TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHMAN EKİCİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/14102)
|
|
Karar Tarihi: 8/1/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdurrahman EKİCİ
|
|
|
2. Ergin EKİCİ
|
|
|
3. Fatma GÜNGÖR
|
|
|
4. Hasine AKÇARA
|
|
|
5. Leyla SOYSAL
|
|
|
6. Muhammed EKİCİ
|
|
|
7. Şakir EKİCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin AKÇARA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü tarafından kaçırılan ve bir daha haber
alınamayan murisle ilgili olarak etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle yaşam
hakkının; tazminat istemiyle başvurulan idari ve yargısal sürecin makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucular, Batman Sulh Hukuk Mahkemesinin 5/8/2005 tarihli
kararına göre Yahya Akçara'nın mirasçılarıdır. Başvurucuların iddiasına göre
Yahya Akçara 1993 yılında Hizbullah terör örgütü mensuplarınca kaçırılmıştır.
Yine iddiaya göre 2001 yılında kardeşi L. Akçara, gaiplik kararı alınması
amacıyla Nüfus Müdürlüğüne başvurmuş, ancak Nüfus Müdürlüğünce Yahya Akçara
için 17/4/2001 tarihinde eceliyle
öldüğüne dair ölüm kaydı düşülmüştür.
7. Başvuruculardan Ergin Ekici ve annesi Hediye Ekici,
murislerinin 1993 yılında kimliği belirsiz silahlı kişiler tarafından zorla bir
arabaya bindirilmek suretiyle kaçırıldığı ve bir daha kendisinden haber
alınamadığı iddiasıyla ölüm kaydının iptaline ve Yahya Akçara'nın gaipliğine
karar verilmesi istemiyle Silvan Asliye Hukuk Mahkemesinde 6/4/2007 tarihinde
dava açmışlardır.
8. Silvan Asliye Hukuk Mahkemesinin 13/5/2009 tarihli ve
E.2007/92, K.2009/171 sayılı kararıyla tanık beyanları ve yapılan ilan dikkate
alınarak Yahya Akçara'nın ölüm kaydının iptaline ve şahsıngaipliğine karar verilmiştir.
9. Başvurucular, murislerinin kimliği belirsiz silahlı kişilerce
kaçırıldığı ve kendisinden bir daha haber alınamadığı iddiasıyla 27/7/2005
tarihinde, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun hükümlerinden yararlandırılmaları ve
zararlarının karşılanması istemiyle Batman Valiliği Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon)başvurmuşlardır.
10. Komisyon 15/12/2006 tarihli kararı ile 5233 sayılı Kanun kapsamına
girmediği gerekçesiyle başvurunun reddine karar vermiştir.
11. Başvurucular; Yahya Akçara'nın Hizbullah terör örgütü
mensuplarınca kaçırılmasına rağmen Komisyon tarafından bu konuda bir araştırma
yapılmadığını, olay tarihinde benzer kaçırma hadiselerinin sıkça yaşandığını,
bu tür olaylarda ispat külfetinin taraflarına yüklenmemesi gerektiğini,
Anayasa'nın 17. maddesinde yaşam hakkının güvence altınaalındığını ve olayda
idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu belirterek başvurunun reddine ilişkin Komisyon
kararının iptali ile maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
istemiyle dava açmışlardır.
12. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 30/10/2008 tarihli
ara kararıyla davalı idareden Yahya Akçara'nın kimliği belirsiz kişilerce 1993
yılında kaçırılması ve kendisinden bir daha haber alınamaması olayı ile ilgili
olarak adli ve idari merciler nezdinde araştırma yapılıp buna ilişkin tüm bilgi
ve belgelerin gönderilmesini istemiştir. Mahkeme, davacılardan da Yahya
Akçara'nın söz konusu olayla ilgili olarak kolluk kuvvetlerine ve Cumhuriyet
Savcılığına ihbarda bulunup bulunmadığını sorarak bu konuda Emniyet ve Savcılık
tarafından yapılan araştırmalarla ilgili bilgi ve belgelerin gönderilmesini
istemiştir.
13. Mahkeme daha sonra 29/6/2009 tarihli kararı ile olayın terör
saikiyle işlendiği yönünde yeterli delil olmadığından başvurunun 5233 sayılı
Kanun kapsamında değerlendirilmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı, hukuka uygun bulunan işlem sebebiyle davacının tazminat
isteminin kabulünün de mümkün olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Gerekçede; davacıların olayı 2000 yılına kadar Savcılığa intikal ettirmediği,
L. Akçara'nın kardeşinin eceliyle öldüğüne dair bildirimde bulunmasıyla köy
muhtarı tarafından Yahya Akçara'nın eceliyle öldüğüne dair MERNİS Ölüm Tutanağı
düzenlendiği, daha sonra Silvan Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2007/94, K.2009/171
sayılı kararıyla ölüm kaydının iptal edilerek gaipliğine karar verildiği
belirtilmiştir. Gerekçede; ifade tutanakları ve Olay Yeri Görgü Tutanağında
kaçırmanın kim ya da kimler tarafından yapıldığına ilişkin herhangi bir
belirleme olmadığı, olay hakkında tahkikatın sürdüğü, olayın terör saikiyle ve
teröristlerce yapıldığına dair somut bir delil bulunamadığı kanaatine varıldığı
belirtilmiştir.
14. Temyiz üzerine karar Danıştay Onbeşinci Dairesinin
28/11/2014 tarihli ve E.2011/9496, K.2014/9033 sayılı kararıyla onanmıştır.
Karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 11/6/2015 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
15. Nihai karar, başvuruculara 29/7/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucular 10/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
17. Başvurucular, olayla ilgili ceza soruşturması başlatılıp
başlatılmadığına ve sonucuna dair herhangi bir bilgi ve belge sunmamış; başvuru
formuna yalnızca -içlerinde Yahya Akçara isminin de bulunduğu yüz seksen
maktulün isminin yer aldığı-Batman Cumnhuriyet Başsavcılığınca Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 2003/4131 soruşturma ve 2011/169 No.lu
fezlekesini eklemişlerdir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili hukuk için bkz. Özeyir
Kocakaya, B. No: 2014/1457, 14/11/2018, §§ 26-32; Ali Şaşkın ve diğerleri, B. No: 2013/6819,
21/4/2016, §§ 17-20; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-24.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 8/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular, murislerinin terör ve adam kaçırma olaylarının
sık yaşandığı bir zamanda ve bölgede kaçırıldığını, etkili bir ceza
soruşturması yürütülmediği için olayın sorumlularının belirlenemediğini, bu
nedenle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
Başvurucular, yakınlarının ölümü nedeniyle uğradıkları zararların giderilmesine
ilişkin olarak 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları başvurunun yetkili
makamlarca yeterli araştırma yapılmaması sonucu reddedildiğini belirterek yaşam
hakkının da ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
2. Değerlendirme
21. Başvurucuların iddialarının özü murislerinin -bölgede
özellikle bir terör örgütünce gerçekleştirilen adam kaçırma ve cinayetler
gözönüne alınarak- terör örgütünce kaçırıldığı ve sonra yaşamını yitirdiği
hâlde olayın aydınlatılmadığına ilişkin olup somut olaya bakıldığında etkili ceza soruşturması yürütülmesi
şeklindeki usule ilişkin pozitif yükümlülüğün ihlal edildiğinin ileri sürüldüğü
değerlendirilmiştir.
22. Başvurucular, yakınlarının öldürülmesi nedeniyle maddi
zarara uğradıkları iddiasıyla önce Komisyona, taleplerinin kabul edilmemesinin
ardından İdare Mahkemesine başvurmuşlardır. Diğer taraftan olayın faillerinin
tespit edilebilmesi için yetkili merciler tarafından yürütülmüş bir ceza
soruşturması ve kovuşturması sürecine ilişkin olarak anılan fezleke dışında
herhangi bir bilgi veya belge sunmamışlardır.
23. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre ne 5233 sayılı Kanun'da
öngörülen Komisyon ne de bu Komisyonun kararını inceleyecek olan idari yargı
yeri şikâyete konu ihlali tespit etme ve uygun giderim sağlama yetkisine
sahiptir. Bir başka ifadeyle, söz konusu iddialar dikkate alındığında
başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri, 5233 sayılı
Kanun kapsamında tazminat ödenmesi istemiyle yürütülen sürecin olayın
gerçekleşme koşullarını aydınlatıp bu şekilde maddi gerçeği ortaya
çıkarabilecek ve gerektiğinde varsa olayın sorumlularının cezai yaptırımlar ile
hesap vermesini sağlayabilecek nitelikte değildir. Bu açıdan 5233 sayılı
Kanun'da öngörülen tazminat yolunun somut olaydaki şikâyet bakımından etkili
bir yol olmadığı kanaatine ulaşılmıştır (Özeyir
Kocakaya, §§ 57-59).
24. Bu itibarla olayın niteliği ile başvurucuların iddiaları
birlikte dikkate alındığında başvuruda yaşam hakkı kapsamında başvuru
yollarının tüketilmesi kuralı bakımından bir değerlendirme yapılırken idari
yargı merciinde görülen tazminat davasının değil olaya ilişkin ceza
soruşturmasının nazara alınması gerektiği sonucuna varılmıştır (Özeyir Kocakaya, § 60). Başvurucular ise
ceza soruşturmasına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge sunmamış, anılan
fezleke ise değerlendirme yapmak için yeterli bulunmamıştır.
25. Bu itibarla somut olayın niteliği ile başvurucuların
iddiaları birlikte değerlendirildiğinde başvuruda yaşam hakkı kapsamında
başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varılmıştır.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
27. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
giderim taleplerinin zarar ile ilgisi olmayan gerekçelerle reddedilmesine
rağmen kendileriyle benzer durumda olan başka kişilerin başvurularının kabul
edildiğini ve farklı uygulamalar yapıldığını belirterekeşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
2. Değerlendirme
28. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve bu konuda verilen kararlarda,
başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına
ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate
alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
29. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiayı
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
31. Başvurucular; dava konusu olay sebebiyle ulaşabilecekleri
tek delil tanık beyanı olduğu hâlde İdare Mahkemesince muhtar ve ihtiyar heyeti
azaları ile diğer tanıkların ifadelerinin alınmadığını, ayrıca Batman
Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/4131 soruşturma sayılı dosyası kapsamında
hazırlanan fezlekede terör örgütleri tarafından öldürüldüğü ifade edilen
maktuller arasında murislerinin de olmasına ve fezlekenin temyiz aşamasında
Danıştay Onbeşinci Dairesine sunulmasına rağmen dikkate alınmadığını belirterek
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
32. Terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler sebebiyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının
karşılanması amacından hareketle 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde hangi
zararların kanun kapsamı dışında bulunduğu belirtilmiş, 7. maddede ise
karşılanacak zararlar açıklanmıştır. Bu bakımdan terör dışındaki ekonomik ve
sosyal sebeplerle meydana gelen yaralanma, sakatlanma veya ölüm hâllerinde
uğranılan zararların Kanun'un kapsamı dışında olduğu açıkça belirtilmiştir (Ali Şaşkın ve diğerleri, § 33).
33. Başvurucular tarafından Komisyonun 15/12/2006 tarihli
kararının iptali ile maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davada,
Mahkemece 30/10/2008 tarihli ara karar kapsamında davalı idareden ve davacıdan
olayın aydınlatılmasına ilişkin bilgi ve belgeler istenmiştir. Mahkeme, söz
konusu bilgi ve belgeler değerlendirilerek 5233 sayılı Kanun uyarınca idarenin
tazminat ödemekle sorumlu tutulabilmesi için meydana gelen zararın terör
eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle
doğması gerektiği, ancak meydana geldiği iddia edilen olayın terör saikiyle ve
teröristlerce yapıldığına dair somut bir delil bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
34. 5233 sayılı Kanun uyarınca yapılan taleplerin belirtilen
Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu, Kanun’un
kapsamının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümlerinin yorumu ve somut olayın
bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi konusundaki takdir yetkisi derece
mahkemelerine aittir(Ali Şaşkın ve diğerleri, § 38).
35. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında; bireysel
başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların
incelemeye tabi tutulamayacağı, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa
Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
36. Başvurucuların dava ve temyiz aşamasında da aynen ileri
sürdükleri iddiaların idari makamların ve mahkemelerin delilleri
değerlendirmesine ve konuyla ilgili hukuk kurallarının mahkemeler tarafından
yorumlanmasına ilişkin olduğu anlaşılmakta olup derece mahkemelerinin kararında
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da
tespit edilememiştir.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
38. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında başvurulan idari
sürecin ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın
36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
39. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra, 31/7/2018 tarihli ve
30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve
7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
40. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
41. Ferat Yüksel
(B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların
makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra
edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce
gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna
başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
42. Ferat Yüksel
kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması
ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş
şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden
mahrum olmadığı vetazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında
başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli
giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde
bulunulmuştur. Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta
ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 27-36)
43. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
8/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.