TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULSAMED PAK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/14410)
|
|
Karar Tarihi: 6/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M.Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdulsamed PAK
|
|
|
2. Elif PAK
|
|
|
3. Fatma PAK
|
|
|
4. Hanım PAK
|
|
|
5. Melisa
PAK
|
|
|
6. Muhammed
Sena PAK
|
|
|
7. Songül
PAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa Zinnur KARA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kavga sırasında ateşli silahla yaralanma sonucu
meydana gelen ölüm dolayısıyla açılan tam yargı davasının reddedilmesi ve
yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle yaşam hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Yerel seçimlerde farklı aday çıkarılması ve arazi
anlaşmazlığı nedeniyle aralarında husumet bulunan akrabalar arasında 3/3/2009
tarihinde tehdit ve hakaretlerden dolayı Horasan Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafların ifadeleri alınarak serbest bırakılmıştır.
7. 29/3/2009 tarihinde gerçekleşen yerel seçimler sonrasında,
31/3/2009 tarihinde saat 09.40 sıralarında Horasan İlçe Emniyet Müdürlüğüne
(Emniyet Müdürlüğü) gelen M.Y. ve Z.Y. isimli şahıslarca Aliceyrek
köyünde yapılmış olan muhtarlık seçimi nedeniyle kavga çıkabileceği beyan
edilmiştir. Emniyet Müdürlüğünce bu husus aynı anda tutanağa bağlanmıştır.
8. Emniyet Müdürlüğü tarafından saat 09.45'te tutulan tutanağa
göre, bu ihbardan hemen sonra yapılan isimsiz bir ihbarla silahlı kavga
çıktığının bildirilmesi üzerine polis ekipleri olay yerine intikal ederek olaya
müdahale etmiştir.
9. Aralarında husumet bulunan kalabalık iki grup arasında çıkan
silahlı kavga sırasında kavgayla ilgisi bulunmayan N.P. işyerindeyken kendisine
isabet eden kaza kurşunu sonucu yaralanmış, ilk müdahalesi Horasan Devlet
Hastanesinde (Hastane) yapıldıktan sonra aynı gün Erzurum Bölge Eğitim
Hastanesine sevk edilmiş ve orada vefat etmiştir.
A. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç
10. Olayla ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca 7/9/2009
tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianamede birden çok kişiye isnat edilen
birçok suç ile birlikte N.P.nin ölümü ile sonuçlanan
eylemin faili olarak tespit edilen N.Y.nin de olası
kasıtla öldürme suçundan cezalandırılması talebinde bulunulmuştur.
11. Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/4/2012 tarihli
kararıyla, başvurucuların yakını olan N.P.ye karşı işlediği olası kasıtla
öldürme suçundan N.Y.nin neticeten 20 yıl hapis
cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
12. Karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 26/3/2013 tarihli
kararıyla N.Y.nin olası kasıtla öldürme suçuna
ilişkin mahkûmiyeti yönünden onanarak kesinleşmiştir.
B. Tam Yargı Davasına
İlişkin Süreç
13. Başvurucular 16/2/2010 kayıt tarihli dilekçeyle, ilçede daha
önceki seçimler nedeniyle kavgalar yaşandığını ve daha önce tehdit
edildiklerini emniyet güçlerine bildirdiklerini, en son olay gününde de emniyet
güçlerine kavga çıkabileceğine dair ihbarda bulunulduğu hâlde kavgayı önlemek
amacıyla tedbir alınmadığını, emniyet görevlilerince olaya müdahale etmede
yetersiz kalındığını, bu nedenle birçok kişinin yaralandığını, yakınlarının da
öldüğünü, ayrıca yaralıların tedavi gördüğü hastanede kavganın taraflarının
olay çıkararak doktorların çalışmasını zorlaştırmalarına emniyet güçlerince
engel olunamadığını iddia ederek İçişleri Bakanlığından (İdare) yakınlarının
ölümünde İdarenin kusuru bulunması nedeniyle maddi ve manevi tazminat ödenmesi
talebinde bulunmuşlardır.
14.Talebin 31/3/2010 tarihinde İdarece reddedilmesi üzerine
başvurucular 5/4/2010 tarihinde Erzurum 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde
yakınlarının ölümünde İdarenin hizmet kusuru olduğunu ileri sürerek maddi ve
manevi tazminat ödenmesi talebiyle dava açmışlardır.
15. Emniyet Müdürlüğü tarafından Mahkemeye sunulan 25/5/2010
tarihli savunmada, 29/3/2009 tarihinde ülke genelinde olduğu üzere seçimler
için ilçede gerekli güvenlik önlemlerinin alındığı, devriye hizmetinin
artırıldığı ve Aliceyrek köyünde de İlçe Jandarma
Komutanlığı tarafından gerekli güvenlik önlemlerinin alındığı belirtilmiştir.
Buna göre, alınan bu tedbirler seçim sonrasında da devam ettirilmiş; Emniyet
Müdürlüğü Haber Merkezinin saat 09.45 sıralarında Dörtyol mevkiinde silahlı
kavga olduğunu telsizden anons etmesi üzerine mıntıkada devriye hâlinde bulunan
iki ekip olay yerine intikal etmiş ve olay yerinin ilçenin tam merkezinde
olması sebebi ile aşırı kalabalık olduğu görülerek telsizle takviye kuvvet ve
112 Acil sağlık ekibi istenmiştir. Olay esnasında istirahatte bulunan tüm
personel ivedi olarak göreve çağrılmış, olayın önemine istinaden ayrıca Horasan
İlçe Jandarma Komutanlığından ve Erzurum İl Emniyet Müdürlüğünden takviye
kuvvet talebinde bulunulmuştur. Savunmaya göre, başvurucuların yakını olan N.P.
olay yerine yakın olan işyerinin kapısının arkasından kavgayı izlerken kavganın
tarafı olan şahıslardan birinin işyerinin bulunduğu tarafa doğru kaçmasıyla
arkasından atılan mermi çekirdeğinin işyerinin kapısından girerek kendisine
isabet etmesi nedeniyle vefat etmiştir.
16.Aynı savunmaya göre hastanedeki kargaşa, yaralı yakınlarının
yaralıları görmek için hastaneye gelmeleri ancak alınan tedbirler nedeniyle
içeri girmelerinin engellenmesinden sonraki bağırışmalarla
ağlamalardan kaynaklanmış ve kargaşanın doktorların müdahalesini engelleyecek
boyutta olmadığı doktorların beyanlarından anlaşılmıştır. Kavganın
taraflarından bir kısmının 3/3/2009 tarihinde tehdit edildiğine yönelik
şikâyetlerine ilişkin olarak da Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yedi kişi
hakkında soruşturma açılmış ve şahıslar gerekli işlemler yapıldıktan sonra
serbest bırakılmıştır (bkz.§ 6). Savunmada olayın idare açısından beklenmeyen
hal niteliğinde olduğu ifade edilmiştir.
17. Başvuru ekinde sunulan, Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme
ve Kimlik Tespiti Grup Amirliği tarafından düzenlenen 31/3/2009 tarihli olay
yeri inceleme raporunda kavga olayının bildiriliş saati 09.45; olay yerine
varış saati ise 09.48 olarak belirtilmiştir.
18.Mahkeme 28/1/2011 tarihli ara kararıyla davalı İdareden,
meydana gelen silahlı çatışmaya ilişkin olarak olay gününde ve olay gününden
önceki tarihlerde herhangi bir ihbar alınıp alınmadığına, ihbar alındıysa buna
ilişkin olarak hangi güvenlik önlemlerinin alındığına ve N.P.nin
ölümüyle sonuçlanan silahlı kavgaya ilişkin tüm bilgi ve belgelerin
iletilmesini istemiştir. İdarece 4/3/2011 tarihli yazı ile, 25/5/2010 tarihli
savunmadakine (bkz. §§ 15, 16) benzer bilgiler ihtiva eden bilgi ve belgeler
Mahkemeye sunulmuştur.
19. Mahkeme 25/7/2011 tarihli kararıyla tazminat talebinin
reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Uyuşmazlık konusu olayda Mahkememizin
28.01.2011 tarihli ara kararına cevaben gönderilen bilgi ve belgelerin
incelenmesinden; Erzurum ili, Horasan ilçesinde 31.03.2009 günü husumeti
bulunan iki gurup arasında çıkan silahlı çatışma olayına ilişkin olarak, saat
09:45'te 155 Polis İmdat hattına ihbar geldiği, ihbar üzerine dört polis
ekibinin olay yerine yönlendirildiği, olay yerinin kalabalık olması ve olay
dışı insanların da olay yerinde bulunması nedeniyle müdahaleye giden ekiplerce
takviye kuvvet istenildiği ve 112 ekipleri de çağrılmak suretiyle olaya
gecikmeksizin müdahale edildiği, ayrıca olay sırasında istirahatte bulunan
Horasan İlçe Emniyet Müdürlüğüne bağlı tüm personelin istirahatlerinin
kaldırılarak göreve çağrıldıkları, öte yandan, Horasan İlçe Jandarma Komutanlığı
ve Erzurum İl Emniyet Müdürlüğü'nden de takviye kuvvet talebinde bulunulduğu
görülmüştür.
Öte yandan, aynı tarihte saat 23:10
sıralarında yapılan ihbar üzerine belirtilen adreste arama yapıldığı, ancak
ihbarın asılsız çıktığı, ayrıca davacılar tarafından iddia edilen 31.03.2009
tarihinde meydana gelen olaydan önce, husumeti bulunan aynı taraflara ilişkin
olarak davalı idareye ait birimlere herhangi bir ihbarda bulunulmadığı
anlaşılmıştır.
Bu durumda, yukarıda yer alan açıklamaların ve
yapılan tespitlerin birlikte değerlendirilmesinden, [N.P.nin] ölümüyle
sonuçlanan 31.03.2009 günü saat 09:45 sıralarında gerçekleşen olaya ilişkin
olarak; davalı idarece gerekli güvenlik tedbirlerinin alındığı, gerekli
müdahalelerin zamanında yapıldığı ve gerekli işlemlerin gerçekleştirildiği,
dolayısıyla söz konusu olaya ilişkin olarak ihmali bulunmayan vegörev ve sorumluluklarını eksiksiz şekilde yerine getiren
davalı idareye yüklenecek bir hizmet kusurunun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, Mahkememizce davalı idareye
yüklenecek bir hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna varıldığından, ayrıca,
beklenmeyen hal şeklinde gerçekleşen olayın niteliği gereği davalı idareye
kusursuz sorumluluk da yüklenemeyeceğinden, davacıların maddi ve manevi
tazminat istemlerinin reddi gerektiği sonucuna varılmıştır..."
20.Başvurucular bireysel başvuru formundaki iddialar ile
İdarenin olayda kusursuz sorumluluğu olduğunu ileri sürerek kararı 23/8/2011
tarihinde temyiz etmişlerdir.
21. Karar Danıştay Onuncu Dairesinin 28/5/2015 tarihli kararıyla
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, temyiz dilekçesinde ileri sürülen
nedenlerin bozmayı gerektirecek nitelikte olmadığı gerekçesiyle onanmıştır.
22. Nihai karar 3/8/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş
olup başvurucular18/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 6/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
24. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları anlaşılan başvurucuların açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucular, önceki seçimler nedeniyle de birçok kez kavga çıktığı
ve bu seçimlerden sonra da kavga çıkabileceği bildirildiği hâlde kolluk güçleri
tarafından yeterli önlem alınmadığı ve olaya geç müdahale edildiği için
yakınlarının hayatını kaybettiğini, ayrıca tam yargı davasının yeterli inceleme
yapılmadan haksız olarak reddedildiğini belirterek yaşam ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular esas olarak yakınlarının
yaşamının korunmadığını, açılan tam yargı davasının yeterli inceleme
yapılmadan, haksız olarak reddedildiğini ve makul sürede tamamlanmadığını iddia
etmektedir. Bu sebeple başvurucuların diğer haklar ile bağlantı kurarak ileri
sürdükleri makul sürede yargılanma hakkı dışındaki iddiaları Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
27. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî
varlığı”
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddîve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir."
28. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
29. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin olay nedeniyle mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucularmüteveffanın
eşi ve çocuklarıdır. Bu nedenle başvruruda, başvuru
ehliyeti yönünden bir eksiklik bulunmamaktadır.
30. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
31. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
32. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§
51). Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı
ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari
tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit
ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (İpek
Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149).
33. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamdaki yasal ve idari tedbirler, yaşama
hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin
cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşama
hakkının tehlikeye girebileceği her durum için geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
34. Bu kapsamda devletin egemenlik alanında bulunan bireylerin
yaşamını korumak için önleyici genel güvenlik tedbirleri alma yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bu gereklilik daha ziyade bireylerin üçüncü kişilerin suç
niteliğindeki eylemleri nedeniyle yaşamlarının tehdit altında olduğu durumlarda
ortaya çıkmaktadır (Mehmet Çetinkaya ve
Maide Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014, § 59).
35. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda
makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini
önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan
davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi
dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§
53).
36. Başvuru dosyasının incelenmesinden, Cumhuriyet
Başsavcılığınca taraflar arasında gerçekleşen tehdit olayının somut, açık bir
çatışma riskine işaret etmediği, kavga gününden önce kamu makamlarına
bildirilmiş belli bir yerde ve saatte kavga çıkabileceğine yönelik bir ihbarın
olmadığı, olaydan hemen önce yapılan ihbardan üç ila beş dakika içinde olayın
gerçekleştiği, aniden gelişen olaya makul sayılabilecek bir süre içinde
güvenlik güçlerince müdahale edildiği, tarafların kalabalık olması üzerine
ivedilikle emniyet ve jandarma birimlerinden takviye kuvvet istendiği, ayrıca
sağlık ekiplerine haber verildiği, istirahatteki kolluk personelinin de görev
başına çağırıldığı (bkz. § 15) görülmüştür. Ayrıca müteveffanın kavganın
taraflarından olmadığı, olay yerine yakın bir yerde bulunduğu sırada kaza
kurşununun isabet etmesi nedeniyle vefat ettiği de gözetildiğinde
başvurucuların şikâyetleri yönünden yaşam hakkı kapsamında bir ihlalin
bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucular, açtıkları tam yargı davasının makul sürede
sonuçlanmadığını iddia etmektedirler.
39. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı,
yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
40. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
41. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 6/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.