TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET AKİF KORKMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/16027)
|
|
Karar Tarihi: 13/9/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Akif
KORKMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
AYDIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, devlet memurluğundan çıkarılma işleminin iptali
istemiyle açılan davada, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile
sonuçlanan ceza yargılaması ve bu yargılama sonucu ulaşılan sonuç esas alınarak
karar verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul'un Beyoğlu Belediye Başkanlığı bünyesinde
zabıta memuru olarak görev yapmıştır.
9. Zabıta memuru olarak görev yaptığı dönemde görev ve yetkisi
olmadığı hâlde bir otelin ruhsat alma süreci ile ilgili olarak işlemleri
hızlandırma ve mühürleme yapmama gibi vaatlerde bulunarak kendine yarar
sağladığı ve rüşvet aldığı iddialarıyla başvurucu hakkında disiplin
soruşturması başlatılmıştır.
10. Soruşturma sonucunda isnat edilen fiileri
gerçekleştirdiği kanaatine varılan başvurucu 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca 25/9/2013 tarihli işlemle
devlet memurluğundan çıkarılmıştır.
11. Diğer taraftan başvurucu hakkında yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçu isnadıyla
kamu davası açılmıştır. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi 26/9/2013 tarihli
kararıyla başvurucunun 10 ay hapis ve 500 TL adli para cezasıyla
cezalandırılmasına hükmetmiş ancak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar vermiştir. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi esasa ilişkin
gerekçesinde öz olarak başvurucunun yetkili
olmadığı bir konuda iş yapabileceği kanaatini uyandırmak suretiyle bir miktar
para talep ederek kendine yarar sağlamaya çalıştığı sonucuna
ulaşıldığını ifade etmiştir.
12. Başvurucu, hakkında tesis edilen devlet memurluğundan
çıkarılma işlemine karşı İstanbul 4. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde iptal
davası açmıştır.
13. Mahkeme 12/11/2014 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
14. Ret gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 125. maddesinin E-g maddesinde; memurluk sıfatı ile
bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde
bulunmak Devlet Memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller
arasında sayılmıştır.
...
... davacının yetkili olmadığı bir iş için
yarar sağlama suçundan İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama
sonucunda anılan Mahkemenin 26.09.2013 gün ve 2012/556 esas, 2013/339sayılı
kararıyla davacının suçunun sabit görüldüğü, hapis ve adli para cezası ile
cezalandırılmasına karar verildiği ancak CMK'nun
231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verildiği görülmüştür.
Bu durumda, yetkili olmadığı bir iş için yarar
sağlama suçunu işlediği yapılan incelemeler sonucu tespit edilen ve bu suçtan
ağır ceza mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda işlediği suç sabit görülen
davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
125/E-g maddesi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile
cezalandırılmasına dair dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
sonucuna varılmıştır."
15. Ret hükmü Danıştay Onaltıncı
Dairesinin 17/6/2015 tarihli kararıyla onanmıştır.
16. Başvurucu nihai kararı 31/8/2015 tarihinde tebellüğ etmesinin
ardından 30/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 657 sayılı Kanun'un
"Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller"
kenar başlıklı 125. maddesinin (E) bendi ile bendin (g) alt bendi şöyledir:
" E - Devlet
memurluğundan çıkarma : Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere
memurluktan çıkarmaktır.
Devlet memurluğundan çıkarma cezasını
gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
g) Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik
ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak,"
18. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
"Hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder."
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
"Kendisine bir suç
isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme’nin 6.
maddesinin ikinci fıkrasının, kişilerin suçluluğu
yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılma hakkını güvence
altına aldığını belirtir. AİHM içtihatlarında, masumiyet karinesi ile sağlanan
güvencenin iki yönünün bulunduğunu ifade etmiştir: ceza yargılamasının
yürütülmesine ilişkin usuli güvence –bu güvence ile,
sonucunda mahkumiyet kararı dışında bir hüküm kurulan
ceza yargılaması ile bağlantılı olan durumlarda, daha sonra yürütülecek
yargılamalar boyunca kişinin masumiyetine saygı gösterilmesinin sağlanması
amaçlanır. Bu usuli yön kapsamında, masumiyet
karinesi ilkesi, ceza yargılamasının kendisinin adil olmasını sağlayacak usuli güvence olarak, kamu görevlilerinin davalının
suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunmasını yasaklar.
Ancak, bu husus, cezai meselelerde usuli güvence ile
sınırlı değildir, bu kapsam daha geniştir ve Devletin hiçbir temsilcisinin,
mahkeme ile suçluluğu ispatlanıncaya kadar kişinin bir suçtan suçlu olduğunu
söylememesini gerekli kılar.Bu
kapsamda, sadece ceza yargılaması kapsamında değil aynı zamanda ceza
yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen bağımsız hukuk yargılamaları,
disiplin işlemleri veya diğer yargılamalarda da masumiyet karinesinin ihlali
söz konusu olabilir. Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki
güvencenin ilk yönü, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar ceza
gerektiren bir suçla suçlandığı süreye ilişkin iken, masumiyet karinesi
güvencesinin ikinci yönü, ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir
hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren
suç karşısında kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını gerektirir (Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018,
§ 43).
21. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının disiplin
yetkisini haiz makamların ceza yargılaması kapsamında kendisine suç isnat
edilen ve eylemi usule uygun bir şekilde tespit edilen bir kamu görevlisine
yaptırım uygulamasını engellemek gibi bir amacı veya etkisi bulunmadığına
kanaat getirmiştir. AİHM, Sözleşme’nin herhangi bir eylem nedeniyle hem ceza
hem de disiplin yargılamalarının başlatılmasına veya söz konusu iki yargılama
türünün eş zamanlı olarak yürütülmesine halel getirmediğine vurgu yapmaktadır.
AİHM ayrıca, cezai sorumluluğun kaldırılması hâlinde bile daha hafif bir ispat
külfeti temelinde aynı olaylardan doğan hukuki veya diğer sorumlulukların tesis
edilmesine halel getirilmediğine işaret etmektedir. Ancak nihai bir cezai hüküm
olmaksızın disiplin yargılaması kapsamında başvurana iddia konusu eylemi
nedeniyle cezai sorumluluk yükleyen bir ifadenin bulunması hâlinde 6. maddenin
(2) numaralı fıkrası kapsamına giren bir mesele söz konusu olacaktır (Seven/Türkiye, § 51).
22. Bu bağlamda, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının
sağladığı korumanın ikinci yönüne göre, sanığın beraatıyla veya davanın
düşmesiyle sonuçlanan ceza yargılamaları sonrasında, söz konusu kişiye
masumiyetine uygun bir muamelede bulunulmasını gerekir. Bu ikinci yönde,
maddenin genel amacı, bir suçtan beraat eden bireyleri veya ceza yargılaması
düşen kişileri, itham edildikleri suçtan aslında suçlu olduklarını düşünen kamu
görevlileri ve makamlarına karşı korumaktır. Bu davalarda, masumiyet karinesi,
adil olmayan bir cezai hükmün önlenmesi için, sağladığı usuli
güvencenin çeşitli koşullarının yargılamada uygulanması suretiyle hayata
geçirilmiştir. Beraat veya herhangi bir düşme kararına riayet edilmesi hakkının
korunmaması halinde, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan adil
yargılanma güvenceleri teorik ve hayali olma riskiyle karşı karşıya kalabilir (Seven/Türkiye, § 54).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 13/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile
sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak davanın reddedildiğini, çıkarılmaya
temel olan fiilinin gerçekleştiği yönünde şüpheden uzak kanıt bulunmadığını,
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı Kanun uyarınca
aleyhine hukuki sonuç doğurmaması gerektiğini, sicillerinin iyi düzenlendiğini,
çıkarılmayı gerektirecek bir davranışının bulunmadığını ve işlemin ölçüsüz
olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
26. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası,
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılaması
ve bu ceza yargılamasına konu fiil esas alınarak kendisine suçlu muamelesi
yapılması suretiyle davanın reddedilmesine yönelik olduğundan şikâyetin
masumiyet karinesi yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Başvurucunun ihlal iddiası, devlet memurluğundan çıkarma
işleminin iptali istemiyle açtığı davada idare mahkemesi tarafından gerekçeli
kararda kesin bir mahkumiyet hükmü ile sonuçlanmayan
ceza yargılamasının esas alınması ve kullanılan ifadelere ilişkindir. Bu
bağlamda masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün (bkz. §§ 20,
21, 22) devreye girdiği somut başvuruda masumiyet karinesinin sağladığı
güvencelerin ve Anayasa'nın 36. maddesinin uygulanabileceği sonucuna
varılmaktadır. Bu itibarla ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanının kapsamında yer aldığı, bir başka ifadeyle başvurunun Anayasa ve
Sözleşme hükümleriyle konu bakımından bağdaşmazlık göstermediği
anlaşılmaktadır.
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
30. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde
düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmektedir. Anılan maddeye adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir.
Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin
dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905,
19/04/2017, § 27).
31. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin
adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar
masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan
karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu
olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
32. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet
karinesinin sağladığıgüvencenin iki yönü
bulunmaktadır.
33. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması
sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir
suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu
olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında
erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar.Güvencenin
bu yönünün kapsamı sadece cezayargılamasını yürüten
mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli
makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli
kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil
ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve
yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali
söz konusu olabilir (Galip Şahin, B.
No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).
34. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda
mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki
yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe
duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu
izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasınıgerektirir
(Galip Şahin, § 40).
35. Bilindiği gibi ceza muhakemesi hukuku ve disiplin hukuku
farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin hukuku kurumun iç
düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma
düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak
yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen
bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin fiili ceza hukuku
kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku yönünden de
sorumluluk gerektiren bir mahiyettaşıyabilir (benzer
yönde değerlendirmeler için bkz. Özcan
Pektaş, B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat Eyol, §
30). Böyle bir durumda Anayasa'da güvence altına alınan masumiyet karinesinin
bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de disiplin işlemlerinin
yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı olarak devam
etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni bulunmadığını belirtmek
gerekir (M.E.T., B. No:
2014/11920, 3/7/2018, § 61).
36. Öte yandan ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza
mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir.
Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha
hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun
tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır (benzer yönde
değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, §
25; Kürşat Eyol,
§ 30).
37. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir başka
ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları tarafından
hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden disiplin soruşturma
ve yargılamalarında masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus; kamu
makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya
kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza
mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge
düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip
Şahin, § 47).
38. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve
olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca
(idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak
kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin işlem
ve yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile istinat edilmesi
ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış
olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil
etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda
birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet
karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken
ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48).
39. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen
durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat
bulunmakta ve bu kanaat “kasten yeni bir
suç” işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir.
Gerçekten hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkûmiyet konusunda vicdani
kanaate ulaşmış mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre
ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç
doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi hâlinde
açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar
verilmesini ifade eder. Bu çerçevede ceza davası dışında fakat ceza davasına
konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda açıklanması geri
bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir (Kürşat Eyol, §§
28, 29).
40. İdari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından
salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz
edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün
hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir
(Ramazan Tosun, § 63; Hüseyin Şahin, § 40).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, kendine yarar
sağladığı ve rüşvet aldığı iddialarıyla hakkında açılan idari soruşturma
sonucunda devlet memurluğundan çıkarılmış ve aynı eylemler nedeniyle hakkında açılan
kamu davası sonucunda yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçu nedeniyle hapis ve adli para
cezasına mahkûm edilmiş ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
26/9/2013 tarihinde verilmiştir. Devlet memurluğundan çıkarılma işlemine karşı
açtığı dava da İstanbul 4. İdare Mahkemesi tarafından 12/11/2014 tarihinde
reddedilmiştir. Başvurucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile
sonuçlanan ceza yargısı süreci ve yargılamaya konu eylem esas alınarak davanın reddedildiğini;
bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
Başvurucunun şikayeti dikkate alındığında somut
başvurunun masumiyet karinesinin ikinci yönü bakımından incelenmesi gerektiği
anlaşılmaktadır.
42. Yukarıda alıntılanan ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin
ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken önemli olan husus, idari işleme
ilişkin süreci yürüten ve yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat
edip etmediği,ceza
yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması
sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığıdır.
43. İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 12/11/2014 tarihli ret kararı
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir;
" ... davacının yetkili
olmadığı bir iş için yarar sağlama suçundan İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinde
yapılan yargılama sonucunda anılan Mahkemenin 26.09.2013 gün ve 2012/556 esas,
2013/339sayılı kararıyla davacının suçunun sabit görüldüğü, hapis ve adli para
cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ancak CMK'nun
231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verildiği görülmüştür.
Bu durumda, yetkili olmadığı bir iş için yarar
sağlama suçunu işlediği yapılan incelemeler sonucu tespit edilen ve bu suçtan
ağır ceza mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda işlediği suç sabit görülen
davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
125/E-g maddesi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile
cezalandırılmasına dair dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
sonucuna varılmıştır."
44. Mahkemenin karar gerekçesinde geçen "...davacının suçunun sabit görüldüğü..." , " ..bir iş için yarar sağlama suçunu işlediği
yapılan incelemeler sonucu tespit edilen ve bu suçtan ağır ceza mahkemesinde
yapılan yargılama sonucunda işlediği suç sabit görülen davacının..."
ifadeleri, açıklanması geri bırakılmış olan ceza yargılaması kararına atıf
yapıldığını göstermektedir.
45. Somut olayda Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun isnat edilen
suçu işlediğine kanaat getirmiş ancak 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin
başvurucuya isnat edilen suça uygulanabilir olduğunu tespit ederek hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiş ve dolayısıyla beş yıllık
denetim süresinin suç işlenilmeden geçirilmesi
hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânını tanımıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı Kanun'nun 231. maddesi uyarınca sanık hakkında hukuki sonuç
doğurmadığı dikkate alındığında başvurucunun masumiyet karinesinin devam ettiği
açıktır.
46. Yukarıda anılan ilkeler çerçevesinde ceza gerektiren
herhangi bir suç isnat edilen kişiye ilişkin bir hukuki kararın şahsın suçu
kesin olarak kanıtlanıp mahkûm edilmeden suçlu olduğu yönünde bir görüşü
yansıtması hâlinde masumiyet karinesinin ihlal edilmiş olacağı unutulmamalıdır.
47. Uyuşmazlık konusu disiplin cezasına esas olan olaylara
ilişkin yeni bir değerlendirme yapmadan başvurucuya isnat edilen suçun sabit olduğunu ifade eden İstanbul
4. İdare Mahkemesinin disiplin cezasının hukuka uygun bulunduğu yönündeki
gerekçesini kendi değerlendirmesinden ziyade hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza mahkemesi kararına dayandırdığı
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda İstanbul 4. İdare Mahkemesinin kullanılan dil
itibarıyla bir idaridavanın sınırlarının dışına
çıktığı ve bir suç isnadına ilişkin tespit yapması sonucu önündeki davayı
inceleme görevinin ötesinde hareket ettiği görülmektedir.
48. Kararda kullanılan ifade ve değerlendirmeler dikkate
alındığında, Mahkemenin yalnızca ceza davası kapsamında verilen mahkûmiyet
kararını esas aldığı, ceza yargılamasında toplanan delillere ve bu deliller
sonucu ulaşılan tespite bağlı olarak olayın gerçekliğine kanaat getirdiği ve
sonuca ulaştığı anlaşılmıştır. Mahkemenin; ceza yargılamasından bağımsız, kendi
görüşünü ortaya koyacak herhangi bir delili kararında irdelemediği, olay ve
olgular hakkında yeni bir değerlendirme yapmadığı görülmektedir. Kararda,
münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza
yargılamasına konu eyleme dayanıldığı ve eyleme yönelik ifadelerin de (bkz. §
40) masumiyet karinesini ihlal edici mahiyette olduğu anlaşılmaktadır.
49. Sonuç olarak kararda yapılan değerlendirme ve kullanılan
ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
50. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde İstanbul 4. İdare
Mahkemesi kararının gerekçesinde Mahkemenin hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı ile sonuçlanan ceza yargılamasındaki mahkûmiyet tespitine
göre başvurucunun yargılamaya konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının
yansıtıldığı anlaşıldığından Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına
alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
51.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
52. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan kararında, Anayasa Mahkemesince bir temel hakkın ihlal
edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir (detaylı
açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan, [GK],
B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 57-60).
53. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ve yeniden yargılama
yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
54. Anayasa Mahkemesi, İstanbul 4. İdare Mahkemesi kararında
yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal
ettiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
55.
Bu durumda masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre
yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu
kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan
mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. İdare
Mahkemesine (Anılan Mahkemenin 12/11/2014 tarihli ve E.2013/2656, K.2014/1953
sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.