TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULHAKİM ADLIĞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/526)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdulhakim ADLIĞ
|
|
:
|
2. Mehmet
Mirza ADLIĞ
|
|
:
|
3. Nurşin ADLIĞ
|
|
:
|
4. Rojin ADLIĞ
|
|
:
|
5. Semanur
ADLIĞ
|
|
:
|
6. Zeynep
ADLIĞ
|
|
:
|
7. Zuhriye ADLIĞ
|
Vekili
|
:
|
Av. İbrahim
Halil YALÇIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zorunlu askerlik hizmeti sırasında meydana gelen
intihar olayı üzerine açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Ardahan'ın Damal ilçesinde bulunan 7. Hudut
Taburu 4. Bölük Komutanlığında piyade er olarak zorunlu askerlik görevini
yapmakta iken 6/3/2013 tarihinde yaşamını yitiren 1992 doğumlu M.A.nın kardeşleri ve ebeveynidir.
A. Olayla İlgili Olarak Yürütülen Ceza
Soruşturması Süreci
9. Olayın oluş şekli ve olaya dair yürütülen ceza soruşturması
sürecine ilişkin bilgiler Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Mirza Adlığ (B. No: 2015/5408, 23/1/2019, §§ 7-30) başvurusu
hakkında verdiği kararda yer almaktadır.
10. Anayasa Mahkemesi Mehmet
Mirza Adlığ başvurusunda, başvurucunun yakınının üçüncü kişi ya da
kişilerce kasıtlı öldürüldüğü yönündeki şikâyetleri bakımından soruşturmanın
etkili yürütülüp yürütülmediğini incelemiş; kararda öncelikle başvurucunun
oğlunun üçüncü bir kişi tarafından öldürülmüş olabileceğini belirtmekle
birlikte bu iddiasını destekleyecek şekilde somut bir veriyi Anayasa
Mahkemesine sunmadığına değinilmiştir. Anayasa Mahkemesi yürütülmüş olan ceza
soruşturmasını incelediğinde olayla ilgili olarak resen bir soruşturma
başlatıldığını, olay yeri incelemesi yapılarak olay yerinin fotoğraflarının
çekildiğini, olay yeri krokisi çizildiğini, ölü muayene ve otopsi işlemleri
gerçekleştirildiğini, kimyasal ve balistik inceleme raporları temin edildiğini,
bu konuda tanık beyanlarının alındığını, başvurucunun oğluna ait olduğu
bildirilen not defterindeki yazılar ile intihar notundakilerin
karşılaştırılması suretiyle bilirkişi raporu alındığını tespit etmiştir.
Anayasa Mahkemesi tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda olayın
cinayet olabileceği şüphesini uyandıran herhangi bir delil elde edilemediğinden
ilgili savcılık tarafından olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmesinde bir sorun görmeyerek olay hakkında etkili bir soruşturma
yürütüldüğü sonucuna varmış ve başvurucunun bu iddiası bakımından başvuruyu
açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur (Mehmet
Mirza Adlığ, §§ 44-63).
11. Anayasa Mahkemesi aynı başvuruda, başvurucunun oğlunun
yaşamının kendi eylemine karşı korunmadığına ilişkin iddiasını da askerî
yetkililerin mesleki ödevlerine açıkça aykırı davranarak M.A.nın
ölümüne sebebiyet verdikleri yönünde bir bilgi ya da belge bulunmadığını
gözeterek bu konudaki devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün tam
yargı davası yoluyla yerine getirilebileceğini belirtmiş ve sözkonusu
yargısal yol tüketilmeden yapılan başvuruyu başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Mehmet
Mirza Adlığ, §§ 64-73).
12. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Mirza Adlığ başvurusunda incelediği olayla ilgili olarak yürütülen
ceza soruşturması kapsamında alınan ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin (AYİM)
4/3/2015 tarihli tazminat talebinin reddine dair kararın karşıoyuna
konu edilen, M.A.nın asker
arkadaşları olan tanık N.E. ve H.K.nın beyanlarının
ilgili kısımları sırasıyla şöyledir:
"...Ben [M.yi] Sivas'taki acemi birliğimizden itibaren tanırım. Kendisinin can
dostuyum. Bana bugüne kadar arkadaşlarıyla, ailesiyle veya komutanları ile
ilgili herhangi bir yakınma veya şikayeti olmadı.
Kendisinin gözleri ağrıyordu ayrıca dizlerinde de ağrı vardı. Bu nedenle
kendisine ağır işler verilmiyordu. Bu rahatsızlıklarından dolayı sağlık ocağına
ve Ardahan'a Hastaneye gitti. Sivas'ta iken gözleri için gözlük verdiler.
Dizinden ameliyat olacaktı. Ancak dağıtım olduğu için orada olamadı. Ardahan
Asker Hastanesine gittiğinde dizlerindeki problem ile ilgili yeterli derecede
ilgilenmediklerini söyledi bakmıyorlar iğne yazıyorlar dedi. ... Biz Sivas'ta
iken ben ölmek istiyorum, öleceğim gibi tuhaf konuşmalar yapıyordu. Ancak neden
böyle bir şey söylediğini sormamıza rağmen söylemiyordu.
...
...Ben onun hareketlerinden veya ruh halinden
intihar edebileceği konusunda herhangi bir fikre kapılmadım...'
'...Ben [M.A.nın] can dostu idim. Kendisini acemi birliği olan Sivas'taki birliğinden
beri tanırım, ... Bana herhangi bir probleminden bahsetmedi ancak Sivas'ta iken
dizleri ve gözlerinin ağrımasından şikayetçiydi kendisi Sivas'ta iken bildiğim
kadarıyla dizlerinden ameliyat olacaktı. MR sonuçları gerekiyordu ancak buraya
dağıtım oldu, burada da dizlerindeki ağrı nedeniyle hastaneye gittiğini
biliyorum... Bazen dizlerinin ağrısından ağlıyordu. Buradaki Komutanlarımız
kendisi ile ilgilendi...
S/C. ...Bana herhangi bir kimsenin veya
rütbelinin ona kötü davrandığı yönünde bir beyanı olmadı. ...Herhangi bir
baskıya uğradığını düşünmüyorum. Hatta dizleri ağrıdığı için çavuşlar onu
dinlensin diye geri gönderiyordu. Ancak sivilde iken bir kaç
kez intiharı düşündüğünü ancak Allah korkusu nedeniyle vazgeçtiğini söyledi.
Ancak ben böyle bir şeye ihtimal vermediğim için herhangi bir kimseye onun daha
önce intiharı düşündüğünü söylemedim...
..."
13. Yürütülen ceza soruşturması kapsamında beyanı alınan Bölük
Komutanı Ö.Y.nin beyanının ilgili kısımları şöyledir:
"Ben 13 Temmuz 2012 tarihinden bu yana
Ardana/Damal 7'inci Hd. Tb. 4'üncü Hd. Bl. Komutanı olarak görev yapmaktayım. [M.A.yı] buraya geldiği 22 Şubat 2013 tarihinden beri
tanırım. Bana memleketinde kazancı olarak çalıştığını maddi problemi olmadığını
geldiği gün yaptığım danışmanlık görüşmesinde söyledi. İlk celp danışmanlık
görüşmemde bir probleminden bahsetmedi. Ertesi gün revirciye
dizleri ağrıdığından dolayı başvurmuş, ben sağlık ocağına gönderdim. Oradan
Askeri hastaneye sevk edildi. Askeri Hastane de ortopedi uzmanı olmadığından
dolayı Ardahan Devlet Hastanesine sevk edildi. İlk önce 2 gün istirahat
verildi. Bu istirahatı kullandı. Daha sonra
şikayetleri devam edince tekrar Ardahan Devlet Hastanesine gitti. Ancak bu kez
istirahat almadı bana kendisi veya herhangi bir kimse sağlıkdurumu
veya diz ağrıları ile ilgili başkaca bir şey söylemedi. Bana herhangi bir
konuda şikayeti veya müracaatı olmadı. Onu intihara
sürükleyebilecek herhangi bir konuda bilgim olmadığı gibi böyle bir izlenim de
edinmedim. Aynı tertip 2 Er'e sorunlarından dolayı silah vermedim, atış
yaptırmadım nöbette yazdırmadım. Ancak [M.nin] Psikososyal risk faktörü
tarama anketinde böyle bir değerlendirme yoktu. Psikolojik sorunu ortaya
koyabilecek elimde bir bulgu yoktu. Zaten kendisi 10 -
15 gün önce birliğe geldiğinden kendisini derinlemesine tanıma fırsatı
bulamadım. Hastane gidiş dönüşlerinde kendisiyle görüşürdüm. Benden herhangi
bir izin talebi olmadı. Olsaydı en azından izin verip vermeme veya psikiyatrik
yönden izne ihtiyacı olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapıp gerekirse
bu yolla izne gönderebilirdik. Bana herhangi bir konuda ailesinden,
arkadaşlarından veya komutanlarından bir şikayeti
olmadığı gibi, herhangi bir disiplinsizliğini de görmedim. Can dostları da bana
herhangi bir sıkıntısını bahsetmedi. Tek bildiğim dizlerinin ağrıdığı idi.
S/C: Kendisi 2. kez hastaneye gittiğinde
istirahat almadığından ve kendisi nöbete gitmeme yönünde bir talepte
bulunmadığından kendisine herhangi bir nöbet olayından muafiyet tanımadık. Eğer
hastane bu yönde bir tespit yapsaydı ve ya istirahat
verseydi buna göre bir tedbir alınabilirdi.
S/C. Benim onunla hiçbir husumetim olmadı.
Zaten hiçbir saygısızlığını görmedim. Bana olaydan önce askerlikle ilgili
herhangi bir problemi yansımadı. İntihara meyilli olduğu konusunda hiçbir
kanaat edinmedim. Bu olay herkesi olduğu gibi beni de şaşırttı ve üzdü.
..."
14. Yürütülen ceza soruşturması kapsamında beyanı alınan Bölük
Astsubayı M.P.nin beyanının ilgili kısımları
şöyledir:
"...[M.yi] geldiği günden beri tanıyorum. Ben de daha önce Sivas'ta görev
yaptığım için [M.] de Sivas'taki
acemi birliğinden geldiği için acemi birliğindeki Komutanları ile nasıllar ne
yapıyorlar diye muhabbet ettik. Bir sorunu olup olmadığını sordum. O da bana
sorunu olmadığını söyledi. ...Ertesi gün de [M.nin] de içinde bulunduğu ...askerlerin tümünü
...toplayarak herhangi bir sıkıntıları olup olmadığını sordum ...bildiğim
kadarıyla [M.nin] diz ağrıları vardı. ...[M.den] bizzat veya [M.nin]
arkadaşlarından herhangi bir sorununun
olduğunu duymadım. Bu askerin intihara teşebbüs edeceğine dair en ufak bir
şüphe beslemedim...
..."
B. Olaya İlişkin Açılan Tam Yargı Davası Süreci
15. İncelemeye konu başvuruda, başvurucuların yakınlarının ölümü
nedeniyle AYİM'e tam yargı davası açtıkları
görülmüştür.
16. Başvurucular 11/11/2013 tarihli dilekçeyle zararlarının
karşılanması talebiyle Milli Savunma Bakanlığına
(İdare) başvurmuştur. İdare tarafından talepleriyle ilgili olarak bir cevap
verilmemesi üzerine başvurucular 10/2/2014 havale tarihli dilekçeyle İdare
aleyhine AYİM nezdinde tam yargı davası açmıştır.
17. Dilekçenin çeşitli sebeplerden reddedilmesi üzerine
başvurucular 9/6/2014 tarihinde yeniledikleri dilekçeyi AYİM'e
sunmuştur. Dilekçede başvurucular olayda İdarenin ağır kusuru ve ihmali
bulunduğunu belirterek başvuruculardan Mehmet Mirza ve Zuhriye
Adlığ için ayrı ayrı 50.000 TL maddi tazminat, ayrı ayrı 30.000 TL manevi
tazminat ödenmesi; diğer başvurucular için ise ayrı ayrı 15.000 TL manevi
tazminat ödenmesi taleplerinde bulunmuşlardır.
18.AYİM 2. Dairesinin 4/3/2015 tarihli kararıyla başvurucuların
tazminat talebi oyçokluğuyla reddedilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Dava dosyasının incelenmesinden; davacılar Zuhriye ADLIG ile Mehmet Mirza ADLlG'nın
[başvurucular] oğlu, diğer
davacıların kardeşi olan müteveffa Er [M.A.nın] ... acemi eğitimini tamamlamasına müteakip
22.02.2013 tarihinde 4 üncü Hudut Bl.K.lığı emrine
katıldığı, acemi eğitim merkezinde ve sonraki kıt'asında
'psikososyal risk faktörü' tarama anketleri
neticesinde herhangi bir risk faktörü tespitine yönelik bir beyanının
bulunmadığı, bu nedenle de Rehberlik ve Danışma Merkezinden yararlanmadığı,
müteveffa [M.A.] Ardahan 25 inci
Hud.Tug.7nci Hd.Tb.4 üncü Hd.BI.K.lığı emrinde
askerlik hizmetini yapmakta iken 06.03.2013 tarihinde saat 15.00-17.00 saatleri
arasında nöbet tutmakta olduğu esnada nöbet yerinden yaklaşık 30 metre kadar
uzaklaşıp kendisine zimmetli ... seri no.lu G-3 Piyade Tüfeğinin namlusunu çene
altına bitiştirerek silahı ateşlemek suretiyle intihar ettiği, Jandarma Genel
Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığı tarafından
yapılan incelemede müteveffanın sağ el iç, sağ el dış ve sol yüz bölgesinde
atış artıkları tespit edildiği, müteveffanın üzerinde savcı tarafından yapılan
aramada bir mektup bulunduğu, mektupta: 'Ayaklar, dizler, eller, kollar, gözler
ve bel hepsi küsmüş ve ben de aldım son kararla onların infazının verecem ve de özlem sıkıntı bunalım içindeyim. Kesinlikle
Allah'a karşı bir isyanım yoktur. Benim tek isyanım var o da aleme, herkes
hakkını helal etsin. Bana bol bol dua edin' şeklinde ifadelerin geçtiği,
intihar nedeniyle yapılan soruşturmada; 9 uncu Kolordu Komutanlığı Askeri
Savcılığının 22.09.2014 tarihli ... kararı ile 'müteveffanın kendisini vurmak
suretiyle intihar etmiş olduğu, müteveffanın ölümünde uygun nedensellik bağı
oluşturabilecek şekilde başkaca bir kimsenin azmettirmesi, kararının
kuvvetlendirmesi, iknası, yardımı, kusuru ya da ihmali
bulunmadığı' gerekçesiyle Kovuşturmay Yer Olmadığına
kararı verildiği...
...
...davacıların kanuni yakını ...askerlik
hizmetini ifa ettiği sırada, 06.03.2013 tarihinde, kişisel (sağlık) veya
yalnızca müteveffanın kendisince bilinebilecek başka nedenlerden dolayı
kapıldığı ani bunalım sonucu kendisini vurarak intihar etmiştir. Müteveffa
intihar ettikten sonra üzerinde bulunan mektupta sağlık sorunlarından
bahsetmesi nedeniyle, askerlik süresince P. Er [M.A.nın] sağlık
sorunlarıyla davalı idarenin ajanlarının yeteri kadar ilgilenip ilgilenmediğine
ilişkin dosya kapsamında yapılan incelemede: Müteveffanın 5 inci P. Eğt. Tug.K.lığında 03, 05, 06 ve
24 Aralık 2012 tarihlerinde olacak şekilde toplam dört kez viziteye çıktığı,
'hipermetrop astigmat' teşhisi ile gözlük verildiği, 29.01.2013 diz
rahatsızlığından Sivas Asker Hastanesi tarafından Sivas Numune Hastanesi
Ortopedi Polikliniğine sevk edildiği, 22.02.2013 tarihinde usta birliği olan 4
üncü Hd. BI.K.lığlı emrine
katıldıktan sonra 25.02.2013 tarihinde katılış muayenesinin yapıldığı, katılış
muayenesinde dizlerinden rahatsızlığını beyan etmesi üzerine Ardahan Asker
Hastanesi Ortopedi Polikliniğine sevk edildiği, 26.02.2013 tarihinde diz ağrısı
şikayeti ile Ardahan Asker Hastanesinden Ardahan Devlet Hastanesine sevk
edildiği, 'menüsküslerde eski yırtık ve yaralanma' teşhisi ile iki gün yatak istirahatı verildiği, 01.03.2013 tarihinde yeniden diz
ağrısı şikayeti ile Ardahan Asker Hastanesinden Ardahan Devlet Hastanesine sevk
edildiği, burada ayakta tedavi gördüğü, 04.03.2013 tarihinde aynı şikayetten
Damal Sağlık Ocağına başvurması üzerine ağrı kesici iğne yapıldığı,
müteveffanın gerek acemi birliğinde gerekse usta birliğinde rahatsızlığı
sebebiyle bir çok kez hastaneye sevk edilerek tedavisinin yapıldığı
anlaşıldığından müteveffanın birlik komutanlarınca davacılarının yakınının
sağlık sorunuyla ilgilendikleri anlaşılmaktadır.
...tamamen kendi iradesi ile kendisini vurarak
intihar etmesi suretiyle ölümü olayında zararlı sonucu doğuran eylem ile hizmet
arasında illiyet bağının bulunmadığı, davacılar vekilinin de intihar olayına
ilişkin olarak davalı idarenin kusurlu ya da kusursuz sorumluluğunu doğuracak
herhangi bir somut delili ortaya koyamadığı, davalı idareye yüklenebilecek bir nedenseilik bağının mevcut olmadığı, davalı idarenin
herhangi bir hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluk şartlarının mevcut
olmadığı değerlendirilerek dava konusu olayda idareye yüklenebilecek hukuki bir
sorumluluğunun bulunmadığı, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde
davacıların maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmesi
gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır..."
19.Kararın karşıoy gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
" ...
Müteveffanın 'yükümlülere yoklamalarda
uygulanacak sağlık durumu hakkında bilgi formu'nda
genel olarak sağlık durumunu 'orta' ve sağlık sorunu olup olmadığı sorusuna
ise, 'biliyorum' şeklinde cevap verdiği, Sivas'ta acemi eğitimi sırasında
arkadaşı P.Er [N.E.ye] 'Ben ölmek istiyorum, öleceğim' şeklinde beyanının
olduğu, yine vefatından önce görev yaptığı 4'üncü Hd.
BI. K.lığında kendisinin
'can dostu' olarak belirlenen P.Er [H.K.ya] da 'sivilde iken
iki kez intiharı' düşündüğünü beyan ettiği görülmüştür.
İntihar sonrasında, Askeri Savcılıkça yapılan
soruşturmada; ...şeklinde not yazılmış intihar mektubu bulunduğu, ayrıca yine
not defterine büyük harflerle 'dışarda yıllara meydan okurken askerde günlere
esir kaldık gülüm' şekilnde not yazdığı tespit
edilmiştir. Bunların yanında sürekli olarak dizlerinden dolayı yakınmalarının
olduğu, sağlık kuruluşlarına sevkine rağmen sıhhat bulamadığı yönünde
şikayetlerinin olduğu ve bu kapsamda Ardahan Asker Hastesine
yönelik yakınmalarının da olduğuna ilişkin beyanlarının olduğu anlaşılmıştır.
...
Dava konusu olayda da, müteveffanın askerlik
hizmetinin başından itibaren 'intihara' yönelik beyanları omasına
rağmen yalnızca iki kez psikososyal risk faktörü
tarama anketi uygulandığı ve olumsuz bir durum tespit edilmediğinden ileri
tetkik ve tedavi için herhangi bir sağlık kuruluşuna sevk edilmediği, ancak
davacı vekilinin bu iki formdaki el yazılarının birbirinden farklı olduğu ve bu
nedenle üstlerince doldurulmuş olduğu, dolayısıyla müteveffanın gerçek sağıık durumunu yansıtmadığı yönünde iddiaların da olduğu,
bu durumda müteveffanın sağlık durumuna ilişkin 'yükümlülere yoklamalarda uygulanacak
sağlık durumu hakkında bilgi formu' ndaki beyanları
ile arkadaşlarına (biri can dostu olan) 'intihara' yönelik beyanları dikkate
alındığında, psikososyal risk faktörü tarama anketi
yanında Rehberlik Danışma Merkezi ve akabinde de hastaneye sevk edilerek
psikiyatrik yönden muayene edilmesi ve bunun sonucunda bir tedavi uygulanmasına
gerekirken, bunun yapılmamış olması, bir hizmet kusuru olarak değerlendirilmiş
ve bu itibarla müteveffanın intihar suretiyle ölümünde idarenin kısmen de olsa
hizmet kusuru bulunduğu, dolayısıyla davacıların zararlarının müteveffanın müterafik kusuru da dikkate alınarak, hizmet kusuru
ilkesince karşılanması gerektiği kanaatinde olduğumuzdan, aksi yönde
değerlendirme ile..."
20. Karara karşı yapılan karar düzeltme talebi de AYİM 2.
Dairesinin 11/11/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
21. Ret kararı başvuruculara 1/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucular 31/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. İlgili hukuk için bkz. Kumrişan Akkuş ve Sefer Akkuş (B. No: 2014/14672, 1/2/2017, §§
45-56) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 28/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular yakınlarının intihar etmesinde kusuru
bulunduğunu iddia ettikleri İdare aleyhine açılan tam yargı davasının
yakınlarını intihara iten sebepler araştırılmadan, ayrıca yakınlarının askerlik
süresinin başından beri intihar edeceğine yönelik beyanları bulunduğu hâlde
buna engel olmak için yetkililer tarafından hiçbir önlem alınmadığı, psikolojik
sorunları olduğu açık olan yakınlarına silah verilerek nöbet tutma görevi
verildiği, askerliği boyunca doldurulan iki psikolojik risk faktörü anketinin
farklı el yazılarıyla doldurulmuş olduğu gözetilmeden reddine karar verilmesi
nedeniyle yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes,
yaşama ... hakkına sahiptir.”
26. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular AYİM kararından sonra bireysel
başvuruda bulunmuş olup olay hakkında yürütülen ceza soruşturması ile ilgili
olarak somut başvuruda herhangi bir ihlal iddiası ileri sürmemişlerdir.
Başvurucuların iddialarının özü askerî yetkililer tarafından yakınlarının
yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmayarak vefatına sebebiyet
verilmesi nedeniyle açılan tam yargı davasının eksik inceleme ve hatalı
değerlendirme ile reddedildiğine, dolayısıyla etkili bir yargısal korumadan
yararlanamadıklarına ilişkindir. Bu itibarla başvurucuların adil yargılanma
hakkıyla bağlantı kurdukları iddialarının da Anayasa'nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını
kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı
nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların oğlu ve
kardeşidir. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
30. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan
olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır.
Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin
yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif
bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını
gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§§ 50, 51).
31. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin pozitif
yükümlülükleri açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin
sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında
Anayasa’nın 17. maddesi, devlete elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda
ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak
için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup
cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi
yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının
tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
32. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli
tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Zorunlu askerlik hizmeti için de
geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için askerî mercilerin kendi
kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk
olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit
etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul
ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden
beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekir. Ancak özellikle insan
davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar
değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate
alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde
yorumlanmamalıdır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede,
basit bir ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun askerî
yetkililere atfedilebilip atfedilemeyeceğinin ortaya konulması gerekmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841,
23/1/2014, § 74).
33. Askerlik yükümlülüğü kapsamında yürütülen bazı eylem ve
etkinliklerin doğasına ve insan unsuruna bağlı olarak ortaya çıkan risk
seviyesine uygun şekilde yaşamı koruyucu yasal ve idari düzenlemelerin
bulunması gerekmektedir. Devlet, askerlik görevini zorunlu kıldığı için
özellikle silahların kullanımı konusunda büyük bir titizlik göstermeli;
psikolojik sorunları olan askerlerin tedavi edilmesini ve onlara yönelik uygun
tedbirlerin alınmasını sağlamalıdır. Oluşturulan yasal ve idari düzenlemelerde,
askerlik yaşamının doğasında var olan tehlikelerle karşı karşıya bulunan
askerlerin etkin bir şekilde korunmasını sağlayan uygulamaya ilişkin
tedbirlerin ve emir-komuta zinciri içinde yer alan sorumlular tarafından
işlenebilecek kusur ve hataların tespit edilmesini sağlayacak usullerin
öngörülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede askere alım sırasında kişilerin uygun
denetimlerden geçirilmesi, askerlik öncesinde ve sırasında kişilere gerekli
denetim ve müdahalelerin yapılması büyük önem taşımaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, §§ 75, 76).
34. Kişilerin yaşamının korunması için yeterli yasal ve idari
bir çerçevenin oluşturulması yükümlülüğü, askerlik hizmetini ifa eden kişilerin
yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
35. Yargı merciilerinin olaylara
ilişkin tespitleri Anayasa Mahkemesi açısından bağlayıcı olmamakla birlikte
Anayasa Mahkemesinin söz konusu makamların tespitlerinden farklı bir tespitte
bulunabilmesi için bu hususta ikna edici unsurların mevcut olması gerekmektedir.
Başvuru konusu olayda başvurucularının yakınının ölümünün ilgili savcılık
tarafından intihar olarak nitelendirilmesi üzerine yapılan bireysel başvuruda
Anayasa Mahkemesi tarafından bu tespitten ayrılmayı gerektirecek bir husus
bulunmadığı görülerek olay hakkında etkili bir soruşturma yürütüldüğü sonucuna
varıldığı ve başvurunun açıkça dayanaktan yoksun bulunduğu yukarıda
belirtilmiştir (bkz. § 10).
36. Bu durumda başvuru konusu olay açısından yukarıda yer
verilen ilkeler çerçevesinde devletin M.A.nın
yaşamını kendi eylemine karşı koruma yükümlülüğünün olup olmadığının tespiti
gerekmektedir. Bu bağlamda öncelikli olarak askerî yetkililerin M.A.nın intihar etme riskini bilip
bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konulması,
böyle bir durum söz konusu ise yetkileri çerçevesinde kendilerinden makul
olarak beklenebilecek tedbirleri alıp almadıklarının açıklığa kavuşturulması
gerekmektedir.
37. M.A.nın
askere alınmadan önce geçirildiği sağlık muayenesinde veya askere alınmadan
önceki herhangi bir aşamada herhangi bir psikolojik rahatsızlığı olduğuna dair
bir kayıt mevcut değildir. Bu durumda M.A.nın
askerlik süreci incelendiğinde ise, M.A.nın askerlik
öncesinden süre gelen fiziksel bir takım rahatsızlıkları (şiddetli bacak ağrıları)
olduğu ve bu rahatsızlığının asker arkadaşları ve üstleri tarafından bilindiği
açıktır (bkz. §§ 12-14) Nitekim M.A., bu rahatsızlığı nedeniyle askerlik
görevinin ilk zamanlarından beri ilgili sağlık kuruluşlarına sevk edilmiş,
muayene ve tedavi imkanlarına kavuşmuştur.
38. Öte yandan askerlik öncesinde bir psikolojik rahatsızlığı
olduğunu askerî makamlara bildirmeyen M.A.nın sivil
hayatında ve acemi birliğinde intihar etmeyi düşündüğü yönünde asker
arkadaşlarına birtakım söylemlerde bulunduğu asker arkadaşlarının beyanlarından
anlaşılmaktadır (bkz. § 12) Fakat psikolojik bir rahatsızlığı bulunduğu açıkça
gözlemlenemeyecek olduğu anlaşılan M.A.nın bu
şekildeki söylemlerinin intihar emaresi olarak değerlendirilebilmesi mümkün
olmakla birlikte bu söylemlerin asker arkadaşları tarafından ciddiye
alınmayarak üstlere iletilmediği görülmektedir.
39. Bu durumda psikolojik bir rahatsızlığı olduğuna ve bu
kapsamda bir tedavi gördüğüne yahut askerî yetkililerinin dikkatini
çekebilecek, yakın ve gerçek intihar riski olarak kabul edilebilecek bir
davranış bozukluğu sergilediğine ilişkin olarak hakkında bilgi ve belge
bulunmayan M.A.nın -intiharı düşündüğüne yönelik
sözlerinin asker arkadaşları tarafından üstlerine iletilmediği de
gözetildiğinde- yalnızca fiziksel bir rahatsızlık olan şiddetli bacak ağrısı
çektiğini bilen askerî yetkililerin onun intihar etme riskinin farkında
oldukları ya da farkında olmaları gerektiği sonucuna ulaşılmasının mümkün
olmadığı anlaşılmıştır. Bilmedikleri ya da bilmeleri gerekmeyen bir durumda
askerî yetkilileri intihar olayını önleyememiş olmaları nedeniyle sorumlu
tutmak kamu makamları üzerine aşırı yük yükleyen bir yoruma meydan verir.
40. Sonuç olarak başvuru konusu olayda devletin yaşamı koruma
yükümlülüğünü yerine getiremediğini ve dava reddedilmiş bile olsa
başvurucuların etkili bir yargısal korumadan yararlanamadığını söylemek mümkün
değildir.
41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.