TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SİNAN CANLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/16073)
|
|
Karar Tarihi: 11/10/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Sinan CANLI
|
Vekili
|
:
|
Av. Şahide
Sezin ATMACA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin darp ve hakaretine maruz
kalınması ve bu olayla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi
nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 20/4/1981 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Kuşadası'nda
yaşamaktadır. Başvurucu 25/7/2014 tarihinde yakın bir arkadaşının ölüm haberini
almasının ardından olay yerine gitmiştir. Ölüm olayı ile ilgili olarak adli
tahkikat başlatıldığından olay yerinde, delil toplama işlemlerini
gerçekleştiren ve olay yerinin güvenliğini sağlayan kolluk görevlileri
bulunmaktadır. Kolluk görevlileri olay yerinde yaşayan C.Ü.A. ile olaya dair
mülakat gerçekleştirdikleri sırada başvurucu, C.Ü.A.nın sözlerine sinirlenmiş; sonrasında görevliler
ile başvurucu arasında birtakım olaylar yaşanmıştır.
9. Başvurucu ile kolluk görevlileri arasındaki olayla ilgili
olarak tarafların birbirinden farklı anlatımları bulunmaktadır:
i. Başvurucunun iddiasına göre ölen arkadaşı hakkında C.Ü.A.nın hakarette bulunması
üzerine C.Ü.A. ile aralarında tartışma yaşanmıştır. Tartışma olay yerinde
bulunan kişilerin araya girmesiyle yatışmışken polis memurları boğazını ve
kollarını sıkarak kendisini duvara yaslamış, daha sonra diğer polis
memurlarının da katılımıyla toplam beş kolluk görevlisi tarafından darbedilmiş, bir polis memuru tarafından da ölümle tehdit
edilmiştir.
ii. Kolluk görevlileri V.A.K., M.E., E.K., E.D. ve H.K.nın iddiasına göre ise ölüm
olayı nedeni ile adli kolluğun delil toplama faaliyeti kapsamında bilgisine
müracaat edilen C.Ü.A. ile mülakat yapıldığı esnada başvurucu, C.Ü.A.ya sinkaflı sözlerle
hakarette bulunarak tekme atmaya çalışmıştır. Başvurucu ikaz edilmesine rağmen
agresif hareketlerine devam ettiği için önleme amaçlı araya girilmiş ve C.Ü.A.ya karşı fiziki
müdahalesinin engellenmesi maksadı ile kollarından tutularak olay yerinden
biraz uzağa götürülmüştür.
10. Başvurucunun 25/7/2014 tarihinde kolluk görevlilerinden
şikâyetçi olması üzerine Kuşadası Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet
Başsavcılığı) tarafından aynı gün adli soruşturma başlatılmıştır.
11. Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen talimat ile Kuşadası İlçe
Emniyet Müdürlüğü tarafından başvurucu ile başvurucunun şikâyetçi olduğu kolluk
görevlilerinin şüpheli sıfatıyla, C.Ü.A.nın
müşteki sıfatıyla, olaya dair görgüleri bulunan M.Ç. ve A.B.nin
ise bilgi veren sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. M.Ç ve A.B. alınan
ifadelerinde; başvurucunun kolluk kuvveti ile mülakat yapan C.Ü.A.nın sözlerine sinirlenerek ona tekme atmaya
başladığını ve sinkaflı sözlerle ona hakarette
bulunduğunu, bu nedenle polislerin araya girdiğini ancak başvurucunun direnmesi
nedeniyle polislerle arasında arbede çıktığını belirtmişlerdir. Adli soruşturma
kapsamında ayrıca başvurucunun adli raporu temin edilmiş ve olay yerini
gösteren kamera kaydı araştırması yapılarak herhangi bir kamera kaydının
bulunmadığı tutanağa bağlanmıştır.
12. Başvurucu hakkında alınan adli raporda; her iki kolda birer
adet sıyrık dışında herhangi bir travmatik lezyon
saptanmadığı, başvurucunun hayati tehlikesinin bulunmadığı ve yaralanmanın
basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek düzeyde olduğu tespitlerine yer
verilmiştir. Başvurucunun yargılama safhalarında ya da başvuru formunda anılan
adli raporun hatalı veya eksik olduğu yönünde bir şikâyetinin bulunmadığı
görülmektedir.
13. Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun şikâyetine ilişkin
olarak alınan ifadeler ve adli rapor doğrultusunda polis memurlarının zor
kullanım sınırını aştıkları yönünde kamu davası açmak için yeterli delil elde
edilemediği gerekçesi ile 8/9/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair
ek karar verilmiştir. Ayrıca aynı tarihte Cumhuriyet Başsavcılığınca
başvurucunun polis memurlarına karşı görevi yaptırmamak için direnme suçunu
işlediğinden bahisle iddianame tanzim edilmiştir.
14. Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz
etmesi üzerine Söke Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 19/12/2014 tarihli kararı
ile itirazı kabul ederek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı kaldırmıştır.
Hâkimliğin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Dosya kapsamında
yapılan incelemede;gerçekleştiği
iddia edilen olayların Kuşadası Emniyet Amirliğinde görev yapan polisler ile
Sinan Canlı arasında meydana geldiği, tüm tanık,müşteki
ve şüpheli ifadelerinin Kuşadası Emniyet Amirliğinde alındığı görülmüştür.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Özgür
Uyanık/Türkiye kararında; “Soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamuya açık
olmasını ve yetkili makamların örnek teşkil edecek titizlikle ve çabuklukla
hareket etmelerini, AİHS’de öngörülen hakların uygulanabilir ve etkili
olduğunu, teorik ve yanıltıcı olmadığını bu nedenle, böyle davalarda etkili bir
soruşturmanın sorumluların tespit edilip cezalandırılmalarına yol
açabileceğini” belirttiği,
İlhan/Türkiye kararında; “Gözaltında kötü
muamele ile ilgili tartışılabilir bir iddiası bulunan başvuru sahibinin,
hastanede tedavi olmayı gerektirecek yaralarının varlığından haberdar olan
Cumhuriyet savcısının, sadece jandarma tarafından olayın tutarsız ve belirsiz
anlatımıyla yetinip, soruşturma açmaması, başvuru sahibini ve diğer bir tanığı
dinlememiş ve yaraların niteliği ile ilgili olarak doktorlardan bir açıklama
istememiş olmasını ve vücuttaki yaralarla ilgili bir açıklama getirilmemiş
olması şeklindeki noksanlıkların etkili bir soruşturma yapılmadığını
gösterdiğini” belirtiği,
Her ne kadar Kuşadası C.Başsavcılığı
tarafından herhangi bir delil elde edilemediğinden bahisle şüpheli polisler
hakkında kyok kararı verilmiş ise de, gerçekleştiği
iddia edilen olayların Kuşadası Emniyet Amirliğinde görev yapan polisler ile
Sinan Canlı [Başvurucu] arasında meydana gelmesine ve tüm tanık, müşteki ve şüpheli
ifadelerinin Kuşadası Emniyet Amirliğinde alınmasına göre, bağımsız ve tarafsız
bir soruşturmanın yürütülmesi bakımından bu kişilerin Cumhuriyet Savcısı
tarafından bizzat ifadelerine başvurulması, yine müşteki Sinan'ın tanıkları
olduğunu belirtmesine göre bildireceği tanıklar da dinlendikten sonra
şüphelilerin durumunun değerlendirilmesi gerektiğinden itirazın kabulüne..."
15. Cumhuriyet Başsavcılığı, Hâkimliğin kovuşturmaya yer
olmadığına dairkararını kaldırmasının ardından daha
önce kolluk tarafından ifadeleri alınan kişilerin ifadelerini bizzat almıştır.
Ayrıca başvurucunun tanıkları olarak belirttiği yakın arkadaşları A.A. ve E.M.nin de Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık
sıfatıyla ifadeleri alınmıştır.
16. Cumhuriyet Başsavcılığınca olay tarihinde olay yerinde
görevli tüm kolluk görevlilerinin isim listesi ve bu kişilere ait teşhise
müsait fotoğraf albümü temin edilerek tanık A.A.ya bu fotoğraf albümü üzerinden teşhis işlemi
yaptırılmıştır. Buna göre A.A. sadece iki polis memurunun olay yerinde olduğunu
kesin olarak belirtmekle birlikte bunlardan birinin olaya hiç karışmadığını,
diğerinin ise sadece kavga edenleri ayırdığını, kasıtlı bir eyleminin
bulunmadığını ifade etmiştir. Başvurucunun -kendisinin de getirmeye
çalışacağını ifade ettiği- diğer tanığı E.M. ise Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından fotoğraf teşhisi için önce kayıtlı adresinden ve telefonundan
aranmış, sonra hakkında zorla getirme emri çıkarılmıştır. Ancak kolluk
kayıtlarında firari olarak görünen E.M.ye ulaşılamadığından teşhis işlemi
yaptırılamamıştır.
17. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yukarıda bahsedilen
delilerin toplanmasının ardından 20/5/2015 tarihinde tekrar kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verilmiştir. Söz konusu kararın gerekçesinde,
başvurucunun adli raporuna göre sadece kollarında sıyrıklar olduğunun tespit
edildiği ve tanık beyanlarının da bu tespiti doğruladığı gözetilerek polis
memurlarının yasal vazifeleri olan suçu önleme görevi kapsamında zor kullanma
yetkilerini kullandıkları ve olayda bu yetkinin aşılmadığı belirtilmiştir.
18. Başvurucunun anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
itirazı üzerine Hâkimliğin 10/7/2015 tarihli kararı ile itiraz reddedilmiştir.
Ret kararı gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...yapılan soruşturma işlemi, toplanan delillerve dilekçe içeriğine göre itiraza konu kararın
yerinde ve hukuka uygun olduğu, soruşturma dosyası incelendiğinde;2559 sayılı
Polis Vazife ve Selahiyet Kanuna göre şüpheli polis
memurlarının itiraz edene müdahalelerinin hukuka uygunluk çerçevesi içerisinde
kaldığı, Müşteki-Şüpheli Sinan Canlı'nın doktor
raporu, yaralanmasının yeri, mahiyeti, tanıkların anlatımları ile şüpheli polis
memurlarının beyanları kapsamında, haklarında soruşturma yürütülen polis
memurlarının olay anında zor kullanma yetkisine dair sınırı aşmadıkları, olayın
hukuku uygunluk sebebi çerçevesinde kaldığı, suç ununsurlarının
oluşmadığı; tehdit suçu yönüyle soyut iddia haricinde delil bulunmadığı; iftira
suçu yönüyle ise anayasal şikayet hakkının kullanıldığı, suç unsuru bulunmadığı
anlaşılmakla, itirazın reddine dair..."
19. Ret kararı, başvurucuya 25/8/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 28/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
21. Başvurucu hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından görevi
yaptırmamak için direnme suçundan tanzim edilen iddianamenin Kuşadası 1. Asliye
Ceza Mahkemesi tarafından kabulü ile başlayan kamu davasında 13/7/2017
tarihinde, her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği
gerekçesi ile başvurucu hakkında beraat kararı verilmiştir. Söz konusu karar
olağan kanun yoluna başvurulmaksızın 20/9/2017 tarihinde kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun kasten yaralama kenar başlıklı 86.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1)
Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin
bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir
yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3)
Kasten yaralama suçunun;
…
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi
nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında
artırılır."
23. 5237 sayılı Kanun'un "Zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı
256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır."
24. 5237 sayılı Kanun'un "Görevi
yaptırmamak için direnme" kenar başlıklı 265. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"(1) Kamu görevlisine
karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi,
altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
...
(3) Suçun,
kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla
kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında
artırılır.
...”
25. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu'nun 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Polis,
A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair
haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
...
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı
tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
...
eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da
yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.
...
Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda
bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde
her türlü tedbir alınabilir.
..."
26. 2559 sayılı Kanun'un "Zor ve silah kullanma" kenar
başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin
hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
..."
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
"Bir suçun işlendiğini öğrenen
Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi
şöyledir:
“(1)
Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini
veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar
vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet
savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi
için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve
aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin
haklarını korumakla yükümlüdür."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 11/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, arkadaşının ölümü sonrası C.Ü.A.nın arkadaşı hakkında hakaretamiz konuşması nedeni
ile bu kişiyle tartışma yaşadığını ancak olayın sakinleşmesinden sonra gerek
olmadığı hâlde polis memurlarınca kollarından ve boğazından tutularak duvara
dayandırıldığını, ölümle tehdit edilerek darbedildiğini
iddia etmiştir. Başvurucu, soruşturmada iddialarını doğrulayan ve kamu davası
açılması için yeterli nitelikte olan deliller elde edilmesine rağmen kolluk
görevlilerini korumak amacıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini
ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu, bahse konu soruşturmanın makul bir süre
içinde sonuçlandırılmadığını da belirtmiştir. Başvurucu anılan iddiaları
kapsamında polis memurlarının darp, tehdit ve hakaretine maruz kalması
nedeniyle kötü muamele yasağının, kolluk görevlilerinin korunması nedeniyle
eşitlik ilkesinin ve makul süre içinde etkin bir soruşturma yürütülememesi
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
31. Anayasa Mahkemesi olayın başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak ileri sürülen
şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
kötü muamele yasağı kapsamında kaldığı anlaşıldığından söz konusu şikâyetler
anılan yasak kapsamında incelenmiştir.
1. İncelemenin Kapsamı
Yönünden
32. Anayasanın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağı bağlamında devletin negatif ve pozitif olmak üzere
iki çeşit yükümlülüğü bulunmaktadır. Negatif yükümlülük bireylerin bahse konu
temel hakkına devlet tarafından dokunulmaması yönünde bir ödev olarak ortaya
çıkmaktadır. Devletin pozitif yükümlülükleri ise temel hakka yapılan ya da
yapılacak müdahalenin devlet tarafından öncelikle önlenmesi, bunun mümkün
olmadığı durumlarda ise etkili bir soruşturmaya tabi tutularak sonuçsuz
bırakılmaması şeklinde tarif edilebilecek koruma yükümlülüğü ve etkili
soruşturma yapma yükümlülüğüdür. Negatif yükümlülük ve koruma yükümlülüğü
yapılacak olan incelemenin maddi boyutunu, etkili soruşturma yapma yükümlülüğü
ise usul boyunu oluşturmaktadır.
33. Başvurucunun şikâyetine konu darp, tehdit ve hakaret
eylemlerinin devlet görevlilerinden sadır olduğu iddia edildiği için kural
olarak devletin negatif yükümlülüğü kapsamında bir hak ihlali olup olmadığının
incelenmesi gerekir. Ayrıca başvurucunun kolluk görevlileri hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek etkili soruşturma yapılmadığı
iddiası da bulunduğundan pozitif yükümlülükler kapsamında etkili soruşturma
yapma yükümlülüğü açısından da bir değerlendirme yapılmalıdır. Buna karşın
pozitif yükümlülüğün diğer unsuru olan koruma yükümlülüğüne ilişkin olarak
başvurucunun başvuru formu ve/veya eklerinde herhangi bir şikâyeti bulunmadığı
gibi Anayasa Mahkemesinin önünde koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin
kesin bir bilgi veya bulgu da bulunmadığından bu hususta inceleme
yapılmayacaktır.
34. Ancak başvuruya konu ihlal iddiası kapsamında yapılacak
incelemede, kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna
varılması durumunda usul boyutunun ihlal edilip edilmediği hususunda ayrıca bir
inceleme yapılması anlamlı olmayacaktır.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
35. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde
Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup icra edilen bir
soruşturmadaki delilleri değerlendirmek kural olarak yargı mercilerinin işi
olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mercilerin maddi olaylara ilişkin
yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir.
Kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi,
Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller
kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai
sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi
bulunmamaktadır. Diğer taraftan yargı mercilerinin bulgularının Anayasa
Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu mercilerin maddi
olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin
bulunması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 96).
36. Soruşturma makamı ve Hâkimliğin verdiği kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar ve itirazın reddi kararlarında (bkz. §§ 17, 18);
i. Başvurucunun yakın arkadaşları olan tanıklar A.A. ve E.M.nin ifadelerinde kolluk görevlilerinin başvurucuyu darbettikleri yönünde bazı beyanları bulunsa da bu yönde
fotoğraf teşhisi işlemini gerçekleştirememeleri,
ii. Olaya dair görgüsü olan ve yargı makamlarınca daha tarafsız
oldukları değerlendirilen diğer tanıklar A.B. ve M.Ç.nin
başvurucunun darp, tehdit ve hakaret iddiasını çürütür nitelikte ifadelerinin
bulunması,
iii. Başvurucunun adli raporunda kollarındaki sıyrıklar dışında
iddiasını doğrulayacak şekilde boğazında ya da başka herhangi bir yerinde
yaralanma izinin tespit edilememesi (bkz. § 12), kollarındaki izlerin de kolluk
görevlilerinin ifadelerinde belirttikleri şekilde kavga girişimini önlemek
maksadı ile yapılan fiziki müdahaleyi açıklar nitelikte olduğu hususları
birlikte değerlendirilerek polis memurlarının 2559 sayılı Kanun (bkz. §§ 25,
26) kapsamında uygulamış oldukları zor kullanma yetkisinin 5237 sayılı Kanun'un
256. maddesinde (bkz. § 23) düzenlenen sınırı aşmadığı yönünde
değerlendirmelere yer verdikleri görülmektedir.
37. Başvurucunun kendisine karşı darp ve cebir uyguladığını
iddia ettiği kişiler kolluk görevlileridir ve olay anında adli bir tahkikat
kapsamında adli kolluk görevini yürütmektedirler. Bu doğrultuda kolluk
görevlilerinin 2559 sayılı Kanun (bkz. §§ 25, 26) uyarınca işlenmekte olan bir
suça müdahale ya da delil toplama faaliyetinin sıhhati kapsamında zor kullanma
yetkilerinin kanuni bir dayanağı vardır.
38. Başvurucunun olay yerinde C.Ü.A. ile tartışma yaşadığı
konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucunun bu kişiye tekme
atmaya çalıştığı hususunda ise olay hikâyesiyle uyumlu ve makul kabul
edilebilecek C.Ü.A. ve birden fazla tanık beyanı (bkz. § 11) ile kolluk
görevlilerinin ifadeleri (bkz. § 9) bulunmaktadır. Olayın ani gelişmesi
nedeniyle başvurucu ile C.Ü.A. arasında meydana gelen olayın önceden tedbir
alınarak önlenmesi de kolluk kuvvetinden beklenemeyecektir. Bu bağlamda olay
yerinde delil toplama faaliyeti kapsamında kolluk görevlilerince bilgisine
müracaat edilen bir kişiye karşı herhangi bir kimsenin suç işlemesini önlemek
amacı ile kolluğun zor kullanma yetkisine başvurmasını tabii kabul etmek
gerekir. Dolayısıyla polis memurlarınca başvurucuya karşı güç kullanılmasının zorunlu
olmadığı söylenemez.
39. Anayasa'nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi; belirli
bir yasal muamele kapsamında, bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç
kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları belli bazı durumlarda, sadece
kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından güce
başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No:
2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
40. Doğası gereği menfi hareket ve eylemlerle olumsuz hayat
deneyimlerinin kişinin fiziki ve ruhsal değerlerini etkilemesi, kişide stres,
üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması ve bu etkileri açısından özellikle
küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması mümkündür. Bununla beraber
belirtilen eylemlerin işkence, eziyet veya haysiyetle bağdaşmayan muamele veya
ceza olarak nitelendirilebilmesi için fiziksel ve ruhsal etkileri açısından
asgari bir eşiği geçmesi gerekmektedir (Işıl
Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, §
35). Bu asgari eşik göreceli olup somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri, önceden tasarlanıp tasarlanmadığı, kişiyi küçük düşürecek şekilde
kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu oluşturup oluşturmadığı, aleni olarak
yapılıp yapılmadığı, kamuoyunun bilgi sahibi olup olmadığı, mağdurun cinsiyeti,
yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 83-90).
41. Kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut
iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki
bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat
edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar
değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
42. Başvurucu hakkında düzenlenen adli raporda (bkz. § 12)
başvurucunun sadece kollarında sıyrıklar bulunduğu ve bu yaralanmasının basit
bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir. Olayın
gelişimi ile başvurucunun yaralanmasının şiddeti, yeri ve şekli birlikte
değerlendirildiğinde kolluk kuvvetince başvurulan zor kullanmanın orantılı
olmadığı söylenemez. Dolayısıyla başvurucuya karşı polis memurlarınca uygulanan
fiziki müdahalede zor kullanma yetkisinin aşılması suretiyle kötü muamele
yasağı için aranan asgari eşiğin ötesine geçildiğini gösteren bir sonuçtan
bahsedilemeyecektir. Ayrıca başvurucu kendisine karşı kolluk görevlilerince
tehdit ve hakaret içeren ifadelerde bulunulduğu hususunda makul bir şüphenin
ötesine geçen delilleri, başvurusunda ya da yargılama safhalarında ileri
sürememiştir.
43. Somut olayda kolluk görevlilerinin güç kullanmalarının
gerekli olduğu ve bu güç kullanımının orantısız olmadığı kanaatine
varıldığından (bkz. §§ 38, 42) kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal
edilmediğine karar verildiği için toplam 11 ay 2 hafta 1 gün gibi makul bir
sürede tamamlanan ve aynı değerlendirme ile sonuçlanan soruşturma sürecinin
ayrıca incelenmesine gerek duyulmamıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
11/10/2018 tarihinde tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.