TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSMAİL DURUSU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/12524)
Karar Tarihi: 23/1/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucu
İsmail DURUSU
Vekili
Av. İbrahim KAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zorunlu askerlik görevi sırasında uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davada süre aşımı yönünden ret kararı verilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu zorunlu askerlik görevini yerine getirmekte iken 27/7/2012 tarihinde mayın patlaması ve terör örgütünün silahlı saldırısı sonucu yaralanmıştır.
7. Başvurucu, bunun üzerine önce Van Asker Hastanesinde, ardından Gülhane Askerî Tıp Akademisinde (GATA) tedavi altına alınmıştır.
8. 30/7/2012 ile 15/8/2012 tarihleri arasında GATA'da yatarak tedavi olan başvurucu için düzenlenen 15/8/2012 tarihli raporda sol kulak ani işitme kaybı tanısı konulmuş ve kendisine hava değişimi izni verilmiştir.
9. 2012 ve 2013 yılları içinde başvurucu hakkında GATA tarafından görme ve işitme duyusu ile ilgili rahatsızlıklardan dolayı birden fazla rapor düzenlenmiş ve hava değişimi izinleri verilmiştir.
10. Hava değişimi izinlerinin ardından başvurucu hakkında düzenlenen 13/3/2013 tarihli raporda başvurucunun görme ve işitme duyusu yönünden rahatsızlığı bulunduğu ancak askerliğe elverişli olduğu ve taburcu edilebileceği tespit edilmiştir.
11. Başvurucu bu sürecin ardından İçişleri Bakanlığına başvurmuştur. Başvurucu 26/7/2013 tarihli dilekçesinde, askerlik görevini yerine getirmekte iken meydana gelen olay nedeniyle görme ve işitme duyuları yönünden rahatsızlandığını, vücudunda ve bacaklarında saldırı neticesinde yaralanma olduğunu, ancak tedavi esnasında görme ve işitme duyularına yoğunlaşılması nedeniyle diğer yaralarının gereği gibi tedavi edilmediğini belirtmiştir. Başvurucu sağlık durumunun net olarak tespit edilmesi için rapor alınmasını ve uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi zararın tazmin edilmesini talep etmiştir.
12. Talep üzerine idarece cevap verilmemiş; ancak başvurucu, İstanbul İl Jandarma Komutanlığının 24/9/2013 tarihli yazısı ile nakdi tazminat işlemlerine esas olacak bir rapor düzenlenmesi için Bakırköy Sadi Konuk Devlet Hastanesine sevk edilmiştir.
13. Anılan hastane tarafından düzenlenen 4/11/2013 tarihli raporda başvurucunun kas ve iskelet sistemi yönünden %18, görme duyusu yönünden %1 engelli olduğu tespit edilmiştir.
14. Bu raporun başvurucuya 6/12/2013 tarihinde tebliğ edilmesinin ardından başvurucu yaralanma nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini için Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) 6/1/2014 tarihinde tam yargı davası açmıştır.
15. AYİM İkinci Dairesi 24/12/2014 tarihli kararıyla davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Ret gerekçesinde öncelikle 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun dava açma süresine ilişkin hükümlerine yer verilerek idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin şart olduğu; bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ret işleminin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açmaları gerektiği hatırlatılmıştır. Kararda, başvurucunun yaralanması nedeniyle uğradığı zarara 13/3/2013 tarihinde vâkıf olduğu, süresi içinde 26/7/2013 tarihinde zararının tazmini için idareye başvuruda bulunduğu ve istemin zımnen reddedildiği belirtilerek başvurucunun 24/9/2013 tarihinde sağlık kurumuna sevkinin ardından düzenlenen 4/11/2013 tarihli raporun nakdi tazminata esas olmak üzere düzenlendiği ve dava açma süresine etkisinin olmadığı vurgulanmıştır. Sonuç olarak zımnen ret iradesinin oluştuğu tarihten itibaren altmış günlük süre içinde dava açılmadığı ifade edilerek ret gerekçesi oluşturulmuştur.
16. Ret hükmüne yönelik karar düzeltme istemi mahkemenin 27/5/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
17. Başvurucu nihai kararı 26/6/2015 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 27/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 1602 sayılı mülga Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 23/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; idarenin 26/7/2013 tarihli başvurusunu zımnen reddetmiş sayılmadığını, tazminat talebi üzerine sağlık kurumuna sevk edildiğini, nihai zararı 4/11/2013 tarihli rapor ile öğrendiğini ve bu raporun tebliğinden itibaren süresinde dava açtığını belirterek davanın süre aşımı yönünden reddi sonucu mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
23.Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "... adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
24. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
25.Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34).
26. Dava açma sürelerini düzenleyen, son derece karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumu mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Özellikle başvuru mercii ve süresi gösterilmeyen işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını aşırı sınırlandıracak şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerekir (Mohammed Aynosah, § 40).
27. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).
28. Somut olayda Mahkeme, öncelikle başvurucunun yaralanması nedeniyle uğradığı zararın tazmini için tedavi sürecinin bitmesinin ardından bir yıllık süre içinde zararlarının tazmini için İçişleri Bakanlığına başvurduğunu, ancak tazminat talebine yönelik olarak altmış gün içinde bir cevap verilmemesi nedeniyle talebin zımnen reddedildiğini ve zımnen ret üzerine altmış gün içinde dava açılmadığını tespit etmiştir. Mahkeme 4/11/2013 tarihli raporun ise nakdi tazminat için aldırılan ve dava süresine etkisi olmayan bir rapor olduğunu değerlendirmiştir.
29. Mahkeme süre ret gerekçesini zımnen ret üzerine altmış gün içinde dava açılmaması üzerine kurmuştur. Başvurucu 26/7/2013 tarihli dilekçesi ile uğradığını ileri sürdüğü zararı ayrıntılarıyla açıklayarak idareden tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu bu dilekçesinde, daha sonra 4/11/2013 tarihli raporda belirtilen vücudunun diğer bölgelerine ilişkin yaralanmalardan da söz etmiştir. Başvurucunun 1602 sayılı mülga Kanun'un 43. maddesinde ifade edilen tam yargı davasına dair zorunlu başvuru içeren süreci 26/7/2013 tarihli dilekçesi başlattığı ancak bu süreci anılan maddede belirtilen şekilde zımnen ret üzerine dava yoluna giderek sonuçlandırmadığı dikkate alındığında mahkemenin somut olaya yönelik tespitlerinin temelsiz olmadığı görülmektedir. Bir başka ifadeyle zararını detaylandırarak idari başvuruda bulunan başvurucunun dava hakkının doğduğundan haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı söylenemez.
30. 24/9/2013 tarihli sevk işleminin ve 4/11/2013 tarihli raporun dava süresini kesen hâller olarak değerlendirilmemesi mahkemenin takdirinde olan hususlardır. Başvurucunun askerlik görevi sırasında meydana gelen yaralanma sonucu zarara uğradığından haberdar olduğu, bu zararları açıklayarak tazminat için idareye başvurduğu, idarenin tazminat talebine yönelik herhangi bir cevap vermediği ve zımnen ret üzerine altmış günlük sürede dava açılmadığı gözönüne alınırsa mahkemenin yorumunun öngörülemez nitelikte olduğu söylenemez.
31. Bu durumda derece mahkemesinin gerek uyuşmazlık konusu olguyu gerekse bu olgudan hareketle dava açma süresinin hesaplanma usulünü, sürenin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili yorumunun ve mevzuata dair değerlendirmesinin başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği sonucuna varılmıştır.
32. Buna göre başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu, dolayısıyla belirtilen şikâyet bağlamında mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 23/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.