logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hadice Akyürek ve Hasan Akyürek [2.B.], B. No: 2015/13867, 9/5/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HADİCE AKYÜREK VE HASAN AKYÜREK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/13867)

 

Karar Tarihi: 9/5/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucular

:

1. Hadice AKYÜREK

 

 

2. Hasan AKYÜREK

Vekili

:

Av. Aygül DEMİRTAŞ GÖKALP

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlali nedeniyle oluşan zararların tazmini amacıyla 7/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'a istinaden yapılan başvurunun ve anılan başvuruda verilen karar aleyhine açılan davanın olayın kanun kapsamı dışında olduğu gerekçesiyle reddedilmesi ve kasıtlı ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurucular 2015/13867 sayılı başvuruyu 7/8/2015 tarihinde, 2016/8676 sayılı başvuruyu ise 21/4/2016 tarihinde yapmışlardır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Konu yönünden irtibatları nedeniyle başvuruların birleştirilmesine ve incelemenin 2015/13867 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların oğlu F.A. askerlik hizmeti yapmakta iken terhis öncesi aldığıizne istinaden 11/10/1995 tarihinde birliğinden ayrılıp başvurucuların yanına dönmüştür.

9. Başvurucu Hasan Akyürek 26/10/1995 tarihinde evden çıkan F.A.dan bir daha haber alamadıklarını ve yaptıkları aramalara rağmen F.A.yı bulamadıklarını belirterek kendisinin hayatta olup olmadığının tespiti için 31/10/1995 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) bir dilekçe vermiştir. Anılan dilekçe aynı gün Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) havale edilmiştir.

10. Kolluk görevlileri 2/11/1995 tarihinde, başvurucu Hasan Akyürek ile oğlu Fe.A.nın ifadelerini almıştır.

i. Başvurucu Hasan Akyürek ifadesinde, F.A.yı en son diğer oğlu Fe.A.nın gördüğünü ve F.A.nın herhangi bir kimseyle arasında düşmanlık bulunmadığını söylemiştir.

ii. Fe.A. ise 26/10/1995 günü saat 16.00 sıralarında kardeşi F.A.yı akrabaları R.A. ile bir kıraathanede otururken gördüğünü, bir müddet birlikte oturduktan sonra F.A. ile R.A.nın vaktin geç olduğundan bahisle evlerine gitmek için kıraathaneden ayrıldıklarını beyan etmiştir.

11. M.K. isimli bir kişi 9/11/1995 günü saat 09.15 sıralarında Dicle Nehri kıyısında, üzerinde çöpler bulunan bir alanda iki erkek cesedi bulunduğunu Emniyet Müdürlüğüne bildirmiştir. Olay yerine giden kolluk görevlileri, elleri arkadan iple bağlanmış, iki erkek cesediyle karşılaşmışlardır. Daha sonra cesetlerin F.A. ile R.A.ya ait olduğu anlaşılmıştır.

12. Olaydan haberdar edilen Cumhuriyet Başsavcılığı, derhâl konuyla ilgili bir soruşturma başlatmıştır.

A. Ölüm Olayı Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci

13. Cumhuriyet savcısı olay yerinde inceleme yapmıştır.

14. F.A.nın cesedi üzerindeki ölü muayenesi ve otopsi işlemi Diyarbakır Devlet Hastanesinde Cumhuriyet savcısı huzurunda bir hekimce yapılmıştır. Ölü muayenesi ve otopsi işlemine ilişkin tutanakta, F.A.nın iple boğulma sonucu mekanik asfiksiden öldüğü ve ölümün cesedin bulunduğu andan 8-10 saat önce gerçekleştiği belirtilmiştir.

15. Kolluk görevlileri, M.K.nın ifadesini alıp olay yerinin basit bir krokisini çizmişlerdir. M.K. ifadesinde, ölüm olayının aydınlatılmasına imkân verecek herhangi bir beyanda bulunmamıştır.

16. Soruşturma kapsamında başvurucu Hasan Akyürek, Fe.A. ile R.A.nın eşi E.A.nın ifadesi alınmıştır. İfadesi alınanlar birkaç ay öncesinde R.A.nın B.D. isimli bir kişi tarafından bıçaklandığını söylemişlerdir.

17. Cumhuriyet Başsavcılığının bilgi talebi üzerine Emniyet Müdürlüğü 20/11/1995 tarihli yazıyla ölenlerin siyasi kayıtlarının olmadığını, olayın ideolojik amaçla gerçekleştirildiğine dair herhangi bir bilgi bulunmadığını bildirmiştir.

18. R.A.nın bıçaklanmasıyla ilgili soruşturma evrakını inceleyen Cumhuriyet savcısı, kolluk görevlilerinden B.D.nin konuyla ilgili olarak ifadesinin alınmasını istemiştir.

19. B.D. 4/12/1995 tarihinde alınan ifadesinde F.A. ve R.A.yı kendisinin öldürmediğini beyan etmiştir.

20. Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/1999 ve 3/1/2000 tarihlerinde daimî arama kararı vererek Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğünden şüphelileri yakalama işleminin aralıksız sürdürülmesini ve yapılan işlemler hakkında üç ayda bir haber verilmesini istemiştir.

21. Faillerin yakalanmasına yönelik çalışmaların devam ettiği yönünde, belirsiz aralıklarla düzenlenen tutanaklar Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

22. Cumhuriyet Başsavcılığı, yirmi yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle 19/11/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (kovuşturmasızlık kararı) vermiştir.

23. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla F.A.nın terör amacıyla öldürüldüğünü ve ölüm olayıyla ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini belirtip kovuşturmasızlık kararına itiraz etmişlerdir.

24. Başvurucuların itirazı, Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/2/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

25. Anılan karar 24/3/2016 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş olup başvurucular 21/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. 5233 sayılı Kanun'a İstinaden Yapılan Başvuruyla İlgili Süreç

26. Başvurucular, Diyarbakır Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığına (Zarar Tespit Komisyonu) verdikleri 27/7/2005 tarihli dilekçeyle yakınlarının ölümü nedeniyle uğradıklarını iddia ettikleri zararların tazminini talep etmişlerdir.

27. Zarar Tespit Komisyonu, F.A.nın ölümüne neden olan olayın terör/siyasi amaçla işlendiğine dair herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı, bu nedenle olayın 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar vermiştir.

28. Başvurucular, Zarar Tespit Komisyonunca verilen kararın iptali için Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) iptal davası açmışlardır.

29. İdare Mahkemesi 29/2/2008 tarihinde, Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen ceza soruşturması sonucunda F.A.nın öldürülme sebebi ortaya çıkabileceğinden soruşturmanın sonucunun beklenmesi gerektiği gerekçesiyle Zarar Tespit Komisyonunca verilen kararın iptaline karar vermiştir.

30. Diyarbakır Valiliğinin talebi üzerine temyiz incelemesi yapan Danıştay Onbeşinci Dairesi (Daire) 10/9/2012 tarihinde, F.A.nın öldürülmesi olayının terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle meydana geldiği hususunun açıkça ortaya konulamadığı gerekçesiyle İdare Mahkemesince verilen kararın bozulmasına karar vermiştir.

31. Bozma sonrası yaptığı yargılama sonunda İdare Mahkemesi, Daire kararında belirtilen gerekçeyle davanın reddine karar vermiştir.

32. Başvurucuların talebi üzerine Dairece yapılan temyiz incelemesi neticesinde onama kararı verilmiş, başvurucuların bu karara yönelik karar düzeltme istemleri de Daire tarafından 21/5/2015 tarihinde reddedilmiştir.

33. Nihai karar başvurucular vekiline 9/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 7/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

34. 5233 sayılı Kanun’un "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir."

35. 5233 sayılı Kanun’un "Kapsam" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmışöyledir:

“Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.

...”

36. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik "Karşılanacak zararlar" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

 “Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır:

...

b) ...[Ö]lüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri.”

37. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1., 3. ve 4. maddeleri şöyledir:

"Madde 1 - (Değişik fıkra: 15/07/2003 - 4928 S.K./20. md.) Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.

Madde 3 - (Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 2.Mad)

26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır.

Madde 4 - (Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 3.Mad)

Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:

a) Türk Ceza Kanununun 79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148, 149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200, 202, 204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265, 294, 300, 316, 317, 318 ve 319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.

b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan suçlar.

c) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.

ç) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.

d) Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde, olağanüstü halin ilanına neden olan olaylara ilişkin suçlar.

e) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 inci maddesinde tanımlanan suç."

38. Ayrıca konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin bilgiler Anayasa Mahkemesinin Sultani Acar (B. No: 2014/16344, 22/3/2018, §§ 29-61) başvurusu hakkında verdiği kararda yer almaktadır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

39. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

40. Başvurucular 5233 sayılı Kanun'a istinaden yaptıkları başvuru hakkında yürütülen süreçle ilgili olarak;

i. Kusursuz sorumluluk ve sosyal risk ilkeleri gereğince devletin tüm vatandaşlarına güvenlik sağlamak zorunda olduğunu ve güvenliğin sağlanamadığı durumlarda meydana gelen zararların devletçe karşılanması gerektiğini,

ii. Olağanüstü hâl döneminde güvenlik sağlanamaması nedeniyle yakınlarının öldüğünü,

iii. Meydana gelen ölüm olayının terör eylemi ya da terörle mücadele kapsamındaki faaliyetler sebebiyle meydana gelip gelmediği hususunda devletin etkili bir soruşturma yürütmekle yükümlü olduğunu,

iv. Anılan yükümlülük yerine getirilmeden ölüm olayının 5233 sayılı Kanun kapsamında kalmadığı gerekçesiyle başvurularının reddedildiğini,

v. Ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesinin sorumlusunun kendileri olmadığını,

vi. 5233 sayılı Kanun'da ölüm nedeniyle uğranılan zararlar ile cenaze giderlerinin tazmin edilmesinin öngörüldüğünü ileri sürerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 2. ve 13. maddelerinin ihlal edildiğinden yakınmışlardır.

41. Başvurucular; yakınlarının ölümü hakkında yürütülen ceza soruşturması süreciyle ilgili şikâyetlerini dile getirirken öncelikli olarak olayın meydana geldiği dönemdeki faili tespit edilemeyen olaylardan yola çıkıp terörle mücadele kapsamında güvenlik güçlerince insanların öldürüldüğünü ve bu suçların failleri hakkında cezasızlık politikası izlendiğini, aynı zaman diliminde bir terör örgütü mensuplarınca da siyasi amaçla cinayetler işlendiğini ve öldürülme şekli dikkate alındığında yakınlarının da siyasi saikle, terör faaliyeti kapsamında öldürüldüğünü iddia etmişlerdir. Bundan başka başvurucular yirmi yıl süreyle yürütülen ceza soruşturmasında kayda değer bir ilerleme sağlanamadığını, soruşturmaya konu suçun insanlığa karşı işlenen bir suç olması sebebiyle dava zamanaşımı süresine tabi olmadığını ve soruşturmanın etkisiz bir biçimde yürütüldüğünü öne sürmüşlerdir. Son olarak kusursuz sorumluluk ve sosyal risk ilkelerinden bahsederek vatandaşlara güvenliğin sağlanamadığı durumlarda oluşan zararların devletçe karşılanması gerektiğini ifade etmişlerdir.

B. Değerlendirme

42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi, başvurucuların iddialarının özünün yakınlarının yaşam hakkının korunmadığına ve siyasi saikle terör faaliyeti kapsamında öldürüldüğü ileri sürülen yakınlarının ölümü hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmadığına yönelik olduğunu dikkate alarak başvurunun yalnızca yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği kanısındadır.

43. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."

44. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

1. İncelemenin Kapsamı

45. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesini Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirerek devlete üç tür yükümlülük yükleyecek şekilde yorumlamış ve bu yükümlülüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin değerlendirmelerinde gözönüne alacağı ilkeleri belirlemiştir. Bu yükümlülüklerden ilki kasıtlı ve hukuka aykırı olarak öldürmeme yükümlülüğü (negatif yükümlülük), ikincisi her türlü tehlikeye karşı bireylerin yaşam hakkını koruma yükümlülüğü (pozitif yükümlülüğün maddi boyutu), üçüncüsü ise doğal olmayan her ölümle ilgili etkili soruşturma yükümlülüğüdür (pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu). Bireysel başvurunun yaşam hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için kamu makamlarının yaşam hakkının koruma alanına kasıtlı eylemleri veya ihmal suretiyle tezahür eden eylemsizlikleri ile bir müdahalesinin gerçekleştiği iddia edilmelidir. Başka bir anlatımla yaşam hakkı kapsamında yapılacak bir inceleme ancak yetkili makamların kusura dayalı sorumluluğunun ileri sürüldüğü hâllerde söz konusudur. Bir ölümden kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince sorumlu olunduğunun ileri sürülmesi hâlinde ise bireysel başvurunun açıklanan gerekçelerle yaşam hakkından incelenebilmesi mümkün değildir (Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, §§ 58, 59).

46. Bu açıklamalar çerçevesinde somut başvuruya bakıldığında başvurucuların üç husustan şikâyet ettiği görülmektedir. İlk iki şikâyet, F.A.nın yaşamının devletçe korunmadığına ve siyasi saikle terör faaliyeti kapsamında öldürüldüğü iddia edilen F.A.nın ölümüyle ilgili ceza soruşturmasının etkisizliğine ilişkin iken üçüncü şikâyet, meydana gelen ölüm olayından kusursuz sorumluluk ve sosyal risk ilkeleri gereğince devletin sorumlu olduğuna dairdir. Başvurucuların ilk iki şikâyetinin devletin koruma ve etkili soruşturma yükümlülükleri kapsamında incelenmesi gerektiği açıktır. Ne var ki başvurucuların üçüncü şikâyetinin yukarıda da izah edildiği gibi yaşam hakkı kapsamında incelenmesi mümkün değildir. Bu nedenle başvurucuların üçüncü şikâyetleriyle ilgili bir değerlendirme yapılmamıştır.

2. Yaşam Hakkının İhlaline Kasten Sebebiyet Verildiğine İlişkin İddia

47. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).

48. Bununla birlikte başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77)

49. Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her davanın şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 87).

50. Öte yandan soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da başvuruculardan beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88).

51. Somut olayda, yaşanan elim hadiseyle ilgili resen soruşturma başlatılmış; ölü muayene ve otopsi işlemleri yapılmış; olay yeri incelenmiş ve olayla ilgili bilgi sahibi olabilecek birkaç kişinin ifadesine başvurulmuş ise de 1995 yılından sonra Cumhuriyet Başsavcılığınca olayın aydınlatılmasına ve faillerin tespitine yönelik herhangi bir soruşturma işlemi yapılmamış; yalnızca faillerin tespitine çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince belirsiz aralıklarla tutulan ve zamanla sıradan hâle gelen tutanaklar soruşturma evrakları arasına alınmıştır.

52. F.A.nın öldürülmesi ile ilgili şikâyetlerini yetkili makamlara iletmede veyasoruşturmanınetkisizliğiyleilgilibireyselbaşvuruyapmadagüçlükçektikleriyönünde herhangi bir iddiaları bulunmayan başvurucular, yaşanan elim olayla ilgili yetkili makamlardan soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı herhangi bir talepte bulunmamışlardır. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici bir gelişme yaşanmamış ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı bir tedbir de alınmamıştır. Buna rağmen en başından itibaren etkili ve yeterli bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz ederek soruşturmanın etkisizliğinin zaten farkında olduklarını ortaya koyan başvurucular, bireysel başvuru yapmak için kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini ve bu karara yaptıkları itirazın sonuçlanmasını beklemişlerdir.

53. 1995 yılından sonra olayın aydınlatılmasına ve faillerin tespitine yönelik herhangi bir soruşturma işleminin yapılmaması nedeniyle başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak için soruşturmanın sonuçlanmasını beklemelerinin gerekmediğini ve bireysel başvuruların kabul edilmeye başlandığı 23/9/2012 tarihinden sonra başvuru yapma imkânlarının bulunduğunu dikkate alan Anayasa Mahkemesi, 21/4/2016 tarihinde yapılan başvurunun süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.

54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Kamu Görevlilerinin İhmalî Davranışlarıyla Yaşam Hakkının İhlaline Sebebiyet Verdiklerine İlişkin İddia

55. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Ayrıca devlet, anılan yükümlülük kapsamında bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten korumalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).

56. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda kamu makamlarının makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri 53).

57. Devletin olağanüstü hâl döneminde yeterli düzeyde güvenlik sağlayamaması nedeniyle yakınlarının öldüğünü, diğer bir deyişle kamu görevlilerinin yaşamı korumak için makul ölçüler çerçevesinde idari tedbirler alma konusunda ihmalkârlık yaptığını ileri süren başvurucular somut başvuruyu 5233 sayılı Kanun'a istinaden yaptıkları başvurunun ve anılan başvuruda verilen karar aleyhine açılan davanın reddedilmesi üzerine yapmışlardır. Başvurucular, yakınlarının ölümü nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi ve manevi zararların tazmini için genel hükümlere göre idari yargı mercilerinde tam yargı davası açmayı tercih etmedikleri gibi genel hükümlere göre başvurulabilecek tam yargı davası yolunun somut olayın kendine özgü koşullarına göre şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek nitelikte olmadığını da iddia etmemişlerdir.

58. Danıştayın konuyla ilgili yerleşik içtihadı da gözönüne alındığında 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda ve bu başvurularda verilen kararlar aleyhine açılan idari davalarda doğrudan kusursuz sorumluluğa ilişkin bir değerlendirme yapılmakta, idarenin yapması gerekenleri yapmadığı iddiası (kusur sorumluluğu) değerlendirilmemektedir. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin bu tazminat yolunu devletin yaşamı koruma yükümlülüğü ile bu yükümlülük kapsamında belirlediği ilkeler çerçevesinde inceleyip ilgili idari ve adli makamların vardıkları sonuçları bu bağlamda değerlendirebilmesi mümkün değildir (Aziz Biter ve diğerleri, §§ 74, 75). Zira anılan tazminat yolu, başvurucuların şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek nitelikte değildir.

59. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinden önce başvurulan tazminat yolunun en azından özü itibarıyla ihlali tespit edebilecek nitelikte bir başvuru yolu olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, başvurucuların söz konusu şikâyetleri açısından gerekli başvuru yolunu tüketmeden bireysel başvuruda bulundukları sonucuna ulaşılmıştır.

60.Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kamu görevlilerinin ihmalî davranışlarıyla yaşam hakkının ihlaline sebebiyet verdiklerine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Hadice Akyürek ve Hasan Akyürek [2.B.], B. No: 2015/13867, 9/5/2019, § …)
   
Başvuru Adı HADİCE AKYÜREK VE HASAN AKYÜREK
Başvuru No 2015/13867
Başvuru Tarihi 7/8/2015
Karar Tarihi 9/5/2019
Birleşen Başvurular 2016/8676

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlali nedeniyle oluşan zararların tazmini amacıyla 7/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun a istinaden yapılan başvurunun ve anılan başvuruda verilen karar aleyhine açılan davanın olayın kanun kapsamı dışında olduğu gerekçesiyle reddedilmesi ve kasıtlı ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Kayıp vakaları Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması Süre Aşımı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5233 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 1
2
7
3713 Terörle Mücadele Kanunu 1
3
4
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi