TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BİRLEŞİK METAL İŞÇİLERİ SENDİKASI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/14862)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 20/7/2018-30484
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Birleşik
Metal İşçileri Sendikası
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet
ERGİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sendikaca alınan grev kararının Bakanlar Kurulu
tarafından ertelenmesinin sendika hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu Sendika, 1947 yılında kurulan Türkiye Maden-İş
Sendikası ile 1963 yılında kurulan Otomobil-İş Sendikasının 1993 yılında
birleşmesiyle oluşmuş ve Birleşik Metal İşçileri Sendikası (Sendika) adını
almıştır. Başvurucu Sendika, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonuna
bağlıdır.
10. Başvurucu Sendika ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası
(MESS) arasında -MESS üyesi on sekiz işyeri ve işletme için- yürütülen grup
toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamamıştır.
11. 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca bir arabulucu görevlendirilmiştir.
Bahsi geçen arabulucu tarafından da uyuşmazlığın çözümlenemediğine dair rapor
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğünün 16/12/2014
tarihli yazısı ile başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu Sendikanın Yönetim
Kurulu ilk olarak 14/1/2015 tarihinde toplanmış ve yirmi işyeri için 29/1/2015
tarihinden itibaren uygulamaya konulmak üzere grev kararı almıştır.
12. Sendikanın Yönetim Kurulu daha sonra 22/1/2015 tarihinde bir
kez daha toplanarak bu kez on sekiz işyeri için 19/2/2015 tarihinden itibaren
uygulamaya konulmak üzere grev kararı almıştır. Böylece toplam otuz sekiz
işyerinde yaklaşık on beş bin işçiyi kapsayan grev kararı alınmıştır.
13. Bakanlar Kurulu 30/1/2015 tarihli ve 29252 sayılı mükerrer
Resmî Gazete'de yayımlanan 29/1/2015 tarihli ve
2015/7251 sayılı kararı ile grevin ertelenmesine karar vermiştir. Karar
şöyledir:
"Ekli listede belirtilen işyerlerinde Birleşik Metal İşçileri
Sendikası tarafindan uygulanmakta olan grevin, milli
güvenliği bozucu nitelikte olduğu görüldüğünden altmış gün süreyle ertelenmesi;
18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Kanunun 63 üncü
maddesine göre, Bakanlar Kurulu'nca 29/1/2015 tarihinde
kararlaştırılmıştır"
14. Bu kararın iptal edilmesi için Sendika tarafından 2/2/2015
tarihinde Danıştay Onuncu Dairesine dava açılmış ve bu davada yürütmenin
durdurulması talep edilmiştir. Yürütmenin durdurulması talebi Danıştay Onuncu
Dairesi tarafından 5/3/2015 tarihinde oyçokluğuyla reddedilmiştir.
"Ekonomi Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği ve Emniyet Genel Müdürlüğünün yazılarında, söz konusu grevin
milli güvenliği bozucu etkisinin olduğu yönünde somut verilere dayalı olarak
görüş bildirmeleri ve ekonomik güvenliğin milli güvenliğin ayrılmaz bir parçası
olduğu hususu da dikkate alındığında 29.1.2015 tarihli ve 2015/7251 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararının Anayasanın 54. maddesine ve 6356 sayılı Sendikalar ve
Toplu iş Sözleşmesi Kanunu'nun 63. maddesine uygun olduğu değerlendirilmektedir.
Davacı tarafından ileri sürülen iddialar, dava konusu Bakanlar Kurulu
Kararı'nın yürütülmesinin durdurulmasını gerektirecek nitelikte
görülmemektedir.
Davanın durumu ve uyuşmazlığın hukuki niteliğine göre, 2577 sayılı
idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. maddesinde öngörülen koşulların bu aşamada
gerçekleşmediği anlaşıldığından yürütmenin durdurulması isteminin reddine, bu
kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde idari Dava Daireleri
Kuruluna itiraz edilebileceğinin davacıya duyurulmasına, 5/3/2015 tarihinde
oyçokluğuyla karar verildi."
15. Başvurucu Sendika, bu karara karşı Danıştay İdari Dava
Daireleri Kuruluna itirazda bulunarak yürütmenin durdurulmasını talep etmiştir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 30/4/2015 tarihli kararı ile sekiz üyenin
oyuna karşılık yedi üyenin karşıoyuyla itirazı
reddetmiştir. Kararda yalnızca "yürütmenin durdurulması kararı
verilebilmesi için yasanın aradığı
koşulların gerçekleşmemiş olduğu" gerekçesine yer verilmiştir.
16. Muhalif kalan üyelerin muhalefet şerhi şu şekildedir:
"Her ne kadar dava konusu grev erteleme kararı ile ilgili olarak,
itiraz tarihi itibarıyla, altmış günlük erteleme sürecinin dolmuş olması
nedeniyle 2577 sayılı Yasanın 27. maddesinde belirtilen koşulların
gerçekleşmemiş olduğu ileri sürülebilir ise de, yukarıda belirtilen 6356 sayılı
Yasanın 63. maddesine göre, grev ertelemesi kararı alındıktan sonra artık
sendikanın greve devam etme imkanının kalmaması ve erteleme süresi sonunda
taraflarca anlaşma sağlanamaması halinde uyuşmazlığın Yüksek Hakem Kurulunca
çözümleneceği göz önüne alındığında, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile
Anayasal bir hak olan grev ve toplu sözleşme hakkı fiilen ve hukuken ortadan
kaldırılmakta, uyuşmazlığın çözümü yukarıda aktarılan Yasa hükmü çerçevesinde
apayrı bir mecraya yönlendirilmektedir.
Bu nedenle olayda, 2577 sayılı Yasa'nın 27. maddesinde belirtilen
koşullardan, işlemin uygulanmasının devam etmesi nedeniyle telafisi güç zarar
bulunma koşulunun gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Diğer koşul olan, işlemde açıkça hukuka aykırılık bulunup bulunmadığı
yönünden değerlendirmeye gelince;
Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerinden de anlaşılacağı üzere,
Bakanlar Kurulunca, karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir grev veya
lokavtın, genel sağlığı veya milli güvenliği bozucu nitelikte olduğunun
saptanması halinde, yasal grev ve lokavtın altmış gün süreyle ertelenmesi
mümkündür. Başka bir ifade ile, bir anayasal hak ve işçi açısından güvence olan
grev hakkı, ancak yasada sayılan sebeplerle idari bir tasarrufla ertelenebilir.
Ekonomik veya siyasi veya başkaca bir sebeple yasal bir grevin ertelenmesine
yasal olanak bulunmamaktadır.
Türk hukukunda, grev hakkının kullanılması da dahil, bir
çok temel hak ve özgürlüğün kullanımının sınırlanmasına veya
yasaklanmasına sebep olarak gösterilen milli güvenlik kavramına ilişkin bir
tanım bulunmamaktadır. Soyut ve belirsiz olan bu kavramın çok geniş bir şekilde
yorumlanması, hemen hemen bütün grevlerin sonuçları bakımından milli güvenliği
bozabileceği sonucuna ulaşılmasına ve böylece bütün grevlerin ertelenmesine yol
açacaktır.
İşçi ile işveren arasında başlayan toplu görüşmelerin anlaşmazlıkla
sonuçlanması üzerine kullanılan anayasal bir hak ve işçi açısından güvence olan
grev hakkının; grevin uygulandığı işyerlerinin ve yapılan üretimin grev
nedeniyle bir süre durmasının milli güvenliği nasıl ve ne şekilde bozduğunun
açık ve tereddüte yer bırakmayacak şekilde ortaya
konulması, bu saptama yapılırken de ölçülülük ilkesinin ve demokratik toplumun
gereklerinin dikkate alınması gerekir.
Doktrinde, milli güvenlik, "Yurt ölçüsünde beliren iç ve dış
tehlikelere karşı devlet tüzel kişiliğinin savunma ve güvenlik altına alınması
şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre, yasal bir grevin yasada öngörülen anlamda
milli güvenliği bozucu nitelikte görülebilmesi için, ülke ve devletin özel
savunma ve güvenlik altına alınmasını zorunlu kılacak ciddi tehlikelerin ortaya
çıkması gerektiğini belirterek milli güvenliğin tanımını yapmıştır.
Yukarıda yapılan açıklama ve değerlendirme ışığında, davacı Sendikaya
bağlı işyerlerinde uygulanmakta olan grevin milli güvenliği bozucu nitelikte
olduğunu ortaya koyan geçerli ve inandırıcı kanıtların bulunmadığı ve Yasada
öngörülmeyen ekonomik sebeplere dayalı olarak alındığı anlaşılan dava konusu
Bakanlar Kurulu kararı açıkça hukuka aykırıdır.
Diğer taraftan, Danıştay Onuncu Dairesi'nin 09/02/2015 günlü,
E:2015/294 sayılı "davacı sendika tarafından uygulanmakta olan ve
uygulamaya konulacak olan grevlerin "milli güvenliği bozucu nitelikte olduğu"nun nasıl ve ne şekilde belirlendiği, milli
güvenliği bozucu hususların neler olduğunun açık ve tereddüte
yer bırakmayacak şekilde açıklanmasının istenilmesi" yolundaki ara
kararına davalı idarece verilen cevaplar grevin milli güvenliği ihlal edeceğini
açıkça ortaya koymadığı gibi, konuya ilişkin görüşlerin alındığı bazı
idarelerce yazılan yazıların da dava konusu işlemden sonra düzenlenmiş olması
nedeniyle, işlemden önce milli güvenliğin ihlal edildiğine ilişkin yeterli bir
araştırmanın yapılmadığını gösterdiğinden, dava konusu Bakanlar Kurulu
kararının yürütülmesinin durdurulması gerektiği oyuyla, aksi yöndeki karara
katılmıyoruz.
17. Karar, başvurucuya 31/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 27/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Başvurucunun başvuruya konu Bakanlar Kurulu kararının iptal
edilmesi için 2/2/2015 tarihinde açmış olduğu davanın esasının henüz karara
bağlanmadığı ve Danıştay Onuncu Dairesinde derdest olduğu anlaşılmaktadır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 6356 sayılı Kanun’un “Grev
ve lokavtın ertelenmesi” kenar başlıklı 63. maddesi şöyledir:
“(1) Karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir grev veya lokavt
genel sağlığı veya millî güvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu
uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süre ile erteleyebilir. Erteleme
süresi, kararın yayımı tarihinde başlar.
(2) Erteleme kararının yürürlüğe girmesi üzerine, 60 ıncı maddenin yedinci fıkrasına göre belirlenen arabulucu,
uyuşmazlığın çözümü için erteleme süresince her türlü çabayı gösterir. Erteleme
süresi içerisinde taraflar aralarında anlaşarak uyuşmazlığı özel hakeme de
götürebilir.
(3) Erteleme süresinin sonunda anlaşma sağlanamazsa, altı iş günü
içinde taraflardan birinin başvurusu üzerine uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca
çözülür. Aksi takdirde işçi sendikasının yetkisi düşer.”
B. Uluslararası Hukuk
21. Sendika hakkı, örgütlenme özgürlüğünün bir parçasını
oluşturmaktadır. Bu hak, mensuplarının menfaatlerini korumak üzere yapılan
sendikal faaliyetlere izin verilmesini de gerektirmektedir. Bu çerçevede her ne
kadar ayrı bir hak grubu teşkil etmeseler de grev ve toplu sözleşme hakkı,
üyelerinin menfaatlerini korumak için sendikaların kullanabileceği en önemli
yollardandır (Demir ve Baykara/Türkiye
[BD], B. No: 34503/97, 12/11/2008, § 154; Schmidt ve Dahlström/İsveç, B. No:
5589/72, 6/2/1976, § 36).
22. Enerji Yapı Yol
Sen/Türkiye (B. No: 68959/01, 21/4/2009) kararında Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM), memurlara toplu sözleşme hakkının tanınması için Kamu
Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu tarafından düzenlenen eylemlerden beş gün
önce memurların grev veya iş bırakma gibi eylemlere katılmasını yasaklayan bir
Başbakanlık genelgesi yayımlanmasına rağmen iş bırakma eylemine katılanların
cezalandırılmasına ilişkin şikâyeti değerlendirmiştir:
i. AİHM, grev hakkının mutlak bir niteliği olmadığını
hatırlatmış; grev hakkının bazı koşullara bağlı tutulabileceğini ve söz konusu
hakka bazı kısıtlamalar getirilebileceğini kabul etmiştir. AİHM'e
göre sendikal özgürlüklerin devlet adına yetki kullanan memurlara grev hakkı
yasağı ile bağdaşması mümkündür. Bununla birlikte AİHM, bazı memur
kategorilerine grev yasağı getirilse bile grev hakkının genel olarak memurları
veya devlete ait ticari ve endüstriyel kuruluşlarda görev yapan işçileri
kapsayamayacağını ifade etmiştir. AİHM'e göre grev
hakkına getirilen yasal kısıtlamaların kısıtlamaya konu memur kategorilerini
mümkün olduğunca açık ve sınırlayıcı bir biçimde tanımlaması gerekmektedir. AİHM'e göre ihtilaf konusu genelge, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesinin ikinci paragrafında sıralanan
amaçların gerekleri ile dengelenmeden tüm memurlara mutlak şekilde grev hakkını
yasaklayan genel ifadelerle kaleme alınmıştır. Ayrıca başvuru konusu genelgeye
dayanılarak söz konusu kişiler disiplin cezasına çarptırılmıştır.
ii. AİHM, söz konusu cezaların üyelerinin çıkarlarını savunmak
amacıyla eylemlere veya böyle bir greve katılmayı isteyen sendika üyeleri ve
diğer kişiler açısından caydırıcı nitelik taşıdığı kanaatindedir. AİHM,
Hükûmetin demokratik bir toplumda dava konusu kısıtlamanın gerekliliğini ortaya
koymadığını belirtmektedir. Kendi incelemesini yapan AİHM, söz konusu
genelgenin kabulü ve uygulanmasının “zorlayıcı bir sosyal gereksinimi”
karşılamadığı ve başvuran sendikanın Sözleşme'nin 11. maddesi ile tanınan
hakları etkili bir şekilde kullanmasına yönelik orantısız bir müdahale
oluşturduğu sonucuna ulaşmıştır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 9/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucunun iddiaları şu şekilde özetlenebilir:
i. Başvurucu, yetkisinin düşmesine neden olmamak için ve altmış
günlük erteleme süresi içinde yürütmeyi durdurma kararı verilmemesi üzerine
3/4/2015 tarihinde Yüksek Hakem Kuruluna (YHK) başvurmuştur. YHK ise 12/5/2015
tarihli kararı ile erteleme konusu işyerleri için toplu iş sözleşmesini kesin
olarak bağıtlamıştır. YHK'nın bu kararından sonra
Danıştay Onuncu Dairesinin esas incelemesi sonrasında vereceği kararın sendika
ve grev hakkının güncellik taşıyan ihlaline bir etkisi olmayacaktır. Çünkü
toplu iş sözleşmesi niteliğindeki YHK kararı kesindir ve Danıştay kararından
etkilenmez. Bu bakımdan tüketilmesi gereken ve ihlali giderici nitelikte etkin
bir başvuru yolu kalmamıştır.
ii. Sözleşme'nin 11. maddesi tartışmasız bir şekilde sendika
özgürlüğünü içermektedir. Üyelerinin menfaatlerini korumayı amaçlayan sendikalar,
bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kolektif oluşumlar meydana
getirerek bir araya gelebilme özgürlüğü olan örgütlenme özgürIüğünün
önemli bir parçasıdır. Sözleşme'nin 11. maddesinde yer alan "çıkarlarını korumak amacıyla"
ibaresi, üyelerinin mesleki menfaatlerini korumak için gerçekleştirecekleri
sendikal faaliyetlerin Sözleşme tarafından korunduğunu açıkça ortaya
koymaktadır. AİHM, grev hakkının 11. madde kapsamında olduğunu Enerji Yapı Yol Sen/Türkiye kararında
açık bir biçimde ifade etmektedir.
iii. Bakanlar Kurulunun grev erteleme kararı geniş anlamda yasal
değildir. Kanunun genel soyut ifadesinin kararda gösterilmiş olmasının sebep
göstermek anlamına gelmeyeceği açıktır. Bakanlar Kurulu somut nedene
dayanmamıştır. Alınan grev kararlarının millî güvenliği neden ve nasıl bozucu
nitelikte olduğu yer, zaman ve olay gösterilerek belirtilmemiştir. Kaldı ki
millî güvenlik kavramı da keyfî ve geniş yorumlanamaz. Aksi bir tutum bütün
grevlerin ertelenmesine yol açar.
iv. Grev, sendika hakkının ve toplu pazarlık sisteminin ayrılmaz
bir parçasıdır. Toplu pazarlık sisteminin amacı, iş barışının sosyal taraflarca
gerektiğinde grev hakkını ve lokavtı kullanılarak gerçekleştirilmesini
sağlamaktır. Toplu pazarlıkta işçi tarafının grev hakkını kullanması sonucu
işyerlerinin zorlanması, ekonominin bu durumdan etkilenmesi grev hakkının
doğasından kaynaklanan bir zorunluluktur. Grev hakkını kullanan işçilerin grev
süresince ücret alamadıkları, bir başka işte çalışmalarının yasak olduğu
düşünüldüğünde sadece işyerleri değil grevi uygulayan işçiler de zor durumda
kalmaktadır. Dolayısıyla hakkın doğasında bulunan bir özelliği millî güvenliğe
aykırı kabul etmek fiilen hiçbir grevin uygulanmayacağını kabul etmek anlamına
gelecektir.
v. Grev ertelemesi uygulaması fiilen grev yasağına dönüşmüştür.
Bakanlar Kurulunun başvuruya konu kararı, özü itibarıyla grev ertelemesi değil
grevin yasaklanmasıdır. Grev erteleme kararı ülkemizin taraf olduğu ve
Anayasa'nın 90. maddesi gereği ulusal mevzuattan üstün olan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin sözleşmelerin de ihlali anlamına gelmektedir. Söz konusu grev erteleme
kararı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerine ve denetim organları
kararlarına da aykırılık oluşturmaktadır.
vi. Ölçülülük ilkesine uyulmamış, demokratik toplumun gerekleri
dikkate alınmamıştır. Sonuç olarak başvurucu Sendika, Anayasa'nın 53.
maddesinde düzenlenen toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı ile
Anayasa'nın 54. maddesinde yer alan grev hakkı ışığında Anayasa'nın 51.
maddesinde korunma altına alınmış olan sendika hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde; sendika hakkının korunmasını sağlayan
yöntemlerden grev hakkının Sözleşme'de yer almadığı,
grev hakkını sınırlandırma konusunda devletlerin geniş bir takdir hakkı
bulunduğu ifade edilmiştir. Bakanlığa göre somut başvuruda "millî
güvenlik" gerekçesi zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaç baskısına karşılık
gelmektedir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi daha önce benzer şikâyetlerin yapıldığı Kristal-İş Sendikası ([GK], B. No:
2014/12166, 2/7/2015) başvurusunu sendika hakkı kapsamında incelemiştir. Mevcut
başvuruda da bahsi geçen içtihattan ayrılmayı gerektirecek bir durum yoktur.
İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
Anayasa’nın “Sendika kurma hakkı”
kenar başlıklı 51. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma
ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara
serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse
bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.”
27. Anayasa’nın “Toplu iş
sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı” kenar başlıklı 53. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal
durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma
hakkına sahiptirler.”
28. Anayasa’nın “Grev hakkı
ve lokavt” kenar başlıklı 54. maddesinin (1), (2) ve (4) numaralı
fıkraları şöyledir:
“Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde
işçiler grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin
lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla
düzenlenir.
Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum
zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz…
Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve
işyerleri kanunla düzenlenir.”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Mevcut başvuruda grevin ertelenmesi kararına karşı yapılan
yürütmenin durdurulması talebi Danıştay Onuncu Dairesi tarafından, Daire
kararına yapılan itiraz ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından
reddedilmiştir (bkz. §§ 14-16). Başvurucu, yargılamanın esasına ilişkin sonucu
beklemeksizin 27/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunmuştur.
30. Anayasa Mahkemesi aynı mahiyetteki Kristal-İş Sendikası kararında benzer
başvurular için uyuşmazlığın esası hakkında derece mahkemeleri tarafından bir
karar verilmeden yapılan başvurunun kabul edilebilirliğine karar vermiştir
(Daha ayrıntılı değerlendirmeler için bkz. Kristal-İş
Sendikası, §§ 35-46).
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan sendika
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
32. Başvurucunun sendikal faaliyet kapsamında uygulamaya koyduğu
grev kararının ertelenmesi sonucunda sendika hakkına yönelik bir müdahalenin
gerçekleştiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 51. maddesinin ihlalini teşkil
edecektir.
34. Bu itibarla sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
i. Kanunilik
35. 6356 sayılı Kanun'un 63. maddesinin "kanunilik"
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
36. Başvurucunun uygulamaya koyduğu grev kararının ertelenmesine
ilişkin Bakanlar Kurulu kararının Anayasanın 51. maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan “millî güvenliğin” korunmasısebebine dayandığı anlaşılmaktadır.
37. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, müdahalenin gerekliliği
konusunda yapılması gereken değerlendirmeler gözönünde
bulundurulduğunda söz konusu sebebin olaya uygun düşüp düşmediği de dâhil olmak
üzere müdahalenin meşruluğu başlığı altında ortaya çıkan sorunları çözmenin
somut başvurunun koşullarında gerekli olmadığı sonucuna varmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
38. Anayasa
Mahkemesi önündeki mesele, başvurucunun aldığı grev kararının Bakanlar Kurulu
kararı ile ertelenmesi ile sendika hakkına yapılan müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığıdır.
39. Demokrasilerde, vatandaşların bir araya gelerek ortak
amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bir
bileşenidir. Ayrıca böyle bir "örgüt", devlet tarafından saygı
gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir. İstihdam alanında
kendi üyelerinin menfaatlerinin korunmasını amaçlayan örgütler olan sendikalar,
bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kolektif oluşumlar meydana
getirerek bir araya gelebilme özgürlüğü olan örgütlenme özgürlüğünün önemli bir
parçasıdır. Sendika hakkı da çalışanların bireysel ve ortak çıkarlarını korumak
amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme serbestisini gerektirmekte ve bu
niteliğiyle bağımsız bir hak değil örgütlenme özgürlüğünün bir şekli veya özel
bir yönü olarak görülmektedir (Tayfun Cengiz,
B. No: 2013/8463, 18/9/2014,§§ 31, 32).
40. Diğer yandan Anayasa'nın 51. maddesi metninde yer alan “çalışanlar... üyelerinin menfaatlerini korumak için”
ibaresi, gereksiz bir detay olmaktan ziyade üyelerin mesleki menfaatlerini
korumak için gerçekleştirecekleri sendikal faaliyetlerinin Anayasa tarafından
korunduğunu açıkça ortaya koymaktadır (Kristal-İş
Sendikası, § 54). Dolayısıyla sendika hakkı, mensuplarının
menfaatlerini korumak üzere yapılan sendikal faaliyetlere izin verilmesini de
gerektirmektedir (Tayfun Cengiz,
§ 31). Bu çerçevede her ne kadar grev ve toplu sözleşme hakkı bireysel başvuru
kapsamında tanınmamış olsa da üyelerinin menfaatlerini korumak için
sendikaların kullanabileceği en önemli yollardandır (Kristal-İş Sendikası, § 55)
41. Sınırlanabilir bir hak olan sendika hakkı Anayasa'da yer
alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir (Tayfun Cengiz, § 38). Bununla birlikte
demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence
altına alındığı rejimlerdir. Bu nedenle temel hak ve özgürlükler, istisnai
olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin
sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde sınırlandırılabilirler (AYM, E.2006/142,
K.2008/148, 24/9/2008; Kristal-İş Sendikası,
§ 70).
42. Anayasa Mahkemesi AİHM içtihatlarını takip ederek
“demokratik toplumda gereklilik” deyiminin “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaç”a işaret ettiğini pek çok kararında teyit etmiştir
(Tayfun Cengiz, § 56). O hâlde
örgütlenme özgürlüğüne ve sendika hakkına yargısal veya idari bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olup olmadığına ve bu
bağlamda toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına bakmak
gerekecektir.
43. Eğer yapılan müdahale zorunlu bir toplumsal ihtiyaca cevap
vermiyorsa, hak ve özgürlüğün kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede
güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak
sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum
düzenine aykırı olacaktır( Kristal-İş Sendikası, § 70; Tayfun Cengiz, § 51; ifade özgürlüğü
bağlamında bkz. Bekir Coşkun
[GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 49, 50).
44. Anayasa Mahkemesi bireyin ve bir bütün olarak toplumun çatışan
menfaatleri arasında adil dengenin kurulup kurulmadığına karar verirken kamu
gücünü kullanan organların bu alanda belirli bir takdir marjına sahip olduğunu gözönünde bulunduracaktır (Tayfun
Cengiz, § 37).
45. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmenin
temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında
dayandıkları gerekçelerin sendika hakkını kısıtlama bakımından “demokratik bir
toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun
olduğunun inandırıcı bir şekilde ortaya konulup konulamadığı olacaktır.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
46. Dava konusu grev erteleme kararının olayların tamamı
ışığında incelenmesi gerekir. Eldeki başvuruya konu olayda, başvurucu Sendika
ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası arasında yürütülmekte olan toplu iş
sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine başvurucu Sendika,
toplam otuz sekiz işyerinde yaklaşık on beş bin işçiyi kapsayan grev kararı
almıştır. Bakanlar Kurulu ise millî güvenliği bozucu nitelikte olduğu gerekçesiyle
grevin altmış gün süreyle ertelenmesine karar vermiştir. Erteleme süresi içinde
yürütmenin durdurulması talebinin karara bağlanmaması nedeniyle başvurucu
Sendika, toplu iş sözleşmesi yetkisinin düşmemesi için YHK'ya
başvurmuştur. YHK 12/5/2015 tarihli kararı ile erteleme konusu işyerleri için
toplu iş sözleşmesini kesin olarak bağıtlamıştır.
47. Anayasa Mahkemesi “millî güvenlik” kavramının
uygulayıcıların kişisel görüş ve anlayışlarına göre genişleyebilecek, öznel
yorumlara elverişli, bu nedenle de keyfîliğe dek
varabilir çeşitli ve aşamalı uygulamalara yol açacak genel bir kavram olduğunu Kristal-İş Sendikası kararında bir kez
daha ifade etmiştir ( Kristal-İş Sendikası, § 78; AYM, E.1973/41,
K.1974/13, 25/4/1974).
48. Anayasa Mahkemesi, Kristal-İş
Sendikası kararında Danıştay Onuncu Dairesinin 2003 yılında verdiği
bir kararında "millî güvenlik" sınırlama sebebine ilişkin olarak
geliştirdiği ölçütü benimsemiş ve benzer başvurularda bu ölçütü uygulayacağını
ifade etmiştir. Danıştayın geliştirdiği ölçüte göre
yasal bir grevin yasada öngörülen anlamda millî güvenliği bozucu nitelikte
görülebilmesi için ülke ve devletin özel savunma ve güvenlik altına alınmasını
zorunlu kılacak ciddi tehlikelerin ortaya çıkması gerekmektedir(Kristal-İş Sendikası, § 79; Danıştay
Onuncu Dairesinin 12/1/2004 tarihli ve E.2003/6134 sayılı yürütmenin
durdurulması kararı).
49. Somut olaya konu Bakanlar Kurulu kararında yalnızca grevin
ertelenme sebebi zikredilmiş, bunun dışında bir açıklamaya yer verilmemiştir.
İlk derece mahkemesi olan Danıştay Onuncu Dairesi, ilgili kamu kurumlarının
başvuru konusu grevin millî güvenliği bozucu etkisinin olduğu yönünde
"somut verilere dayalı görüş bildirdiğini" ifade etmiş ise de zikri
geçen ifadeden başka somut verilerin neler olduğuna ve varsa bu somut verilerin
millî güvenlik ile ilişkisine dair bir açıklama yapmamıştır. Oysa derece
mahkemelerinin kararlarında grevin uygulandığı işyerlerindeki üretimin bir süre
durmasının millî güvenliği nasıl ve ne şekilde bozduğunun açıkça ortaya
konulması gerekir.
50. Ayrıca ilk derece mahkemesinin "ekonomik güvenliğin milli güvenliğin ayrılmaz bir
parçası olduğu" şeklindeki gerekçesinin de açıklanmaya muhtaç
olduğu tartışmasızdır. Ekonomik güvenliğin millî güvenliğin ayrılmaz bir
parçası olduğu görüşü, akademik olarak savunulabilir bir görüş olarak kabul
edilse bile somut bir vakıada temel bir hakkın sınırlandırılması sebebi olarak
kabul edilebilmesi için idarenin ve mahkemelerin ikna edici gerekçeler ortaya
koyması gerektiği de her türlü izahtan varestedir.
51. Yukarıdaki değerlendirmeye ilave olarak6356 sayılı Kanun’un
63. maddesine göre yalnızca millî güvenlik ve genel sağlık sebepleriyle grev
ertelemesi kararı verilebilmesi mümkün olup "ekonomik güvenlik" bir
grev erteleme sebebi olarak sayılmış değildir. Anılan Kanun maddesinde yer alan
terimlerin anlamlarının ikna edici bir gerekçe olmaksızın çok geniş bir şekilde
yorumlanması, ekonomik bazı sonuçları olacak olan bütün grevlerin millî
güvenliği bozabileceği sonucuna ulaştırabilecek ve Anayasal haklara demokratik
toplumda gerekli olmayan ve ölçüsüz müdahalelere yol açabilecektir.
52. Somut olayda önce Bakanlar Kurulunun grev erteleme kararında
ve daha sonra da derece mahkemelerinin uyuşmazlığa ilişkin kararlarında ülke ve
devletin güvenliğine ilişkin özel tedbirlerin alınmasını gerektiren ciddi
tehlikelerin varlığının ve bu tehlikenin somut grevin ertelemesi için
demokratik toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiğinin
gösterilmesi gerekir. Söz konusu gereklilik sendika hakkının kullanılmasına
kamu makamlarının keyfî müdahalelerine karşı bireyin menfaatlerini korumak
amacının bir sonucudur.
53. Grev hakkına getirilen yasal kısıtlamaların kısıtlamaya konu
işyerlerini mümkün olduğunca açık, sınırlayıcı ve ikna edici bir biçimde
tanımlaması gerektiği açıktır. Somut olayda ise idare, MESS ile yürütülen toplu
iş sözleşmesi görüşmelerinde başvurucu Sendikanın temsil ettiği otuz sekiz
işyerinin tamamı için grev erteleme kararı almış; söz konusu kararı için ikna
edici bir açıklama getirmemiştir.
54. İlave olarak söz konusu grev erteleme kararı tam da toplu iş
sözleşmesi sürecine ilişkin yasal takvimin işlediği sırada alınmış ve başvurucu
Sendikaya YHK'ya başvurmaktan başka seçenek
bırakılmamıştır. Söz konusu erteleme kararı ile anayasal bir hak olan grev ve
toplu sözleşme hakkının kullanılması fiilen anlamsız hâle gelmiştir. Açıktır ki
işçiler grev yaparak işverenleri daha avantajlı bir toplu iş sözleşmesi yapmaya
zorlama fırsatını kullanamamışlardır. İşçilerin daha dezavantajlı bir konuma
düşürülmesine ilişkin haklı gerekçeler derece mahkemelerinin kararlarında
gösterilmemiştir.
55. İdare ve derece mahkemeleri bireylerin sendika hakkı ile bir
bütün olarak toplumun menfaatleri arasında bir çatışma bulunduğunu göstermemiş,
böyle bir çatışma varsa çatışan menfaatler arasında adil bir denge kurulmasına
çalışmamıştır.
56. Dolayısıyla derece mahkemelerinin kararlarında sendika
hakkına yapılan müdahalenin “toplumsal bir ihtiyaç baskısı”na
tekabül ettiğinin ve bu sebeple dedemokratik toplum
düzeninin sürekliliği için gerekli olduğunun ilgili ve yeterli bir gerekçe ile
gösterildiği söylenemez. Söz konusu kararlarda, yalnız başına grevin millî
güvenlik sebebiyle ertelenmesine karar verildiğinin söylenmiş olması grev
erteleme kararının zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaca dayandığının ve demokratik
toplumda gerekli olduğunun gösterildiği şeklinde değerlendirilemez.
57. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu grevin ertelenmesine
ilişkin derece mahkemelerinin kararlarında ortaya konan gerekçelerin ilgili ve
yeterli olmadığı sonucuna varıldığından Anayasa’nın 51. maddesinde güvence
altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
59. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 5.000.000 TL tazminat
talebinde bulunmuş; talep ettiği tazminatın türünü belirtmemiştir. Başvurucu
ayrıca, avukatlık ücretlerini ve ödenen harç ile yapılan diğer masrafların
ödenmesini de talep etmiştir.
60. Başvuruda Anayasa’nın 51. maddesinin ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
61. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir bilgi
veya belge sunmamış olması nedeniyle manevi tazminat talep edildiği sonucuna
ulaşılmıştır.
62. Anayasa’nın 51. maddesinin ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226.90
TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onuncu Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.