TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.G. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/6143)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 25/2/2021-31406
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
A.G
|
Vekili
|
:
|
Av. Enes KAFADAR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, Türkiye'ye giriş yasağı nedeniyle aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 26/2/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Çeçenistan uyruklu Rusya Federasyonu
vatandaşıdır. Bireysel başvuru formuna göre başvurucu 2005 yılında Grozni'de
pazar yerine atılan bir bomba sonucu bir bacağını kaybetmiştir. Bunun üzerine
Çeçenlere uygulanan baskı ve zulümden kaçmak için 2005 yılında ailesiyle
birlikte Türkiye'ye gelmiştir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından 2015
yılında başvurucuya ikamet izin belgesi verilmiştir. Başvurucunun 28/10/2013
tarihinde evlendiği Rusya Federasyonu uyruklu eşi ile küçük yaşlardaki dört
çocuğu 2014 yılında Türk vatandaşlığına geçmiştir.
9. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 30/3/2016 tarihli
yazısında, aynı tarihte Atatürk Havalimanı dış hatlar geliş katında
başvurucunun ve yanında bulunan Rusya uyruklu iki kişinin durumlarından
şüphelenilerek mülakata alındığı, şahısların çelişkili ifadelerde bulunmaları
nedeniyle çatışma bölgeleriyle irtibatlarının olabileceğinin değerlendirildiği
belirtilmiştir. Söz konusu yazı ekinde bulunan başvurucunun Atatürk Havalimanı
Adli Hizmetler Büro Amirliğine verdiği 30/3/2016 tarihli İfade Tutanağı'nda,
Rusya (Çeçenistan) uyruklu olduğunu, en son 17/5/2005 tarihinde pasaportu ile
Atatürk Havalimanı'ndan Türkiye'ye giriş yaptığını, ikamet tezkeresinin
bulunduğunu, arkadaşları ile birlikte bir tanıdığını karşılamak üzere
havalimanına geldiğini, terör örgütleriyle bağlantısının olmadığını söylediği
ifade edilmiştir.
10. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün söz konusu 30/3/2016
tarihli yazısı üzerine başvurucu hakkında 30/3/2016 tarihinde sınır dışı ve
idari gözetim kararı alınmıştır. Ayrıca 13/4/2016 tarihinde "genel
güvenlik" gerekçesiyle G-87 tahdit kodu oluşturulmuş ve yurda giriş
yasağı konulmuştur.
11. Başvurucu hakkında verilen idari gözetim kararı
İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 28/6/2016 tarihli kararıyla kaldırılmıştır.
12. Başvurucu, sınır dışı işlemine karşı İstanbul 1.
İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 21/12/2016 tarihinde sınır dışı
işlemini iptal etmiştir. Mahkeme kararında, başvurucunun 30/3/2016 tarihinde
Atatürk Havalimanı dış hatlar geliş katında iken durumundan şüphelenilerek
mülakata alındığı ve yabancı terör savaşçısı olabileceğinin değerlendirildiği,
bu nedenle hakkında sınır dışı kararı alındığı, hakkında herhangi bir tahdit
kaydı bulunmadığı ve adli işlem yapılmadığı, başvurucunun çatışma bölgeleriyle
bağlantılı olabileceğine ilişkin değerlendirmenin somut bir nedene dayanmadığı,
bu konuda havalimanında yapılan mülakatta oluşan kanaat doğrultusunda işlem
tesis edildiği belirtilmiştir. Kararda; başvurucunun Çeçen uyruklu olduğu ve
ülkesinde devam eden savaş ortamında bir bacağını kaybettiği, hâlen çatışmanın
devam ettiği ve ölüm tehlikesinin bulunduğu ülkesine geri gönderilmesi hâlinde
yaşamının tehlikeye gireceğinin kuvvetle muhtemel olduğu, bu nedenlerle işlemin
hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun bir Türk
vatandaşıyla evli olup bu evliliğinden 4 çocuğunun bulunduğu, sınır dışı
edilmesi hâlinde aile birliğinin dağılacağı dikkate alındığında işlemin bu
yönüyle de hukuka uygun bulunmadığı belirtilmiştir.
13. Başvurucu, yurda giriş yasağı konulması işlemine
karşı Ankara 1. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu,
yurda giriş yasağı konulmasına dair kararın gerekçesi hakkında kendisine hiçbir
bilgi verilmediğini, bu konuda yaptığı bilgi edinme başvurusunun da idare
tarafından gerekçesiz olarak reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu; uzun
zamandan beri Türkiye'de yasal olarak bulunduğunu ve kamu düzenini bozacak
hiçbir faaliyette bulunmadığını, hiçbir adli olaya karışmadığını ifade
etmiştir. Türkiye'de eşi ve çocuklarıyla birlikte aile olarak yaşadığını, giriş
yasağının aile hayatı üzerinde olumsuz etkiler doğuracağını, bu yasak esas
alınarak sınır dışı edilebileceği korkusuyla yaşadığını ifade etmiştir.
14. Davalı idare savunmasında, işlemin istihbari bilgiler
doğrultusunda kamu düzeni ve güvenliği nedeniyle tesis edildiği belirtmiştir.
Başvurucu; savunmaya cevap dilekçesinde giriş yasağı kararının hiçbir somut
gerekçeye dayanmadığını, işlemin tamamen keyfî ve hukuk dışı olduğunu
belirtmiştir. Başvurucu 2005 yılında Grozni'de pazar yerine atılan bir bomba
sonucu bir bacağını kaybettiğini, koltuk değnekleriyle yaşamasına rağmen hangi
eylemleriyle kamu güvenliğini tehdit ettiğinin açıklanmadığını, idarenin
tamamen gerçek dışı ve hiçbir somut bulguya dayanmayan tahdit kaydıyla kendisini
terörist gibi göstermesinin hukuken ve vicdanen kabul edilemez olduğunu
vurgulamıştır.
15. Yurda giriş yasağına karşı açılan dava, Ankara 1.
İdare Mahkemesinin 17/7/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda, Emniyet
Genel Müdürlüğünce istihbarat birimlerinin raporları dikkate alınarak
başvurucunun çatışma bölgeleriyle bağlantılı faaliyette bulunduğunun
değerlendirilmesi üzerine tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmediği
belirtilmiştir.
16. Başvurucunun istinaf başvurusu Ankara Bölge İdare
Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 10/1/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
Bu karar başvurucu vekiline 26/1/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 26/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu’nun “Türkiye'ye giriş yasağı” kenar başlıklı
9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Genel Müdürlük, gerektiğinde ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarının görüşlerini alarak, kamu düzeni veya kamu
güvenliği ya da kamu sağlığı açısından Türkiye’ye girmesinde sakınca görülen
yabancıların ülkeye girişini yasaklayabilir.
(2) Türkiye’den sınır dışı edilen
yabancıların Türkiye’ye girişi, Genel Müdürlük veya valilikler tarafından
yasaklanır.
(3) Türkiye’ye giriş yasağının süresi
en fazla beş yıldır. Ancak, kamu düzeni veya kamu güvenliği açısından ciddi
tehdit bulunması hâlinde bu süre Genel Müdürlükçe en fazla on yıl daha
artırılabilir.”
B. Uluslararası
Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel
ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) öncelikle
uluslararası yerleşik hukuk çerçevesinde ve Sözleşme'ye dâhil diğer
antlaşmalardan doğan yükümlülüklerine dayalı olarak Sözleşmeci devletlerin
yabancıların ülkeye giriş, ülkede ikamet ve ülkeden sınır dışı edilmelerini
denetlemek hakkına sahip olduğunu teyit etmektedir (Vilvarajah ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 13163/87; 13164/87..., 30/101991, § 102;
Ahmut/Hollanda, B. No: 21702/93, 28/11/1996, § 67-b).
21. Sözleşme bir yabancının ülkeye giriş yapma veya orada
ikamet etme hakkını yahut bir kişinin aile yaşamını belirli bir ülkede kurma
şeklindeki bir hakkı güvence altına almaz (Abdulaziz, Cabales and
Balkandali/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80, 9473/81, 9474/81, 28/5/1985 §
68; Ahmut/Hollanda, § 67-c). Bunun yanı sıra aile hayatına saygı
hakkının kamusal makamlara yüklediği yükümlülüğün çiftlerin evlenme suretiyle
ikamet edecekleri ülkeyi seçmelerini ve aynı ülke vatandaşı olmayan eşlerin bu
ülkeye yerleşmelerini kabul etmek şeklinde genel bir yükümlülüğü kapsadığı
söylenemez (Biao/Danimarka [BD], B. No: 38590/10, 24/5/2016, § 117).
22. Ayrıca AİHM, devletlerin yabancı ile bir vatandaş
arasında gerçekleştirilen evlenmenin sadece o ülkede ikamet izni alabilmek
amacıyla yapılmış olup olmadığını araştırma ve gerektiğinde bu tip evlilikleri
engelleme konusunda yetkilerinin olduğunu, bu yönde bir araştırmanın
Sözleşme'nin 12. maddesinde düzenlenen evlenme hakkını ihlal etmeyeceğini kabul
etmektedir (O'donoghue ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 34848/07,
14/12/2010 § 87; Frasik/Polonya, B. No: 22933/02, 5/1/2010 § 89).
23. Öte yandan Sözleşme'nin 8. maddesinde düzenlenen aile
hayatına saygı hakkı, aile kurma hakkını güvenceye almaz. Söz konusu hak, hâlihazırda
mevcut olan ve hakiki aile yaşamı oluşturan fiili, yakın ve şahsi bağların
kurulduğu aile ilişkilerini korumaktadır. Bu hüküm kapsamında aile kavramı,
evliliğe dayalı ilişkilerle sınırlı değildir ve tarafların evlilik olmadan bir
arada oturduğu fiili aile bağlarını da kapsayabilir. Dolayısıyla
Sözleşme ve AİHM içtihadı resmî evlilik akdi gibi şeklî unsurlarla
ilgilenmemekte, gerçek ve mevcut aile yaşamını korumayı esas almaktadır. AİHM'e
göre Sözleşme'nin 8. maddesinin amaçları bakımından aile hayatının
varlığı ya da yokluğu, somut olayda yakın kişisel bağların mevcut olup
olmadığına bağlı olan olgusal bir sorundur (K. ve T./ Finlandiya [BD],
B. No: 25702/94, 12/7/2001, § 150; Marckx/Belçika, B. No: 6833/74,
13/6/1979, § 31).
24. AİHM, Schembri/Malta (B. No: 66297/13,
19/9/2017) kararında, göçmenlerle ilgili kurallardan kurtulmak, ikamet izni
veya vatandaşlık kazanmak için yapılan, böylelikle hakiki olmayan anlaşmalı
evliliklerin "aile hayatı" kapsamında olmadığını, dolayısıyla
da konu bakımından 8. maddenin kapsamında olmadığını vurgulamıştır (Schembri/Malta,
§§ 53, 54). Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (AİHK) da evliliğin amacının bir
aile hayatı kurmak değil ülkeye giriş, çalışma ve/veya ikamet izni almak için
yapıldığının tespit edildiği başvuruları, ortada Sözleşme'nin 8. maddesi
kapsamında korunması gerekli gerçek bir aile hayatı bulunmadığı gerekçesiyle
kabul edilemez bulmuştur (Ayhan Yavuz/Avusturya (k.k.), B. No: 25050/94,
16/01/1996; F.P./Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 20118/92, 12/10/1992).
25. Sözleşme, yabancıların ülkeye girişi veya oraya
yerleşmeleri hususundaki bir hakkı güvence altına almamakla birlikte kişinin
yakın aile bireylerinin bulunduğu bir ülkeden ayrılmak zorunda olması, belirli
koşullar altında aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmesine neden olabilir (Boultif/İsviçre,
B. No: 54273/00, 2/8/2001, § 39).
26. Aile hayatına saygı hakkının yalnızca vatandaşlar
tarafından değil hukuka uygun şekilde ikamet eden yabancılar tarafından
oluşturulan aile birliklerini de koruduğunun kabulü gerekir. Bunun yanı sıra
kimi zaman ülkede hukuka aykırı olarak bulunan yabancıların aile yaşamının da
belirtilen güvenceden yararlanması söz konusu olabilir (Slivenko/Litvanya,
B. No: 48321/99, 9/10/2003, § 94; Amara/Hollanda (k.k.), B. No: 6914/02,
5/10/2004).
27. Bununla birlikte AİHM tarafından, sınır dışı etme ve
ülkeye kabul ile 8. madde bağlantısı kurularak değerlendirme yapılan davalarda
aile kavramının çekirdek aile olarak yani çiftler arasındaki ilişkiler ile
ebeveyn ve çocuklar arasındaki ilişkileri kapsayacak şekilde ele alındığı,
yetişkin çocukların ise aileye bağımlı ve muhtaç olduklarının ispat
edilebildiği ölçüde aile kavramına dâhil edildikleri ve bu suretle aile
kavramının bu alanda oldukça dar yorumlanmasının tercih edildiği anlaşılmaktadır
(Slivenko/Litvanya, § 94).
28. Sınır dışı kararı alınması ile ülkeden fiilen
çıkarılma işlemleri arasında belirli bir zaman aralığı söz konusu olabilir. Bu
zaman aralığı içinde kişilerin özel ve aile hayatlarında birtakım
değişikliklerin olması mümkün olup bir aile yaşamının mevcut olup olmadığının
hangi tarihe göre belirleneceği sorunu ortaya çıkmaktadır. AİHM sınır dışı gibi
tedbirlerin söz konusu olduğu başvurularda Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında
bir aile hayatının mevcut olup olmadığını hangi tarihe göre belirleyeceğini
kararlarında göstermiştir. Buna göre AİHM, aile hayatına müdahale oluşturan
tedbirin kesinleştiği ve nihai hâle geldiği tarihte mevcut bir aile hayatı olup
olmadığını dikkate almaktadır (Maslov/Avusturya [BD], B. No: 1638/03, 23/06/2008,
§ 61; Ezzouhdi/Fransa, B. No: 47160/99, 13/2/2001, § 25;
Yıldız/Avusturya, B. No: 37295/97, 31/10/2002, § 34; Mokrani/Fransa, B.
No: 52206/99, 15/7/2003, § 34).
29. AİHM birçok içtihadında, belirli suçları işlemiş
olmaları nedeniyle kamu düzeni açısından tehlike oluşturduğu kanaatiyle sınır
dışı edilmesine karar verilen başvurucular tarafından aile hayatına saygı hakkı
bağlamında ileri sürülen ihlal iddialarını değerlendirmiş ve sınır dışı etme,
zorla çıkartma, ülke topraklarına girmeyi yasaklama gibi kamu makamlarının
işlemlerinin kişilerin aile hayatına müdahale oluşturduğunu belirtmiştir (Nasri/Fransa,
B. No: 19465/92, 13/07/1995, § 34; Berrehab/Hollanda, B. No: 10730/84,
21/06/1988; § 23; Boultif/İsviçre, § 40; Maslov/Avusturya [BD],
B. No: 1638/03, 23/06/2008, § 61).AİHM, kamu makamlarının oturma izni vermeme
gibi hareketsiz kaldığı durumlarda ise aile hayatına saygı hakkı bakımından
pozitif yükümlülüklerinin gündeme geleceğini ifade etmiştir (Jeunesse/Hollanda,
B. No: 12738/10, 3/10/2014, § 105; Butt/Norveç, B. No: 47017/09,
4/12/2012, § 78).
30. AİHM, sınır dışı işlemi gibi aile hayatına saygı
hakkına yönelik müdahaleleri Sözleşme'nin 8. maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan kanunilik, meşru amaç, demokratik toplumda gereklilik ve orantılılık
ilkeleri bakımından incelemeye tabi tutmaktadır. AİHM, orantılılık incelemesi
yaparken başvurucuların aile hayatı ile sınır dışı işleminin uygulanması
bağlamında gözetilen kamusal menfaat arasında adil bir denge kurulması gereğine
işaret etmiştir. Söz konusu değerlendirmede dikkate alınması gereken unsurlar
arasında başvurucu tarafından işlenen suçun niteliği ve ağırlığı, sınır dışı
edilmeden önce başvurucunun ülkede ikamet süresi, suçun işlenmesinin ardından
geçen süre, ilgili diğer kişilerin vatandaşlıkları, başvurucunun aile durumu,
evliliğinin süresi, çiftin gerçek ve hakiki bir aile yaşamı sürdürüp
sürdürmediğini gösteren diğer etkenler, eşin aile yaşamını kurduğu anda söz
konusu suçtan haberdar olup olmadığı, evlilikte çocuk sahibi olup olmadıkları
ve varsa çocukların yaşı gibi hususlar yer almaktadır. Her ne kadar bir kişinin
sınır dışı edilen eşi ile sınır dışı edildiği ülkede birlikte yaşamasının
beraberinde bazı zorlukları getireceği olgusu tek başına sınır dışı edilmeye
engel oluşturmasa da AİHM özellikle eşin, başvurucunun ülkesinde karşılaşması
muhtemel zorlukların ciddiyetini de gözönünde tutmaktadır (Boultif/İsviçre,
§ 48; Üner/Hollanda [BD], B. No: 46410/99, 18/10/2006, §§ 62-66).
31. AİHM'e göre hakkında millî güvenlik hususlarına dayanan
bir tedbir uygulanan bir kişi, keyfîliğe karşı tüm garantilerden mahrum
edilmemelidir. Söz konusu tedbirin hukuka uygunluğunu denetlemek, olası
keyfîlik ve kötüye kullanmayı engellemek için somut olayın koşulları ve ilgili
mevzuata ilişkin tüm ilgili sorunları gözden geçirme yetkisine sahip bağımsız
ve tarafsız bir organ tarafından incelenmesine imkân tanınmalıdır. Hakkında
tedbir uygulanan kişinin bu organ önünde iddia ve görüşlerini sunabilmesi ve
hakkındaki isnatları çürütebilmesi için çelişmeli yargılama imkânlarına sahip
olması gerekir (Lupsa/Romanya, B. No:10337/04, 8/6/2006, § 38;
Al-Nashif/Bulgaristan, B. No: 50963/99, 20/6/2002, §§ 123,124).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
32. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
33. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, aynı olay üzerine sınır dışı edilmesine
dair kararın yargı kararıyla iptal edilmesine rağmen yurda giriş yasağına karşı
açtığı davanın reddedilmesinin Türkiye'de yasal olarak kalmasını engellediğini
belirtmiştir. Başvurucu on üç yılı aşkın süredir Türkiye'de yasal olarak ikamet
ettiğini, eşinin ve çocuklarının Türk vatandaşı olduğunu, hakkında somut hiçbir
gerekçe bulunmadan yurda giriş yasağı konulmasının ailesiyle görüşmesini
imkânsız hâle getireceğini ifade etmiştir. Ayrıca ailesinin Türk vatandaşı
olduğu ve yurda giriş yasağı sebebiyle aile hayatının zarar göreceği iddiaları
hakkında derece mahkemesi kararında hiçbir değerlendirme yapılmadığını
vurgulamıştır. Başvurucu bu nedenlerle özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
C. Değerlendirme
35. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği"
kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes ... aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. ... aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz.”
36. Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları”
kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve
eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile
özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
...”
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddiaları dikkate alınarak somut başvurunun aile hayatına
saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı
39. Anayasanın 20. maddesiyle güvence altına alınan
aile hayatı, hâlihazırda mevcut, gerçek, fiilen yakın ve kişisel bağların
kurulmuş olduğu aile birlikteliklerini içermektedir (Oksana Chicheishvili, B.
No: 2014/19023, 20/12/2017, § 31).
40. Sınır dışı veya yurda giriş yasağı kararı nedeniyle
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddialarını içeren
başvuruların incelenmesinde çözümlenmesi gereken ilk husus, sınır dışı
işleminin tesis edildiği tarihte yabancı kişinin bulunduğu ülkede bir özel
ve/veya aile hayatının mevcut olup olmadığının ortaya konulmasıdır (Peri
Kırık, B. No: 2015/19795, 9/1/2019, § 32).
41. Sınır dışı etme ve ülkeye kabul ile ilgili
başvurularda aile kavramının çekirdek aile olarak yani çiftler arasındaki
ilişkiler ile ebeveyn ve küçük çocuklar arasındaki ilişkileri kapsayacak
şekilde ele alınması gerekmektedir (Sherapat Yagmyrova, B. No:
2017/11905, 21/7/2020, § 39).
42. Somut olayda başvurucunun Türk vatandaşı olan eşi ve
küçük yaşlardaki dört çocuğu ile yaklaşık 14 yıldır Türkiye'de yasal ikamet
iznine sahip olarak birlikte yaşadığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun Anayasa'nın
20. maddesi kapsamında mevcut aile hayatı bulunduğu açıktır. Bu durumda
başvurucu hakkında yurda giriş yasağı konulmasının aile hayatına saygı hakkına
müdahale teşkil ettiği kanaatine varılmıştır.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
43. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
44. Yukarıda tespit edilen müdahalenin Anayasa’nın 13.,
20. ve 41. maddelerinde öngörülen şartlara uygun olup olmadığının
değerlendirilmesi, bu çerçevede müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru
amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil
Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Peri Kırık, § 38; Süveyda
Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No:
2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, §
82).
i. Kanunilik
45. Başvurucu hakkında yurda giriş yasağı konulmasına
ilişkin uygulamanın 6458 sayılı Kanun hükümlerine dayandığı görülmektedir. Bu
kapsamda başvurucunun aile hayatına yönelik müdahalenin kanuni bir temelinin
olduğu ve 6458 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerinin kanunla sınırlama
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
46. Müdahalenin kamu düzeninin korunması amacını
gözettiği ve bu çerçevede başvuruya konu müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı
anlaşılmıştır (Peri Kırık, § 43).
iii. Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
47. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır
ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı
gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen
ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki
kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
48. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat
Üstündağ, § 46).
49. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç
ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı, başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden
bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 46).
50. Devletin kamu düzenini ve millî güvenliği korumak
üzere yabancıların ülkeye girişini ve ikamet etmesini denetleme konusundaki
takdir yetkisinin daha geniş olduğu kabul edilmelidir. Devletin egemenliğinden
kaynaklanan yabancıların ülkeye girişi ve ikametini denetleme yetkisi bu
konuyla ilgili konulmuş kanun hükümlerine aykırı davrananlara caydırıcı
yaptırımlar uygulanmasını da doğal olarak içermektedir. Kamu düzeni ve millî
güvenlik yönünden tehlikeli olduğu tespit edilen yabancıların sınır dışı
edilmesi bu yaptırımlar arasında en başta gelmektedir.
51. Bununla birlikte sınır dışı edilen yabancının ülkede
güçlü ailevi bağlara sahip olduğu durumlarda aile hayatı ile sınır dışı veya
ülkeye girişin yasaklanması kararı bağlamında gözetilen kamusal menfaat
arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir.
52. Temel hak ve özgürlüklerin korunması millî güvenlik
alanında yapılan faaliyetlerin de keyfîliğe ve kötüye kullanmaya karşı
denetlenmesini elzem kılar. Hakkında millî güvenlik hususlarına dayanan bir
tedbir uygulanan kişilerin keyfîliğe karşı tüm güvencelerden yararlanması
gerekir. Söz konusu tedbirin hukuka uygunluğunu denetlemek ve olası keyfîlik ve
kötüye kullanmayı engellemek bakımından yargısal makamların görevi her somut
olayın koşullarına göre müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen
gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemektir.
53. Millî güvenliğin korunması için yürütülen istihbarat
faaliyetlerinde elde edilen bilgi ve belgelerin gizliliğinin korunmasının önemi
tartışmasızdır. Bu nedenle bir yabancının özellikle terörist faaliyetlerle
ilgili olarak ve millî güvenliğin korunması amacıyla sınır dışı edilmesinde
veya ülkeye girişinin yasaklanmasında kamu makamlarından kişiyle ilgili ceza
yargılaması yürütülmesi veya mahkûmiyet kararı bulunması yahut elde edilen
gizli nitelikte tüm bilgi ve belgeleri yargı mercilerine sunmaları gibi yüksek
bir ispat standardı yükümlülüğü beklenemez. Ancak kamu makamlarının soyut şekilde
kişinin millî güvenlik bakımından tehlike oluşturduğunu ileri sürmeleri de
yeterli değildir. Kamu makamlarının mutlaka somut olayın koşulları içinde
kişinin millî güvenliği tehlikeye atacak nitelikteki faaliyetlerde bulunduğuna
dair yeterli ve ciddi bilgileri yargı mercilerine sunması gerekir.
54. Ayrıca derece mahkemelerince bu yönden yapılan
denetimin de sırf şeklî bir inceleme olması durumunda anayasal hak ve
özgürlüklerin fiilen somut ve etkili biçimde korunduğundan söz etmek mümkün
olmayacaktır. Yargı makamlarının temel hak ve özgürlüklerin keyfîliğe karşı
gerçekten ve etkili şekilde korunmasını sağlama görevleri gereği kamu
makamlarınca müdahale ile ilgili olarak ileri sürülen sebepleri inceleyerek
konuyla ilgili beyanların neden kabul edildiği veya reddedildiğine dair
gerekçelerini kararlarında göstermeleri zorunludur.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
55. Somut olayda öncelikle başvurucunun ülkeye meşru
yollarla girmesi ve ikamet izni verilmesi nedeniyle de ülkede yasal olarak
ikamet eden yabancı statüsünde olduğu belirtilmelidir. İkamet izni bulunan
başvurucu, Türk vatandaşı olan eşi ve küçük yaşlardaki dört çocuğu ile birlikte
Türkiye'de yaklaşık 14 yıldır yaşamaktadır.
56. Yurda giriş yasağı işlemine ilişkin yargılama
sürecinde davalı idarenin soyut şekilde istihbari bilgiler doğrultusunda işlem
tesis edildiği şeklinde savunma yaptığı, derece mahkemesi tarafından da aynı
gerekçe esas alınarak davanın reddedildiği görülmektedir. Başvurucunun çatışma
bölgeleriyle bağlantılı olabileceğine ilişkin değerlendirmenin yalnızca Atatürk
Havalimanı'nda yapılan mülakatta oluşan kanaate dayalı olduğu, bu
değerlendirmenin somut bilgi, olgu ve belgelere dayanmadığı anlaşılmıştır.
Yargılama sürecinde başvurucu tarafından sürekli olarak hangi gerekçelerle kamu
güvenliğini tehlikeye attığının belirsiz olduğunun ifade edilerek yurda giriş
yasağı işleminin iptalinin talep edilmesine karşın İdare Mahkemesi kararında
idarenin soyut şekilde ileri sürdüğü millî güvenlik argümanının olduğu gibi
kabul edilerek sadece şeklî bir denetim yapılmak suretiyle davanın reddedilmiş
olduğu görülmektedir. İdare Mahkemesi kararında, yurda giriş yasağı kararı
alınmasına neden olan isnatlar, bunlar üzerine yapılmış olan işlemler ile
safahatlarına ilişkin hiçbir ayrıntıya yer verilmediği ve kamu düzeni ve
güvenliği açısından nasıl ve ne derecede bir tehdit oluşturduğuna dair bir
değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
57. Bunun yanı sıra derece mahkemesi kararında
başvurucunun eşinin ve çocuklarının Türk vatandaşı olduğu belirtilmesine rağmen
İdare Mahkemesi kararında işlemin başvurucunun aile hayatı üzerinde doğuracağı
etkiler bakımından da bir inceleme ve dengelemenin yapılmamış olduğu,
başvurucunun belirtilen husustaki talep ve itirazlarının karşılanmadığı, aile
hayatına saygı hakkı ile ilgili hiçbir gerekçeye yer verilmediği anlaşılmıştır.
Sonuç olarak yurda giriş yasağı ile ilgili idari ve yargısal süreçte kararlarda
yer verilen gerekçelerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında yeterli olmadığı,
kamu düzeni ve güvenliğinin korunması hususundaki kamusal menfaat ile
başvurucunun aile hayatına saygı hakkı arasında bir dengeleme yapılmadığı gibi
kararlarda yer verilen unsurların da bu dengelemeye imkân verecek ayrıntı ve
açıklıkta olmadığı sonucuna varılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde
güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
60. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
62. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
63. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
64. İncelenen başvuruda yurda giriş yasağının kanaate dayalı
olduğu, somut bilgi, olgu ve belgelere dayanmadığı, derece mahkemesi kararında
ise başvurucu tarafından dile getirilen taleplerin karşılanmadığı ve aile
hayatına saygı hakkının öngördüğü yükümlülüklerin dikkate alınmadığı tespit
edildiğinden aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla
birlikte mahkeme de ihlali giderememiştir.
65. Bu durumda aile hayatına saygı hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
66. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.600 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
C. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Kararın bir örneğinin aile hayatına saygı hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Ankara 1. İdare Mahkemesine (17/7/2017 tarih ve E.2016/3173, 2017/1736 sayılı
kararla ilgilidir) GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
G. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 16/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.