TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
EMİNE DOSPATLI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/15410)
Karar Tarihi: 14/11/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
M. Emin ŞAHİNER
Başvurucular
1. Emine DOSPATLI
2. Hasan DOSPATLI
3. Selda DOSPATLI
Vekili
Av. Yıldıray ARICI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuruculardan Emine Dospatlı ve başvurucular Seda Dospatlı ile Hasan Dospatlı'nın murisi Talip Dospatlı İstanbul'un Bağcılar ilçesi Mahmutbey köyünde bulunan 4.322 m2 yüz ölçümlü 1195 parsel sayılı taşınmazın paydaşlarıdır.
9. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (Büyükşehir Belediyesi) 1195 parsel sayılı taşınmazın kısmen kamulaştırılması için 18/2/2008 tarihinde Bakırköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 9/9/2008 tarihinde davanın kabulü ile bu taşınmazın 1.861,53 m2 yüz ölçümlü kısmının Büyükşehir Belediyesi adına tesciline karar vermiştir. Mahkeme ayrıca 1.396.147,50 TL tutarındaki kamulaştırma bedelinin taşınmaz maliklerine ödenmesine karar vermiştir. Temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 6/4/2009 tarihinde düzeltilerek onanmıştır. Daire, taşınmazın idare adına tescili şeklindeki hüküm fıkrasındaki ibareleri çıkararak yerine "yol olarak tapudan terkinine" ibarelerini eklemek suretiyle hükmü düzeltmiştir. Karar düzeltme talebinin aynı Daire tarafından reddedildiği 15/10/2009 tarihinde hüküm kesinleşmiştir.
10.Tapu Müdürlüğünce uyuşmazlık konusu taşınmazın kamulaştırılan 1.861,53 m2 yüz ölçümlü kısmı yol olarak tapudan terkin edilmiş, kalan kısım ise 1195/A parsel numaralı olarak başvurucular adına tapuya tescil edilmiştir. Bu taşınmazın 29,37 m2 yüz ölçümlü kısmı ise yol olarak kullanılmaya devam edilmiştir.
11. Başvurucular 8/4/2011 tarihinde Büyükşehir Belediyesi aleyhine Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açmışlardır. Dava dilekçesinde, başvurucular adına kayıtlı taşınmazın 29,37 m2 yüz ölçümlü kısmının kamulaştırma yapılmadan yol olarak kullanıldığından yakınılmıştır.
12. Davalı Büyükşehir Belediyesi yargılama aşamasındaki beyanlarında; el atılan taşınmazın ana arter statüsünden çıkarıldığını, taşınmazın Bağcılar Belediyesinin sorumluluk alanında ara arter niteliğinde bulunduğunu, bu nedenle Büyükşehir Belediyesi aleyhine açılan davanın pasif husumet nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
13. Mahkeme, dava konusu taşınmazın ana arter statüsünden çıkarılıp ara arter statüsüne alınmış olması nedeniyle Bağcılar Belediye Başkanlığının da davaya dâhil edilerek yargılamaya devam edilmesine karar vermiştir. Bağcılar Belediye Başkanlığı da yargılama aşamasındaki beyanlarında; talep edilen tazminat bedelinin fahiş olduğunu, bu nedenle yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
14. Taşınmazın değerinin tespiti amacıyla taşınmaz başında iki ayrı tarihte keşif yapılmıştır. Yapılan keşifler sonucu düzenlenen ilk Bilirkişi Kurulu raporunda; emsal satış karşılaştırması yöntemine göre el atılan taşınmaz bölümünün dava tarihi olan 8/4/2011 tarihindeki değerinin Talip Dospatlı'nın payı yönünden 26.436 TL, Emine Dospatlı'nın payı yönünden ise 8.808 TL olduğu bildirilmiştir. 16/9/2012 tarihli ikinci Bilirkişi Kurulu raporunda da kamulaştırma bedelinin aynı hesaplandığı görülmektedir. Ancak ikinci Bilirkişi Kurulundan ek bir rapor daha alınmış ve bu ek raporda değerlendirme tarihi 18/2/2008 olarak esas alınmıştır. Buna göre ek raporda, dava tarihinden önceki bir tarih olan 18/2/2008 tarihine göre kamulaştırma bedelinin yine emsal karşılaştırma yöntemi çerçevesinde Talip Dospatlı'nın payı yönünden 16.522,50 TL, Emine Dospatlı'nın payı yönünden ise 5.505 TL olduğu belirtilmiştir.
15. Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi 19/12/2013 tarihinde; davalı Bağcılar Belediyesi yönünden açılan davanın kabulüne, diğer davalı Büyükşehir Belediyesi yönünden açılan davanın ise husumet yönünden reddine karar vermiştir. Mahkeme buna göre el atılan taşınmaz yönünden son alınan ek Bilirkişi Kurulu raporunu esas alarak Talip Dospatlı'ya 16.522,50 TL, Emine Dospatlı'ya ise 5.505 TL tutarında tazminatın Bağcılar Belediyesi tarafından ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca kadastro uzmanı teknik bilirkişinin raporunda (A) harfi ile gösterilen 29,37 m2 yüz ölçümlü kısmın tapu kaydının iptali ile yol olarak terkinine karar vermiştir.
16. Karar, başvurucular ve davalı Bağcılar Belediyesi tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 9/6/2014 tarihinde hükmün bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararının gerekçesinde, kamulaştırmasız el atma davalarında da 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun bedel tespitine esas 15. maddesinin son fıkrasının kıyasen uygulanacağı belirtilmiştir. Daireye göre ilk derece mahkemesince el atma davalarında da değerlendirmenin dava tarihine göre yapılması ve bu doğrultuda taşınmazın değerini dava tarihine göre belirleyen usul ve yasaya uygun bilirkişi raporlarının hükme esas alınması gerekirken taşınmazın değerini 18/2/2008 tarihine göre belirleyen bilirkişi ek raporunun hükme esas alınması suretiyle kamulaştırma bedeli eksik hesaplanmıştır.
17. Anılan Daire kararına karşı bu defa davalı Bağcılar Belediyesi tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuştur. Yapılan değerlendirme sonucu Daire 15/6/2015 tarihli onama kararını düzelterek daha önceki bozma kararını kaldırmıştır. Daire, Anayasa Mahkemesinin kamulaştırma davalarında harca ilişkin iptal kararına atıfla nispi harca karar verilmesi gerektiğini belirterek bu yönden hükmü düzeltmek suretiyle onamıştır. Karar düzeltme kararında ayrıca kamulaştırma bedelinin dava tarihine göre belirlenmiş olduğu özellikle belirtilerek temyiz edilen hükmün bu yönüyle kanuna uygun görüldüğü belirtilmiştir.
18. Nihai karar 11/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 10/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
19. 2942 sayılı Kanun'un ''Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları'' kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
"(Değişik: 24/4/2001 - 4650/6 md.)
15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a) Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü.
c) Kıymetini ektileyebilecek bütün nitelik ve unsarlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d) Varsa vergi beyanını,
e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın (…) mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini,
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, (…) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) (Değişik: 19/4/2018-7139/27 md.) Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin yarısını geçmemek ve her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak Sermaye Piyasası Kurulu tarafından kabul edilen değerleme standartlarına uygun, gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir."
20. 2942 sayılı Kanun'un ''Bilirkişiler'' kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun uyarınca mahkemelerce görevlendirilen bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilir ve bunlar hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.
Kamulaştırmaya konu olan yerin cins ve niteliğine göre en az üç kişilik bilirkişi kurulunun oluşturulması zorunludur. Bilirkişilerden birinin taşınmaz geliştirme konusunda yüksek lisans veya doktora yapmış uzmanlar ya da 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa göre yetkilendirilen gayrimenkul değerleme uzmanları arasından seçilmesi zorunludur. Gayrimenkul değerleme uzmanları bakımından, bilirkişiliğe kabul için aranan temel eğitim alma ve fiilen beş yıl görev yapma şartları; yüksek lisans veya doktora yapmış uzmanlar bakımından ise fiilen beş yıl görev yapma şartı aranmaz ve bu uzmanlar kayıtlı oldukları bilirkişilik bölge kurulunun yargı çevresiyle sınırlı olmaksızın görevlendirilir.
Bilirkişilerin uzmanlık alanları, kamulaştırılacak taşınmazın niteliği göz önüne alınarak belirlenir.
Bilirkişi kurulu, taşınmaz malın değerini 11 inci ve 12 nci maddelerde yer alan hükümlere göre tayin ve takdir ederek gerekçeli raporunu on beş gün içinde mahkemeye verir.
Bilirkişilerce yapılan değer tespitinde, idare tarafından belgelerin mahkemeye verildiği gün esas tutulur."
2. Yargısal Kararlar
21. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 28/3/2018 tarihli ve E.2017/36337, K.2018/5705 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Dava, kamulaştırmasız el atma nedeniyle; el atılan taşınmazlarda meydana gelen zarar bedeli ve ecrimisil bedeli istemine ilişkindir.
...
Mahallinde yapılan keşif sonucu dava konusu Yedigöze Köyü125 ada29 ve 95 parsel sayılı taşınmazlara dava tarihindeki değerilerinin biçilmesinde ve alınan rapor uyarınca bedellerinin tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
2-Dava konusu taşınmazın değeri dava tarihine göre belirlendiğinden, hüküm altına alınan alacağın tamamına dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
Hükmün böylece DÜZELTİLEREK ONANMASINA, temyiz edenlerden peşin alınan temyiz harçlarının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harçlarının Hazineye irad kaydedilmesine,28/03/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi."
22. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 20/2/2018 tarihli ve E.2017/24649, K.2018/2238 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmazlar bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Taraf vekillerinin aşağıda belirtilen husus haricindeki sair temyiz itirazları bozma ile kesinleşen yönlere ilişkindir. Ancak;
1)Değerlendirme dava tarihine göre yapıldığından, hükmedilen bedelin tamamına dava tarihinden faiz yürütülmesi gerekirken, ıslah edilen bölüme ıslah tarihinden faize hükmedilmesi,
Hükmün böylece düzeltilerek onanmasına ... karar verildi."
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kamulaştırmasız el atmanın hukukilik ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını çeşitli kararlarında kabul etmiştir (Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 14556/89, 24/6/1993; Guisso-Gallisay/İtalya [BD], B. No: 58858/00, 22/12/2009; Sarıca ve Dilaver/Türkiye, B. No: 11765/05, 27/5/2010).
25. Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan kararına konu olayda başvurucunun taşınmazına donanma tarafından askerî bir üs yapılmak üzere kamulaştırma yapılmadan el atılmıştır. Başvurucunun mülkünün iadesi için açtığı dava ise kabul edilmiştir. AİHM, kamulaştırmasız el atmaya ilişkin süreçte giderimin sağlanmasına yönelik yeterli güvencelerin mevcut olmadığına işaret ederek müdahalenin başvurucuların fiilî olarak mülklerinden yoksun bırakılması gibi ağır bir sonuca yol açtığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan, §§ 37-46). Adil tazmin yönünden ise AİHM, restitutio in integrum ilkesinin gereği olarak taraf devletin taşınmazı aynen iade etmesine veya güncel değerinin ödenmesine karar vermiştir. AİHM, davalı devletin başvurucuların taşınmazının otoriteler tarafından gasp edilmesi olarak nitelediği yirmi beş yıl süren kamulaştırmasız el atma nedeniyle oluşan fiilî zararlar ile mülkten yararlanamama dolayısıyla oluşan kayıplar için arazinin güncel değerine ek olarak yetkililer tarafından inşa edilen binadan kaynaklı değer artışının da başvuruculara ödenmesi gerektiğine hükmetmiştir (Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan, §§ 34-40).
26. Guisso-Gallisay/İtalya kararına konu olayda ise İtalyan hukukunda olağan usulün dışında farklı bir usulün uygulanarak idare tarafından başvurucunun taşınmazına el atılması söz konusudur. Başvurucunun açtığı davada başvurucu yararına tazminata hükmedilerek taşınmazına olağan usul uygulanmadan el atıldığını ve açtığı davada derece mahkemelerinin nihai kararı ile birlikte mülkünden yoksun bırakıldığını belirtmiştir. AİHM kararını sadece tam tazminat ödenmemesine dayandırmanın uygun olmadığını vurgulamıştır. AİHM, İtalya'da uygulanan ve el atmaya yol açan söz konusu usulün öngörülebilir olmadığını ve mülkiyet hakkının korunması bakımından yeterli güvenceler içermediğini belirtmiştir. AİHM'e göre bu usulün uygulanması kamu makamlarına olağan kamulaştırma usulünü göz ardı etme imkânı tanımakta olup bu durum ise mülk sahipleri yönünden öngörülemez veya keyfî sonuçlara yol açmaktadır. Her durumda bu usulün benimsenmesinin hukuka aykırı olan fiilî bir durumun onaylanması anlamına geldiği özellikle vurgulanmıştır. AİHM bu sebeplerle uygulanan söz konusu mekanizmanın yeterli derecede hukuki belirlilik sağlayamadığına işaret etmiştir. AİHM sonuç olarak hukuka dayalı olmadığından mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlaline yol açtığı sonucuna varmıştır (Guisso-Gallisay/İtalya, §§ 82-97).
27. Adil tazmin yönünden ise başvurunun Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan kararından ayrılan yönlerine değinmiştir. Buna göre ilk olarak söz konusu başvurudan farklı olarak başvurucu yararına tazminata hükmedildiği, ayrıca ilk karara konu olaydan farklı olarak bildirilmiş bir kamu yararına dayalı belirli bir usulün söz konusu olduğu belirtilmiştir. Buna göre mülkten yoksun bırakma tarihi itibarıyla taşınmazın rayiç değerinin ve bu değerde oluşan değer kaybının giderilmesi gerektiği kabul edilmiştir (Guisso-Gallisay/İtalya, §§ 102-107).
28. Sarıca ve Dilaver/Türkiye kararına konu olayda başvurucuların taşınmazlarına askerî eğitim sahası olarak kamulaştırma yapılmaksızın el atılmıştır. Başvurucuların miras bırakanı tarafından açılan kamulaştırmasız el atma davası kabul edilmiş ve başvurucular yararına tazminata hükmedilerek taşınmaz idare adına tescil edilmiştir. AİHM, derece mahkemelerinin tescil kararıyla birlikte mülkten yoksun bırakmanın gerçekleştiğini belirtmiştir. AİHM öncelikle kamulaştırmasız el atma uygulamasının taşınmazların maliki olarak kalan başvurucuları herhangi bir kamu yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan idareye karşı dava açmak zorunda bıraktığını vurgulamıştır. AİHM bu bağlamda derece mahkemelerince kamulaştırmasız el atmanın tespit edilmesinin her durumda idare tarafından oluşturulmuş kanuna aykırı bir durumun hukuki olarak kabul edilmesine ve idarenin kanuna aykırı davranışından fayda sağlamasına imkân tanıdığını açıklamıştır. Buna göre kamulaştırmasız el atma uygulaması, idareye bir taşınmazı kullanma ve taşınmazın malikine önceden ödeme yapmadan devretme imkânı sağlamaktadır. Bunun sonucu olarak tazminat davası açması gereken ve bu sebeple haklarını ileri sürmek için yargılama masraflarından yükümlü olan ise başvuruculardır. Hâlbuki olağan kamulaştırmada süreç, satın alma usulünün başarısız olması durumunda ilke olarak yargılama masraflarından yükümlü olması gereken ve kamulaştırmayı yapan idare tarafından başlatılmaktadır (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, §§ 38-44).
29. AİHM yukarıda belirtilenler ışığında, idareye resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulamanın başvurucular yönünden öngörülemez ve keyfî sonuçlara yol açtığını belirtmiştir. AİHM'e göre söz konusu uygulama, yeterli derecede hukuki güvence sağlaması gereken ve yöntemince gerçekleştirilecek bir kamulaştırmanın alternatifini oluşturamaz. AİHM, somut olayda idarenin başvuranların taşınmazlarını resmî kamulaştırma kurallarına aykırı olarak ve kamulaştırma tazminatı ödemeden sahiplendiğini tespit etmiştir. AİHM bu bağlamda özellikle Türk hukukunda derece mahkemelerinin idarenin kamu yararı amacıyla kullandığı gerekçesine dayalı olarak başvurucuların taşınmazlarından yoksun kaldıklarına hükmetmek suretiyle kamulaştırmasız el atma uygulamasını benimsediği eleştirisinde bulunmuştur. AİHM sonuç olarak Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen en yüksek gecikme faizi uygulamasının somut olayda uygulanmadığını da belirterek kamulaştırma yapılmaksızın taşınmaza el atılması yoluyla yapılan müdahalenin mülkiyet hakkını kanunilik boyutu yönünden ihlal teşkil ettiği sonucuna varmıştır (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, §§ 45-52).
30. AİHM, ihlalin sonuçlarının giderilmesi çerçevesinde Sözleşme'nin 46. maddesi kapsamında yaptığı değerlendirmede benzer ihlallere yol açılmaması için şu tedbirlerin uygulanması gerektiğine karar vermiştir:
i. İlk ve en önemli gereklilik, taşınmazların idare tarafından başından beri veya başlangıçta izin verilmiş olsa da sonradan hukuka aykırı olarak yapılan el atmaların önüne geçilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasıdır.
ii. Bu bağlamda taşınmazların kullanılması, ancak kamulaştırma kararlarının ve projesinin hukuk kurallarına uygun olarak alınması suretiyle haklı kılındığında ve ilgililere vakit kaybetmeden yeterli bir tazminat ödenmesini güvence altına alacak bir bütçe sağlandığında mülkiyetin korunmasının gerekliliklerine uygun olur.
iii. Bunlara ek olarak taraf devletin kamulaştırma kurallarına aykırı uygulamalara yol açılmaması için caydırıcı tedbirler alması ve bu uygulamaları yapanlara yaptırım uygulaması gerektiğini belirtmiştir.
31. Halil Göçmen/Türkiye (B. No: 24883/07, 12/11/2013) kararına konu olayda başvurucunun taşınmazı ile ilgili olarak üniversite için kamulaştırma kararı alınmış ancak kamulaştırma kararı tebliğ edilmeden taşınmaza idare tarafından el atılmıştır. Başvurucunun açtığı tazminat davası kabul edilmiştir. AİHM, idarenin kamulaştırmayı düzenleyen kuralları dikkate almayarak başvurucunun taşınmazına el atılması nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin hukuki dayanağının bulunmadığı kanaatine ulaşmış ayrıca tazminata ilişkin yargılama sürecinde usule ilişkin gerekli güvencelerin de sağlanmadığını belirterek ihlal sonucuna varmıştır (Halil Göçmen/Türkiye §§ 23-43).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
34. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
35. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği yahut hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-35).
36.Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı, tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
37. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
39. Başvurucular, kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminata ilişkin davada hükmedilen faizin başlangıç tarihi de dikkate alındığında taşınmazın değerinin dava tarihi olan 8/4/2011 tarihi değil de dava tarihinden üç sene öncesine tekabül eden 18/2/2008 tarihi üzerinden belirlenmiş olmasından yakınmaktadırlar. Başvurucular, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin düzelterek onama kararı ile taşınmazın değerinin dava tarihi itibarı ile hesaplanması gerektiğini belirtir daha önceki bozma kararının kaldırıldığını ve bu durumun kendilerini mağdur ettiğini belirtmişlerdir. Başvurucular, Yargıtay Dairesinin düzelterek onama kararında yer alan "Mahallinde yapılan keşif sonucu taşınmazın dava tarihindeki değerinin biçilmesinde ve alınan rapor uyarınca bedelinin tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir." ibaresinin Dairenin kararı ile çeliştiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular sonuç olarak ödenen tutarın taşınmazın gerçek bedelini yansıtmaktan uzak olduğunu belirterek eşitlik ilkesi, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
40. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
41. Anayasa'nın "Kamulaştırma" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetleri kamulaştırmasız el atmaya ilişkin olduğundan makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası dışındaki iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Başvurucuların kamulaştırmasız el atma bedelinin tespitine ilişkin şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığından ve başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
44. Başvuru konusu olayda ilgili taşınmaz, başvurucular adına tapuda kayıtlı olduğundan mülkün varlığında bir tereddüt bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
45. Somut olayda başvuruculara ait taşınmazın 1.861,53 m2 yüz ölçümlük kısmı usulüne uygun olarak kamulaştırılmış ancak bu taşınmazın 29,37 m2 yüz ölçümlük kısmına ise kamulaştırma yapılmadan yol olarak kullanılmak suretiyle idare tarafından el atılmıştır. Dolayısıyla müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
47. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
(1) Genel İlkeler
48. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesine göre devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının bulunması, kamulaştırma kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın kural olarak peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Temel unsurunun kamu yararı olduğu kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet alanına devletin bir müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya zorunlu kalındığında kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa'da belirlenen usul güvenceleri izlenerek yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, § 11).
49. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlamadır. Bu itibarla 46. maddede belirtilen kamulaştırmanın anayasal ögelerine uygun bir düzenleme, 35. maddeye bir aykırılık oluşturmayacaktır. Kamulaştırma, Anayasa'da özel mülkiyetin kamuya geçirilmesi konusunda başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olup bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının malikin rızası olmaksızın kamu yararı için ve karşılığı ödenmek kaydıyla devlet tarafından sona erdirilmesidir (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §§ 12, 15).
50. Anayasa Mahkemesi, daha önce hem norm denetimi hem de bireysel başvuru kapsamında verdiği çeşitli kararlarında kamulaştırmasız el atma yoluyla yapılan müdahalelerin kanuni bir dayanağı bulunmadığından dolayı mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir.
51. Kamulaştırmasız olarak el atılan taşınmazlarla ilgili olarak maliklerin dava açma hakkını yirmi yıllık hak düşürücü süreye bağlayan 2942 sayılı Kanun'un 38. maddesi Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Bu kararda idarenin kendisine Anayasa tarafından tanınan imkân ve yetkileri kanuna uygun bir biçimde kullanmaksızın taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamayacağı belirtilmiştir. Kararda, Anayasa'nın sınırlarını belirleyerek izin verdiği kamulaştırma yöntemini kullanmadan yapılan el atmaların anayasal dayanağının olmadığı vurgulanmış ve yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçmesiyle taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesinin mülkiyet hakkının sınırlanmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durum olduğu belirtilmiştir (AYM, E.2002/112, K.2003/33, 10/4/2003).
52. Diğer taraftan 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinin 4/11/1983 tarihinden sonraki kamulaştırmasız el atma işlemlerine ilişkin olarak on beş yıl süreyle uygulanmasına ilişkin 25/2/2011 tarihli ve 27857 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi de Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Kararda özellikle itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 46. Maddesinde ve 2942 sayılı Kanun'da öngörülen güvencelerden daha aleyhe kurallar içerdiği vurgulanmıştır. Buna göre idarelerin kamulaştırma yapmak yerine hukuka aykırı olarak el atmak suretiyle taşınmazları elde edebilmesine imkân tanınmasının devletin hukuka bağlılığı ilkesini zedeleyeceği gibi bireyler açısından hukuki güvenlik ve öngörülebilirliği de ortadan kaldıracağı vurgulanmıştır. Sonuç olarak bir hukuk devletinde kanunların hukuka aykırı uygulamaları teşvik etmesinin kabul edilemeyeceği ifade edilerek itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2., 35. ve 46. maddelerine aykırı olduğundan iptalinin gerektiği sonucuna varılmıştır (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012).
53. Bireysel başvuru kapsamında da kamulaştırmasız el atma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler ilk defa Celalettin Aşçıoğlu (B. No: 2013/1436, 6/3/2014) kararında ele alınmıştır. Bu başvuruya konu olayda başvurucunun açtığı maddi tazminat davası derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi; Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerinin taşınmaz mülkiyetine son verecek müdahalelerin kanuna dayalı olmasını zorunlu tuttuğunu, zira bunun hukuk devletinin gereği olduğunu belirtmiştir. Buna göre Anayasa’nın 46. maddesi hükmü ve 2942 sayılı Kanun gereği asıl olan kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle idarenin taşınmazı iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve kanunlara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını Anayasa ve kanunlardan almayan, bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir uygulama olan kamulaştırmasız el atma yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve içinde değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen ve hukuki olmayan müdahale riski taşımaktadır (Celalettin Aşçıoğlu, § 58). Kararda giderim yönünden ise Anayasa Mahkemesince ihlalin tespitine karar verilmiş olduğu ve derece mahkemelerince başvurucuya faiziyle birlikte kamulaştırma bedelinin ödenmesine karar verildiği gerekçesiyle ayrıca bir tazminat ödenmesine yer olmadığı belirtilmiştir (Celalettin Aşçıoğlu, § 69).
54. Benzer şekilde İbrahim Oğuz ve diğerleri (B. No: 2013/5926, 6/10/2015) kararında da Anayasa Mahkemesi kamulaştırmasız el atma nedeniyle kanunilik ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (İbrahim Oğuz ve diğerleri,§§ 56-89). Kararda maddi tazminat yönünden derece mahkemelerince hükmedilen tazminat yeterli görülmüş ve ihlalin tespiti ile yetinilmiştir (İbrahim Oğuz ve diğerleri, §§ 106,107).
55. Diğer taraftan Mustafa Asiler (B. No: 2013/3578, 25/2/2015) ile Funda İnciler ve diğerleri (B. No: 2014/2582, 14/9/2017) kararlarında da kamulaştırmasız el atma nedeniyle kanunilik ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Mustafa Asiler, §§ 26-46; Funda İnciler ve diğerleri, §§ 26-32). İhlalin sonuçlarının giderimi yönünden ise derece mahkemelerince hükmedilen maddi tazminat miktarları yeterli görülmüş ve başvuruculara ayrıca manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir (Mustafa Asiler, §§ 64, 65; Funda İnciler ve diğerleri, §§ 52, 53).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
56. Somut olayda idare, ilgili yargılama sürecinden de anlaşılacağı üzere başvurucunun taşınmazına kamulaştırmasız olarak el atmıştır. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde 2942 sayılı Kanun'da belirlenmiş usul takip edilmeden başvurucuların mülkiyetinde bulunan taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı yargı kararıyla da sabittir.
57. Kamulaştırmasız el atma, idareye taşınmazı kullanma ve kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Öte yandan bu müdahale mülk sahibini çok önemli anayasal güvencelerden yoksun bırakmaktadır. İlk olarak Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek karşılığı üzerinden peşin olarak ödeneceği hüküm altına alınmış olduğu hâlde kamulaştırmasız el atma yoluyla peşin ödeme şartı yerine getirilmemiş olmaktadır. Buna göre ancak başvurucuların açtığı tazminat davası sonucunda taşınmazın gerçek karşılığının maddi tazminat olarak ödenmesine karar verilmekte olup bu dava sonunda da peşin ödeme yapılmadan el atılan taşınmaz idare adına tescil edilmektedir. Hâlbuki olağan kamulaştırma usulünde ise kamulaştırmaya başlanırken ödenek temin edilmekte ve dava sonunda kamulaştırma bedelinin mülk sahibine ödenmek üzere depo edilmesi hâlinde taşınmazın idare adına tesciline karar verilmektedir. Böylelikle kamulaştırmasız el atma uygulaması taşınmazın bedelinin gerçek karşılığı peşin olarak ödenmeden mülkiyetin idareye geçmesine yol açmaktadır. Bunun Anayasa'nın 46. maddesi ile 2942 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olduğu açıktır.
58. Üstelik taşınmazın bedelinin peşin olarak ödenmemesi yargı kararlarının icrası bağlamında yeni sorunlara da yol açmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım (B. No: 2013/711, 3/4/2014) kararında kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasında hükmedilen alacağın ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, §§ 55-75). Anayasa Mahkemesi, bu başvurudan sonra aynı gerekçeyle on dokuz ayrı başvuruda daha kamulaştırmasız el atma davasında yargı kararına dayalı alacağın ödenmemesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Halil Afşin ve diğerleri, B. No: 2013/4824, 25/2/2015; Nurdan Erkan ve diğerleri, B. No: 2014/311, 14/9/2017 ve benzeri kararlar).Buna göre kamulaştırma bedelinin peşin olarak ödenmesinin mülkiyet hakkı yönünden son derece önemli bir anayasal güvence olduğu ortadadır.
59. Öte yandan kamulaştırma işleminin temel dayanağı Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerine göre kamu yararı olup idarelerce verilen kamulaştırma işlemi ile dayanağı kamu yararı kararının yargı denetimine tabi olması gerektiği kuşkusuzdur. Nitekim 2942 sayılı Kanun'un 14. maddesinde mülk sahiplerince kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açılabileceği düzenlenmiştir. Ancak kamulaştırmasız el atma usulünde ise mülk sahiplerinin kamulaştırma işlemine ve dayandığı kamu yararı kararına karşı idari dava açabilme imkânı ortadan kaldırılmaktadır.
60. Ayrıca 2942 sayılı Kanun'a göre kamulaştırma kararı verilebilmesi için öncelikle taşınmazın değerinin idare tarafından tespit ettirilmesi, uyuşmazlık hâlinde idarenin mahkemeye başvurarak bedel tespitini istemesi gerekmektedir. Kamulaştırmasız el atma yönünden ise uzlaşma ve dava yoluna başvurma külfeti de maliklere yüklenmiştir. Son olarak kamu yararının gerektirdiği durumlarda idarelerce ivedi olarak taşınmaz ihtiyacının bulunduğu durumlar yönünden 2942 sayılı Kanun'da acele el koyma usulünün mevcut olduğu da gözetilmelidir. Diğer bir deyişle idarenin kamu yararı gereği taşınmaza ihtiyaç duyması hâlinde olağan kamulaştırma usulüne, acele durumlarda da anılan Kanun'da öngörülen el koyma usulüne başvurması mümkün iken kamulaştırmasız el atma yolunu tercih etmesi meşru görülemez.
61. Sonuç olarak kamulaştırmasız el atma, idare tarafından Anayasa'ya ve kanuna aykırı olarak oluşturulmuş bir durumun hukuki olarak kabul edilmesine ve idareye kanuna aykırı davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya yol açmaktadır. İdareye anayasal güvencelere aykırı olarak kamulaştırmaya ilişkin önceden belirli kuralların ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama ise mülkiyet hakkının korunması yönünden öngörülemez ve keyfî durumlara yol açmaktadır. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerinde öngörülen hukuki güvenceleri içermediği açık olan söz konusu uygulamanın kamulaştırma usulünün bir alternatifi olarak görülmemesi gerekmektedir.
62. Somut olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucuların söz konusu taşınmazına yapılan kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayalı olmadığı sonucuna varılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların taşınmazına idarece kamulaştırmasız el atılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin idari bir eylemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
66. Başvuruda öncelikle başvurucuların ihlal sebebiyle uğradığı maddi zararlarının giderilip giderilmediği belirlenmelidir. Somut olayda başvurucuların açtığı davada el atılan taşınmaz bölümü yönünden yol olarak terkinine karar veren derece mahkemelerince başvurucular yararına maddi tazminata hükmedilmiştir. Başvurucular hükmedilen maddi tazminat tutarının yeterli olmadığından yakınmaktadır. Başvurucular bu iddiasını esas itibarıyla kamulaştırma bedelinin dava tarihine değil önceki bir tarihe göre belirlenmiş olmasına dayandırmaktadır.
67. Somut olayda derece mahkemelerince netice olarak dava tarihinden yaklaşık üç yıl önceki bir tarih esas alınarak hesaplanan kamulaştırma bedelinin tazminat olarak ödenmesine karar verilmiştir. Hâlbuki yargılama süreci incelendiğinde Yargıtay bozma kararında, kamulaştırma davalarında olduğu gibi dava tarihine göre kamulaştırma bedelinin hesaplanması gerektiği belirtilmiştir. Buna rağmen karar düzeltme aşamasında konu ile ilgili bir gerekçe de gösterilmeden bozma kararı kaldırılarak ilk derece mahkemesinin hükmü düzeltilerek onanmıştır. Üstelik Yargıtay Dairesi karar düzeltme kararında, ilk derece mahkemesinin dava tarihini değerlendirme tarihi olarak esas alan rapora göre karar verdiğini belirtmiştir. Ancak ilk derece mahkemesinin kararında dava tarihinden önceki bir tarihi dikkate alan ek bilirkişi kurulu raporunun esas alındığı açıkça görülmektedir.
68. Sonuç olarak kamulaştırmasız el atmanın derece mahkemelerince tespit edildiği hâlde kamulaştırma davalarında uygulanan dava tarihine göre kamulaştırma bedelinin ödenmesi şeklindeki güvencenin daha ağır bir müdahale olan kamulaştırmasız el atma yönünden uygulanmaması ihlalin sonuçlarının giderilmemesine yol açmıştır. Kaldı ki mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının giderilmesi ancak Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerine göre taşınmazın gerçek rayiç değerinin ödenmesiyle mümkün olur ki bunun ise ancak dava tarihine göre hesaplanacak kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılmadan ödenmesiyle mümkün olacağı kuşkusuzdur.
69. Dolayısıyla yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/183) gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Yapılacak yeniden yargılamada mahkemenin öncelikle ihlale yol açan tazminata ilişkin ilk kararını ortadan kaldırması, ardından da başvurucuların mülkiyet haklarının ihlalinin sonuçlarının maddi tazminat yönünden giderimi için belirtilen esaslara göre yani dava tarihi itibarıyla al atılan taşınmaz bölümünün rayiç değeri üzerinden tazminat ödenmesine karar vermesi gerekir. Buna göre hesaplanacak tazminat miktarının ne olacağı ve bunun denetimi hususu ise kural olarak derece mahkemelerinin takdirindedir.
70. Başvurucuların manevi tazminat talepleri bulunmayıp maddi tazminat talebi yönünden ise yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesi yeterli bir giderim oluşturduğundan dolayı başvurucuların tazminat isteminin reddi gerekir.
71. Öte yandan kamulaştırmasız el atma uygulaması Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri yanında doğrudan 46. maddesine aykırı olarak mülkiyet hakkının ihlaline yol açan çok önemli bir sorundur. Bununla birlikte 5/1/1961 tarihli ve 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun'un 1. maddesi ile 9/10/1956 tarihine kadar; 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesi ile de 9/10/1956 ile 4/11/1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el atma uygulamalarının tasfiyesi amacıyla düzenlemeler yapılmıştır. Buna rağmen 4/11/1983 tarihi sonrasında da idarelerce kamulaştırmasız el atma uygulamasına başvurulduğu gözlemlenmektedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi temel bir hak olarak güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline sebebiyet veren kamulaştırmasız el atma uygulamasının ülkemizde yapısal bir sorun teşkil ettiğine dikkati çekmektedir.
72. Buna karşın derece mahkemelerince yalnızca kamulaştırma bedelinden ibaret olan maddi tazminata hükmedilmesi ve manevi tazminat gibi başka yaptırımların uygulanmaması idarelerin olağan kamulaştırma usulüne başvurmak yerine kamulaştırmasız el atma uygulamasını tercih etmesine yol açmaktadır. Hâlbuki kanuni bir dayanağı bulunmayan kamulaştırmasız el atma uygulaması Anayasa'nın öngördüğü mülkiyet hakkının korunmasının gerekliliklerini de içermediğinden dolayı olağan kamulaştırma usulünün bir alternatifi olamaz. Nitekim 1/3/2014 tarihli ve 28928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı'na ekli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı'nda da idarelerin kamulaştırmasız el atma yoluna başvurmalarının önlenmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi kamulaştırmasız el atma uygulamasına son verilmesi bakımından öngörülen bu tedbirlerin ve düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin önemine vurgu yapmaktadır.
73. Sonuç olarak başvurucuların maddi zararları giderilmiş olsa dahi Anayasa'nın doğrudan sözüne aykırı olduğu ve kanuna dayalı olmadığı tespit edilen kamulaştırmasız el atma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yukarıda değinildiği üzere yapısal bir sorun teşkil ettiği dikkate alınmalıdır. Buna göre Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline yol açıldığının bilinerek idari anlamda gerekli tedbirlerin alınması ve benzeri nitelikte yeni ihlallere yol açılmaması için kararın bir örneğinin taşınmaza el atan sorumlu idare olan İstanbul Büyükşehir Belediyesine de gönderilmesi gerekir.
74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/183) GÖNDERİLMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin İstanbul Büyükşehir Belediyesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.