TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FİLİZ BALİC VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/15824)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hasan SARAÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Filiz BALİC
|
|
|
2. Vehbiye
AĞAR
|
|
|
3. Semra BALİC
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammed Neşet GİRASUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; murisin faili meçhul kişilerce öldürülmesi nedeniyle
yaşam hakkının, uğranılan manevi zararın tazmin edilmemesi ve bu kapsamdaki
idari ve yargısal sürecin makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle de adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuruya konu alanda
içtihat oluştuğundan Bakanlık cevabı beklenmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuruculardan Vehbiye Ağar'ın
resmî nikâhlı olmayan eşi, diğer başvurucuların ise babası olan R.B. 3/3/1994
tarihinde kardeşi İ.B. ile birlikte Cizre ilçesindeki evlerinin önünde
öldürülmüştür.
9. Başvurucuların Cizre Başsavcılığı tarafından olayla ilgili
olarak başlatılan soruşturmanın dosyasındaki herhangi bir belgeyi bireysel
başvuru formu ile eklerine eklemedikleri ve bu dosyanın akıbeti hakkında bir
açıklamada bulunmadıkları anlaşılmıştır.
10. Başvurucular, olayın faillerinin ilçede görev yapan sivil
kıyafetli polis ve jandarmalar olduğu gerekçesiyle 17/7/2004 tarihli ve 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun uyarınca Şırnak Valiliği bünyesindeki Tazminat Komisyonuna (Komisyon)
başvuru yapmışlardır.
11. Komisyon, muris R.B.nin kimliği
bilinen kişiler tarafından, kişisel amaçla öldürüldüğü gerekçesi ile başvurunun
reddine karar vermiştir.
12. Başvurucular anılan kararın iptali ve tazminat talebiyle
Mardin İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 19/3/2008 tarihinde başvurucu Vehbiye Ağar'ın ölen R.B.nin
resmî nikâhlı eşi olmaması nedeniyle tazminat talebinin reddine karar
vermiştir. Aynı kararda 5233 sayılı Kanun'da öngörülen kriterler uygulanarak
belirlenen 7.652,75 TL maddi tazminatın diğer başvurucuların her biri için
ödenmesine, manevi tazminat taleplerinin ise reddine karar verilmiştir. Mahkeme
kararının ilgili kısımları şöyledir:
''...[D]osyanın incelenmesinden, davacılar tarafından murisleri
[R.B.]nin 3/3/1994
tarihinde Şırnak ili Cizre ilçesine yasadışı PKK terör örügüt
mensuplarınca yapılan saldırı sonrasında çıkan çatışmada ölümü nedeniyle
uğranılan zararların tazmini için 27/7/2004 tarihinde yaptıkları başvuru
sonucunda murislerinin kimliği bilinen kişilerce kişisel amaç güdülerek öldürüldüğü,
olayın 5233 sayılı Yasa kapsamına girmediği gerekçesiyle reddine dair Şırnak
Valiliği Zarar Tespit Komisyonu işleminin iptali ile maddi ve manevi
zararlarının yasal faiziyle ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta
olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
...
Bakılan davada olayın oluş şekli ve niteliği
ile yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında 4/3/1994 tarihinde
davacıların murisi [R.B.]nin yasadığı terör örgütü militanlarının saldırı sonucu
çıkan çatışmalar sırasında öldürüldüğü kanaatine varıldığından ...dava konusu
işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
...Uyuşmazlığın manevi tazminat talebiyle
ilgili kısmına gelince ...5233 sayılı Yasa ile terör eylemleri veya terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar uğrayan kişilerin
sadece maddi zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri düzenlemiş
olup, manevi zararlar Yasa kapsamında yer almadığından, davacının manevi
tazminat talebinin kabulüne olanak bulunmamaktadır. ''
13. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 17/6/2014 tarihli ilamı ile hükmün
onanmasına karar verilmiştir. Karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 11/6/2015
tarihli ilamı ile reddedilmiştir.
14. Karar düzeltme isteminin reddi kararı, başvurucular vekiline
12/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucular 11/9/2015 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. İlgili hukuk için bkz. Özeyir Kocakaya (B. No: 2014/1457,
14/11/2018, §§ 26-32), Ali Şaşkın ve
diğerleri (B. No: 2013/6819, 21/4/2016, §§ 17-20), Celal
Demir (B. No: 2013/3309, 6/2/2014,§§ 15-24) başvuruları hakkında
verilen kararlar.
16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısımları şöyledir:
“1. İdari
dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam
yargı davaları,
...”
17. 2577 sayılı Kanunu’nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İdari
eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu
eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle
öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren
beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini
istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu
konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış
gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren,
dava süresi içinde dava açılabilir.”
18. Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79,
K.2009/97 sayılı kararı şöyledir:
"5233
sayılı Yasa, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı
yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla
karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan
vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif
bir çözüm yöntemi getirmiştir. Yasakoyucu bu amaca
uygun olarak yargılama hukuku kurallarından farklı hükümler öngörerek buna
ilişkin esasları Yasa'da ayrıntılı olarak kurala bağlamıştır.
İdare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu
olan, nedensellik bağı kurulabilen zararları kusur sorumluluğu ilkesi uyarınca
tazminle yükümlüdür. Ancak bazen idare, kusur koşulu ve nedensellik bağı
aranmadan da meydana gelen bazı zararlardan sorumlu olabilmektedir. Bunlar,
idarenin kendi faaliyet alanıyla ilgili önlemekle yükümlü olduğu halde
önleyemediği zararlardır. 5233 sayılı Yasa'da yer alan sorumluluğun dayanağını
da kusursuz sorumluluğun bir türü olan ve bilimsel ve yargısal içtihatlarla
geliştirilen 'sosyal risk ilkesi' oluşturmaktadır.
Terör ve terörle mücadeleden doğan ancak idari
bir eylem veya işlemle nedensellik bağı bulunmayan maddi zararların karşılanmasına
ilişkin 5233 sayılı Yasa'daki düzenlemeler, yasak oyucunun sosyal hukuk
devletinin gereği olarak sorumluluk hukukunun genel ilkelerine yasayla
getirdiği bir istisnadır. İdarenin kusurunun bulunmadığı ancak 'sosyal risk
ilkesi' gereği sulh yoluyla karşılanması gereken zararların nelerden ibaret
olduğunun tespiti, yasak oyucunun takdir yetkisi içindedir. İtiraz konusu
kurallarda yer alan maddi zararların öncelikle sulh yoluyla karşılanmasına
ilişkin hükümlerin bulunmasını bu kapsamda değerlendirmek gerekir.
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin
sonucu olmayan ve herhangibir idari işlem veya
eylemle doğrudan nedensellik bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle
mücadele sırasında meydana gelen zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda
idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin
kusursuz sorumluluk alanını genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve
terörle mücadele sırasında meydana gelen zararlardan sadece 'maddi' olan
kısmının sulh yoluyla tazminine ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir.
Yasa'da bu zararlardan 'manevi' olan kısmın idareden talep edilemeyeceğine
ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi, 12. maddede 'sulh yoluyla çözülemeyen
uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır' denilerek
Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer
verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu ibare, idarenin sorumluluk alanını
daraltan veya idari işlem veya eylemlere karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm
içermemektedir."
19. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/3/2014 tarihli ve
E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"5233 sayılı Yasa, idarenin terör
olaylarına dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı
yoluna başvurmadan sulh yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın
sadece maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle
giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen
nitelikte bir yasadır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü Aydın İçyer - Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunla ilgili olarak “Tazminat Kanun’unda yalnız maddi zararlar için tazminat
talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa da Kanun’un 12. maddesinin idari
mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep etme olanağı verdiği
görülmektedir.” ifadesine yer verilmiştir.
Bu durumda, terör olayları nedeniyle meydana
gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Yasa uyarınca
karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat
taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve
kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Yasanın öngördüğü usullere tabi olarak
manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemesinin yapılması
gerekmektedir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
21. Başvurucular, murislerinin kamu görevlilerince veya kamu görevlilerinin
ihmali neticesinde öldürüldüğünü ileri sürerek yaşam hakkının ihlal edildiğini
ifade etmiş; ihlalin tespitini talep etmişlerdir.
2. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi neticesinde
murislerinin 1994 yılında öldürülmesi ile ilgili ceza soruşturması sürecine
dair başvurucuların herhangi bir bilgiye yer vermedikleri, salt murislerinin
hayatını kaybetmesi nedeniyle yaşam haklarının ihlal edildiğinin tespitine
karar verilmesini istedikleri görülmektedir.
23. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre ne 5233 sayılı Kanun'da
öngörülen Komisyon ne de bu Komisyonun kararını inceleyecek olan idari yargı
yeri şikâyete konu ihlali tespit etme ve uygun giderim sağlama yetkisine
sahiptir. Bir başka ifadeyle ileri sürülen söz konusu iddialar dikkate
alındığında başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri,
5233 sayılı Kanun kapsamında tazminat ödenmesi istemiyle yürütülen sürecin
olayın gerçekleşme koşullarını aydınlatıp bu şekilde maddi gerçeği ortaya
çıkarabilecek ve gerektiğinde varsa olayın sorumlularının cezai yaptırımlar ile
hesap vermesini sağlayabilecek nitelikte değildir. Bu açıdan 5233 sayılı
Kanun'da öngörülen tazminat yolunun somut olaydaki şikâyet bakımından etkili
bir yol olmadığı kanaatine ulaşılmıştır (Özeyir Kocakaya, §§ 57-59).
24. Bu itibarla olayın niteliği ile başvurucuların iddiaları
birlikte dikkate alındığında başvuruda yaşam hakkı kapsamında başvuru
yollarının tüketilmesi kuralı bakımından bir değerlendirme yapılırken idari
yargı merciinde görülen tazminat davasının değil olaya ilişkin ceza
soruşturmasının nazara alınması gerektiği sonucuna varılmıştır (Özeyir Kocakaya, §
60). Başvurucular ceza soruşturmasına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge
sunmamıştır.
25. Bu itibarla somut olayın niteliği ile başvurucuların
iddiaları birlikte değerlendirildiğinde başvuruda yaşam hakkı kapsamında
başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varılmıştır.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Şikâyet Yönünden
a. Başvurucuların
İddiaları
27. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında başvurulan idari
sürecin ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın
36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
28. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve
30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli
ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların
Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
29. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı tarafından
incelenmesi öngörülmüştür.
30. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru
imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve
yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
31. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35,36)
32. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin Şikâyet Yönünden
a. Başvurucuların
İddiaları
34. Başvurucular, maddi tazminat ödenmesine karar verildiği
hâlde manevi tazminat ödenmemesinin başta Anayasa'nın 2. maddesinde güvence
altına alınan hukuk devleti ilkesi ile 125. maddesinde belirtilen idarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ilkesini ihlal
ettiğini, 5233 sayılı Kanun'da manevi tazminata yer verilmemesinin idari yargı
yerinin manevi zararı tazmin etmesine engel olmadığını belirterek adil yargılanma
ve etkili başvuru hakkının ihlalin tespitini istemişlerdir.
b. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular manevi zararları hakkında idare
hukuku genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir giderim sağlanması
imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 2. ve 125.
maddelerinde güvence altına alınan ilkelerin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Manevi tazminat isteminin reddedilmesi ile ortaya çıkan temel sorun
başvurucuların mahkemeye etkili erişimlerinin engellenmesi olduğundan
başvurucuların manevi tazminat istemi hakkındaki iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi uygun
görülmüştür (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Mehmet Emin Timurtaş, B. No: 2014/2008, 22/11/2017, § 46).
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
37. 5233 sayılı Kanun, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi zararların
özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların genel hükümlere göre
karşılanmasına da engel olmayan bir kanundur. 2577 sayılı Kanun'un 12. ve 13.
maddelerinde idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal
edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol 5233
sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan
zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas
Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, § 81).
38. Anılan içtihatta ortaya konulduğu üzere 5233 sayılı Kanun
manevi zararların karşılanmasını öngörmemekle birlikte genel hükümlere göre açılacak
tam yargı davasında manevi tazminat istenmesini de engellememektedir. Bir başka
ifadeyle kişiler manevi tazminat taleplerini 5233 sayılı Kanun kapsamında değil
5233 sayılı Kanun'dan bağımsız olarak tazminat hukukunun genel prensiplerine
göre açacakları davalarda dile getirebilirler.
39. Bu durumda başvurucuların idare mahkemelerinde açtıkları
davaların niteliği ve manevi tazminata ilişkin taleplerini dile getiriliş
biçimleri özel önem taşır. Bir başka deyişle davanın yukarıda belirtilen
içtihada uygun şekilde yani genel hükümler çerçevesinde 2577 sayılı Kanun'un
ilgili maddelerinde belirtilen usullere göre mi açıldığı yoksa manevi tazminat
talebinin 5233 sayılı Kanun'a mı dayandırıldığının ortaya konulması gerekir.
40. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin (Emir Ağgül ve diğerleri,
B. No: 2014/16320, 21/11/2017) kararında belirtildiği üzere bir tazminat veya
tam yargı davasına konu alacağa ilişkin mevzuat hükümleri kapsamında yürütülen
yargılamada, kişilerin taleplerini başlattıkları usulde hataya düşülerek
incelemenin yapılacağı mevzuat kaynaklarının daraltılmasının belirtilen anlamda
dava açılması ile ilgili bir kısıtlama olarak değerlendirilmesi ve bu
müdahalenin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
41. Nitekim 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminat
ödenmesine ilişkin benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve
Anayasa Mahkemesi, terör ve terörle mücadele kapsamında gerçekleşen zararlara
ilişkin manevi tazminat taleplerinin karşılanması için 5233 sayılı Kanun’da
hüküm bulunmamakla birlikte idare hukukunun genel hükümleri kapsamında
başvurucuların anılan talep hakkına sahip olduklarını belirtmiştir. Anayasa
Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun'un maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla
birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir kanun olduğunu,
2577 sayılı Kanun’un 12. ve 13.maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden
kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanındığını belirterek idareye yaptıkları başvuru ve açtıkları davayı tazminat
hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum kalan
başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Özden Sayar ve Deren Dilara Sayar, B. No:
2013/4022, 13/4/2016, §§ 51-76).
42. Somut olayda başvurucular, idare hukuku genel hükümleri
kapsamında maddi ve manevi tazminat ödenmesi istemiyle iptal ve tam yargı
davası açmışlardır (bkz. § 10). Başvurucuların manevi tazminat istemini 5233
sayılı Kanun'a dayandırmadıkları anlaşılmaktadır. Mardin İdare Mahkemesi maddi
tazminat istemini kısmen kabul ederken 5233 sayılı Kanun'a göre manevi
tazminata hükmedilemeyeceği gerekçesiyle manevi tazminat istemini reddetmiştir.
43. Oysa manevi tazminat istemiyle tazminat hukukunun genel prensiplerine
göre açıldığı anlaşılan davada 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesinin son
fıkrasındaki ve 2577 sayılı Kanun’un 2. ve 13. maddelerindeki (bkz. §§ 15, 16)
açık düzenlemeler ile Danıştay (bkz. § 19) ve Anayasa Mahkemesi (bkz. § 18)
içtihatları dikkate alındığında, manevi tazminat talepleri hakkında idare
hukukunun genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir karar verilmesi
yoluyla başvurucuların mahkemeye erişimine olanak sağlanmalıdır. Açtığı
davasını tazminat hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum
kalan başvurucuların mahkemeye erişim haklarına müdahalede bulunulduğu açıktır.
Yukarıdaki belirtilen ilkeler ışığında yapılan incelemede başvurucuların manevi
tazminat isteminin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğine yönelik iddiaları hakkında yukarıda değinilen içtihatlardan farklı
karar verilmesini gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
47. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
48.
Bu durumda adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre
yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin İdare Mahkemesine
(E.2007/575, K.2008/485) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
49. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi nedeniyle
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin
İdare Mahkemesine (E.2007/575, K.2008/485) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onbeşinci
Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.