındaki tespitlerin aksine kabulleri de bulunmamaktadır. Dolayısıyla AİHM'in anılan kararına konu olayın bu başvurularla örtüşmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan başvurucular, her ne kadar değer kaybı oranlarının gerçeği yansıtmadığını ileri sürmekte iseler de bu oranların ne kadar olması gerektiğine dair makul ve objektif bir gerekçeye istinad eder tutarlı bir veri de sunmamaktadır. Buna mukabil yerel mahkemenin bilirkişi kurulları vasıtasıyla tespit etmiş olduğu değer kaybı oranlarının ise somut veri ve hesaplama unsurlarına dayandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle taşınmazların değer kaybı miktarlarının soyut bir biçimde belirlenmediği görülmektedir.
55. Sonuç olarak somut başvurulara konu davalarda Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin oturmuş içtihadı doğrultusunda taşınmazların bazı bölümlerinin altından doğal gaz boru hattı geçirilmesi nedeniyle taşınmazların genelinde tespit edilen değer düşüklüğü karşılığı başvuruculara ödenen bedellerin adil giderimin sağlanması bakımından yeterli olduğu kanaatine varılmıştır.
56. Buna göre başvurucuların ileri sürdüğü ihlal iddialarına konu müdahalelerin yeterli ölçüde tazminat ödenmek suretiyle giderildiği, yeni olgular içermeyen somut başvurular açısından başvurucuların mülkiyet hakkına ölçüsüz müdahalelerde bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucular, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
60. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
61. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
62. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar ve somut başvurulara konu yargılama süreçlerinin nitelikleri dikkate alındığında sırasıyla ayrı ayrı iki karar için 9 yıl 5 aylık, 9 yıl 4 aylık; diğer iki karar için de 9 yıl 4 aylık yargılama sürelerinin makul olmadığısonucuna varmak gerekir.
63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine kar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
65. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
66. Başvuruda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
67. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara her dosya için 10.800 TL olmak üzere toplam 43.200 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
68. Mülkiyet hakkının ihlali iddiası yönünden başvuru kabul edilemez bulunduğundan başvurucuların bu hakka yönelik maddi tazminat taleplerinin reddi gerekir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL tutarındaki harcın Halil Şıpşak, Hüseyin Uruz, Haci Uruz, İsmail Uruz ve İsmail Şıpşak'a; 226,90 TL tutarındaki harcın Haci Ogur, Faik Ogur, Sedat Ogur, Abdulbaki Ogur, Mehmet Ogur, Mehmet Fatih Ogur ve Muhıttin Ogur'a; 453,80 TL tutarındaki harcın Ahmet Şima'ya ayrı ayrı ödenmesine ve 1.980 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara 43.200 TL manevi tazminatın müştereken ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 226,90 TL tutarındaki harcın Halil Şıpşak, Hüseyin Uruz, Haci Uruz, İsmail Uruz ve İsmail Şıpşak'a; 226,90 TL tutarındaki harcın Haci Ogur, Faik Ogur, Sedat Ogur, Abdulbaki Ogur, Mehmet Ogur, Mehmet Fatih Ogur ve Muhıttin Ogur'a; 453,80 TL tutarındaki harcın Ahmet Şima'ya ayrı ayrı ödenmesine ve 1.980 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Hilvan Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2010/29, K.2013/103; E.2010/26, K.2013/104; E.2010/27, K.2013/102; E.2010/30, K.2013/101) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.