TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ASİYE LEKESİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/6064)
|
|
Karar Tarihi: 13/9/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Asiye
LEKESİZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatih
DİŞCİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, evli kadının belli bir tip kıyafet konusundaki
ısrarının eşler arasında şiddetli geçimsizliğe neden olduğu gerekçesiyle
boşanma kararına esas alınmasının din özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. 1988 doğumlu olan başvurucu 2010 yılında M.Y. ile
evlenmiştir. 2011 yılında başvurucu ile M.Y. (davacı) arasında yaşanan tartışma
sonucu taraflar birbirlerini darbetmişler, konuyla
ilgili yargılama sonunda her iki tarafın adli para cezası ile cezalandırılmalarına
vehükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir.
7. Davacı, 2012 yılında boşanma davası açmış; dava dilekçesinde
esas olarak başvurucunun evlenmeden önceki dönemde de kullanmakta olduğu
çarşafı (kadınların kullandığı ve baştan örtülen, pelerinli, eteklikli sokak
giysisi) evlendikten sonra kullanmayacağına söz vermesine rağmen sözünü
tutmayarak çarşaf kullanmaya devam ettiğini ve bu durumun evlilik birliğini
çekilmez bir hâle getirdiğini ileri sürmüştür.
8. Başvurucu da davacıya açtığı karşı davada; davalıdan şiddet
gördüğünü, hakaret ve baskılara maruz kaldığını ve davacının evi terk ettiğini
belirtmiş; nafaka ile tazminat talebinde bulunmuştur.
9. Davayı gören Kocaeli 3. Aile Mahkemesi çok sayıda tanık
dinledikten sonra davacının davasını aşağıdaki gerekçelerle 24/3/2014 tarihli
kararıyla kabul etmiştir:
"Tarafların boşanma konusunda
anlaştıkları ancak boşanmanın ferisi niteliğindeki taleplerde uyuşmanın
sağlanmadığı...,
...
Tarafların görücü usulü ile evlendikleri,
Asiye'nin evlenmeden önce tarikat faaliyetlerine katıldığı, dini eğitim aldığı
ve buna bağlı olarak da çarşafla gezdiği, davacının devlet memuru olduğu,
evlendikten sonraeşinin çarşaflagezmesini
istemediği ve kapalı olarak hayatına devam etmesi ile birlikte daha çağdaş,
sosyal hayata uyumlu bir şekilde giyinmesini istediği, evliliğin başında
davacının bu talebinin davalı Asiyetarafından da
kabul edildiğinin tarafların evlenmelerine aracılık eden her iki tarafında akrabası
olantanıkların beyanlarından anlaşıldığı,
Ancak davalının daha sonra kılık kıyafetini
değiştirme konusunda verdiği sözü tutmadığının anlaşıldığı, taraflar arasında
da bu nedenle tartışmaların yaşandığı, bir kaç ayrılıp barıştıkları ve bir
araya geldikleri, ancak taraflar arasındaki anlaşmazlığın çözülemediği,
davalının ailesinin bu konuda katı davrandıkları ve kızlarınınevliliğini
bu şartlardadevam ettirmelerini istemedikleri,
davalının çok küçükyaştan beri dini eğitim aldığı ve
buna göresosyal hayatı yaşamayı benimsediği,davalının
ailesinin de bu davranış biçimini benimseyip destekledikleri, devlet memuru
olan davacının isebuna katlanmasının beklenemeyeceği,
davacınınsosyal durumu itibariyleevlilik
öncesianlaşmaları da dikkate alındığında çağdaş özelliklere
dayalı giyinme dışında geleneklere, örf ve adete uygun olmayan giyinme şeklinde
davalının ısrar[ının] sosyal şiddete yönelik bir davranış olduğu,
... davalınıngiyim
şeklini değiştirmeme konusundaki ısrarının geçimsizlik kaynağı olduğunun anlaşıldığı,
davalının inatçı ve dış etkenlere dayalı direnişinin eşler arasındaortak
hayatı çekilmez bir hale getirdiği, davalının davranışının özveri kapsamındaolduğu düşünülse bileeşini
hiçe sayan davacının sosyal ve çalışma hayatını zorlaştıranbu
tutum ve davranışın ısrarınınşiddetli geçimsizliğe
neden olduğunun anlaşıldığı,
...
Tarafların arasındaaçıklanan
nedenlerle ortak hayatı temelinden sarsacak şekilde şiddetli bir geçimsizliğin
bulunduğu, ... davacının evlilik birliğinin sarsılmasında ve boşanmaya giden süreçtekusurlu olduğuna dair yeterli kanaatin mahkememize
gelmediği, davalınınçarşafla dolaşmakkonusundakiısrarı,
çok küçük yaşlardan beri dini eğitim alan davalının eşinin yaşam biçimine ayak
uydurma konusunda istekli olmadığı, kendi değer ve inançlarına göreyaşama konusundaısrarlı
olduğu ve bu konuda ailesinden aldığı destekle birlikte, evlilik öncesiverdiği sözü yerine getirmemesinden kaynaklanan
davranış biçimininboşanma sürecini başlattığı, davalınınbu nedenledaha ziyade
kusurlu olduğu kanaatine varılarak davacının dava açmakta haklı olduğu,
taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, tarafların
yeniden bir araya gelerekevlilik birliğini bu şartlar
altında devam ettirmelerinin mümkün olmadığı kanaatinevarılarak
davacının davasının kabulüne ... karar verilmesi gerekmiş[tir]..."
10. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı temyiz başvurusu
üzerine karar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından 3/11/2014 tarihinde
onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme başvurusu ise aynı Dairenin 9/2/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar düzeltme başvurusunun reddine dair
karar başvurucuya 6/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 2/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
12. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "Evlilik birliğinin sarsılması" kenar
başlıklı 166. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri
kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her
biri boşanma davası açabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 13/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu; yaşam tarzının ve bu kapsamda çarşaf giydiğinin
davacı tarafından evlilik birlikteliği öncesinde bilindiğini, nişanlılık
döneminde de çarşaf konusundaki ihtilaf nedeniyle nişanlılığın sonlandığını
ancak davacının daha sonra bu hususu kabul ettiğini beyan etmesi üzerine
evlendiklerini belirtmiştir. Başvurucu, buna rağmen derece mahkemelerinin
-hatalı olarak- geçimsizlik kaynağı olarak çarşaf giymesini gösterdiklerini
ileri sürmüş; bu suretle davacının kıyafetini yönlendirmesinin derece
mahkemelerince de benimsendiğini ve giydiği kıyafet kusur gibi gösterilerek davacının
davasının kabulü ile kendi davasının reddine karar verildiğini ifade etmiştir.
Başvurucu bütün bu gerekçelerle Anayasa'nın2., 10., 12., 17., 19., 41. maddesi
kapsamındaki hakları ile 24. maddesinde korunan din ve vidan hürriyetinin ihlal
edildiği iddiasındadır.
B. Değerlendirme
15. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi başvurucunun bütün
iddialarını Anayasa'nın 24. maddesinde korunan din özgürlüğünün ihlal edildiği
iddiası kapsamında inceleyecektir.
16. Başvurucunun dinî inancı gereği çarşaf giymesi nedeniyle
mahkemelerce aleyhine karar verildiği yönündeki iddiaları, Anayasa Mahkemesinin
“din veya inancı açığa vurma özgürlüğü”ne
ve bu özgürlük açısından devletin yükümlülüklerine dair içtihadının
hatırlatılmasını gerektirmektedir.
17. Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca din özgürlüğü bağlamında
tanıma, devlet-birey
ilişkilerinde devletin tüm din veya inanç gruplarının varlıklarını eşit şekilde
kabul etmesini gerektirir. Devletin çoğulcu bir tanıma siyaseti, bir yandan
devleti toplumda herkese karşı eşit mesafede durmaya zorlarken öte yandan
devletin herhangi bir dini ya da ideolojiyi resmen benimsemesine izin vermez.
Çoğulculuk ise herkesin kendi kimliğiyle ve kendisi olarak toplumsal ve siyasal
yaşama katılmasıyla mümkündür. Farklılıkların ve farklı olanların tanınmadığı
ve tehditler karşısında korunmadığı bir yerde çoğulculuktan bahsedilemez.
Çoğulcu toplumda devlet, bireylerin kendi dünya görüşlerinin ve inançlarının
gereğine uygun olarak yaşamalarını sağlamakla yükümlüdür. Devlet, toplumda var
olan görüşlerden veya yaşam tarzlarından birini yanlış kabul etme yetkisine sahip değildir. Bu bağlamda
Anayasa’da yer alan sınırlama sebepleri bulunmadıkça farklılıkların bir arada
yaşatılması, çoğunluğun ya da azınlığın hoşuna gitmese de çoğulculuğun bir
gereğidir. Din ve vicdan özgürlüğünü koruyan üçüncü anlayış ise bireylerin din
ve vicdan özgürlüğünün eşit düzeyde korunmasının teminatı olan laiklikten doğan
tarafsızlıktır (Tuğba Arslan [GK],
B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 54; Esra Nur
Özbey, B. No: 2013/7443 , 20/5/2015, § 46).
18. Anayasa’nın 24. maddesi ile anlam ve kapsamı belirlenen din
ve vicdan özgürlüğü, herkesin din veya
inancını açığa vurma özgürlüğünü, din ve inancını değiştirme özgürlüğünü,
kişilerin diledikleri inanç ve kanıya sahip olmalarını ve herhangi bir inanç ve
kanaate sahip olmamalarını güvenceye almaktadır (AYM, E.1997/62, K.1998/52,
16/9/1998). Başka bir anlatımla kişiler dinî veya vicdani kanaatlerini
açıklamaya ve herhangi bir tarzda ibadet etmeye, dinî uygulamaya ve ayine
katılmaya zorlanamayacakları gibi ibadetleri ve dinî uygulamaları ile açıklamış
oldukları dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz, suçlanamaz ve başka
türlü davranmaya zorlanamazlar (Tuğba Arslan,
§ 55; Esra Nur Özbey, § 47).
19. Anayasa’nın 24. maddesi, kişinin herhangi bir inanca sahip
olması veya olmamasını, inancını serbestçe değiştirebilmesini, inancını
açıklamaya zorlanamamasını, bunlardan dolayı kınanamamasını ve baskı altına
alınamamasını güvence altına alarak din ve vicdan özgürlüğünün içsel alanını;
aynı şekilde öğretim, uygulama, tek başına veya topluca ibadet ve ayin yapmak
suretiyle dinini veya inancını açığa vurma hakkı ile de din ve vicdan
özgürlüğünün dışsal alanını tanıyıp koruma altına almıştır (Tuğba Arslan, § 57; Esra Nur Özbey, § 48).
20. Başvuru konusu olay anılan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde
ilk derece mahkemesinin kararında yer alan "daha
çağdaş, sosyal hayata uyumlu bir şekilde giyinmesini", "davalının çok
küçük yaştan beri dini eğitim aldığı ve buna göresosyal
hayatı yaşamayı benimsediği... devlet memuru olan davacının ise buna katlanmasının
beklenemeyeceği", "çağdaş özelliklere dayalı giyinme dışında
geleneklere, örf ve adete uygun olmayan giyinme şeklinde ... ısrar[ının] sosyal şiddete
yönelik bir davranış olduğu", " sosyal ve çalışma hayatını
zorlaştıran bu tutum ve davranışın ısrarı" (bkz. § 9)
şeklindeki başvurucunun dinî inancı gereği giymekte olduğunu belirttiği
kıyafete ilişkin değerlendirmelerin negatif bir ton taşıdığı kabul edilebilir.
Bununla birlikte başvurucu şikayetlerini söz konusu değerlendirmelere karşı
değil, kendisinin giydiği kıyafetin evlilik birliğini eşlerin ortak hayatı
sürdürmelerini kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsan bir olgu
olarak kabul edilmesine karşı ileri sürmüştür.
21. Bu kapsamda başvurucu, dinî inancı gereği giydiği çarşafın
boşanma davasının kendi aleyhine sonuçlanmasında esas alındığı iddiasındadır.
Mahkememiz -derece mahkemelerinin bu kıyafete yönelik negatif tonlu
değerlendirmelerine karşın- boşanma kararının başvurucunun giyim tarzı ile
doğrudan bir ilgisinin olmadığını değerlendirmiştir. Mahkememize göre derece
mahkemeleri, boşanma kararını 4721 sayılı Kanun’un 166. maddesinin birinci
fıkrası anlamında evlilik birliğinin eşlerin ortak hayatı sürdürmelerini
kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılması olgusuna dayandırmıştır.
Bununla birlikte derece mahkemeleri tarafından başvurucunun giyim tarzının -bu
tarzın dinsel sebeplere dayanıp dayanmadığından bağımsız olarak- evlilik
birliğini, eşlerin ortak hayatı sürdürmelerini kendilerinden beklenmeyecek
derecede temelinden sarsan olgulardan biri olarak değerlendirildiği açıktır.
Derece mahkemelerinin bu tür davalardaki temel rolü evlilik birliğini, eşlerin
ortak hayatı sürdürmelerini kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden
sarsan olgulara ilişkin iddiaları araştırmak ve değerlendirmekten ibarettir.
Davanın tarafları arasındaki anlaşmazlığın bazı dinsel sebeplere dayanması
otomatik olarak din özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin bulunduğu şeklinde bir
sonuca ulaşmaya imkân vermez.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan
sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama
ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013,
§ 42).
23. Somut olayda evlilik birliğini, eşlerin ortak hayatı
sürdürmelerini kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsan olguların
temelinde başvurucunun dinsel kıyafet tercihlerinin yattığının derece
mahkemelerince tespit edilmesinin din özgürlüğüne müdahale teşkil ettiği
iddiasının dayanaksız olduğu ve din özgürlüğüne yönelik bir ihlalin olmadığının
açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Din özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
C. Kararın bir örneğinin bilgi için Kocaeli 3. Aile Mahkemesine
(E.2012/718, K.2014/208) GÖNDERİLMESİNE 13/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.