TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEM RAMAZAN NİNEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/13760)
|
|
Karar Tarihi: 18/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif
ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Cem Ramazan
NİNEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mert
YALÇIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mutad meskeni yurt dışında
bulunan müşterek çocuğun yurt dışında mukim olan başvurucuya iade edilmemesi
nedenleriyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Fransa vatandaşı olan başvurucu ile Türk vatandaşı olan S.Ç.
8/8/2009 tarihinde evlenmişler ve Fransa'da ikamet etmeye başlamışlardır.
18/11/2010 tarihinde çocukları I.D.N. dünyaya gelmiştir.
9. 2011 yılı Eylül ayında Türkiye'ye tatil amacıyla gelen
başvurucu ve eşi tartışmışlar; başvurucu 15/10/2011 tarihinde Fransa'ya yalnız
dönmüştür. Başvurucu ile eşi bu tarihten itibaren ayrı yaşamaya başlamıştır.
A. Çocuğun İadesi Talebiyle Açılan Dava Süreci
10. Başvurucu, kızının kendisiyle birlikte Fransa'ya dönmesi
gerektiği hâlde eşi S.Ç.nin müşterek çocuklarını
Türkiye'de alıkoymak suretiyle mutad meskenine
dönmesini engellediğini iddia ederek 25/11/1980 tarihli Uluslararası Çocuk
Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşme (Lahey Sözleşmesi) kapsamında iade
işlemlerinin başlatılması talebiyle Fransa makamlarına başvurmuştur.
11. Söz konusu talep, Fransız makamları tarafından Lahey
Sözleşmesi kapsamında Türk merkezî makamı konumunda olan Adalet Bakanlığı
Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne (Genel Müdürlük)
iletilmiştir.
12. Talep, Genel Müdürlük tarafından çocuğun iadesi işlemlerinin
başlatılması için İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmiştir. Başsavcılığın
20/4/2012 tarihinde -aile mahkemesi sıfatıyla-İnegöl 2. Asliye Hukuk
Mahkemesine (Mahkeme) sunulan davanamesi ile Lahey
Sözleşmesi ve ilgili mevzuat uyarınca I.D.N.nin mutad meskeninin bulunduğu Fransa'ya iade edilmesi talep
edilmiştir.
13. Mahkemece yapılan yargılama esnasında başvurucu ve eşinin
yanı sıra tarafların tanıkları dinlenilmiş, I.D.N. ile ilgili sosyal inceleme
raporu alınmıştır. Tanıklar genel olarak tarafların tatil amacıyla Türkiye'ye
geldikleri zaman havaalanında tartıştıklarını ve ayrıldıklarını
belirtmişlerdir. Sosyal hizmet uzmanı tarafından düzenlenen 2/6/2012 tarihli
raporda, yaşı gereği anne ilgisine ve bakımına muhtaç olduğu yaşta olmasından
dolayı müşterek çocuğun anne yanında kalmasının menfaati bakımından daha uygun
olacağı yönünde görüş bildirilmiştir.
14. Mahkeme 29/6/2012 tarihli kararıyla, babanın bulunduğu ülke
makamına başvuru anında çocuğun haksız olarak alıkonulmasından itibaren bir
yıldan az bir süre Türkiye'de bulunduğu ve babanın velayet hakkı ihlal edilerek
müşterek çocuğun davalı anne tarafından Türkiye'de haksız olarak alıkonulduğu gerekçesiyle
talebin kabulüne veçocuğun Fransa'da bulunan mutad meskenine iadesine karar vermiştir.
15. Başvurucunun eşi tarafından temyiz edilen karar; Yargıtay 2.
Hukuk Dairesinin (Daire) 13/12/2012 tarihli ilamıyla, Mahkemenin davaya aile
mahkemesi sıfatıyla bakması gerekirken asliye hukuk mahkemesi olarak yargılama
yaptığı gerekçe gösterilerek bozulmuştur.
16. Bozmaya uyan Mahkeme, bu kez aile mahkemesi sıfatıyla
28/2/2013 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde;
çocuğun babasının rızası dışında annesi tarafından Türkiye'de tutulduğu, davacı
babanın süresinde müşterek çocuğun Fransa'ya iadesi hususunda talepte bulunduğu
ve çocuğun mutad meskenine dönmesi durumunda fiziki
veya psikolojik bir tehlikeye maruz kalacağının anne tarafından kanıtlanamadığı
hususlarına yer vermiştir.
17. Temyiz edilen karar, Daire tarafından 9/7/2013 tarihinde
onanmış; karar düzeltme talebi ise 14/11/2013 tarihinde reddedilerek
kesinleşmiştir.
B. Çocuğun İadesi
Kararıyla Başlatılan İcra Süreci
18. Başvurucu, çocuğun iadesi kararının icra edilmesi için
Ankara 11. İcra Müdürlüğünün 2014/6 numaralı dosyasıyla ilamlı icra takibi
başlatmıştır.
19. Başvurucunun eşi S.Ç., icra emrinin iptali amacıyla Ankara
7. İcra Mahkemesine şikâyet yoluna başvurmuştur.
20. Ankara 7. İcra Mahkemesi 25/3/2014 tarihli kararıyla şikâyetin
kabulüne karar vererek icra emrini iptal etmiştir. İcra Mahkemesi gerekçesinde;
çocuğun mutad meskenine iadesine ilişkin kararın
velayet hakkına ilişkin olmayıp iadeye yönelik olduğunu, sonrasında çocuğun
velayetinin anneye bırakıldığını ifade etmiştir. Mahkeme, bu durumda çocuğun
iadesinin hukuken mümkün olmayacağını belirttikten sonra karar kesinleşmeden
çocuğun Fransa'ya iadesi durumunda anneye verilmiş olan velayet hakkının
kullanılmasının neredeyse yok hükmünde olacağından ortada çelişkili bir durumun
söz konusu olduğunu açıklamıştır. Mahkeme ayrıca, şikâyete konu icra dosyasında
çıkarılan icra emrinin çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına
ilişkin olmakla beraber velayet hakkına dayalı olarak ya da çocukla kişisel
ilişki kurulmasına ilişkin mahkeme kararına dayalı olarak çıkarılabileceğini,
ancak şikâyete konu takip dayanağı ilamın çocuğun
mutad meskenine iadesi davasına ilişkin
olduğunu, bu nedenle kararın icrasının icra müdürlüğü eliyle yapılamayacağını
vurgulamıştır.
21. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 8. Hukuk
Dairesinin 16/1/2015 tarihli kararıyla onanmıştır.
22. Başvurucu, bireysel başvuru tarihinden (6/8/2015) sonra
3/6/2016 tarihinde bu kez İnegöl 1. İcra Müdürlüğünün 2016/2778 numaralı
dosyasıyla yeniden takip başlatarak iade kararının icrasını talep etmiştir.
23. Başvurucunun eşi S.Ç. tarafından yeniden İnegöl İcra Hukuk
Mahkemesine şikâyet yoluna başvurulması üzerine 16/6/2017 tarihli kararla
takibin iptaline karar verilmiştir. Mahkeme, çocuğun iadesi kararı verildikten
sonra velayet hususunda verilen ilamın uygulanması konusunda bir hüküm
bulunmadığından hukukiboşluk olduğunu dile
getirmiştir. Kararda mutad meskene iade kararının
icrası içindaha önce takip yapıldığı,Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesinin kararıyla
yalnızcaicra emrininiptal
edildiği, takip iptal edilmediğinden takibin açık olduğu belirtilerek Bursa 2.
Aile Mahkemesinin velayetin anneye verilmesi hükmüyle İnegöl 2. Asliye
Mahkemesi tarafından verilen iadekararının söndüğünün
(itfa)kabul edilmesi gerektiği açıklanmıştır.
24. Söz konusu karar hakkında başvurucu istinaf yoluna
başvurmuş, ancak istinaf incelemesi henüz sonuçlanmamıştır.
C. Boşanma Davasına
İlişkin Süreç
25. S.Ç. tarafından başvurucu aleyhine 9/12/2011 tarihinde Bursa
2. Aile Mahkemesinde (Aile Mahkemesi) boşanma ve velayet davası açılmıştır.
26. Bu arada başvurucu tarafından başlatılan çocuğun iadesi
işlemleri hususunda Aile Mahkemesine bilgi verilmiş, yargılama devam ederken
çocuğun mutad meskenine iadesine dair kararın
kesinleştiğinden Aile Mahkemesi haberdar edilmiştir.
27. Aile Mahkemesi tarafından tanıklar dinlenildikten sonra
27/12/2013 tarihinde davanın kabulüne ve tarafların şiddetli geçimsizlik
nedeniyle boşanmalarına karar verilmiştir. Müşterek çocuğun yaşı itibarıyla
annenin bakım ve şefkatine muhtaç olduğu gerekçesiyle velayeti anneye verilmiş,
başvurucu baba ile çocuk arasında şahsi ilişki tesis edilmesine hükmedilmiştir.
28. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 2. Hukuk
Dairesinin 10/2/2015 tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme talebi de aynı
Dairenin 9/6/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
29. Başvurucu 4/8/2015 tarihinde Aile Mahkemesine başvurarak
Lahey Sözleşmesi kapsamında müşterek çocuğun Fransa'ya iadesine karar
verildiğini, kararın kesinleştiğini, ancak velayetin anneye verilmesi sebebiyle
iadesi işleminin yapılamadığını belirterek velayet hususunda yargılamanın
yenilenmesini talep etmiştir.
30. Aile Mahkemesi 5/11/2015 tarihinde -bireysel başvuru
tarihinden sonra- Lahey Sözleşmesi hükümlerine göre sadece iade talebi hakkında
verilecek kararın sonucunun bekletici mesele yapılacağını ve Sözleşme
hükümlerinin Aile Mahkemesinin velayet konusunda önceki iade kararına uygun
karar vermesi gerektiği şeklinde bir düzenleme getirmediğini belirterek
yargılamanın yenilenmesi şartlarının bulunmadığı gerekçesiyle talebin reddine
karar vermiştir.
31. Başvurucu bu kararı temyiz etmiştir. Dosya, Yargıtay'da
temyiz aşamasındadır.
32. Başvurucu 6/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
D. Başvurucunun Kızıyla
Kişisel İlişki Kurmasına Yönelik Tedbirler
33. Başvurucu, Aile Mahkemesinin boşanma ve velayet kararıyla
birlikte kızıyla arasında şahsi ilişki tesis edilmesi kararına rağmen S.Ç.nin şahsi ilişki kurulmasına engel olduğunu belirterek
İstanbul 34. İcra Müdürlüğünden çocuğun teslimini talep etmiştir.
34. İstanbul 34. İcra Müdürlüğünün talimatı doğrultusunda İnegöl
1. İcra Müdürlüğü refakatiyle S.Ç. tarafından bildirilen adrese gidilmişse de
çocuğun annesiyle şehir dışında olduğunun belirtilmesi üzerine çocuk
başvurucuya teslim edilememiştir.
35. Adreste çocuğun bulunamaması nedeniyle S.Ç. hakkında çocuk
teslimi emrine muhalefet ettiği iddiasıyla İstanbul 21. İcra Ceza Mahkemesinde
dava açılmıştır.
36. İcra Ceza Mahkemesi; icra emrinde çocuğun teslim edileceği
yer, gün ve saatin belirtilmemiş olması nedeniyle S.Ç. hakkında iddia edilen
suçun oluşmadığı gerekçesiyle S.Ç.nin beraatine karar vermiştir.
37. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, İstanbul 22. İcra
Ceza Mahkemesince 28/3/2016 tarihinde reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
38. 22/11/2007 tarihli ve 5717 sayılı Uluslararası Çocuk
Kaçırmanın Hukuki Yön ve Kapsamına Dair Kanun’un “Amaç” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Bu
Kanunun amacı; velâyet hakkı ihlâl edilerek Sözleşmeye taraf bir ülkeden diğer
bir taraf ülkeye götürülen veya alıkonulan çocuğun mutat meskeninin bulunduğu
ülkeye iadesine veya şahsî ilişki kurma hakkının kullanılmasına dair 25/10/1980
tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukukî Veçhelerine Dair Sözleşmenin uygulanmasını
sağlamaya yönelik usûl ve esasları düzenlemektir.”
39. 5717 sayılı Kanun’un “Kapsam”
kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun, bir kişiye veya bir kuruma tek
başına veya birlikte kullanılmak üzere tevdi edilmiş bulunan ve yer
değiştirmenin veya alıkonulmanın gerçekleştiği sırada fiilen kullanılmakta olan
velâyet veya şahsî ilişki kurulması haklarının ihlâlinden hemen önce mutat
meskeninin bulunduğu taraf ülkelerden birinde bulunan çocuklara uygulanır.”
40. 5717 sayılı Kanun’un "Tanımlar"
kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Bu Kanunda geçen;
a) Merkezî Makam: Adalet Bakanlığını,
..
f) Sözleşme: 25/10/1980 tarihli Uluslararası
Çocuk Kaçırmanın Hukukî Veçhelerine Dair Sözleşmeyi,
g) Genel Müdürlük: Adalet Bakanlığı
Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünü,
..
ı) Mahkeme: Aile mahkemesini, ifade eder.”
41. 5717 sayılı Kanun’un "Merkezî
Makamın görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Merkezî Makam, mahallî Cumhuriyet
başsavcılığı aracılığı ile;
a) Sözleşme kapsamında çocuğun iadesi veya
şahsî ilişki kurulma hakkının kullanılması konusunda bir başvurunun yapılmasını
müteakip çocuğun bulunduğu yerin tespiti ile menfaatlerinin korunması için
kolluk ve diğer yetkili makamları görevlendirmek de dahil olmak üzere gerekli
bütün tedbirleri alır.
b) Çocuğun, kendisini kaçırmış olan kişinin
rızası ile iadesi veya taraflar arasında sulh yoluyla bir çözüme ulaşılmasını teminen gerekli bütün tedbirlerin alınmasını sağlar.
c) Çocuğun, kendisini kaçırmış olan kişinin
rızası ile iadesi veya taraflar arasında sulh yoluyla bir çözümün bulunması
mümkün değilse, çocuğun iade edilip edilmeyeceği veya şahsî ilişki hakkının
kullanılması konusunda bir karar verilmek üzere yetkili mahkemeye dava açar.”
42. 5717 sayılı Kanun’un "Geçici
koruma tedbirleri" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“1)
Mahkeme, talep üzerine veya re'sen çocuğun yüksek
yararının tehlikeye düşmesini önlemek için dava sonuna kadar aşağıda belirtilen
geçici tedbirlere, gerektiğinde çocuğun görüşünü ve uzmanlardan rapor almak
suretiyle karar verebilir:
a) Bakım ve gözetimi üzerine alan akrabalardan
birine teslim.
b) Bakım ve gözetimi üzerine alan güvenilir
bir aile yanına yerleştirme.
c) Çocuk bakımı ve yetiştirme veya benzeri
resmî yahut özel kurumlara yerleştirme.
d) Resmî veya özel bir hastaneye veya tedavi
evine yahut eğitimi güç çocuklara mahsus kurumlara yerleştirme.”
43. 5717 sayılı Kanun’un "İade
davasında velâyet" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“(1)
Çocuğun iadesine dair bir karar verilmiş ise bu hükümde ayrıca velâyete ilişkin
karar verilmez. Ancak, çocuğun iadesi talebinin reddine karar verilmesi
halinde, velâyet hakkına dair bir karar verilebilir.”
44. 5717 sayılı Kanun’un "Bekletici
mesele" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
“(1) Görülmekte olan bir iade davası sırasında
velâyet davası da açılmış ise velâyete ilişkin dava bekletilir.”
45. 5717 sayılı Kanun’un "Çocuğun
yerinin değiştirilmemesi" kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:
“(1) Mahkemece, talep üzerine veya re'sen iade ya da şahsî ilişki kurulması işlemleri
sonuçlanıncaya kadar çocuğun yerinin takibiiçin
aşağıdaki geçici tedbirlerden birine ya da birden fazlasına karar verilebilir:
a) Çocuğun yurt dışına çıkışının geçici olarak
durdurulması.
b) Çocuk adına pasaport alınması veya
yenilenmesi işlemlerinin durdurulması.
c) Çocuğun okul, muhtarlık veya nüfus
kayıtlarının alınması veya değiştirilmesi işlemlerinin durdurulması.
d) Pasaport veya kimlik kayıtlarına dava
süresince el konulması.
e) Çocuğun tayin edilen sürelerde yetkili
makamlarca kontrol edilmesi.
f)Bu maksatla öngörülen diğer her türlü tedbirler.”
46. 5717 sayılı Kanun’un "Yaptırım"
kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“(1) Çocuğun iadesine veya şahsî ilişki
kurulmasına dair ilâmların icrası sırasında çocuğu gizleyen veya ilâmın
icrasından sonra tekrar kaçıran taraf ile bu fiillere iştirak edenler ve bu
Kanuna göre yapılan tebliğ, tedbir ve emirlere uymayanlar hakkında, İcra ve
İflâs Kanununun 341 inci maddesi hükümleri uygulanır.”
47.9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun "Çocuk Teslimi Emrine Muhalefetin Cezası" kenar
başlıklı 341. maddesi şöyledir:
“Çocuk
teslimi hakkındaki ilâmın veya ara kararının gereğini yerine getirmeyen veya
yerine getirilmesini engelleyen kişinin, lehine hüküm verilmiş kimsenin
şikâyeti üzerine, altı aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine
başlandıktan sonra ilâmın veya ara kararının gereği yerine getirilirse, kişi
tahliye edilir.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Uluslararası Mevzuat
48. Lahey Sözleşmesi'nin 1. maddesi şöyledir:
“İşbu sözleşmenin amacı:
a) Taraf Devletlere gayrikanuni yollardan
götürülen veya alıkonan çocukların derhalgeri
dönmelerini sağlamak;
b) Taraf bir Devletteki koruma ve ziyaret
haklarına, diğer taraf Devletlerde etkili biçimde riayet ettirmek.”
49. Lahey Sözleşmesi’nin 3. maddesi şöyledir:
“Bir
çocuğun yer değiştirmesi veya geri dönmemesi:
a) Çocuğun, yer değiştirmesinden veya geri
dönmemesinden hemen önce mutat ikametgahının bulunduğu Devlet kanunu
tarafından, bir şahsa, müesseseye veya başka bir kuruma, tek başına veya
müştereken verilen koruma hakkının ihlali şeklinde meydana geldiği taktirde; ve
b) Bu hak, yer değiştirme veya geri dönmeme
anında tek başına veya müştereken fiili biçimde kullanılmakta veya bu olaylar
meydana gelmese kullanılacak idi ise,
Kanuna aykırı addedilir.
(a) da
söz konusu edilen koruma hakkı, özellikle, kanuni bir yetkiden, adli veya idari
bir karardan veya bu Devletin kanununa göre yürürlükte olan bir anlaşmadan
doğabilir.”
50. Lahey Sözleşmesi’nin 12. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
“Bir
çocuğun, 3. maddede belirtildiği şekilde, kanuna aykırı olarak yeri
değiştirilmiş veya çocuk alıkonulmuş ve çocuğun bulunduğu taraf Devletin adli
veya idari makamına müracaat anında, yer değiştirme veya alıkonulmadan itibaren
bir yıldan az zaman geçmişse, müracaatta bulunulan makam, çocuğun derhal geri
dönmesini emreder.
Yukarıdaki fıkrada öngörülen bir yıllık
sürenin sona ermesinden sonra bile müracaatta bulunulursa, adli veya idari
makamın, keza çocuğun geri dönmesini emretmesi gerekir, yeter ki, çocuğun yeni
çevresine intibak ettiği tespit edilmesin.”
51. Lahey Sözleşmesi’nin 13. maddesi şöyledir:
“Yukarıdaki madde hükümlerine rağmen, talepte
bulunulan Devletin adli veya idari makamı, geri dönmeye itiraz eden kişi, kurum
veya örgüt:
a) Çocuğun şahsının bakımını üstlenmiş bulunan
kişi, kurum veya örgütün, yer değiştirme veya alıkoyma döneminde koruma hakkını
etkili şekilde yerine getirmediğini veya yer değiştirmeye veya alıkoymaya
muvafakat etmiş olduğunu veya daha sonra kabul etmiş olduğunu veya,
b) Geri dönmesinin çocuğu fiziki veya
psikolojik bir tehlikeye maruz bırakacağı veya başka bir şekilde, müsamaha
edilemeyecek bir duruma düşüreceği yolunda ciddi bir risk olduğunu tesbit ederse, çocuğun geri dönmesini emretmek zorunda
değildir.
Adli veya idari makam keza çocuğun, geri
dönmek istemediğini ve görüşünün gözönünde bulundurulmasının
uygun olacağı bir yaşa ve olgunluğa erişmiş bulunduğunu gözlerse, geri
dönmesini emretmeyi reddedebilir.
Bu maddede yer alan şartların
değerlendirilmesinde, adli veya idari makamların, çocuğun sosyal durumuna
ilişkin bilgileri, merkezi makam veya çocuğun mutat ikametgâhı devletinin diğer
herhangi bir yetkili makamı tarafından sağlanan bilgileri gözönünde
bulundurması gereklidir.”
52.Lahey Sözleşmesi’nin 16. maddesi şöyledir:
“Bir
çocuğun 3. madde çerçevesinde, kanuna aykırı olarak yer değiştirdiği veya geri
dönmediğinden haberdar edilmesini müteakip, çocuğun götürüldüğü veya
alıkonulduğu Taraf Devletin adlî veya idarî makamları, çocuğun geri dönmesi
konusunda işbu sözleşmedeki şartların bir araya gelmediği tespit edilinceye
kadar veya sözleşme uyarınca bir talepte bulunulmadan makul bir süre geçinceye
kadar, koruma hakkının esasına ilişkin karar veremezler.”
53.Lahey Sözleşmesi’nin 19. maddesi şöyledir:
“Sözleşme
çerçevesinde verilen, çocuğun geri dönmesine ilişkin bir karar, koruma hakkının
esasını etkilemez.”
54. Türkiye tarafından 14/10/1990 tarihinde imzalanan ve
27/1/1995 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren 20/11/1989 tarihli Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 3. maddesi
şöyledir:
“(1)
Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya
yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün
faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.
(2) Taraf Devletler, çocuğun ana–babasının,
vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve
ödevlerini de gözönünde tutarak, esenliği için
gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstlenirler ve bu amaçla tüm uygun yasal ve
idari önlemleri alırlar.
(3)
Taraf Devletler, çocukların bakımı veya korunmasından sorumlu kurumların,
hizmet ve faaliyetlerin özellikle güvenlik, sağlık, personel sayısı ve
uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından, yetkili makamlarca konulan
ölçülere uymalarını taahhüt ederler.”
55. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 12. maddesi şöyledir:
“(1)
Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini
ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere
çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek
suretiyle tanırlar.
(2) Bu
amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya
doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi
fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa,
özellikle sağlanacaktır.”
56. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"1. Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz."
2. Uluslararası İçtihat
57. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre, ebeveyn ile
çocukların birlikte yaşama istekleri, aile yaşamının vazgeçilmez bir unsuru
olup anne ve baba arasındaki ortak yaşamın hukuken veya fiilen sona ermiş
olması, aile yaşamını ortadan kaldırmaz (Berrehab/Hollanda, B. No: 10730/84, 21/6/1988, § 21). Ebeveyn ve
çocuk arasındaki aile yaşamının, anne ve babanın birlikte yaşamaya son
vermelerinin ardından da devam edeceği açık olup anne babanın ve çocuğun aile
hayatına saygı hakkı, belirtilen durumlarda ailenin yeniden birleştirilmesine
yönelik tedbirleri de içermektedir. Söz konusu yükümlülük, yalnızca çocukların
kamusal makamlarca koruma altına alınması bağlamındaki uyuşmazlıklar açısından
değil, ebeveyn veya diğer aile bireyleri arasındaki velayet ve kişisel ilişki
tesisine ilişkin uyuşmazlıklar açısından da geçerlidir (Gluhakovic/Hırvatistan, B. No: 21188/09, 12/4/2011
§§ 56-57).
58. Aile yaşamına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu
olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla
sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile yaşamına
etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de
içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler
alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını
zorunlu kılar ( X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985,
§ 23).
59. AİHM, ebeveynin çocuk ile birlikte yaşamaya devam etmesinin
Sözleşme’nin 8. maddesinin birinci paragrafı kapsamında aile hayatının temel
bir unsurunu oluşturduğunu vurgulamaktadır. Sözleşme’nin 8. maddesi, ebeveynin
çocuğu ile yeniden birleşmesini sağlayacak önlemlerin alınmasını talep etme
hakkının yanı sıra ulusal makamların bu önlemleri alma yükümlülüğünü de
kapsamaktadır. Bu husustaki belirleyici husus, ulusal makamların uygulamadaki
mevzuat ya da mahkeme kararlarıyla ebeveyne tanınan velayet, ziyaret ya da
birlikte yaşama hakkının icrasını kolaylaştırmada kendilerinden beklenen bütün
makul önlemleri alıp almadığıdır (Hokkanen/Finlandiya,
B. No: 19823/92, 23/9/1994, § 55).
60. AİHM'e göre ebeveyn ile çocuk
arasındaki şahsi ilişkinin konu edildiği davalarda çocuğun menfaatlerinin diğer
tüm hususlardan üstün tutulması gereklidir. Mahkemeye göre bu menfaatin iki
yönü bulunmaktadır. İlk olarak çocuğun üstün menfaati sağlıklı bir ortamda
gelişmesinin sağlanmasını içermektedir. Bu nedenle Sözleşme'nin 8. maddesi
hiçbir koşulda ebeveynin çocuğun sağlığına ve gelişimine zarar verebilecek
davranışlarını korumaz. İkinci olarak çocuğun üstün menfaatlerine aykırı
olmadıkça ailesi ile bağlarını sürdürmesi çocuğun hakkıdır. Bu bağlamda çocuğun
aile bağları ancak istisnai durumlarda koparılabilir ve aile bağlarının koptuğu
durumlarda çocuğun üstün menfaati, kişisel ilişkinin sürdürülmesi ve koşullar
uygun olduğunda ailenin yeniden bir araya gelmesi için gerekli tüm tedbirlerin
alınmasını gerektirir (Gnahore/Fransa, B. No: 40031/98,19/9/2000, § 59).
61. AİHM önüne gelen birçok davada aile yaşamına saygının kamu
makamlarına, ebeveyn ve çocuklarını bir araya getirmek şeklinde pozitif bir
görev yüklediğini ve bu alandaki pozitif yükümlülüğün bireyler arasındaki ilişkiler
alanında dahi aile yaşamına saygıyı güvence altına almak için tasarlanmış ve
hem bireylerin haklarını koruyan düzenleyici yargısal bir çerçeve
oluşturulmasını hem de fiilen hayata geçirilecek uygun tedbirlerin alınmasını
gerektirdiğini ifade etmektedir (Hokkanen/Finlandiya,
§ 58; Glaser/Birleşik
Krallık, B. No: 32346/96, 19/9/2000, § 63; Bajrami/Arnavutluk, B. No: 35853/04, 12/12/2006, § 52).
62. Bununla birlikte aile yaşamına saygı hakkı kapsamındaki
pozitif yükümlülüklerin hangi koşullarda olumlu edimde bulunmayı
gerektirdiğinin kesin çizgilerle belirlenmesi, söz konusu hak kapsamındaki
ilişkilerin mahiyeti gereği kolay değildir. AİHM de özellikle pozitif
yükümlülükler söz konusu olduğunda saygı kavramının çok kesin bir tanımının
bulunmadığını, taraf devletlerde karşılaşılan durumlar ve izlenen
uygulamalardaki farklılıklar dikkate alındığında bu kavramın gereklerinin
olaydan olaya önemli ölçüde değiştiğini kabul etmektedir (Abdulaziz, Cabales ve Balkani/Birleşik
Krallık [GK], B. No: 9214/80, 28/5/1985, § 67).
63. AİHM ayrıca, uluslararası çocuk kaçırma meselelerinde
Sözleşme’nin 8. maddesinin aile hayatına saygı hakkı kapsamında sözleşmeci
devletlere yüklediği yükümlülüklerin Lahey Sözleşmesi hükümleri dikkate
alınarak yorumlanması gereğine işaret etmektedir (Neulinger ve Shuruk/İsviçre [BD], B. No:
41615/07, 6/7/2010, §§ 131, 132).
64. Bu kapsamda AİHM'in Lahey
Sözleşmesi’ni özellikle pozitif yükümlülükler bağlamında yorumladığı
görülmektedir. Bu kapsamda AİHM, örneğin Lahey Sözleşmesi çerçevesindeki
mükellefiyetler uyarınca çocuğun ivedi olarak iadesinin sağlanması hususunda
yeterli önlemlerin alınmasında başarısız olunması, çocuğun mutad
ikametine dönüşünün sağlanmasında özenli davranılmaması ve iadeye ilişkin talep
hakkında yürütülen yargılamanın gereğinden uzun sürmesi nedeniyle Sözleşme’nin
8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmektedir (Iglesias Gil ve A.U.I./İspanya, B. No:
56673/00, 29/4/2003, §§ 56-63; Sylvester/Avusturya, B. No: 36812/97, 40104/98,
24/4/2003, §§ 67-72; Carlson/İsviçre, B. No: 49492/06, 6/11/2008, §§
70-82; Serghides/Polonya, B. No: 31515/04, 2/11/2010, §§
68-75).
65. AİHM, çocuğun ve ebeveynin menfaatlerine ilişkin
değerlendirmenin ulusal yargı makamlarınca yapılması gerektiğini kabul etmekle
birlikte uyuşmazlığa ilişkin yargılama prosedürünün adil olması ve ilgililere
bütün haklarını kullanabilme olanağı sağlaması gerektiğini ifade etmektedir.
AİHM; ulusal mahkemelerin özellikle olgusal, duygusal, psikolojik, maddi ve
tıbbi nitelikteki bütün faktörler ile ailenin durumunu derinlemesine inceleyip
incelemediğini ve kaçırılmış çocuğun iadesine ilişkin başvuru bağlamında
çocuğun yüksek menfaatlerini tespit etmek suretiyle ilgili kişilerin de
yararlarına ilişkin makul bir değerlendirme ve dengelemede bulunulup
bulunulmadığını belirlemek durumunda olduğunu belirtmektedir (İlker Ensar Uyanık/Türkiye, B. No:
60328/09, 3/5/2012, § 52; Neulinger ve Shuruk/İsviçre,
§§ 138, 139).
66. AİHM ayrıca -geçen zaman, beraber yaşamadığı ebeveyn ile
çocuk arasındaki ilişkilerde geri dönüşü olmayan olumsuz etkiler
doğurabileceğinden- çocuğun iadesiyle ilgili davaların dava sonunda alınan
kararların infazı dâhil acil bir uygulama gerektirdiğini belirtmektedir. (Carlson/İsviçre, § 69).
67. Bu bağlamda AİHM, Lahey Sözleşmesi’nin uygulama koşulları
bir araya geldiğinde -özellikle hukuka aykırı durumların kalıcı olmasının
engellenmesi amacıyla- Lahey Sözleşmesi’nin 19. maddesi gereği velayet ve bakım
hakkına ilişkin sorunların çözümünü çocuğun daimî ikametgâhında bulunan
mahkemelerin yetkisine bırakılması gerektiğini belirtmektedir (Maumousseau ve Washington/Fransa, B. No: 39388/05,
6/12/2007, § 69; Eskinazi
ve Chelouche/Türkiye (k.k.), B. No: 14600/05, 6/12/2005; Özmen/Türkiye, B. No: 28110/08, 4/12/2012,
§ 96).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
68. Mahkemenin18/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
69. Başvurucu, kızının mutad meskeni
olan Fransa'ya iadesine karar verilmiş ise de iade kararı icra edilmeden Bursa
2. Aile Mahkemesi tarafından kızının velayetinin annesi S.Ç.ye verildiğini ve
bu aşamadan sonra kızının iadesinin gerçekleşmediğini belirterek özel hayata
saygı hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuştur. Başvurucu ayrıca kızıyla
arasında şahsi ilişki tesis edilmesine rağmen dört yılı aşkın süredir kızını
göremediğini ifade etmiş; öte yandan velayet hususundaki mahkeme kararlarının
gerekçesiz olduğunu iddia ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
70. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
71. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes
... aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir ... aile
hayatının gizliliğine dokunulamaz."
72. Anayasa’nın 41. maddesi şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını
sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma,
yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan
ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı
çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
73. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
74. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında çocukla şahsi ilişki
kurulmasına yönelik şikâyetler aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde ele
alınmıştır (Marcus Frank Cerny
[GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 82; Serpil
Toros, B. No: 2013/6382, 9/3/2016; Selim
Adıyaman, B. No: 2013/8846, 9/3/2016; Dalga Eda Yıldırım ve Özgün Yıldırım, B. No: 2014/5974,
26/12/2017; Sezen Acar Özfidan,
B. No: 2014/16746, 25/1/2018; Levent Aşıklar,
B. No: 2014/13936, 8/3/2018).
75. Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararları uyarınca ebeveyn
ve çocuklar arasındaki ilişkileri konu alan uyuşmazlıklarda sürecin ivedi
olarak yürütülmesi de dâhil olmak üzere ilgili idari ve yargısal işlemlere dair
şikâyetlerinbir bütün hâlinde aile hayatına saygı
hakkı bağlamında incelenmesi gerekmektedir (Marcus Frank Cerny, § 82; M.M.E. ve T.E., B. No: 2013/2910,
5/11/2015, § 137; Levent Aşıklar,
§ 59).
76. Adil yargılanma ve aile hayatına saygı hakları ile sağlanan
güvencelerin öngördüğü amaçlardaki farklılık durumuna göre içlerinden biri veya
diğeri uyarınca birtakım olguların incelenmesini gerekebilir. Başvurucunun
ileri sürdüğü gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası, aynı zamanda
aile hayatına saygı hakkı kapsamında ele alınacak yargısal kararların bireysel
menfaat dengelemesinde yeterli gerekçe ihtiva edip etmediği hususuna da ilişkin
olduğundan başvurunun sadece aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmesi
gerekmektedir. Bu nedenle mevcut başvuruda şahsi ilişki kurulmasına yönelik
şikâyetlerin incelenmesinde, Anayasa Mahkemesinin bu iddiaların aile hayatına
saygı hakkı içinde inceleneceğine dair önceki kararlarından ayrılmaya gerek
bulunmamaktadır. Dolayısıyla konusu çocuğun ailesiyle yaşadığı mutad meskene iade edilmesi olan başvurunun Anayasa'nın 20.
ve 41. maddelerinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele
alınması gerekir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
77. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
78. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin
birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Söz konusu düzenleme,
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde korunan aile hayatına saygı hakkının
Anayasa’daki karşılığını oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin
-Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- özellikle aile hayatına saygı hakkına
ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında dikkate alınması
gerektiği açıktır (Murat Atılgan,
B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny, § 36).
79. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda
Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin
sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların
bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. Anayasa'nın 41. maddesinde,
her çocuğun yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve
doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir.
Ancak bu yükümlülük mutlak olmayıp her olayın özel koşullarına bağlı olarak
alınacak tedbirlerin nitelik ve kapsamı farklılaşabilmektedir (Marcus Frank Cerny, §
41).
80. Bu bağlamda ebeveyn tarafından gerçekleştirilen uluslararası
çocuk kaçırma vakaları, aile hayatına saygı hakkı bağlamında değerlendirme
yapılmasını gerektiren önemli bir dava grubudur. Uluslararası çocuk kaçırma
vakaları, uluslararası anlamda ciddi bir işbirliğini
gerektirmekte olup bu işbirliği bakımından en önemli vasıtalardan biri Lahey
Sözleşmesi’dir. Lahey Sözleşmesi en basit ifadeyle yasa dışı kaçırılan veya
taraf devletlerden birinde alıkonulan çocuğun ivedi şekilde iadesini öngörerek
ebeveyn tarafından gerçekleştirilen uluslararası çocuk kaçırma vakalarının
çözümü hususunda hızlı bir prosedür öngörmekte olup Lahey Sözleşmesi’ne taraf
bir devlette mutad olarak ikamet eden çocuğun diğer
bir taraf devlete kaçırılması veya orada yasadışı alıkonulması durumunda -Lahey
Sözleşmesi’nde yer verilen sınırlı sayıdaki istisnai hâller dışında- çocuğun
bulunduğu ülke yetkili makamlarının çocuğu mutad
ikametgâhı olan ülkesine ivedi şekilde iade etmesi zorunludur (Marcus Frank Cerny, §§ 44, 46, 47).
81. Lahey Sözleşmesi uyarınca taraf devletler, ülke sınırları
içinde Lahey Sözleşmesi’nin amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak üzere uygun
bütün önlemleri almak ve bu amaç doğrultusunda en süratli usullere başvurmakla
yükümlüdür. Bu yükümlülük ilgili vakalarda aile hayatına saygı hakkının
öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından oldukça
önemlidir (Marcus Frank Cerny, §
55).
82. Bu kapsamda Lahey Sözleşmesi çerçevesinde çocuğun iadesine
ilişkin olarak verilen kararın koruma hakkının esasını etkileyen bir karar
olamayacağı, Lahey Sözleşmesi kapsamındaki iade taleplerinin bir velayet/koruma
hakkı davası olmadığı, iade kararının da koruma hakkı/velayet kararı olmayıp bu
kararın yalnızca çocuğun korunması ve ziyaret hakkının esasına ilişkin karar
vermesi en uygun olan yargı alanına iadesini sağlamayı amaçladığı kabul
edilmektedir. İade kararının koruma hakkının esasına ilişkin bir karar
olmadığı, Lahey Sözleşmesi’nin 19. maddesinde açıkça ifade edildiği gibi 5717
sayılı Kanun’un 12. ile 15. maddelerinde de dile getirilmektedir. Bu bağlamda
koruma hakkıyla ilgili uyuşmazlığın esasına dair ilave prosedür, çocuğun
iadesini müteakip mutad meskeni yetkili makamlarınca
yerine getirilecektir. Zira mutad mesken, çocuğun yer
değişikliğinden önce belirli bir süre yaşadığı ve bu kapsamda çocuk için en
uygun koruma hakkı süjesinin belirlenmesi hususundaki delillerin birçoğunun
bulunduğu yerdir (Marcus Frank Cerny, §
61; Levent Aşıklar, § 67).
83. Mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek öncelikle
derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. İç hukukun genel olarak
uluslararası hukuka veya uluslararası anlaşmalara atıf yaptığı hâllerde de
durum böyledir. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun
Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır.Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece
mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetleme ve özellikle mahkemelerin Lahey
Sözleşmesi hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20. ve 41.
maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini belirleme yetkisine sahiptir (Marcus Frank Cerny, §
62; Levent Aşıklar, § 68).
84. Bu alandaki belirleyici mesele; çocuğun anne, babanın ve
kamu düzeninin yarışan menfaatleri arasında, kendisine tanınan takdir alanı
içinde devletin bu konuda adil bir denge kurup kurmadığıdır. Ancak bu denge
kurulurken velayet ve kişisel ilişki hakkıyla ilgili meselelerde çocukların
menfaatlerinin üstün bir öneme sahip olduğu unutulmamalıdır.Bununla birlikte söz konusu haklar
arasında denge kurulurken ebeveynin çocukla düzenli ilişkide bulunması gereği
de dikkate alınması gereken bir diğer önemli faktördür (Marcus Frank Cerny, § 74; Levent Aşıklar, § 76).
85. Her çocuk, menfaatleri aksini gerektirmedikçe ebeveyni ile
doğrudan ve düzenli olarak kişisel ilişkisini sürdürme hakkına sahiptir.
Çocuğun menfaati bir yandan -söz konusu ailenin sağlıksız olması durumu hariç-
ailesiyle bağlarını sürdürmesi gerektiğine işaret etmekte, öte yandan çocuğun
sağlıklı ve güvenli bir çevrede gelişimini sürdürmesini içermektedir. Aynı
düşünce Lahey Sözleşmesi için de geçerli olup Lahey Sözleşmesi, çocuğun geri
döndürülmesi çocuğu ağır fiziksel veya psikolojik zarar riskine maruz
bırakmadıkça veya başka bir şekilde katlanılmaz bir duruma sokmadıkça kural
olarak kaçırılan çocuğun ivedi olarak iadesini gerektirmekte ve bu şekilde aile
ilişkilerinin sürdürülebilirliğini amaçlamaktadır (Marcus Frank Cerny, § 75; Levent Aşıklar, § 77).
86. Kamu makamları somut olay benzeri uyuşmazlıklarda anne ve
baba arasındaki iş birliğini kolaylaştıracak tedbirleri almakla yükümlüdür.
Çocuğun, anne babanın ve kamu düzeninin yarışan menfaatleri arasındaki dengenin
kurulmasında ilgili kamu makamları belirli bir takdir alanına sahip olmakla birlikte
burada önemli olan husus, ilgili makamların ailenin yeniden bütünleşmesini
kolaylaştırmak için olayın özel şartlarının gerektirdiği her türlü tedbiri alıp
almadığıdır (Marcus Frank Cerny, §
79).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
87. Başvuru, Anayasa Mahkemesinin daha önce Marcus Frank Cerny ve Levent Aşıklar kararlarında
vurgulandığı gibi çocuk ile anne ve babanın yarışan menfaatleri arasında
devletin kendisine tanınan takdir alanı içinde bu konuda adil bir denge kurup
kurmadığı yönünden incelenecektir.
88. Söz konusu inceleme yapılırken elbette her ebeveynin çocukla
kişisel ilişki kurması zorunluluğu dikkate alınacak ve geçen zamanın çocuk ile
yanında bulunmayan ebeveyn arasındaki ilişkide geri dönüşü olmayan olumsuz
etkiler doğurabileceği hususu gözden uzak tutulmayacaktır.
89. Somut başvuruda belirleyici nokta, başvurucunun kızıyla en
kısa sürede bir araya gelmesini sağlamak amacıyla idari ve yargısal makamların
kendilerinden beklenen gerekli tüm makul tedbirleri alıp almadığıdır.
90. Başvurucu ile ailesi tatil amacıyla Türkiye'ye
geldiklerinde, başvurucunun eşi S.Ç. tarafından başvurucunun kızı alıkonulmak
suretiyle başvurucuya karşı boşanma ile birlikte velayet davası açılmıştır.Bu esnada başvurucu,
Lahey Sözleşmesi kapsamında kızının mutad meskeni
olan Fransa'ya iadesini talep etmiş; Türk idari veyargı
makamlarınca yasal süreç işletilmek suretiyle söz konusu talep kabul edilmiş ve
çocuğun iadesine karar verilmiştir.
91. İade kararının kesinleşmesinden yaklaşık bir ay sonra Aile
Mahkemesince tarafların boşanmalarına ve velayetin anne S.Ç. ye verilmesine
hükmedilmiştir.
92. Başvurucu, iade kararının yerine getirilmesini iki kez icra
müdürlükleri vasıtasıyla devletten talep etmiş ise de her iki talebine de eski
eşi tarafından itiraz edilmiştir. İtirazlar sonucu başvurucunun birinci talebi,
çocuğun velayetinin annede olması ve iade kararının velayet hükmünde olmaması
nedeniyle tesliminin yapılamayacağı gerekçesiyle yerine getirilmemiş, ikinci
talebi ise ilk talebine konu takibin halen iptal edilmemiş olması ve mutad meskene iadenin icra müdürlüğü vasıtasıyla
yapılamayacağı ifade edilerek reddedilmiştir.
93. Yine ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesiyle birlikte
başvurucu ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına yönelik olarak Aile
Mahkemesince karar verilmiş ise de başvurucu icra marifetiyle dahi kızını göremememiş hatta bu nedenle eski eşi hakkında suç
duyurusunda bulunmuştur. Başvurucunun şikâyeti sonucu yargılanan S.Ç. usule
ilişkin eksiklikler nedeniyle suçun oluşmadığı gerekçesiyle beraat etmiştir.
94. Başvurucunun iade talebinden itibaren tüm süreç
incelendiğinde öncelikle belirtmek gerekir ki mahkemelerce talep doğrultusunda
çocuğun iadesinekarar verilmişse de bu kararın
talepten yaklaşık iki yıl gibi uzun bir süreden sonra verildiği
anlaşılmaktadır. Talep hakkında ilk karar iki ay gibi kısa bir sürede
verilmesine rağmen kararın temyiz incelemesinde yargılamanın esasına etkisi
anlaşılamayacak şekilde yapılan yorumla ''yargılama
yapan mahkemenin sıfatının hatalı belirtilmesinden'' dolayı kararın
bozulduğu ve sonrasında ikinci kez aynı kararın verildiği görülmektedir. Lahey
Sözleşmesi kapsamında kalan uluslararası çocuk kaçırma davalarında yetkili
makamlarca alınan tedbirlerin başında iade talepleri hakkında ivedi şekilde
karar verilmesi gerekir. Çocuğun üstün menfaati gereği bir an önce alışkın
olduğu ortama dönmesini amaçlayan bu yaklaşım karşısında iade kararının
kesinleşmesinin şeklî eksikler nedeniyle yaklaşık iki yıl sürmesi önemlidir.
95. Öte yandan iade kararının kesinleşmesinin hemen sonrasında
çocuğun velayetinin anneye verilmesi hususu da tartışmaya değerdir. Çocuğun
geri verilmesi ile ilgili karara kadar velayet hakkının esası hakkındaki
davanın ertelenmesi zorunluluğu hem Lahey Sözleşmesi'nde hem de 5717 sayılı
Kanun'da düzenlenmiştir. Bu kurallar velayet davasının, çocuğun geri alınışına
ilişkin davada alınacak kararı etkilemesinden kaçınılmasını sağlamaya
yöneliktir. Bu bağlamda velayetle ilgili uyuşmazlığın esasına dair prosedürün,
çocuğun iadesini müteakip, mutad meskeni yetkili
makamlarınca yürütülmesi amaçlanmaktadır. Zira mutad
meskenin çocuğun yer değişikliğinden önce belirli bir süre yaşadığı yer olması
sebebiyle aynı zamanda velayet hususunun belirlenmesine yönelik delillerin de
bulunduğu yer olması muhtemeldir. Buna rağmen velayet kararının iade kararının
kesinleşmesinden hemen sonra verilmiş olması, Lahey Sözleşmesi ve 5717 sayılı
Kanun'daki düzenlemenin amacıyla bağdaşmamaktadır.
96. Ayrıca, verilen velayet kararının 2014 yılının başından başlatılaniade kararının icrasının uygulanmasındaengel
teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Kararın infazı aşamasında yargısal merciler
velayet hakkının anneye verildiğini, karar kesinleşmese de çocuğun iadesi
durumunda velayet kararının yok hükmünde sayılacağını ifade ederek infaz
işlemlerini durdurmuşlardır. Ayrıca infaz işlemleri esnasında usul kuralları
sert yorumlanmak ve hatta kapsamları daraltılmak suretiyle başlatılan icrai süreçleri durdurulmuş,başvurucuya
çocuk teslimi yapılmamıştır.
97. Değerlendirmeye esas başka bir unsur ise annenin tutumu
karşısında devletin aldığı tedbirlerdir. Başvurucu baba ile çocuk arasında
şahsi ilişki tesis edilmiş olmasına rağmen başvurucunun ancak icra marifetiyle
çocuğunu görmeye çalıştığı, buna rağmen başarı elde edememesi üzerine anne S.Ç.
hakkında şikâyetçi olduğu gözlemlenmiştir. Şikâyet sonucu anne, icra
tebliğindeki şekil eksiklikleri sebebiyle beraat etmiş ve dolayısıyla
başvurucu, bu girişiminden de sonuç alamamıştır. İşbirliğinden yoksun tutumu
nedeniyle anne hakkında herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır.
98. Başvuruya ilişkin tüm bu unsurlar bir araya getirildiğinde
çocuğun mutad meskenine iadesinekarar
verilmiş ise de yaklaşık dört yıldır kararın infaz edilemediği ortadadır. Somut
olayda idari ve yargısal makamların çocuğun iadesine yönelik bazı tedbirler
aldığı şüphesizdir. Ancak bu tedbirler özellikle kararın infazı aşamasında
yetersiz kalmaktadır. Çocuğun iadesine ilişkin kararın icra edilmemesinde
başvurucunun eski eşinin tutumu önemli rol oynasa da bu tutum iade kararının
mevcut olmasına rağmen çocuğun velayetinin verilmesine ilişkin kararla
desteklenmiştir. Bu nedenle devletin başvurucunun aile hayatına saygı hakkının
korunması için makul tedbirleri almadığı sonucuna varılmaktadır.
99. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence
altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
100. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1)numaralı fıkrası
şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir."
101.Başvurucu 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
102. Başvuruda, aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
103. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
104. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İnegöl 2. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2013/27, K.2013/129 sayılı dava dosyasına) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.