TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURCAN GÜLABİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/15355)
|
|
Karar Tarihi: 23/5/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Zehra
GAYRETLİ
|
Başvurucu
|
:
|
Nurcan
GÜLABİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
ERBİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza davasında beyanları mahkûmiyete tek delil
olarak esas alınan tanığın sorgulanmasına fırsat verilmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Ankara 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 26/10/1998
tarihli kararıyla terör örgütü üyeliği suçundan 4 yıl 6 ay süreyle hapis
cezasına mahkûm edilen başvurucu, bu cezanın infazı kapsamında 28/4/2002
tarihinde şartla tahliye olmuş; 19/6/2005 tarihinde ise bihakkın tahliye
edilmiştir.
9. PKK/KONGRA-GEL terör örgütünden kaçarak 31/12/2005 tarihinde
emniyet görevlilerine teslim olan E.S. 4/1/2006 tarihinde müdafi huzurunda
kollukta verdiği ifadesinde örgüt tarafından düzenlenen bir kampta başvurucunun
da aralarında yer aldığı birçok şahısla birlikte eğitim aldıkları yönünde
beyanda bulunmuş ve kendisine gösterilen fotoğraf üzerinden başvurucuyu teşhis
etmiştir. Söz konusu beyanın ilgili kısmı şöyledir:
"(...) Sema (K) Nurcan Güler: Daha önce
Hollanda ülkesinde bir kadın vakfında görevli iken buraya eğitimci olarak
gönderildi. Kendisi Erzincanlıdır. 27-28 yaşlarında gözlüklü olup, örgüt
tarafından 2005 yılı Nisan ve Mayıs ayları arasında
Belçika ülkesi Brüksel kenti yakınlarında açılan kampta siyasi eğitim alan
şahıslardandır. Belçika’da cephe faaliyetleri içerisinde faaliyet yürüttüğünü
biliyorum. Kendisini resimden teşhis ettim.”
10. E.S. hakkında silahlı terör örgütü üyesi olma suçuna ilişkin
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK 250. madde ile görevli) görülen
yargılamanın 11/5/2006 tarihli celsesinde sanık, duruşmada okunan kolluk
ifadesi ile teşhis tutanağının doğru olduğunu beyan etmiştir. Söz konusu
yargılama neticesinde E.S. hakkında etkin pişmanlık hükümleri gereğince ceza
verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
11. Diğer taraftan Van Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250.
madde ile görevli) başlatılan soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye
olma suçunu işlediği şüphesiyle 13/4/2007 tarihinde gözaltına alınan başvurucu
14/4/2007 tarihinde müsnet suçtan tutuklanmıştır.
12. Görevsizlik kararıyla soruşturma dosyasının gönderildiği
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. madde ile yetkili) 1/6/2007 tarihli
iddianameyle başvurucu hakkında terör örgütü üyesi olma suçundan kamu davası
açmıştır. Söz konusu iddianamede başvurucunun terör örgütü adına faaliyet
gösteren dernek ve vakıflarda “Sema” kod ismiyle görev aldığı, örgüte
kazandırılmaya çalışılan veya örgüt üyesi olan kişilere eğitici konumunda
siyasi dersler verdiği iddialarına yer verilmiştir.
13. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile
görevli) (Mahkeme) 10/6/2008 tarihli kararıyla isnat olunan suçun işlendiğinin
sabit olmadığı gerekçesiyle başvurucu hakkında beraat kararı verilmiştir.
Temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28/12/2011 tarihli kararıyla hükmün
bozulmasına karar verilmiştir.
14. Bozma kararına uyan Mahkeme 4/12/2012 tarihli kararıyla
başvurucunun terör örgütü üyesi olma suçundan 6 yıl 3 ay süreyle hapis cezasıyla
cezalandırılmasına karar vermiştir.Gerekçeli
kararının ilgili kısmı şöyledir:
"(...) Her ne kadar
sanık suçlamaları kabul etmemiş ise de; Mahkeme kararı ile PKK/KONGRA-GEL terör
örgütü üyeliği sabit görülerek, hakkında TCK.nun
221/2. maddesinin uygulanmasına karar verilen [E.S.nin]
aşamalardaki özde
değişmeyen tutarlı-ayrıntılı ifadeleri, fotoğraf teşhisi, Yargıtay bozma kararı
ve tüm dosya kapsamı gözönünde bulundurulduğunda; sanığındaha önce örgüt üyeliği suçundan mahkum olduğu, daha
sonra kaçak yollardan yurtdışına gittiği, yurtdışında Sema kod adını
kullandığı, PKK/KONGRA-GEL terör örgütü adına siyasi eğitim aldığı, terör
örgütünün çeşitli kuruluşlarında faaliyetler yürüttüğü,eylem
ve faaliyetlerinin bir bütün halinde terör örgütü üyesi olma suçunu oluşturduğu
anlaşıldığından cezalandırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir."
15. Başvurucu, aleyhinde beyanda bulunan sanığın duruşmada
dinlenilmesi yönündeki talep ve itirazlarının karar gerekçesinde
karşılanmadığını belirterek kararı temyiz etmiştir.
16. Temyiz üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesi 13/5/2015 tarihli
kararıyla Mahkemenin gerekçesine atıf yaparak hükmü onamıştır.
17. Nihai karar 24/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup
başvurucu 3/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Doğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı
201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil
sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere
ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak
doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim
aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun
yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir.
Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin
ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden
veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un
“Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan
sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade
tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak
belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik
durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.”
21. 5271 sayılı Kanun’un
“Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından
ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme
sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme
yerine geçemez.”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada
okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesi
şöyledir:
“(1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş
veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,
b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada
hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi
olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı
değilse,
c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın
duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,
Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce
yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu
belgeler okunabilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili,
sanık veya müdafii birinci fıkrada belirtilenlerin
dışında kalan tutanakların okunmasına birlikte rıza gösterebilirler.”
23. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri
takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya
getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller
hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde
elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
24. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d)
bendi şöyledir:
"Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara
sahiptir:
(...)
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma
tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve
dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;"
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ulusal
hukuktaki nitelemeye bakılmaksızın “tanık” kavramının Sözleşme kapsamında özerk
bir anlamı vardır (Damir Sibgatullin/Rusya,
B. No: 1413/05, 24/04/2012, § 45). Bu kavram; duruma göre suç ortaklarını (Trofimov/Rusya, B. No: 1111/02, 4/12/2008, § 37),
mağdurları (Vladimir Romanov/Rusya,
B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 97) ve bilirkişi tanıklarını (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/3/1996, §§
81, 82) da kapsayabilir. Bu bakımdan duruşmada ister okunsun ister okunmasın
ifadeleri mahkeme önünde bulunan ve mahkeme tarafından dikkate alınan kişiler,
Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi bakımından tanık
olarak kabul edilmektedir (Kostovski/Hollanda, B. No: 11454/85, 20/11/1989, §
40).
26. AİHM, duruşma salonunda bulunmayan tanıkların beyanlarının
mahkûmiyet hükmüne esas alındığı bir yargılamanın adilliğini değerlendirirken
iki hususa vurgu yapmaktadır. AİHM ilk olarak tanığın duruşmaya katılmaması
için geçerli nedenlerin olup olmadığını incelemektedir. İkinci olarak -makul
bir gerekçenin olduğu durumda bile- sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı
bir tanık tarafından verilen ifadenin hükmün dayandığı tek veya belirleyici
temel olup olmadığını değerlendirmektedir. Hükmün büyük ölçüde veya yalnızca bu
nitelikteki tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılamalar detaylı
incelemelere tabi tutulmalıdır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık,[BD],
B. No: 26766/05 ve 22228/06, 15/12/2011, §§
119, 147; Cevat Soysal/Türkiye,
B. No: 17362/03,23/9/2014, § 75).
27. AİHM, yukarıda bahsi geçen ilkelere ek olarak Sözleşme’nin
6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d)
bendinin sanığa aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin
alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı
tanınması gerektiğini kabul etmektedir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93,
21364/93, 21427/93 ..., 23/4/1997,§51; Lüdi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992, § 49; Hümmer/Almanya, B. No: 26171/07, 19/07/2012, §
38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 23/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29.Başvurucu; başka bir dosyada yargılanan ve aleyhinde beyanda
bulunan E.S.yi sorgulama
fırsatı kendisine tanınmadan elde edilen beyanların hükme esas alınması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan tanık
sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a . Genel İlkeler
31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde bir suç ile
itham edilen herkesin iddia tanıklarını sorguya çekme hakkının olduğu
belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının "tanık sorgulama hakkı"nı
da kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
32. Anayasa Mahkemesi birçok kararında "tanık"
kavramını özerk olarak yorumlamış ve tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında
bilgi veren herhangi bir kişi olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun
iştirak edeni, olayın mağduru, şikâyetçi (müşteki), devletin görevlendirdiği
gizli olan/gizli olmayan soruşturmacı da tanık olabilir (Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015,
§ 35).
33.Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında “tanık sorgulama hakkı”yla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza
yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme
hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın
tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların
beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın
yapılabilmesi bakımından gereklidir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya
belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya
sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere
dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle
bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila
Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§
46-67; Levent Yanlık, B. No:
2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44,
45). Bu bakımdan adli makamlar, beyanı hükme dayanak yapılacak tanıkların
duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır.
34. Sonuç olarak somut bir yargılama öncesinde veya haricinde
elde edilen tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine
zarar verip vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test
uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir
nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen
ifadenin karara götüren tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma
haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp
sınırlandırılmadığına bakılacaktır (Abdurrahim Balur, B. No:
2013/5467, 7/1/2016, § 80).
35. Yukarıdaki değerlendirme yapılırken "geçerli
neden" şartı, öncelikli olarak gözetilmelidir. Çünkü tek veya yegâne ispat
unsuru olmasa dahi ifadesi hükme esas alınan bir tanığın geçerli bir neden
olmaksızın duruşmada dinlenmemesi tek başına adil yargılanma hakkına aykırılık
oluşturabilir. Kamu makamları bu nedenle ifadesi hükme dayanak yapılacak
tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü
altındadır (Abdurrahim Balur, § 81).
36. Nitekim bu anayasal gereklilikler ilgili usul kanunlarında
da belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre de olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık
duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş
tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.
Yargılama konusu olayla ilgili sadece bir tanığın beyanından başka bir delilin
bulunmadığı hallerde bu tanığın duruşmada mutlaka dinlenilmesi gerektiği ifade
edilerek doğrudan doğruyalık ilkesine açık bir vurgu
yapılmıştır. Dolayısıyla, olayın tek delilinin bir tanığın açıklamalarından
ibaret olması halinde, 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı
fıkrası uyarınca, bu tanığın duruşmada dinlenmesi yerine önceki beyanlarının
okunması ile yetinilebilmesi mümkün değildir (Az.
M., § 58).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
37. Başvuru konusu olayda Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin
(CMK 250. madde ile görevli) E.2006/57 sayılı dosyasında görülen davada silahlı
terör örgütü üyesi olma suçundan yargılanan ve etkin pişmanlık hükümlerinden
yararlanarak beraat eden sanığın soruşturma aşamasında başvurucu aleyhine
tanıklık yaptığı ve başvurucunun talebine rağmen bu sanığın başvurucunun
yargılanması sırasında dinlenmediği anlaşılmaktadır. Gerekçe incelendiğinde
mahkûmiyet hükmüne esas olarak başka dosyada sanık konumunda bulunan bu şahsın
kollukta başvurucu aleyhine verdiği ifadelerin tek delil olarak kabul edildiği
görülmüştür (bkz. § 15).
38. Başvurucu; kovuşturma aşamasında ve temyiz dilekçesinde,
aleyhinde beyanda bulunan E.S.nin ifadelerinde
çelişkiler olduğunu ve bu ifadelerin hangi koşullar altında verildiğinin
araştırılmadığını belirterek E.S.nin duruşmada
dinlenilmesi yönünde talep ve itirazlarını dile getirmiştir. Mahkeme, bu
talepleri gerekçesiz olarak reddetmiş; Yargıtay, başvurucunun temyiz
dilekçesinde bildirdiği bu taleplerle ilgili bir değerlendirme yapmaksızın
Mahkeme kararını onamıştır.
39. 5271 sayılı Kanun’da açıkça sayılan istisnai hâllerde,
tanıkların hükme esas alınacak daha önceki beyanlarının duruşmada okunması ile
yetinilebilir. Kanun'da yazılı istisnai hâller dışında tanıkların önceki
beyanlarının duruşmada okunması ile yetinilmesi ise ancak sanığın açık
muvafakati ile mümkündür (Ali Rıza Telek,
§ 50).
40.Somut olayda Mahkeme, hükme esas aldığı beyanların sahibi
E.S. isimli tanığın duruşmada dinlenmesi için hiçbir girişimde bulunmamış;
olayın delilinin, bir tanığın açıklamalarından ibaret olması durumunda bu
tanığın duruşmada mutlaka dinlenmesi gerektiğini öngören 5271 sayılı Kanun'un
210. maddesini dikkate almamış, tanığı duruşmada dinlemek yerine ifadelerini
dosyaya koymakla yetinmiştir.
41. Başvurucuya beyanları mahkûmiyette tek delil olarak esas
alınan tanığı sorgulama veya sorgulatma imkânı verilmediğinden ve savunma
haklarının korunması için hiçbir tedbir alınmadığından başvurucunun hakları
Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmıştır.
42.Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
44. Başvurucu, manevi tazminat ve yargılamanın yenilenmesi
taleplerinde bulunmuştur.
45. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
46. Tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
47. Tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılması gerektiği sonucuna varıldığından
başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı
kapsamında tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2012/29, K.2012/296) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
23/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.