TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.H. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/15174)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
|
|
GİZLİLİK
TALEBİ KABUL
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Zehra
GAYRETLİ
|
Başvurucu
|
:
|
A.H.
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülsu
AKKARTAL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; delillerin hatalı değerlendirilmesi ve temyiz
incelemesi sonucu verilen kararın gerekçesiz olması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Ankara Kavaklıdere HRS Kadın Doğum Hastanesi yetkilileri
tarafından Kavaklıdere Polis Merkezi Amirliğine 13/3/2010 tarihinde on sekiz
yaşından küçük K.K. isimli bir kadının hastanelerinde doğum yaptığına dair
ihbarda bulunulmuştur.
8. Olay hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan
soruşturma kapsamında müdafi huzurunda ifadesine başvurulan mağdure
K.K.; okul arkadaşı olan başvurucuyla kendi isteğiyle birkaç kez Ankara’nın
Eryaman ilçesinde bulunan boş eve gittiklerini ve hiçbir zorlama olmadan burada
cinsel ilişkide bulunduklarını, bu ilişki nedeniyle hamile kaldığını,
başvurucudan şikâyetçi olmadığını ifade etmiştir.
9. Soruşturma kapsamında elde edilen bilgiler üzerine 15/3/2010
tarihinde müdafi huzurunda ifadesi alınan başvurucu, mağdure
tarafından verilen beyanın doğru olduğunu, 2009 yılının Temmuz veya Ağustos aylarında mağdureyle
cinsel birliktelik yaşadıklarını, mağdurenin yaşının
büyütülmesi için dava açtıklarını ve dava sonucunda resmî olarak
evleneceklerini beyan etmiştir.
10. Anılan Başsavcılığın 23/6/2010 tarihli iddianamesiyle söz
konusu olay tarihinde on sekiz yaşından küçük olduğu anlaşılan başvurucu
hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan cezalandırılması talebiyle
kamu davası açılmıştır.
11. Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen
yargılamanın9/12/2010 tarihli celsesinde mağdurenin
Beypazarı Devlet Hastanesinde 26/10/1994 tarihinde doğduğunu bildiren hastane
yazısı ile ilgili Nüfus Müdürlüğünün gönderdiği doğum tutanağı okunmuştur.
12. Söz konusu yargılamanın 1/3/2012 tarihli celsesinde
başvurucu, mağdurenin altı aylık prematüre bir çocuk
dünyaya getirdiği hususu gözönüne alındığında suça
konu eylemin 2009 yılının Ekim ayında işlendiğinin ve mağdurenin
söz konusu tarihte on beş yaşını ikmal ettiğinin sabit olduğunu ifade ederek
dava konusu eylemin vasıflandırılmasında bu hususun dikkate alınması talebinde
bulunmuştur.
13. Mahkemenin 1/3/2012 tarihli kararıyla başvurucunun çocuğun
nitelikli cinsel istismarı suçundan 5 yıl 6 ay 20 gün süreyle hapis cezasıyla
cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Kararda, cezanın belirlenmesinde sanığın suç
tarihinde on sekiz yaşını tamamlamamış olması indirim nedeni kabul edilerek
cezadan 1/3 oranında indirim yapıldığı; ayrıca yargılama sürecindeki hâl ve
davranışlarının da lehine takdiri indirim nedeni kabul edilerek cezadan 1/6
oranında indirim yapıldığı belirtilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı
şöyledir:
“Sanıkla mağdurenin
birbirini sevdikleri, 2 yıl kadar arkadaşlık yaptıktan sonra 2009 yılı Temmuz
ya da Ağustos ayları içerisinde mağdurenin isteği ile
mağdurenin babasına ait Eryaman’da bulunan eve
birlikte gittikleri, burada mağdurenin de istek ve
rızası ile sanığın mağdureye 2 kez ve organ sokmak
suretiyle niteliklicinsel istismarda bulunduğu,
sonraki tarihlerde de müteaddit defalar cinsel birliktelik yaşadıkları, bu
ilişkiler sonucu mağdurenin hamile kalıp bir çocuk
dünyaya getirdiği fakat çocuğun bir süre sonra öldüğü, sanığın bu şekilde
çocuğun netilikle cinsel istismarı suçunu işlediği
iddia, sanığın samimi ikrarı, mağdure beyanı, doğum
raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış, eylem sonucu mağdurenin
ruh sağlığının bozulmadığı kanaat verici nitelikteki Adli Tıp 6. İhtisas
Kurulunun raporuyla belirlenmiş bulunduğundan sanığın cezalandırılmasına dair
aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”
14. Başvurucu, suça konu eylemin vasıflandırılmasında hata
yapıldığını ileri sürerek hükmü temyiz etmiştir.
15. Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 11/6/2015 tarihli kararıyla
onanan hüküm, aynı tarihte kesinleşmiştir.
16. Nihai karar 8/9/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 9/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103. Maddesi.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu; temyiz dilekçesinde ve bu dilekçeye ek olarak
verdiği dilekçede ileri sürdüğü çocukların korunmasıyla ilgili ulusal mevzuata
ve çocuk hakları konusunda düzenlemeler içeren uluslararası sözleşme
hükümlerine uygun bir yargılama yapılmadığına dair itirazlarının temyiz makamı
tarafından dikkate alınıp alınmadığının anlaşılamadığını, onama kararının
yeterli ve ilgili bir gerekçe içermediğini belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Anayasa’nın 36. Maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa’nın 36. Maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesinin (1)
numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli
karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok
kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. Maddesinde düzenlenen
adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının
kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu,
B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
22. Anayasa’nın 141. Maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” Denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
23. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin
yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi
kullanarak veya atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması
bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi,
B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
24. Somut olayda, kanun yolu incelemesi sonucunda verilen
kararda değerlendirme konusu derece mahkemesinin hüküm ve gerekçesinin uygun
bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal
olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
26. Başvurucu; çocukların korunmasıyla ilgili ulusal mevzuata ve
çocuk hakları konusunda düzenlemeler içeren uluslararası sözleşme hükümlerine
uygun bir yargılama yapılmadığını, hapis cezası yerine çocuklara özgü başka
tedbirlerin değerlendirilmesi gerektiğini, hapis cezasıyla neticelenen
yargılamanın çocuk haklarına aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ihlal iddiaları bir bütün
olarak değerlendirildiğinde bu iddiaların özünün mahkûmiyet kararının sonucu
itibarıyla adil olmadığı hususuna ilişkin olduğu değerlendirilmiştir.
28. Anayasa’nın 148. Maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
29. Somut olayda Mahkemece yapılan yargılamada mağdur
anlatımları, sanık savunmaları, Adli Tıp Kurumu raporu, Nüfus Müdürlüğünden
alınan doğum tutanağı, hastane kayıtları ve tüm dosya kapsamı birlikte
değerlendirilmek suretiyle bir karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun
anılan iddialarının esas itibarıyla derece mahkemelerince verilen kararlarda
delillerin değerlendirilmesinde isabet bulunmadığına ve dolayısıyla kararın
sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada, Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
30. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının
yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Celal Mümtaz
AKINCI bu görüşe katılmamışlardır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Osman Alifeyyaz
PAKSÜT ve Celal Mümtaz AKINCI’nın karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/6/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY YAZISI
1. Başvuru konusu olayda, her ikisi de olay tarihinde (2009)
çocuk olup daha sonra evlenen (2014) sanık ve mağdure
arasında cinsel ilişkinin sabit görülerek, sanık çocuğa Türk Ceza Kanunu’nun
(TCK) 103. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre 8 yıl hapis cezası verildiği,
bu cezanın aynı yasa hükmünün birçok kez ihlal edildiği gerekçesiyle ¼ oranında
artırılarak başvurucu sanık çocuğun 10 yıl hapis cezası ile cezalandırıldığı,
yaş küçüklüğü sebebiyle de bu cezadan 1/3 oranında indirim yapılarak neticeten
6 yıl 8 ay hapis cezası verildiği anlaşılmaktadır.
2. Yargılamada suçun her türlü şüpheden uzak, açık ve kesin tek
delili, mağdurenin 6 aylık doğan ve yaşamayan bir
çocuk doğurmuş olmasıdır. Cinsel ilişkinin birçok kez vuku bulduğu ise sadece
sanık ve mağdurenin beyanlarına dayanmaktadır. Ancak
ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında belirtilen “sanıkla mağdurenin
birbirlerini sevdikleri, iki yıl kadar arkadaşlık yaptıkları” ve
daha sonra “… mağdurenin de istek ve rızası ile … cinsel birliktelik yaşadıkları…” gibi
hususlar ve suçun kaç kez işlendiğinin, çocuk sanığın itirafı dışında kanıtı
bulunmayışı sanık lehine değerlendirilmemiş; sanığın “samimi itirafı” da sadece kendisinin
aleyhine, daha ağır bir cezaya çarptırılması ile sonuçlanmıştır.
3. Bu durumda çocuk ağır ceza mahkemesinde yargılanmış olmanın
sanığa hiçbir yarar sağlamadığı, çocuk olan sanığın itirafının, müdafiinin farklı taleplerine rağmen, cezanın artırımı için
yeterli görüldüğü, yetişkin gibi cezalandırılıp sadece yaş küçüklüğüne ilişkin
genel indirim hükümlerinden yararlandırıldığı anlaşılmaktadır.
4. Başvuru dilekçesinde delillerin gerekçede tartışılmadığı ve
yargılamanın sonucu itibariyle hakkaniyete aykırı olduğu şeklinde ileri sürülen
iddia ve talepler önemli olmakla birlikte, sonuç olarak verilen ceza yasa
hükümlerinden kaynaklandığından ve derece mahkemelerince verilip kesinleşen
hükümler kanun yolu incelemesi niteliğinde olduğundan bireysel başvuru yoluyla
incelenemeyecektir.
5. Bölüm çoğunluğunca her ne kadar mevcut yasalar ve içtihatlar
karşısında başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmiş ise de; yasalardaki
ceza hükümlerinin bu başvuruda olduğu gibi, özellikle çocuk olan failler
yönünden gayrı adil ve vicdanlara sığmayan sonuçlar yaratabildiği, bu nedenle
TCK’da gerekli düzenlemelerin yasa koyucu tarafından, çocukların korunması
başta gelmek üzere tüm toplumsal ihtiyaçları karşılayacak şekilde yeniden
yapılmasına ihtiyaç bulunduğu yolundaki, Anayasa Mahkemesinin 11.12.2015
tarihli ve 29559 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 12.11.2015 günlü, E:2015/26,
K:2015/100 sayılı kararına ilişkin farklı gerekçelerde belirtilen görüşler
doğrultusunda, başvurunun kabul edilemezliğine ilişkin Bölüm kararına
katılmamaktayız.
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|