TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSMET FATİH TERZİOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/14300)
|
|
Karar Tarihi: 10/5/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
YusufŞevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
İsmet Fatih
TERZİOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, karar sonucunu değiştirebilecek esaslı iddiaların
kararda tartışılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuruya konu alanda
içtihat oluştuğundan Bakanlık cevabı beklenmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Nevşehir SSK Hastanesinde dahiliye uzmanı olarak
görev yapmaktadır. Y.O. adlı şahıs 3/7/2002 tarihinde rahatsızlığı sebebiyle
başvurucunun görev yaptığı hastanenin acil servisine başvurmuştur. Acil
serviste nöbetçi olan KBB Uzmanı Dr. T.K. hastanın elektrokardiyografisini
(EKG) çekmiş ve myalji
tanısında bulunarak görevli hemşireden hastaya ağrı kesici iğne yapılmasını
istemiştir. Rahatsızlığı geçmeyen Y.O. 4/7/2002 tarihinde aynı hastanenin
dahiliye servisine müracaat etmiştir. Dahiliye uzmanı başvurucu, hastayı
muayene etmiş ve çekilen EKG'yi önceki gün çekilen EKG ile karşılaştırdıktan
sonra kas gevşetici iğne yapılmasına karar vermiş ve hastayı göndermiştir.
6/7/2002 tarihinde rahatsızlığı nedeniyle aynı hastanenin acil servisine
getirilen Y.O. Pratisyen Hekim M.A. tarafından muayene edilmiş sonrasında Y.O.ya ağrı kesici ve
sakinleştirici iğne yapılmış, kısa bir süre sonra fenalaşması üzerine Y.O.,
Nevşehir Devlet Hastanesi Koroner Yoğun Bakım Servisine sevk edilmiştir. Y.O.,
Nevşehir Devlet Hastanesinin muayene kaydına göre hastaneye ölü olarak
getirilmiştir.
A. Ceza Davası
Yargılaması Süreci
9. Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığı Y.O.nun
ölümü üzerine ilgililer hakkında tebdirsizlik ve
dikkatsizlikle ölüme sebebiyet verme suçu nedeniyle Nevşehir Valiliğinden
soruşturma izni almıştır. Savcılık soruşturma izni verilmesinden sonra idari
soruşturma evrakları, hastane kayıtları, ölü muayene ve otopsi raporu ile tanık
ve sanık beyanlarını ekleyerek ölümün vuku bulmasında kimlerin sorumlu
olduğunun belirlenebilmesi için Adli Tıp Kurumu (ATK) Başkanlığından rapor
düzenlenmesini istemiştir.
10. ATK 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 9/2/2005 tarihli raporunda ''hastanın EKG'sinde iskemik
değişiklikler olmamasına rağmen mevcut klinik tablosuna göre iskemik kalp rahatsızlığı düşünülerek, müşahade
altına alınması ve ağrının tekrarlanması durumunda kontrol EKG'si çekilmesi
gerektiği ancak doğru tanı konup gerekli tedavinin yapılması durumunda dahi
kişinin kurtulma ihtimalinin bulunmayabileceği gözönüne
alındığında hastayı 4/7/2002 tarihinde gören Dahiliye Uzmanı Dr. Fatih
Terzioğlu'nun 2/8 oranında kusurlu olduğu''belirtilmiştir.
11. Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığı yapmış olduğu soruşturma
sonucunda başvurucu ile birlikte ölüm olayının meydana geldiği tarihte acil
serviste görevli pratisyen hekim hakkında tedbirsizlik ve dikkatsizlikle ölüme
sebebiyet verme suçundan kamu davası açmıştır.
12. Yapılan yargılamada hastaya müdahalede bulunan hekimlerin
ölümün meydana gelmesindeki kusurlarının tespiti için dosya Yüksek Sağlık
Şûrasına gönderilmiştir (Sağlık meslek mensuplarının mesleklerini icra ederken
ortaya çıkan adli konularda mahkemelere görüş vermek, idari soruşturmacılar ve
uzlaşma komisyonları için bilirkişi listesi belirlemek üzere Sağlık Bakanlığı
bünyesinde oluşturulan Yüksek Sağlık Şûrasının on beş üyesi bulunur, müsteşar
ve hukuk müşaviri dışındaki on üç üye Sağlık Bakanı tarafından ülkede sağlık
hizmetleri veya eserleri ile tanınmış kişiler arasından iki yıllık bir süre içinseçilir.). Bu şekilde oluşturulan Yüksek Sağlık Şûrası
18-19/12/2008 tarihli toplantı sonunda verdiği karar ile ''dosyadaki bilgi, belge ve bulgular
değerlendirildiğinde; tablo gürültü haldeyken hastayı gören ve sevk eden
pratisyen hekimin kusursuz olduğuna, semptomlar devam ettiği hâlde ileri tetkik
istemediği ve hastayı sevk etmediğinden dolayı Dr. İsmet Fatih Terzioğlu'nun
4/8 oranında kusurlu olduğuna'' karar vermiştir.
13. Nevşehir 2. Asliye Ceza Mahkemesi 25/3/2009 tarihli kararla
Yüksek Sağlık Şûrası tarafından düzenlenen raporu esas alarak başvurucunun
tedbirsizlik ve dikkatsizlikle ölüme neden olma suçundan 1.890 TL adli para
cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Karar, başvurucu tarafından
temyiz edilmiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 27/12/2010 tarihindedava
zamanaşımı gerçekleştiğinden ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına ve kamu
davasının düşmesine karar vermiştir.
B. İdareye Karşı Açılan
Tazminat Davası Süreci
14. Kamuya ait bir hastanede tedavi altında iken vefat eden Y.O.nun yakınları ölümün meydana gelmesinde hizmet kusuru
bulunduğu iddiasıyla Sağlık Bakanlığı aleyhine maddi ve manevi tazminat davası
açmıştır.
15. Kayseri 1. İdare Mahkemesi Y.O.ya uygulanan sağlık hizmetlerinde idarenin ihmal ve
kusurunun tespiti amacıyla dava dosyası ve hastane kayıtlarını Adli Tıp
Kurumuna (ATK) göndermiştir. ATK Genel Kurulunun 28/2/2008 tarihli raporunda ''EKG'sinde iskemik
değişiklikler olmamasına rağmen mevcut klinik tablosuna göre iskemik kalp hastalığını düşünerek hastayı müşahade altına alması ve ağrının tekrarlanması durumunda
kontrol EKG'si çekip kardiyoloji ünitesi olan bir yere yönlendirmesi gerekirken
bu işlemleri yapmaması nedeniyle Dahiliye Uzmanı Dr. Fatih Terzioğlu'nun 2/8
oranında kusurlu olduğu'' belirtilmiştir.
16. Kayseri 1. İdare Mahkemesi 9/10/2008 tarihli kararında ATK
Genel Kurulunun 28/2/2008 tarihli raporundaki tespitlerden hareketle ölüm
olayının sağlık hizmetinin eksik ve kötü yönetilmesinden kaynaklandığı
kanaatiyle müteveffanın PMF yaşam tablosuna göre bakiye ömrü, geliri ve
başvurucunun 2/8 olarak kabul edilen kusur oranına göre düzenlenenhesap,
bilirkişi raporuna esas alarak Y.O.nun yakınları
lehine toplam 5.289,31 TL maddi ve 23.289,31 TL manevi tazminata hükmetmiştir.
Karar Danıştay denetiminden geçerek kesinleşmiştir.
C. Başvuruya Konu
Yargılama Süreci
17. Kayseri 1. İdare Mahkemesinin kesinleşen kararı uyarınca Y.O.nun yakınları tarafından Sağlık Bakanlığı aleyhine
ilama dayalı icra takibi başlatılmıştır. Sağlık Bakanlığı 10/6/2009 tarihinde
dosya borcunu ödemiştir.
18. Sağlık Bakanlığı 3/5/2010 tarihli dilekçesiyle başvurucunun
kusuru nedeniyle vefat eden Y.O.nun yakınlarına
toplam 48.492,59 TL tazminat ödendiğini belirterek bu miktarın ödeme tarihinden
itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini başvurucudan talep etmiştir.
19. Başvurucu, ölümün meydana gelmesinde kendisinin bir kusuru
bulunmadığını, önceki yargılamada temin edilen ATK raporu ve Yüksek Sağlık
Şûrası kararının olayın gelişimindeki tıbbi olgulara uygun olmadığını ileri
sürmüştür. Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, başvurucu tarafından ileri
sürülen bu iddiaları ciddi bularak yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmıştır.
20. Adli tıp ve genel cerrahi uzmanı, kardiyoloji uzmanı ve
medeni hukukçubilirkişiden oluşan heyet, 1/6/2012
tarihli raporunda başvurucu tarafından çekilen EKG ile önceki gün çekilen
EKG'nin karşılaştırılmasında kalp ile ilgili bir problem tespit edilmediği,
başvurucunun hastaya yeterli ilgi gösterdiği ve başvurucu tarafından uygulanan
muayeneden sonra hastanın günlük yaşantısına devam ettiği hususlarını gözönünde tutarak başvurucununATK
raporunda ileri sürülen görüşün aksine kusursuz olduğu şeklinde rapor
düzenlemiştir.
21. Davacı Sağlık Bakanlığı vekilinin sunulan rapora yönelik
itirazları nedeniyle dosya ikinci kez bilirkişiye tevdi edilmiştir. Mahkeme,
özellikle ATK ve Yüksek Sağlık Şûrası tarafından verilen raporların irdelenmesi
ve başvurucunun kişisel bir kusurunun bulunup bulunmadığı yönünde görüş
belirtilmesini istemiştir.
22. Adli tıp uzmanı, medeni hukuk uzmanı ve idare hukuku
uzmanından oluşanheyet ibraz etmiş oldukları 4/1/2003
tarihli raporda oyçokluğuyla ''göğüs ağrısı
olan hastayı müşahade altına almayan ve diğer
tetkikler için ileri bir merkeze sevk etmeyen başvurucunun ölümün meydana
gelmesinden 2/8 oranında kusurunun bulunduğu, ancak kast ya da ağır ihmali
bulunmadığından meydana gelen zarardan devletin sorumlu olduğu''
yönünde görüş bildirmiştir. Azınlıkta kalan üye ise olayda başvurucuya
yüklenebilecek herhangi bir kusur olmadığını beyan etmiştir.
23. Nevşehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesi yapmış olduğu yargılama
sonunda 7/3/2013 tarihli karar ile ''kamu
görevlisinin yetkilerini kullanırken hafif ihmali ile sebep olduğu zararlardan
kişisel sorumluluğu bulunmasa da ceza yargılamasının yapıldığı sırada
yürürlükte bulunan 6/5/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha
Kanunu'nu uyarınca bu tür uyuşmazlıklarda yetkili en üst merci olan Yüksek
Sağlık Şûrası tarafından başvurucuya izafe edilen 4/8 oranındaki kusurun ağır
olması nedeniyle'' davanın kabulüne ve idare tarafından müteveffanın
yakınlarına ödenen toplam 48.492,59 TL'nin başvurucudan tahsiline karar
verilmiştir.
24. Hüküm temyiz edilmiştir. Başvurucu 25/3/2013 tarihli temyiz
dilekçesinde, olaya ilişkin üç ayrı bilirkişi raporunda da kendisinin kusurlu
olmadığı tespitinin bulunduğunu ileri sürmüştür. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
29/5/2014 tarihli karar ile kusur oranına ilişkin itirazlar da dâhil olmak
üzere diğer temyiz itirazlarını reddetmiş ancak hesap bilirkişi raporuyla
davacı idare tarafından ödenen miktarın 39.064,03 TL olduğu belirtilmekle bu
miktara karar verilmesi gerektiğinden ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
25. Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi bozma ilamına uymuş ve
18/11/2014 tarihli kararı ile 39.064,03 TL'nin ödeme tarihinden itibaren
işleyecek yasal faizi ile başvurucudan tahsiline karar vermiştir.
26. Hüküm temyiz edilmiştir. Başvurucu 2/12/2014 tarihli temyiz dilekçesindeolaya ilişkin ATK raporları ile Yüksek Sağlık
Şûrası kararı arasındaki çelişkinin giderilmesine ilişkin itirazlarının dikkate
alınmadığını, İdare Mahkemesince hükmedilen tazminat miktarından daha yüksek
bir tazminat ödemeye mahkûm edildiğini ileri sürmüştür. Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin 17/2/2015 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesi kararı onanmıştır.
Başvurucunun karar düzeltme isteğinin aynı Daire tarafından 30/6/2015 tarihinde
reddiyle hüküm kesinleşmiştir.
27. Nihai karar 30/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu
14/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Hükümleri
28. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun ''Bilirkişiye başvurulmasını
gerektiren hâller'' kenar başlıklı 266. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1)
Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde,
taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve
görüşünün alınmasına karar verir."
29. 6100 sayılı Kanun’un ''Bilirkişi
raporuna itiraz'' kenar başlıklı 281. maddesi şöyledir:
"(1)Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği
tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların,
bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise
bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını
mahkemeden talep edebilirler.
(2)
Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya
açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek
suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak
açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.
(3)
Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği
bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.''"(1)Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği
tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların,
bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise
bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını
mahkemeden talep edebilirler.
(2)
Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya
açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek
suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak
açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.
(3)
Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği
bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.''
30. 6100 sayılı Kanun’un ''Bilirkişinin
oy ve görüşünün değerlendirilmesi'' kenar başlıklı 282. maddesi
şöyledir:
"(1) Hâkim, bilirkişinin
oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.''
31. 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha
Kanunu'nun 2/1/2011 tarihinde mülga olan 10. maddesi şöyledir:
"Sıhhat
ve İçtimai Muavenet Vekâletince tevdi edilecek yüksek sıhhi ve içtimai
meseleler hakkında rey ve mütalâasını beyan ve sıhhi ve içtimai hizmet ve
muavenetlere ait kanun, nizamname ve talimatnameleri birinci derecede tetkik
eylemek ve tababet ve şubeleri sanatlarını ifadan mütevellit adli meselelerde ihtibar vazifeleriyle mükellef olmak üzere bir Yüksek
Sıhhat Şûrası teşkil olunmuştur.''
32. 1593 sayılıKanun'un Mülga 17.
maddesi şöyledir:
"Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti
merkezi teşkilatı ve vilayetler sıhhi teşkilatı ve Yüksek Sıhhat Şurası vazifelerinin
istilzam ettiği nizamnameler tanzim ve neşrolunur.''
33. 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı mülga Tababet ve Şubabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun'un Anayasa
Mahkemesi’nin 3/6/2010 tarihli ve E. 2009/69, K. 2010/79 sayılı Kararı ile iptal
edilen 75. maddesi şöyledir:
" Tababet ve şuabatı
sanatlarının icrasından mütevellit ceraimde
mahkemelerin muvafık görecekleri muhtebirin rey ve
mütalaasına müracaat hakkındaki serbestileri baki kalmak şartiyle
meclisi alii sıhhinin mütalaası istifsar edilir.''
B. Yargı İçtihatları
34. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin4/3/1994tarihli ve E.1993/8557,
K.1994/2138 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Yine Mahkemece Yüksek Sağlık Şurasının
olayın en normal dikkat ve özen zorunluluğunu bir yana iterek dosyadaki
delillere; özellikle davalılarca kabul edilen olgulara uygun düşmeyen yetersiz
görüşlerini benimsemesi usulün 275 ve ardından gelen maddeleri hükümlerine aykırıdır.
Doktorun sorumluluğunu tayin ederken hakim; olayların
özelliğine uymayan, dayanakları gösterilmeyen ve özellikle kesinlikle saptanan
maddi olgular karşısında inandırıcı olmaktan uzak bulunan Yüksek Sağlık Şurası
raporu ile bağlı değildir. Bütün bunların yanında, esasen 1219 sayılı yasanın
75. maddesi tıbbi konularda Yüksek Sağlık Şurası
düşüncesinin Ceza Mahkemesini bağlayacağı belirtilmiştir. Bu durumda bu merciin
görüşlerinin Hukuk Mahkemesini bağlayacağı da düşünülemez. Yasa hükmü bu
doğrultuda olduğuna göre usulün 276/11 maddesine dayanılarak Yüksek Sağlık
Şurasının hukuk davalarında, çözümlenmesi gerekli tıbbi sorunlar için seçilmesi
ve düşüncesine başvurulması zorunlu bilirkişi kurulu olduğu da kabul
edilemez.''
35. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20/11/2012 tarihli ve
E.2012/10361, K.2012/17440 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
''Yerel mahkemece, olayda davalının 2/8
oranında kusurlu olduğu kabul edilerek, bu kusur oranında belirlenen tutarın
davalıdan alınmasına karar verilmiştir.
İdare mahkemesince benimsenen 25-26 Kasım 1999
günlü Yüksek Sağlık Şurası raporunda; dava konusu
ölüme neden olan enfeksiyonun meydana gelmesinde tedbirsizlik, meslek ve
sanatta acemilik nedeniyle davalı doktorun olayda 2/8 oranında kusurlu olduğu,
artan 6/8 oranındaki kusurun ise sağlık personelinin kişisel kusur ve savsaması
sayılamayacak nitelikte ve hizmetin işleyişi dışında kalan etmenlere
(faktörlere) ait olduğu belirlenmiştir. İdare mahkemesince bu kusur karşılığı
da içinde olmak üzere tam kusura göre karar verildiği anlaşılmaktadır. Ancak,
idare mahkemesinde davalı doktor taraf olmadığından, o davada davalıya verilen
kusur kesin nitelik taşımamaktadır.
Yerel mahkemece açıklanan olgular ve davalının
savunması gözetilerek, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu'ndan rapor alınıp
davalının olaydaki kusur durumu saptandıktan sonra oluşacak sonuca göre bir
karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı biçimde karar verilmiş
olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.''
36. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 24/3/1999 tarihli ve E.1999/649,
K.1999/331 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Yüksek Sağlık Şurasının raporunda sanığın
2/8 oranında kusurlu olduğu belirtilip 6/8 oranındaki kusurun sanığa izafe
edilemeyeceğine dair kararın sebebinde kuşkuya düşüldüğünden Adli Tıp Kurumu
ilgili ihtisas kurulundan kusur oranına yönelik alınacak rapora göre sanığın hukukidurumunun tayin ve takdiri gerekirken noksan
araştırmaya dayalı olarak hüküm tesisi kanuna aykırıdır.''
37. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 5/2/1996tarihli ve E.1996/268,
K.1996/1025 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Ameliyattan önce anestezi işlerini bizzat
hazırlayıp, ameliyat esnasında bulunup bizzat yapmak ve teknisyenlere nezaret
etmekle görevli hastane Anestezi ve Reanimasyon
uzmanı Dr.sanık M.nin, bu
görevlerin hiç birini yerine getirmemek ve baştan sona özensiz ve denetimsiz
davranmakla, olayda asli kusurlu olması gerektiği, anestezi teknisyeni sanıklar
H. ve B.nin de anestezi cihazını ve ameliyat masasını
ameliyattan önce kontrolle ameliyata hazır hale getirmek oksijen ve azot
peroksit tüplerinin dolu olup olmadığını kontrol etmekle ve ameliyat esnasında
değiştirilen oksijen tüpünü de bizzat değiştirmekle görevli oldukları halde,
ameliyat öncesinde bunları yapmayarak bir saatlik ameliyatta 15 dakikalık
oksijen kaldığını, ancak ameliyat esnasında fark edip, kendileri yerine
yetkisiz hizmetliye tüpü değiştirtmek ve tüm ayırıcı özelliklerine rağmen
kontrol etmemekle, sıfatları ve konumları itibarıyla uzman Dr. kadar olmasa da
ağırlıklı ve büyük kusurlarının bulunduğu, tıbbi konularda Yüksek Sağlık
Şurasından kusurlu olup olmadığı yönünden rapor alınması gerekli ise de, kusur
oranları bakımından bu raporun bağlayıcılığı bulunmadığı gözetilmeden, nedenlerini
de yeterince açıklamayan Yüksek Sağlık Şurasının sanıklara ayrı ayrı 3/8'er
kusur izafe eden, hiç bir gerekçe gösterilmeden mücerret bir ifade ile 5/8
oranındaki kusuru da (diğer sebeplerle sağlık personelinin kusur ve ihmaline
izafe edilemeyecek diğer faktörlere) bağlayan raporundaki bu kusur oranına
dayanılarak ve yukarıda belirtilen oluş, sanıkların konumu ve tüm dosya
içeriğini değerlendirir şekilde Adli Tıp Kurumundan yeni bir rapor alınmadan
eksik soruşturma ile hüküm tesisi yasaya aykırı görüldüğünden hükmün
bozulmasına karar verildi''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 10/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu, tıbbi müdahalede bulunduğu hastanın ölümü üzerine
açılan cezadavasında ölüm olayının meydana
gelmesindeki rolü hususunda bir açıklama yapılmadan bu gibi uyuşmazlıklarda
karar verecek en üst merci olduğu iddiasıyla Yüksek Sağlık Şurası
kararının hükme esas alındığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, beyanlarıyla
kararın oluşumuna etki eden ve hastaya sevk edildiği devlet hastanesinde
müdahalede bulunan hekimin tanık olarak dinlenmesi isteğinin de reddedildiğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
40. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ileri sürmüş olduğu
iddialarının özü, karar sonucunu değiştirebilecek nitelikteki iddiaların
gerekçeli kararda tartışılıp değerlendirilmesi amacına yönelik olduğundan
anılan itirazlar gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
43. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin düzenlemenin gerekçesinde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce güvence altına alındığı hususuna atıfta bulunularak adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim AİHM'in birçok kararında, gerekçeli karar hakkınınSözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında yer aldığı belirtilmiştir.Dolayısıyla
gerekçeli karar hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868,
19/4/2017, § 75).
44. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
45. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
46. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
47. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
48. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili
ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren
usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden
olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
49. Somut olayda başvurucunun görev yapmış olduğu kamuya ait
hastaneye göğüs ağrısıyla müracaat eden Y.O. aralarında başvurucunun da
bulunduğu hekimler tarafından yapılan müdahalelere rağmen hayatını
kaybetmiştir. Ölümde kusuru bulunanlar hakkında ceza davası açılmıştır. Anılan
ceza davasında kusurlu personelin tespiti için dava dosyası, tedavi evrakları,
tanık beyanları ve idari soruşturma evrakları ATK'ya
gönderilerek bilirkişi raporu alınmıştır. Mahkeme bu raporla yetinmeyerek
Yüksek Sağlık Şûrasından karar almıştır. Anılan raporlara karşı başvurucunun
beyanları tespit edilmiş ve Yüksek Sağlık Şûrası kararındaki 4/8 kusur oranı
esas alınarak (bkz. § 10) başvurucunun adli para cezasıyla cezalandırılmasına
karar verilmiştir. Ne var ki hüküm temyiz edilmiş ve zamanaşımı dolduğundan
kamu davasının düşmesine karar verilmiştir. Öte yandan ölenin yakınları
tarafından idare aleyhine maddi ve manevi alacak istemiyle dava açılmış, İdare
Mahkemesi ceza yargılamasında temin edilen raporları dikkate almadan, ATK Genel
Kurulundan almış olduğu rapora itibar ederek yukarıda açıklandığı üzere (bkz. §
16) başvurucunun kusur oranına göre ölenin yakınlarına tazminat ödenmesine
karar vermiştir.
50. İdare, ölenin yakınlarına ödenen tazminat nedeniyle kusurlu
işlemi yapan kişi sıfatıyla başvurucuya karşı Nevşehir 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde rücuen tazminat davası açmıştır.
Başvurucu, davanın yargılamasında daha önceden temin edilen bilirkişi raporlarını
kabul etmediğini bildirmiş, bu itirazlar üzerine mahkemece yeni bir bilirkişi
incelemesi yaptırılmıştır. Hâl böyle iken ilk derece mahkemesi 1593 sayılı
Kanun hükümleri uyarınca oluşturulan Yüksek
Sağlık Şûrasının tıbbi kusur durumunu değerlendirecek en son merci olduğu kanısıyla ceza
yargılaması sırasında bu kurulun 18-19/12/2008 tarihli toplantı sonunda verdiği
11967 sayılı kararındaki kusur oranını esas alarak başvurucuyu müteveffanın
yakınlarına ödenen tazminattan sorumlu tutmuştur.
51. Somut olayda ilk derece mahkemesi başvurucuyu ağır kusurlu
kabul etmekle birlikte hangi nedenle ağır kusurlu bulunduğu hususunda herhangi
bir değerlendirme yapmamış ve başkaca herhangi bir açıklama yapma gereği
görmeden 1593 sayılı Kanun hükmüne dayanarak Yüksek Sağlık Şurasının mesleki
kusurun belirlenmesinde en son merci olduğu kabulüyle bu Kurul tarafından
düzenlenen raporu esas alarak bir karar vermiştir. Başvurucunun genel
itibarıyla Yüksek Sağlık Şurası raporuna yönelik
itirazlarını da içeren temyiz isteğini inceleyen Yargıtay da kusur ve rapora
yönelik bir değerlendirme yapmadan ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.
52. Dosya kapsamında özel ve teknik bilgi gerektiren ölüm olayı
nedeniyle farklı yargı mercileri tarafından yapılan yargılamalardaalınmış
çok sayıda bilirkişi ve kurul raporubulunmaktadır.
Kural olarak bu raporlardan birini somut olayın oluşumuna daha uygun görüp
diğerlerine üstün tutarak kabul etmek derece mahkemelerinin takdirindedir. Hâl
böyle iken ilk derece mahkemesi, ölüm olayının gerçekleşmesinde başvurucunun
rolüne ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmadan ilgili raporu düzenleyen
Yüksek Sağlık Şurasının kuruluşuna dair 1593 sayılı Kanun'un mülga 10. ila 20.
maddelerine dayanarak hüküm kurmuştur. Anılan kanunun 10 ila 17. maddeleri Yüksek
Sağlık Şurasının oluşumu ve hangi alanlarda görev yapacağına ilişkin olup 18
ila 20. maddelerinin ise konuyla ilgisi bulunmamaktadır. Öte yandan hekimler
ile diğer sağlık mesleği mensupları hakkında ancak cezai konularda uygulama imkanıbulunanve Anayasa Mahkemesi'nin 3/6/2010 tarihli ve
E. 2009/69, K. 2010/79 sayılı kararıyla iptal edilen 1219 sayılı Kanun'un 75.
maddesine göreŞura kararları bağlayıcı olmayıp,
mahkemelerin bilirkişi görüşüne başvurma haklarının saklı tutulduğu da
gözetilmemiştir. Nitekim yürürlükte oldukları dönemde anılan kanunların ilgili
hükümlerini yorumlayan Yargıtayın hukuk ve ceza
Dairelerinin müstakar kararlarında (bkz. §§ 34-38) da Şura kararlarının
bağlayıcı olmadığı ifade edilmiştir. Bu hâlde ilk derece mahkemesinin gerekçesine
esas aldığı Yüksek Sağlık Şurası kararına hukuki
uyuşmazlıklarda öncelik veren herhangi bir kanun hükmünden söz edilemeyeceğindenkararın ilgili ve yeterli bir gerekçeye
dayandığının kabulü mümkün değildir.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
54. Başvurucu; ölüm olayının başka bir hekim tarafından yapılan
tıbbi müdahale sonucunda gerçekleştiğini, kendisine atfedilebilecek herhangi
bir kusur bulunmadığını ve yargılama makamlarının ölüm olayının
gerçekleşmesinde kusuru bulunmadığına dair lehine olan bilirkişi raporlarını
dikkate almadan karar verdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
55. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
yönündeki yukarıdaki tespit dikkate alındığında Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer şikâyetlerinin
kabul edilebilirliği ve esası hakkında ayrıca karar verilmesine gerek olmadığı
sonucuna varılmıştır.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
57. Başvurucu, ihlalin tespitiyle yargılamanın yenilenmesi
talebinde bulunmuştur.
58. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
59. Başvuruda, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
60. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Nevşehir 2. Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
61. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğinin tespiti ile
kararın yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine
hükmedilmesinin yeterli olacağı değerlendirildiğinden başvurucunun manevi
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
62. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Nevşehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2014/315, K.2014/481) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.