TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMİNE DOSPATLI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/15410)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin
ŞAHİNER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Emine
DOSPATLI
|
|
|
2. Hasan
DOSPATLI
|
|
|
3. Selda
DOSPATLI
|
Vekili
|
:
|
Av. Yıldıray
ARICI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının;
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvuruculardan Emine Dospatlı ve
başvurucular Seda Dospatlı ile Hasan Dospatlı'nın murisi Talip Dospatlı
İstanbul'un Bağcılar ilçesi Mahmutbey köyünde bulunan 4.322 m2 yüz ölçümlü 1195 parsel sayılı taşınmazın
paydaşlarıdır.
9. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (Büyükşehir Belediyesi) 1195
parsel sayılı taşınmazın kısmen kamulaştırılması için 18/2/2008 tarihinde
Bakırköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
davası açmıştır. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 9/9/2008 tarihinde davanın
kabulü ile bu taşınmazın 1.861,53 m2 yüz ölçümlü
kısmının Büyükşehir Belediyesi adına tesciline karar vermiştir. Mahkeme ayrıca
1.396.147,50 TL tutarındaki kamulaştırma bedelinin taşınmaz maliklerine
ödenmesine karar vermiştir. Temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesince
6/4/2009 tarihinde düzeltilerek onanmıştır. Daire, taşınmazın idare adına
tescili şeklindeki hüküm fıkrasındaki ibareleri çıkararak yerine "yol olarak tapudan terkinine"
ibarelerini eklemek suretiyle hükmü düzeltmiştir. Karar düzeltme talebinin aynı
Daire tarafından reddedildiği 15/10/2009 tarihinde hüküm kesinleşmiştir.
10.Tapu Müdürlüğünce uyuşmazlık konusu taşınmazın kamulaştırılan
1.861,53 m2 yüz ölçümlü kısmı yol olarak tapudan terkin
edilmiş, kalan kısım ise 1195/A parsel numaralı olarak başvurucular adına
tapuya tescil edilmiştir. Bu taşınmazın 29,37 m2 yüz ölçümlü kısmı ise yol olarak kullanılmaya
devam edilmiştir.
11. Başvurucular 8/4/2011 tarihinde Büyükşehir Belediyesi
aleyhine Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atma
nedeniyle tazminat davası açmışlardır. Dava dilekçesinde, başvurucular adına
kayıtlı taşınmazın 29,37 m2 yüz ölçümlü
kısmının kamulaştırma yapılmadan yol olarak kullanıldığından yakınılmıştır.
12. Davalı Büyükşehir Belediyesi yargılama aşamasındaki
beyanlarında; el atılan taşınmazın ana arter statüsünden çıkarıldığını,
taşınmazın Bağcılar Belediyesinin sorumluluk alanında ara arter niteliğinde
bulunduğunu, bu nedenle Büyükşehir Belediyesi aleyhine açılan davanın pasif
husumet nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
13. Mahkeme, dava konusu taşınmazın ana arter statüsünden
çıkarılıp ara arter statüsüne alınmış olması nedeniyle Bağcılar Belediye
Başkanlığının da davaya dâhil edilerek yargılamaya devam edilmesine karar
vermiştir. Bağcılar Belediye Başkanlığı da yargılama aşamasındaki beyanlarında;
talep edilen tazminat bedelinin fahiş olduğunu, bu nedenle yasal dayanağı
bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
14. Taşınmazın değerinin tespiti amacıyla taşınmaz başında iki
ayrı tarihte keşif yapılmıştır. Yapılan keşifler sonucu düzenlenen ilk
Bilirkişi Kurulu raporunda; emsal satış karşılaştırması yöntemine göre el
atılan taşınmaz bölümünün dava tarihi olan 8/4/2011 tarihindeki değerinin Talip
Dospatlı'nın payı yönünden 26.436 TL, Emine Dospatlı'nın payı yönünden ise 8.808 TL olduğu
bildirilmiştir. 16/9/2012 tarihli ikinci Bilirkişi Kurulu raporunda da
kamulaştırma bedelinin aynı hesaplandığı görülmektedir. Ancak ikinci Bilirkişi
Kurulundan ek bir rapor daha alınmış ve bu ek raporda değerlendirme tarihi
18/2/2008 olarak esas alınmıştır. Buna göre ek raporda, dava tarihinden önceki
bir tarih olan 18/2/2008 tarihine göre kamulaştırma bedelinin yine emsal
karşılaştırma yöntemi çerçevesinde Talip Dospatlı'nın
payı yönünden 16.522,50 TL, Emine Dospatlı'nın payı
yönünden ise 5.505 TL olduğu belirtilmiştir.
15. Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi 19/12/2013 tarihinde;
davalı Bağcılar Belediyesi yönünden açılan davanın kabulüne, diğer davalı
Büyükşehir Belediyesi yönünden açılan davanın ise husumet yönünden reddine
karar vermiştir. Mahkeme buna göre el atılan taşınmaz yönünden son alınan ek
Bilirkişi Kurulu raporunu esas alarak Talip Dospatlı'ya
16.522,50 TL, Emine Dospatlı'ya ise 5.505 TL
tutarında tazminatın Bağcılar Belediyesi tarafından ödenmesine karar vermiştir.
Mahkeme ayrıca kadastro uzmanı teknik bilirkişinin raporunda (A) harfi ile
gösterilen 29,37 m2 yüz ölçümlü kısmın tapu kaydının iptali ile
yol olarak terkinine karar vermiştir.
16. Karar, başvurucular ve davalı Bağcılar Belediyesi tarafından
temyiz edilmiştir. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 9/6/2014 tarihinde hükmün
bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararının gerekçesinde, kamulaştırmasız el
atma davalarında da 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun
bedel tespitine esas 15. maddesinin son fıkrasının kıyasen uygulanacağı
belirtilmiştir. Daireye göre ilk derece mahkemesince el atma davalarında da
değerlendirmenin dava tarihine göre yapılması ve bu doğrultuda taşınmazın
değerini dava tarihine göre belirleyen usul ve yasaya uygun bilirkişi
raporlarının hükme esas alınması gerekirken taşınmazın değerini 18/2/2008
tarihine göre belirleyen bilirkişi ek raporunun hükme esas alınması suretiyle
kamulaştırma bedeli eksik hesaplanmıştır.
17. Anılan Daire kararına karşı bu defa davalı Bağcılar
Belediyesi tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuştur. Yapılan
değerlendirme sonucu Daire 15/6/2015 tarihli onama kararını düzelterek daha
önceki bozma kararını kaldırmıştır. Daire, Anayasa Mahkemesinin kamulaştırma
davalarında harca ilişkin iptal kararına atıfla nispi harca karar verilmesi
gerektiğini belirterek bu yönden hükmü düzeltmek suretiyle onamıştır. Karar
düzeltme kararında ayrıca kamulaştırma bedelinin dava tarihine göre belirlenmiş
olduğu özellikle belirtilerek temyiz edilen hükmün bu yönüyle kanuna uygun
görüldüğü belirtilmiştir.
18. Nihai karar 11/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular
10/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
19. 2942 sayılı Kanun'un ''Kamulaştırma
bedelinin tespiti esasları'' kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
"(Değişik:
24/4/2001 - 4650/6 md.)
15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi
kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme
heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra
taşınmaz mal veya kaynağın;
a) Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü.
c) Kıymetini ektileyebilecek
bütün nitelik ve unsarlarını ve her unsurun ayrı ayrı
değerini,
d) Varsa vergi beyanını,
e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca
yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın (…)
mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net
gelirini,
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki
özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, (…) resmi birim fiyatları ve
yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) (Değişik: 19/4/2018-7139/27 md.) Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen
arazi bedelinin yarısını geçmemek ve her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla
bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak Sermaye Piyasası Kurulu tarafından kabul edilen değerleme
standartlarına uygun, gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak
taşınmaz malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı
gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile
ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate
alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde,
bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet
düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma
bedelidir."
20. 2942 sayılı Kanun'un ''Bilirkişiler''
kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun uyarınca mahkemelerce
görevlendirilen bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından
hazırlanan listelerden seçilir ve bunlar hakkında Bilirkişilik Kanunu ve
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddeleri
uygulanır.
Kamulaştırmaya konu olan yerin cins ve
niteliğine göre en az üç kişilik bilirkişi kurulunun oluşturulması zorunludur.
Bilirkişilerden birinin taşınmaz geliştirme konusunda yüksek lisans veya
doktora yapmış uzmanlar ya da 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası
Kanununa göre yetkilendirilen gayrimenkul değerleme uzmanları arasından
seçilmesi zorunludur. Gayrimenkul değerleme uzmanları bakımından, bilirkişiliğe
kabul için aranan temel eğitim alma ve fiilen beş yıl görev yapma şartları;
yüksek lisans veya doktora yapmış uzmanlar bakımından ise fiilen beş yıl görev
yapma şartı aranmaz ve bu uzmanlar kayıtlı oldukları bilirkişilik bölge
kurulunun yargı çevresiyle sınırlı olmaksızın görevlendirilir.
Bilirkişilerin uzmanlık alanları,
kamulaştırılacak taşınmazın niteliği göz önüne alınarak belirlenir.
Bilirkişi kurulu, taşınmaz malın değerini 11
inci ve 12 nci maddelerde
yer alan hükümlere göre tayin ve takdir ederek gerekçeli raporunu on beş gün
içinde mahkemeye verir.
Bilirkişilerce yapılan değer tespitinde, idare
tarafından belgelerin mahkemeye verildiği gün esas tutulur."
2. Yargısal Kararlar
21. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 28/3/2018 tarihli ve
E.2017/36337, K.2018/5705 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Dava, kamulaştırmasız el atma
nedeniyle; el atılan taşınmazlarda meydana gelen zarar bedeli ve ecrimisil bedeli istemine ilişkindir.
...
Mahallinde
yapılan keşif sonucu dava konusu Yedigöze Köyü125
ada29 ve 95 parsel sayılı taşınmazlara dava tarihindeki değerilerinin
biçilmesinde ve alınan rapor uyarınca bedellerinin tahsiline karar verilmesinde
bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
...
2-Dava konusu
taşınmazın değeri dava tarihine göre belirlendiğinden, hüküm altına alınan
alacağın tamamına dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğinin
düşünülmemesi,
...
Hükmün
böylece DÜZELTİLEREK ONANMASINA, temyiz edenlerden peşin alınan temyiz
harçlarının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harçlarının Hazineye irad kaydedilmesine,28/03/2018 gününde oybirliğiyle karar
verildi."
22. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 20/2/2018 tarihli ve
E.2017/24649, K.2018/2238 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, kamulaştırmasız el atılan
taşınmazlar bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
...
Taraf
vekillerinin aşağıda belirtilen husus haricindeki sair temyiz itirazları bozma
ile kesinleşen yönlere ilişkindir. Ancak;
1)Değerlendirme
dava tarihine göre yapıldığından, hükmedilen bedelin tamamına dava tarihinden
faiz yürütülmesi gerekirken, ıslah edilen bölüme ıslah tarihinden faize
hükmedilmesi,
...
Hükmün
böylece düzeltilerek onanmasına ... karar verildi."
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kamulaştırmasız el
atmanın hukukilik ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını
çeşitli kararlarında kabul etmiştir (Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 14556/89,
24/6/1993; Guisso-Gallisay/İtalya [BD], B. No: 58858/00, 22/12/2009; Sarıca ve Dilaver/Türkiye, B. No: 11765/05, 27/5/2010).
25. Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan kararına konu
olayda başvurucunun taşınmazına donanma tarafından askerî bir üs yapılmak üzere
kamulaştırma yapılmadan el atılmıştır. Başvurucunun mülkünün iadesi için açtığı
dava ise kabul edilmiştir. AİHM, kamulaştırmasız el atmaya ilişkin süreçte
giderimin sağlanmasına yönelik yeterli güvencelerin mevcut olmadığına işaret
ederek müdahalenin başvurucuların fiilî olarak mülklerinden yoksun bırakılması
gibi ağır bir sonuca yol açtığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
karar vermiştir (Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan, §§ 37-46). Adil
tazmin yönünden ise AİHM, restitutio in integrum
ilkesinin gereği olarak taraf devletin taşınmazı aynen iade etmesine veya
güncel değerinin ödenmesine karar vermiştir. AİHM, davalı devletin
başvurucuların taşınmazının otoriteler tarafından gasp edilmesi olarak nitelediği yirmi beş yıl süren
kamulaştırmasız el atma nedeniyle oluşan fiilî zararlar ile mülkten
yararlanamama dolayısıyla oluşan kayıplar için arazinin güncel değerine ek
olarak yetkililer tarafından inşa edilen binadan kaynaklı değer artışının da
başvuruculara ödenmesi gerektiğine hükmetmiştir (Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan, §§ 34-40).
26. Guisso-Gallisay/İtalya kararına konu olayda ise İtalyan
hukukunda olağan usulün dışında farklı bir usulün uygulanarak idare tarafından
başvurucunun taşınmazına el atılması söz konusudur. Başvurucunun açtığı davada
başvurucu yararına tazminata hükmedilerek taşınmazına olağan usul uygulanmadan
el atıldığını ve açtığı davada derece mahkemelerinin nihai kararı ile birlikte
mülkünden yoksun bırakıldığını belirtmiştir. AİHM kararını sadece tam tazminat
ödenmemesine dayandırmanın uygun olmadığını vurgulamıştır. AİHM, İtalya'da
uygulanan ve el atmaya yol açan söz konusu usulün öngörülebilir olmadığını ve
mülkiyet hakkının korunması bakımından yeterli güvenceler içermediğini
belirtmiştir. AİHM'e göre bu usulün uygulanması kamu
makamlarına olağan kamulaştırma usulünü göz ardı etme imkânı tanımakta olup bu
durum ise mülk sahipleri yönünden öngörülemez veya keyfî sonuçlara yol
açmaktadır. Her durumda bu usulün benimsenmesinin hukuka aykırı olan fiilî bir
durumun onaylanması anlamına geldiği özellikle vurgulanmıştır. AİHM bu
sebeplerle uygulanan söz konusu mekanizmanın yeterli derecede hukuki belirlilik
sağlayamadığına işaret etmiştir. AİHM sonuç olarak hukuka dayalı olmadığından
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Sözleşme'ye ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlaline yol açtığı sonucuna varmıştır (Guisso-Gallisay/İtalya, §§ 82-97).
27. Adil tazmin yönünden ise başvurunun Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan kararından
ayrılan yönlerine değinmiştir. Buna göre ilk olarak söz konusu başvurudan
farklı olarak başvurucu yararına tazminata hükmedildiği, ayrıca ilk karara konu
olaydan farklı olarak bildirilmiş bir kamu yararına dayalı belirli bir usulün
söz konusu olduğu belirtilmiştir. Buna göre mülkten yoksun bırakma tarihi
itibarıyla taşınmazın rayiç değerinin ve bu değerde oluşan değer kaybının
giderilmesi gerektiği kabul edilmiştir (Guisso-Gallisay/İtalya, §§ 102-107).
28. Sarıca ve Dilaver/Türkiye
kararına konu olayda başvurucuların taşınmazlarına askerî eğitim sahası olarak
kamulaştırma yapılmaksızın el atılmıştır. Başvurucuların miras bırakanı
tarafından açılan kamulaştırmasız el atma davası kabul edilmiş ve başvurucular
yararına tazminata hükmedilerek taşınmaz idare adına tescil edilmiştir. AİHM,
derece mahkemelerinin tescil kararıyla birlikte mülkten yoksun bırakmanın
gerçekleştiğini belirtmiştir. AİHM öncelikle kamulaştırmasız el atma
uygulamasının taşınmazların maliki olarak kalan başvurucuları herhangi bir kamu
yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan idareye karşı dava açmak zorunda
bıraktığını vurgulamıştır. AİHM bu bağlamda derece mahkemelerince
kamulaştırmasız el atmanın tespit edilmesinin her durumda idare tarafından
oluşturulmuş kanuna aykırı bir durumun hukuki olarak kabul edilmesine ve
idarenin kanuna aykırı davranışından fayda sağlamasına imkân tanıdığını
açıklamıştır. Buna göre kamulaştırmasız el atma uygulaması, idareye bir
taşınmazı kullanma ve taşınmazın malikine önceden ödeme yapmadan devretme
imkânı sağlamaktadır. Bunun sonucu olarak tazminat davası açması gereken ve bu
sebeple haklarını ileri sürmek için yargılama masraflarından yükümlü olan ise
başvuruculardır. Hâlbuki olağan kamulaştırmada süreç, satın alma usulünün
başarısız olması durumunda ilke olarak yargılama masraflarından yükümlü olması
gereken ve kamulaştırmayı yapan idare tarafından başlatılmaktadır (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, §§ 38-44).
29. AİHM yukarıda belirtilenler ışığında, idareye resmî
kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulamanın
başvurucular yönünden öngörülemez ve keyfî sonuçlara yol açtığını belirtmiştir.
AİHM'e göre söz konusu uygulama, yeterli derecede
hukuki güvence sağlaması gereken ve yöntemince gerçekleştirilecek bir
kamulaştırmanın alternatifini oluşturamaz. AİHM, somut olayda idarenin
başvuranların taşınmazlarını resmî kamulaştırma kurallarına aykırı olarak ve
kamulaştırma tazminatı ödemeden sahiplendiğini tespit etmiştir. AİHM bu
bağlamda özellikle Türk hukukunda derece mahkemelerinin idarenin kamu yararı
amacıyla kullandığı gerekçesine dayalı olarak başvurucuların taşınmazlarından
yoksun kaldıklarına hükmetmek suretiyle kamulaştırmasız el atma uygulamasını
benimsediği eleştirisinde bulunmuştur. AİHM sonuç olarak Anayasa'nın 46.
maddesinde öngörülen en yüksek gecikme faizi uygulamasının somut olayda
uygulanmadığını da belirterek kamulaştırma yapılmaksızın taşınmaza el atılması
yoluyla yapılan müdahalenin mülkiyet hakkını kanunilik boyutu yönünden ihlal
teşkil ettiği sonucuna varmıştır (Sarıca ve
Dilaver/Türkiye, §§ 45-52).
30. AİHM, ihlalin sonuçlarının giderilmesi çerçevesinde
Sözleşme'nin 46. maddesi kapsamında yaptığı değerlendirmede benzer ihlallere
yol açılmaması için şu tedbirlerin uygulanması gerektiğine karar vermiştir:
i. İlk ve en önemli gereklilik, taşınmazların idare tarafından
başından beri veya başlangıçta izin verilmiş olsa da sonradan hukuka aykırı
olarak yapılan el atmaların önüne geçilmesi için gerekli tedbirlerin
alınmasıdır.
ii. Bu bağlamda taşınmazların kullanılması, ancak kamulaştırma
kararlarının ve projesinin hukuk kurallarına uygun olarak alınması suretiyle
haklı kılındığında ve ilgililere vakit kaybetmeden yeterli bir tazminat
ödenmesini güvence altına alacak bir bütçe sağlandığında mülkiyetin
korunmasının gerekliliklerine uygun olur.
iii. Bunlara ek olarak taraf devletin kamulaştırma kurallarına
aykırı uygulamalara yol açılmaması için caydırıcı tedbirler alması ve bu
uygulamaları yapanlara yaptırım uygulaması gerektiğini belirtmiştir.
31. Halil Göçmen/Türkiye
(B. No: 24883/07, 12/11/2013) kararına konu olayda başvurucunun taşınmazı ile
ilgili olarak üniversite için kamulaştırma kararı alınmış ancak kamulaştırma
kararı tebliğ edilmeden taşınmaza idare tarafından el atılmıştır. Başvurucunun
açtığı tazminat davası kabul edilmiştir. AİHM, idarenin kamulaştırmayı
düzenleyen kuralları dikkate almayarak başvurucunun taşınmazına el atılması
nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin hukuki dayanağının bulunmadığı
kanaatine ulaşmış ayrıca tazminata ilişkin yargılama sürecinde usule ilişkin
gerekli güvencelerin de sağlanmadığını belirterek ihlal sonucuna varmıştır (Halil Göçmen/Türkiye §§ 23-43).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
34. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli
ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
35. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği yahut hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-35).
36.Ferat Yüksel
kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması
ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş
şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden
mahrum olmadığı, tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün
olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel
olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda
değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel,
§§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta
ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
37. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
39. Başvurucular, kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminata
ilişkin davada hükmedilen faizin başlangıç tarihi de dikkate alındığında
taşınmazın değerinin dava tarihi olan 8/4/2011 tarihi değil de dava tarihinden
üç sene öncesine tekabül eden 18/2/2008 tarihi üzerinden belirlenmiş olmasından
yakınmaktadırlar. Başvurucular, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin düzelterek onama
kararı ile taşınmazın değerinin dava tarihi itibarı ile hesaplanması
gerektiğini belirtir daha önceki bozma kararının kaldırıldığını ve bu durumun
kendilerini mağdur ettiğini belirtmişlerdir. Başvurucular, Yargıtay Dairesinin
düzelterek onama kararında yer alan "Mahallinde
yapılan keşif sonucu taşınmazın dava tarihindeki değerinin biçilmesinde ve
alınan rapor uyarınca bedelinin tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik
görülmemiştir." ibaresinin Dairenin kararı ile çeliştiğini
ileri sürmüşlerdir. Başvurucular sonuç olarak ödenen tutarın taşınmazın gerçek
bedelini yansıtmaktan uzak olduğunu belirterek eşitlik ilkesi, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
40. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
41. Anayasa'nın
"Kamulaştırma" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan
doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetleri kamulaştırmasız
el atmaya ilişkin olduğundan makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası
dışındaki iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
43. Başvurucuların kamulaştırmasız el atma bedelinin tespitine
ilişkin şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığından ve başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
44. Başvuru konusu olayda ilgili taşınmaz, başvurucular adına
tapuda kayıtlı olduğundan mülkün varlığında bir tereddüt bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
45. Somut olayda başvuruculara ait taşınmazın 1.861,53 m2 yüz ölçümlük kısmı usulüne
uygun olarak kamulaştırılmış ancak bu taşınmazın 29,37 m2 yüz ölçümlük kısmına
ise kamulaştırma yapılmadan yol olarak kullanılmak suretiyle idare tarafından
el atılmıştır. Dolayısıyla müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci
kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
47. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
(1) Genel
İlkeler
48. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesine göre
devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının
bulunması, kamulaştırma kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine
uyulması, gerçek karşılığın kural olarak peşin ve nakden ödenmesi
kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Temel unsurunun kamu yararı olduğu kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet
alanına devletin bir müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya
zorunlu kalındığında kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu
durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa'da belirlenen usul güvenceleri izlenerek
yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §
11).
49. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma,
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına
getirilmiş anayasal bir sınırlamadır. Bu itibarla 46. maddede belirtilen
kamulaştırmanın anayasal ögelerine uygun bir düzenleme, 35. maddeye bir
aykırılık oluşturmayacaktır. Kamulaştırma, Anayasa'da özel mülkiyetin kamuya
geçirilmesi konusunda başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olup bir
taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının malikin rızası olmaksızın kamu
yararı için ve karşılığı ödenmek kaydıyla devlet tarafından sona erdirilmesidir
(AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §§ 12, 15).
50. Anayasa Mahkemesi, daha önce hem norm denetimi hem de
bireysel başvuru kapsamında verdiği çeşitli kararlarında kamulaştırmasız el
atma yoluyla yapılan müdahalelerin kanuni bir dayanağı bulunmadığından dolayı
mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir.
51. Kamulaştırmasız olarak el atılan taşınmazlarla ilgili olarak
maliklerin dava açma hakkını yirmi yıllık hak düşürücü süreye bağlayan 2942
sayılı Kanun'un 38. maddesi Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Bu kararda
idarenin kendisine Anayasa tarafından tanınan imkân ve yetkileri kanuna uygun
bir biçimde kullanmaksızın taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı
davranamayacağı belirtilmiştir. Kararda, Anayasa'nın sınırlarını belirleyerek
izin verdiği kamulaştırma yöntemini kullanmadan yapılan el atmaların anayasal
dayanağının olmadığı vurgulanmış ve yirmi yıllık hak düşürücü sürenin
geçmesiyle taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesinin mülkiyet
hakkının sınırlanmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durum olduğu
belirtilmiştir (AYM, E.2002/112, K.2003/33, 10/4/2003).
52. Diğer taraftan 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinin
4/11/1983 tarihinden sonraki kamulaştırmasız el atma işlemlerine ilişkin olarak
on beş yıl süreyle uygulanmasına ilişkin 25/2/2011 tarihli ve 27857 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanan 13/2/2011 tarihli ve 6111
sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi de Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.
Kararda özellikle itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 46. Maddesinde ve 2942
sayılı Kanun'da öngörülen güvencelerden daha aleyhe kurallar içerdiği
vurgulanmıştır. Buna göre idarelerin kamulaştırma yapmak yerine hukuka aykırı
olarak el atmak suretiyle taşınmazları elde edebilmesine imkân tanınmasının
devletin hukuka bağlılığı ilkesini zedeleyeceği gibi bireyler açısından hukuki
güvenlik ve öngörülebilirliği de ortadan kaldıracağı vurgulanmıştır. Sonuç
olarak bir hukuk devletinde kanunların hukuka aykırı uygulamaları teşvik
etmesinin kabul edilemeyeceği ifade edilerek itiraz konusu kuralın Anayasa'nın
2., 35. ve 46. maddelerine aykırı olduğundan iptalinin gerektiği sonucuna varılmıştır
(AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012).
53. Bireysel başvuru kapsamında da kamulaştırmasız el atma
suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler ilk defa Celalettin Aşçıoğlu (B. No: 2013/1436,
6/3/2014) kararında ele alınmıştır. Bu başvuruya konu olayda başvurucunun
açtığı maddi tazminat davası derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Anayasa
Mahkemesi; Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerinin taşınmaz mülkiyetine son verecek
müdahalelerin kanuna dayalı olmasını zorunlu tuttuğunu, zira bunun hukuk
devletinin gereği olduğunu belirtmiştir. Buna göre Anayasa’nın 46. maddesi
hükmü ve 2942 sayılı Kanun gereği asıl olan kamulaştırma işlemi yapmak
suretiyle idarenin taşınmazı iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve
kanunlara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını
Anayasa ve kanunlardan almayan, bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir
uygulama olan kamulaştırmasız el atma yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı
hukuki çerçeve içinde değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma
kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz
sahipleri için öngörülemeyen ve hukuki olmayan müdahale riski taşımaktadır (Celalettin Aşçıoğlu, § 58). Kararda
giderim yönünden ise Anayasa Mahkemesince ihlalin tespitine karar verilmiş
olduğu ve derece mahkemelerince başvurucuya faiziyle birlikte kamulaştırma
bedelinin ödenmesine karar verildiği gerekçesiyle ayrıca bir tazminat
ödenmesine yer olmadığı belirtilmiştir (Celalettin
Aşçıoğlu, § 69).
54. Benzer şekilde İbrahim Oğuz
ve diğerleri (B. No: 2013/5926, 6/10/2015) kararında da Anayasa
Mahkemesi kamulaştırmasız el atma nedeniyle kanunilik ölçütü yönünden mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (İbrahim
Oğuz ve diğerleri,§§
56-89). Kararda maddi tazminat yönünden derece mahkemelerince hükmedilen
tazminat yeterli görülmüş ve ihlalin tespiti ile yetinilmiştir (İbrahim Oğuz ve diğerleri, §§ 106,107).
55. Diğer taraftan Mustafa
Asiler (B. No: 2013/3578, 25/2/2015) ile Funda İnciler ve diğerleri (B. No: 2014/2582, 14/9/2017)
kararlarında da kamulaştırmasız el atma nedeniyle kanunilik ölçütü yönünden
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Mustafa Asiler, §§ 26-46; Funda İnciler ve diğerleri, §§ 26-32).
İhlalin sonuçlarının giderimi yönünden ise derece mahkemelerince hükmedilen
maddi tazminat miktarları yeterli görülmüş ve başvuruculara ayrıca manevi
tazminat ödenmesine karar verilmiştir (Mustafa
Asiler, §§ 64, 65; Funda İnciler
ve diğerleri, §§ 52, 53).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
56. Somut olayda idare, ilgili yargılama sürecinden de
anlaşılacağı üzere başvurucunun taşınmazına kamulaştırmasız olarak el atmıştır.
Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde 2942 sayılı Kanun'da
belirlenmiş usul takip edilmeden başvurucuların mülkiyetinde bulunan taşınmaza
kamulaştırmasız olarak el atıldığı yargı kararıyla da sabittir.
57. Kamulaştırmasız el atma, idareye taşınmazı kullanma ve
kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Öte
yandan bu müdahale mülk sahibini çok önemli anayasal güvencelerden yoksun
bırakmaktadır. İlk olarak Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında
kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek karşılığı üzerinden peşin olarak
ödeneceği hüküm altına alınmış olduğu hâlde kamulaştırmasız el atma yoluyla
peşin ödeme şartı yerine getirilmemiş olmaktadır. Buna göre ancak
başvurucuların açtığı tazminat davası sonucunda taşınmazın gerçek karşılığının
maddi tazminat olarak ödenmesine karar verilmekte olup bu dava sonunda da peşin
ödeme yapılmadan el atılan taşınmaz idare adına tescil edilmektedir. Hâlbuki
olağan kamulaştırma usulünde ise kamulaştırmaya başlanırken ödenek temin
edilmekte ve dava sonunda kamulaştırma bedelinin mülk sahibine ödenmek üzere
depo edilmesi hâlinde taşınmazın idare adına tesciline karar verilmektedir.
Böylelikle kamulaştırmasız el atma uygulaması taşınmazın bedelinin gerçek
karşılığı peşin olarak ödenmeden mülkiyetin idareye geçmesine yol açmaktadır.
Bunun Anayasa'nın 46. maddesi ile 2942 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olduğu
açıktır.
58. Üstelik taşınmazın bedelinin peşin olarak ödenmemesi yargı
kararlarının icrası bağlamında yeni sorunlara da yol açmaktadır. Nitekim
Anayasa Mahkemesi Kenan Yıldırım ve Turan
Yıldırım (B. No: 2013/711, 3/4/2014) kararında kamulaştırmasız el atma nedeniyle
tazminat davasında hükmedilen alacağın ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine karar vermiştir (Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, §§ 55-75). Anayasa Mahkemesi, bu
başvurudan sonra aynı gerekçeyle on dokuz ayrı başvuruda daha kamulaştırmasız
el atma davasında yargı kararına dayalı alacağın ödenmemesi sebebiyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Halil
Afşin ve diğerleri, B. No: 2013/4824, 25/2/2015; Nurdan Erkan ve diğerleri, B. No:
2014/311, 14/9/2017 ve benzeri kararlar).Buna göre
kamulaştırma bedelinin peşin olarak ödenmesinin mülkiyet hakkı yönünden son
derece önemli bir anayasal güvence olduğu ortadadır.
59. Öte yandan kamulaştırma işleminin temel dayanağı Anayasa'nın
13., 35. ve 46. maddelerine göre kamu yararı olup idarelerce verilen
kamulaştırma işlemi ile dayanağı kamu yararı kararının yargı denetimine tabi
olması gerektiği kuşkusuzdur. Nitekim 2942 sayılı Kanun'un 14. maddesinde mülk
sahiplerince kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası
açılabileceği düzenlenmiştir. Ancak kamulaştırmasız el atma usulünde ise mülk
sahiplerinin kamulaştırma işlemine ve dayandığı kamu yararı kararına karşı
idari dava açabilme imkânı ortadan kaldırılmaktadır.
60. Ayrıca 2942 sayılı Kanun'a göre kamulaştırma kararı
verilebilmesi için öncelikle taşınmazın değerinin idare tarafından tespit
ettirilmesi, uyuşmazlık hâlinde idarenin mahkemeye başvurarak bedel tespitini
istemesi gerekmektedir. Kamulaştırmasız el atma yönünden ise uzlaşma ve dava yoluna
başvurma külfeti de maliklere yüklenmiştir. Son olarak kamu yararının
gerektirdiği durumlarda idarelerce ivedi olarak taşınmaz ihtiyacının bulunduğu
durumlar yönünden 2942 sayılı Kanun'da acele el koyma usulünün mevcut olduğu da
gözetilmelidir. Diğer bir deyişle idarenin kamu yararı gereği taşınmaza ihtiyaç
duyması hâlinde olağan kamulaştırma usulüne, acele durumlarda da anılan
Kanun'da öngörülen el koyma usulüne başvurması mümkün iken kamulaştırmasız el
atma yolunu tercih etmesi meşru görülemez.
61. Sonuç olarak kamulaştırmasız el atma, idare tarafından
Anayasa'ya ve kanuna aykırı olarak oluşturulmuş bir durumun hukuki olarak kabul
edilmesine ve idareye kanuna aykırı davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya
yol açmaktadır. İdareye anayasal güvencelere aykırı olarak kamulaştırmaya
ilişkin önceden belirli kuralların ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir
uygulama ise mülkiyet hakkının korunması yönünden öngörülemez ve keyfî
durumlara yol açmaktadır. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerinde öngörülen hukuki
güvenceleri içermediği açık olan söz konusu uygulamanın kamulaştırma usulünün
bir alternatifi olarak görülmemesi gerekmektedir.
62. Somut olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir
durum bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucuların söz konusu taşınmazına yapılan
kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı
Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin kanuna dayalı olmadığı sonucuna varılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak
şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların taşınmazına idarece
kamulaştırmasız el atılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin idari bir eylemden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
66. Başvuruda öncelikle başvurucuların ihlal sebebiyle uğradığı
maddi zararlarının giderilip giderilmediği belirlenmelidir. Somut olayda
başvurucuların açtığı davada el atılan taşınmaz bölümü yönünden yol olarak
terkinine karar veren derece mahkemelerince başvurucular yararına maddi
tazminata hükmedilmiştir. Başvurucular hükmedilen maddi tazminat tutarının
yeterli olmadığından yakınmaktadır. Başvurucular bu iddiasını esas itibarıyla
kamulaştırma bedelinin dava tarihine değil önceki bir tarihe göre belirlenmiş
olmasına dayandırmaktadır.
67. Somut olayda derece mahkemelerince netice olarak dava
tarihinden yaklaşık üç yıl önceki bir tarih esas alınarak hesaplanan
kamulaştırma bedelinin tazminat olarak ödenmesine karar verilmiştir. Hâlbuki
yargılama süreci incelendiğinde Yargıtay bozma kararında, kamulaştırma
davalarında olduğu gibi dava tarihine göre kamulaştırma bedelinin hesaplanması
gerektiği belirtilmiştir. Buna rağmen karar düzeltme aşamasında konu ile ilgili
bir gerekçe de gösterilmeden bozma kararı kaldırılarak ilk derece mahkemesinin
hükmü düzeltilerek onanmıştır. Üstelik Yargıtay Dairesi karar düzeltme
kararında, ilk derece mahkemesinin dava tarihini değerlendirme tarihi olarak
esas alan rapora göre karar verdiğini belirtmiştir. Ancak ilk derece
mahkemesinin kararında dava tarihinden önceki bir tarihi dikkate alan ek
bilirkişi kurulu raporunun esas alındığı açıkça görülmektedir.
68. Sonuç olarak kamulaştırmasız el atmanın derece
mahkemelerince tespit edildiği hâlde kamulaştırma davalarında uygulanan dava
tarihine göre kamulaştırma bedelinin ödenmesi şeklindeki güvencenin daha ağır
bir müdahale olan kamulaştırmasız el atma yönünden uygulanmaması ihlalin
sonuçlarının giderilmemesine yol açmıştır. Kaldı ki mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının giderilmesi ancak Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerine göre
taşınmazın gerçek rayiç değerinin ödenmesiyle mümkün olur ki bunun ise ancak
dava tarihine göre hesaplanacak kamulaştırma bedelinin değer kaybına
uğratılmadan ödenmesiyle mümkün olacağı kuşkusuzdur.
69. Dolayısıyla yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy
8. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/183) gönderilmesine karar verilmesi
gerekir. Yapılacak yeniden yargılamada mahkemenin öncelikle ihlale yol açan
tazminata ilişkin ilk kararını ortadan kaldırması, ardından da başvurucuların
mülkiyet haklarının ihlalinin sonuçlarının maddi tazminat yönünden giderimi
için belirtilen esaslara göre yani dava tarihi itibarıyla al atılan taşınmaz
bölümünün rayiç değeri üzerinden tazminat ödenmesine karar vermesi gerekir.
Buna göre hesaplanacak tazminat miktarının ne olacağı ve bunun denetimi hususu
ise kural olarak derece mahkemelerinin takdirindedir.
70. Başvurucuların manevi tazminat talepleri bulunmayıp maddi
tazminat talebi yönünden ise yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesi yeterli
bir giderim oluşturduğundan dolayı başvurucuların tazminat isteminin reddi
gerekir.
71. Öte yandan kamulaştırmasız el atma uygulaması Anayasa'nın
13. ve 35. maddeleri yanında doğrudan 46. maddesine aykırı olarak mülkiyet
hakkının ihlaline yol açan çok önemli bir sorundur. Bununla birlikte 5/1/1961
tarihli ve 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen
Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun'un 1. maddesi
ile 9/10/1956 tarihine kadar; 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesi ile de
9/10/1956 ile 4/11/1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el atma uygulamalarının
tasfiyesi amacıyla düzenlemeler yapılmıştır. Buna rağmen 4/11/1983 tarihi
sonrasında da idarelerce kamulaştırmasız el atma uygulamasına başvurulduğu
gözlemlenmektedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi temel bir hak olarak güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline sebebiyet veren kamulaştırmasız el
atma uygulamasının ülkemizde yapısal bir sorun teşkil ettiğine dikkati
çekmektedir.
72. Buna karşın derece mahkemelerince yalnızca kamulaştırma
bedelinden ibaret olan maddi tazminata hükmedilmesi ve manevi tazminat gibi
başka yaptırımların uygulanmaması idarelerin olağan kamulaştırma usulüne
başvurmak yerine kamulaştırmasız el atma uygulamasını tercih etmesine yol
açmaktadır. Hâlbuki kanuni bir dayanağı bulunmayan kamulaştırmasız el atma
uygulaması Anayasa'nın öngördüğü mülkiyet hakkının korunmasının
gerekliliklerini de içermediğinden dolayı olağan kamulaştırma usulünün bir
alternatifi olamaz. Nitekim 1/3/2014 tarihli ve 28928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı'na ekli Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı'nda da
idarelerin kamulaştırmasız el atma yoluna başvurmalarının önlenmesi için
gerekli düzenlemelerin yapılması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi
kamulaştırmasız el atma uygulamasına son verilmesi bakımından öngörülen bu
tedbirlerin ve düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin önemine vurgu yapmaktadır.
73. Sonuç olarak başvurucuların maddi zararları giderilmiş olsa
dahi Anayasa'nın doğrudan sözüne aykırı olduğu ve kanuna dayalı olmadığı tespit
edilen kamulaştırmasız el atma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
yukarıda değinildiği üzere yapısal bir sorun teşkil ettiği dikkate alınmalıdır.
Buna göre Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline yol
açıldığının bilinerek idari anlamda gerekli tedbirlerin alınması ve benzeri
nitelikte yeni ihlallere yol açılmaması için kararın bir örneğinin taşınmaza el
atan sorumlu idare olan İstanbul Büyükşehir Belediyesine de gönderilmesi
gerekir.
74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2011/183) GÖNDERİLMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin İstanbul Büyükşehir Belediyesine
GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.