TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADLE DENİZ SÜRER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/1655)
|
|
Karar Tarihi: 15/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucular
|
:
|
1. Adle DENİZ SÜRER
|
|
|
2. Ahmet DAĞTEKİN
|
|
|
3. Cemil TUNCER
|
|
|
4. Hasan KARAOĞLAN
|
|
|
5. Mehmet Emin POLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Keziban YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tabii hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş bir
mahkemede yargılamanın yapılmış olması, başvurucular hazır bulunmaksızın
dinlenen gizli tanık beyanının hükme esas alınması, Kürtçe savunma yapma hakkı
tanınmaması, soruşturma aşamasında kısıtlama kararı verilmiş olması ve
yargılamanın sonucunun adil olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuruda ayrıca anayasal haklar
kapsamında koruma altında bulunan bazı eylemlerin terör örgütü üyeliği suçundan
verilen mahkûmiyet kararında delil olarak kullanılması nedeniyle toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; tutuklamanın matbu gerekçeler içeren ve
duruşma yapılmaksızın verilen kararlarla uzun süre devam ettirilmesi
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; hukuka aykırı olarak yapılan
arama ve iletişimin dinlenmesi nedenleriyle özel hayata saygı hakkı ile
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Olayların meydana geldiği tarihlerde başvuruculardan Adle
Deniz Sürer, Hasan Karaoğlan ile Mehmet Emin Polat Ceylanpınar Belediyesi
meclis üyesi, başvurucu Ahmet Dağtekin Ceylanpınar Belediyesi başkan
yardımcısı, başvurucu Cemil Tuncer ise Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)
üyesidir.
7. Başvurucular, PKK terör örgütüne üye oldukları gerekçesiyle
belirli sürelerle gözaltında tutulmuşlar; gözaltının akabinde başvuruculardan
Adle Deniz Sürer ile Mehmet Emin Polat 10/5/2012 tarihinde, diğer başvurucular
ise 31/5/2012 tarihinde tutuklanmışlardır. Cumhuriyet savcısı 20/7/2012 tarihli
iddianamesi ile başvurucuların terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılmasını talep etmiştir. Aynı iddianamede Cumhuriyet savcısı
başvurucular Cemil Tuncer, Hasan Karaoğlan ve Mehmet Emin Polat'ın ayrıca
6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na
muhalefet etme suçundan da cezalandırılmasını talep etmiştir.
8. Başvurucular hakkındaki yargılama Diyarbakır 9. Ağır Ceza
Mahkemesinde (Mahkeme) yapılmıştır. Mahkeme 10/10/2012 tarihinde başvurucu
Ahmet Dağtekin'in, 18/1/2013 tarihinde başvurucu Hasan Karaoğlan'ın, 1/3/2013
tarihinde ise başvurucular Adle Deniz Sürer ile Mehmet Emin Polat'ın tahliyelerine
karar vermiştir. Yargılama sonucunda Mahkeme 5/7/2013 tarihinde, başvurucuların
PKK terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetlerine hükmetmiştir. Mahkeme
2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçuyla ilgili olarak ise beraat yönünde hüküm
kurmuştur. Mahkeme ayrıca tutuklu olan başvurucu Cemil Tuncer'in hükümle
birlikte tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
9. İlk derece mahkemesi gerekçeli kararına, başvurucunun da
aralarında bulunduğu sanıklar hakkında yapılan soruşturma ve kovuşturmanın
hangi sebeplere dayandığına ilişkin arka plan açıklaması yaparak başlamıştır.
Mahkeme, örgütün yapılanmasına dair bazı bilgiler verdikten sonra kent
meclisleri hakkında ayrıntılı açıklamalar yapmıştır. Mahkemeye göre kent
meclisleri, PKK terör örgütüne ait olan sözleşmelere istinaden terör örgütü
lideri Abdullah Öcalan ve örgüt yöneticilerinin talimatlarıyla kurulan PKK
terör örgütünün önemli bir yapılanmasıdır.
10. Bundan başka ilk derece mahkemesi, kent meclislerinin amacı
ve yapılanması hakkında da bazı bilgiler vermiştir. Mahkeme, kent meclislerinin
başkanlık divanı, yürütme ve disiplin kurulu şeklinde bir yapılanmaya gittiğini
belirttikten sonra bu meclislerin demokratik özerkliği gerçekleştirmenin bir
aracı olarak kabul edildiğini ifade etmiştir. Mahkeme ayrıca kentte bulunan PKK
terör örgütü yapılanmalarının tamamının kent meclislerine bağlı olduğu hususuna
vurgu yapmış ve daha sonra kent meclislerinin vatandaşların devletin idari ve
adli kurumlarıyla olan irtibatını ortadan kaldırmayı amaç edindiğini kabul
etmiştir.
11. Son olarak ilk derece mahkemesi kent meclislerinin
toplantıları hakkında bazı hususları açıklamıştır. Mahkemeye göre adı geçen
yapının toplantılarında, ölen örgüt mensupları adına saygı duruşunda
bulunulmakta, örgütsel talimatlar doğrultusunda değerlendirme ve alan
çalışmaları yapılmaktadır.
12. Genel açıklamalardan sonra Mahkeme, atılı suçların işlenip
işlenmediği hususunda her bir sanık yönünden öncelikle delil olarak kabul
edilen eylemleri tek tek sıralamış; daha sonra ise bir değerlendirmeye yer
vermiştir. Mahkemenin başvurucuların terör örgütü üyeliği suçundan
mahkûmiyetlerinde dikkate aldığı delillerin bazıları şu şekildedir:
i. Mahkeme, başvurucuların Ceylanpınar İlçe Kent Meclisi
yapılanması içinde yer aldığını kabul etmiştir. Mahkeme, kabulünü bir gizli
tanığın beyanına ve başvurucuların Ceylanpınar İlçe Kent Meclisi toplantılarına
katılmış olmalarına dayandırmıştır. Gizli tanığın beyanına göre başvurucu Adle
Deniz Sürer kent meclisi toplantısına katılmış ve kent meclisi divan üyeliğine
seçilmiş olup aynı zamanda kent meclisine bağlı kadın yapılanması olan
Demokratik Özgür Kadın Hareketi içinde gerçekleştirilen faaliyetleri organize
etmiştir. Diğer başvurucular yönünden de gizli tanık benzer açıklamalarda
bulunmuştur.
ii. İlk derece mahkemesi, başvurucuların BDP'nin Ceylanpınar
İlçe Teşkilatına ait binada gerçekleşen bazı toplantılara katılmalarını da
delil olarak değerlendirmiştir. Mahkemeye göre söz konusu toplantıların bir
kısmı Ceylanpınar İlçe Kent Meclisi toplantısı niteliğindedir. Mahkeme diğer
toplantılarla ilgili olarak ise yaptığı değerlendirmede söz konusu
toplantılarda terör örgütünü ve liderini öven açıklamalar yapıldığını, ölen
örgüt mensupları adına saygı duruşunda bulunulduğunu ya da örgütsel bazı
gösterilere katılımın organize edildiğini kabul etmiştir.
iii. Bundan başka Mahkeme, başvuruculara ait olduğunu kabul
ettiği bazı materyallerde örgütsel nitelikli bilgi ve belgelerin ele
geçirilmesini delil olarak değerlendirmiştir.
iv. Başvurucuların terör örgütünün propagandasına dönüştürülen
gösterilere katılımı organize etmeleri veya katılmış olmaları da terör örgütü
üyeliği suçundan verilen mahkûmiyet kararında dikkate alınmıştır.
Başvuruculardan Cemil Tuncer ve Mehmet Emin Polat yönünden ayrıca PKK terör örgütü
lideri A.Ö.nün talimatı ile Sivil
İtaatsizlik adı altında başlatılan Alternatif
Cuma Namazı uygulamasına katılmaları da delil olarak
değerlendirilmiştir.
v. İlk derece mahkemesi, bazı başvurucular yönünden PKK terör
örgütünün talimat ve amaçları doğrultusunda gerçekleşen basın açıklamalarına
katılmış olmalarına da delil olarak dayanmıştır.
13. Mahkemenin 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçu yönünden
yaptığı değerlendirme ise şöyledir:
"Her ne kadar sanığın [başvurucular
Cemil Tuncer, Hasan Karaoğlan ve Mehmet Emin Polat'ın] katıldığı yasadışı kent meclis toplantısında
Kahramanlık haftasının ve Abdullah Öcalan'ın doğum gününün kutlanmasına karar
alınmışsa da; bu toplantıların açık alanda düzenlenmediği, BDP veya MEYA-DER 'e
ait binada düzenlendiği; toplantılarının açık alanda olmadığından, 04.04.2012
tarihinde ÖCALAN'ın doğum günü nedeniyle Halfeti İlçesi Ömerli Köyü'ne katılım
için düzenlenen faaliyetin güvenlik güçlerinin izin vermemesi nedeniyle
tamamlanamadığından 2911 S.K'nun 28/1 maddesinde yazılı suçun unsurları[nın] oluşmadığı anlaşılmış ve beraatine karar
verilmiştir."
14. Temyiz üzerine mahkûmiyet kararı Yargıtay 9. Ceza Dairesi
tarafından 20/11/2014 tarihinde onanmıştır. Yargıtay kararında kent meclisleri
hakkında bazı bilgiler vermiş; daha sonra ise başvurucular hakkında genel bir
değerlendirme yapmıştır. Yargıtay kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Kent Meclisleri’nin amacı, ilçe ve
mahalle meclisleri oluşturarak halk üzerindeki baskıyı artırmak, KCK sisteminin
örgütlenme düşüncesini tabana doğru genişletmek, demokratik eylem görünümü
altında şiddet eylemleri gerçekleştirmektir.
Bir siyasi partinin belediye başkan
yardımcısı, encümeni, ilçe yönetimi üyesi ve yöneticileri olan sanıkların
siyasi faaliyet görünümü altında gerçekleştirdikleri ilçe kent meclisi
toplantılarına katılarak toplantı başlangıcında öldürülen terör örgütü
mensupları anısına saygı duruşunda bulunup, sonrasında örgütçe önem atfedilen
günlerde yapılacak eylem ve organizasyonları planlamak, kent meclisi sözleşmesi
uyarınca mahalle ve köy meclislerinden gelen raporları değerlendirmek, eleştiri
ve özeleştiride bulunmak, önderlik olarak bahsettikleri Abdullah Öcalan’ın
görüşme notları ile diğer örgüt yöneticisi konumundaki şahısların
açıklamalarını okumak şeklindeki eylemleri, iletişimin tespiti, teknik ve
fiziki takip tutanakları ve tüm dosya kapsamına göre değerlendirildiğinde salt
siyasi faaliyet kapsamında görülemeyeceği anlaşıldığından eylemlerin bir bütün
halinde silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil üyesi olma suçunu
oluşturacağına ilişkin mahkemenin kabulü dosya kapsamına uygun bulunmuş[tur]...."
15. Başvurucular, nihai karardan 22/12/2014 tarihinde haberdar
olduklarını belirtmişler; 21/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. Metin
Birdal ([GK] B. No:
2014/15440, 22/5/2019, §§ 28-39); Az. M.,
(B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 19-23); Cezair
Akgül (B. No: 2014/10634, 26/10/2016,§§ 17, 18) başvurularına
ilişkin kararlar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 15/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tercüman Yardımından
Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular; yargılama sırasında ana dilde savunma yapmak
istediklerini ancak Mahkemece bu talebinin kabul edilmediğini ve savunmalarının
dahi alınmadığını belirtmişler, yargılamanın adil yapılmadığını ileri
sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
202. maddesine göre sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe
bilmiyorsa mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve
savunmaya ilişkin esaslı noktalar sanık veya mağdura tercüme edilir. Soruşturma
evresinde dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar da bu haktan yararlanır. 5271
sayılı Kanun’un 202. maddesiyle meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen
şüphelilerin/sanıkların kendilerini Türkçe dışındaki bir dilde savunmalarına
imkân tanınmıştır. Böylece Türkçeyi hiç konuşamayan ve anlayamayan kişilerin
ana dilleri ya da bildikleri başka bir dilde şikâyetlerini aktarabilmesi veya
savunmalarını yapabilmesi sağlanmıştır (Abdurrahim
Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 53)
20. Diğer taraftan 5271 sayılı Kanun’un 202. maddesine 24/1/2013
tarihinde ilave edilen (4) numaralı fıkra ile tercüman hakkı genişletilmiştir.
Yeni kuralla sanıkların "iddianamenin
okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını,
kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde"
yapabileceği hükmü getirilmiştir. Böylece meramını
anlatabilecek ölçüde Türkçe bilen sanığa da sözlü savunmasını başka
dilde yapabilme imkânı tanınmıştır (Abdurrahim
Balur, § 54).
21. Somut olayda başvurucuların soruşturma aşamasında ve müdafii
huzurunda Cumhuriyet Başsavcılığınca ve Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesince
alınan savunmalarında Türkçeyi anlamadıklarını veya konuşamadıklarını herhangi
bir surette ileri sürmedikleri, aksine savunmalarını Türkçe yaptıkları
anlaşılmıştır. Yeni usul kuralının yürürlüğe girdiği tarihten önce ilk derece
mahkemesi önünde gerçekleştirilen başvuruculara tercüman atanmamasına ilişkin
işlemde Türkçeyi anlayan ve konuşan başvurucuların mensubu oldukları
etnik dilde savunma yapabilmeleri için tercümandan yararlanma taleplerinin
kabul edilmemesinin savunma hakkını kısıtlamadığı sonucuna ulaşılmıştır (aynı
yönde karar için bkz. Abdurrahim Balur,
§ 55).
22. Açıklanan gerekçelerle bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Bağımsız ve Tarafsız
Bir Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
23. Başvurucular; tabii hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş
bir mahkemede yargılandıklarını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi Adnan
Gültepe (B. No: 2014/16516, 8/3/2018, §§ 40-46) ve Hikmet Kopar ve diğerleri ([GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, § 109, 110, 114) kararlarında, benzer nitelikteki
şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar vermiştir. Mevcut başvuruda, bahsi geçen kararlardaki ilkelerden
ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tanık Sorgulama
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
26. Başvurucular, gizli tanığın dinlenmesi aşamasında hazır
bulunma taleplerinin reddedildiğini ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal
edildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi Baran
Karadağ (B. No: 2014/12906, 7/5/2015) kararında gizli tanıkların
sorgulanması ile ilgili ilkelerini belirlemiştir. Buna göre ilk olarak tanığın
kimliğini gizlemek için makul gerekçelerin olup olmadığının ve ikinci olarak
gizli tanık ifadesinin verilecek hükmün dayandığı tek veya belirleyici temel
unsuru olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Üçüncü olarak hükmün büyük
ölçüde veya yalnızca gizli tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılama
detaylı incelemelere tabi tutulmalıdır. Eğer sanık veya müdafii tarafından
güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla sorgulanmamış tanık
delili, mahkeme kararının dayandığı esas veya belirleyici delil ise ve
dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise adil yargılanma
hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (Baran
Karadağ, § 68).
28. Mahkemece tanığın kimliğinin hangi nedenle gizlendiğine
ilişkin bir açıklama yapılmamış ise de gerekçeli karar incelendiğinde başvurucu
hakkındaki mahkûmiyet kararı, gizli tanık beyanının yanı sıra diğer bazı
delillerin varlığına da dayandırılmıştır. İlk derece mahkemesi başvurucuların
PKK terör örgütünün KCK yapılanması bünyesinde faaliyet yürüten kent meclisleri
içinde yer aldıklarını belirtmiştir. Mahkeme söz konusu sonuca varırken tanık
beyanının yanında başvurucuların değişen sayılarla kent meclisleri
toplantılarına katılmalarına da delil olarak dayanmıştır.Başvurucuların en az
bir kez katıldığı adı geçen toplantılarda bir kısım başvurucunun konuşmalar
yaptığı, bir kısım başvurucunun ise kent meclisleri altında oluşturulan mahalle
komisyonlarında yer aldıklarına dair konuşmalar yapıldığı belirtilmiştir.
Mahalle komisyonlarında adı geçen kişilerin söz konusu toplantılara
katıldıkları da Mahkemece kabul edilmiştir.
29. Bundan başka derece mahkemesi örgütsel bir nitelik arz
ettiğini belirttiği bazı toplantılara ya da gösterilere katılmış olmalarını da
başvurucular açısından delil olarak değerlendirmiştir. İlk derece mahkemesi
ayrıca aramalar sonucunda ele geçirilen örgütsel nitelikli dokümanlara da delil
olarak dayanmış, bazı başvurucuların örgütsel talimatlar çerçevesinde yapıldığı
belirtilen basın açıklamalarına ve Alternatif
Cuma Namazına katılmalarını da hükmüne gerekçe yapmıştır.
30. Tüm bu hususlar gözönüne alındığında gizli tanık
anlatımlarının mahkûmiyet için yegâne veya belirleyici delil niteliğinde
olmadığı, gizli tanık beyanına dayanılmasının yargılamanın bir bütün olarak
adilliğine zarar vermediği ve bunun tanık sorgulama hakkına aykırılık
oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Savunma İçin Gerekli
Zaman ve Kolaylıklara Sahip Olma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
32. Başvurucular; soruşturma dosyasına konulan kısıtlama kararı
nedeniyle haklarındaki suçlamaları ve delilleri öğrenemediklerini belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
b. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda, başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal
edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak
başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali
nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri
sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi
şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen
işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı,
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçelerle deliller açıklanmalıdır (Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim
Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727,
25/5/2017, § 19).
34. Başvurucular, soruşturma aşamasında gizlilik kararı alınması
nedeniyle haklarındaki suçlamaları ve delilleri öğrenemediklerini belirterek
savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; buna karşın kovuşturma
aşamasında her tür gizlilik kalktığı hâlde hangi surette savunmalarını
yapamadıklarına ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır.
35. Açıklanan gerekçelerle bu bölümdeki iddiaların
temellendirilememiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Diğer İddialar
a. Başvurucuların
İddiaları
36. Başvurucular; mensubu oldukları siyasi partinin üye ve
yöneticileriyle gerçekleştirdikleri konuşmalardan çıkan zorlama yorumlarla suç
üretilmeye çalışıldığını, mahkûm edilmelerinin hukuka aykırı olduğunu ileri
sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
37. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
38. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde, iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından hukuk
kurallarının ile delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
40. Başvurucular; üyesi bulundukları siyasi partinin basın
açıklamalarına ve bazı etkinliklerine katılmalarının delil olarak
değerlendirildiğini, söz konusu faaliyetlerin tamamının kanunlara uygun olarak
gerçekleştiğini belirtmişlerdir.
41. Başvuruculardan Cemil Tuncer, Hasan Karaoğlan ve Mehmet Emin
Polat yukarıdaki şikâyetlerinin yanında terör örgütüne üye olma suçundan
verilen mahkûmiyet kararında delil olarak kullanılan ve parti toplantısı niteliği
taşıyan bazı toplantılarla ilgili olarak 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan
beraat kararı verildiğini, söz konusu durumun bariz bir hukuka aykırılık teşkil
ettiğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
42. Başvuruculardan Cemil Tuncer, Hasan Karaoğlan ve Mehmet Emin
Polat, terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet kararında delil
olarak kullanılan ve parti toplantısı niteliği taşıyan bazı toplantılarla
ilgili olarak 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan beraat kararı verildiğini,
söz konusu durumun bariz bir hukuka aykırılık teşkil ettiğini ifade
etmişlerdir. İlk derece mahkemesi 2911 sayılı Kanun yönünden beraat kararı
verirken suçun unsurlarının oluşmaması gerekçesine dayanmıştır. Mahkeme
suçlamaya konu eylemlerin başvurucular tarafından işlenip işlenmediği hususunda
bir değerlendirme yapmamış, eylemlerden bir kısmının kapalı alanda
gerçekleşmesi, diğer bir kısmının ise 2911 sayılı Kanun kapsamına girecek
şekilde tamamlanmış bir gösteriye dönüşmemesi hususlarını gerekçe göstererek
beraat kararı vermiştir. Bu açıklamalar çerçevesinde bakıldığında
başvurucuların bariz şekilde hukuka aykırılık bulunduğu yönündeki iddiasının
soyut bir değerlendirme olduğu anlaşılmıştır.
43. İlk olarak önemle belirtilmelidir ki bireysel başvuru
yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi bir yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olup olmadığını değerlendirmek değildir. Dolayısıyla başvurucular hakkında
isnat edilen terör örgütünün üyesi olma suçunun sübuta erip ermediği veya
toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup olmadığı meselesi, ilkesel
olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Metin Birdal, § 47;
ayrıca bkz. Yılmaz Çelik [GK], B.
No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45; krş. Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 65). Bundan başka bir ceza
yargılamasında hangi delillerin hükme esas alınabileceği meselesi de esas
itibarıyla Anayasa Mahkemesinin görev alanının dışındadır (Türk ceza hukuku
uygulamasına ilişkin bazı değerlendirmeler için bkz. Metin Birdal, §§ 67-71).
44. Buna karşın kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında
kalan faaliyetlerinin terör örgütünün üyesi olmak suçundan verilen mahkûmiyet
kararlarının delili olarak kullanılması temel haklar üzerinde bir caydırıcı
etki yaratır (Metin Birdal, §
65). Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi temel haklara bu şekilde yapılan müdahalenin
zorunlu bir ihtiyacı karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçeyle gösterilip
gösterilemediği ile sınırlı bir denetim yapabilir (Metin Birdal, § 72).
45. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda, başvuru konusu
olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını
kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair
açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer.
Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini
ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal
gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru
dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da
ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve
buna ilişkin gerekçelerle deliller açıklanmalıdır (Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve
Ticaret Anonim Şirketi, § 19).
46. Başvurucular; bu başlık altındaki şikâyetlerini soyut bir
şekilde ileri sürmüşler, mahkûmiyet hükmünde delil olarak kullanılan
eylemlerini soyut olarak belirtmekle yetinip ayırt edici bir açıklamada
bulunmamışlar, bunlardan hangilerinin delil olarak kullanılmasından şikâyetçi
olduklarını açıkça belirtmedikleri gibi bazı eylemlerinin mahkûmiyet hükmüne
esas alınmasının hangi hakları üzerinde ve hangi surette caydırıcı etkiye neden
olduğu yönünde de bir bilgiye yer vermemişlerdir.
47. Sonuç olarak başvurucular, bu başlık altındaki iddialarını
soyut bir şekilde ileri sürmüşler; başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri
sunarak olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlama ve dayanılan Anayasa hükmünün
kendisine göre ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını ortaya koyma
yükümlülüğünü yerine getirmemişlerdir.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların iddialarını
temellendirmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
49. Başvurucular; otuz günde bir yapılan tutukluluk
incelemelerinin tamamen şeklî bir şekilde yapıldığını, matbu gerekçelerle
tutukluluğun devamına karar verildiğini belirtmişlerdir. Bundan başka
başvurucular tutukluluk incelemelerinin bazılarının duruşma yapılmaksızın
gerçekleştiğini, tutukluluğun makul süreyi aştığını iddia etmişler ve kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
50. Suç isnadına bağlı özgürlükten yoksun bırakılma hâllerinde,
derece mahkemesince hüküm verilmeden önce tutukluluk hâli sona eren bir
kişinin, en geç tahliye edildiği tarihten itibaren otuz günlük yasal süresi
içinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak tutuklulukla ilgili
şikâyetlerini ileri sürmesi gerekmektedir (Cüneyt
Kartal, B. No: 2013/6572, 20/3/2014, § 22). Buna göre tahliye edilen
başvuruculardan en son tahliye olan kişilerin 1/3/2013 tarihinde tahliye
edildikleri gözönüne alındığında 21/1/2015 tarihinde yapılan bireysel başvuruda
suç isnadı kapsamında kalan bu şikâyetler yönünden süre aşımı olduğu sonucuna
varılmıştır.
51. Diğer yandan bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla
ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun hükümle birlikte verilen
tutukluluğun devamı kararı sonrasında yapılması hâlinde tutukluluğun devamı
kararına itiraz edilmemiş ise kararın verildiğinin öğrenildiği tarihten
itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Fırat İşgören, B. No: 2014/6425,
17/11/2016, § 34). Somut olayda hükümle birlikte tutukluluğun devamına karar
verilen başvurucu Cemil Tuncer, ilk derece mahkemesince 5/7/2013 tarihindeki
hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz ettiğine yönelik
bir bilgi ve/veya belge sunmamıştır.Bu nedenlerle başvurunun ilk derece
mahkemesinin nihai kararı tefhim ettiği 5/7/2013 tarihinden itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekmektedir. Buna göre 21/1/2015 tarihinde yapılan bireysel
başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Özel Hayata Saygı
Hakkının ve Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
53. Başvurucular; haksız arama ile özel hayata saygı hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Bundan başka başvurucular kuvvetli suç
şüphesi olmadan verilen hâkim kararı ile bir suç konusu olmayan iletişimlerinin
çok uzun sürelerle kayda alındığını belirterek özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
54. Somut olayda başvurucular, bu başlık altındaki iddialarını
soyut bir şekilde ileri sürmüşler; başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri
sunarak olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlama ve dayanılan Anayasa hükmünün
kendilerine göre ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını ortaya koyma
yükümlülüğünü yerine getirmemişlerdir (Sabah
Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi, § 19). Haksız arama nedeniyle özel hayata saygı hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiş iseler de başvurucuların aramanın neden haksız
olduğu hususunda bir açıklama yapmadıkları, soyut bir beyanla ihlal iddiasında
bulundukları anlaşılmaktadır.
55. Bundan başka başvurucular, iletişimin kayda alınması
dolayısıyla özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden ihlal
iddialarının konusunu belirtir şekilde iletişimin dinlenmesine esas alınan
derece mahkemesi veya hâkim kararları ile ilgili somut bilgi, belge ve kanıt
sunmadan soyut bir şekilde dinlemenin kuvvetli suç şüphesi olmadan uzun
sürelerle devam ettiği iddiasında bulunmuşlardır. Başvurucular ayrıca günlük
telefon görüşmesi niteliği taşıdığını ve suç konusu olmadığını belirttikleri
görüşmelerin hangi görüşmeler olduğu hususunda da herhangi bir ayırt edici
açıklamada bulunmamışlardır.
56. Açıklanan gerekçelerle bu bölümdeki iddiaların
temellendirilememiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tercüman yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılama hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
15/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.