logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Altun Ayhan ve diğerleri [1.B.], B. No: 2015/13868, 3/7/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALTUN AYHAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/13868)

 

Karar Tarihi: 3/7/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Tuğçe TAKCI

Başvurucular

:

1. Altun AYHAN

 

:

2. Barış AYHAN

 

:

3. Emin AYHAN

 

:

4. Emine AYHAN

 

:

5. Sariye AYHAN

 

:

6. Şayle BİNGÖL

 

:

7. Şervan AYHAN

 

:

8. Yünüs AYHAN

Vekili

:

Av. Fethi GÜMÜŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gözaltına alındığı ileri sürülen kişinin öldürülmüş hâlde bulunması olayının etkili soruşturulmaması ve açılan tam yargı davasının makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/8/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle, ayrıca Ulusal Yargı Ağı Projesi Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) ile Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinden (Mahkeme) temin edilen soruşturma ve yargılama dosyalarındaki bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucuların eşi ve babası olan 1948 doğumlu R.A. 26/10/1995 günü arkadaşı F.A. ile birlikte yürürken başvurucuların iddiasına göre sivil giyimli, ellerinde telsiz bulunan polislerce kimlik kontrolü yapılmasından sonra arabaya bindirilmiş, 9/11/1995 tarihinde ise Diyarbakır il merkezine 5 km uzakta ölü olarak bulunmuştur.

A. Ceza Soruşturması Süreci

7. 9/11/1995 günü saat 09.15 civarlarında eski Mardin yolu çıkışında iki erkek cesedi bulunduğunun Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) bildirilmesi üzerine aynı gün olay yerine intikal eden kolluk görevlilerince tutulan Olay Yeri Tutanağı'na göre her iki şahsın elleri arkadan bağlıdır ve boğazlarında boğulma nedeniyle oluştuğu değerlendirilen izler bulunmaktadır.

8. Durumun saat 10.30 sıralarında bildirildiği Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay hakkında resen soruşturma başlatılmış ve Cumhuriyet savcısı olay yerine saat 10.50 civarında intikal etmiştir. Cumhuriyet savcısı tarafından da Olay Yeri Tespit Tutanağı düzenlenmiş, olay yerinin basit krokisi çizilmiş ve cesetler üzerinde aynı gün otopsi işlemi gerçekleştirmiştir.

9. Otopsi işlemi sonucunda düzenlenen rapora göre R.A.nın vücudunun çeşitli yerlerinde ölümünden 12-18 gün öncesinde oluştuğu değerlendirilen ekimozlar ve yaralar bulunmaktadır ve kesin ölüm nedeni ası sonucu mekanik asfiksidir.

10. Cumhuriyet Başsavcılığı 13/11/1995 tarihli müzekkeresiyle Emniyet Müdürlüğünden R.A.nın öldürülmesinin siyasi cinayet niteliğinde olup olmadığını sormuş, Emniyet Müdürlüğü olayın ideolojik amaçlı olduğuna dair herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığını bildirmiştir.

11. Başvuruculardan Emine Ayhan, Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 24/11/1995 tarihli beyanında özetle eşinin neden öldürüldüğünü net olarak bilmediğini fakat köyden göç edip gelmelerinden sonra kendilerini sevmeyen kişilerin eşini devlete ispiyonlamış olabileceğini, eşinin devlet karşıtı olduğu zannıyla götürülmüş olabileceğini ifade etmiştir.

12. Cumhuriyet Başsavcılığı 1/12/1995 tarihli müzekkeresiyle Emniyet Müdürlüğünden olayın faillerinin sıkı bir şekilde araştırılarak R.A.nın önceden husumeti olan, D. ailesindeki ilgisi olabilecek şahısların ifadelerinin alınmasını talep etmiştir.

13. Cumhuriyet Başsavcılığı R.A.nın 10/7/1995 tarihinde, kız kaçırma olayı nedeniyle arasında husumet bulunan B.D. tarafından bıçaklanması olayıyla ilgili soruşturma dosyasını temin etmiş ve B.D.nin olay nedeniyle yargılanarak mahkûm olduğunu tespit etmiştir.

14. Emniyet Müdürlüğü, Cumhuriyet Başsavcılığının talebine istinaden bıçakla yaralama olayının faili olan B.D.nin ifadesini 4/12/1995 tarihinde almıştır. B.D. her ne kadar aralarındaki husumetten dolayı şahsı bıçaklasa da öldürme olayıyla hiçbir ilgisinin bulunmadığını söylemiştir.

15. Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/1999 tarihinde olay hakkında daimî arama kararı vermiştir. Bu aşamadan sonra Cumhuriyet Başsavcılığı ile Emniyet Müdürlüğü arasında olayın faillerinin araştırılmaya devam edilmesi talimatını içeren ve karşılığında olayın faillerinin araştırılmaya devam edildiği yönünde cevaplar içeren mutat yazışmalar yapılmıştır. Başvuru dosyasının incelenmesinden bu yöndeki son yazışma tarihinin 9/2/2015 olduğu anlaşılmıştır.

16. Dosya kapsamında sunulan belgelerin incelenmesinden başvurucular vekili tarafından tutulan, 31/8/2001 tarihli bir tutanak tespit edilmiştir. Söz konusu tutanakta, başvurucu Emine Ayhan'ın 31/8/2001 günü bürosuna gelerek eşi R.A.nın devlet tarafından öldürüldüğünü beyan ettiği ve yanında tanık olarak başvuruculardan Emin Ayhan ile M.K.yı getirdiği yazılıdır. Tutanakta; Emin Ayhan'ın babasıyla kıraathanede oturduğunu, sonra babasının diğer maktul F.A. ile, kendisinin de M.K. ile yürümekteyken kırmızı, R. marka bir arabanın babasının yanına yanaştığını, içindeki şahısların kimlik kontrolü yaptıklarını, tanımadığı bu şahısların ellerinde telsiz ve silah olduğunu, her hâllerinden sivil polis olduklarının belli olduğunu, babasıyla F.A.yı arabaya bindirdiklerini, kendilerinin bu tür olayların yaşadıkları bölgede hayatlarının bir parçası hâline gelmesi nedeniyle babasını bir süre sonra bırakacaklarını düşündüğünü beyan ettiği, diğer tanık M.K.nın da Emin Ayhan'ın beyanlarını tasdik ettiği yazılmıştır.

17. Cumhuriyet Başsavcılığı 2/10/2001 tarihli belge ile, başvurucuların vekili tarafından olay hakkında yürütülen soruşturma hakkında bilgi talep edilmesi üzerine kendisine faillerin yakalanması çalışmalarına devam edildiğini bildirmiştir.

18. Başvuru dosyasının incelenmesinden başvurucular vekilinin bireysel başvuru tarihi olan 6/8/2015 tarihinden sonra 18/11/2015 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına olay hakkında yürütülen soruşturma hakkında bilgi talebi içeren dilekçe sunduğu, Cumhuriyet Başsavcılığının da aynı gün soruşturmanın derdest olduğu yönünde cevap verdiği görülmüştür.

19. Cumhuriyet Başsavcılığı 19/11/2015 tarihinde olayın siyasi cinayet niteliğinde olduğuna dair herhangi bir bilgi ya da belge bulunmadığına da değinerek zamanaşımının dolduğundan bahisle kovuşturmaya yer olmadığına kararı vermiştir.

20. Başvurucular 15/12/2015 ve 23/12/2015 tarihli dilekçelerle özet olarak R.A.nın var olduğu ileri sürülen Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele (JİTEM) tarafından öldürüldüğü yönünde belirtiler olduğunu, soruşturmanın daimî aramaya alınarak üç ayda bir mutat yazışma yapılmak suretiyle yirmi yıl boyunca etkisiz olarak yürütüldüğünü belirterek anılan karara itiraz etmiştir.

21. Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 10/2/2016 tarihli kararıyla itirazı reddetmiştir.

B. Tam Yargı Davası Süreci

22. Başvuruculardan Emine Ayhan 28/10/2004 tarihinde, 27/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Zarar Tespit Komisyonu) başvurmuş ve eşinin gözaltına alındıktan sonra ölü olarak bulunduğunu, olay hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) de başvuruda bulunduğunu belirterek tazminat talep etmiştir.

23. Dosyanın incelenmesinden başvuruculardan Emine Ayhan'ın AİHM nezdindeki başvurusunun R.A.nın cesedinin bulunduğu 9/11/1995 tarihiyle başvuru tarihi olan 14/11/2001 tarihi arasındaki süre gözetilerek yürütülen soruşturmanın etkisizliğinin önceden fark edilmiş olması gerektiği, dolayısıyla başvurucunun bu konuda özensiz davrandığı belirtilerek kabul edilemez bulunduğu anlaşılmıştır.

24. Zarar Tespit Komisyonu 27/2/2006 tarihinde, olaya dair soruşturmanın Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca değil Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütüldüğü, faili meçhul öldürme olayının siyasi yahut terör amaçlı olduğuna ilişkin belge bulunmadığı, başvurucuların da böyle bir belge sunmadığı, dolayısıyla olayın ilgili kanun kapsamına girmediği gerekçesi ile talebi reddetmiştir.

25. Başvurucular, söz konusu ret kararına karşı Mahkemede kararın iptali ve tazminat ödenmesi talebiyle dava açmıştır.

26. Mahkeme 28/12/2007 tarihli ara kararıyla olaya ilişkin soruşturma dosyasını Cumhuriyet Başsavcılığından temin ederek incelemiştir.

27. Mahkeme 28/5/2008 tarihinde, olaya dair soruşturmanın derdest olduğu, soruşturmanın sonucuna göre şahsın ölümü nedeniyle 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanması gereken bir zarar bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekirken Zarar Tespit Komisyonu tarafından talebin reddine karar verilmesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle kararın iptaline, manevi tazminat talebinin de reddine karar vermiştir.

28. Anılan karar, Danıştay Onbeşinci Dairesinin (Daire) 10/9/2012 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma gerekçesinde, olayın faili meçhul olması ve terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle gerçekleştiğinin somut olarak ortaya konulamamasından Zarar Tespit Komisyonu kararının hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir.

29. Mahkeme 30/5/2013 tarihli kararıyla Dairenin gerekçesini aynen benimseyerek davanın reddine karar vermiştir.

30. Karar, Dairenin 25/12/2013 tarihli kararıyla onanmış olup karşıoyda; olayın terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin devletin etkin soruşturmayla ortaya çıkarması şeklindeki pozitif yükümlülüğü içinde olduğu fakat bu yükümlülüğün yerine getirilemediği gözetildiğinde ölüm olayı ile 5233 sayılı Kanun'un çıkarılış amacı arasında illiyet bağının bulunduğu, dolayısıyla davanın reddine karar verilmemesi gerektiği belirtilmiştir.

31. Başvurucuların karar düzeltme talebi de Dairenin 21/5/2015 tarihli kararıyla karşıoyla reddedilmiştir.

32. Nihai karar başvuruculara 8/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 6/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

33. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin bilgiler Anayasa Mahkemesinin Özeyir Kocakaya (B. No: 2014/1457, 14/11/2018, §§ 26-38) başvurusu hakkında verdiği kararda yer almaktadır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiği İddiası

1- Başvurucuların İddiaları

35. Başvurucular yakınlarının kolluk görevlileri tarafından gözaltına alındıktan sonra öldürüldüğünü, olayla ilgili yürütülen soruşturma ve tam yargı davasının makul sürelerde sonuçlandırılmadığını ve yakınlarının etnik kimliği nedeniyle öldürülmesi yanında açtıkları tam yargı davasının da bu nedenle reddedildiğini belirterek yaşam hakkıyla ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

2. Değerlendirme

36. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

" Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

37. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, devlet görevlileri ile bazı irtibatları bulunduğu ileri sürülen kişilerce yakınlarının öldürüldüğüne ve bu konuda etkin bir soruşturma yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle iddialar, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

39. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).

40. Ancak bu şekilde ileri sürülen ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).

41. Somut olayda ise başvurucuların yakınlarının etnik kimliği nedeniyle söz konusu eyleme maruz kaldığı ve açtıkları davanın reddedildiği yönündeki iddialarını temellendirecek somut bulgu ve kanıtları ortaya koyamadıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak ileri sürülen ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkin herhangi bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

42. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan olay sonucunda ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular, müteveffanın eşi ve çocuklarıdır. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

43. Başvuruda başvuru ehliyeti ile ilgili bir eksiklik bulunmamakla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları bakımından da incelenmesi gerekir. Bu kapsamda, ileri sürülen iddiaya ilişkin etkili başvuru yolu tespit edildikten sonra bireysel başvurunun bu yol tüketildikten sonra ve süresi içinde yapılıp yapılmadığı belirlenecektir.

44. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

46. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”

47. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20). Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

48. Diğer taraftan tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmalıdır. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).

49. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

50. Bu noktada devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin yönü bulunmakla birlikte bu usul yükümlülüğünün olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebileceği ancak kasıtlı eylemler sonucunda meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğünün bulunduğu belirtilmelidir. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 55). Ayrıca bu tür iddiaların ileri sürüldüğü olaylarda soruşturmaların temel amacının yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve gerçekleşen ölüm nedeniyle varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamak olduğunu belirtmek gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

51. Somut olayda da başvuru formu, ceza soruşturması sırasında ileri sürülen iddialar ve kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz dilekçeleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde (bkz. §§ 16, 20) başvurucuların yakınlarının yaşam hakkının güvenlik güçleri ile birlikte hareket eden kişilerin kasıtlı eylemleri sonucu ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır.

52. Bu durumda somut olayda ileri sürülen iddialar açısından makul bir başarı şansı sunabilecek yani olayın gerçekleşme koşullarını aydınlatıp maddi gerçeği ortaya çıkarabilecek ve gerektiğinde varsa olayın sorumlularının cezai yaptırıma maruz kalmasını sağlayabilecek başvuru yolunun ceza soruşturması yolu olduğu sonucuna varılmıştır (aynı yönde değerlendirme için bkz. Özeyir Kocakaya, § 57). Nitekim terör ve terörle mücadele kapsamında meydana geldiği ileri sürülen maddi zararların giderilmesi amacına hizmet eden ve bu maddi zararlara dair bir çözüm yolu olan, 5233 sayılı Kanun'a dayalı olarak açılan tam yargı davası da başvurucuların şikâyetlerinin bu Kanun kapsamında kalmadığı değerlendirilerek reddedilmiştir.

53. Kamu görevlilerinin yaşam hakkını kasten ihlal ettiği durumlarda yalnızca tazminat ödenmesi kamu görevlilerinin kişilerin yaşam hakkını ihlal etmeleri ihtimalini artırabilmesinin yanı sıra öldürmemeye ilişkin yasal düzenlemelerin uygulamadaki etkinliğinin azalmasına sebep olabilecektir (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Özeyir Kocakaya, § 58). Dolayısıyla, somut olaydaki tam yargı davasının -ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın- başvurucuların şikâyetleri açısından etkili bir başvuru yolu olarak kabul edilemeyeceği değerlendirilmiş ve somut başvuruda başvuru yollarının tüketilmesi kuralı bakımından yapılan incelemede ceza soruşturması esas alınmıştır.

54. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin içtihadına göre yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).

55. Ancak başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılmakla birlikte soruşturmada bir ilerleme yoksa veya soruşturma bir süre ilerleme kaydettikten sonra herhangi bir nedenle etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu mutlaka beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren bireysel başvuruda bulunabilirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77).

56. Diğer taraftan başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği, her davanın şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 87).

57. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88).

58. Soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin beklenmesi hâlinde soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun zaman gerçeklerin ortaya çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle getirecektir. Böylesi bir durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya karar veremeyecek ve şartları gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip tazminata hükmedebilecektir. Oysa ölüm olayının sebep ve koşulları ile sorumluların tespitine imkân veren etkinlikte bir soruşturma yapılması ve gerektiği takdirde sorumluların caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için yeniden yargılamaya karar verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynadığı rolün önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 89; Sultani Acar, B. No: 2014/16344, 22/3/2018, § 86).

59. Başvuruya konu olayda olay yeri kolluk görevlilerince ve Cumhuriyet Başsavcılığınca incelenmiş, gerekli müşteki ve tanık beyanları ile R.A.nın önceden husumeti bulunan şahsın ifadesi alınmış, yaralama olayına dair soruşturma dosyası incelenmiştir. Emniyet Müdürlüğünden olayın siyasi niteliği bulunup bulunmadığı sorulmuştur. Sonraki süreçte Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın faillerinin belirlenebilmesini ve dolayısıyla soruşturmanın etkililiğini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi yapılmamış, yalnızca faillerin tespitine çalışılması yönünden kolluk güçlerine müzekkereler yazılması ve faillerin aranmasına devam edildiği yönünde kolluk görevlilerince düzenli olmayan aralıklarla düzenlenen matbu tutanakların soruşturma dosyasına konulmasıyla yetinilmiştir.

60. Cumhuriyet Başsavcılığının kolluk güçlerine olayın siyasi boyutunun bulunup bulunmadığına yönelik 13/11/1995 tarihli müzekkere sonrasında olayın faillerinin belirlenebilmesini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi yapılmamıştır. Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/1999 tarihinde soruşturmayı daimî aramaya almıştır. Şikâyetini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektiği yönünde herhangi bir iddiası bulunmayan başvurucuların da soruşturma sürecinde yetkili makamlardan soruşturmanın genişletilmesi veya olayla ilgili başka bir talepte bulunduğuna dair herhangi bir bilgi veya belgeye de rastlanmamıştır. Yalnızca başvurucu vekili 2001 yılında soruşturmanın akıbeti hakkında bilgi verilmesi talepli dilekçesini Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiş ve kendisine soruşturmanın derdest olduğu yönünde cevap verilmiştir (bkz. § 17). Soruşturmada, ilerleme sağlanacağına dair umut verici bir gelişme yaşanmadığı gibi soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı bir tedbir de alınmamıştır.

61. Başvurucular bireysel başvuru yapabilmek için kendi inisiyatleriyle açtıkları tam yargı davasının sonucunu beklemiş ise de söz konusu yolun şikâyetleri açısından makul bir çözüm yolu sunabilecek ve dolayısıyla da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyu başlatma sürecini ileri çekmeyi sağlayabilecek etkili bir başvuru yolu olduğu söylenemeyecektir. Dolayısıyla başvuruda tazminat yolunun sonucunun beklenmesinin bireysel başvuru süresi üzerinde herhangi bir etkisinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır. (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Özeyir Kocakaya, § 71) .

62. Soruşturmanın uzun zamandır etkisiz olduğunun açık olduğu somut başvuruda, başvurucunun bireysel başvuruda bulunmak için soruşturmanın sonuçlanmasını beklemesinin gerekmediğini dikkate alan Anayasa Mahkemesi 6/8/2015 tarihinde yapılan başvurunun süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır.

63. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

64. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki tazminat talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari ve yargısal sürecin uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir.

65. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.

66. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.

67. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-36).

68. Ferat Yüksel kararında özetle; anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 33-36). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).

69. Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki tazminat taleplerine ilişkin yargılamalar bakımından da Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun ulaşılabilir, ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunabilen ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olan bir yol olduğunu değerlendirmiş ve söz konusu ihlal iddiaları bakımından da Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Zekiye Erol, B. No: 2015/11442, 15/11/2018, §§ 19, 38).

70. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Diğer İhlal İddiaları

72. Başvurucular tam yargı davasının haksız olarak reddedildiğini iddia etmiştir.

73. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddiaları delillerin takdiri, somut olayın ve mevzuatın değerlendirilmesine ilişkin bulunduğundan şikâyetin yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

74. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

75. Somut olayda Danıştay tarafından yukarıda belirtilen gerekçe ile karar bozulmuş, ilk derece mahkemesince de aynı gerekçe benimsenerek hüküm kurulmuştur (bkz. §§ 28, 29).

76. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

77. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Altun Ayhan ve diğerleri [1.B.], B. No: 2015/13868, 3/7/2019, § …)
   
Başvuru Adı ALTUN AYHAN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2015/13868
Başvuru Tarihi 6/8/2015
Karar Tarihi 3/7/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, gözaltına alındığı ileri sürülen kişinin öldürülmüş hâlde bulunması olayının etkili soruşturulmaması ve açılan tam yargı davasının makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Süre Aşımı
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5233 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 1
2
3713 Terörle Mücadele Kanunu 1
3
4
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 172
173
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi