TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞEYMA FENERCİOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/12747)
|
|
Karar Tarihi: 7/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Şeyma FENERCİOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, bir ceza yargılamasında sanık sıfatıyla
yargılanan başvurucunun duruşma esnasında katılan avukatına yönelttiği
sözlerden dolayı cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 21/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Olayların meydana geldiği tarihte yardımcı doçent
doktor unvanına sahip başvurucu, kadın doğum uzmanıdır ve özel bir hastanede
başhekim olarak çalışmaktadır. Başvurucu daha önce de bir üniversite
hastanesine bağlı tıp merkezinde çalışmıştır.
10. Özel hastanenin başhekimi olan başvurucu ile
üniversite hastanesine bağlı tıp merkezinin kadın doğum ana bilim dalı başkanı
olan profesör Ö.Ç.nin yasal sınırın üstünde olan gebelikleri para karşılığı
sonlandırmak suretiyle suç işledikleri yönünde adli makamlara yapılan ihbar
üzerine şüpheliler hakkında soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu,30/12/2012
tarihinde gözaltına alınmış ve 2/1/2013 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu ve
Ö.Ç. ile aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu suçun işlenmesine yardım
eden toplam on dört kişi hakkında 1/4/2013 tarihinde kamu davası açılmıştır.
Birden fazla çocuk düşürtme, rüşvete ve çocuk düşürtmeye aracılık ile
dolandırıcılık suçlarından yargılanan başvurucu ile diğer sanıklar hakkındaki yargılamada,
Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesince 7/5/2019 tarihinde başvurucunun
dolandırıcılık hariç diğer suçlardan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Söz
konusu yargılama istinaf aşamasındadır.
11. Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın 17/5/2013
tarihli celsesinde sanıkların savunmaları ile mağdur ve müştekilerin beyanları
dinlenmiştir. Başvurucunun çalıştığı özel hastanenin avukatı; müvekkili
Şirketin olay dolayısıyla mağdur olduğunu, Şirketin önemli bir gelirinin
başvurucu ve Prof. Ö.Ç. tarafından yasal olmayan şekilde mal edinildiğini ve bu
iki sanık yönünden davaya katılmak istediklerini beyan etmiştir. İlk derece
mahkemesi hastanenin suçtan zarar görme ihtimaline binaen başvurucu ve Ö.Ç.
yönünden davaya katılımına karar vermiştir.
12. Anılan davanın 15/7/2013 tarihli celsesinde sanık
Ö.Ç.nin savunması dinlenmiştir. Ö.Ç. savunmasında, başvurucu ile aralarındaki
iş ilişkisini anlatmıştır. Ö.Ç. ayrıca, başvurucunun özel hastanede işe başlama
süreci ile başvurucu ve hastane yönetimi arasındaki maaş anlaşmasına ilişkin
bilgi vermiştir. Ö.Ç.; başvurucu ile hastane arasındaki sözleşmeye göre
başvurucunun aylık 25.000 TL maaş aldığını ancak resmî makamlara bildirilmek
üzere başvurucu ile hastane arasında aylık ücreti daha düşük gösteren ikinci
bir sözleşme imzalandığını, bu sözleşmedeki aylık ücretin banka hesabına
yatırıldığını, kalan 22.000 TL'nin elden verildiğini, başvurucunun ayrıca
hastaneden aldığı bazı prim ve ekstra ücretlerin de olduğunu iddia etmiştir.
13. Duruşma tutanağına göre Ö.Ç.nin savunması esnasında
başvurucu, özel hastanenin vekilini (katılan vekili) kastederek "Patronu
her duruşma tetikçi gibi üstüme gönderiyor.” cümlesini sarf etmiştir.
14. Duruşma tutanağında, başvurucunun katılan vekiline
sarf ettiği cümle üzerine yaşanan herhangi bir polemiğe yer verilmediği gibi
ara kararda da bu konuyla ilgili herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Tutanağa
göre bundan sonra başvurucunun savunmasına geçildiği görülmektedir.
15. Başvurucu savunmasında; hastanenin evrak işlemleriyle
görevli bir personel ile resmî makamlara verilmek üzere noterde çalışma
ücretini düşük bir bedelden gösteren sözleşme imzaladığını, gerçek ücretini
gösteren sözleşmenin Ö.Ç.nin işyerindeki odasında bulunduğunu, resmî sözleşmede
belirtilen miktarın banka hesabına yatırıldığını, kalan kısmın muhasebe
görevlisi tarafından her ay elden ödendiğini iddia etmiştir. Duruşma tutanağına
göre başvurucunun bu ifadesi üzerine katılan vekili başvurucuya tüp bebek
ünitesi ile ilgili bir soru yöneltilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucu cevap
olarak tüp bebek ünitesinde eksikliklerin bulunduğunu, bunu hastane sahibine
ilettiğini ancak dikkate alınmadığını, bu nedenle tüp bebek ünitesinde çalışmak
için gerekli sözleşmeyi imzalamadığını ve burada çalışmadığını belirtmiştir.
Başvurucu, iddia edildiği üzere resmî giriş kaydı olmaksızın burada hiçbir
hastayı tedavi etmediğini ileri sürmüştür. Duruşmanın sonunda başvurucunun
tahliyesine karar verilmiştir.
16. Katılan vekilinin (müşteki) suç duyurusunda bulunması
üzerine başvurucu hakkında, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının 31/10/2013
tarihli iddianamesi ile duruşma esnasında katılan vekiline yönelttiği sözler
nedeniyle hakaret suçundan kamu davası açılmıştır.
17. Malatya 6. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama
esnasında alınan savunmasında başvurucu, sanık olarak yargılandığı Malatya 2.
Ağır Ceza Mahkemesinde duruşma esnasında müştekiye yönelik "patronu her
duruşma tetikçi gibi üstüme gönderiyor.” şeklinde bir ifade kullandığını
kabul etmiştir. Başvurucu; bu sözü söylemesindeki amacın hakaret olmadığını,
tanık beyanları dinlenirken müştekinin defaatle müdahalede bulunduğunu, ayrıca
yaptığı savunmayı da engellediğini, hareket tarzını değiştirmesi için o şekilde
ifade kullandığını ileri sürmüştür.
18. Başvurucunun Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde
yapılan yargılamada müdafiliğini üstlenen avukat da tanık olarak verdiği
beyanında, Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamanın diğer sanığı olan Ö.Ç.nin
savunması esnasında başvurucunun maaşı ve geliri ile ilgili beyanlarda
bulunduğunu, bu sırada katılan vekili olan müştekinin sanığın beyanına itiraz
ettiğini belirtmiştir. Avukat, bunun üzerine mahkeme başkanının müştekiyi
sanığın savunmasına karışmaması için uyardığını, bir süre sonra müştekinin
tekrar savunmaya müdahale ettiğini, bunun üzerine müvekkilinin de dayanamayıp
müştekinin bu tavrına ve usulüne tepki olarak şikâyet konusu cümleyi kurduğunu
ileri sürmüştür.
19. Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada
mağdur vekili olan avukat tanık olarak verdiği beyanında; müşteki ile başvurucu
arasında şiddetli bir tartışma çıktığını, başvurucunun yalnız müştekiye değil
tüm avukatlara yönelik olumsuz cümleler kullandığını ancak bu cümleleri
hatırlamadığını belirtmiştir.
20. Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada
sanık Ö.Ç.nin müdafiliğini yapan avukat tanık olarak verdiği beyanında;
başvurucunun müştekiye yönelik şikâyet konusu cümleyi kurduğunu, celse
sırasında araya giren bir kısım avukatın başvurucudan müştekiden özür
dilemesini istediğini ancak başvurucunun buna yanaşmadığını ileri sürmüştür.
21. Malatya 6. Asliye Ceza Mahkemesi 31/3/2015 tarihinde
başvurucunun kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan 11 ay 20 gün
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar vermiştir. Mahkeme kararının gerekçesi şöyledir:
"Katılan [Ş. E.nin], Malatya Barosuna bağlı
avukat olduğu, sanık Şeyma Hasçalık'ın suç tarihinde Malatya 2. Ağır Ceza
Mahkemesinde sanık olarak yargılandığı, mahkemenin 16/7/2013 tarih 2013/118
esas sayılı dava dosyasının duruşması sırasında, sanık Şeyma Hasçalık'ın,
katılan vekili olarak Ağır Ceza Mahkemesinin duruşmasına katılan Av. [Ş.E.ye]
yönelik 'patronu her duruşma tetikçi gibi üstüme gönderiyor' şeklinde alenen
tehditte [hakaret demek istiyor.] bulunduğu, katılan [Ş.E.nin] vekillik görevi nedeniyle
duruşmada bulunduğu ve hakaret suçunu görevinden dolayı katılana karşı işlemiş
olduğu anlaşılmakla, eylemine uyan TCK 125/1-3a maddesi uyarınca
cezalandırılmasına karar verilmiştir."
22. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, Malatya 2.
Ağır Ceza Mahkemesinin 27/5/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
23. Ret kararı başvurucuya 26/6/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu, 21/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
24. İlgili ulusal hukuk için bkz. Kenan Gül (B.
No: 2015/17892, 19/2/2019, §§ 22-25) başvurusuna ilişkin karar.
25. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Keleş Öztürk
(B. No: 2014/15001, 27/12/2017, §§ 25-28) başvurusuna ilişkin karar.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; birden fazla çocuk düşürtme, rüşvete ve
çocuk düşürtmeye aracılık ile dolandırıcılık suçlarından tutuklu olarak
yargılandığı kamu davasında çalıştığı hastanenin müşteki sıfatıyla davaya
katıldığını ifade etmiştir. Başvurucu; katılan vekilinin duruşma esnasında
sanık savunmaları dinlenirken hastane aleyhine olacak her ifadede savunmaları
keserek müdahalede bulunduğunu, bu tutumunun gerçeklerin ortaya çıkmasını
engellediğini iddia etmiştir. Başvurucu; katılan vekilinin davranış tarzını
tasvip etmediğinden dava konusu ifadeyi kullandığını, hakaret kastının
olmadığını, vekile yönelttiği ifadenin eleştirel nitelikte olduğunu ve savunma
dokunulmazlığı kapsamında kaldığını belirterek söz konusu ifade nedeniyle
cezalandırılmasının ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına yer verilerek müştekinin şeref ve itibar
hakkı ile başvurucunun ifade özgürlüğü arasında -demokratik bir toplumun
gerekleri dikkate alınarak- adil bir dengenin kurulması gerektiği ifade
edilmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu, katılan vekiline karşı kullandığı ifadeler nedeniyle
cezalandırılmasından şikâyet etmektedir. Başvurucunun bu şikâyeti ifade
özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
30. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde esas
alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar...
Bu
hürriyetlerin kullanılması, ... başkalarının şöhret veya haklarının,... veya
yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla
sınırlanabilir.."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
2. Esas
Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı
32. Başvurucunun katılan vekiline yönelik sözleri
nedeniyle 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı
ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel
hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...
demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz.”
34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi
gerekir.
i. Kanunilik
35. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
36. Başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına
ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına ve yargılama
görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesine yönelik önlemlerin bir
parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
37. Somut olaya uygulanan genel ilkelerin geniş anlatımı
için Anayasa Mahkemesinin Bayram Akın (B. No: 2015/19278, 7/3/2019, §§
29-34) kararına bakılabilir.
(2) İfade
Özgürlüğünü İlgilendiren Yönüyle İddia ve Savunma Dokunulmazlığı
38. İddia ve savunma dokunulmazlığı, Anayasa'nın 36.
maddesi çerçevesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci
fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmalarını sunma ve adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkeler hem medeni
hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların hem de bir suç isnadının
esasının karara bağlanması esnasında geçerlidir (Adnan Oktar, B. No:
2012/917, 16/4/2013, § 21).
39. Anayasal güvenceye sahip iddia ve savunma
dokunulmazlığı 5237 sayılı Kanun'da da yer almaktadır. Anılan Kanun'un 128.
maddesinde yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya
sözlü başvurularda muhakeme süjelerinin kişilerle ilgili olumsuz beyanları
-belli sınırlar içinde olmak kaydıyla- hukuka uygunluk nedeni olarak
öngörülmüştür (Kenan Gül, § 44).
40. Söz konusu madde ile her ne kadar dokunulmazlığın
kullanımına şekil, yer ve ölçülülük yönünden sınırlama getirilmiş olsa da maddi
gerçeklerin iddia ile savunmanın çarpışması sonucu ortaya çıkacağı dikkate
alındığında bu sınırlamaların mümkün olduğunca dar yorumlanması gerekmektedir (Kenan
Gül, § 45).
41. 5237 sayılı Kanun'un 128. maddesine göre isnat ve
değerlendirmeler, gerçek ve somut vakıalara dayandığı ve uyuşmazlıkla
bağlantılı olduğu müddetçe ölçülü kabul edilebilir. Bununla birlikte yargılama
esnasında kullanılan ifadelerin ve eleştiri hakkının makul olmayan ölçüde
sınırlandırılmasının hem Anayasa'nın 26. maddesi hem de 36. maddesi altında
güvence altına alınan hakların gereğince yerine getirilmesini engelleyeceği
unutulmamalıdır. Yargının işleyişine halel getirmemek adına davanın tarafları
ve profesyonel olarak iddia ve savunma görevini icra eden avukatlar bu görev
nedeniyle herhangi bir müeyyide veya ceza tehdidi altında kalmamalıdırlar (Kenan
Gül, § 46).
42. Anayasa Mahkemesine göre de iddia ve savunma hakkının
her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Anayasa Mahkemesi; bir
davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını kaygıya
kapılmadan, serbestçe yapmaları gerektiğini, iddia ve savunma sınırı içinde kalan
hakaretin suç teşkil etmemesinin olayda hakaret kastının bulunmamasına değil
adaletin tam olarak yerine getirilmesi sebebine dayandığını belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesine göre bu serbestlik davanın aydınlığa kavuşmasına, diğer bir
deyişle hakkın meydana çıkmasına yol açma amacına hizmet etmelidir (AYM,
E.1963/163, K.1965/36, 8/6/1965; E.1979/38, K.1980/11, 29/1/1980).
(3) Başkalarının Şöhret veya Haklarının Korunması
43. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre
ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade
özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de
başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı,
kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan
Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44).
44. Üçüncü kişilerin şeref ve itibara müdahalesi, birçok
ihtimalin yanında adli makamlara verilen dilekçeler veya mahkemeler önünde sarf
edilen sözlerle de olabilir. Bir kişi adli makamlara verilen dilekçelerde ve
bir yargılama çerçevesinde eleştirilmiş olsa dahi o kişinin şeref ve itibarı
manevi bütünlüğünün bir parçası olarak değerlendirilmelidir (Cem Mermut, B.
No: 2013/7861, 16/4/2015, § 37). Devlet, bireyin şeref ve itibarına
keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle
yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun [GK], B.
No: 2014/12151, 4/6/2015, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 44).
(4) Çatışan
Haklar Arasında Dengeleme
45. Devletin bireylerin maddi ve manevi varlığının
korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın
korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa’da güvence altına alınmış olan iddia
ve savunma dokunulmazlığı ile ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında
adil bir denge kurması gerekir.
46. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için
mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterlerden bazıları şöyledir:
i. İddia ve savunma dokunulmazlığının kullanılmasını
haklı gösterecek emarelerin varlığı
ii. İddia ve savunma dokunulmazlığının sırf üçüncü
kişilere zarar vermek amacıyla kullanılıp kullanılmadığı
iii. İddia ve savunma dokunulmazlığının kamu
görevlilerine karşı görevlerinin yerine getirilmesiyle ilgili konularda
kullanılıp kullanılmadığı
iv. Hedef alınan kişiye yönelik isnatların taraflar
arasındaki uyuşmazlık konusuyla -oldukça zayıf veya dolaylı da olsa- ilgisinin
bulunup bulunmadığı ve uyuşmazlığın çözümüne katkısının olup olmadığı
v. Sarf edilen ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin
yaşamına etkileri
47. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre
bazıları yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip
değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 41; Ergün Poyraz
(2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç [GK], B.
No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Kenan
Gül, § 56).
(5) İlkelerin
Olaya Uygulanması
48. Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte kadın
hastalıkları ve doğum alanında yardımcı doçent doktordur ve ağır ceza
mahkemesinde yapılan bir yargılamada yüz kızartıcı suçların da aralarında
bulunduğu oldukça ağır suçlardan tutuklu olarak yargılanmaktadır. Yargılama
esnasında diğer sanık Ö.Ç.nin başvurucunun aylık maaşı ile ilgili iddiaları
üzerine müşteki katılan vekili olarak savunmaya müdahale etmiştir. Bunun
üzerine başvurucunun görev yaptığı özel hastanenin vekili olan müştekiyi
kastederek "Patronu her duruşma tetikçi gibi üstüme gönderiyor”
cümlesini kullandığı anlaşılmaktadır.
49. Bu ifade nedeniyle başvurucu hakkında hakaret
suçundan kamu davası açılmıştır. Malatya 6. Asliye Ceza Mahkemesi, başvurucunun
11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar vermiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde başvurucunun söz
konusu cümle ile katılan vekiline alenen tehditte bulunduğu ve hakaret suçunu
görevinden dolayı katılana karşı işlemiş olduğu belirtilmiştir.
50. Başvurucunun Malatya 6. Asliye Ceza Mahkemesinde
alınan savunması ile tanık beyanlarının incelenmesinden sanık Ö.Ç.nin
başvurucunun maaşı ile ilgili yaptığı açıklamaya katılan vekilinin itirazı
üzerine başvurucu ile katılan vekili arasında bir polemik yaşandığı ve gergin
bir ortam oluştuğu anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucunun Ö.Ç. ile aynı yönde
beyanda bulunduğu savunması esnasında da katılan vekili söz alarak savunmaya
müdahale etmiştir.
51. Başvurucu, anılan ifadeyi tutuklanmadan önce görev
yaptığı ve hâlihazırda yargılandığı davada katılan olarak yer alan hastanenin
vekiline yöneltmiştir. Duruşma tutanaklarından katılan vekilinin anılan
yargılamanın hemen her duruşmasında bulunduğu, hastane aleyhine olan ve başvurucuyu
da ilgilendiren her konuda yargılamaya aktif olarak katıldığı görülmektedir. Bu
nedenle sanık konumunda bulunan başvurucunun kendisi aleyhine sonuç doğurabilme
ihtimalinden ötürü katılan vekilinin yargılamada aktif rol oynamasından
rahatsız olduğu ve kendisini savunmak adına tepkisini bu cümleyle dile
getirdiği anlaşılmaktadır.
52. Adaletin düzgün işlemesi ve yargı erkinin
otoritesinin tesisi maksadıyla tüm yargılama süjelerinden saygı çerçevesinde
hareket etmeleri ve ölçülü davranışlar sergilemeleri beklenir. Bununla birlikte
ceza alma ihtimali olan sanığın içinde bulunduğu psikoloji de dikkate alınarak
kendini hararetle savunması ve heyecanla hareket etmesi bir ölçüye kadar makul
karşılanmalıdır.
53. Somut olayda başvurucu akademik unvana da sahip bir
uzman doktor olup, oldukça ağır suçlardan yargılanmaktadır; üstelik ihtilaf
konusu ifadeleri kullandığı tarihte tutukludur. Dahası isnat edilen suçlar
başvurucunun tabiplik yapmasına veya devlet memurluğuna girmesine engel
olabilecek suçlardır. Dolayısıyla kullanılan ifadelerin ağırlığı
değerlendirilirken başvurucunun içinde bulunduğu bu durumun da dikkate alınması
gerekir.
54. Diğer taraftan söz konusu cümle incelendiğinde
başvurucunun ifadelerinin müşteki ile birlikte müştekinin vekili olduğu hastaneyi
hedef aldığı görülmektedir. Müştekinin duruşmalarda hazır bulunarak
başvurucunun cezalandırılması için davaya müdahale etmesi, başvurucu hakkında
duruşma esnasındaki sözleri ve verdiği dilekçelerdeki ifadeler bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucuya karşı tutumunun müvekkilini hukuki
sorumluluktan kurtarmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
55. Başvurucunun vekile yönelik eleştirisinin sert olduğu
kabul edilse bile bu cümlenin vekilin isnatlarının haksızlığını ifade etmek,
hastanenin hukuki sorumluluktan kurtulmak amacıyla başvurucuyu mahkûm etmek
için sarf ettiği olağanüstü gayreti eleştirmek amacıyla söylendiği
görülmektedir. Nitekim anılan cümlenin vekilin başvurucu aleyhine davaya
müdahale ettiği bir anda ve savunma refleksiyle kullanıldığı, ayrıca
uyuşmazlıkla bağlantılı olduğu da açıktır. Bunun yanı sıra başvurucunun
savunması da dikkate alındığında; kullanılan sözlerin bir sıfat yükleme
niteliğinde olmayıp, benzetme yoluyla karşı taraf vekilinin davranışlarını
eleştirmeye yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla şikâyet konusu sözlerin
savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
56. İlk derece mahkemesi katılan vekiline yönelttiği
ifadeler dolayısıyla başvurucunun 11 ay 20 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir. Ancak ilk derece mahkemesi, başvurucu hakkında
hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmetmesinin acil bir ihtiyaçtan kaynaklandığını
ortaya koyamamıştır. Bundan başka hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilmiş olmasının ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ağırlığını
hafifletmediği vurgulanmalıdır. Başvurucu beş yıl denetimli serbestlik tedbiri
altına alınmıştır ve başvurucunun bu süre içinde cezasının infaz edilmesi riski
her zaman vardır. Yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde kesintiye
uğratıcı bir etkisi vardır ve bu durum başvurucunun yargılaması devam eden
davadaki savunması üzerinde caydırıcı etki oluşturabilir (savunma görevinin
yerine getirilmesi üzerinde caydırıcı etki için Keleş Öztürk, § 60;
toplantı hakkının kullanımına yönelik caydırıcı etki için Ömer Faruk Akyüz,
B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 60; gazetecilerin ifade özgürlüğü alanındaki
faaliyetleri üzerindeki caydırıcı etki için Orhan Pala, B. No:
2014/2983, 15/2/2017, § 24; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017,
§ 50 kararlarına bakılabilir).
57. Sonuç olarak olaylara bir bütün olarak yaklaşan
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu
bir ihtiyacı karşılamaması ve orantılı olmaması nedeniyle demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği
kanaatine ulaşmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No:
2014/8875, 7/6/2018, §§ 57-60) kararında, Anayasa Mahkemesince bir temel hakkın
ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir.
61. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden
yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
62. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun katılan vekiline
yönelik sözlerinden dolayı cezalandırılmasının demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun düşmediği ve bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal
edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
63. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak
yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve
bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması
gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan
kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Malatya
6. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2014/246, K.2015/257) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 7/11/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Anayasa Mahkemesi 1. Bölüm 2015/12747 esas sayılı
dosyada çoğunluk başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. Aşağıda açıkladığım
sebeplerle bu karara katılmadım.
2. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB), sanığa
yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün
açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi
anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın
sanığın kabul etmemesi hâlinde HAGB kararı verilemeyeceği 5271 sayılı Kanun'un
231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade edilmektedir (HAGB
kurumuna ilişkin geniş açıklamalar için bkz. Ali Gürsoy, B. No: 2012/833,
26/3/2013, §§ 19-22).
3. Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında HAGB kararı
verilmesini kabul eden sanıkların, verilen kararın istinafta/temyizde yapılacak
esas ve usul incelemesini talep etme hakkından vazgeçtiklerini açıklamıştır.
Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda hakkında HAGB kararı verilmesine rıza
göstermiştir. Dolayısıyla başvurucu, söz konusu karar ile ortaya çıkan
menfaatlerden yararlanmayı tercih etmiştir (Adnan Erkuş/Türkiye (k.k.), B. No:
61196/11, 4/12/2012, § 22).
4. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (5) numaralı
fıkrasının son cümlesinde "hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan
hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder" denilerek
denetim süresi içerisinde geri bırakılan hükme hiçbir hukuki sonuç
bağlanamayacağı açıkça düzenlenmiştir.
5. Dolayısıyla HAGB kararı verilmesi ile kişinin temel
haklarına yalnızca onun belirli bir süre suç işleyip işlemediğinin izlenmesi
için denetim altına alınması yoluyla bir müdahale yapılmaktadır ki kanaatime
göre istinafı/temyizi kabil bir karar yerine belirli bir süre denetim altına
alınmayı başvurucu bizzat kendisi talep ettiği için söz konusu müdahaleye de
katlanması gerekir.
6. Öte yandan mevcut uygulamada sanıkların talebi ile
HAGB kararı verilmesinden sonra uyuşmazlığın esası her hangi bir merci
tarafından incelenmemekte, mesele ilk kez Anayasa Mahkemesince ele
alınmaktadır. Haklarında istinaf/temyiz yoluna gitmelerini mümkün kılan bir
karar verilmesini talep etmeyen başvurucuların doğrudan bireysel başvuru yolunu
kullanmaları Anayasa Mahkemesinin ikincilliğine büyük zarar vermektedir.
7. Üstelik denetim süresi içerisinde kişiler bir suç
işlemedikleri takdirde dava hukuk aleminde hiç vaki olmamış sayılacak ve
düşürülecektir. HAGB kararı verilen davaların çok büyük kısmının düşürüldüğü
gözetildiğinde bu dosyaların bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesince
incelenmesi kanun koyucunun yargı sisteminin iş yükünün azaltılması amacı ile
de çelişmektedir.
8. Üzerinde durulması gereken bir yön de HAGB kararları
hakkında Anayasa Mahkemesince bir değerlendirme yapılmadan önce kişilerin suç
işlemeleri halinde HAGB verilen kararların açıklanacağı gerçeğidir. Böyle bir
durumda açıklanan hüküm için istinaf/temyiz yolu açılacak, bölge adliye
mahkemeleri ve Yargıtay işin esası hakkında karar vereceklerdir. Böyle bir
durumda iki yüksek mahkeme önünde aynı olaya ilişkin iki başvuru bulunacaktır
ki bu, bireysel başvurunun ikincilliği ilkesine tamamen aykırıdır.
9. Üstelik mevcut başvuruya benzer başvurular hakkında kabul
edilemezlik kararı verilmesi anayasal haklara ilişkin şikayetlerin bir daha
Anayasa Mahkemesi önüne getirilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Nitekim az
önce açıkladığım gibi hakkındaki hüküm açıklandıktan sonra başvurucunun olağan
kanun yollarını başvurup uyuşmazlığının esasını incelettikten sonra Anayasal
hakları bakımından mağduriyetinin devam ettiğini düşünüyorsa Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunması mümkündür.
10. HAGB kararlarına ilişkin yapılan bireysel başvurular
ile ilgili olarak gözetilmesi gereken bir başka yönde şudur: Aynı olayla ilgili
biri HAGB diğerleri istinafı/temyizi kabil birden çok karar verildiği
durumlarda uyuşmazlık iki ayrı yüksek mahkeme önüne taşınacaktır. Sıklıkla
gerçekleşen bu tür bir ihtimallerde az önce ifade ettiğim gibi yüksek
mahkemeler arasında karar uyuşmazlıkları çıkma potansiyeli bulunduğu gibi daha
da önemlisi başvurucular bir uyuşmazlığın esasını olağan yollarda
tartıştırmadan olağan üstü bir yol olan Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru
yoluna getirme fırsatı yakalamaktadırlar. Bu durumun da bireysel başvurunun
ikincilliği ilkesi ile çelişeceği açıktır.
11. Somut başvuruda başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal
edildiği yönündeki şikayetleri, somut başvurunun özelliği de nazara
alındığında, istinaf incelemesinde ileri sürülebilecek iddialardandır.
Başvuruda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının talep üzerine
verildiği, istinaf veya temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan karar
verilmesinin ise tercih edilmediği dikkate alındığında ihlal iddiasının
dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
12. Açıkladığım gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğini
çoğunluk görüşüne dayalı ihlal kararına katılmadım