logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Şeyma Fenercioğlu [1.B.], B. No: 2015/12747, 7/11/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞEYMA FENERCİOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/12747)

 

Karar Tarihi: 7/11/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör Yrd.

:

Derya ATAKUL

Başvurucu

:

Şeyma FENERCİOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir ceza yargılamasında sanık sıfatıyla yargılanan başvurucunun duruşma esnasında katılan avukatına yönelttiği sözlerden dolayı cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/7/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Olayların meydana geldiği tarihte yardımcı doçent doktor unvanına sahip başvurucu, kadın doğum uzmanıdır ve özel bir hastanede başhekim olarak çalışmaktadır. Başvurucu daha önce de bir üniversite hastanesine bağlı tıp merkezinde çalışmıştır.

10. Özel hastanenin başhekimi olan başvurucu ile üniversite hastanesine bağlı tıp merkezinin kadın doğum ana bilim dalı başkanı olan profesör Ö.Ç.nin yasal sınırın üstünde olan gebelikleri para karşılığı sonlandırmak suretiyle suç işledikleri yönünde adli makamlara yapılan ihbar üzerine şüpheliler hakkında soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu,30/12/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve 2/1/2013 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu ve Ö.Ç. ile aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu suçun işlenmesine yardım eden toplam on dört kişi hakkında 1/4/2013 tarihinde kamu davası açılmıştır. Birden fazla çocuk düşürtme, rüşvete ve çocuk düşürtmeye aracılık ile dolandırıcılık suçlarından yargılanan başvurucu ile diğer sanıklar hakkındaki yargılamada, Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesince 7/5/2019 tarihinde başvurucunun dolandırıcılık hariç diğer suçlardan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Söz konusu yargılama istinaf aşamasındadır.

11. Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın 17/5/2013 tarihli celsesinde sanıkların savunmaları ile mağdur ve müştekilerin beyanları dinlenmiştir. Başvurucunun çalıştığı özel hastanenin avukatı; müvekkili Şirketin olay dolayısıyla mağdur olduğunu, Şirketin önemli bir gelirinin başvurucu ve Prof. Ö.Ç. tarafından yasal olmayan şekilde mal edinildiğini ve bu iki sanık yönünden davaya katılmak istediklerini beyan etmiştir. İlk derece mahkemesi hastanenin suçtan zarar görme ihtimaline binaen başvurucu ve Ö.Ç. yönünden davaya katılımına karar vermiştir.

12. Anılan davanın 15/7/2013 tarihli celsesinde sanık Ö.Ç.nin savunması dinlenmiştir. Ö.Ç. savunmasında, başvurucu ile aralarındaki iş ilişkisini anlatmıştır. Ö.Ç. ayrıca, başvurucunun özel hastanede işe başlama süreci ile başvurucu ve hastane yönetimi arasındaki maaş anlaşmasına ilişkin bilgi vermiştir. Ö.Ç.; başvurucu ile hastane arasındaki sözleşmeye göre başvurucunun aylık 25.000 TL maaş aldığını ancak resmî makamlara bildirilmek üzere başvurucu ile hastane arasında aylık ücreti daha düşük gösteren ikinci bir sözleşme imzalandığını, bu sözleşmedeki aylık ücretin banka hesabına yatırıldığını, kalan 22.000 TL'nin elden verildiğini, başvurucunun ayrıca hastaneden aldığı bazı prim ve ekstra ücretlerin de olduğunu iddia etmiştir.

13. Duruşma tutanağına göre Ö.Ç.nin savunması esnasında başvurucu, özel hastanenin vekilini (katılan vekili) kastederek "Patronu her duruşma tetikçi gibi üstüme gönderiyor.” cümlesini sarf etmiştir.

14. Duruşma tutanağında, başvurucunun katılan vekiline sarf ettiği cümle üzerine yaşanan herhangi bir polemiğe yer verilmediği gibi ara kararda da bu konuyla ilgili herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Tutanağa göre bundan sonra başvurucunun savunmasına geçildiği görülmektedir.

15. Başvurucu savunmasında; hastanenin evrak işlemleriyle görevli bir personel ile resmî makamlara verilmek üzere noterde çalışma ücretini düşük bir bedelden gösteren sözleşme imzaladığını, gerçek ücretini gösteren sözleşmenin Ö.Ç.nin işyerindeki odasında bulunduğunu, resmî sözleşmede belirtilen miktarın banka hesabına yatırıldığını, kalan kısmın muhasebe görevlisi tarafından her ay elden ödendiğini iddia etmiştir. Duruşma tutanağına göre başvurucunun bu ifadesi üzerine katılan vekili başvurucuya tüp bebek ünitesi ile ilgili bir soru yöneltilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucu cevap olarak tüp bebek ünitesinde eksikliklerin bulunduğunu, bunu hastane sahibine ilettiğini ancak dikkate alınmadığını, bu nedenle tüp bebek ünitesinde çalışmak için gerekli sözleşmeyi imzalamadığını ve burada çalışmadığını belirtmiştir. Başvurucu, iddia edildiği üzere resmî giriş kaydı olmaksızın burada hiçbir hastayı tedavi etmediğini ileri sürmüştür. Duruşmanın sonunda başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.

16. Katılan vekilinin (müşteki) suç duyurusunda bulunması üzerine başvurucu hakkında, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının 31/10/2013 tarihli iddianamesi ile duruşma esnasında katılan vekiline yönelttiği sözler nedeniyle hakaret suçundan kamu davası açılmıştır.

17. Malatya 6. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama esnasında alınan savunmasında başvurucu, sanık olarak yargılandığı Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde duruşma esnasında müştekiye yönelik "patronu her duruşma tetikçi gibi üstüme gönderiyor.” şeklinde bir ifade kullandığını kabul etmiştir. Başvurucu; bu sözü söylemesindeki amacın hakaret olmadığını, tanık beyanları dinlenirken müştekinin defaatle müdahalede bulunduğunu, ayrıca yaptığı savunmayı da engellediğini, hareket tarzını değiştirmesi için o şekilde ifade kullandığını ileri sürmüştür.

18. Başvurucunun Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada müdafiliğini üstlenen avukat da tanık olarak verdiği beyanında, Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamanın diğer sanığı olan Ö.Ç.nin savunması esnasında başvurucunun maaşı ve geliri ile ilgili beyanlarda bulunduğunu, bu sırada katılan vekili olan müştekinin sanığın beyanına itiraz ettiğini belirtmiştir. Avukat, bunun üzerine mahkeme başkanının müştekiyi sanığın savunmasına karışmaması için uyardığını, bir süre sonra müştekinin tekrar savunmaya müdahale ettiğini, bunun üzerine müvekkilinin de dayanamayıp müştekinin bu tavrına ve usulüne tepki olarak şikâyet konusu cümleyi kurduğunu ileri sürmüştür.

19. Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada mağdur vekili olan avukat tanık olarak verdiği beyanında; müşteki ile başvurucu arasında şiddetli bir tartışma çıktığını, başvurucunun yalnız müştekiye değil tüm avukatlara yönelik olumsuz cümleler kullandığını ancak bu cümleleri hatırlamadığını belirtmiştir.

20. Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada sanık Ö.Ç.nin müdafiliğini yapan avukat tanık olarak verdiği beyanında; başvurucunun müştekiye yönelik şikâyet konusu cümleyi kurduğunu, celse sırasında araya giren bir kısım avukatın başvurucudan müştekiden özür dilemesini istediğini ancak başvurucunun buna yanaşmadığını ileri sürmüştür.

21. Malatya 6. Asliye Ceza Mahkemesi 31/3/2015 tarihinde başvurucunun kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Mahkeme kararının gerekçesi şöyledir:

"Katılan [Ş. E.nin], Malatya Barosuna bağlı avukat olduğu, sanık Şeyma Hasçalık'ın suç tarihinde Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde sanık olarak yargılandığı, mahkemenin 16/7/2013 tarih 2013/118 esas sayılı dava dosyasının duruşması sırasında, sanık Şeyma Hasçalık'ın, katılan vekili olarak Ağır Ceza Mahkemesinin duruşmasına katılan Av. [Ş.E.ye] yönelik 'patronu her duruşma tetikçi gibi üstüme gönderiyor' şeklinde alenen tehditte [hakaret demek istiyor.] bulunduğu, katılan [Ş.E.nin] vekillik görevi nedeniyle duruşmada bulunduğu ve hakaret suçunu görevinden dolayı katılana karşı işlemiş olduğu anlaşılmakla, eylemine uyan TCK 125/1-3a maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir."

22. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/5/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

23. Ret kararı başvurucuya 26/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, 21/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

24. İlgili ulusal hukuk için bkz. Kenan Gül (B. No: 2015/17892, 19/2/2019, §§ 22-25) başvurusuna ilişkin karar.

25. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Keleş Öztürk (B. No: 2014/15001, 27/12/2017, §§ 25-28) başvurusuna ilişkin karar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

27. Başvurucu; birden fazla çocuk düşürtme, rüşvete ve çocuk düşürtmeye aracılık ile dolandırıcılık suçlarından tutuklu olarak yargılandığı kamu davasında çalıştığı hastanenin müşteki sıfatıyla davaya katıldığını ifade etmiştir. Başvurucu; katılan vekilinin duruşma esnasında sanık savunmaları dinlenirken hastane aleyhine olacak her ifadede savunmaları keserek müdahalede bulunduğunu, bu tutumunun gerçeklerin ortaya çıkmasını engellediğini iddia etmiştir. Başvurucu; katılan vekilinin davranış tarzını tasvip etmediğinden dava konusu ifadeyi kullandığını, hakaret kastının olmadığını, vekile yönelttiği ifadenin eleştirel nitelikte olduğunu ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığını belirterek söz konusu ifade nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

28. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına yer verilerek müştekinin şeref ve itibar hakkı ile başvurucunun ifade özgürlüğü arasında -demokratik bir toplumun gerekleri dikkate alınarak- adil bir dengenin kurulması gerektiği ifade edilmiştir.

B. Değerlendirme

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, katılan vekiline karşı kullandığı ifadeler nedeniyle cezalandırılmasından şikâyet etmektedir. Başvurucunun bu şikâyeti ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

30. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

 Bu hürriyetlerin kullanılması, ... başkalarının şöhret veya haklarının,... veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

32. Başvurucunun katılan vekiline yönelik sözleri nedeniyle 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

35. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

36. Başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına ve yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesine yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

37. Somut olaya uygulanan genel ilkelerin geniş anlatımı için Anayasa Mahkemesinin Bayram Akın (B. No: 2015/19278, 7/3/2019, §§ 29-34) kararına bakılabilir.

 (2) İfade Özgürlüğünü İlgilendiren Yönüyle İddia ve Savunma Dokunulmazlığı

38. İddia ve savunma dokunulmazlığı, Anayasa'nın 36. maddesi çerçevesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmalarını sunma ve adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkeler hem medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların hem de bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerlidir (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).

39. Anayasal güvenceye sahip iddia ve savunma dokunulmazlığı 5237 sayılı Kanun'da da yer almaktadır. Anılan Kanun'un 128. maddesinde yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvurularda muhakeme süjelerinin kişilerle ilgili olumsuz beyanları -belli sınırlar içinde olmak kaydıyla- hukuka uygunluk nedeni olarak öngörülmüştür (Kenan Gül, § 44).

40. Söz konusu madde ile her ne kadar dokunulmazlığın kullanımına şekil, yer ve ölçülülük yönünden sınırlama getirilmiş olsa da maddi gerçeklerin iddia ile savunmanın çarpışması sonucu ortaya çıkacağı dikkate alındığında bu sınırlamaların mümkün olduğunca dar yorumlanması gerekmektedir (Kenan Gül, § 45).

41. 5237 sayılı Kanun'un 128. maddesine göre isnat ve değerlendirmeler, gerçek ve somut vakıalara dayandığı ve uyuşmazlıkla bağlantılı olduğu müddetçe ölçülü kabul edilebilir. Bununla birlikte yargılama esnasında kullanılan ifadelerin ve eleştiri hakkının makul olmayan ölçüde sınırlandırılmasının hem Anayasa'nın 26. maddesi hem de 36. maddesi altında güvence altına alınan hakların gereğince yerine getirilmesini engelleyeceği unutulmamalıdır. Yargının işleyişine halel getirmemek adına davanın tarafları ve profesyonel olarak iddia ve savunma görevini icra eden avukatlar bu görev nedeniyle herhangi bir müeyyide veya ceza tehdidi altında kalmamalıdırlar (Kenan Gül, § 46).

42. Anayasa Mahkemesine göre de iddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Anayasa Mahkemesi; bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını kaygıya kapılmadan, serbestçe yapmaları gerektiğini, iddia ve savunma sınırı içinde kalan hakaretin suç teşkil etmemesinin olayda hakaret kastının bulunmamasına değil adaletin tam olarak yerine getirilmesi sebebine dayandığını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesine göre bu serbestlik davanın aydınlığa kavuşmasına, diğer bir deyişle hakkın meydana çıkmasına yol açma amacına hizmet etmelidir (AYM, E.1963/163, K.1965/36, 8/6/1965; E.1979/38, K.1980/11, 29/1/1980).

(3) Başkalarının Şöhret veya Haklarının Korunması

43. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44).

44. Üçüncü kişilerin şeref ve itibara müdahalesi, birçok ihtimalin yanında adli makamlara verilen dilekçeler veya mahkemeler önünde sarf edilen sözlerle de olabilir. Bir kişi adli makamlara verilen dilekçelerde ve bir yargılama çerçevesinde eleştirilmiş olsa dahi o kişinin şeref ve itibarı manevi bütünlüğünün bir parçası olarak değerlendirilmelidir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 37). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).

 (4) Çatışan Haklar Arasında Dengeleme

45. Devletin bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa’da güvence altına alınmış olan iddia ve savunma dokunulmazlığı ile ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir denge kurması gerekir.

46. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterlerden bazıları şöyledir:

i. İddia ve savunma dokunulmazlığının kullanılmasını haklı gösterecek emarelerin varlığı

ii. İddia ve savunma dokunulmazlığının sırf üçüncü kişilere zarar vermek amacıyla kullanılıp kullanılmadığı

iii. İddia ve savunma dokunulmazlığının kamu görevlilerine karşı görevlerinin yerine getirilmesiyle ilgili konularda kullanılıp kullanılmadığı

iv. Hedef alınan kişiye yönelik isnatların taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla -oldukça zayıf veya dolaylı da olsa- ilgisinin bulunup bulunmadığı ve uyuşmazlığın çözümüne katkısının olup olmadığı

v. Sarf edilen ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına etkileri

47. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre bazıları yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 41; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Kenan Gül, § 56).

 (5) İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte kadın hastalıkları ve doğum alanında yardımcı doçent doktordur ve ağır ceza mahkemesinde yapılan bir yargılamada yüz kızartıcı suçların da aralarında bulunduğu oldukça ağır suçlardan tutuklu olarak yargılanmaktadır. Yargılama esnasında diğer sanık Ö.Ç.nin başvurucunun aylık maaşı ile ilgili iddiaları üzerine müşteki katılan vekili olarak savunmaya müdahale etmiştir. Bunun üzerine başvurucunun görev yaptığı özel hastanenin vekili olan müştekiyi kastederek "Patronu her duruşma tetikçi gibi üstüme gönderiyor” cümlesini kullandığı anlaşılmaktadır.

49. Bu ifade nedeniyle başvurucu hakkında hakaret suçundan kamu davası açılmıştır. Malatya 6. Asliye Ceza Mahkemesi, başvurucunun 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde başvurucunun söz konusu cümle ile katılan vekiline alenen tehditte bulunduğu ve hakaret suçunu görevinden dolayı katılana karşı işlemiş olduğu belirtilmiştir.

50. Başvurucunun Malatya 6. Asliye Ceza Mahkemesinde alınan savunması ile tanık beyanlarının incelenmesinden sanık Ö.Ç.nin başvurucunun maaşı ile ilgili yaptığı açıklamaya katılan vekilinin itirazı üzerine başvurucu ile katılan vekili arasında bir polemik yaşandığı ve gergin bir ortam oluştuğu anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucunun Ö.Ç. ile aynı yönde beyanda bulunduğu savunması esnasında da katılan vekili söz alarak savunmaya müdahale etmiştir.

51. Başvurucu, anılan ifadeyi tutuklanmadan önce görev yaptığı ve hâlihazırda yargılandığı davada katılan olarak yer alan hastanenin vekiline yöneltmiştir. Duruşma tutanaklarından katılan vekilinin anılan yargılamanın hemen her duruşmasında bulunduğu, hastane aleyhine olan ve başvurucuyu da ilgilendiren her konuda yargılamaya aktif olarak katıldığı görülmektedir. Bu nedenle sanık konumunda bulunan başvurucunun kendisi aleyhine sonuç doğurabilme ihtimalinden ötürü katılan vekilinin yargılamada aktif rol oynamasından rahatsız olduğu ve kendisini savunmak adına tepkisini bu cümleyle dile getirdiği anlaşılmaktadır.

52. Adaletin düzgün işlemesi ve yargı erkinin otoritesinin tesisi maksadıyla tüm yargılama süjelerinden saygı çerçevesinde hareket etmeleri ve ölçülü davranışlar sergilemeleri beklenir. Bununla birlikte ceza alma ihtimali olan sanığın içinde bulunduğu psikoloji de dikkate alınarak kendini hararetle savunması ve heyecanla hareket etmesi bir ölçüye kadar makul karşılanmalıdır.

53. Somut olayda başvurucu akademik unvana da sahip bir uzman doktor olup, oldukça ağır suçlardan yargılanmaktadır; üstelik ihtilaf konusu ifadeleri kullandığı tarihte tutukludur. Dahası isnat edilen suçlar başvurucunun tabiplik yapmasına veya devlet memurluğuna girmesine engel olabilecek suçlardır. Dolayısıyla kullanılan ifadelerin ağırlığı değerlendirilirken başvurucunun içinde bulunduğu bu durumun da dikkate alınması gerekir.

54. Diğer taraftan söz konusu cümle incelendiğinde başvurucunun ifadelerinin müşteki ile birlikte müştekinin vekili olduğu hastaneyi hedef aldığı görülmektedir. Müştekinin duruşmalarda hazır bulunarak başvurucunun cezalandırılması için davaya müdahale etmesi, başvurucu hakkında duruşma esnasındaki sözleri ve verdiği dilekçelerdeki ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuya karşı tutumunun müvekkilini hukuki sorumluluktan kurtarmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

55. Başvurucunun vekile yönelik eleştirisinin sert olduğu kabul edilse bile bu cümlenin vekilin isnatlarının haksızlığını ifade etmek, hastanenin hukuki sorumluluktan kurtulmak amacıyla başvurucuyu mahkûm etmek için sarf ettiği olağanüstü gayreti eleştirmek amacıyla söylendiği görülmektedir. Nitekim anılan cümlenin vekilin başvurucu aleyhine davaya müdahale ettiği bir anda ve savunma refleksiyle kullanıldığı, ayrıca uyuşmazlıkla bağlantılı olduğu da açıktır. Bunun yanı sıra başvurucunun savunması da dikkate alındığında; kullanılan sözlerin bir sıfat yükleme niteliğinde olmayıp, benzetme yoluyla karşı taraf vekilinin davranışlarını eleştirmeye yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla şikâyet konusu sözlerin savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

56. İlk derece mahkemesi katılan vekiline yönelttiği ifadeler dolayısıyla başvurucunun 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Ancak ilk derece mahkemesi, başvurucu hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmetmesinin acil bir ihtiyaçtan kaynaklandığını ortaya koyamamıştır. Bundan başka hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olmasının ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ağırlığını hafifletmediği vurgulanmalıdır. Başvurucu beş yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınmıştır ve başvurucunun bu süre içinde cezasının infaz edilmesi riski her zaman vardır. Yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde kesintiye uğratıcı bir etkisi vardır ve bu durum başvurucunun yargılaması devam eden davadaki savunması üzerinde caydırıcı etki oluşturabilir (savunma görevinin yerine getirilmesi üzerinde caydırıcı etki için Keleş Öztürk, § 60; toplantı hakkının kullanımına yönelik caydırıcı etki için Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 60; gazetecilerin ifade özgürlüğü alanındaki faaliyetleri üzerindeki caydırıcı etki için Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 24; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 50 kararlarına bakılabilir).

57. Sonuç olarak olaylara bir bütün olarak yaklaşan Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı karşılamaması ve orantılı olmaması nedeniyle demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine ulaşmıştır.

58. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 57-60) kararında, Anayasa Mahkemesince bir temel hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir.

61. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

62. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun katılan vekiline yönelik sözlerinden dolayı cezalandırılmasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun düşmediği ve bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

63. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Malatya 6. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2014/246, K.2015/257) GÖNDERİLMESİNE,

D. 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/11/2019 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Anayasa Mahkemesi 1. Bölüm 2015/12747 esas sayılı dosyada çoğunluk başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. Aşağıda açıkladığım sebeplerle bu karara katılmadım.

2. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB), sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın sanığın kabul etmemesi hâlinde HAGB kararı verilemeyeceği 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade edilmektedir (HAGB kurumuna ilişkin geniş açıklamalar için bkz. Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, §§ 19-22).

3. Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında HAGB kararı verilmesini kabul eden sanıkların, verilen kararın istinafta/temyizde yapılacak esas ve usul incelemesini talep etme hakkından vazgeçtiklerini açıklamıştır. Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda hakkında HAGB kararı verilmesine rıza göstermiştir. Dolayısıyla başvurucu, söz konusu karar ile ortaya çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih etmiştir (Adnan Erkuş/Türkiye (k.k.), B. No: 61196/11, 4/12/2012, § 22).

4. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasının son cümlesinde "hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder" denilerek denetim süresi içerisinde geri bırakılan hükme hiçbir hukuki sonuç bağlanamayacağı açıkça düzenlenmiştir.

5. Dolayısıyla HAGB kararı verilmesi ile kişinin temel haklarına yalnızca onun belirli bir süre suç işleyip işlemediğinin izlenmesi için denetim altına alınması yoluyla bir müdahale yapılmaktadır ki kanaatime göre istinafı/temyizi kabil bir karar yerine belirli bir süre denetim altına alınmayı başvurucu bizzat kendisi talep ettiği için söz konusu müdahaleye de katlanması gerekir.

6. Öte yandan mevcut uygulamada sanıkların talebi ile HAGB kararı verilmesinden sonra uyuşmazlığın esası her hangi bir merci tarafından incelenmemekte, mesele ilk kez Anayasa Mahkemesince ele alınmaktadır. Haklarında istinaf/temyiz yoluna gitmelerini mümkün kılan bir karar verilmesini talep etmeyen başvurucuların doğrudan bireysel başvuru yolunu kullanmaları Anayasa Mahkemesinin ikincilliğine büyük zarar vermektedir.

7. Üstelik denetim süresi içerisinde kişiler bir suç işlemedikleri takdirde dava hukuk aleminde hiç vaki olmamış sayılacak ve düşürülecektir. HAGB kararı verilen davaların çok büyük kısmının düşürüldüğü gözetildiğinde bu dosyaların bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesince incelenmesi kanun koyucunun yargı sisteminin iş yükünün azaltılması amacı ile de çelişmektedir.

8. Üzerinde durulması gereken bir yön de HAGB kararları hakkında Anayasa Mahkemesince bir değerlendirme yapılmadan önce kişilerin suç işlemeleri halinde HAGB verilen kararların açıklanacağı gerçeğidir. Böyle bir durumda açıklanan hüküm için istinaf/temyiz yolu açılacak, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay işin esası hakkında karar vereceklerdir. Böyle bir durumda iki yüksek mahkeme önünde aynı olaya ilişkin iki başvuru bulunacaktır ki bu, bireysel başvurunun ikincilliği ilkesine tamamen aykırıdır.

9. Üstelik mevcut başvuruya benzer başvurular hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesi anayasal haklara ilişkin şikayetlerin bir daha Anayasa Mahkemesi önüne getirilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Nitekim az önce açıkladığım gibi hakkındaki hüküm açıklandıktan sonra başvurucunun olağan kanun yollarını başvurup uyuşmazlığının esasını incelettikten sonra Anayasal hakları bakımından mağduriyetinin devam ettiğini düşünüyorsa Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunması mümkündür.

10. HAGB kararlarına ilişkin yapılan bireysel başvurular ile ilgili olarak gözetilmesi gereken bir başka yönde şudur: Aynı olayla ilgili biri HAGB diğerleri istinafı/temyizi kabil birden çok karar verildiği durumlarda uyuşmazlık iki ayrı yüksek mahkeme önüne taşınacaktır. Sıklıkla gerçekleşen bu tür bir ihtimallerde az önce ifade ettiğim gibi yüksek mahkemeler arasında karar uyuşmazlıkları çıkma potansiyeli bulunduğu gibi daha da önemlisi başvurucular bir uyuşmazlığın esasını olağan yollarda tartıştırmadan olağan üstü bir yol olan Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluna getirme fırsatı yakalamaktadırlar. Bu durumun da bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi ile çelişeceği açıktır.

11. Somut başvuruda başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki şikayetleri, somut başvurunun özelliği de nazara alındığında, istinaf incelemesinde ileri sürülebilecek iddialardandır. Başvuruda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının talep üzerine verildiği, istinaf veya temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan karar verilmesinin ise tercih edilmediği dikkate alındığında ihlal iddiasının dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.

12. Açıkladığım gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğini çoğunluk görüşüne dayalı ihlal kararına katılmadım

 

 

 

 

Üye

 Selahaddin MENTEŞ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Şeyma Fenercioğlu [1.B.], B. No: 2015/12747, 7/11/2019, § …)
   
Başvuru Adı ŞEYMA FENERCİOĞLU
Başvuru No 2015/12747
Başvuru Tarihi 21/7/2015
Karar Tarihi 7/11/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir ceza yargılamasında sanık sıfatıyla yargılanan başvurucunun duruşma esnasında katılan avukatına yönelttiği sözlerden dolayı cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü Diğer İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 125
128
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi