logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(E.A.K. [2.B.], B. No: 2015/12263, 16/1/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

E.A.K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/12263)

 

Karar Tarihi: 16/1/2020

R.G. Tarih ve Sayı: 25/2/2020 - 31050

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Mahmut ATEŞ

Başvurucu

:

E.A.K.

Vekili

:

Av. Doğan ERKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir protesto gösterisine kolluk görevlilerince orantısız şekilde müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; müdahale sırasında yaralanma ve bu olaya ilişkin olarak yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmaması nedeniyle de eziyet yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/7/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

9. 1988 doğumlu olan ve başvuru konusu olayın gerçekleştiği tarihte Ankara'da avukatlık stajı yapan başvurucunun olay tarihinde "A." olan soyadı "K." olarak değişmiştir.

10. Başvurucu, kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak adlandırılan gösteriler sırasında 2/6/2013 tarihinde Ankara'da düzenlenen protesto eylemine katılmıştır (Gezi Parkı olayları ile ilgili açıklamalar için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §10). Başvurucunun beyanına göre saat 21.00 civarında Atatürk Bulvarı üzerindeki bir ayakkabı mağazasının önünde bulunduğu sırada kolluk görevlileri gösteri yapan topluluğu dağıtmak amacıyla müdahalede bulunmuşlardır. Başvurucu; bu müdahale sırasında ve devamında atılan gaz bombalarından etkilendiğini, kolluk görevlilerinin yumruk, tekme ve cop darbeleriyle yaralandığını iddia etmiştir.

11. Başvurucu 3/6/2013 tarihinde Başkent Üniversitesi Hastanesine (Hastane) başvurarak kendisini muayene eden görevlilere, katıldığı gösteri sırasında kolluk görevlilerinin sırt, bel, baş ve kol bölgesine coplarıyla vurduklarını ve bu nedenle bilinç kaybı yaşadığını beyan etmiştir. Hastanenin Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı tarafından aynı gün başvurucu hakkında düzenlenen adli raporla birlikte Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç ihbarında bulunulmuştur.

12. Başsavcılık ihbarın kendisine ulaştığı 18/6/2013 tarihinde 2013/82958 sayılı soruşturma dosyası üzerinden olayla ilgili olarak ceza soruşturması başlatmıştır. Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından soruşturma dosyasına, 2/6/2013 tarihinde Kızılay çevresinde yapılan eylemlerde güvenlik güçlerine taş, sopa ve soda şişesi atmak suretiyle saldırıda bulunulduğunu, bunun üzerine saat 17.25'ten başlayarak topluluğun eylemlerine son vererek dağılmaları yönünde anonslarla uyarıldığını ve anonsların ilerleyen saatlerde de devam ettiğini belirten bir tutanak gönderilmiştir. Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen ayrı bir tutanakta ise eylemci grupların araç ve yaya trafiğine engel olduğu, gruptan bazı kişilerin tanınmamak için yüzlerini bez parçası ile kapattığı, bazılarının ise su ve gaz müdahalesinden etkilenmemek için deniz gözlüğü ve baret taktığı, kamu ve özel işyerlerine taş, sopa vb. cisimlerle saldırılması üzerine gruba tazyikli su ve gaz sıkılmak suretiyle müdahale edildiği, ancak başvurucu hakkında Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan bir işlem bulunmadığı belirtilmiştir.

13. Ankara Barosu Başkanlığı tarafından başvurucuya vekâleten Başsavcılığa verilen şikâyet dilekçesiyle, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, uluslararası kuruluşlar tarafından alınan kararlar ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına atıf yapılarak başvurucunun maruz kaldığı kötü muamele nedeniyle etkili ve tarafsız bir soruşturma yapılarak sorumluların tespit edilmesi ve cezalandırılması talep edilmiştir. Başsavcılık 5/7/2013 tarihinde kayıtlarına giren bu dilekçe üzerine başlatılan soruşturmayı 2015/82958 sayılı dosya ile birleştirerek soruşturmaya devam etmiştir.

14. Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından soruşturma dosyasına gönderilen, 2/6/2013 tarihindeki olaylara ilişkin kamera kayıtları Başsavcılık tarafından başvurucuya izlettirilmiş ve 26/11/2013 tarihinde ilgili kısmı aşağıda aktarılan tutanak düzenlenmiştir:

"...02/06/2013 günü saat 21:00'da Atatürk Bulvarında yapılan gösteriler sırasında, E. A. A.'un yarlanması olayına ilişkin, Emniyet Müdürlüğünden getirtilen CD'ler müşteki tarafından izlenmiş olup,

Müşteki beyanında ;Bana izletmiş olduğunuz 7 adet CD'de, şikayet dilekçem ve müşteki beyanımda belirtilen olayların meydana geldiği yer ve zamanı gösteren herhangi bir görüntüye rastlamadım dedi..."

15. Başvurucunun soruşturma kapsamında 19/11/2013 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:

"...02/06/2013 tarihinde Taksim Gezi Parkında meydana gelen olayları protesto etmek amacıyla saat 21.00 civarlarında Atatürk Bulvarı [T.] Ayakkabı Mağazasının önünde (Alman Kültür Merkezi civarında) birkaç arkadaşımla birlikte bulunduğumuz sırada bir anda polis memurları tarafından üzerimize gaz bombası atılmaya başlandı. Bu sırada arbede çıktı. orada bulunan tünel gibi bir yerin içine pek çok kişi sıkıştı. Polisler buraya da gaz bombası atmaya başladılar. Gaz kapsüllerinden birisi tam benim yanıma düştü. Gazı tenefüs ettiğim zaman nefes alamadım ve midem bulandı. Polisler bu sırada dışarı çıkmamıza da izin vermiyorlardı. Ben aniden kendimi dışarı doğru atarak nefes alabilmek için kendimi yere doğru yüz üstü bıraktım. Bu sırada polislerden birisi kafama jopla vurdu. Ben kendisine avukat olduğumu, vurmaması gerektiğini söyleyince 'madem avukatsın, ne işin var burda, o...pu, sabahtan beri ortalığın a..na koydunuz, bizde şimdi sizi s.k edeceğiz' dedi. Kafama on kere jopla vurulduğunu hatırlıyorum, ayrıca böbreklerim de tekmelendi. Sayabildiğim kadarıyla 5 civarında polis vardı. Bu arada ayrıca polislerden birisi yüzüme doğru gaz sıkmaya çalışıyordu. Bu sırada bilincimi kaybettim. 5 dakika kadar sonra arkadaşım [O.] beni kucağına alıp Olgunlar istikametine doğru koşmaya başladı. Polislerden birisi bize doğru bir jop fırlattı. Ayrıca arkamızdan koşup vurmaya başladı. Birlikte yere düştük. Bir süre sonra ben tekrar bayılmışım. Gözümü açtığımda Olgunlar Sokaktaki Nazım Hikmet Kültür Merkezindeydim. Orada bulunan Tıp Fakültesi öğrencileri ile doktorlar beni ve benim durumumdaki başka kişileri muayene ettiler. Basit tıbbi müdahalelerde bulunuyorlardı. Bu sırada polisler de binanın camlarını kırarak içeriye gaz fişekleri attılar. Bizde gazdan etkilendışarıya çıktığımızda hepimizi sıraya dizip jop ve yumruklarla vurdular. Biz bir süre sonra oradan kaçarak bir kafeye sığındık. Tuvaletinde 3 saat bekledik. Gece yarısı ancak çıkabildik. Haklarımızda herhangi bir gözaltı işlemi uygulanmadı. Sabahleyin vücudumda ağrılar hissetmem üzerine Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Aciline kardeşimle birlikte gittik. Orada muayenemiz yapıldıktan sonra Başkent Üniversitesi Adli Tıp Birimi tarafından rapor düzenlendi. Oradan da hastaneye kaldırdılar. 12 saat kadar hastanede kaldım. Sonra taburcu oldum. Yediğim joptan dolayı çenemde kayma meydana gelmiştir. Boynumda da kırık olduğu tespit edildi. Ancak bu kırığın olay nedeniyle mi, küçüklükten meydana gelen bir kırık mı tam anlaşılamadı. Ayrıca bu olay nedeniyle psikolojik durumum da bozulmuş durumdadır. Hala ilaç tedavisi görmekteyim. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalında düzenlenen 11/10/2013 tarihli ek raporu da dosyaya konulmak üzere ibraz ediyorum. Dedi. (4 sayfada müteşekkil rapor alındı dosyasına konuldu). Bu olaylara yanımda bulunan Avukat [O.E.K] da tanık olmuştur. Olay nedeniyle kanunsuz işlemlerde bulunan bütün kamu görevlilerinden şikayetçiyim..."

16. Ceza soruşturmasına konu olaylar sırasında başvurucu ile birlikte olan O.E.K.nın 19/11/2013 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından tanık sıfatıyla alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:

"...02/06/2013 tarihinde saat 21.00 civarlarında Taksim Gezi Parkında meydana gelen olaylar nedeniyle demokratik tepki hakkımızı kullanmak için Kızılay Atatürk Bulvarı üzerindeki [T.] Ayakkabı mağazası önünde pek çok arkadaşımızla birlikte bulunuyorduk. Bu sırada aniden polis tarafından kalabalığa müdahale edilerek gaz bombaları atılmaya başlandı. Kişilerin vücuduna doğru nişan alarak gaz bombalarını atıyorlardı. Biz bombalardan kaçtık. [T.] Ayakkabı Mağazasının yanındaki ara boşluğa kaçarak sığındık.Bu sırada pek çok polis de arkamızdan aynı yere geldiler. gazbombası atmaya devam ediyorlardı. Yanımda arkadaşım E.A.A.'da vardı. Bir anda onu kaybettiğimi hissettim. Gaz bombası sisleri dağıldığında, tekrar onu görerek yanına gittim. Yerde yatıyordu. Fazlasıyla darbe almıştı. Dalga dalga polisler gelmeye devam ediyordu. Gelenler vurup gidiyordu. Onu kucağıma alarak oradan uzaklaştırmak istedim. Olgunlar sokak civarına doğru gittim. Burada bilincini kaybetti. Nazım Hikmet Kültür Merkezinde bir revir oluşturulduğunu duyduğum için oraya götürdüm. Orada bazı doktorlar yaralılara müdahale ediyorlardı. Bir süre sonra polisler de buraya gelerek camları kırmaya ve binayı kuşatmaya başladılar. İçeriye gaz bombası attılar. Sonra içerdeki doktorları dışarıya çıkararak sıraya dizip dövmeye başladılar. Sonra bizde dışarıya çıktık. Bize de vurmaya devam ettiler. Bu sırada ağır tehdit ve hakaretlere devam ediliyordu. Orada yakında bulunan bir apartmanın içine girerek sığındık. Bir süre orada durduktan sonra Kızılay Mithatpaşa'daki avukatlık büroma gittik. Sabahın olmasını bekledik. Sabah saatlerinde de Başkent Üniversitesi Hastanesine gittik. Olay hakkında bilgi ve görgüm bundan ibarettir. konuyla ilgili söylemek istediğim en önemli husus bu olay sırasında müdahalede bulunan polis memurlarının kesinlikle gösteriyi dağıtmak ya da enterne etmek amacıyla değli, tamamen halk kitlesini imha etmek için davrandıklarını gördüm..."

17. Başvurucu hakkında Hastane tarafından düzenlenen 3/6/2013 tarihli adli raporda özetle başvurucunun başında, sırtında, sağ kalçasında, sağ kolunda ve sağ kulağında ekimoz ve hematom tarzında yaralanmalar olduğu, çene ekleminde yumuşak doku travmasına bağlı instabilite bulunduğu, ayrıca tomografi sonucuna göre kafa bölgesinde, saçlı deri altında hematom mevcut olduğu belirtilmiştir. Raporda; sırt bölgesindeki ray tarzındaki ekimozların sert, yuvarlak ve düzgün yüzeyli bir cismin vücut kısımlarına hızla tatbik edilmesi suretiyle oluşmasının mümkün olduğu, diz ve dirsek kısmındaki yaralanmaların düşme, çarpma neticesinde meydana gelmiş olabileceği, tespit edilen bulguların başvurucunun anlatımları ile zaman bakımından da uyumlu olduğu ifade edilmiştir. Tespit edilen yaralanmaların başvurucunun hayatını tehlikeye sokmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği ve başvurucunun ileri psikiyatrik değerlendirmeler için olay tarihinden üç hafta sonra muayenesinin gerektiği değerlendirilmiştir.

18. Başvurucu hakkında Hastane tarafından düzenlenen, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ile Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığında görevli uzman doktorlar imzalı, 11/10/2013 tarihli adli raporun sonuç kısmı şöyledir:

"Şahsın 02.6.2013 tarihinde mağduru olduğu polis tarafından darp olayıyla ilgili olarak gelişen ve sonraki dönemde tedavi sürecinde Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD tarafından tespit edilerek tarafımıza bildirilen bilgi ve bulgular dikkate alındığında;

1-İlk raporda akut travmaya stres bozukluğu olarak tanımlanan, geç dönem bulgularının tespiti için tekrar muayene edilmesi gerektiği değerlendirilen şahsın, 6 ay sonra yapılan muayenesinde posttravmatik stres bozukluğu bulguları tespit edildiği,

2-Tanının posttravmatik stres bozukluğu olarak değiştirildiği,

3- Gelişen post travmatik stres bozukluğunun 02.06.2013 tarihinde yaşanan olaylarla illiyet bağı bulunduğu kanaatimizi arz ederiz."

19. Başvurucu hakkında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 9/1/2015 tarihli adli raporun sonuç kısmı şöyledir:

"Yaygın yumuşak doku lezyonlarına ve Post Travmatik Stres Bozukluğuna neden olan yaralanmasının;

1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,

2-Kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLMADIĞI,

3-Organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde herhangi bir anatomik eksiklik veya fonksiyonel bozukluk tarif ve tespit edilmediği,

4-Vücudunda kemik kırığı tespit edilmediği oy birliği ile mütalaa olunur."

20. Cumhuriyet Başsavcılığınca 12/3/2015 tarihinde ilgili kolluk görevlileri hakkında başvurucuya karşı işledikleri iddia edilen zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama ve hakaret suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

"Müşteki E.A.K. (A.), tarihsiz şikayet dilekçesi ve 19/11/2013 günü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımızda vermiş olduğu ifadesinde özetle;

Taksim Gezi Parkında meydana gelen olayları protesto etmek amacıyla 02/06/2013 günü saat 21.00 civarında Atatürk Bulvarı [T.] Ayakkabı mağazasının önünde bulundukları sırada polis memurlarının üzerlerine gaz bombası atmaya başladıklarını, arbede çıktığını, bu sırada polis memurunun kendisini yakaladığını ve copla vurduğunu, kendisinin avukat olduğunu söylemesine rağmen polisin şiddetinin ve hakaretinin devam ettiğini belirterek şikayetçi olmuştur.

Dosya içerisinde bulunan 02/06/2013 tarihli ikaz tutanağında kısaca;

Taksim Gezi Parkında meydana gelen olayları desteklemek amacıyla güvenlik kuvvetlerine taş, sopa ve soda şişesi atmak suretiyle yapılan saldırı eylemlerinin ilimizin muhtelif yerlerinden halen devam ettiği, Başbakanlık çevresi başta olmak üzere Güvenpark çevresi ile Sakarya ve Yüksel Caddesinde gerçekleştirilen kanuna aykırı eylemler esnasında topluluğun duyacağı şekilde eylemlerine son vererek dağılmaları yönünde ikazlar yapıldığı, göstericilerin tüm ikazlara rağmen dağılmamakta ısrar ederek eylemlerini sürdürdükleri, saat 17:25 sıralarında Milli Müdafaa Caddesi üzerinde göstericilerin çevreye ve kamuya ait mallara zarar vererek güvenlik kuvvetlerine saldırılarının devam etmesi üzerine yine gruba hitaben dağılmaları aksi takdirde yasa gereğince haklarında işlem yapılacağının sürekli olarak anons edildiği ve bu tür ikazların ilerleyen saatlerde de devam ettiği belirtilmiştir.

Ankara Emniyet Müdürlüğünün 05/11/2013 tarihli yazısında; 02.06.2013 günü eylemci grupların ana arterleri araç ve yaya trafiğine kapatmak suretiyle geçişi engelledikleri, içlerinden bazılarının tanınmamak için yüzlerini bez parçaları ile kapattıkları, polisin sıkacağı gaz ve sudan etkilenmemek için gözlerine deniz gözlüğü takarak başlarına baret giydikleri, çevrede bulunan kamu ve özel eşyaya taş, sopa, soda şişesi, sapan vb. cisimlerle saldırmaları üzerine kanuna aykırı eylemlerini sonlandırmak ve kamu düzeninin yeniden tesisi için orantılı olarak tazyikli su ve gaz sıkılmak suretiyle eylemci gruplara müdahale edildiği ancak E.A.A. hakkında olay tarihinde Emniyet Şube Müdürlüğünce herhangi bir işlem yapılmadığının bildirildiği görülmüştür.

Müşteki E.A.A., 26/11/2013 tarihli CD izleme tutanağında kendisine izlettirilen 7 adet CD'de kendisi ile ilgili herhangi bir görüntüye rastlamadığını beyan etmiştir.

Adli Tıp İstanbul 2. İhtisas Kurulu'nun 09/01/2015 tarihinde E.A.A. için düzenlenen raporda, olay esnasında etkili eyleme maruz kalması nedeniyle hayati tehlike geçirmediği, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde herhangi bir anatomik eksiklik veya fonksiyonel bozukluk tarif ve tespit edilmediği ve vücudunda da kemik kırığına rastlanılmadığı mütala edilmiştir.

...

Olayımızda kamu düzenini bozan kişilerin arasında yer alan E.A.A. ve yanındakilerin eylemine son verilmesi amacıyla en basit haliyle polisin zor kullanma yetkisini kullandığı izlenmiştir. Müştekinin hakarete uğradığı yönünde ise iddiadan başka yeterli delil elde edilememiştir.

Bu sebeple;

İşlenen bir suçu sonlandırmak ve failleri yakalamak amacıyla amirlerinin ve yasanın verdiği yetkiyi kullanan kamu görevlileri hakkında zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama ve hakaret suçundan KAMU ADINA KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA... karar verildi.".

21. Başvurucu, bu karara itiraz etmiştir. Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğince 1/6/2015 tarihli kararla itiraz reddedilmiştir. Ret kararı 16/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu 16/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. İlgili hukuk için bkz. Özge Özgürengin, §§ 22-38; İbrahim Süleymanoğlu, B. No: 2015/6557, 17/7/2019, §§ 30-36.

24. AİHM, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu kişilerin yaralanması olaylarında kendisine yapılan şikâyetleri Sözleşme'nin işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen 3. maddesi kapsamında incelemektedir (Kop/Türkiye, B. No: 12728/05, 20/10/2009; Timtik/Türkiye, B. No: 12503/06, 9/11/2010; Najafli/Azerbaycan, B. No: 2594/07, 2/10/2012). AİHM, öncelikle bu tarz yaralanmaların güvenlik güçlerinin fiziksel güç kullanmaları sonucu meydana gelip gelmediklerini değerlendirmekte; bu değerlendirmeyi yaparken yüksek bir kanıt standardı aramakta ve yaralanmaların güvenlik güçlerinin eylemiyle meydana geldiğinin makul şüphenin ötesinde delillerle kanıtlanması gerektiğini belirtmektedir (Najafli/Azerbaycan, §§ 36, 37).

25. AİHM, gösteriye katılan kişilerdeki yaralanmaların güvenlik güçlerinin müdahalesi ile oluştuğuna kanaat getirmesi hâlinde bu kez kişiler üzerinde kullanılan gücün olayın gerçekleştiği şartlara göre aşırı olup olmadığını değerlendirmektedir. AİHM'e göre bir kişi polis veya diğer devlet yetkilileriyle karşı karşıya geldiğinde -bu kişinin kendi hareketleri güç kullanılmasını kesinlikle gerekli kılmadıkça- devlet yetkililerinin kişi üzerinde güç kullanmaları prensip olarak Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlali anlamına gelir (Kop/Türkiye,§ 27; Timtik/Türkiye, § 47; Najafli/Azerbaycan, § 38). AİHM kullanılan gücün orantılı olup olmadığını belirlerken üzerinde güç kullanılan kişinin polise karşı şiddete başvurup başvurmadığını veya bir tehdit oluşturup oluşturmadığını gözönüne almaktadır (Najafli/Azerbaycan, § 39). AİHM'in yaklaşımında bir protesto gösterisinin dağıtılması için müdahalede bulunulmuş olması, bu gösteriye katılan bir kişideki yaralanmaların, özellikle baş ve yüz bölgesindeki yaralanmaların şiddetini tek başına açıklamaya yeterli değildir (Kop/Türkiye,§ 30; Timtik/Türkiye, § 50).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 16/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Eziyet Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

27. Başvurucu; katıldığı protesto eylemine müdahale eden kolluk görevlilerinin kendisini darbetmeleri nedeniyle yaralandığını, maruz kaldığı eylem nedeniyle yaptığı şikâyetin etkili bir şekilde soruşturulmayarak kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi ile sonuçsuz kaldığını belirterek Anayasa'nın 17. maddesi ile düzenlenen eziyet yasağının, 19. maddede düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, 40. maddesi ile korunan etkili başvuru hakkının ve 36. madde ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Bakanlık görüşünde, kamuoyunda "Gezi Parkı" olayları olarak bilinen eylemlerin, Hükûmete karşı kalkışma ve şiddet eylemleri olarak ülke genelinde yayıldığını, kamu düzeni ve güvenliğini bozduğunu, barışçıl olmayan bu eylemlere yasanın verdiği yetkiyle güç kullanılarak yapılan müdahalenin Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda belirlediği ilkeler çerçevesinde gerekli ve ölçülü olmadığının söylenemeyeceğini, başvurucunun iddiaları ile Cumhuriyet savcısı tarafından bizzat yürütülen soruşturmada gerekli delillerin toplandığını ve başvurucunun soruşturma sürecine katılmasına imkan verildiğini bildirmiştir.

2. Değerlendirme

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun kolluk görevlileri tarafından darbedilerek yaralandığına ve bu olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili olmadığına ilişkin şikâyetlerinin bir bütün hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen eziyet yasağı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

30. Başvurucu, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlali olarak ileri sürdüğü şikâyetlere dayanak olarak kolluk görevlileri aleyhinde yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini göstermektedir. Eziyet yasağının etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü getiren usul boyutuna ilişkin olduğu anlaşılan bu şikâyetlerle ilgili ayrı bir inceleme yapılmamıştır (benzer yaklaşım için bkz. İbrahim Süleymanoğlu, § 49 ve Özge Özgürengin, § 42).

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

32. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

33. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

34. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, §64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).

i. Eziyet Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1) Genel İlkeler

35. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

36. Bir muamelenin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme yapılırken muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

37. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen kavramlar arasında nitelik değil yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Kişinin maddi ve manevi varlığına en fazla zarar veren muamele işkencedir. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, belirli bir süre devam eden, yaralanmaya, yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak; kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanabilir (bu kavramların kapsamlarının belirlenmesi ile ilgili ayrıntılı açıklamalar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84-91).

38. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumlarından dolayı güvenlik güçlerinin fiziksel güce başvurmaları mümkündür. Bu durumda dahi sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak kaydıyla fiziksel güç kullanılabilir. Kişinin kendi davranış ve tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu tür fiiller prensip olarak Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yasağı ihlal edecektir. Protesto gösterisinin kamu düzeninin sağlanması için dağıtılması, maruz kalınan müdahalenin şiddetini tek başına haklı göstermeye yeterli değildir (ilgili olduğu ölçüde bkz. Özge Özgürengin, § 66; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 52)

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

39. Başvuru konusu olayın başvurucunun 2/6/2013 tarihinde Gezi Parkı olayları kapsamında Ankara Kızılay semti civarında düzenlenen protesto gösterisine katılması ve gösteriye müdahale eden kolluk görevlilerinin fiziksel güç kullanmaları nedeniyle yaralanması şeklinde gerçekleştiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ceza soruşturmasını yürüten Başsavcılık 12/3/2015 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda yer aldığı şekliyle başvurucu ve yanındaki diğer kişilerin eylemlerine son verilmesi amacıyla polisin zor kullanma yetkisini kullandığını kabul etmektedir. Başvurucu ve tanık O.E.K.nın anlatımları ile başvurucu hakkında düzenlenen tıbbi raporlar da Başsavcılığın kabulü ile uyumludur. Bu durumda kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediğine karar verilebilmesi için başvurucunun yaralanmasına neden olan polis müdahalesinin gerekli ve ölçülü olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir (benzer yaklaşım için bkz. Özge Özgürengin, § 57).

40. Özge Özgürengin kararında belirtildiği üzere 27/5/2013-6/9/2013 tarihleri arasında ülke genelinde kamu düzeninin yaygın olarak bozulmasına neden olan protesto gösterilerinin ortak adı olarak kullanılan Gezi Parkı olayları sırasında kamuya ve özel kişilere ait bina ve araçlar zarar görmüş, çok sayıda güvenlik görevlisi ve sivil yaralanmış hatta olaylar sırasında hayatını kaybedenler olmuştur (Özge Özgürengin, §§ 10 ve 58-60).

41. 2/6/2013 tarihinde Ankara'da meydana gelen eylemler sırasında da bazı göstericilerin ana arterleri kapatarak araç ve yaya trafiğini engellediği, tanınmamak için yüzlerini bez parçaları ile kapattığı, kamuya ve özel kişilere ait eşyaya taş, sopa, soda şişesi, sapan vb. cisimlerle zarar verdiği polis tutanaklarından anlaşılmaktadır. Bu durumda söz konusu eylemlerin şiddete evrildiklerinin kabulü gerekir ve bozulan kamu düzeninin tekrar sağlanması için göstericilere müdahale edilmesi makul ve gerekli bir tutum olarak değerlendirilebilir. Buna karşılık eylemlerin genel olarak şiddete evrilmiş olmaları, şiddete başvuran katılımcılarla başvurmayanlar arasında ayrım gözetmeksizin bir müdahalede bulunulmasını haklı göstermez. Dolayısıyla başvurucunun katıldığı gösteri sırasında şiddet eylemlerinin içinde bizzat bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir (benzer yaklaşım için bkz. Özge Özgürengin, §§ 61-63).

42. Somut olayda başvurucunun iddiası Kızılay semtindeki bir mağazanın önünde barışçıl bir şekilde protesto gösterilerine katıldığı yönündedir. 12/3/2015 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucunun kamu düzenini bozan kişiler arasında yer aldığı kabul edilmiştir. Buna karşılık başvurucunun hangi eylemlerinin kamu düzenini bozduğu veya bu eylemlerin şiddet içerip içermediğine dair bir tespit yapılmamıştır. Katıldığı protesto gösterisi nedeniyle başvurucu hakkında yürütülen bir ceza soruşturması da bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucunun katıldığı gösteri sırasında yalnızca güç kullanımı ile kontrol edilebilecek nitelikte saldırgan bir tutum sergilediğinin ve maruz kaldığı müdahalenin gerekli olduğunun kabulü mümkün değildir.

43. Başvurucu üzerinde kullanılan gücün orantılı olup olmadığı belirlenirken başvurucunun polise karşı şiddete başvurup başvurmadığı veya bir tehdit oluşturup oluşturmadığı gözönüne alınmalıdır. Şiddete karıştığı tespit edilemeyen ve toplanma özgürlüğünü barışçıl şekilde kullanmadığına dair herhangi bir bulgu olmayan başvurucunun katıldığı protesto gösterisinin dağıtılması için müdahalede bulunulmuş olması, başvurucudaki yaralanmaların -özellikle baş ve yüz bölgesindeki yaralanmaların- şiddetini tek başına açıklamaya yeterli değildir. Dolayısıyla başvurucuya uygulanan fiziksel gücün ölçülü olduğu söylenemez.

44. Başvurucunun vücudunda yaygın şekilde oluşan ekimozlar, başında saçlı deri altında oluşan hematom ve olay sonrası gelişen post travmatik stres bozukluğu gözönüne alındığında maruz kalınan muamelenin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü maddesi bağlamında gerekli asgari eşiği aştığı tartışmasızdır. Maruz kalınan muamelenin süresi, olayın gerçekleşme şartları ve hissedilen fiziksel ve ruhsal ıstırabın ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde bu muamelenin eziyet olarak tanımlanabileceği kanaatine varılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

ii. Eziyet Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1) Genel İlkeler

46. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

47. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın bu maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

48. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli olarak yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

49. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın bireylerin vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığı noktasında yeterli bir değerlendirme de içermesi gerekmektedir (Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

50. Başvurucu -tanık beyanı ve doktor raporları ile desteklediği iddiasına göre- katıldığı protesto gösterisi nedeniyle kısa zaman aralıklarıyla üç kez kötü muameleye maruz kalmıştır. Buna göre, başvurucu maruz kaldığı göz yaşartıcı gaz etkisiyle yere düşmüş ve yerdeyken en az beş polis memurunun cop ve tekme darbeleriyle darbedilmiş; beş dakika kadar sonra bir arkadaşının yardımıyla bu durumdan kurtulup kaçmaya başlamasının ardından bu kez arkalarından gelen bir polis memurunun darbetmesiyle bir kez daha yere düşmüştür. Ardından gösteride yaralananlara temel tıbbi yardım sağlayan kişilerin bulunduğu bir binaya sığınan başvurucu, polisin bu binanın camlarını kırarak içeriye göz yaşartıcı gaz atmasının ardından dışarı çıkmak zorunda kalmış ve dışarıda bir kez daha polis memurları tarafından cop ve yumrukla darbedilmiştir.

51. Başvurucunun kolluk görevlileri tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunduğu kuşkusuzdur. Bu hâlde sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli ve etkili resmî bir soruşturma yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, başvurucuya karşı kolluk görevlilerinin gerçekleştirdiği iddia edilen eylemler kadar başvurucunun katıldığı gösteri sırasında şiddete başvurup başvurmadığı ve kolluk görevlilerine karşı saldırgan bir davranışı bulunup bulunmadığı hususlarını da aydınlatıcı olmalıdır. Ancak bu durumda olayda kolluk görevlilerinin ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler bulunup bulunmadığı belirlenebilir.

52. Başvurucunun yaralanmasına neden olan eylemleri gerçekleştirdiği iddia edilen polis memurları aleyhinde ceza soruşturması yürüten Başsavcılık 12/3/2015 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında iki sonuca varmıştır: Bunlardan birincisi başvurucunun kamu düzenini bozan kişilerin içinde yer aldığı sonucudur. Protesto gösterisine katılmış olmanın tek başına kamu düzenini bozan bir eylem olarak değerlendirilemeyeceği açıktır. Buna karşılık kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucunun şiddet veya saldırganlık içeren bir eylemiyle kamu düzenini bozduğuna dair bir değerlendirme bulunmamaktadır. Soruşturma dosyasında bu sonuca nasıl ulaşıldığını açıklayan bir delil de mevcut değildir.

53. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda varılan ikinci sonuç ise kolluk görevlilerinin kamu düzenini bozan kişilerin eylemlerini sonlandırmak için zor kullanma yetkilerini kullandıkları, işlenen bir suçu sonlandırmak ve failleri yakalamak amacıyla amirlerinin ve kanunun verdiği yetkiyle hareket ettikleridir. Oysa başvurucunun katıldığı gösteri sırasında bir suç işlediği iddiası veya aleyhinde başlatılan bir ceza soruşturması bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucu üzerinde işlediği bir suçu sonlandırmak veya yakalama yapmak amacıyla güç kullanıldığı sonucuna varmak mümkün değildir. Bunun yanı sıra yukarıda açıklandığı üzere soruşturma dosyasında başvurucunun hangi eylemlerinin kamu düzenini bozduğu konusunda bir açıklama veya delil bulunmamaktadır.

54. Öte yandan soruşturma kapsamında eylemleri ile başvurucunun yaralanmasına neden olan kolluk görevlilerinin kimliklerinin tespiti için bir araştırma yapılmamış ve bu kişilerin ifadelerine başvurulmamıştır. Bu durum ilgili kamu görevlilerinin eziyet yasağını ihlal ettiği tespit edilen eylemleri nedeniyle fiilî dokunulmazlıktan yararlandıkları algısı oluşturabilecek önemli bir eksikliktir.

55. Başvurucunun tıbbi raporlar ve tanık beyanıyla desteklediği ciddi hak ihlali iddiaları içeren şikâyetleri ile ilgili olarak yürütülen soruşturmanın olayı bütün yönleriyle aydınlatacak nitelikte olmadığı ve özellikle başvurucunun hangi hareketinin polisin şiddetli bir şekilde güç kullanımına neden olduğunu ortaya çıkarmaya elverişli bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bunun yanı sıra kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olduğu söylenemeyeceği gibi bu karar, başvurucunun vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığı noktasında bir değerlendirme de içermemektedir.

56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun da ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

57. Başvurucu, katıldığı protesto gösterisine müdahale eden güvenlik görevlilerinin kendisine karşı kolluk tedbirlerinin sınırlarını aşan şekilde ve bir cezalandırma yöntemi olarak şiddet uyguladıklarını, uygulanan bu orantısız şiddet sonucu Anayasanın 26. maddesiyle korunan düşünceyi açıklama ve yayma hakkı ile Anayasa'nın 34. maddesiyle güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

58. Bakanlık görüşünde, kamu düzeninin sağlanması amacıyla ve yasal düzenlemeler çerçevesinde hareket eden güvenlik güçlerinin müdahalesinde "kanunilik" ve meşru amaç unsurlarının bulunduğu, devlet görevlilerinin hem toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların hem de halkın güvenliğini sağlama yükümlülüğü bulunduğu, bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca yönelik olduğu, başvurucunun davranışları ile kullanılan müdahale yöntemi arasında orantı bulunduğu ve müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu bildirilmiştir.

2. Değerlendirme

59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasına ilişkin olması nedeniyle iddiaların bir bütün olarak Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (benzer yaklaşım için bkz. Abidin Cevher, B. No: 2015/6361, 18/7/2019, § 93).

60. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

61. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

62. Başvurucu, kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak bilinen olaylar sırasında 2/6/2013 tarihinde Ankara Atatürk Bulvarı'nda yapılan gösterilere katılmıştır. Başvurucunun da içinde bulunduğu eylemcilerin dağıtılması amacıyla saat 21.00 sıralarında kolluk görevlileri tarafından fiziki müdahalede bulunulmuştur. Başvurucunun kolluk görevlilerine karşı bir saldırıda bulunduğuna dair herhangi bir iddiada bulunulmadığı gibi şiddete karıştığından bahisle adli soruşturma açıldığına dair bir bulgunun da olmadığı gözetildiğinde barışçıl olmadığı söylenemeyecek eyleme karşı yaralanmasına neden olacak şekilde fiziki müdahalede bulunulması ve böylelikle gösteriye son verilmesi toplanma hakkına yönelik bir müdahale olarak kabul edilmelidir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

63. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

64. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

65. Somut başvurunun Özge Özgürengin kararında yapılan değerlendirmelerden farklı bir unsur içermediği ve 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesi ile 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 22. ve 24. maddelerinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı kanaatine varılmıştır (Özge Özgürengin, § 100).

 (2) Meşru Amaç

66. Başvurucunun katıldığı protesto gösterisi konusundaki önceki tespitler doğrultusunda (bkz. §§ 40, 41), gösterinin dağıtılması için polis tarafından müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a) Genel İlkeler

67. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).

68. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması(Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51) ve ölçülü olması (Özge Özgürengin, § 107) gerekir.

69. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, barışçıl yöntemlerle fikirlerini savunanlara toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendilerini ifade edebilme imkânı verilmelidir. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).

70. Barışçıl şekilde toplanan kişilere yapılan müdahalelerin demokratik toplumda kamu düzeninin korunması açısından gerekli olduğunun, müdahalenin kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle yapıldığının veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken hak ve özgürlüklerinin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).

71. Toplanma hakkının barışçıl niteliği genel olarak bir bütün hâlinde değerlendirilerek ortaya konulmalıdır. Bunun dışında toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılanların bir kısmının şiddete başvurmaları diğerleri açısından bu hakka müdahaleyi meşru kılmaz (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119). Genel olarak polisin müdahalesi orantılı kabul edilse de somut olayın özellikleri gözetildiğinde kolektif olarak kullanılan ancak bireysel hak olan toplanma hakkının başvurucuların eylemdeki tutumları çerçevesinde polisin müdahalesinin ölçülülüğü ayrı ayrı değerlendirilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 145).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

72. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kullanılırken kişilerin kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir. Anayasa Mahkemesi barışçıl toplanma haklarını kullanan kişilerin, katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin dağıtılması amacıyla yapılan polis müdahalesi sonucu yaralanmalarına ilişkin bireysel başvuruları Anayasa'nın 13. ve 34. maddeleri kapsamında daha önce birçok kez incelemiş ve yapılan müdahaleyi ölçülülük ilkesine aykırı bularak ihlal kararları vermiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 147; Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, §§ 84-86; Özge Özgürengin, §§ 108, 109; Abidin Cevher, §§ 110, 111).

73. Ölçülülük kriteri, Anayasa'nın 34. maddesinde belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengenin sağlanıp sağlanamadığını tespit etmek için kullanılmaktadır. Bu kriter, her somut olayın kendi koşulları gözetilerek değerlendirilmelidir (Özge Özgürengin, § 95).

74. Somut başvuruda başvurucunun gösteriyi dağıtan kolluk görevlilerine direndiğine, bunlara karşı saldırgan bir tutum sergilediğine veya herhangi bir şekilde şiddet eylemlerinin içinde yer aldığına dair bir iddia veya delil yoktur. Katıldığı gösterideki eylemleri nedeniyle başvurucu hakkında yürütülen bir cezai takibat da bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını barışçıl bir şekilde kullandığı kabul edilmelidir.

75. Somut başvuruda da yukarıda belirtilen kararlardan farklı bir sonuca varmayı gerektiren bir yön bulunmadığı, barışçıl toplanma hakkını kullanan başvurucu üzerinde yaygın yumuşak doku lezyonlarına ve post travmatik stres bozukluğuna neden olacak nitelikte bir fiziksel güç kullanımı şeklinde gerçekleşen müdahalenin ölçülü olarak kabul edilemeyeceği ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunun söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır.

76. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

77. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

78. Başvurucu ileri sürdüğü hak ihlallerinin tespiti ile yeniden soruşturma yapılmasına karar verilmesinin yanında 50.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.

79. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).

80. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

81. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

82. Başvuruda, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin bazı eksik delillerin toplanmaması ve sorumlular hakkında kamu davası açılmamasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

83. Bu durumda eziyet yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden etkin bir adli soruşturma yapılmasında ve sorumlu kamu görevlilerinin tespit edilerek haklarında kamu davası açılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No. 2013/82958) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

84. Öte yandan eziyet yasağının maddi ve usul boyutları ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmiş olması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 37.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

85. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.226,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen eziyet yasağının maddi ve usul boyutları itibarıyla İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin eziyet yasağının -usul boyutu itibarıyla- ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 37.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 226,90 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.226,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğine GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/1/2020tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(E.A.K. [2.B.], B. No: 2015/12263, 16/1/2020, § …)
   
Başvuru Adı E.A.K.
Başvuru No 2015/12263
Başvuru Tarihi 16/7/2015
Karar Tarihi 16/1/2020
Resmi Gazete Tarihi 25/2/2020 - 31050

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir protesto gösterisine kolluk görevlilerince orantısız şekilde müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; müdahale sırasında yaralanma ve bu olaya ilişkin olarak yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmaması nedeniyle de eziyet yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Toplantı ve gösteri yürüyüşüne güç kullanarak müdahale İhlal Manevi tazminat
Diğer kötü muamele iddiaları İhlal Manevi tazminat, Yeniden soruşturma
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 22
24
2559 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 13
16
5237 Türk Ceza Kanunu 86
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi