|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
FETULLAH GÜLEN BAŞVURUSU (4)
|
|
(Başvuru Numarası: 2015/12939)
|
Karar Tarihi: 5/4/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Fetullah GÜLEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Nurullah
ALBAYRAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede yayımlanan
röportaj nedeniyle başvurucunun kişilik haklarının zedelendiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
7. Başvurucu; Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam
eden ve son yıllarda resmî adı Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olan bir yapılanmanın
lideridir. Daha önce dinî bir yapılanmanın kurucusu olarak nitelenen
başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünün ardından yetkili
makamlar tarafından yapılan açıklamalarda darbe talimatını veren kişi olduğu
belirtilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 22, 24).
8. Başvuruya konu röportajın yayımlandığı 6/1/2014 tarihinden
kısa bir süre önce 17/12/2013 ve 25/12/2013 tarihlerinde, İstanbul Cumhuriyet
Savcılığının talimatıyla birçok kişinin gözaltına alındığı büyük bir operasyon
başlatılmıştır. Aralarında siyasiler ve iş adamları gibi tanınmış kişilerin de
bulunduğu pek çok kişi gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınan kişilere rüşvet,
görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık gibi suçlamalar
yöneltilmiştir. Hükûmet, söz konusu operasyonun devlet içinde örgütlenmiş,
devletin imkânlarını kullanarak siyaseti dizayn etmeye çalışan ve başvurucunun
liderliğini yaptığı gizli bir yapılanma tarafından yürütüldüğünü iddia
etmiştir. Hükûmet, devleti ele geçirmek isteyen bir paralel yapıya vurgu yapmış
ve bu yapı ile bağlantılı olduğu değerlendirilen çok sayıda bürokratı görevden
almıştır. Bu tarihten sonra FETÖ/PDY olarak isimlendirilen bu yapılanmaya karşı
çok sayıda operasyon düzenlenmiştir. 15 Temmuz 2016 tarihinde bir grup asker
kişi; Cumhurbaşkanı'na suikast, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve devlet
binalarının bombalanması, sivil vatandaşlar ile güvenlik güçlerinden oluşan
yüzlerce kişinin ölümü ve binlerce kişinin yaralanması ile neticelenen
başarısız bir darbe girişiminde bulunmuştur. Darbe girişiminde bulunanların
FETÖ/PDY mensupları olduğu ve kalkışmanın başvurucunun talimatı ile
gerçekleştirildiği yönünde kuvvetli iddialar ve deliller bulunmaktadır (Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §
10).
B. Olaylar
9. Ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede, başka bir gazetede
köşe yazısı yazan Y.K. (yazar) ile yapılan
"Cemaat İslamı Protestanlaştırıyor"
başlıklı röportaj yayımlanmıştır. 6/1/2014 tarihinde yayımlanan röportaj
basında "17 Aralık soruşturması" olarak adlandırılan soruşturma ile
ilgilidir. Röportajda yazar; Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) İslam'ın Protestanlaşmasına yönelik bir projesi olduğunu, dinî bir
yapılanma olarak bilinen cemaatin de bu projenin birincil aktörü olduğunu ve
"17 Aralık soruşturması" başarıya ulaşırsa İslam'ın Protestanlaşacağını savunmaktadır. Yazar röportajda; anılan
soruşturmaların amacını, cemaat ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)
arasındaki ittifakın bozulma sebebini, İslami bir üslupla yola çıkan bir
cemaatin iktidar kavgası verme nedenlerini açıklamaktadır. Yazar, cemaatin
İslam dünyasına duyarsız olduğunu, ikiyüzlü davrandığını, amacına ulaşmak için
her yolu mubah gördüğünü ve takiye yaptığını ifade
etmiştir.
10. Başvurucu, bu röportajda
"Cemaat İslamı Protestanlaştırıyor"
başlığı altında haksız ve gerçek dışı ithamlara yer verilmesi ve "ikiyüzlü olmak, takiye
yapmak" gibihakaret içeren ifadeler
kullanılması nedeniyle şeref ve itibarının zedelendiğini ileri sürerek 7/1/2014
tarihinde yazar aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
11. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 27/5/2014 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir. Mahkeme, röportajın bir bütün olarak incelendiğinde
basın özgürlüğü kapsamında kaldığını belirtmiştir. Mahkeme kararının
gerekçesinde; röportajın gazeteci Y.K.nin 17 Aralık
süreci ile ilgili güncel konudaki fikir ve düşüncelerini içeren bir yazı
olduğu, yazı içeriğinde davacıya yönelik hakaret içeren söz ve ifadelerin
bulunmadığı belirtilmiştir. Mahkeme ayrıca, dava konusu röportajın görünen
gerçeklik, güncellik, kamu yararı ve toplumsal ilgi unsurlarını taşıdığını; bir
bütün olarak hukuka aykırı olmadığını, kullanılan ifadelerin eleştiri
niteliğinde olduğunu ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığını ifade
etmiştir.
12. Karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 8/6/2015 tarihli ilamı
ile onanmıştır.
13. Onama ilamı başvurucuya 2/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 31/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı
kararlar için İlhan Cihaner
(2) (B. No: 2013/5574, 30/6/2014), Bekir
Coşkun ([GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015) ve Kemal Kılıçdaroğlu
(B. No: 2014/1577, 25/10/2017) kararlarına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 5/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede
yayımlanan röportajda, röportajı veren gazeteci tarafından kullanılan
ifadelerin kişilik haklarını zedelediği iddiasıyla açtığı davanın
reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 17., 20. ve 38. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesi ile “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi ve “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(17) Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir.”
(26) Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
(28) Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri uygulanır…”
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, hakkında yayımlanan röportajda
kullanılan ifadeler nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğünden şikâyet
etmektedir. Başvurucunun bu şikâyeti şeref ve itibarın korunması hakkı
kapsamında incelenmiştir.
1. Genel İlkeler
19. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde
yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devletin bireyin manevi
varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara keyfî olarak müdahale
etmemek şeklinde negatif yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek
şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı
etkileyen saldırılar veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı
bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal
edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç [GK],
B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 36; İlhan Cihaner (2), § 42).
20. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır (İlhan Cihaner
(2), § 82; Ergün Poyraz (2) [GK],
B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; Önder
Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 42; Kemal Kılıçdaroğlu,
§ 55).
21. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesine göre
herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına
veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî
makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek
serbestliğini de kapsar. Anılan maddede ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade
edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma
altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK],
B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).
22. İfade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve
demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir
Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve
tutumların iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi
araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), § 63).
23. Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, başvurucunun
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel
itibarın korunmasını isteme hakkı ile şikâyet konusu röportajı veren
gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve
bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini
değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 27, 41,
52; Ergün Poyraz (2), § 56; İlhan Cihaner (2),
§ 49; Kemal Kılıçdaroğlu,
§§ 56-58). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Anayasa Mahkemesi ilke olarak;
i. Şikâyet konusu yazıda (haber, röportaj, köşe yazısı veya
makale gibi) yer alan ifadelerin tamamının söylendiği bağlamdan
kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilip
değerlendirilmediğini,
ii. Müdahaleyi haklı göstermek için ulusal makamlar tarafından
ortaya konan gerekçelerin “uygun ve yeterli” görünüp görünmediğini,
iii. Başvuru konusu olan müdahalenin “gözetilen meşru amaçla
orantılı” olup olmadığını inceler.
Bu incelemeyi yaparken Anayasa Mahkemesi somut olaya uyduğu
ölçüde;
a. Şikâyet konusu yazı ile genel yarara ilişkin bir tartışmaya
katkı sağlanıp sağlanmadığı,
b. Hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya
sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi),
c. Şikâyet konusu yazının konusu,
d. İlgili kişinin önceki davranışları,
e. Yayının içeriği, şekli ve sonuçları ile haber, röportaj, köşe
yazısı veya makalenin yayımlanma şartları.
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
24. Söz konusu röportajın gerek olayların geçtiği dönemde gerek
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası süreçte inkâr edilemez bir tanınmışlık
derecesine sahip başvurucuya ve başında olduğu grubun faaliyetlerine ilişkin
kanaat oluşturulması işlevi taşıdığı görülmektedir. Dolayısıyla röportajın
yayımlanmasının kamuoyu gündeminin ilk sıralarında yer alan kamusal faydası
yüksek bir tartışmaya katkı sunduğunda kuşku bulunmamaktadır.
25. Başvurucu hakkında sarf edilen şikâyet konusu sözlerin
kullanıldıkları bağlam da dikkate alındığında hakaret niteliğinde olmadığı,
eleştiri amacıyla sarf edildiği ortadadır.Nitekim
ilk derece mahkemesi de röportajın güncel ve önemli bir konuya ilişkin olduğunu
belirterek taşıdığı kamu yararına vurgu yapmış ve röportajı bir bütün hâlinde
değerlendirerek içeriğinde eleştiri sınırlarını aşan bir ifade tespit
etmemiştir.
26. Sonuç olarak başvuru konusu olayda, ifade ve basın
özgürlükleri ile kişinin manevi bütünlüğünün korunması hakkı arasında adil bir
dengenin kurulduğu, derece mahkemesinin takdir yetkisine müdahale etmeyi
gerekli kılacak bir durumun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
5/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.