TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALTUN AYHAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/13868)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Altun
AYHAN
|
|
:
|
2. Barış AYHAN
|
|
:
|
3. Emin AYHAN
|
|
:
|
4. Emine AYHAN
|
|
:
|
5. Sariye AYHAN
|
|
:
|
6. Şayle
BİNGÖL
|
|
:
|
7. Şervan
AYHAN
|
|
:
|
8. Yünüs
AYHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Fethi GÜMÜŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltına alındığı ileri sürülen kişinin öldürülmüş
hâlde bulunması olayının etkili soruşturulmaması ve açılan tam yargı davasının
makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle, ayrıca
Ulusal Yargı Ağı Projesi Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla ve Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) ile Diyarbakır 2. İdare
Mahkemesinden (Mahkeme) temin edilen soruşturma ve yargılama dosyalarındaki
bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucuların eşi ve babası olan 1948 doğumlu R.A.
26/10/1995 günü arkadaşı F.A. ile birlikte yürürken başvurucuların iddiasına
göre sivil giyimli, ellerinde telsiz bulunan polislerce kimlik kontrolü
yapılmasından sonra arabaya bindirilmiş, 9/11/1995 tarihinde ise Diyarbakır il
merkezine 5 km uzakta ölü olarak bulunmuştur.
A. Ceza Soruşturması Süreci
7. 9/11/1995 günü saat 09.15 civarlarında eski Mardin yolu
çıkışında iki erkek cesedi bulunduğunun Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğüne
(Emniyet Müdürlüğü) bildirilmesi üzerine aynı gün olay yerine intikal eden kolluk
görevlilerince tutulan Olay Yeri Tutanağı'na göre her
iki şahsın elleri arkadan bağlıdır ve boğazlarında boğulma nedeniyle oluştuğu
değerlendirilen izler bulunmaktadır.
8. Durumun saat 10.30 sıralarında bildirildiği Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından olay hakkında resen soruşturma başlatılmış ve
Cumhuriyet savcısı olay yerine saat 10.50 civarında intikal etmiştir.
Cumhuriyet savcısı tarafından da Olay Yeri Tespit Tutanağı düzenlenmiş, olay
yerinin basit krokisi çizilmiş ve cesetler üzerinde aynı gün otopsi işlemi
gerçekleştirmiştir.
9. Otopsi işlemi sonucunda düzenlenen rapora göre R.A.nın vücudunun çeşitli yerlerinde ölümünden 12-18 gün
öncesinde oluştuğu değerlendirilen ekimozlar ve
yaralar bulunmaktadır ve kesin ölüm nedeni ası sonucu mekanik asfiksidir.
10. Cumhuriyet Başsavcılığı 13/11/1995 tarihli müzekkeresiyle
Emniyet Müdürlüğünden R.A.nın öldürülmesinin siyasi cinayet niteliğinde olup
olmadığını sormuş, Emniyet Müdürlüğü olayın ideolojik amaçlı olduğuna dair
herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığını bildirmiştir.
11. Başvuruculardan Emine Ayhan, Cumhuriyet Başsavcılığında
verdiği 24/11/1995 tarihli beyanında özetle eşinin neden öldürüldüğünü net
olarak bilmediğini fakat köyden göç edip gelmelerinden sonra kendilerini
sevmeyen kişilerin eşini devlete ispiyonlamış olabileceğini, eşinin devlet
karşıtı olduğu zannıyla götürülmüş olabileceğini ifade etmiştir.
12. Cumhuriyet Başsavcılığı 1/12/1995 tarihli müzekkeresiyle
Emniyet Müdürlüğünden olayın faillerinin sıkı bir şekilde araştırılarak R.A.nın önceden husumeti olan, D. ailesindeki ilgisi
olabilecek şahısların ifadelerinin alınmasını talep etmiştir.
13. Cumhuriyet Başsavcılığı R.A.nın
10/7/1995 tarihinde, kız kaçırma olayı nedeniyle arasında husumet bulunan B.D.
tarafından bıçaklanması olayıyla ilgili soruşturma dosyasını temin etmiş ve B.D.nin olay nedeniyle yargılanarak mahkûm olduğunu tespit
etmiştir.
14. Emniyet Müdürlüğü, Cumhuriyet Başsavcılığının talebine
istinaden bıçakla yaralama olayının faili olan B.D.nin
ifadesini 4/12/1995 tarihinde almıştır. B.D. her ne kadar aralarındaki
husumetten dolayı şahsı bıçaklasa da öldürme olayıyla hiçbir ilgisinin
bulunmadığını söylemiştir.
15. Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/1999 tarihinde olay hakkında
daimî arama kararı vermiştir. Bu aşamadan sonra Cumhuriyet Başsavcılığı ile
Emniyet Müdürlüğü arasında olayın faillerinin araştırılmaya devam edilmesi
talimatını içeren ve karşılığında olayın faillerinin araştırılmaya devam
edildiği yönünde cevaplar içeren mutat yazışmalar yapılmıştır. Başvuru
dosyasının incelenmesinden bu yöndeki son yazışma tarihinin 9/2/2015 olduğu
anlaşılmıştır.
16. Dosya kapsamında sunulan belgelerin incelenmesinden
başvurucular vekili tarafından tutulan, 31/8/2001 tarihli bir tutanak tespit
edilmiştir. Söz konusu tutanakta, başvurucu Emine Ayhan'ın 31/8/2001 günü
bürosuna gelerek eşi R.A.nın devlet tarafından
öldürüldüğünü beyan ettiği ve yanında tanık olarak başvuruculardan Emin Ayhan
ile M.K.yı getirdiği yazılıdır. Tutanakta; Emin
Ayhan'ın babasıyla kıraathanede oturduğunu, sonra babasının diğer maktul F.A.
ile, kendisinin de M.K. ile yürümekteyken kırmızı, R. marka bir arabanın
babasının yanına yanaştığını, içindeki şahısların kimlik kontrolü yaptıklarını,
tanımadığı bu şahısların ellerinde telsiz ve silah olduğunu, her hâllerinden
sivil polis olduklarının belli olduğunu, babasıyla F.A.yı
arabaya bindirdiklerini, kendilerinin bu tür olayların yaşadıkları bölgede
hayatlarının bir parçası hâline gelmesi nedeniyle babasını bir süre sonra
bırakacaklarını düşündüğünü beyan ettiği, diğer tanık M.K.nın
da Emin Ayhan'ın beyanlarını tasdik ettiği yazılmıştır.
17. Cumhuriyet Başsavcılığı 2/10/2001 tarihli belge ile,
başvurucuların vekili tarafından olay hakkında yürütülen soruşturma hakkında
bilgi talep edilmesi üzerine kendisine faillerin yakalanması çalışmalarına
devam edildiğini bildirmiştir.
18. Başvuru dosyasının incelenmesinden başvurucular vekilinin
bireysel başvuru tarihi olan 6/8/2015 tarihinden sonra 18/11/2015 tarihinde
Cumhuriyet Başsavcılığına olay hakkında yürütülen soruşturma hakkında bilgi
talebi içeren dilekçe sunduğu, Cumhuriyet Başsavcılığının da aynı gün
soruşturmanın derdest olduğu yönünde cevap verdiği görülmüştür.
19. Cumhuriyet Başsavcılığı 19/11/2015 tarihinde olayın siyasi
cinayet niteliğinde olduğuna dair herhangi bir bilgi ya da belge bulunmadığına
da değinerek zamanaşımının dolduğundan bahisle kovuşturmaya yer olmadığına
kararı vermiştir.
20. Başvurucular 15/12/2015 ve 23/12/2015 tarihli dilekçelerle
özet olarak R.A.nın var olduğu ileri sürülen Jandarma
İstihbarat Terörle Mücadele (JİTEM) tarafından öldürüldüğü yönünde belirtiler
olduğunu, soruşturmanın daimî aramaya alınarak üç ayda bir mutat yazışma
yapılmak suretiyle yirmi yıl boyunca etkisiz olarak yürütüldüğünü belirterek
anılan karara itiraz etmiştir.
21. Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 10/2/2016 tarihli
kararıyla itirazı reddetmiştir.
B. Tam Yargı Davası
Süreci
22. Başvuruculardan Emine Ayhan 28/10/2004 tarihinde, 27/7/2004
tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde Diyarbakır Valiliği Zarar
Tespit Komisyonuna (Zarar Tespit Komisyonu) başvurmuş ve eşinin gözaltına
alındıktan sonra ölü olarak bulunduğunu, olay hakkında Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) de başvuruda bulunduğunu belirterek tazminat talep etmiştir.
23. Dosyanın incelenmesinden başvuruculardan Emine Ayhan'ın AİHM
nezdindeki başvurusunun R.A.nın cesedinin bulunduğu
9/11/1995 tarihiyle başvuru tarihi olan 14/11/2001 tarihi arasındaki süre
gözetilerek yürütülen soruşturmanın etkisizliğinin önceden fark edilmiş olması
gerektiği, dolayısıyla başvurucunun bu konuda özensiz davrandığı belirtilerek
kabul edilemez bulunduğu anlaşılmıştır.
24. Zarar Tespit Komisyonu 27/2/2006 tarihinde, olaya dair
soruşturmanın Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca değil
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütüldüğü, faili meçhul öldürme olayının siyasi
yahut terör amaçlı olduğuna ilişkin belge bulunmadığı, başvurucuların da böyle
bir belge sunmadığı, dolayısıyla olayın ilgili kanun kapsamına girmediği
gerekçesi ile talebi reddetmiştir.
25. Başvurucular, söz konusu ret kararına karşı Mahkemede
kararın iptali ve tazminat ödenmesi talebiyle dava açmıştır.
26. Mahkeme 28/12/2007 tarihli ara kararıyla olaya ilişkin
soruşturma dosyasını Cumhuriyet Başsavcılığından temin ederek incelemiştir.
27. Mahkeme 28/5/2008 tarihinde, olaya dair soruşturmanın
derdest olduğu, soruşturmanın sonucuna göre şahsın ölümü nedeniyle 5233 sayılı
Kanun kapsamında karşılanması gereken bir zarar bulunup bulunmadığının tespit
edilmesi gerekirken Zarar Tespit Komisyonu tarafından talebin reddine karar
verilmesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle kararın iptaline, manevi
tazminat talebinin de reddine karar vermiştir.
28. Anılan karar, Danıştay Onbeşinci
Dairesinin (Daire) 10/9/2012 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma gerekçesinde,
olayın faili meçhul olması ve terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle gerçekleştiğinin somut olarak ortaya
konulamamasından Zarar Tespit Komisyonu kararının hukuka uygun olduğu ifade
edilmiştir.
29. Mahkeme 30/5/2013 tarihli kararıyla Dairenin gerekçesini
aynen benimseyerek davanın reddine karar vermiştir.
30. Karar, Dairenin 25/12/2013 tarihli kararıyla onanmış olup karşıoyda; olayın terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin
devletin etkin soruşturmayla ortaya çıkarması şeklindeki pozitif yükümlülüğü
içinde olduğu fakat bu yükümlülüğün yerine getirilemediği gözetildiğinde ölüm
olayı ile 5233 sayılı Kanun'un çıkarılış amacı arasında illiyet bağının
bulunduğu, dolayısıyla davanın reddine karar verilmemesi gerektiği belirtilmiştir.
31. Başvurucuların karar düzeltme talebi de Dairenin 21/5/2015
tarihli kararıyla karşıoyla reddedilmiştir.
32. Nihai karar başvuruculara 8/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucular 6/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
33. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin
bilgiler Anayasa Mahkemesinin Özeyir Kocakaya (B. No: 2014/1457, 14/11/2018, §§
26-38) başvurusu hakkında verdiği kararda yer almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiği İddiası
1- Başvurucuların İddiaları
35. Başvurucular yakınlarının kolluk görevlileri tarafından
gözaltına alındıktan sonra öldürüldüğünü, olayla ilgili yürütülen soruşturma ve
tam yargı davasının makul sürelerde sonuçlandırılmadığını ve yakınlarının etnik
kimliği nedeniyle öldürülmesi yanında açtıkları tam yargı davasının da bu
nedenle reddedildiğini belirterek yaşam hakkıyla ayrımcılık yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
" Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
37. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, devlet
görevlileri ile bazı irtibatları bulunduğu ileri sürülen kişilerce yakınlarının
öldürüldüğüne ve bu konuda etkin bir soruşturma yürütülmediğine ilişkindir. Bu
nedenle iddialar, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
kapsamında incelenmiştir.
39. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ile
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 14. maddesinde düzenlenen
ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların soyut olarak değerlendirilmesi
mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak
ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
40. Ancak bu şekilde ileri sürülen ayrımcılık iddiasının
incelenebilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik
farklı uygulamaların meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil
vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123,
2/10/2013, § 50).
41. Somut olayda ise başvurucuların yakınlarının etnik kimliği
nedeniyle söz konusu eyleme maruz kaldığı ve açtıkları davanın reddedildiği
yönündeki iddialarını temellendirecek somut bulgu ve kanıtları ortaya
koyamadıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak
ileri sürülen ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkin herhangi
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
42. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan olay sonucunda ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular, müteveffanın eşi ve çocuklarıdır. Bu
nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
43. Başvuruda başvuru ehliyeti ile ilgili bir eksiklik
bulunmamakla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları bakımından
da incelenmesi gerekir. Bu kapsamda, ileri sürülen iddiaya ilişkin etkili
başvuru yolu tespit edildikten sonra bireysel başvurunun bu yol tüketildikten
sonra ve süresi içinde yapılıp yapılmadığı belirlenecektir.
44. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
46. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
47. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan Anayasa ve Kanun
maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel
başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare
olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20). Temel hak ve
özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin
ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve
yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu
makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
48. Diğer taraftan tüketilmesi gereken başvuru yolları,
başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir
çözüm sağlayabilecek nitelikte olmalıdır. Ayrıca başvuru yollarını tüketme
kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının
varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, §
28).
49. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif
ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 50).
50. Bu noktada devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin yönü bulunmakla birlikte bu usul
yükümlülüğünün olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte
soruşturmalarla yerine getirilebileceği ancak kasıtlı eylemler sonucunda
meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin
sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir
cezai soruşturma yürütme yükümlülüğünün bulunduğu belirtilmelidir. Bu tür
olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım
veya tazminata hükmedilmesi ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını
ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§ 55). Ayrıca bu tür iddiaların ileri
sürüldüğü olaylarda soruşturmaların temel amacının yaşam hakkını koruyan
hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve gerçekleşen ölüm nedeniyle varsa
sorumluların hesap vermelerini sağlamak olduğunu belirtmek gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
51. Somut olayda da başvuru formu, ceza soruşturması sırasında
ileri sürülen iddialar ve kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz dilekçeleri
bir bütün olarak değerlendirildiğinde (bkz. §§ 16, 20) başvurucuların
yakınlarının yaşam hakkının güvenlik güçleri ile birlikte hareket eden
kişilerin kasıtlı eylemleri sonucu ihlal edildiğini ileri sürdükleri
anlaşılmıştır.
52. Bu durumda somut olayda ileri sürülen iddialar açısından
makul bir başarı şansı sunabilecek yani olayın gerçekleşme koşullarını
aydınlatıp maddi gerçeği ortaya çıkarabilecek ve gerektiğinde varsa olayın
sorumlularının cezai yaptırıma maruz kalmasını sağlayabilecek başvuru yolunun
ceza soruşturması yolu olduğu sonucuna varılmıştır (aynı yönde değerlendirme
için bkz. Özeyir Kocakaya, §
57). Nitekim terör ve terörle mücadele kapsamında meydana geldiği ileri sürülen
maddi zararların giderilmesi amacına hizmet eden ve bu maddi zararlara dair bir
çözüm yolu olan, 5233 sayılı Kanun'a dayalı olarak açılan tam yargı davası da
başvurucuların şikâyetlerinin bu Kanun kapsamında kalmadığı değerlendirilerek
reddedilmiştir.
53. Kamu görevlilerinin yaşam hakkını kasten ihlal ettiği
durumlarda yalnızca tazminat ödenmesi kamu görevlilerinin kişilerin yaşam hakkını
ihlal etmeleri ihtimalini artırabilmesinin yanı sıra öldürmemeye ilişkin yasal
düzenlemelerin uygulamadaki etkinliğinin azalmasına sebep olabilecektir (aynı
yöndeki değerlendirme için bkz. Özeyir Kocakaya, § 58). Dolayısıyla, somut olaydaki tam
yargı davasının -ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın- başvurucuların
şikâyetleri açısından etkili bir başvuru yolu olarak kabul edilemeyeceği
değerlendirilmiş ve somut başvuruda başvuru yollarının tüketilmesi kuralı
bakımından yapılan incelemede ceza soruşturması esas alınmıştır.
54. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin içtihadına göre yaşam hakkı
ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme
yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın
makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl
sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma
mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
55. Ancak başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine
rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa,
başlatılmakla birlikte soruşturmada bir ilerleme yoksa veya soruşturma bir süre
ilerleme kaydettikten sonra herhangi bir nedenle etkisiz bir hâl almışsa
başvuruculardan soruşturmanın sonucunu mutlaka beklemelerini istemek makul
olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma
yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren
bireysel başvuruda bulunabilirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77).
56. Diğer taraftan başvurucuların yetkili makamlara müracaat
etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa,
başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl
almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul
olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve
şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira
soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden
başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Böyle bir durumda başvurucular,
etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları
gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar.
Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman
farkına varmaları gerektiği, her davanın şartlarına bağlı olarak
değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat
Azizoğlu, B. No: 2014/15732,
24/1/2018, § 87).
57. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici
gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini
sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını
tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi
soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına
vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel
başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
§ 88).
58. Soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark
edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp
zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmesinin beklenmesi hâlinde soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun
zaman gerçeklerin ortaya çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle
getirecektir. Böylesi bir durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve
pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam
hakkının usul boyutu yönünden yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya
karar veremeyecek ve şartları gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip
tazminata hükmedebilecektir. Oysa ölüm olayının sebep ve koşulları ile
sorumluların tespitine imkân veren etkinlikte bir soruşturma yapılması ve
gerektiği takdirde sorumluların caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için
yeniden yargılamaya karar verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin
önlenmesinde oynadığı rolün önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 89;
Sultani Acar, B. No: 2014/16344,
22/3/2018, § 86).
59. Başvuruya konu olayda olay yeri kolluk görevlilerince ve
Cumhuriyet Başsavcılığınca incelenmiş, gerekli müşteki ve tanık beyanları ile R.A.nın önceden husumeti bulunan şahsın ifadesi alınmış,
yaralama olayına dair soruşturma dosyası incelenmiştir. Emniyet Müdürlüğünden
olayın siyasi niteliği bulunup bulunmadığı sorulmuştur. Sonraki süreçte
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın faillerinin belirlenebilmesini ve
dolayısıyla soruşturmanın etkililiğini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma
işlemi yapılmamış, yalnızca faillerin tespitine çalışılması yönünden kolluk
güçlerine müzekkereler yazılması ve faillerin aranmasına devam edildiği yönünde
kolluk görevlilerince düzenli olmayan aralıklarla düzenlenen matbu tutanakların
soruşturma dosyasına konulmasıyla yetinilmiştir.
60. Cumhuriyet Başsavcılığının kolluk güçlerine olayın siyasi
boyutunun bulunup bulunmadığına yönelik 13/11/1995 tarihli müzekkere sonrasında
olayın faillerinin belirlenebilmesini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma
işlemi yapılmamıştır. Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/1999 tarihinde
soruşturmayı daimî aramaya almıştır. Şikâyetini yetkili makamlara iletmede veya
soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektiği
yönünde herhangi bir iddiası bulunmayan başvurucuların da soruşturma sürecinde
yetkili makamlardan soruşturmanın genişletilmesi veya olayla ilgili başka bir
talepte bulunduğuna dair herhangi bir bilgi veya belgeye de rastlanmamıştır.
Yalnızca başvurucu vekili 2001 yılında soruşturmanın akıbeti hakkında bilgi
verilmesi talepli dilekçesini Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiş ve kendisine
soruşturmanın derdest olduğu yönünde cevap verilmiştir (bkz. § 17).
Soruşturmada, ilerleme sağlanacağına dair umut verici bir gelişme yaşanmadığı
gibi soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı bir tedbir de alınmamıştır.
61. Başvurucular bireysel başvuru yapabilmek için kendi inisiyatleriyle açtıkları tam yargı davasının sonucunu
beklemiş ise de söz konusu yolun şikâyetleri açısından makul bir çözüm yolu
sunabilecek ve dolayısıyla da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyu başlatma
sürecini ileri çekmeyi sağlayabilecek etkili bir başvuru yolu olduğu
söylenemeyecektir. Dolayısıyla başvuruda tazminat yolunun sonucunun
beklenmesinin bireysel başvuru süresi üzerinde herhangi bir etkisinin
bulunmadığı sonucuna varılmıştır. (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Özeyir Kocakaya, § 71)
.
62. Soruşturmanın uzun zamandır etkisiz olduğunun açık olduğu
somut başvuruda, başvurucunun bireysel başvuruda bulunmak için soruşturmanın
sonuçlanmasını beklemesinin gerekmediğini dikkate alan Anayasa Mahkemesi
6/8/2015 tarihinde yapılan başvurunun süresinde yapılmış bir başvuru olarak
kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Makul Sürede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
64. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki tazminat
talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari ve yargısal sürecin uzun sürmesi
nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
65. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli
ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
66. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
67. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında
Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı
kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla
31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak
Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir
olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup
bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-36).
68. Ferat Yüksel kararında özetle; anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 33-36). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
69. Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun
kapsamındaki tazminat taleplerine ilişkin yargılamalar bakımından da Tazminat
Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma,
başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı
yönlerinden inceleyerek bu yolun ulaşılabilir, ihlal iddialarıyla ilgili başarı
şansı sunabilen ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olan bir yol olduğunu
değerlendirmiş ve söz konusu ihlal iddiaları bakımından da Tazminat Komisyonuna
başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Zekiye Erol, B. No: 2015/11442,
15/11/2018, §§ 19, 38).
70. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Diğer İhlal İddiaları
72. Başvurucular tam yargı davasının haksız olarak
reddedildiğini iddia etmiştir.
73. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddiaları delillerin takdiri,
somut olayın ve mevzuatın değerlendirilmesine ilişkin bulunduğundan şikâyetin
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında
değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
74. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
75. Somut olayda Danıştay tarafından yukarıda belirtilen gerekçe
ile karar bozulmuş, ilk derece mahkemesince de aynı gerekçe benimsenerek hüküm
kurulmuştur (bkz. §§ 28, 29).
76. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin
değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan
bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.