TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EDİP ELMA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/14826)
|
|
Karar Tarihi: 18/4/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 25/6/2019-30812
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Edip ELMA
|
|
|
2. Murat TAVŞAN
|
|
|
3. Naim ERDOĞAN
|
|
|
4. Yunus DEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Emrullah BEYTAR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, polis memurları tarafından darbedilme ve
hakarete maruz kalma ile bu olayla ilgili olarak etkili soruşturma
yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular 1/10/2014 tarihinde özel araçlarıyla
seyir hâlinde iken Ankara Altındağ Demirfırka Polis Karakolunun bulunduğu
sokakta, Motosikletli Timler Amirliğinde görevli polis memurlarının araçtan
şüphelenmeleri üzerine durdurulmuşlardır. Polis memurları, başvurucuları
araçtan indirerek kimlik kontrolü yapmıştır.
9. Başvurucuların kimliklerini ibraz etmeleri sırasında
polis memurları ile aralarında birtakım olaylar yaşanmıştır.
A. Taraf Beyanları
10. Başvurucuların anlatımlarına göre olaylar şöyle
gelişmiştir:
i. Naim Erdoğan'ın kimliğini kontrol eden polis memuru,
kimlikte belirtilen yaşın gerçekte olduğundan küçük olduğunu düşünerek Naim
Erdoğan'a mesleği ve askerlik durumu ile ilgili sorular sormuş, Naim Erdoğan'ın
öğrenci olduğunu söylemesi üzerine öğrenci kimliğini görmek istemiştir. Naim
Erdoğan'ın öğrenci kimliğini cüzdanının içinden göstermesi üzerine polis memuru
sinirlenerek hakaret etmiş ve üstüne yürümüştür.
ii. Polis memurları, araya girmek istemesi üzerine Yunus
Demir'in üstüne yürümüş, diğer polisler de yanlarına gelerek kendilerini
kelepçelemiş, sinkaflı sözlerle hakaret etmeye başlamış ve fiziksel şiddet
uygulamışlardır. Polis memurları bu sırada -özellikle Yunus Demir olmak üzere-
kendilerine yoğun miktarda biber gazı sıkmışlardır.
iii. Yunus Demir ekip aracına bindirilmiş ve burada
darbedilmiştir. Polis memurları "Burası Bitlis, Iğdır değil."
şeklinde de söylemlerde bulunmuşlardır.
iv. Daha önce önden taktıkları kelepçeleri çıkarıp
arkadan takarak Yunus Demir dışındakileri araçlarına bindirerek -aracı
polislerden biri kullanmak suretiyle- 19 Mayıs Stadyumu içinde bulunan polis
merkezine götürmüşlerdir. Götürüldükleri odanın içinde on polis memuru
tarafından 4-5 dakika boyunca darbedilmişlerdir. Daha sonra sivil giyimli
birinin gelerek "Burada ne yapıyorsunuz, dayak işini bırakın, herkes
işini yapsın, işi olmayan dışarı çıksın." demesi üzerine beş altı
polis memuru odayı terk etmiştir. Kalan polis memurları kendilerini duvara
dayamış ve onlara tekme atarak bacaklarını açtırmış, üst araması yapmışlardır.
Bu sırada polis memurları küfretmeye devam etmişlerdir.
v. Yunus Demir diğerlerinden farklı bir polis merkezine
götürülmüş ve burada darbedilmiştir. Kafasına ve burnuna darbe almış, aldığı
darbeler nedeniyle burnunda kanama meydana gelmiştir.
vi. Diğerlerinin duvar dibine sıralandıkları sırada Yunus
Demir de burnu kanar hâlde, gözü kanlanmış ve yüzü kızarmış şekilde yanlarına
gelmiştir. GBT kontrolü yapıldıktan sonra iki kişilik araç içine dört kişi
bindirilerek adli muayene raporu alınması için muayeneye götürülmüşlerdir.
vii. Sağlık muayenesi sırasında darbedildiklerini beyan
etmelerine karşın muayene özenli yapılmamış ve yaralanmalarının neler olduğu
kendilerine sorulmuştur. Yaralanmaların belirtileri henüz ortaya çıkmadığından
bazı yaralanmaları tespit edilememiştir. Polis memurları sağlık raporlarını
düzenleyen sağlık personeli ile görüşmüştür.
11. Polis memurlarının yargılama aşamasında alınan
ifadeleri şöyledir:
i. Polis Memuru N.K.nın beyanı şöyledir:
"Olay tarihinde yunus ekibi olarak
diğer müşteki sanıkların aracından şüphelendiğimizden araçlarını sağa
çekmelerini istedik. Kimliklerini istedik. Bu sırada Naim isimli sanık bize
hitaben 'kimlik vermeyiz' şeklinde sinkaflı küfürler etti. Biz kendisini
uyardık. Bu sırada araçtan inen diğer 3 müşteki sanık da bizlere karşı sinkaflı
şekilde küfürler ettiler. Biz kimlikleri almak için ısrar ettiğimizde
sanıklardan Yunus Demir E... arkadaşımızın üzerine yürüyerek kolunu tutup
arkadan büktü. Biz de bu nedenle diğer sanıkları ittirdik. Bize karşı fiili
saldırıda bulunan Yunus Demir'dir. Aynı zamanda "senin kafanı
kopartırım" şeklinde arkadaşımızı tehdit etmişti. Biz kendilerini bu şekilde
hareket ettikleri için gözaltına almak için biber gazı sıkmak zorunda kaldık.
Kendilerine karşı herhangi bir hakaretimiz olmadı. Sayı itibariyle arabaya
sığmayacağımızdan iki grup halinde gittik. Yunus Demir Demir Fırka karakoluna,
diğerlerini ise sığmayacakları için ve tutulacak tutanaklar için 19 Mayıstaki
toplanma merkezine önce götürdük. Muayene sırasında doktorla ön görüşme
yaptığımız doğru değildir. Biz kendilerine vurmadık. Gözaltına almak için
görevimizi yaptık. Hakaret de etmedik..."
ii. Sorulması üzerine N.K. "Demir Fırka karakolu olay yerine
yakındır. Ancak karakol küçük olup başka yerlerden de olaylar geldiği için
tutanak tutma zorluğu nedeniyle önce toplanma yerimiz olan 19 Mayıs merkezine
götürdük. Zaten karakola götürdüğümüzde ifadeler alınıp Cumhuriyet Savcısıyla
görüşülmeden nezarete alınamayacakları için orada zorluk yaşayacağımızdan önce
merkeze götürdük." şeklinde beyanda
bulunmuştur.
iii. Polis Memuru İ.Y.nin beyanı şöyledir:
"...Kimlik sormamız üzerine müşteki
sanıklardan Naim'in kimliği veriş tarzı ve hakaret etmesi nedeniyle olaylar
gelişti. Diğer müşteki sanık Yunus devreye girerek arkadaşımın üzerine yürüyüp
kolunu bükmesi ve 'kafanı koparırım' demesi üzerine onu etkisiz hale getirmeye
çalıştık. Diğerleri iteklemeye çalıştılar. Biz kendilerine karşı herhangi bir
hakarette bulunmadık. Yunus'u da gözaltına almaya çalıştık. Her dört sanık da
bize karşı sinkaflı şekilde küfürler ettiler. 19 mayıs toplanma yerine
götürmemizin sebebi, tutanakların hazırlanması ve polis merkezine sanıkları hazır
halde götürmek üzere çalışma yapmak için götürdük. Orada polis memurlarının
kalabalık olmasının nedeni toplanma merkezi olduğu içindir. Toplanma
merkezinden çıkardıktan sonra raporları alınmıştır. İddiaları doğru
değildir..."
iv. Sorulması üzerine İ.Y."Tutanağın tutulduğu tarih ve saat
yazılmıştır. Karakola teslim saati değildir. Bu nedenle sağlık merkezindeki
saat ile arasında fark olması normaldir. Ayrıca bizim raporu sanıkların
karakola teslim edildikten sonra almamızın nedeni de doğaldır. Zira önce onları
teslim ettik. Şikayetimi karakola bildirdikten sonra gidip rapor aldık. Ayrıca
Yunus Demir'i Demir Fırka karakoluna önce götürdüğümüzde kalabalık olduğu için
herhangi bir kayıt yapmadan önce 19 Mayıs merkezine götürdük." şeklinde beyanda bulunmuştur.
v. Polis Memuru E.A.nın beyanı şöyledir:
"...Kimlik gösterme meselesi
yüzünden çıkan tartışmada diğer müşteki sanıklardan Yunus Demir benim üzerime
yürüyerek ittirmeye çalıştı. Ben müdahale edince benim üzerime yürüyerek kolumu
büküp 'kafanı kopartırım' şeklinde tehditte bulundu. Diğer müşteki sanıklar da
birlikte sinkaflı şekilde bizlere hakaret ettiler. Daha sonra kendilerini biber
gazı sıkarak gözaltına aldık. Kendilerine karşı herhangi bir hakaretimiz
olmadı. Yunus'a da vurmadık. Sadece gözaltına almaya çalıştık..."
vi. Polis Memuru R.A.nın beyanı şöyledir:
"...Önce müşteki sanık Naim'den ben
kimlik istedim. Bana ters bir şekilde kimliği yüzüme çarparak gösterdi. Ben de
buna tepki gösterdim. Bu sırada Yunus isimli sanık üzerimize yürüdü. E...
isimli arkadaşımın kolunu büküp 'kafanı kopartırım, benim savcı tanıdıklarım
var' şeklinde tehditlerde bulundu. Her dört sanık da bize hakaret ettiler. Biz
kendilerine herhangi bir hakarette bulunmadık. Yunus'a da vurmadık, sadece
gözaltına aldık..."
B. Sağlık Raporları
12. Başvuruculardan Yunus Demir hakkında Ankara Ulus
Devlet Hastanesinde 1/10/2014 günü saat 15.31'de düzenlenen adli muayene
raporuna göre sol gözde sklereda hiperemi, sol burun kökünde ekimoz sol
kulak kepçesi ve arkasında palpasyonla ağrı ve hiperemi, nazal yan grafide
nazal fraktür tespit edilmiştir. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Hastanesinde
yapılan kulak, burun, boğaz konsültasyonunda nazal norzumda minimal ekimoz tespit
edilmiş, nazal grafide fraktür hattı izlenmediği tespit edilmiştir.
Yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit tıbbi müdahale ile
giderilebilir nitelikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
13. Başvuruculardan Edip Elma hakkında Ankara Ulus Devlet
Hastanesinde 1/10/2014 günü saat 15.29'da düzenlenen adli muayene raporuna göre
sol tibia-fibula orta hatta kas bölgesinde hassasiyet palpasyonla ağrı tespit
edilmiştir.
14. Diğer başvurucuların adli muayene raporları bireysel
başvuru dosyası kapsamında sunulmamıştır.
15. Polis Memuru N.K. hakkında Ankara Ulus Devlet Hastanesinde
1/10/2014 günü saat 19.30'da düzenlenen adli muayene raporuna göre sağ
omuzda ağrı, sağ el bileğinde ekimoz tespit edilmiştir.
16. Polis Memuru İ.Y. hakkında aynı Hastanede 1/10/2014
günü saat 19.29'da düzenlenen adli muayene raporuna göre sağ el dorselde
eritem tespit edilmiştir.
17. Polis Memuru E.A. hakkında aynı Hastanede 1/10/2014
günü saat 19.30'da düzenlenen adli muayene raporuna göre sağ el bilekte
ekimoz ve ağrı tespit edilmiştir.
18. Polis Memuru R.A. hakkında aynı Hastanede 1/10/2014
günü saat 19.31'de düzenlenen adli muayene raporuna göre sağ ön kolda ağrı
eritem tespit edilmiştir.
C. Adli Süreç
19. Başvurucular 2/10/2014 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına verdikleri dilekçeyle polis memurları tarafından
darbedildiklerini ve hakarete maruz kaldıklarını ifade ederek memurlardan
şikâyetçi olmuşlardır.
20. Yürütülen soruşturma neticesinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca düzenlenen 3/3/2015 tarihli iddianamesiyle polis memurları
hakkında hakaret ve Yunus Demir'e yönelik kasten yaralama suçundan,
başvurucular hakkında ise görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret
suçlarından, Yunus Demir hakkında ayrıca tehdit suçundan cezalandırılmaları
istemiyle kamu davası açılmıştır.
21. Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 17/6/2015 tarihli
kararıyla;
i. Başvuruculardan Naim Erdoğan, Murat Tavşan, Edip
Elma'nın görevi yaptırmamak için direnme suçundan beraatlerine,
ii. Yunus Demir'in görevi yaptırmamak için direnme
suçundan hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
tehdit suçundan ceza verilmesine yer olmadığına,
iii. Dört başvurucunun kamu görevlisine hakaret suçundan
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına,
iv. Polis memurlarının başvuruculara yönelik hakaret
suçundan adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına,
v. Polis memurlarının başvurucu Yunus Demir'e yönelik
yaralama suçundan adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
22. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Olay tarihinde yunus ekibi olarak
nitelenen motosikletli timler amirliğinde görevli polis memurları olan müşteki
sanıklar N.K., İ.Y., E.A. ve R.A.'nın diğer müşteki sanıkların içinde bulunduğu
araçtan şüphelenerek durdurup kimlik kontrolü yapmak istedikleri sırada müşteki
sanıklardan Naim Erdoğan'ın kimliğini göstermesi sırasında tavrı nedeniyle
aralarında tartışma çıktığı, bunun üzerine müşteki sanık Yunus Demir'in
güvenlik görevlilerinin üzerine yürüdüğü ve müşteki sanık E.A.'nın kolundan
tutarak büktüğü ve 'senin kafanı kopartırım' şeklinde tehdit ettiği, diğer
müşteki sanıkların da olaya müdahale etmesi üzerine güvenlik görevlilerince
biber gazı sıkılarak etkisiz hale getirildikleri, yine bu olayın başlangıcında
müşteki sanıkların 'i...ler siz kimsiniz, s.k edin gidin' şeklinde polis
memurlarına hakaret ettikleri, polis memurlarının da 'burası Iğdır değil,
Bitlis değil' diyerek sinkaflı şekilde küfür ettikleri, müşteki sanık Yunus'u
gözaltına almaya çalışırken görev sınırlarını aşarak kamu görevlisinin nüfuzunu
kötüye kullanmak suretiyle adli tıp raporunda belirtildiği şekilde
yaraladıkları, karşılıklı anlatımlar, adli muayene raporları, olay tutanağı ve
dosya kapsamından anlaşılmakla müşteki sanık Yunus Demir'in polis memurlarına
karşı tehdit ve cebir suretiyle görevi yaptırmamak için direnme suçunu
işlediği, Yunus Demir ile birlikte diğer müşteki sanıklar Naim Erdoğan, Murat
Tavşan ve Edip Elma'nın tüm polis memurlarına hitaben alenen hakaret suçunu işledikleri,
polis memurlarının da kamu görevlisinin nüfuzun kötüye kullanmak suretiyle
müşteki sanık Yunus Demir'in yaralanmasına sebebiyet verme suçunu ayrıca diğer
müşteki sanıklara karşı polis memurlarının alenen hakaret suçunu işledikleri
anlaşılmakla müsnet suçlardan ayrı ayrı cezalandırılmalarına, polis
memurlarının müşteki sanık Yunus Demir'e yönelik yaralama suçunda haksız tahrik
altında olayı gerçekleştirdikleri kanaatine varıldığından cezalarında indirim
yapılmasına, polis memurları olan müşteki sanıkların diğer müşteki sanıklara,
diğer müşteki sanıkların polis memurlarına yönelik hakaret suçlarında kişiye
yönelik değil gruba yönelik olarak bir suç işleme kararının icrası cümlesinden
olarak zincirleme suç niteliğinde hakaret suçunu işledikleri anlaşıldığından
TCK 43 maddesi uyarınca cezalarında artırım yapılmasına karar vermek gerekmiş,
her ne kadar müşteki sanıklar Naim Erdoğan, Murat Tavşan ve Edip Elma hakkında
polis memurlarına karşı görevi yaptırmamak için direnme suçundan kamu davası
açılmış ise de, dinlenen polis memurları ve dosya kapsamından bu müşteki
sanıkların söz konusu suçu işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve
inandırıcı delil bulunmadığından beraatlerine karar vermek gerekmiş, keza Yunus
Demir'in direnme suçunu tek başına ve müşteki sanık E.A. isimli polis memuruna
karşı gerçekleştirdiği anlaşıldığından TCK 265/3 VE 43/2 maddeleri uyarınca
cezasında artırım yapılmasına karar verilmemiş, Yunus Demir hakkında tehdit
suçundan da kamu davası açılmış ise de, eylemin görevi yaptırmamak için direnme
suçunun unsuru olduğu anlaşıldığından bu suçtan ceza verilmesine yer olmadığına
dair karar vermek gerekmiş..."
23. Başvurucuların hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararlarına karşı yaptıkları itiraz, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
14/7/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
24. Anılan kararın 6/8/2015 tarihinde tebliğ edilmesi
üzerine başvurucular 2/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
D. Disiplin
Soruşturması
25. Yapılan incelemede başvuruya konu olaya ilişkin
olarak ilgili polis memurları hakkında bir disiplin soruşturmasının
başlatılmadığı anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
26. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Zor ve silah kullanma
Madde 16-(Değişik: 2/6/2007-5681/4 md.)
Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında,
direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek
şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî
şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen
kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop,
basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller,
polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere
direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı
yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak,
ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
..."
27. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
256. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır.”
28. 5237 sayılı Kanun’un 86. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.)
Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle
giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört
aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
29. 5237 sayılı Kanun'un 94. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Bir kişiye karşı insan onuruyla
bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade
yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren
kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
30. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Bir
kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil
veya olgu isnat eden (...) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve
saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır."
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri
Kanunu’nun 231. maddesinin (5), (6) ve (7) numaralı fıkraları şöyledir:
“…
(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı
yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya daha az süreli hapis
veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını
ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan
mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik
özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak
yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya
kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin
suretiyle tamamen giderilmesi gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.)
Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmez.
(7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)
Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis
cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara
çevrilemez.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
32. Mahkemenin 18/4/2019 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucular; polis memurları tarafından sözlü ve
fiziksel olarak kötü muameleye tabi tutulduklarını, karakol kamera kayıtlarının
talep etmelerine karşın dosyaya getirilmediğini, işkence suçunu oluşturmasına
karşın kasten yaralama suçundan dava açıldığını, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına dair karar verilerek faillerin cezasız bırakıldığını belirterek
Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
34. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak 17. maddesi şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.
...”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Anayasa’nın
17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel
İlkeler
36. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır.
37. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
38. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında
ayrıca devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm
bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve
diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek
risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet; bireyin maddi ve
manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla
yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §
51).
39. Anılan koruma yükümlülüğü devlete, söz konusu
kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya
muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini
yüklemektedir. Anılan yükümlülük işkence ve kötü muamele yasağının maddi
boyutunun bir unsurunu, devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini
idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü
oluşturmaktadır. Koruma doğrultusunda yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri
gereken bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul
tedbirleri almamaları durumunda devletin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilecektir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 82).
40. Tüm adli kovuşturmaların mahkûmiyet veya belirli bir
hüküm alma ile sonuçlanmasına yönelik kesin bir zorunluluk bulunmamakla
birlikte mahkemeler hiçbir koşul altında yaşamı tehdit eden suçların, fiziksel
ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırıların cezasız kalmasına, af ya da
zamanaşımına uğramasına izin vermemelidirler. Adli makamların yetki alanları
kapsamındaki kişilerin yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumak
üzere çıkarılan kanunların koruyucuları olarak sorumlu olanlara yaptırım
uygulamakta kararlı olmaları ve suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza
arasında açık bir orantısızlığa izin vermemeleri gerekir. Aksi hâlde devletin
kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla
koruma hususundaki pozitif yükümlülüğü yerine getirilmemiş olacaktır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 77).
41. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine
ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari
eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23).
Değerlendirmeye esas alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve ardındaki saik
de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği
durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür
(Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
42. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)
tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş
ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu
görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip
nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan fıkrada geçen eziyet ve
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki
ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır
ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma
işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan
ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet
ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı
anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
43. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi
ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence
olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin
ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde
işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla
ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek
kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
85).
44. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden
tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya,
yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet
olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen
acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının
ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının
belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz. Fiziksel saldırı, darp,
psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği
bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin
kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir
süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak
nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
45. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek
şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran
veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen, aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir
Canan, § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan
muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir
etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
46. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini
oluşturduğunun belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
ii. Başvurucu
Yunus Demir Yönünden İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Başvuru konusu olay, polis memurları tarafından
darbedildiğini ileri süren başvurucunun kötü muamele yasağının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
48. Somut olayda, kimlik gösterilmesi istenen
başvurucular ile polis memurları arasında yaşanan tartışma sonrasında başvurucu
darbedildiğini ileri sürmektedir. Polis memurları ise başvurucuların
kendilerine saldırdıklarını, darp iddiasının doğru olmadığını ileri
sürmüşlerdir.
49. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında polis memurlarına
ait görev çizelgeleri toplanmış, şüpheli ifadelerine ve müşteki beyanlarına
başvurulmuştur. Dosyada başvurucunun yaralanmasına ilişkin adli muayene raporu
mevcuttur.
50. Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan
yargılamada, dosya kapsamındaki deliller değerlendirilerek başvurucu Yunus
Demir'in polis memurları tarafından darbedildiği sabit görülmüştür.
51. Yunus Demir'in de aralarında bulunduğu başvurucuların
olay tarihinde polis memurları tarafından gözaltına alındıklarının sabit olması
ve Yunus Demir'in sağlık raporuyla tespit edilen yaralanmaları
değerlendirildiğinde Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesinin anılan kabulünden
ayrılmayı gerektirir bir durum tespit edilmemiştir.
52. Anayasa Mahkemesi, hukuka aykırı ya da orantısız
şekilde gerçekleşen kuvvet kullanımının derece mahkemeleri tarafından tespit
edildiği hâllerde Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında devletin negatif
yükümlülüğüne aykırı davranıldığı sonucuna ulaşmak için başkaca bir
değerlendirmeye gerek görmemektedir.
53. Başvuruya konu olayın meydana geliş şekli
değerlendirildiğinde -her ne kadar polis memurları tarafından Yunus Demir'in
kendilerine saldırdığı iddia edilmiş ise de- Yunus Demir'in fiilî bir
saldırısının sabit görülmediği, sağlık raporuyla tespit edilen
yaralanmalarının, özellikle baş bölgesine aldığı darbelerin polis memurlarınca
açıklanamadığı, başvurucu Yunus Demir'in polis memurları tarafından diğer
başvuruculardan ayrılarak farklı bir araçla, farklı bir karakola götürülmüş
olduğu, başvurucunun maruz kaldığı eylem nedeniyle burun, göz ve kulağında
olmak üzere kafa bölgesinde yaralanmalar meydana geldiği, başvurucunun maruz
kaldığı eylemin süresi, amacı, etkisi ve sonuçları birlikte
değerlendirildiğinde eylemin eziyet olarak nitelendirilebileceği tespit
edilmiştir.
54. Somut olayda anılan eylem nedeniyle ceza kovuşturması
yürütüldüğü dikkate alındığında bu durumun başvurucuya yeterli ve etkili bir
telafi imkânı sunup sunmadığının, diğer bir ifade ile yargılama sonucunun
mağdur sıfatını ortadan kaldırıp kaldırmadığının incelenmesi gerekmektedir. Her
ne kadar şahsi cezai mesuliyete ilişkin konulara değinmek ya da kişilerin suçlu
olup olmadıklarına yönelik karar vermek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında
değil ise de kamu görevlilerinin işledikleri kötü muamele suçları için yapılan
uygulamalara ilişkin olarak suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında
açık bir orantısızlığın bulunduğu durumlarda Anayasa Mahkemesinin anayasal
denetim yapma görevi bulunmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 76).
55. Usul boyutuna ilişkin olarak yapılacak incelemenin de
konusu olmakla birlikte bu aşamada, mağdur sıfatının ortadan kalkıp
kalkmadığının tespiti açısından gerekli olduğu kadarıyla başvurucu açısından
yeterli ve etkili bir telafi sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Devletin negatif yükümlülüğüne aykırı eylemlerde bulunduğu tespit edilen
sanıklar hakkında başvurucu Yunus Demir'e yönelik eylemleri nedeniyle kamu
görevlilerinin nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle kasten yaralama suçundan 180
gün adli para cezası ile cezalandırılmalarına hükmedilmiş, haksız tahrik ve iyi
hâl indirimi yapılarak 75 gün adli para cezası ile cezalandırılmalarına,
günlüğü 20 TL'den hesaplanarak 1.500 TL adli para cezası ile
cezalandırılmalarına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir. İlgili polis memurları hakkında bir disiplin soruşturması da
yürütülmediği anlaşılmıştır.
56. Başvurucunun sağlık raporlarında tespit edilen
yaralanmaları ve Anayasa Mahkemesince eylemin eziyet olarak nitelendirildiği
dikkate alındığında gerek 1.500 TL sonuç adli para cezasına hükmedilmesi gerek
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasının sanıklar
açısından caydırıcılık ve başvurucu açısından etkili giderim sağlayacak
yeterlilikte olmadığı ve sonuç olarak başvurucu Yunus Demir'in mağdur sıfatının
devam ettiği anlaşılmaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan eziyet yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
iii. Diğer
Başvurucular Yönünden İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Başvurucular Edip Elma, Murat Tavşan ve Naim Erdoğan
polis memurlarının kötü muamelesine maruz kaldıklarını ileri sürmektedirler.
Dosyanın incelenmesinden bu başvurucular yönünden dile getirilen kötü muamele
iddialarının -hakaret iddiası dışında- derece mahkemelerince incelenmediği
anlaşılmaktadır. Bu iddiaların maddi boyutu yönünden inceleme yapılabilmesi
için Anayasa Mahkemesinin elinde yeterli bilgi ve belge bulunmadığından bu
başvurucular yönünden incelemenin usul boyutuyla sınırlı olarak yapılması
gerektiği ve maddi yönünden bu aşamada değerlendirme yapılamayacağı sonucuna
ulaşılmıştır.
b. Anayasa’nın
17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel
İlkeler
59. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul
yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal
saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 110).
60. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili
bir resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Bu mümkün olmazsa anılan madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte
etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî
dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
61. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği
soruşturma türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına
ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı
olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu
meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17.
maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda
sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte
cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda
yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat
ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için
yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
62. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi
ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin olarak hesap
vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli
bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 127).
63. Ancak usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit
edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun
giderim sağlanmalıdır (Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, § 105).
64. Cezasızlık, işlenen bir suçun somut olarak cezasız
kalmasını ifade etmekte; işkence ve kötü muamele fiillerine yönelik olarak
sorumluların adalet önüne çıkarılmaması, işledikleri suçla orantılı bir biçimde
cezalandırılmaması veya mahkûm edildikleri cezanın infazının sağlanmaması
olarak ortaya çıkabilmektedir (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §
100).
65. Cezasızlığın önlenmesi durumunda bir yandan mağdurlar
açısından gerekli giderim sağlanırken bir yandan yeni ihlallerin
gerçekleşmesini engelleyecek caydırıcı bir etkinin ortaya çıkması mümkün
olacaktır (S.D., § 101).
ii. Başvurucu
Yunus Demir Yönünden İlkelerin Olaya Uygulanması
66. Soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü olmayıp
uygun araçların kullanılması yükümlülüğünü oluşturduğundan yargılamanın nihai
olarak mutlaka belli bir ceza türüyle sonuçlanması gerektiği söylenemeyecek
olmakla birlikte mahkemelerin hukuku, sanıkların fiilen cezasız kalmalarını
sağlayacak şekilde uyguladıklarının tespiti hâlinde soruşturmanın etkinliğinin
sağlanamadığı sonucuna varılabilecektir (S.D.; Yunus Kalkan, B.
No: 2013/4383, 18/2/2016; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798,
28/9/2016).
67. Bu durumda polis memurları hakkında verilen cezanın
sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi yönündeki gerekliliği
sağlayıp sağlamadığı değerlendirilmelidir.
68. Bu noktada öncelikle ilgili mevzuatın derece
mahkemelerine, sanıklara verilecek cezayı takdir etme ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasını uygulama olanağı verdiğini belirtmek gerekir. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasını uygulamak bir zorunluluk olmayıp bu konuda
hâkime tam bir takdir yetkisi tanınmıştır. Hâkimin takdiri ile sanığın beş
yıllık deneme süresi içinde yeni bir suç işlememesi durumunda kararın
uygulanmaması ve söz konusu davanın ilgili kanun gereğince otomatik olarak
düşmesi söz konusudur.
69. Somut olayda, başvurucu Yunus Demir'i -Anayasa
Mahkemesince yukarıda eziyet olarak nitelendirilecek şekilde- darbettikleri
tespit edilen polis memurlarının her biri hakkında 1.500 TL sonuç adli para
cezası öngörülerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi,
kamu görevlilerin karıştığı bu tür eylemlere müsamaha gösterildiği veya
kayıtsız kalındığı izlenimi oluşturabilir; adalete ve hukuk devletine olan
güvenin sarsılmasına yol açabilir.
70. Tespit edilen eylemlerin niteliği karşısında verilen
1.500 TL sonuç adli para cezası ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararıyla, incelenen hak yönünden soruşturmanın etkinliğinin sağlanmasının
koşullarından biri olan sorumluların fiilleriyle orantılı ceza almaları
koşulunun yerine getirilmediği, başvurucu açısından uygun ve yeterli bir
giderim sağlanmadığı anlaşılmaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının öngördüğü, devletin etkili soruşturma yapma usul
yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
iii. Diğer
Başvurucular Yönünden İlkelerin Olaya Uygulanması
72. Başvurucular tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına
verilen şikâyet dilekçesinde polis memurları tarafından darbedildikleri yönünde
iddiaları bulunmasına karşın anılan hususun araştırılmadığı, gerek soruşturma
gerek kovuşturma aşamasında bu iddiaların cevapsız bırakıldığı anlaşılmaktadır.
73. Bireysel başvuruya konu edilen adli süreçte polis
memurlarının başvurucular Edip Elma, Murat Tavşan ve Naim Erdoğan'a yönelik
hakaret suçları nedeniyle iddianame düzenlendiği ve yargılama sonucunda hakaret
suçu sabit görülerek polis memurlarının 2.200 TL sonuç adli para cezası ile
cezalandırılmalarına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği
anlaşılmaktadır. Sözlü şiddet iddiası ile sınırlı tutulan yargılamada öngörülen
ceza ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının yargılamaya konu
edilen suçla açıkça orantısız olduğu sonucuna ulaşılmamaktadır. Ancak
başvuruculara yönelik darp iddialarının araştırılmamış ve adli sürece konu
edilmemiş olması etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlali niteliğindedir.
74. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında koruma altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
76. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
77. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi
gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine
hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
78. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin
giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili
usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
79. Başvurucular her biri için 200.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
80. Başvurucu Yunus Demir yönünden Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının maddi ve usul boyutunun; başvurucular Edip Elma,
Murat Tavşan ve Naim Erdoğan yönünden Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
81. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin Yunus Demir yönünden varılan
ihlal sonucu hakkında yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 7. Asliye Ceza
Mahkemesine; Edip Elma, Murat Tavşan ve Naim Erdoğan yönünden varılan ihlal
sonucu hakkında yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
82. Başvuruculardan Yunus Demir'e 25.000 TL; Edip Elma,
Murat Tavşan ve Naim Erdoğan'ın her birine 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
83. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve
2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Başvurucu Yunus Demir yönünden Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan eziyet yasağının maddi
boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Başvurucu Yunus Demir yönünden Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan eziyet yasağının usul
boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Diğer başvurucular yönünden Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere -başvurucu Yunus Demir hakkındaki ihlal sonucu gereği-
Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2015/231, K. 2015/526), -Edip Elma, Murat
Tavşan ve Naim Erdoğan hakkındaki ihlal sonucu gereği- Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına (Sor. No: 2014/132409) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculardan Yunus Demir'e 25.000 TL, başvurucular
Edip Elma, Murat Tavşan ve Naim Erdoğan'ın her birine 15.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 18/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.