TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARMAGAZ ARSAN MARMARA DOĞALGAZ DAĞITIM A.Ş.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/14479)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Armagaz Arsan Marmara Doğalgaz
Dağıtım A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Muzaffer
YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; üzerinde mutabakat sağlanmamış bir hususun hükme
esas alınması, yargılama aşamasında ileri sürülen savunmaların gerekçeli
kararda tartışılmaması ve delillerin takdirinde hata yapılması nedenleriyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) Yalova ili ve
çevresinde bulunan yerleşim merkezlerinde (dağıtım bölgesi) otuz yıl süre ile
doğal gaz dağıtım lisansı ihalesi düzenlemiştir.
7. Anılan ihaleye iştirak edip dağıtım lisansını 9/11/2004
tarihinde almaya hak kazanan başvurucu şirket ile Boru Hatları ile Petrol
Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ) arasında 25/3/2005 tarihinde doğal gaz alım satım
sözleşmesi düzenlenmiştir. Sözleşmede sayaçların okunması ve devre dışı kalması
hâlinde ne şekilde hareket edileceği ayrıntılı olarak belirtilmiştir.
8. Taraflar arasındaki sözleşme uyarınca 11/4/2005 tarihinde
dağıtım bölgesi içinde bulunan BOTAŞ mülkiyetindeki mevcut sistem ve tesislerin
başvurucuya devrini öngören protokol yapılmıştır.
9. BOTAŞ, dağıtım bölgesindeki işletmenin başvurucuya devrini
müteakip21/6/2005 tarihinde, ölçüm hattında bulunan sayacın yerleşimi
standartlara uygun olmadığından ölçülen tüketimin hatalı olduğunu ve devir tarihinden
itibaren baz tüketimin revize edileceğini belirtir ihtarname göndermiştir.
BOTAŞ bu ihtarnamede ayrıca sayacın en geç 30/9/2005 tarihine kadar
standartlara uygun hâle getirilmesi gerektiğine de yer vermiştir.
10. BOTAŞ ihtarnameden sonra 30/6/2005, 25/7/2005, 31/7/2005,
31/8/2005 30/9/2005, 26/10/2005 ve 5/12/2005 tarihli revize edilmiş faturaları
düzenleyerek başvurucuya göndermiştir.
11. Başvurucu anılan ihtarnameye ve düzenlenen faturalara
yönelik itirazlarını noter vasıtasıyla BOTAŞ'a göndermiştir. Sayacın
standartlara uygun olarak ölçüm yaptığını ileri süren başvurucu, 15/7/2005
tarihli yazıyla yeni sayacın yerleşiminin uygun bulunması hâlinde revizyonun
müşterek operasyonla yapılacağını bildirmiş ve revizyon 20/9/2005 tarihinde
başlayan süreçte gerçekleştirilmiştir.
12. BOTAŞ, revize edilen faturalardan (bkz. § 10) kaynaklanan
1.244.841,55 TL asıl ve 170.733,99 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam
1.415.575,54 TL alacak için başvurucu hakkında 22/12/2005 tarihinde Ankara 19.
İcra Müdürlüğünde ilamsız icra takibi başlatmıştır. Ödeme emri 2/1/2006
tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucunun 3/1/2006 tarihli itirazı üzerine takip
durmuştur.
13. BOTAŞ, 21/4/2006 tarihli dava dilekçesiyle icra takibine
dayanak faturaların ödenmediği ve başvurucunun takibe yönelik itirazının haksız
olduğu iddiasıyla itirazın iptaliyle icra inkâr tazminatına karar verilmesini
istemiştir.
14. Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi (Mahkeme), sayacın
standartlara uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıyla bilirkişi incelemesi
yaptırmıştır. İki petrol ve doğal gaz mühendisi ile bir mali müşavirden oluşan
bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen ilk raporda sayacın içinden geçen gaz
miktarını gerçeğe uygun olarak ölçmemesi hâlinde devre dışı kaldığının kabul
edilmesi gerektiği ve bu durumda da taraflar arasında düzenlenensözleşmenin
4.4. maddesi uyarınca "sayacın devre
dışı kaldığı tarihten önceki 10 günlük çekiş miktarının ortalamasına göre"
başvurucunun 1.415.577,54 TL borçlu olduğu belirtilmiştir. Anılan heyette yer
alan Petrol ve Doğalgaz Mühendisi M.E.Ö. ise sayacın giriş ve çıkış mesafesinin
önerilen standartlara uygun olması nedeniyle başvurucunun üzerine düşeni
yaptığını ve faturalara dayanak günlük tüketim miktarına ilişkin tutanaklarda
başvurucu temsilcisinin imzası bulunmadığından bu ölçümün gerçeği yansıtıp
yansıtmadığının anlaşılamayacağını belirterek daha geçerli bir teknik analizin
sayaçlar konusunda uzman bir mühendisin katılımı ile yapılabileceğiyönünde
görüş bildirmiştir.
15. Mahkeme taraf vekillerinin itirazı üzerine bilirkişi
heyetine sayaçlar ve gaz şebekeleri hususunda uzman bir petrol mühendisinin
dâhil edilmesinden sonra yeni bir rapor alınmasına karar vermiştir.
16. 7/10/2010 tarihli bilirkişi raporunda, 4 inç çapa sahip
ölçüm hattının artan talep nedeniyle 6 inç çapa çıkarılması esnasında çap
düşürme elemanının sayacın hemensonrasında yapılması
nedeniyle sayacın yerleşiminin ölçüme uygun olmadığı, bu imalatıntaraflar
arasındaki sözleşme öncesinde yapılmış olduğu, buna mukabil devir protokolünde
sistemin arızalı olduğuna dair bir bilgiye rastlanmadığı belirtilmiştir.
Bilirkişi heyeti bu saptamalardan sonra yapmış olduğu değerlendirmede, ölçüm
siteminin arızalı olduğunu ve bu sorunun sözleşme öncesinde bilindiğini,
revizyon yapılması hususunda tarafların hemfikir olduğunu, ancak sayaçtan geçen
gaz miktarının ne şekilde belirleneceği hususunda anlaşmazlık bulunduğunu
bildirmiştir.
17. Taraflar 7/10/2010 tarihli rapora itiraz etmiş ve Mahkemenin
isteği üzerine aynı heyet sayaçtan geçen gazın miktarının belirlenmesi
hususunda iki alternatif içeren ek birrapor
düzenlemiştir.
18. Mahkeme itirazlar üzerine farklı bir bilirkişi heyeti ile
yeni inceleme yapılmasına karar vermiştir. Mali müşavir, petrol mühendisi ve
hukukçudan oluşan heyet 7/3/2013 tarihli raporu sunmuştur. Söz konusu raporda
ölçüm hattının 4 inçten 6 inçe çıkarılması nedeniyle standartlara uygunluğunun
ortadan kalktığı, dolayısıyla ölçümlerin hatalı olduğu, eldeki verilerle
tüketimin miktarının belirlenmesinin mümkün olmadığı ve bu durumda sözleşme
uyarınca tüketim miktarının eski tüketimler baz alınarak belirlenmesi gerektiği
belirtilmiştir. Heyet bu yönteme göre yapmış olduğu hesaplamada
başvurucunun1.244.841,55 TL asıl ve 169.172,15 TL işlemiş faiz borcu bulunduğu
sonucuna ulaşmıştır.
19. Mahkeme, 28/6/2013 tarihli kararla 7/3/2013 tarihli heyet
raporunun dosya kapsamındaki delillere uygun olduğu ve önceki raporlar ile
başvurucunun sunduğu hukuki mütalaayı da karşıladığı kanaatiyle bu raporu esas
alarak davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Mahkeme gerekçeli kararında,
arızanın tespitinden sonra davacı tarafın 2005 yılı Nisan, Mayıs, Haziran,
Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık ile 2006 yılı Ocak dönemlerine
ilişkin faturaları tanzim ederek başvurucudan ödemesini istediği ancak
başvurucunun, davacı tarafından belirlenen bedel yerine kendisinin tespit
ettiği bedeli ödediği ve böylece ödenmeyen 1.244.841,55 TL borç bulunduğu
sonucuna varmıştır. Mahkeme bu tespiti yaptıktan sonra takibin işlemiş faiz
dâhil olmak üzere 1.414.333,70 TL yönünden devamına ve kabul edilen bedel
üzerinden hesaplanan 565.733,48 TL icra inkâr tazminatının başvurucudan
tahsiline karar vermiştir.
20. Hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Yargıtay 19. Hukuk
Dairesi 1/12/2014 tarihli karar ile ilk derece mahkemesi kararına atıf yaparak
hükmü onamıştır. Tarafların karar düzeltme isteği aynı Daire tarafından
15/6/2015 tarihinde reddedilmekle hüküm kesinleşmiştir.
21. Nihai karar 30/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu
27/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcrave
İflas Kanunu’nun ''İtirazın iptali'' kenar
başlıklı 67. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(Değişik birinci fıkra:
17/7/2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen
alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye
başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle
itirazın iptalini dava edebilir.
(Değişik:
9/11/1988-3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının
haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse
alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve
hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya
hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla
mahkum edilir.''
23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun ''Delillerin değerlendirilmesi'' kenar
başlıklı 198. maddesişöyledir:
"Kanuni
istisnalar dışında hâkim delilleri serbestçe değerlendirir.''
24. 6100 sayılı Kanun'un
''Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller'' kenar başlıklı 266.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel
veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine
yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.''
25. 6100 sayılı Kanun'un
''Bilirkişinin oy ve görüşünün değerlendirilmesi'' kenar başlıklı
282. maddesi şöyledir:
"Hâkim, bilirkişinin oy
ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 3/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu, gerekçeli kararda ölçüm cihazının devre dışı
kaldığı hususunda bir uyuşmazlığın bulunmadığı tespiti yapılarak ve buradan
hareketle aleyhine bir sonuca varıldığını iddia etmektedir. Başvurucu
yargılamanın hiçbir aşamasında bu yönde bir kabulünün bulunmadığını, anılan
hususun gerekçeli kararda yer almış olmasının savunmalarının yeterli şekilde
irdelenmediği sonucunu ortaya çıkardığını ve hatalı gerekçeyle kurulan hükmün
adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği iddiasını açıkça ileri sürmemişse de davanın kabulü için gösterilen
gerekçenin dosya kapsamında mevcut bulunmadığı ve savunmalarının kararda
yeterince irdelenmediğine dair iddiaları gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
29. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır" denilerek mahkemelere kararlarını
gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği
anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 76).
30. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
31. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
32. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
33. İlk derece mahkemesi 28/6/2013 tarihli gerekçeli kararında
dava dilekçesi, davalı savunmaları ve yargılama aşamasında sunulan deliller ile
bilirkişi raporlarının içeriğine ilişkin özet niteliğinde bilgiler vererek bir
değerlendirme yapmıştır. Anılan değerlendirmede hükme esas alınan 7/3/2013
tarihli heyet raporunun ''taraflar
arasındaki tutanaklar ve dosyada bulunan belgelere göre ölçüm cihazının devre
dışı kaldığı hususunda bir uyuşmazlık bulunmadığı'' yönündeki
içeriğine de değinilmiştir. Mahkeme, esas alınan bilirkişi raporunun dosya
içinde bulunan diğer delillerle uyumlu ve hüküm vermeye yeterli olduğu
kanaatiyle davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Dolayısıyla ilk derece
mahkemesinin dosya kapsamında bulunmayan bir kabule dayalı olarak karar
verdiğinden söz etmek mümkün değildir.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkına İlişkin Diğer İhlal İddiaları
35. Başvurucu; taraflar arasındaki uyuşmazlığın teknik bir konu
olan ölçüm cihazının doğru ölçüm yapıp yapmadığına ilişkin olduğunu, hükme esas
alınan bilirkişi raporunda maddi hata bulunduğunu ve bu hatalı rapora
dayanılarak karar verildiğini iddia etmiştir. Başvurucu; teknik bilirkişi incelemesini
gerektirir hususun gazların genişlemesi ile ilgili olup fizik kuralları
uyarınca kesin olarak sonuçlanması gereken bir husus olduğunu, bu hususta bir
çelişkinin kabulünün mümkün bulunmadığını savunmuştur. Başvurucu bu kapsamda,
hatalı ölçüm yaptığı ileri sürülen cihazın uluslararası geçerliliği ve
akreditasyonu bulunan bir merkezde yapılan testlerde elde edilen değerlerin
hükme esas alınan bilirkişi raporlarındaki değerlerle çelişkili olduğunu,
dolayısıyla bu raporun hükme esas alınamayacağını ve bu çelişkinin
giderilmesine ilişkin ek bilirkişi raporu alınması isteğinin de reddedildiğini
ileri sürmüştür.
36. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda
değildir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
37. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli
olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa
Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup
olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/201, § 27).
38. Somut olayda ilk derece mahkemesi yapılan yargılamada tarafların
iddia ve savunmaları, lisans ihalesi, gaz satım sözleşmesi, devir protokolu, gaz tüketimine ilişkin faturalar, bu hususta
taraflar arasında yapılan yazışmalar ve bilirkişi raporlarını değerlendirerek,
ölçüm cihazının doğru ölçüm yapmadığı kanaatine varmıştır. Mahkeme bu kanaatle
taraflar arasındaki sözleşmede kararlaştırıldığı üzere ölçüm cihazının devre
dışı kaldığının belirlendiği tarihten önceki on günlük tüketimin ortalamasını
baz alarak bir bedel ödenmesi gerektiği sonucuna varmış ve bu yönde karar
vermiştir.
39. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların, derece
mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate
alındığında, ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçeyle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
3/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.